Mehmet Osman Akfırat - Medineli Hacı Osman Efendi (1300(11) - 10 Ekim 1967)
| |
Osman Akfırat (Tahminen 1940’11 yıllar)
BEYKOZ 2020 SEMPOZYUMU Tebliğler Kitabı
Mehmet Osman Akfırat (1300 H.) 1882/1883 yılında Medine-i
Münevvere’de dünyaya gelmiştir. Ailesi görev vesilesi ile Medine’ye göç etmiş
bir ailedir. Ailesinin ismi Müderrisoğlu / Beytülmüderris’tir (Düzdağ 2007 c.
III: s. 118; Yeşilbaş 2005, s.85) Burada aldığı ilk eğitim sonrasında İstanbul’a
gelmiş ve 1311 yılında Nişantaşı’nda bulunan Hamidiye Mektebinden aliyyülala’
derecesi ile mezun olmuştur. Sonrasında Çırçır Hasanzade Medresesine öğrenim
görmüş ve burada Kırıkkili seli (Kırklareli) Âsaf Efendinin derslerine devam
ederek 1320 yılında icazetname, 23 Temmuz 1327 (R) / 5 Ağustos 1911 tarihinde
ders verebilme şehadetnâmesi almıştır. 12 Şevval 1329 (H) / 6 Ekim 1911
tarihinde dersiam olarak Fatih Camiinde ders ve vaaz vermeye başlamıştır. Bu
esnada bir dönem Darü’l-halifetül Aliye Medresesi Kısm-ı Ali birinci sınıf
ikinci şubesinde Arap edebiyatı hocalığı yapmıştır.
Cumhuriyet’in ilanına kadar dersiamlık vazifesini yürüten
Osman Efendi, cumhuriyet döneminde de Fatih Dersiamı rütbesi ile görevine
devam etmiştir. Osman Efendi dersiamlık vazifesinin yanında Beykoz Yalıköy Hacı
Ali Bey Camiinde imamlık yapmaya başlamıştır. Hacı Osman Efendi bu göreve
Dersiamdan Rizeli Ferhad Efendinin tavsiyesi ile başlamış, daha sonra bir dönem
Medine-i Münev- vere’ye dönmeyi düşünmüş fakat bir gece rüyasında Hz.
Peygamberin kendisine, Medine’ye dönmemesi ve İstanbul’da kalması yönünde
yaptığı ihtar nedeniyle gitmekten vazgeçmiştir. (Pamuk 2010)
Cumhuriyet öncesi döneme dair bilgimiz olmasa da Osman
Efendinin sicil dosyasında özellikle 1930’lu yıllarda iznini geçirmek,
ailesini ziyaret etmek, sağlık problemleri vs. gibi nedenlerle birkaç kez
Medine-i Münevvere’ye gittiği anlaşılmaktadır. 1930’larda annesi hayattadır ve
onu ziyaret etme talebinde bulunmuştur. Ali Ulvi Kurucunun aktardığına göre
Osman Efendi geri dönmemiş olsa da ailesinin fertleri Medine’de yaşamaya devam
etmiştir. Kardeşi Said Müderris, onun evlatları Ali Müderris ve Salih
Müderris’tir. (Düzdağ c.IIL, s.l 18)
Yalıköy Hacı Ali Bey Camii imamlığı yanında Beykoz’un
farklı camileri başta olmak üzere Beşiktaş’ta, Kadıköy’de ve Fatih’te muhtelif
camilerde vaazlar vermiştir. 1952 yılında İmam Hatip Okulunda öğretmenlik
yapmıştır.
Hem görüşmecilerimizden edindiğimiz bilgilerde hem de Hacı
Osman Efendi hakkında bulunan yazılı kaynaklardan yapılan araştırmalarda anlatı
birliğinin en çok sağlandığı husus Hacı Osman Efendinin vefat ve cenaze günü
ile ilgilidir. Me- dineli Hacı Osman Efendi, 10 Ekim 1967 tarihinde bir vaaza
gidecekken beyin kanaması geçirmiş ve vefat etmiştir. Ertesi gün Beykoz
Camiinde kılınan cenaze namazına oldukça geniş bir katılım olmuş, cenazesi Eyüp
Sultana defnedileceği için namazdan sonra Beykoz sahilden bir kayığa
bindirilerek defin için Eyüp Sultan Mezarlığına götürülmüştür. 1332 yılında
Ayşe Hanım ile evlenen Hocanın hiç çocuğu olmamıştır.
Hocaya dair yazılı kaynakların ve yaptığımız görüşmelerin
tamamında cenaze merasimine özellikle değinilmiştir. Özetle, binlerce kişinin
iştirak ettiği cenaze namazı sonrasında Beykoz sahili ve Boğazda bulunan bütün
kayıklar, takalar ve balıkçı tekneleri cemaat tarafından kiralanmış ve Boğaz’ın
yüzeyi Rumeli yakasına kadar cenazeyi takip eden tekneler ile dolmuştur. O
kadar ki cenaze günü Dolmabahçe Sarayı açıklarında bulunan Amerikan filosuna
ait bir firkateyn Beykoz istikametinden kendilerine doğru gelen bu kalabalığı
görünce durumu valiliğe bildirip bilgi istemiş, bir şehir büyüğünün vefat
ettiğini ve bu kalabalığın merhum şahsın cenazesini defnedilmek üzere taşıdığı
bilgisine ulaşmış ve bunun ardından valiliğin de onayıyla bu yasa iştirak etmek
adına tanzim atışında bulunmuştur. Nihayet bu Boğaz yolculuğunun ardından
cenaze Eyüp Sultana ulaşmış ve defnedilmiştir.
Medineli Hacı Osman Efendi Basiretüs-Salikiıı
kitabında Medine doğumlu olduğunu ve tarikatının Nakşibendi olduğunu
söylemektedir (Mehmed Osman, 1324, s.2). Fakat şeyhinin kim olduğu ve
kendisinin de şeyh olup olmadığı tespit edilememiştir. Cumhuriyet döneminde
talebelerine belirli zikirler tavsiye ettiği fakat bir seyri sülük izlemediği
anlaşılmaktadır (Pamuk 2010).
Bunun yanında Hacı Osman Efendinin İmparatorluğun siyaseten
karışık bir döneminde Fatih Medresesinde vazife almış olması, Mustafa Sabri,
Tahirü’l Mevlevi, Mehmet Akif Ersoy, Ömer Nasuhi Bilmen gibi OsmanlI’nın son
dönemi ve Cumhuriyetin ilk yıllarında meşhur olan ulema ve İslamcı aydınları
ile aynı dönemde aynı muhitlerde bulunması dikkat çekmektedir. Buna rağmen
Hocanın, dönemin dergilerinde, gazetelerinde, cemiyetleri içinde ismine
rastlanmamıştır. Ami Bein, dönem ulemasının ana hatları ile üç ana gruba
ayrıldığını iddia etmektedir; ittihatçılar, muhalefet eylemcileri ve apolitik
kesim (Bein 2012, s.145). Hocanın biyografisine dair edindiğimiz ve
edinemediğimiz bilgiler, kendisinin bu sınıflandırmada üçüncü sınıfta yer
aldığına işaret etmektedir.
Bugün Beykoz’da, imamlık yaptığı caminin bulunduğu sokağa
ve bir kütüphaneye Medineli Hacı Osman Efendinin adı verilmiştir. Aynı şekilde
Sarıyer Hacı Osman Mahallesinde Hacı Osman Efendi adına yaptırılmış bir cami
mevcuttur.
Medineli Hacı Osman Efendinin yayınlanmış / yayınlanmamış
eserleri konusunda bir karışıklıktan bahsetmemiz mümkündür. Telif eserlerinin
yanında, sohbetlerinden derlenen pek çok eseri de vardır ve geçen zaman
içinde, bazı eserler başka eserlerin içine girmiş, risale şeklinde basılan sohbetler
birleştirilerek daha büyük ciltler haline getirilmiştir. Aşağıda Hocanın tespit
edilen eserlerinin ilk baskıları yazılmıştır.
Hacı Osman Efendi, OsmanlI’nın son, Cumhuriyetin ilk
yıllarında iki eser yayınlamıştır. Bunlardan ilki 1340 yılında Türkçe olarak
kaleme aldığı Necatül Melhuf (Mahmud Bey Matbaası) isimli eseridir. Bu
kitap ilk defa 1967 yılında Şükrü Kibar tarafından tercüme edilerek aynı isimle
yayınlanmıştır.
Bir diğer yayınlanan eseri, 1341 yılında Arapça olarak
kaleme aldığı Basiretüs-Sali- kin vehteke’l mâkirin min ‘ulemassûi ve’l
meşayih el mübtedi’in (Mahmud Bey Matbaası) başlıklı eseridir. Bu kitap
1974 yılında Erenlerin Kalp Gözü ismiyle Ali Arslan tarafından tercüme
edilmiştir.
Hocanın hayatındayken Latin harfleri ile yayınladığı iki
kitabı ise Kuraıı-ı Kerimde Beş Vakit Namaz Yoktur Diyenlere Cevap ve Ebu
Eyyüb-el Ensâri Hz.’nin Menâkib ve Tercüme-i Hali (Ahmet Said Matbaası
1959) başlıklı kısa bir risale ile Hayat Safhalarım ve Bilgileri Zevk-Safamn
Selameti ve Tatlı Yolları (Ahmet Said Matbaası 1963) kitabıdır.
Osman Akfırat’ın dergilerde rastladığımız bir yazı dizisi
ve bir yazısı vardır. 1948 Yılında Salih Yeşil’in dile getirdiği görüşlerin
doğurduğu tartışmaya (Özalp 2020) iştirak etmiş ve “İlme ve Ulemaya Açık
Mektup” Başlıklı bir yazı dizisi yayınlamıştır. Bu yazılar Doğra Yol
dergisinin 41, 42, 43, 46, 48, 49, 52, 54. sayılarında yer almıştır. Bu yazı
dizisinin yanında İslam’ın Nuru Dergisinin Nisan 1952 tarihli 12. Sayısında
“Ticaretin Faziletleri” başlıklı bir yazısı bulunmaktadır.
Öğrencileri tarafından sohbet ve derslerinden derlenen
eserleri şöyledir;
İbn-i Sina’nın Kıtr’an-ı Kerim
Tefsiri Muvaziat Sıtre-i Şeriflerinin Şerhi. İstanbul: Temiz İş Matbaası,
1967
İstiğfar - Mehdi Resûl -
Rih’ul Ahmer dâ’ül ekber risaleleri (A. Pamuk, Nşr.). İstanbul: Fatih
Matbaası, İstanbul 1968
Kıyamet Bahsi (haz. ve trc. Şükrü Kibar). İstanbul: [YY] 1968
Kıymetli vaazlar ve Tıbb-ı
Nebev’den Şifa Öğütleri (Ş. Kibar, trc.).
İstanbul: Demir Kitapevi 1971
Salavat-ı
Şerife risâlesi (A. Pamuk der.). İstanbul:
Pamuk Yayınları, 1973.
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder