Print Friendly and PDF

İçimden İçime Kan Yaşlar

|


Üzüldüğün Şeye Bak

ümidini kaybedip

ağlayacaksan

-ağlama.

seni senden

bilinmezken yarattı.

-sana da sormadı.

kalbine ışık vursun

utanılacak yerde kalma

-kalırsan

önemli değil

sen sadece bir kulsun

kuldan

ne beklenir ki

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirÜzüldüğün Şeye Bak içinbir yorum bırakDüzenle"Üzüldüğün Şeye Bak"

Nedir Bu

gönülçelen… ağlama

bu ayrılık…haddi aştı

istersen vur…

et kerem ihsan şerbetini

kederin tırnakları

bozuk düzen çalıyor… iyilik altında

telleri kırılmış…bunca tasa

iyiden iyiye sarhoş

paramparça gönül

nereye gitti

yarabbi… zamanım da sensin

arzusundayım

gönül evimde ateş

akıl elimde kaldı

pusuda deliliğim

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirNedir Bu içinbir yorum bırakDüzenle"Nedir Bu"

N’olur

kapının toprağından olmayan

testideki şarap zehr olur

canan kadehiyle içmeyenin

ağlaması kan olur

neşelenirken ayrılık demişsin

gamın yüreğe oturmakta

önüne ön olmayanın doğuşu bilinmeyenin

batışı mı olur

ressam hüneri yok güzelliğinde

perişan bırakma garibiz

susamış kurnalar

denizler aksa kanmaz olur

daha ne yapsınlar… niyazdan başka

kullarındır

hiçbir şeyden haberi olmayanlar

senden nasıl haberdâr olur

ne hoştu gün geçirmek

kafalar gözler sarhoşlukta

deliler gibi hayâline el çırpıyoruz

böyle şeyler niçin olur

izsize izler nedir ki bizlere düştün

dillerimiz yok seslerimiz de

aktı gözlerden sersem seller

buz gönüllere bir su olur

düşmüşlerin karanlığına

ay’sın karanlık gecede

susuşta yüzlerce dilin var

neden bize lâl olur

eriştiğimiz güzelliğin buğulu şahı

tanrının hediyesi meleğim

seninle bir ışık bulduk

gitme sen… biraz acı n’olur

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirN’olur içinbir yorum bırakDüzenle"N’olur"

Sen-Deler

yalanlar.. in cin olmuş

gerçekler incitmese

gözden ırak

öpülmemiş dudaklar

solunmamış koku

okşanmayan saçlar

ne türlü hayal kapılarını aralar

uzaktan seven birine

bir saplantı… körlemesine

neden…“uzak”taki

bütününden ayrı düşmüş

bağlandığı ebedi yazgı

birleşmemiş ki…ayrılsınlar

bilinmeyen bir hiç… en uç noktası

ezeli çekim yasası

sevinçle hüzünle

bu bir alışveriş değil

insan kalmak ne zor

üşüşür düşünceler

ya tümüyle birlikte olmak

ah n’olur

ikili…sizin… bizim

daima kanar

uzaklar tenin ateşiyle ısınamaz

göğüsdeki esmer yara

sen-deler aşıklar

bu yola tutkun

leyla uyuyor mu?

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirSen-Deler içinbir yorum bırakDüzenle"Sen-Deler"

Gül Geç

tezelden

iyi ki doğmuşsun

nesi var deme

keder mutluluksa

olur seninle

gelmek istememişsin

kötü mü… iyi ki geldin

sevincin bize

üzüntüde olsa çekeriz

nişangahlarda

vursunlar var diye… bize

takıldın mı

yumruklaşan iki kişi

tutkusuz

hunharca sevişenler

bunlara değer mi… deme

asıl sen neden burdasın

alçak gönüllü

bekleyen güzellik uykuları

sonbaharı seçmesinler

nefes…nefes…

sönmesin

tezeller

nerede? neredeler

kumlardan yapılan

mengeneye sıkılmış yaralarım

ruhum acıyor

rüya kuyusuna düşmüş Yusuf gibi

neresi?

birlikte kelime gömdüğümüz çukur vardı ya

oraya gitmeli

sevgiyi okuyup üflediğimiz

elimizde tutamadığımız

yalandan değil

bir dikenle büyüyen

baktıkça ağlayıp

yandıkça yeniden andığımız

neşe ve keder de

eşit uzaklıkla beraber

sözlerimiz

çöl yolculuğuna çıkmıştı

ölüm son salınacak

ezeli sürgün kum tanesi

bir suvar

çoktan ölmüş olsa

bir gözde bin kederi

kadim bir bedelin daimi ödemesi

kaderin kalın çizgileri

zulmün hüznünde tez kızaran güller

kurumasın

ne yapabilirim başka

kelimelerimin sersemliği

gül  geç

ama yakayı bırakma

bakan gözler

yollara

kim bilir  harflerle toplanır

neden olmasın

hiç tutulmayacak sözler

olduğu gibi kalır

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirGül Geç içinbir yorum bırakDüzenle"Gül Geç"

Allah’ın Güvendiği İnsanlar

“O’nu tanıdım.

Çok sırlanmıştı.

Küfrün içinde görünürdü.

neden diye sormayın …

Bende, küfür imanımdır… dediğimde

Sus dedi ve bir güldü…”

“O sevgili ki, onu gözyaşlarımla arıyordum.

 Onu ararken akan bir ırmağa dönmüştüm.

 Bugün erkenden geldi.

 Haydi Sema’a diye çağırdı.

 Bırakmadı ki bir abdest alayım!”

Mevlana-Rubai/900

Güven duygusu insanların doğuştan getirdiği bir vasıftır. Farkındaysanız hep güvenden bahsederiz. Eşime güveniyorum, çocuklarım benim geleceğim…

benzeri birçok cümlemiz var.

Sözlerimizin temel kaynağı ise “Ben Allah’ıma  güveniyorum” olmasıdır.

Güçlü ve kuvvetli olan… zahir, batın, evvel ve ahir olan… Allah’a iman etmek, insan için en büyük hayat dayanağıdır. Öyle ise hepimizin bir güvendiği var…ancak aklıma bir soru geldi…Biz Allah Teâlâya güveniyoruz, tamam;

Onun güvendiği insanlar…kimlerdir?

Evet…

Allah’ın güvendikleri kimler?

Onlar nasıl insanlar?

Bir sorunuz olabilir;

Allah Teâlâ kimseye muhtaç değil ki, güveneceği kullar olsun…

İşte burada bir infilak var.

Kimler?

Onlar için ilk aklımıza gelmesi gereken peygamberlerdir.

“Size Rabimin risâletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.” Araf,68

“Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” Şu’arâ, 107

“Allah’ın kullarını bana teslim edin; çünkü ben size (gönderilen) güvenilir bir peygamberim.” Duhan, 18

124 bin veya 224 bin nebi geldi denilmektedir. 

Onların ekserisi görevlerinde başarılı da olamadılar. Ancak Allah Teâlâ onlara güvendi… sakladığı kendini onlarla aşikâr etti.

Onlara sırlarını ihsan etti.

Onlar, O’nun güvendiği kimselerdi.

Ne yazık ki insanlar onları mecnun gibi gördüler, bazen yetmiyormuş gibi öldürüverdiler.

Onlar güvenilen insanlardı.

Gönülleri Rahmanı misafir edecek kadar engin güzel insanlar.

Allah Teâlânın çok merhametli olduğunu biliyoruz. Onun elçilerine güvenci olmasa idi, azabını nasıl kullarının üzerine gönderebilirdi.

“Biz, peygamber göndermedikçe hiç kimseye azap etmeyiz.” İsrâ, 15

Bu bize gösteriyor ki Allah Teâlâ’nın güvendiği insanlar var. Onlar, O’nun kıyamette şahidi olacaklar.

Şimdi sorabilirsiniz: peygamberlik bitti.

Zamanımızda bu durum nasıl olacak?

Bu makamda Allah Teâlâ’nın dostlarını yâd ederiz. Onlar var ve aramızda gizliden gizliye yaşıyorlar.

Ben birisini tanıyorum. Desem yalan olmaz. O yaratılmış merhametlilerin en merhametlisi…

Yine sorarsanız… o kişi çok mu ibadet ediyor, dindar mı?

Hayır…

Çok mu zengin?

Hayır…

O garip biri… gönlü insanların dert ortağı.. gönül ferahı…

Nasıl?

Onu tanımak çok kimseye  nasip olmayacak kadar gizemli…

Onun varlığı ile kaç defa büyük felaketten ve azaptan kurtulduğumuzu biliyorum

Olur mu demeyin…

Oluyor…

Sevdiğiniz biri bir uçakta olsa o da düşecek olsa onun için dua eder miydiniz?

Tabi ki edersiniz…

O kurtulunca diğer insanlar da kurtulacaktır.

Bunun gibi… Allah Teâlâ, güvenilir kulunu kurtarmak için büyük felaketleri kaldırır.

O güvenilir kulun kalbi hüzün duymasın diye…

Allah Teâlâ nice azapları kaldırmıştır.

Sorabilirsiniz… güvenilir kul, bu hakkı nasıl kazandı?

Allah Teâlâ, diğer kullarına bela gönderdiği gibi, bu kuluna dabelalar gönderdi.

O dönüp “neden” demedi, sevinçler gönderdi, kalbi gururlanmadı…

Diğer kullarına yaptığı  gibi, bütün ikramlarını ihsanlarını ona da kısıtladı…

O bir kere olsun “neden ve niçin” demedi…

Allah Teâlâ, bu kulunu çok sevdi…örnek olarak sundu ve meleklerine övündü. 

Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

“Allah, ibâdete düşkün gençle meleklere karşı iftihar ederek şöyle buyurur: Kuluma bakın. Benim rızâm için nefsânî isteklerini terketmiştir.” (Camiüssağir, 2/280, Hadîs No: 1841)

Bu meyanda o kulu için buyurdu ki:

“O kuluma ben güveniyorum, sabırsız kullarım onu delilerden saydı, olmaz bu kadar olmaz dedikçe kalbi yerinden oynamadı.

Güvenimi boşa çıkartmadı.

Ben onunla varlığımın delillerini onlara sunmamda bana yardım etti.”

Allah Teâlâ’nın güvendiği kişiler, O’na yardım edenlerdir.

Din bir yaşayıştır, hayatın ta kendisidir. Dört duvar arasına sığıştırılmış bir şey değildir.

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” Muhammed, 7

Bu müjde sahibi kişiler dünyanın düzenini koruyan kişilerdir.

Aslında çoklar…gizlenmiş gibi yaşarlar…

Ne mutlu o kişilerden birini tanıdım.

Size de nasip olsun.

Sorsanız, bende söylesem…

İnanır mıydınız?

İnanmazdınız.

Öyle ise susmak daha güzel.

O her zaman

Sus… demişti…

“Onlar, yalnızca; “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar.

Eğer Allah’ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder.

Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır.” Hacc, 40

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerhikayeAllah’ın Güvendiği İnsanlar içinbir yorum bırakDüzenle"Allah’ın Güvendiği İnsanlar"

Bitmeyen Sevgi İmlası

 

Kara Şeyh’in zikre sabit, sohbete daim, fikri saf gönlü güzel bir dervişi vardı. Şeyhi onu bu haliyle çok sevmiş, fakat hamlığından çıkarıp pişirmek için bir gün tekkeden kovuvermişti. Derviş kovuluşun nedenine bir türlü mana veremedi. Tekkeden içeri giremediği gibi, gidecek yeri de yoktu. En iyisi dedi beni tanımayan bir yer bulayım, orada hem gizlenirim ve hemde geçinirim dedi. Tanırlar diye camiye gidemezdi; medrese zaten kabul etmez, cahil sofu adam derler diye düşündü. Kala kala bir yer kaldı. O da Meyhaneci Kirkor’un mekanı. Kirkor sert bir adamdı. Hiç konuşmazdı. Kapısına gelen dervişin yıkılmış ve üzgün halini gördü. “Ne işin var” demeden, “git arkaya bulaşıklar seni bekliyor” dedi.

Derviş meyhanede yarı aç yarı tok, birde üzgün günlerini geçiriyordu, şarap kadehlerini yıkarken önceden günah dediği şeylerin temizlikçisi olmuştu. İçmese de tortulu şarapların havaya sızan neminden sarhoş olacak kadar nefesleniyordu.

Bir gün meyhaneye sevgilisinden mektup almış bir âşık geldi. Derbeder âşık mektubu okuyup okuyup ağlıyordu. Derviş ağlayana dayanamaz biri olduğundan yanına gitti. Her zaman gelmeyen adamın gözleri kan dökerken “yapma ne olur” der gibi üzgün üzgün baktı. O da anlamış gibi, ciğerine saplanmış hançerin yarasıyla bitmiş ve tükenmiş gibi birden kafasını masaya düşürdü. Dünya kanunu düşeni kaldıran pek olmaz, o baş kurban olmuştu. Daha uyanmamıştı. Ruhu meyhane içinde seyre çıkmış gibi içeri parladı ve o mavi ışık- açık bulut kapıdan dışarı doğru süzüldü. Kalan bedeni bir yığın. Kokmaya hazır vaziyette, Kirkor izin verir mi, “al götür bunu devşir” dedi. Derviş kimsesi olmayan bu garip kişiyi sırtlandı. Aklı başına geldi. Cenazeyi camiye götürecek ve yıkayacak olursam millete ifşa olurum, ne yapacağım derken içine bir ses geldi, “aşk şehidine abdest gerekmez, götür toprağa göm. ister müslüman kabristanı, ister maşatlık, farketmez” dedi. Vahiy almış sevinen peygamber gibi onu götürüp toprağa sırladı.

Bir ara onun elinde okuduğu mektubu hatırladı. Hakkında bir şey yazıyorsa akrabalarına haber veririm dedi. Ancak o kağıt sevgilisine yazdığı onlarca mektupların karşılığı lütfen yazılmış, bir sevda reddiyesi idi. Bir yerinde şunlar yazıyordu.

“Sen bizi sevmiş olabilirsin, ancak bizim seninle kavuşmamız mümkün değil. Ben cinler padişahının kızı Parunak Narine’yim. Sen beni istiyorsun, beni sana vermezler. Sonra benim güzellikler yurdumda insanları bırak bana aşık olmuş yüzlerce melek var. Nurlar içinde gönlüm hoşken, seni nasıl kabul edebilirim..”

Yazmış, bitiminde uzun uzun cümleler yazmadan sadece “hayır, hayır, bu beraberlik olmaz bizim için” deyip altına mühür olsun diye bir kan damlası izi dökülmüştü.

Aşığın mühür niyetine gördüğü kan damlası ile ne yaptı diye düşünmeye başlayan derviş en altta yazan adresi gördü. Adres memleketin diğer ucunda deniz kıyısı bir yeri işaret ediyordu. Ölünecek kadar bir güzelse ben onu bulayım diye bir düşünce beyninde şimşek gibi çarptı. Nasıl gidebilir ki, kazandığı para ancak bir akşam yemeğini karşılıyor, sabahıda Kirkor’un yemek artığı idi. Sonra aklına nerden geldi ise bu âşık buralıdır, evini bulayım da ailesini haberdar edeyim, dedi. Kirkor, yaman adam, bilmiş gibi, “onun evi yukarı tepenin arkasında bulunan bir kulübe” dedi. Derviş duyduğu adrese gitmesi gerekirmiş gibi içinde bir mecburiyet duydu. Her gün iznini çalışarak geçirirken bugün gitmek için bir gayret hissetti ve çıktı. Tepe yeşil bir yer olsada kulübenin olduğu yer mezbelelikti. Kokmuş çöp kokularını duyan biri, buraya gelir mi dese de kulübeye gitti. Kapı kırılmış, içeri ise bir mahkumun hücresinden daha karartıcı idi. Girdi içeri. Boş bir yerden öte görmemiş gibi yorgunluğunu dinlendirmek için, bir şey aradı. Gözü yastık niyetine üzerinde iz yapmış torbaya ilişti. Aldı eline fakat içi kağıt dolu bir çuvaldı.

Merak insanı olan derviş, kağıdın birine göz attı. Meğer bunlar âşığın uzak diyarlardaki görmediği sevgilisine yazdığı mektuplardı. Çuvalı döktü yüzlerce mektup yazılmıştı. Hepsi kalemsiz kalan mahkumun hücre duvarına yazmak için kömür kullanmış gibi dağılmış harfler biribiri üstünde idi. Sonra biraz bozulmamış bir mektubu buldu. Okumaya başladı.

“Can Efendim,

Görmeden gördüğüm, duymadan duyduğum, tutmadan her gün elinden tuttuğum nazenin sevgilim.

Hangi gün geçti, anmadığım.

İçerken, suda hayalini yudumlamadığım.

Aç kaldığımda içimin yanmasını isminle doyurduğum.

Her gün sana yazıyorum,

fakat halim yok ki, mektubumu göndereyim.

Şöhretini duydum, her kula bakmazmışsın.

Bir karar almışsın kalbini kilitli tutmaya,

sarayına girmek isteyene de

can verme şartını koymuşsun.

Can vermek benim için zor değil de

Seni bulamadıktan sonra.

öldü dediler mi, benim için ne manaya gelecek ki?

Diyorlar ki, sevgiliye can vermek gerek,

verilen can sevgili yanında değerli değilse, verdiğim canın ne kıymeti olur ki.

Ben can vermek istemiyorum.

Ben ahlarımı göndereyim belki acırsında merhamet edersin.

Ahlarımın tarafından duyulması da çok zor.

Ancak benim ahımı ben bildikten sonra

nasıl olsa bir gün sende duyacaksın.

Diyor olabilirsin, ben cinler padişahının kızı Parunak Narine’yim,

Sen garip biri olunca bu olmaz .

Bende diyorum ki,

yüce tanrının kulları ile hiçbir benzerliği yok iken sevgiden bahsediyor.

Onlar beni sever bende onları severim.

Bunu anlamakta zorlanıyorum.

Eşit olmayanlar arasında bu sevgi nasıl oluyor?

Benim için sürekli olmaz dediğin sevgime

hiçbir şekilde karşılık ve iltifat etmedin.

Bekledim bekledim, sürekli yol üzerinde tükenen biri olarak.

sen ise merhamet etmeyişinde, bu eşitsizliği önüme getiriyorsun.

Neden?

Ruhum dayanacak kudretini bir gün kaybedince, salâsız, namazsız çöplüğe ataralarsa, sende duyarsan keşke demen yakışık almaz ki.

Kaçıncı bu derdimi döküşüm. Kağıtların birini sana ulaştıramak mümkün olmadı. Öyleki uzaktan hepsini siler gibi, hükmünü icra ettin.

Olur ya, öldüğüm haberimi getirecek bir dostum olur. Şimdilik yok, belki, bu derdimi duyan bana acır da, sana gelirse benim için havadan bir nefes çek.

Çünkü seninle buluşacak ve paylaşacak bir havadan başka sermayem yok.

Aldığım nefesin içinde sana ulaşmış nefesimin bir katresi, gelirde onunla soluklanırsan, ateşin içinde buğlanır, ruhum cehennemde bile olsa şad olurum.

Tüneline girdiğim, aşkın dar yolunun açılmayan kapını, kadehler içinde bulmaktan başka çare bırakmadın. Hayallerin beni terk ettiği günden beri yapacak bir şeyim kalmadı. Ben sana elvada diyemem. Çünkü her şeyde, her yerde sen olunca, veda nasıl edilir ki?

Bir kere kendimi anlatabilseydim. Zannedersem bu olmayacak görünüyor.

….

Mektup burada birden kesilmiş. Sonunu yazmak mümkün olmamış. Derviş, meyhanede bulduğu diğer mektuptaki adrese gitmeye karar verdi. Meyhaneye gitti. Kirkor, onu bekliyordu. Sert adam kuzu kesilmişti. “Gel” dedi, “derviş herşey buraya kadar, şu paraları al yol harçlığı yap. O nun derdi sana miras kaldı. Belki o güzeli avlamak sana nasip olur.”

Derviş yola düştü, deniz kenarı bir yer, nasıl olsa bulurum bilinen bir yer, dedi. Günler geçti. Merakla ve arzuyla güzeller güzeli cin padişahının yurduna doğru gitti. Ancak buralar düşlediği yerlere hiç benzemiyordu. Her taraf taş. Bastığında ayak yaran, sert taşlar. Ayakları parçalayan bu yerler tecrid edilmiş bir yerden öte, ulaşılmasın, kimse gelmesin diye korkunçluğa giriftar olmuş yerlerdi. Düşüncelerini zorlayan bu durum karşısında azmi kırılır gibi olsa da uğruna ölünecek o güzeli merak ediyordu. Neyse der gibi dururken, kıyıda enginlere dalmış, saçları bakanın ciğerine saplanacak ok gibi dalgalanan o güzeli, arkasından gördü. “Tamam” dedi. Yanına koşacak ayaklarına sarılacak doya doya yüzüne bakacaktı. Göz ileriyi görüyordu, ancak ayağının dibindeki uçurumu körmüş gibi görmedi. Düştü, tepeden aşağılara. Zannedersin, derviş tekkeden tekrar kovulmuş gibi, burada da kovulması gereken birine yapılan muamele görmüş ve aşağılara düşmüştü. Parça parça olan bütün vücudundan akan kanlar, onu uçurumda birkaç gün sızlandırarak yarı ayık ve baygın bıraktı.

O güzeller güzelini bulmuş, ancak tez kaybetmişti. Zaman durur mu, günler geçmişti. Kalktı, ancak ağrıyan bütün varlığı kendine ağır geldi. “Olsun” dedi “buraya kadar gelindiyse görmek için son bir gayret gerekir” dedi. Onun evi olan muhteşem sarayına doğru yürüdü. Kapıyı buldu. Fakat içeri girmek nerede, ipi uzun bağlanmış bir köpek hırlıyordu. İçeri girmek şöyle dursun, hazır gelmişsin, aç karnımın bir öğünü de sen olursun gibi saldırıyordu. Derviş şaşırmış ve donakalmıştı.

Görüyordu, o güzelin sarayına giremiyordu. Biliyordu, bilmesi yetmiyordu. Eli varıyor, varmıyor gibiydi. Bu nasıl bir şey, hem yakın hem uzak, olmaz olsun, dert dedikleri bu muydu?

Ulaşamamak.

Ulaşamıyordu. Yakındayken uzak düşmek, buluşulmayan, sonu gelmeyen başlayışlar. Başlamadan bitmiş gibi. Usanmadan günler geçti. Birçok kez vazgeçer gibi olsa, kırk kere yine de umutla döndü bekledi. Bir film karesine sığacak kadar zaman içinde gördüğü dünya güzeline varamıyordu. Mektubunu okuduğu âşıkın başına gelen şeyler, şimdi kendi başına gelmişti. Bütün vücudu bu hakikatle tir tir titriyordu. Neden? demeye başlatacak kadar içi evhamlandı. Neden, niçin sorularına cevap verecek biri bulsa soracaktı. Ancak bu güzelin yurduna kimseler gelir mi, aşk denilen belayı arzu edenden başka.

Kendine kızamıyordu, çünkü onu, o da çok sevmişti. Ondan vazgeçmek mümkün değildi.

Çaresizlikten zaman kendi içinde seyrini tamamlasa, ömür bitse de derviş bu halden kurtulsaydı diye yalvarmaya başladı. Nafile bütün gayretler. Sonuçta yorgun düşen vücuduna uyku galip gelmiş, derviş uyumuştu.

Yalnız kaldığı bu sarp diyarda onu uykudan uyaranı görünce şaşırdı. Kara Şeyh’in başında dikildiğini gördü ve yumuşacık bir yatakta yatıyordu.

“Oğul dedi, günlerdir hastaydın çok şükür, Rabbim seni bize bağışladı.”

Derviş kovulduğu tekkede kendini bulunca, kafesteki kuş gibi şaşkın ruhu bir o tarafa bir bu tarafa çarpılıp, çırpındı. Yorgun düşen düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Kara Şeyh dedi ki:

“Oğul herşey tamam olmuştu, ancak aşkın iptilasına düşmen gerekiyordu. Acıdık. Seni bu şekilde geçmeni sağladık. –Şeyh çok kolaymış gibi bütün olanları küçümsüyordu.-

Hayal âlemine şükretmek gerekiyor, eğer gerçeğini sana yaşatsalardı, şimdi ölmüş olacaktın.-Derviş olanlar gerçek değil mi?- Yolumuzda bize teslim olanları zayi etmeyiz. Sende kabiliyet olmasaydı, tekkeye zaten almazdık. Biz birini talebeliği aldıksa veya ilgilendikse onu ham bırakmayız/bırakamayız. Onun terbiyesini tam yaparız. İşin sonunu da götürürüz.

Derviş dedi ki:

” Efendim o cin padişahının kızını unutabilecek miyim?”

O unutulmaz. Bırakamayacaksın. Buradaki sır ise ona kavuşamayacak olmandır. O sana kavuşmak istediği zaman senin ölümün olurdu. Onu sev, ona yönel, ona yöneliş seni hep bir arayış içinde tutacaktır. İnsan, kavuştuğu şeyden usanır yaratılmıştır. Cennette dahi bir vakit sonra, insan usanacak, aynı senin yaşadığın gibi. Onun için Allah Teâlâ cennette zülfünden azıcık bir ucunu gösterecek, herkes sarhoş olacak, Allah Teâlâ’nın geri kalan güzelliği nedir diye hayal edecekler. Sende kıyıda gördüğün o güzelin hayaliyle, günlerce sert taşlı yeri kendine mesken tutmadın mı?

Efendim, vuslat istemek benden değil de o güzeller güzelinden olursa?

Ondan olmasını biz talep edemeyiz, dha önce dediğim gibi o istediğinde seni yok eder. O seni kendinden biliyor. Fakat yalnız olduğu için senin ağlaman sızlanman hoşuna gidiyor. Seninle bir annenin kucağında çocuğunu tutuş huzurunu duyuyor. Seni besliyor, şefkatle sarılıyor, kokunu alıyor, az kalsa sevgisinden yiyecek gibi oluyor. Ancak o senin, büyüyüp civan olmanı istiyor. Senin büyüdüğünü düşünüp hayran hayran bakıyor. Sonra İsa aleyhisselâmı haçta gerilişini seyreden Hz. Meryem gibi şunu diyor. “Babasız geldiğin bu hayatta ben ve sen hep yalnızlığa mahkûm olacağız. Göreceğimiz şeylerden her biri Tanrının dileklerinin karşısında bir şey ifade etmiyor. Bu arayış içinde ömrümüz tükenecek. Ancak arayış ve buluşma arzusu hiç bitmeyecek. Hepimiz, yalnızlığın bir türünü tattığımızdan Tanrının bir sıfatını bulmuş oluyoruz. Bunun sayısal çeşitliliği de bizler kadar olunca her birimizin hali ötekisine benzemeyecek.” Bu nedenle sevmeyi öğrenmek çok güzel bir duygu, sen sevmene devam et, sevdiğin seni sevecektir. Kavuşma olmasa da.

Derviş, “ah kavuşamadığım sevgilim” dedi. Hayallerini o kıyada gördüğü Parunak Narine’ye doğru yola çıkardı. Onu ölene kadar hiç unutmadı.

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerhikayeBitmeyen Sevgi İmlası içinbir yorum bırakDüzenle"Bitmeyen Sevgi İmlası"

Âşık, Eşek Olursa

” Biz bilemedik âşkın sırrını.

Hala ayakta ve

eşekliğimizle bakiyiz..”

Pirim hazretleri kapısında bir eşek varmış.  Bir zaman sonra eşek o hale gelmiş ki, dili tutulmuş, sözden gayri her şeye razı bir hayat yaşıyormuş. Ancak hazret bir gün

“alın götürün bu merkebi aşkın işareti zuhur etmedi…başkası bulun”demiş.

Kovulan güzelim eşek, gözlerinden yaşlar aka aka tekkeyi terk etmiş. Olacak. Bir kaç gün sonra eşeğin öldüğü haberini pirime söylemişler. Pirim üzülmüş. Sonra bir sohbetinde hakkında buyurmuş ki;

“Gardaşım, âşık olan susar mı, ahı nerde, inlemesi nerede? Eğer susarsa, o âşık değildir. Merkeb tabiatı, aşkına işaret için bağırması gerekirdi.”

“Kapımızdaki bu hayvan, meczup olmuştu, can çekişiyordu…onu kovduk ki vuslatın son demine ulaşsın, ancak kolay değil…içi yandı… Erken öldü. Bu şekilde sevdiğini buldu. Merkebe ne yüklersen yükle altında ezilse de dayanır, inadı vardır. Onun için âşıklar ağlar, ağlar ki, hali kuvvet bulsun. Böyle olmasaydı çabukça ölürlerdi. Sevgili, aşığın sızlanmasından rahatsız olmaz. O ağladıkça daha çok hasret verir.

Düşününün, merkebin bir insana âşık olmasını… olacak şey değildir. Ancak âşk ferman dinlemez… Nice merkepler insan-ı kamile âşık oldu…

Onların vuslatı için yardım etmek gerekir. O da ölüm. Çünkü kamil insanında  ve aciz hayvanında birleştiği yegane yer topraktır. Sevgilisine kavuşması, tozu tozuna karışması için tek çaresi ölümüdür. Bunu iki ölümle anlatılırlar. İkisi de birbirinden zordur. Dışardan bakanlar, susana edepli derler, ancak edep âşık olanda aranmaz ki. Âşıkların hatası sevdiğini terk etmesidir. Söylediğinde de onlarca yanlış düşüneceklerini bilse de âşık söylenir durur. Velev ki adı mecnuna çıkacak olsa dahi.

İnsanlar, meleklerden üstünlüğü aşklarıyla kazandılar. Melekler aşkı yaşayamadıkları için insanın makamına hiçbir zaman ulaşamayacaklar. Hayvanların dahi melekleri geçtiği yer burasıdır.

Cinler de aşkı bilirler.

Âşk, insanı hataya düşürse de, uğruna öleceği sevgilisinde bulacağı rahmet, onu doyuracaktır. Bunu bilmektedir.

Aşığın cenneti, sevgilinin kucağı, yanıdır.

Cehennem, aşığın içindeki alevinin karşısında sönük kalmıştır. “

(Sohbetin devamı var…)

Sohbetin derunu arttıkça dinleyen dervişler, birer birer yığılıp can vermeye başlamışlar, denir.

Şimdilerde pirimin aşkından ölen eşeğin mezarından ses gelmese de, üzerinde biten çiçeklerde bülbüller şakıyor. Hala bir yerde bir âşık varsa onun başına gelir, tutulmuş dili orada çözülür, derdini söylemeye başlarmış.

Bilindiği üzere âşk söyletir… Ancak âşk dilini öğretecek bir üstada her zaman ihtiyaç vardır. O dili bilmeden söylemenin, sevgili yanında kıymeti olmuyor. Bu âşkın gizemidir. Herkesin âşık olmadığı da yine bu sebepledir.

*eşekliğimizle bakiyiz: Eşekliğimizle ağlıyoruz.

Şair Ve Ferişte [Melek]

“Yazılmayan sohbetin devamı için”

Günlerden bir gün, bir şair ve bir melek arkadaş oldular. Melek şaire kanadını verdi şair de meleğe bir şiirini. Şair meleğin kanadını defterinin arasına koydu ve şiirlerini gökyüzünün kokusu kapladı ve melek şairin şiirini mırıldandığı zaman ve ağzında aşk tadı hissetti.

Yaratan dedi ki: “Artık bitti”. Artık hayat ikiniz için de çok zor olacak.

Çünkü eğer bir şair gökyüzünü tanırsa yeryüzü ona dar gelir ve eğer bir melek aşkın tadını alırsa gökyüzü de ona dar gelir.

Melek şairin elini tuttu ve gökyüzünün sokaklarını gezdirdi ve şair de meleğe yeryüzünün sokaklarını gezdirdi.

Gece ikisi de eve döndükleri vakit, meleğin kanatlarının üstünde biraz toprak serpilmişti ve şairin de omuzlarında bir kaç tane tüy vardı!

Melek daha sonra şairin yanına geldi ve

-“Âşık olmak istiyorum” dedi.

Şair: “olmaz, sen meleksin, aşk meleklerin işi değil” dedi.

Melek ısrar etti.

Şair: “ama aşktan önce isyan etmek gerek” dedi ve “eğer isyan edersen seni cennetten kovarlar; Âdem’in acı kaderini unuttun mu?” dedi.

Ama melek yine ısrar etti ve şair çaresizce yasak ağacın adresini verdi meleğe.

Melek gitti ve ağacın yasak meyvesini yedi. Ama tüyleri dökülmüştü ve pişman oldu.

O zaman tanrının yanına gitti ve şöyle dedi:

” Allah’ım beni affet, ben isyan ettim ve âşık oldum kendime kötülük yaptım. Şimdi beni

cennetten atacak mısın?

Yaratan : “demek sen de bu hikâyeyi yanlış anlamışsın.

Demek sen de sadece isyan edip, âşık olanların cennete gireceklerini anlamamışsın” dedi.

Ve o zaman tanrı cennetin dokuzuncu kapısını açtı.

Melek içeri girdi ve büyük bir hüzünle duran şairi orada gördü.

Melek gerçekleri ona anlattı. Ama şair ona inanmadı.

Kaldı ki insanların hiç biri bu hikâyeye inanmaz.

Sadece o melek ki gerçek cennetin nerde olduğunu bilir!

Gökten iki elma düşmüş, Biri şairin başına, biri meleğin, diğeri mi?

Diğeri hala dalında….

Kaynak: Farsça Aslından Türkçe’ye Çeviren: Fehameddin Ozan Ulusoy

شاعر و فرشته-Şâir ve Ferişte: Çeviri / Sekizinci Kıta Edebiyat ve Düşünce Dergisi

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerhikayeÂşık, Eşek Olursa içinbir yorum bırakDüzenle"Âşık, Eşek Olursa"

Günahıma Günahdır Üstüne Sevmek

yorgun kalbim dinlenemiyor

bir incinin derdine düşmüş güller durur

yalnız bir kahve telvesinde

acı su akar musluk meyhanesinde

içmeye elin dahi varmıyor

hani uçmuş beden

baktın ki hevadan bir yolculuk

bitmiş değil

vurgun yedin uslu ol

dili çıngırak kılanlar var

kurtuluş yok divane dur

iki kalp bir harimi yâr

ölmekten başka n’emiz var

güneşin doğar erkeninden

gölgene sığınacak kadar bir yerim oldu

geceleyin ay düşmüştü üstüne

söndürme beni ört toprakla

koptu bil kalbim yerinden

akşam karanlığında

şimdi yerden

kar beyaz ışığına sar öp beni

gözümden akar yaş acıma

tuzundan içilmez

bu benim dünyam

kör dünyam

açamam gözümü bir gör desinler

derdim var sonu gelmedi

boyuna kurban bayramsız

kalmamış bir iman takılmamış bir nişan

ister sev ister kız

ben imansız olduktan sonra

atsınlar ateşindir

sığındık yazılsın bir başka günahıma

günahıma günahdır üstüne sevmek

anlamaz mıyım

şöyle ucuyla bakarken

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirGünahıma Günahdır Üstüne Sevmek içinbir yorum bırakDüzenle"Günahıma Günahdır Üstüne Sevmek"

Demiyle Aşkın

Ben senin kölenim, senin kölen:

Senin O güleç dudaklarının kölesiyim.

Ey Bengisu:

Hızır gibi senden can bulmuş olan âşık

ölümden korkar mı hiç?

Mevlana

Rubailer/1277

güzelim… periler kıskansın

sabaha kadar ağlayan…

canı da garip iki gözüm

bu kimin günâhı

hangisi âşık ikisinden

olmadan yaşayabilir

üzüntüler arttı

dil döken dili bağla ateşe at

yalnız… ölemezde

canımla birlik gitti

tövbe et diyorlar… aldırma

kan ağlar gidişinden can

boz tövbeyi

öylesine gülüş gösterme

ayrılığı aradan sil

fışkıran aşk ile gül

yüce mağrur felekler

yüzlerce öpücük

her gün tavaf eder ayaklarını

bir kez yüzünü görmüştü

şaşırdı aşkından yolu

duyarsan bir gün ki öyledir

garibim tanrısına kavuşmuş aşkın demiyle

değil mi… diyeceksin

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirDemiyle Aşkın içinbir yorum bırakDüzenle"Demiyle Aşkın"

Bu Dert Biter mi

bitirsem mi… yapamıyorum olmuyor,

bana yakışan bir karanlık

olsam görünür müydü

ne güzel… sevmişti

ölmeli… günüm bitmiş

sarhoş gözlerim beni yıkıp ağırlıyor

bu bedenle bir yerlere

gidecek kadar güçlü değilim

rüyamda şekerli sular içmiştik

susuzluk gidermedi dahada yaktı

içtiğim şaraplar mezesiz

gerçek masal bitsin

olması gereken gibi

unutmak… mümkün

huzurlu bir iki yarım

sarmaş dolaş içim

boşalma birim

yarım yarım

mısmıl iken mındarım

yarım arpaya değmez cihan

bahtı yârim al nefes

günümdür yârim güldür

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirBu Dert Biter mi içinbir yorum bırakDüzenle"Bu Dert Biter mi"

Say Olur

ağlayanın bahçe suyu… tükenmez

dertli kuyusu… kurur mu… nihayetsiz

tutacak ipi yok… çıkarmak isteyene

dinlensin mahzende… vefasızın ciğerdelen nağmeleri

sevgi düşkünlüğü aklını alandır

bekleyen bulmadı … susan bilmedi

açın… kapısız evi… … yoksa cesaretin

merdiven dayalı köşkün kırıktır penceresi

sevgisiz ve selamsız… sabahları akşamlar

eksik mi kalır… kalbinin işleri …değişir mi

sevenin yüzünden dökülse inci taneleri

bassan ayak üstüne… ceminde hışırtısını duyarsın

boyun kes… kanlı kalbe vursun nameler

toprak alevidir, içinden yakarken bedeni

neden hala hayalde ısrarlısın, gel buraya…

demine bekliyorum… söz verdiğimiz gibi

her zaman yalnızım… deminde… manası yok bunun….

aşk yolunda nice kervanlar vadide kaldı …

bülbüller sustu… akbabalar ve sırtlanlar

gönül suyu yerine… kanımız içtiler

büyük ölmek için kaç kere dilendim

kuyunun kaynağı bellidir… ağlama suları …

can vereni bir… say olur… ikinin birine

sevgili içmez diye üzülmem… gözyaşım dökerim

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirSay Olur içinbir yorum bırakDüzenle"Say Olur"

Ölüm Kadar Yakın… Nefesle

hayalim var, güzel bir hayat

senin için… hep soldurmak

kendime küfürler ederken

ben mi… acılarım kıvranır

yorgunum, dilim dilim …kalbim

boğulurken ipimle …çizme beni…

karalama…fazlasını kim beklemiş

sevincim tutuklu

gönül kuşumu … uçur

karalar estir… sevda yelim

neydi bu üzen… bulunduğum kafeste

çırpınan kalbimin tiktakları

zamanla artık yarışmıyor

sustukları andan beri…

ses var… nede bir heyecan veriyor

sensizliğime ve unutulmuş olmak

hayatı garip yaşamak

gitmek… çok zor geldi… diyemeden

tutulan yağmur bulutlarından

akmak için ağlamak istiyorum

geçen günlerimi bağışla

hepsi kendime kızdığım içindi

seni tanımak istediğime

neden… bulmadığım dertlere

başımı eğdim… kaldırsan beni

hayatına yeniden girmek

anlamsız… olmakla beraber

söylenip… bağırmak… çağırmak

ölüm kadar yakın… nefesle

olmayacak gibi… istiyorum

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirÖlüm Kadar Yakın… Nefesle içinbir yorum bırakDüzenle"Ölüm Kadar Yakın… Nefesle"

Hayat Acı … Denizinde Boğulmadan

“bu bir rüya”

 

ay ışığında…içim bir deniz…

çöl kalbimde kumlar çarpışıyor

önüm arkası bir çınar

ilerde dizili develer kervanı

yavaş yavaş nedensiz uzaklaşıyor

kafam karışık… bir ses geldi… ağlama…

etkileyen ol …etkilenmeden

geriye gidersin ağladıkça

benim değil… senin olsun isteklerin …

ancak bu doğru… çok zor

haber verdiler…sonsuzluğa gel

yasak değil… bassaydın bu sırra

saydam okunaksız giz olana…

olmazsa dokun…içinde büyük depremler

açılmaz mühürler…kilitler…sımsıkı

onlar zayıftır… çiçeklere bir bak

buna rağmen güzellikler saçıyor

çıkarsa ruhunu okşayacak biri…

hayat acı … denizinde boğulmadan

yılmadan devam et…ne onlarla….ne onlarsız

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirHayat Acı … Denizinde Boğulmadan içinbir yorum bırakDüzenle"Hayat Acı … Denizinde Boğulmadan"

Gölgeden Çık

dışını görenler içine girmeden

hangi ateşe düştüklerini nasıl bilirler

bir alev ki kokusuz parlamayan cinsten

onu renkli şeker zannedip yutuverirler

boğazda durur mu demirden şeker

sağlammış… zannedilen yıkıntısız… viraneler

sel gelse altında kalıverirler

kuyumcu dükkanına sığmayan kantar

tokmağı oynamaz… altını nasıl tartar

sen yine gölgeden çıkmaya bak..

olmazsa… onu güneşle yıkıverirler

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirGölgeden Çık içinbir yorum bırakDüzenle"Gölgeden Çık"

Derler

çığlıklar vardı… sessiz

duymazdı kimseler

gülüşler… ağlamaya döndü…

şimdi keserler… kendini…

kimdi…

onlar… bunlar …bir sessizlik içinde

kayanlar…

kalkan ve bir değişmez hal vardı

hakkı… her zaman söyle…

söyle ki… yalnız kalasın

güç çok… neye yarar cevap bilinmeden…

son diyecekler var…

kim kaldı

derler…derler

haksızsa… haklısın… fark etmez

söz başına… ayağına…

yine derler

dağların tepelerinde…vadilerde uyku

bir sersemlik ve bir rüya

uzak ama uzak

birine yakındır …

taşıma var çok nameler

tepeden bakana

anlatılacak rüyalar olsaydı

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi19 Eylül 2019KategorilerşiirDerler içinbir yorum bırakDüzenle"Derler"

Pir-i Mugan’a Derviş Olmak

vazgeçsende;

silsen de, gelirsin…

dükkan bu

şeyhler şeyhi… sırlar küpü…

kendinden kendini saklayana…

derviş olursan…

yap…ne yaparsın…

etmez kar,

seni senden saklar…

hani dersin… çıksın…

azıcık foyam…

cambazhanede

pir eline düştün mü….

olacağında olmaz

melâmetini, malamat yazar

büyük şeyhe derviş olmak, gerçekten zor

oyuncaksın… naylon gibi…

su geçirmez

belamdır…

rüzgar, su ve ateş…

hiç sevmez…kalırsa bir toprak

ona da karışmadan

naylon… adam olmamak…

topraklaşmamak

şaşırıpta seversen ateşi

o da duman eder seni

büyük şeyhe derviş olmak, gerçekten zor

naylon adam

bir niyet ettin

rüzgar atına bindin,

yel vurdu, ateş değdi

fakat yine pirin geldi

eritti seni

duman olmadan

büyük şeyhe derviş olmak, gerçekten zor

üzülme…

naylon adam…

naylon oyuncak…

seninle oynasınlar

böyle…

sevindiler dersin…

atsalarda

çocuklardır… kırılmazsın

sen bir naylon oyuncaksın

büyük şeyhe derviş olmak, gerçekten zor

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirPir-i Mugan’a Derviş Olmak içinbir yorum bırakDüzenle"Pir-i Mugan’a Derviş Olmak"

Harfime Ses

“Tanrı, dünyaya dönük olduğunda harflerle konuşmuyor mu?

harfler…

 

sessizliği bozan kahramanlar…

dizili biricik inciler

sayfalar dolusu …

ilâhi kitabın sır mahzeni

kesilmiş harfler …

yalnız başlarına ne çok söz söylemişlerdi.

bir harf değil miydi

susmuş bir bedenin en ulvî kelimesi…

bebeğin ilk sesinden, dedenin son gidişine

yaslandığımız harfler…

konuştuğumuz …

sevgiliye kavuşma köprüsü

bir başkası kabil mi

canımın kâbesi

aliyyundan bir nefes

levhime dökülmüş harf harf

sayfalarında kelimeler

sırra gömülmüşler

camii harftir

körelmemişim…ya…

harfin içine hapsolan

ilahi makamın ilk basamağı

aramızdaki biricik bağ…

değil mi…bir harfti

sevdiğim ayrı, ben ayrı…bir deniz

köprülerim olsaydı

yoksa dökülsün setler…

birer birer… kurşun harfler…

düşsün…değerse bedenime

kalbimi çizsin isterim

imsiz, simgesiz ve sessiz

ilk başta bir sözü vardı

onada eklenseydi … nefesimiz

konuşuyorum doğru..harflerle …

yetmiyor… başka bir türlü…

doysaydım… sevgilim kucağına

turunda gezerken

bir sesini duymak istiyorum …nedensiz

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirHarfime Ses içinbir yorum bırakDüzenle"Harfime Ses"

Kirkor Görsün Gözün

ben onu çok sevdim

ama o sevmede değil

sevgi…karşılıklı

öyleyken bu zıtlık neydi

seveni çok olanın gidersen peşine veya sevmeyenin

yüzün yüzün sürün

birde kalbî hüzün…

bir a deseydi…kitaplara düşerdi sözün…

a değil ki, o…

hah… eklerdin… değil mi, bir a deseydi

şiirler yazardın, üzüm sıklığında

güğüm güğüm içmek için

meyhaneye bırak… söze gidelim

bulunsun gözyaşı …

sevene hüzün

sevgiliye … sözler düzün

güzün gelecekmiş

gönlü büzün…

su yok… kan yok, kırdılar

odun olsun diye… güzün

dedim ki… yetmez kış için ambarına düzün

meğer sevgili üzmüş… sıra sizde…

bari siz de üzün

öz, söz bir olsun

geceyi bekleyen gözün

bir umutla… gündüzün

körolmuş… ne hacet… görünseydi yüzün…

diyor…geldim… görün

o kirkor… göremez yüzün

gitmişti… gündüzün

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirKirkor Görsün Gözün içinbir yorum bırakDüzenle"Kirkor Görsün Gözün"

Vs. İşleri

“kendimizde olmayanı var gibi gösterdik”

“bu oldu”

“var olanı ya gösterseydik”

“ne…”

 

benim işlerim…ne

var ki… günah işlerim

bir gece küp dibinde…

ya da çene üstüne düşerim

hangisidir… vs. işlerim

boy boy günahtır… yükselenlerim…

meyhaneden bugün kovdular…

dünyada olmayacak belli

ötekisinde ne işlerim

sayfalar dolusu sözlerim vardı

vakti heder oldu…kalbe işlerim.

bilenlere tamam… dediğim yok benim

bilmeyenlere… köz… göz yaşım gelir işlerim.

duymadığım… bilmediğim çoktur

hasret batmış rüzgarlarına

çamur gibi gergef işlerim

şarabı aramayın…kırık kalbimde… saklıyordum

şimdi döküldü…nasıl olsun

gülsuyundan içişlerim

atın beni …yollara …süpürgesiz

ağlayanı yok…

kendi kendimi içişlerim

gülümseme… derim,

kan damlayan ciğerimi…

köpeklere verin

benimdir köpeklerim …

üstüme dert yıkıldı

yurdum köpekler…

istemedim amma

nerden neden esti bu rüzgar…derim

keşke demeyin

gelmeseydin …önceden…

sonradan da…

şimdi sen kal… ben gidenim

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirVs. İşleri içinbir yorum bırakDüzenle"Vs. İşleri"

Öldü … Oldu Diyecekler

“acır mı…

tuz dök üstüne…

daha acınsın “

o, yanıp… yakılarak ağlıyor …

sen dönüp duruyorsun

yazıktır… yazık

hasta olmuş… senin yüzünden

biliyorsun… hep ağlar

bakamaz… birazda mahcup

neden siz mi

azıcık bilir miyiz

yakarsa.. diye ağıtlar

acır mısın… acınır

dökseler üstüne… güller …

olsun… kokunu bulamaz ki

hani yalnızdın…

bir kere burnun sızlamıştı

bir esinti …kaplamıştı

tarafsız …her yerden

beklenirdi… senden vefa…

bile ses vermedin

karartman olmasaydı…

ışık sönüvermeden

her tarafta duyulsun… mis kokun

tütsünü kaldırmışsın

duvarlarını yüceltme

kurbanız… kınalım diye

bir körpecik ve solgunu

mahrummuş gibi

cılızlanmış bir bakışla

bırakır mısın

sen varsın… aşkınla

canlandı …sanıyorsun

yorulur bekleyen

onun için öldü…oldu diyorlar

an…an…dikilen taşlar

dirlik vermiyor

gömülecek

bir kabir yeri kadar

sen yine de gül… gülerken

ağlamalı… bekler seni…

gelir mi …diyerek

bilir ki… yine gelemeyeceksin

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirÖldü … Oldu Diyecekler içinbir yorum bırakDüzenle"Öldü … Oldu Diyecekler"

Öldü … Oldu Diyecekler

“acır mı…

tuz dök üstüne…

daha acınsın “

o, yanıp… yakılarak ağlıyor …

sen  dönüp duruyorsun

yazıktır… yazık

hasta olmuş… senin yüzünden

biliyorsun… hep ağlar

bakamaz… birazda  mahcup

neden siz mi

azıcık bilir miyiz

yakarsa.. diye ağıtlar

acır mısın… acınır

dökseler  üstüne… güller …

olsun… kokunu bulamaz ki

hani yalnızdın…

bir kere burnun sızlamıştı

bir esinti …kaplamıştı

tarafsız …her yerden

beklenirdi…  senden  vefa…

bile ses vermedin

karartman olmasaydı…

ışık sönüvermeden

her tarafta duyulsun… mis kokun

tütsünü  kaldırmışsın

duvarlarını  yüceltme

kurbanız… kınalım diye

bir körpecik ve solgunu

mahrummuş gibi

cılızlanmış   bir bakışla

bırakır mısın

sen varsın… aşkınla

canlandı …sanıyorsun

yorulur bekleyen

onun için öldü…oldu diyorlar

an…an…dikilen taşlar

dirlik vermiyor

gömülecek

bir kabir yeri kadar

sen yine de gül… gülerken

ağlamalı… bekler seni…

gelir mi …diyerek

bilir ki… yine gelemeyeceksin

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirÖldü … Oldu Diyecekler içinbir yorum bırakDüzenle"Öldü … Oldu Diyecekler"

Gök Konuğu

meleğim,

avlanmanın haram olduğuna aldırış etmeden

güvercin gönlüne kim vurdu,

yıllardır kulluktasın

başköşesindeyken divanının

biz yoksullarla düşüp kalkıyordun

-iftira ediyorlar.

hangi bir baş yoktur ki,

onda tanrı’nın bir sırrı olmasın!

günahkâr olduysan, ne var ki?

güzeller güzeli, meleğim!

anlamadılarsa,  

biz onlar değiliz.

kötülere aldırma, onlar can verse bile melek olamazlar.

ne yapsınlar? yaratılışları kötü

hiç anlamadın mı?

bende belâya tutuldum kaç kere.

şimdi şarap satanlara dua ediyorum,

nimet hakkı için

bir kerecik kırmadılar.

-melek düştü

düşen düşsün halkın gözünden binlerce kere,

sevgiliden değil.

bende seninle düşeyim bela bağına

ölümden başka son mu var

tekke onların olsun

ağlaya ağlaya gideceğim meyhaneye

göz yaşlarımla sulu  geçen günlerim

kutlu günlerdir.

yarabbi! olması gereken gibi

suçlu geldim kapına

bakma!

bir kerecik hakkı’n için

tatlı gül

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirGök Konuğu içinbir yorum bırakDüzenle"Gök Konuğu"

Çürümüş

ebedî canım

seninle vücuda gelen

bedenim kabrinde çürüdü.

gel, benim, benim için.

eridim, bittim.

çürümüş derilerim, dökülmüş kemiklerim,

tozkoparan atlılar kesildiler; 

nağmeni ne zaman düzeceksen

tez gel

çürümüş hângahıma

-diriltmek tanrı sesinin işidir.-

sen üfür, dirilirim

sesin, ses mi ki,

candır.

yokluğunla çürüyene

bedenim çürüse, toprak deniz olsa,

değilse yurdunda, ko çürüsün dökülsün tenim,

korku yok, gökleri düşünmüyorum

-sevgili can bağışlar, çürümüş olsam bile..

               -kesecekler, yakacaklar..

ne yapayım?

dirilen, fidan kesilir,

mahşerimsin benim

sevdiğim,

bir kerecik kabrime uğrarsan

çürümüş kemiklerimle, titreyerek,

secde ederim sana

önceki gibi

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirÇürümüş içinbir yorum bırakDüzenle"Çürümüş"

Karam Sar

sarhoş başım var,

gözyaşım  deniz

uykusuz rüzgâr,

boğmadan kurutsana

gelgitler salıncak

ömür sallanmakta

mahcuptur güneş

karam sar beni

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirKaram Sar içinbir yorum bırakDüzenle"Karam Sar"

Hayalimden Uyandırmasınlar Beni

uykusuz sabahlar

gözlerimde hayalin

yalnızlıkla haberini bekledim

içmişliğim yok, ama sarhoşum,

acımaktan buğulanan kan çeşme gözüm

hayalini yıkamasın

Ay yüzlüm seni arıyorum,

var da, yoksun

bitir bu hayali, diyorum

başka başka yollardan istiyorum

Vuslattan vazgeçtik,

rüyada görseydim diyorum

her an yoldaşım, hayalin,

kokun canımda rüzgarlar estiriyor

başımdaki sevda karadır  

anınca, aklım  dağılmakta.

mescitte hayalin gelmişti hatırıma

iki kaşını gördüm mihrabta

uzun uzun secdeler ettim

kime ne söyleyeyim,

beni zahit anıyorlardı

dün gece bir rüya gördüm başımda dönüp duruyordun

hayallerim yıllar sonra çıktı

ancak tahammül kalmadı

şikâyet etmiyorum

bunu isyanda sayma,

yokluğundandır

günahsızlık davası zaten bize yakışmıyor

çok merhametliydin

uykular yetmesin

hayalimden uyandırmasınlar beni 

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirHayalimden Uyandırmasınlar Beni içinbir yorum bırakDüzenle"Hayalimden Uyandırmasınlar Beni"

Gitme Sen

bir ömür, sevdasından

hastalandığım sevgili

şehlâ gözlerine kurban olayım

baksana bize

senin yüzünden dünya, gül harmanıydı

gitme sen

düşmanları mı sevindireceksin

gidecekse biri, biz gidelim

canımız şaha kalkar

ölümüne yürür.

yuları  kopmuş, salınmışken

bir eksik, bir fazla olmuş, ne çıkar?

biz seninle gülmeyi öğrenmiştik

bunu ağlayışa çevirme,

bir solukta gam gider

senden başka kimim var

bir dönsen, bir gülsen,

feda olsun baş derdine,

onlar ışık arıyorlarmış

peşinden yürüsünler

başımıza sen gölge ol yeter

gideceğim dersen  git, ama

canımızdasın, asla çıkmamakta

vazgeçersin diye

göz yaşlarımdan ayağın toprağına

nehirler akıttım

olmaz deme

bastığın toprakta ölmek için

fırsat kolluyorum

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorilerşiirGitme Sen içinbir yorum bırakDüzenle"Gitme Sen"

Selma

 

Selma, iki zülfiyle gönlümü esir etti.

Ruhumsa ona her gün şikâyet edip durmada!

Tanrı için olsun sevgili,

bu âşıkın suçunu bağışla, düşmanlara rağmen beni kendine ulaştır!

Sen, Selma’ya olan aşkımı inkâr ediyor, hoş görmüyorsun ha!

Sen de evvel emirde bir sevgiliye kapılsaydın,

Benim gibi gönlün sevgi denizinde aşka gark

olsaydı o vakit halimi anlardın!

Sevgili, yüzünün sevdasına düştük.

Derdinden kulların Rabbine dayandık!

Hâfız’ın gönlü, zülfünün büklümlerinde kayboldu gitti.

Karanlık gecede kılavuz ancak Tanrı’dır!

Eğer bizden edebe uygun olmayan bir hareket gördüysen karşılık olarak canımızı ayağına feda edelim sevgili!

 

Hâfız-ı Şirâzi

Yazarİsmail Hakkı AltuntaşYayın tarihi18 Eylül 2019KategorileraşkşiirSelma içinbir yorum bırakDüzenle"Selma"

Formun Üstü

Arama:Ara

Formun Altı

Kategoriler

Formun Üstü

Kategoriler           

Formun Altı

Son Yazılar

·        M.Masum

·        Üzüldüğün Şeye Bak

·        Nedir Bu

·        N’olur

·        Sen-Deler

·        Gül Geç

·        Allah’ın Güvendiği İnsanlar

·        Bitmeyen Sevgi İmlası

·        Âşık, Eşek Olursa

·        Günahıma Günahdır Üstüne Sevmek

Şiir ve Hikaye WordPress.com'da Blog Oluşturun.

·        Özelleştir

 

·         

Yeni sayfa yükleniyor

 

Ayda US$4 ücretinden başlayan fiyatlarla reklam bandını kaldırmak ve daha fazla özellikten yararlanmak için paketinizi yükseltin.

Yükselt

 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar