Print Friendly and PDF

Aşura İçin Yazılan Sinezenler

|

 

Formun Üstü

Formun Altı


Müellifi Belli Olan Sinezenler

ALLAHU EKBER (Hüseyin Yalçın)

NAKARAT: Allahu Ekber, Allahu Ekber

Aşura günü Kerbelâ mahşer

Allahu Ekber, Allahu Ekber

Aşura günü Kerbelâ mahşer

Şanlı kıyâmda mazlum şehitler

Bizlere örnek Ali-yi Ekber

Kasım u Abbas yolumu bekler

Haydi, İslâm’a ey muvahhitler

Diriltti Hüseyn bu gün cihâdı

Zeyneb kıyâmın dili feryâdı

Bu kıyâm asla boşa çıkmadı

Yıkıldı tahtlar ve saltanatlar

Yaşıyor Hüseyn nice asırlar

Ve yaşayacak sonsuza kadar

Hüseyn Zeyneb’e eyler vasiyyet

Bacı say eyle batmasın kanım

Yoluna kurbân bu aziz canım

Zehra Muhammed ve Murtazâ’nın

O garip kalan Kerbubelâ’nın

Medine'nin, Mescid-i Aksâ’nın

Geliyor İslâm, azamet, şevkle

Diller de tekbir, dua, dilekle

Allah bizimle, bütün melekler

Mehdi yolunu dostları bekler

Yâ Hüseyn şefâat, ya Zehrâ imdât

“Zillet bizlerden uzaktır heyhât!”

Boyandı Hüseyn al kana bu gün

Ta ki yaşasın Muhammedî din

Şanlı bayrağı yüceldi tevhidin

Sevgiler sana ey hafız-ı din

İslâm’a izzet ve şeref verdin

Hakkı yaşatmaktı senin derdin

Nerde sultanlar, nerde hakanlar

Toprağa gider bu aziz canlar

Mahşer gününde ey müslümanlar

Mahçup olmayın Hüseyn önünde

İmâm'ın değilmi, Hüseyn senin de

İzzet ve şeref İslâm dininde

Diriltti Hüseyn bu gün İslâm’ı

Nakşoldu kalplere Hüseyn’in nâmı

Hüseyn’in kıyamı, Hüseyn’in kanı

Yeniden tefsir etti Kur’ân’ı

Biz de aziz tutalım İslâm’ı

Bu hayat geçici, bu dünya fani

EBEDÎ BİR HAKİKAT (Hüseyin Yalçın)

NAKARAT: Her yer olup Kerbelâ, her günümüz Aşura

Ezâ saklıyır bu gün, Hazret-i Mehdi mevlâ

Peygamber-i Ekrem’in Kerbelâ’da kurbânı

Allah yolunda akıtıldı bu gün pak kanı

Dini korudu bu gün ve sakladı Kur’ân’ı

Kerbelâ’da dökülen Hüseyn’in pak ganı

Hüseyn kimdir kardeşim düşün iyice tanı

Ekber Esğer Hüseyin şeş guşede yatanı

Murtezâ ve Zehra’nın asil bir kurbânı

O çöl bu gün oluptu şuheda gülistânı

Bir cennete döndürdü o yaslı biyabânı

Mazlûm İmâm Hüseyn’in o mübârek pak ganı

Kerbelâ-yı Muellâ bize cennet-i âlâ

Yetmiş iki gülüyle gülistân-ı Kerbelâ

Kerbelâ Minâ bu gün yetmiş iki gurbân çün

Başta Mevlâ Hüseyin ve yaranı hak için

Abbas, Kasım, Ekber’i, kuzu kurbân Esğer’i

Yücelttiler tevhidi şanlı Allah erleri

Haykırdılar hep birden "Lâ ilâhe illallah"

Dini ihyâ ettiler evlâd-ı Resûlullah

Davet etti tarihi hürriyet, adalete

Çün saraylar salmıştı İslâm’ı dalalete

Hürriyetin bedeli, gösterdi şehadeti

Çünkü vardı Hüseyn’de Murtazâ’nın gayreti

Tanıttı insanlara velâyet, imâmeti

Aşurada hak, bâtıl önünde kıyâm etti

Beytullahi’l-haram’da kan dökülmesin dedi

Kerbelâ Minâ’sında hacc-ı Ekber eyledi

Ekber kurbân giderken “Yâ Rab, şahid ol” dedi

Kurbân verdi Allah'a; benzer Halilullah’a

Yüz akı oldu Ehl-i beyt’i Resulullah’a

Nice canları kurbân verdi Hüseyn Allah’a

Her şeyi fedâ edip sahip çıktı İslâm’a

Fâsık ve facirleri mahkûm etti âleme

Şahâdet meyadanında yalnız amma gururlu

Ölümü tercih etti izzetli ve onurlu

İhyâ etti Kur’ân’ı, sünnet-i Peygamber’i

Lâ ilâhe illallah ve Allahu Ekber’i

Kerbelâ ve aşura Hüseyin’in eseri

Hüseyn’e “Lebbeyk” dedik biz Mehdi yâverleri

İmâm Hüseyn düşürdü hayrete tarihleri

Yetmiş iki kahraman, eyledi zülme isyân

Bu nasıl bir azimdi? Şaşkındır henüz cihân

Selâm sana ey Hüseyn, ey mücahit kahraman

Zalimler diriltmişti putpereslik ve zulmü

Çölden bir güneş doğdu karanlıkları boğdu

Şehidler günü İslâm, yeniden hayat buldu

Can verdiler İslâm’a Kerbelâ’da şehidan

Hakkın var boynumuzda ey mazlum, şehid imam

Selâm sana ey Hüseyn ey mücahit kahraman

Aşurada tarihi yazdılar kanlarıyla

Can verdiler İslâm’a nazenin canlarıyla

Kılıca galip geldi ey Hüseyn senin kanın

Gösterdin sen âleme, nedir gücü imanın

Kerbelâ’da yükselen güneşisin İslâm’ın

Çöktün bir kâbus gibi üstüne zalim Şam’ın

Paramparça eyledi kahramanca cihadın

Yırttı Zulmet perdesin mazlumâne feryâdın

Ebediyyete kadar kalacaktır ünvanın

Kılıca galip geldi ey Hüsyn senin kanın

Kerbelâ’da yükselen güneşisin İslâm’ın

Çöktün bir kâbus gibi üstüne zalim Şam’ın

Hüseyn bize iftihar, Mehdi olsun bize yar

Ezâdâr-ı Hüseyn’iz, nice ki ömrümüz var

Ömrümüz sana fedâ, ey Seyyid-i şühedâ

Gözümüz Murtazâ’da, ümidimiz Zehra’da

Feryadımız Hüseyin, ellerimiz duada

Yetiş Sahibe’z-zaman, bu Hüseynî feryâda

Savundun mazlûmların alınmış haklarını

Yendin aşura günü zulmün uşaklarını

Seslendin kılıçlara “Doğrayın beni” dedin

Yaşayacaksa dini, pak ceddim Muhammed’in

Şehâdet mihrabından yüceldin sen göklere

Fedâ ettin her şeyi sen Allahu Ekber’e

VURUN SÎNE VURUN BAŞA (Hüseyin Yalçın)

Vurun sîne vurun başa

İmam gedip elimizden vâveylâ

Zeyneb esir yetim gızlar

Rugeyye babasın özler vâveylâ

Ehl-i beyt’in mateminde

Zehra ağlar Zeyneb ağlar vâveylâ

Mehdi bugün ezâ sahlar

Hüseyn’e yas tutup ağlar vâveylâ

NAKARAT: Vurun sîne vurun başa

İmam gedip elimizden vâveylâ

Vurun sîne vurun başa

Hüseynî’ler yetim galdı vâveylâ

Zehra bugün gara bağlar

Emire’l-muminin ağlar vâveylâ

Ümmet bugün gara bağlar

Şieyân ohşayıp ağlar vâveylâ

Gelin yasa ezâdâran

Hali galıptı cemaran vâveylâ

Vurun sîne vurun başa

Ebbas’ın golları galem vâveylâ

Hüseyn bugün mezlum olup

Bala Ekber’i doğranıp vâveylâ

Rubâb’ın gelbi dağlanıp

Guzu Esger’i ohlanıp vâveylâ

Zeyneb feryad figan eyler

Baba Eli deyip sesler vâveylâ

Heymeleri talan olup vâveylâ

Vurun sîne vurun başa

Matemimiz çoh böyükdü vâveylâ

Ezâlıdı yerler göyler

Yaralıdı Hüseynîler

Ağlıyırah ezâ tutun

Başa ve sîneye vurun vâveylâ

Ümmet Zeyneb bugün olup nâlân

Ölüptü pir-i cemaran vâveylâ

ERBEİN GELDİ YİNE (Musa Aydın)

Erbein geldi yine, dertlerimiz tazelenir

Kerbelâ’nın gamıyla kalplerimiz pârelenir

Yakacak bağrımızı Zeyneb’in o nâleleri

Bağrına bastığı anda o kızıl lâleleri

Gardaşına o belâlı seferi anlatacak

Dağları taşları ahıyla bugün inletecek

Tutacak gardaşının Kerbubelâ’da yasını

Çağıracak Fırat’a komşu olan Abbas’ını

Diyecek kurbân ola, Zeyneb’in o kollarına

Kalk uğurla bu bacını, Medine yollarına

Ey vefâlı yiğidim, her şeyi Haydar kokulu

Ey şecâat madeni, aşk u vefânın okulu

Sürecek Kerbubelâ toprağını gözlerine

Koyacak gamlı başını, bükülen dizlerine

Yeniden canlanacak onca musibet Zeyneb’e

Gözünde canlanacak rûz-i esaret Zeyneb’e

Bakacak kanlı Fırat’a Esğer’i yâd edecek

Kâinatta yeniden velvele icâd edecek

Diyecek aç gözünü, ey kuzu kurbân Esğer’im

Bak yürek dağlı anan da geldi ey can Esğer’im

Aç kuzum gözlerini, bak şu kederli anana

Bak yine göğsü dolu süt ile geldi yanına

Kaldı hasret minik ablan, desin sana bir de lay lay

Kaldı Şam’da gelemedi, desin sana burda lay lay

Arayacak yaşlı gözler o şirin dilli kızı

Zeyneb’in canı Rugayye ey Hüseyn’in azizi

EY AY! (Musa Aydın)

Ah ey ay, ey hüzünlü, ey sabırsız ay

Ne olursun biraz, biraz yavaş kay

Gel bu gece konuşalım yüz yüze

Bekle biraz, bakışalım göz göze

On gün önceydi şu köşeden çıktığın zaman

Mağribin tam ucunda, ince, zayıf, bidermân

Şafağın o al renginden olmuştun mahcup

Beklemeden karanlıkta etmiştin gurup

O gün üzerinden, on gece geçmiş

Ama ıstırabın hala bitmemiş

O gün ölüm mesajı vardı şafağın o al renginde

Yine başka mesajın mı var yoksa bu ıstırabında?

Ey ay, siyah gözünde beyaz damlalar, nedir bu böyle?

Konuş benimle başka bir mesajın mı var yoksa? Söyle

Anlat, anlat o gün, o çölde gördüğün her şeyi bana

O gün ki şafak, elleriyle yüzünü boyadı kana

O gün ki belin senin bir yay gibi büküldü

O gün ki gözlerinden bir damla yaş döküldü

Ey ay, ey sabırsız ay, anlat ne olur

Ağla, anlat belki gönlün teselli bulur

Biliyorum boğazında düğümlenmiş dilin

Ama gözünden belli ki bir sırrın var senin

O gizli sırrı ben, perişan bakışından anlıyorum

O bitkin halinden, o yorgun akışından anlıyorum

Ah ey ay, bakışlarında senin taze kan görüyorum

Canlara can yetmiş iki pâre pâre can görüyorum

Yakılmış çadırları, perişan yavruları görüyorum

Ötmeyen bülbülleri, kırık kanat kumruları görüyorum

Ey ay, mazlûmların hüzünlü destanıdır gözlerinde aşikâr

Kafilenin gurbeti, yaslı çölün tûfânıdır gözlerinde aşikâr

Gözünde senin, gözü yaşlı Fırat akıyor

Tarihe yaş, söz ve sır dolu gözler bakıyor

Kapatma gözlerini ne olursun, biraz, biraz daha bak

Bak iki kol var orada, delik bir tulum, yerde bir sancak

Toprağa yatmış başsız bedenler, çiğnenmiş ve çıplak

Kollara bağlanmış zincirler, güneş yüklü bir mızrak

Saklama ey ay, çözdüm ben artık hüzünlü bakışının sırrını

Şafağın sırrını, ıstırabının, döktüğün gözyaşının sırrını

LANET (Musa Aydın)

Tarihi karartan tüm zâlimlere

Lanet eyle Rabb’im, ebedi lanet

Zulme destek, sahte tüm âlimlere

Lanet eyle Rabbim, ebedî lanet

Hak Resûllerine çektirenlere

Fitne tohumları ektirenlere

Zulüm binaları diktirenlere

Lanet eyle Rabbim, ebedî lanet

Verdikleri ahdi bozan güruha

Hakka isyan edip azan güruha

Resûlü incitip üzen güruha

Lanet eyle Rabbim, ebedi lanet

Nebi’mize ebter diyen ebtere

Dünyadaki bütün müstekbirlere

Küfür cephesinde, azgın serlere

Lanet eyle Rabbim, ebedi lanet

Ebû Lehep’lere, Ebû Cehil’lere

Emanete hain nâehillere

Küfrü, dalaleti yayan dillere

Lanet eyle Rabbim, ebedi lanet

Hakkı bilinçlice saklayanlara

Suçluyu, caniyi aklayanlara

Âlemin kalbini oklayanlara

Lanet eyle Rabbim, ebedî lanet

Resûl güllerini solduranlara

Bağrını kan ile dolduranlara

Yezid’in yüzünü güldürenlere

Lanet eyle Rabbim, ebedi lanet

Yezid’e o tacı giydirenlere

Kerbelâ’ya belâ yağdıranlara

Esğer’i kanlarda boğduranlara

Lanet eyle Rabbim, ebedî lanet

Evlâd-ı Resul’e hor bakanlara

Sudan bile mahrum bırakanlara

Zehra yüreğinde od yakanlara

Lanet eyle Rabbim, ebedi lanet

Mahzûn yürekleri dağlayanlara

Zâlimlere imkân sağlayanlara

Zeyneb’in kolunu bağlayanlara

Lanet eyle Rabb’im, ebedi lanet

YÂ RAB (Musa Aydın)

NAKARAT: Yâ Rab, yâ Rab, Kerbelâ’da, aşurada koptu kıyâmet

Yâ Rab, yâ Rab, yıkıldı Kerbubelâ’da rükn-i hidâyet

Ağlasın gözler Hüseyn’e dostları kara bağlasın

Bugün aşura günüdür bütün kalpler kan ağlasın

Bugün vallahi kıyâmet koptu Kerbelâ çölünde

Fâtıma gülleri bugün, boğuldular kan gölünde

Yandı âşıkların kalbi, gurbetinden senin Hüseyn

Bellidir mazlumiyetin, türbetinden senin Hüseyn

Belâ çölü ortasında, kaldın yardımsız ve tenhâ

Yetişmiştir fasl-ı mâtem, kara bağlar Ali Zehrâ

Bir belâ, bir musibet ki eşini görmemiş âlem

Tutacaktır mahşere dek, kâinât daima mâtem

Her Muharrem geldiğinde, ins u cin u melek ağlar

Peygamber ve Ali, Zehrâ, kan ağlar, bağrını dağlar

Bütün mazlumlara penâh, sensin Hüseyn ya Sarellah

Dostlarının kalbi yaslı, gözler kan ağlıyor vallah

Ey Hüseyn musibetinden, tutuştu sîneler yandı

Ehl-i beyt âşıklarına bu dünya zindana döndü

Kanına boyandı Kasım, Abdullah ve Avn u Cafer

Hem cefa kılıçlarıyla doğrandı Ali-yi Ekber

Fedâ etti kollarını sana Abbâs-ı dilâver

En küçük askerin oldu, kundağı kan dolan Esğer

Kaldı meydanda bikefen, o yaralı başsız beden

Olmadı bir kişi dahi Zeyneb’i teselli eden

Soldu kızıl güllerin hep, Kerbelâ’nın gülşeninde

Bulmadı Zeyneb’in öpsün, salim bir yer bedeninde

Geldi Sakine’n başına, sarıldı o gül na’şına

Pârelendi küçük kalbi, boğdu seni gözyaşına

Bırakmadı o zâlimler, ağlasın sana doyunca

Ağlaştı gökte melekler, o nidâları duyunca

Ey belâlı, yaslı sahra, sana Kerbubelâ derler

Arafât, Meş’âr u Minâ, sana hep gıpta ederler

Ölsem de gam yemem artık, Kerbelâ âşığıyım ben

Zâirindir tüm melekler, her derdin devâsısın sen

Kerbelâ, ey nurlu sahra, âşıkların haremisin

Hem Safâ, hem Merve'sisin, Kâbe’si ve Zemzem’isin

Ey Hüseyn, sen mazlumların serveri ve önderisin

Aşkına susayanların, hayat veren Kevser’isin

Senden aldı cümle âlem, hürriyet dersini her dem

Aşk u irfan üstâdısın, sensin Kur’ân-ı mücessem

Vâris-i enbiyâsın sen, es-selâm ey Huccetullah

Şem-i cem-i şühedâsın, es-selâm ey Gayretullah,

Kurtuluş gemisi sensin, sensin misbâh-ı hidâyet

Tevhidin kurbânısın sen, seyyid-i mülk-i şehâdet

Nübüvvetin meyvesisin, sen izzetin zirvesisin

Velâyet güneşisin sen, hakkın sağlam urvesisin

Kurbân olam gül na’şına, mızrak başında başına

O susuz yavrularına, sana akan gözyaşına

O vefâlı yârenine, o kahraman Zeyneb’ine

Sana âşık gönüllere, o şehâdet mektebine

AĞLARAM (Velayet Aytan)

Ey erenler yas u matem zamanı

Garip garip boynum büker ağlaram

Tabipler derdime bulmaz dermânı

Gözyaşım içime döker ağlaram

Muhammed ümmeti karalar giye

Ne su içe ne de bir lokma yiye

Sînemi döverim yâ Hüseyn diye

Gönlüm büryan edip yakar ağlaram

Mevlâm kahreylesin yıksın zulümü

Nara yaksın zalim oğlu zâlimi

Sormayın erenler dalgın hâlimi

Kerbelâ yoluna bakar ağlaram

Evvel akıllıydım del oldum şimdi

Acı esen poyraz yel oldum şimdi

Damlaydım biriktim sel oldum şimdi

Kerbelâ’ya doğru akar ağlaram

Zalim Yezit nasıl kıydın o cana

Ahirette Allah soracak sana

Hüseyn’e ağlamak ar değil bana

Nefsin kalesini yıkar ağlaram

Gönül ikrar verdi geri dönmüyor

Bağrımdaki alev, ateş sönmüyor

Zâlimin zulmüne öfkem dinmiyor

Dişimi, yumruğum sıkar ağlaram

Velayet ülkesi yurdumdur benim

Ehl-i beyt zikrimdir, virdimdir benim

Kerbelâ vakası derdimdir benim

Ömrümce bu derdi çeker ağlaram

AĞLAR (Velayet Aytan)

Bugün aşura günüdür

Yer, gök kevn u mekân ağlar

Şia’nın kara günüdür

Can dayanmaz canân ağlar

Kerbelâ’nın susuz çölü

Solduruyor gonca gülü

Kundağında Esğar Ali

İçi yanar, etşân ağlar

Susuzluktan renkler soldu

Kerbelâ al kanla doldu

İmam Zeynel yetim kaldı

Ehl-i beyt’le Kur’ân ağlar

Hüseyn’e kurbândır özüm

Toprağına sürsem yüzüm

Münafığa yoktur sözüm

Bugün ehl-i iman ağlar

Lanet Süfyan’nın oğluna

Kandı dünyanın malına

Ehl-i beyt’in bu halına

Körelmemiş vicdan ağlar

Fırat’ın yolları bağlı

Susuz kaldı Ali oğlu

Zehra’nın ciğeri dağlı

Yer ağlar, asumân ağlar

Kerbelâ’da bir yel eser

Suya hasret Hüseyn server

Ol Peygamber sîne döver

Şâhlar şâh-ı merdân ağlar

Kerbelâ’nın çölü taşlı

Kan ağlıyor, kurtlu kuşlu

Ebuzer’in gözü yaşlı

Kanber ağlar, Selman ağlar

Zeyneb ağlar kan yaş döker

Yetimler boynunu büker

Gökte melekler ah çeker

Yerde cem-i insan ağlar

Bugün ağlar dağlar bile

Dağlar taşlar gelir dile

Cemi cümle mahlûk ile

Kul Velayet Aytan ağlar

KURTULUŞ GEMİSİ (Velayet Aytan)

Bugün şehit oldu Hüseyn, kara bağlayın

Sîne dövün, kan ağlayın, yürek dağlayın

Yerde melek gökte insan, hepsi ağlaşır

Mâh-ı Muharrem’dir canlar, siz de ağlayın

NAKARAT: Yâ Hüseyn ya güzel imam yoluna kurbân

Ebu’l-Fazıl’ın kalem olan, koluna kurbân

Zâlim Ebu Süfyân soyu, etmez merhamet

Selâm olsun Hüseyin’e, Yezid’e lanet

Yolumuzu aydınlatır, Hüseyn ışığı

Hüseyn kurtuluş gemisi, Hüseyn hidayet

Bugün aşura günüdür, tüm cihan ağlar

Bugün Resûlallah ağlar, şah-ı merdân ağlar

Kerbubelâ’nın meydanı, kana doymuyor

Ali Ekber şehit düştü, Leylâ kan ağlar

Kalem kollu Ebu’l-Fazıl’ı yetim bildiler

Kılıç vurup, kollarını kesip saldılar

Buna yürekler dayanmaz, yâ Resûlallah

Ali Esğer, Cenâb-ı Kasım cevân öldüler

Hüseyn Resul’ün torunu Ali’nin oğlu

Zalimin elinden onun yüreği dağlı

Uyan yâ Muhammed, uyan hallere bir bak

Ehl-i beyt sürgün gidiyor elleri bağlı

AĞLA MUHARREM’DİR (Sezâî)

Ey şehid-i Kerbelâ’ya ağlayan

Ağla matemdir Muharrem’dir bugün

Ateş-i hasretle sîne dağlayan

Ağla matemdir Muharrem’dir bugün

İnle matemdir Muharrem’dir bugün

Sînede serde gerek dağ dağ ola

Ganlı yaşlar didede ırmağ ola

Ger dilersen menzilin uçmağ ola

Ağla matemdir Muharrem’dir bugün

İnle matemdir Muharrem’dir bugün

Gece gündüz ey Muhammed ümmeti

Edelim can-ı Yezid’e laneti

İster isen irgüre hak rahmeti

Ağla matemdir Muharrem’dir bugün

İnle matemdir Muharrem’dir bugün

Kimdir o şâh-ı şehid-i Kerbelâ

Nuru çeşmi Murtezâ âl-i abâ

Cedd-i pak idir Muhammed Mustafa

Ağla matemdir Muharrem’dir bugün

İnle matemdir Muharrem’dir bugün

Her seher sanma şafaklar şebnemi

Anda kan ağlar melekler ol demi

Âlemi tuttu Hüseyn’in matemi

Ağla matemdir Muharrem’dir bugün

İnle matemdir Muharrem’dir bugün

Çâr yâr ile Muhammed ey said

Oldular temsim-i zehirle şehit

Kıydılar rahmetmeyip bunca anid

Ağla matemdir Muharrem’dir bugün

İnle matemdir Muharrem’dir bugün

Ey Sezai bilmiş ol şâh-ı Hüseyn

Cümleye sevmektir anı farz-ı ayn

Hem muhabbette beraberdir Hasan

Ağla matemdir Muharrem’dir bugün

İnle matemdir Muharrem’dir bugün

AĞLASAM (Ali Can Görel)

Bu gece gözyaşlarım kana karışsa

Şehid olan sıbt-ı Resûl’e ağlasam

Peygamber, Murtazâ ve Zehra ile ben

Belâ çölünde solan güle ağlasam

Bu gece meleklerin ardında gitsem

Yolum Kerbelâ’ya düşse ağlasam

Mahzun mahzun akan kanlı Fırat’a ben

Eşlik edip gözlerim coşsa ağlasam

Aşura gecesidir, semâda eller

Şu kırık kalbim ile Hakk’a yalvarsam

Hüseyn’in azizleri ve susuz diller

Kevser sâkîsi ile gece ağlasam

Hüseyn’in âşıkları ve yârenleri

Kana boyanmış topraklarla ağlasam

İnletse feryâdım dünyada her yeri

Semadaki tüm meleklerle ağlasam

Doğranan o gül bedenlerin başına

Dolanıp pervâne tek yansam, ağlasam

Abbas’ın kollarını bağrıma bassam

Deli gibi çöllerde dönsem ağlasam

Yanmış çadırların altında otursam

Solmuş Peygamber gülleriyle ağlasam

Zeyneb-i Kübrâ’nın sesine ses versem

Yaslı çölün bülbülleriyle ağlasam

Ah bu gece harabelerine Şâm’ın

Uğrayıp da Rugayye ile ağlasam

Mızrakta başına mazlum imâmın

Bakıp kalb-i pâre ile ağlasam

AŞURA (Umran İldeniz)

Sıcak bir aşura

Aç, susuz ve uykusuz

Bebekler süte

Analar suya doymamış

Ve doyamadan

Ağlayan gözler

Ve ağlamaktan halsiz kalmış bedenler

Suya muhtaç dudaklar

Babalar kederde, gamda ve imtihânda

Bugün aşura

Bildiğim tek

Ağladığım tek

Bu yaşıma değip de ağladığım ilk aşura

2000’e üç kalanın aşurası

Gökyüzü, Hüseyn’e ağlamakta

Gökler lânet olası Yezid’e homurdanmakta

Yezid ve Yezidîlere lânetler, beddûalar yağmakta

Evet gökyüzü ağlıyor;

Bardaktan boşanırcasına

Ve şimşekler öfkeyle çakıyor

Hepsi Hüseyn’e ağlıyor, yas tutuyor

Her şey siyaha bürünmüş

İnsanların göremediği siyaha

Bugün mâtem günü

Ve kâinât mâtemde, biz göremesek de

Sormayın niçin diye

Peygamber’imizin yâdigârı, göz nuru, torunu şehid edilmiştir

Hani şu bilmediğimiz

Veya tanıdığımızı zannedip tanıyamadığımız torunu

O yalnız, o meçhûl, o mazlûm

Asırlar boyu ve hâlâ evet hâlâ!

İşte o arslan şehid edilmiştir

Kimler tarafından?

Nûrdan kaçan yarasalar

Nübüvvet ve velâyetin

Hak ve hakikatın

Yeminli düşmanları

Bedir ve Uhudların

Hendek, Hayber ve Hüneyn’lerin

İntikamı hırsıyla kavrulan

Tulekâ hizbi tarafından

Hem de İslâm adına

Peygamber adına

Ve hilâfet sancağı altında

Evet bugün aşura’dır

Ve ben ilk defa aşura’yla tanışıyorum

İlk defa Hüseyn’e ağlıyorum

Resûlullah’ın, daha ilk dünyaya geldiği sırada

Gözyaşlarına boğduğu Hüseyn’e

Omuzlarında büyütüp:

“Hüseyn bendendir, ben de

Hüseyn’den”

Dediği Hüseyn’e

Evet ben Hüseyn’e ağlıyorum

Mazlûmiyete ağlıyorum

Yanlızlığa ağlıyorum

Faziletlerin yanlızlığına

Hak ve hakikatın yanlızlığına

İslâm’ın, Kur’ân’ın

Resûlullâh’ın yanlızlığına

Ehl-i beyt’inin, evlatlarının yanlızlığına ağlıyorum

Aslanların, yiğitlerin alkanlar içinde yatmasına

Zincirlere vurulmasına

Çakalların, çapulcuların baş tacı edilmesine ağlıyorum

Ben Hüseyn’e ağlıyorum, ama ilk defa

İlk aşura!

On sekiz yaşındayım ben, ya siz?

Yirmi mi, kırk mı, altmış mı?

Sahi siz kaç defa ağladınız Hüseyn’e?

Siz ne kadar aşurayı tanıyorsunuz?

Neden böyle oldu; neden böyledir hâlâ?

Baba, neden anlatmadın bana Hüseyn’i?

Anneciğim, neden bahsetmedin bana Zeyneb’ten?

Neden koklatmadın Peygamber güllerini bana?

Neden mest etmedin beni Kevser şarabından?

Neden karanlıklarla boğuşurken,

“Emân Yıldızları”yla tanıştırmadınız beni?

Yanlışlıklar deryasında çırpınırken,

Neden “Nûh’un Gemi”sine bindirmediniz beni?

Cehâlet vâdisinde şaşkın şaşkın dolaşırken

İlim şehrinin kapısını neden göstermediniz bana?

Ama sizin de bir suçunuz yoktur biliyorum

Size de anlatan, öğreten olmadı ki

Ya siz ey ehil kalemler, neden durdunuz?

Ey konuşan diller, kürsüler, neden sustunuz?

Ey ümmetin eminleri

Emânete riâyet böyle mi olmalıydı?

Hem de Peygamber emanetlerine

Evet aşuradır bugün

Ve ben, ilk defa Hüseyn’e ağlıyorum

Kerbelâ’yla, Zeyneb’le tanışıyorum

Ah! Ne mutlu onlara ki

Henüz beşikteyken kulakları

Hüseyn’in güzel adıyla çınlıyor

Bağrı nübüvvet güllerine yanan bir candan

Süt emiyor, can alıyor, büyüyor

Gözleri Hüseyn’e yaşaran gözlere bakıyor

Merhameti, sevgiyi tadıyor

Hakkı, batılı, zulmü adaleti kavrıyor ve öyle büyüyor

Yâ Rab! Bize Hüseyn aşkını tattırdığın

Aşura ile tanıştırdığın için

Hüseyin’ce ölerek

Veya Zeyneb’ce yaşayarak

Sana şükretmeyi nasib eyle

Âmin!

KIZIL FERYÂT (Metin Atam)

Gözyaşları sere serpe uzanmış sahra üstüne

Akar yavaşça Fırat’a doğru

Hıçkırıklar arasında çocuk sesleri

Gün boyu feryât

Ölüm üstüne

Ve çıplak güneşte yankı sesleri

Kılıçlar vurulur kalkan üstüne

Bir güruh ki elinde şeytan üçgeni

Üç yerden yumulur biri üstüne

Diğeri yalnız üç beş kişidir

Evinden uzak, yurdundan uzak

Öyle bir yer ki, belâ türetmiş

Zâlimden yana, mazlum üstüne

Yağmur kuru bir kum oldu yere düşerken

Tane tane kumlar, derken yığınlar

Aldı başını götürdü çöl rüzgârı

Kalan o oldu, bir de atlılar

O şâh ki, Fırat ona hasret, o da Fırat’a

Sîneler dövülür onun adına

Uğrunda can verilip canân alınır

Kimi yerinde, kimi meydanda

Kan emiciler şaha kalkmışlar

Güyâ yiğitlik vaktidir bu

Salyalar akar ağızlarından

Düşer de çöle, çölde kaybolur

İlle de kan düşüncelerde

Onu almakta çare kaybolur

Bir avuç merhamet, bir yudum su!

Su kana dönüşür, kanda kaybolur

Esir bedenlerde Yezid korkusu

Satılmış beyinler onda gark olur

Ve Hüseyin!

Oklar altında

Tozlar savrulur, mızrak savrulur

Gariptir şimdi kimsesiz çölde

Gelen de vurur giden de vurur

Öksüz yavrular çobansız kuzu

Sahra içinde meleşip durur

Gözler Hüseyin’de

Eller semâda

Kızıl feryât ki, o da kaybolur

Şah mahzundur

Yârân mahcup

Kesik başlardan gözyaşı akar

Kesilen yaradır Hüseyin yarası

Bir sızı olup akar Fırat’a

Beldeden beldeye akar kaybolur

Gökyüzü suskun değildir şimdi

Yaşlar akıtır ki kandan!

Suya hasret niceleri

Çoluk çocuk kız kızan

Kuru sahra, belâ çölü

Islak ama o da kandan

Rüzgâr çıkmış, eser delice

Çadırlarda duman, etrafta tûfân

Oki, alnında buse-i Muhammed izi taşır

Gerdanında da o

Ağlar ama yardan yana

Ne yâr kalmış, ne yâran

Ve içinde aşk!

Yoğurur onu ne balçıktan, ne hamurdan

Yazgı da aynı

Bir yanda susuzluk, bir yanda kan

Ve göğsünde birikmiş bir kin

Yezid’e karşı Nebevî isyan

Kıyam, aynı kıyam

Ali’nin nüshâsından!

Kanını isteyen caniler arasında

Oyalnız, kimsesiz ve yorgun

Bedeninde oluk oluk nehirler ki

Sıçrar Fırat’a, Fırat’sa durgun

Yaprak gibi kurur gizlice Hüseyin’im

Kurur da düşer toprağa

Ak düşmüş sakalları kızıl

Şimdi tozlu

Özü bitkin, benzi solgun

Hasan’ı arar düştüğü yerde

Nida öyle ki, kavurur ortalığı

Yakar sessizce

Ogün Hasan, bugün Hüseyin

Yeşil, kırmızı kanlar içinde

Kehkeşanlar çığlıktadır

Kâinat suskun

Döndükçe dönmektedir felek

Döner ama

Gördüklerini gizleyerek

1400 yıl hiç durmadan döndü felek

Bu çarkla birlikte dostlar da döndü

Anarak, ahdederek

1400 yıl hiç durmadan ve ilelebet

Usanmadan

O sembol oldu kızıl perçemlerde

Kesik elleri de bayrak!

Feryâdı yankılandı hep

Nakış olup işlendi gökyüzüne

1400 yıl önce duyulmayan feryât

1400 yıl sonra duyuldu

Nice cengâverlerin elinde tiz bir kılıç olup

Savruldu tüm zemine

O kılıç ki, zaferi getirdi beraberinde

Yezitler taş olup atıldı loş bir çukura

Ve Hüseyin’ler gözyaşlarıyla anıldı

Çünkü o

Gözleri yaşartan kalbin derinliklerinden geliyordu

Çünkü bu yaşlar, onu simgeliyordu

Ve duyuldu ki

Hüseyin şehit oldu ama

Hüseyin âşıkları hâlâ ayakta

Ve bir gün

İkinci bir Kerbelâ çıkarsa

Lebbeyk denilecek

Kızıl Feryât’a!

ANONİM OLAN SÎNEZENLER

GEL GİDEK ERBEİN’E

Dur elimden tut menim

Gel gidek Hüseyn’ime

Sevgili gül yumağım

Gel gidek erbeine

Gel mene naz eyleme

Gel gidek Hüseyn’ime

Gel gidek erbeine

Kırk gün olupdu balam

Hesretem Hüseyn’ime

Dur mene naz eyleme

Gel gidek erbeyine

Gülüm hazana dönüp

Gaddim olup kemane

Dur elimden tut menim

Gel gidek erbeine

Deyyim emmene Gülsüm’e

Bilirem yaralısan

Alım sînem üsdüne

Gel gidek Hüseyn’ime

Gel gidek erbeine

Bülbül güle darılmaz

Belke biraz naz eyler

Çoğdu yürekde derdin

Belke derdin erz eyler

Gel mene naz eyleme

Gel gidek Hüseyn’ime

Yaranı sarammadım

Zülfüm ağardı garaş

Çöllerde çoğ döyüldüm

Belim büküldü gardaş

Seni göyüp getmerem

Nazlı balam Rugeyye

Bülbül gülü özledi

Derdimi erz eylerem

Gel gedek erbeine

Nazlı balam Rugeyye

Gardaşlarım özledim

Gel gidek Hüseyn’ime

AŞURA AKŞAMI

Meni derdin üste yandırma

Anam Zehra’nı yubandırma

Yubanma çoh ey şâh-ı hubân

Serveri yaran dilberim tez gel

Elemdâr’a tek olup meydan

Adına gurbân rehberim tez gel

Su meşkine attılar bir oh

Yandırıp gelbimi o susuz bala

Su üstünde vermişem bir göz

Zulm ile sındı ellerim tez gel

Golu galem galbi de dertli

Aşk ile beni eyledin gurbân

Elim yohdur sînem üstünde

Eyliyir lenger perçemi gurbân

Gel al mennen perçemi goy

Ben canımı teslim eyliyim gardeş

Kabul etmir galb-i zârım ta ki

Ayrılam sen tek nazlı dilberden

Nenen Zehra’ya göre affet

Ey gözüm nuru bu nökerin

Meni düşman etti şermende

Akıbet gardeş oğlun Esger’den

SÎNEZEN

Aşura menim hazânım

Kerbelâ’dır getligâhım

Yatıpdı bugün bu çölde

Kefensiz Hüseyn gardaşım

Yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn

Zeyneb’em Zeyneb-i Kübra

Anamdı Fatıma Zehra

Aşura soldu güllerim

Vatanımdı Kerbubelâ

Yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn

Abbas’ın kolları menem

Hüseyn’e alemdâr menem

Aşura belâ gününde

Rugeye emmesi menem

Yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn

Abbas u Ali Ekber’i

Gasım u Ali Askeri

Sen özün şahid ol Allah

Gurbânın verdim Hüseyn’i

Yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn

Gedirem bir dur ayağa

Bacınam sal meni yola

Gur’ân ohu neyze üste

Elvedâ Hüseyn elvedâ

Yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn yâ ağa yâ Hüseyn

BU GECE

Bu gece kalbim tekrar

Ebu’l-Fazıl için atıyor

Tekrar haykırıyorum

Canım fedâ Ebu’l-Fazıl’a

Abbas’ın güzel gözleri

Uykuyu gözlerimden aldı

Kalbim sadece senin kapında

Başka bir yere gitmedi

Sonunda o gün gelecek mi

Gözlerimi ayaklarına süreyim

Kerbelâ’ya gidiyorum

Ama aşkın bırakmaz geriye döneyim

Sonunda o gün gelecek mi

Ben senin hizmetçin olayım

Senin için bir dilenci olayım

Senin için bir hizmetçi olayım

Bana bir nazar et

Dertlerim devâ bulsun

Eğer sen istersen

Kerbelâ kısmetim olur

BU GECE KERBUBELÂ’DA

Bu gece Kerbubelâ’da nece tûfân olacak

Zeyneb’in zumlu sitemden ciğeri gan olacak

Bu gece nâle çeker Kerbubelâ teşneleri

Bu gece şahı Hüseyn ölmeğe bağlar kemeri

Bu gece âl-i Resûl’e yeter efgân haberi

Ki sabah ergi sema zulm ile virân olacak

Dostları huni sitem indi nice kasa bugün

Giyinip kareyi Kâbe batacak yasa bugün

Ey gözüm ağla nolur Hz. Abbas’a bugün

Gidecek su getire ganına geltan olacak

Bu gece ehli herem va ebeta söyleyecek

Bilesen çarhı felek zulmu sitem neyliyecek

Ekber’i, Esger’i hem teşne şehit eyleyecek

Ümmü Leylâ göresen zulmu herasan olacak

Giyecek gara bu matemde gene pîr u cevân

Feleğin zulmu bugün şielere oldu eyan

Kasım’a toy tutuban ellerinde yaktılar gam

Ne Erusun bu gece hali perişan olacak

Çekecek Şimr deha zulmu sitem hançerini

Kesecek cevr ü cefâ ile Hüseyn’in serini

Koyacak hak-i zillete şâhın peykerini

Ki sabah ergi sema zulm ile virân olacak

Bu ne matemdir gine gare giyip ehl-i herem

Zeynebin ziynetin gare edip möhneti ğam

Kestiler abı Fırat’ın yolunu govmi sitem

Ekberi teşne ciğer lebleri etşân olacak

Etmeyip çarhı felek Kasım’ı damada vefâ

Almıyıp gami dünyada o kadar zevki sefâ

Nu Erusun başına gamçı vurar ehli cefâ

Kasım’ın maderi bi munisi canân olacak

Bu gece zulmu sitemden giyesen gara felek

Bu gece nâle yeter Haydar’ı kerrare felek

Eyledin bahtı gara Zeyneb’i biçâre felek

Ümmeti hatmi Nebi dîdesi giryân olacak

BU MÂTEME ÂLEM AĞLAR

Bu mâteme âlem ağlar

Zehra bugün gare bağlar

Menem ki Zeyneb’i dağdar

Sekka-yi Kerbelâ hanı

Heymeler sahapsız galip

Esğer üçgün susuz galip

Esğer gan ile boyanıp

Sekka-yi Kerbelâ hanı

Fırat nehri gelir aşar

Uşağlar susuz ağlaşar

Melekler buna ses goşar

Sekka-yi Kerbelâ hanı

Hüseyn hanı Abbas hanı

Hanı peygamber nişânı

Kasım’ın yoğdu gümânı

Sekka-yi Kerbelâ hanı

Gör nece belâlı başım

Öldü imam’ım gardaşım

Sabır menim baş yoldaşım

Sekka-yi Kerbelâ hanı

Bu mateme âlem ağlar

Zehra bugün gara bağlar

Menem ki, Zeyneb’i dağlar

Sekka-yi Kerbelâ hanı

GENE GELDİ MATEM

Gene geldi matem esdi gara perçem

Diyer ehli âlem ezâ başlandı

Yetişip vâveylâ eyyâmı aşura

Geyip gara Zehra nevâ başlandı

Sîne dağlar Zehra ezâ sahlar Zehra

Diyer ağlar Zehra Hüseyn’im ey vây

Eyle bülbül nâle solup yetmiş nâle

Bahanda çukur yere soruş güllerden

Geyip âlem gara gül olmuş sed pâre

Dolanma gülzârı utan Ekber’den

Suya baksan ağla yürek gamdan dağla

Hecalet bu su Ali Esger’in

Gan olaydı bu su yandı dilsiz ahu

Melekler baş açtı ezâ başlandı

Ana düştü dilden edip ezbes şiven

Dedi Allah neylim balam etşândı

Ata oğlun aldı gol boynuna saldı

Getirdi meydane ciğerden yandı

Dedi ahi leşker olur gülşen perper

Günnahi yok vallah size mehmândı

Söz ağzında galdı balası oklandı

Çıkıp sefâdan katil cefâ başlandı

Okun atan kinliydi ohu çok enliydi

Küçükbaş peykerden üzüldi Allah

Yanıp etşân bala dedi ya Zehrâ

Göğe serpti ganın dua başlandı

MUHARREM AYI

Gurulup bezmi mâtemler

Açılıp gara perçemler

Bu ezâye, bu heraye selâm olsun

Yazıp Allah Hüseyn adın üreklerde

O Hüseyni tanıtıp Allah meleklerden

Vurulup ağzına perçem feleklerden

Elemi ziynet-i erş-i müezzemdi

Ağamın sînem eşgi sefa verdi

Gara geydim mene şuri vefâ verdi

Bu gara gelbi bimâre şifâ verdi

Ne Muharrem ki gelbe düşer hicrânı

Hemi layda Ebu’l-Fazıl’ın akar ganı

Deyip ok meşgine ağlattı Zehra’nı

Üreğimde o nehlistan mücessemdi

Bu ezâye deyin ehli vefâ gelsin

Çağırın sedâ-yi Heyru’n-nisâ gelsin

Yol açın mehdiyi Ali eba gelsin

Hamıdan Yûsuf-i Zehra mugeddemdi

MATEM

NAKARAT: Kerbelâ olmuşam divâne

Kerbelâ düşmüşem figâne

Kerbelâ o susuz canâne

Ağlaram her dem yane yane

Görmedi âlem bele bir tûfân

Dayandı arşa feryâd u figân

Gün kimi battı şâh-ı şehidân

Ağlattı göğü gan dolu meydân

Bir yanda oğlanıp Esğer

Doğranıp Gasım o dilber

Bir teref cevân Haşim-i Ekber susuzam

Bir teref yiğit Hürr u dilâver o mezlum

Belâ çölünde başlar kesildi

Sussuz gurbânlar yere serildi

Güneş tutuldu durdu zamanlar

Büründü aşka kefensiz canlar

Elemdâr nehr-i Elgem’de

Düşüp toprağa sular matemde

Vâveylâ koptu gara âlemde

Umutlar soldu goca âlemde

Bir teref heste Hazret-i Seccâd

Yoğdu o çölde Zeyneb’e feryâd

Ağlaşır Gülsüm bir yanda Rubâb

Bu ne tûfândır el amân yarda

Başsız bir beden seçildi

Ganlı sînesi daşla ezildi Hüseyn’im

Ona bu zulüm revâ değildi Hüseyn’im

Lal olsun dilim söz bele geldi Hüseyn’im

Bir yanda Zeyneb bir yanda düşman

O Heyder meşreb soylu gehraman

Yoğ dizlerimde taget u dermân

Gün akşam oldu şem-i geribân

Derbeder baktı meydâne

Mecnûn’a döndü gelbi virâne

Oldu Hüseynî eşge pervâne

Gelbinde yare başında gare

SÎNEZEN

Men bu gece Hüseyn’e yasla ağlaram

Gasım u Ekber’i Abbas’la ağlaram

Gelmezse gulağıma Zeyneb’in sesi

Oturup Zehra-yı Kübra’yla ağlaram

Başıma gan toprağı töküp ağlaram

Gelem olan golları öpüp ağlaram

Gelmezse feryâdıma Murtezâ Eli

Gözümün yaşlarını töküp ağlaram

Sususz dudak ganlı gözlerle ağlaram

Yaralı baş solgun yüzlerle ağlaram

Gelmezse bu âlem anam Fatime

Diyerem derdimi sözlerle ağlaram

Doğranan Ekber’imi anar ağlaram

Bu başsız bedenlere yanar ağlaram

Gelmezse şâh-ı Necef Kerbubelâ’ya

Men de bu Neynevâ’dan uzak ağlaram

Mateminde yıldızla ayla ağlaram

Perişan bir kırda balayla ağlaram

Gelmezse su vermeye Alemdâr

Hacer’le Sara’yla Zehra’yla ağlaram

MUHARREM GELDİ EZÂ GELDİ

Gene yaran taşlı bahr u belâ

Şâh-ı Kerbubelâ yası başlandı

Hanım Zehra saldı başa gara

Seyyid-i şühedâ yası başlandı

Muharrem geldi ezâ geldi

Yere göklerden sedâ geldi

Çekip gare asumâne melek

Sakine’mi felek nohegân oldı

Semavate nâle saldı tenin

Galbi Fatimenin leğde gan oldı

Bu matemde yandı kalbi Nebi

Nazidânesi bi aşiyân oldi

Açıp başin yekser ehli sema

Hemsetin müceba yasi başlandı

Meabilde sef çekenlere bağ

Sînezenlere bak sîne dağlırlar

Düşüp şie behri derd o geme

Mescide eleme gare bağlırlar

Salıp yade Fatime balası

Galbinin yarası bahem ağlırlar

Değir Zehra can yaralı bala

Şâh-ı mülkü vila yası başlandı

Vurur başe âşıkân-ı Eli

Şieyâni Eli bu müsibette

Eli sesliyir smdı bala perim

Otlanıp çiğerim narı mihnetten

Çıkıp arşe sûz-ı âhı Hüseyn

Heymegâhi Hüseyn yandı

Garetten eyle ah o nevâ

Çün velî-i Hudâ yası başlandı

Bu ayda her kim nevâye gele

Âh o vâye gele ğaruzâr olmaz

Gıyamette itibâre çatar

İftihâre çatar eşki bar olmaz

Ölen vakte sağ sola dolanır

Narı hicre yanıp intizâr olmaz inti

Gözüm ağla yâri eyle rıza

Çün şefiyi cezâ yası başlandi

Bu gözyaşım müttesir elenir

Gözde cilvelenir şami aşura

Gelir yâde gusse gatiresi

Heyme menzeresi gorğulu sehne

Rubâb ağlır gözde ğuni çiğer

Kaşg edip süt emer âh o vâveylâ

Değir Allah can verir bu bala

Kaldı haldan hala yası başlandi

Gece geçtim esti bâd-ı ğezân

Mader-i nigerân geldi efgâne

Öpüp birde mâh-i pâresini

Şîr-i ğaresini verdi sultâne

Oğul getti şogi vesletiyle

Tiğr-i mihletiyle battı el gane

Keman an oğ attı Hermele ta

Tifl-i mâh ile gâh yası başlandı

Hüseyn basti bağrma balanı

Attı erşe gani göyler ağlaşti

Edip tesir aşiyani gemi

Heymede herem-i Heyder ağlaştı

Dedi lay lay ey yarali bala

Ses çekip o hala leşker ağlaştı

Atasmnan kovzanıp bu nidâ

Bangi vâvele dahi yasi başlandi

El yüz ganlı geldi heymelere

Ta Rubâb’a vere oğlu gurbânı

Hanım Zeyneb çıktı tez gabağa

Erz edipti ağa tozma Zehranı

Ezizim gaibim kebab eleme

Gözyaşım eleme sen anam canı

Deyim goy geysin anası gara

Oğlu battı gane yası başlandı

Bu ayda her kim nevâye gele

Ah o vâye gele ğaruzar olmaz

Gıyamette itibâre çatar

İftihâre çatar eşki bar olmaz

Ölen vakte sağ sola dolanır

Nâr-ı hicre yanıp intizâr olmaz

SÎNEZEN

Nuha edin ey bülbüller

Fesl-i gezendi bu gece

Şam’a revândı bu gece

Şam’a geder bu kerivân

Aç gözünü gardaş uyan

Abbas’ıma yoktur gümân

Allah amandı bu gece

Şam’a revândı bu gece

Deve üryân menzil uzak

Gidebilmem özüm uşak

Ahır gardaş gel görüşek

Allah amândı bu gece

Şam’a revandı bu gece

Heymelerim yandırttılar

Mahecerlerimiz aldılar

Eyalin yola saldılar

Allah amândı bu gece

Şam’a revândı bu gece

Abbas’ım ölüp ağlaram

Başıma gara bağlaram

Ölünce yasın sağlaram

Allah amândı bu gece

Şam’a revândı bu gece

Şam etme Leylâ gündüzü

Çok muntazır koyma özün

İndi felek eyle özün

Allah amândı bu gece

Şam’a revândı bu gece

Topraklara goyma yüzün

Gel meye rehmeyle özün

Aç bir ve bu ganlı gözün

Allah amândı bu gece

Şam’a revândı bu gece

Geldim ciğer dağlamaya

Oğul deyip ağlamaya

Gözlerini bağlamaya

Allah amândı bu gece

Şam’a revândı bu gece

Galmış elim üste elim

Başa yetipti ecelim

Sebr eyle goy men de gelim

Allah amândı bu gece

Şam’a revândı bu gece

Heymelere geldi sesim

Geldi olan doldu sesim

Ölmemişem var nefesim

Allah amândı bu gece

Şam’a revândı bu gece

SÎNEZEN

Şialar matemlidi muharrem aşura gelip

Kara göyneh eyninde sîne vurmağa gelip

Kara göyneh eyninde Hüseyn’e mateme gelip

Oğlu ölen Kevser’e baş sağlığına gelip

Ali-yi Murtezâ

Fatime ana

Başın sağ olsun

Zeyneb-i Kübra

NAKARAT: Kerbelâ Kerbelâ

Sînelerde yara

Kerbelâ Kerbelâ

Cennet-i âlâ

Nasip et ey Allah

Görek Kerbubelâ

Gör bu ne ateşti düşüpdü bugün sînelere

Analar Leylâ tekin lay lay diyeler Esger’e

Analar Esger’ine lay lay diyer Leylâ kimin

Lay lay ey şirğarım yat bala ey taze gülüm

Kül olsun bu âleme sînemde boş galdı yerin

Beşiğin gumlar üste toprağlara saldı yerin

Lay lay ey Esger’im

Lay lay ey Esger’im

Sînesinde Hüseyn’in

Yat balam Esger’im

Babe’l-hevaic adındır ey elemdâr-ı Hüseyn

Fırat’ın sularıdır susuz hasret kalan o dudağın

Aşkımızın adı Hüseyn derdimiz Kerbubelâ

Derdimize ağacan gel özün gıl birce devâ

SÎNEZEN

Yine Muharrem

Yine aşura

Yine maziden hatra

Kekeme acılar gelip oturur başucumuza

Kanlı bir kum fırtınasında

Mersiye okur çöller

Cennet gençlerinin efendisi adına

Güneş mum gibi eriyiverir

Yıldızlar Kerbelâ’ya düşer

En güzelden, yıllar evvelinden

Kesik bir başı okşar gibi teselli

Fıratın gözleri hala kan çanağı

Asırlar geçti, yetmedi

Hala yas tutar gözlerimiz

Ey Hüseyin

Susuz kalan her gül

Senin kanınla hayat bulur şimdi!

Kırmızı ölümü terkine alıp gittin

Zeyneb el sallıyor Kerbelâ’dan, ardından senin

Melekler gözyaşı döküyor

Biz de ağlıyoruz

Ağlayışımız seni bilmeyişimizden

Yine Muharrem

Ve bugün aşura

Bugün demli efkârlar dolaşır zulamda

Ey Hüseyin

Gittin, gözlerimizde kırmızı gözyaşı kaldı

Gittin, ellerimizde sabır

Yüreklerimizde davana sebat kaldı

Ey Zeyneb

Ey kılıçların efendisinin kızı!

Haber saldın tüm cihâna

On dört asır evvelinden

Kerbelâ’ya kimsecikler uğramasın!

O gün sabahı olmadı âlemin

Güneş Kerbelâ topraklarına gömüldü

Ey Hüseyin

Ey dünya gözüyle görülebilecek

Cennet güllerinin sonuncusu!

Bugün seni yine hayırla yâd ediyoruz

Senin neslinden öyleler geldi ki

“Binlerce başın fedâ olduğu hakikat uğru

Bizim başımız dahi fedâ olsun” dediler

Onlar da hasretine dayanamayıp sana gel

YÂ RAB

Yâ Reb yâ Reb Kerbelâ mesajı gider tüm asırlara

Yâ Reb yâ Reb aşura bir musibettir Hüseynîlere

Neynevâ’nın etekleri sene oldu veten Hüseyn

Senin o geripliğin toprağınnan belli Hüseyn

Tek sen düşman arasında belâ çölün ortasında

Yetişipti fesl-i mâtem gara giyer Eli Zehra

Ne silah kaldı sende ne elbise ne bir abâ

Ne başın kaldı bedende ki başını Zeyneb öpe

Ne nefes kaldı sende ne Rugeyye bir ses versen

O solan gülün göğsüne son kez içine dökesen

Bütün mezlumlara penâh sensen Hüseyn yâ Sarallah

Şielerin gözlerinin içinden gözyaşı aksın yâ Sarallah

Biz Hüseyn sevdalısıyız tutuştu sîneler yandı

Hüseyn sevdası gönülde hiç bitmez ki yeryüzünde

SÎNEZEN

Yetişti fesl-i mâtem

Siyah giyindi Zehra

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Doluptu gelbi Zehra

Bugün gene ezâyla

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Yetmiş iki şehitle

Dayandı zulümlere

O aşura gününde

Yazdı destan tarihe

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Mehdi ezâlar saklar

Yine bugün Hüseyn’e

Gelin ezâ saklıyak

Biz de Hüseyn’imize

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Ey Kerbelâ matemgâh

Ölüp bugün Nurullah

Aşura feryâdımız

Şehâdet şiarımız

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Vurun sîneye başa

Zehra gelipti yasa

Sîne vurup ağlıyak

Başa gara bağlıyak

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Şehadet miras oldu

Kerbelâ’dan bizlere

Ağla Hüseyn’e ağla

Bir de yetim gızlara

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Peygamber bugün ağlar

Hemi yürekler yanar

Ganlı gülistanda o

Peygamber nuru solar

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Hesretin salıp oda

Gözümüz Kerbelâ’da

Toprağın olup şefâ

Getligâhın basefâ

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Dostların ayrı düşüp

Senden yâ Hüseyn ağa

Ağlıyır gözlerimiz

Ürekte yaşlarımız

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

Gözümüz elemlidi

Şieye matemlidi

Kerbelâ gülistânı

Orda Hüseyn’in ganı

Gelir eziz Hüseyn can

Gelir eziz Hüseyn can

AŞURA AKŞAMI

Yubanma çok ey şeh-i hubân

Serveri daran dilberim tez gel

Elemdâre tek olup meydan

Adına gurbân rehberim tez gel

Meni derdin üsde yandırma

Anam Zehra’ni yubandırma

Su meşgine attılar bir ok

Yandırıp gelbimi susuz bala

Su üsdünde vermişem bir göz

Zulm ile sındı ellerim tez gel

Golu gelem gelbide dertli

Eşg ile meni eyledin gurbân

Elim yokdur sînem üsdünde

Eyliyir lenger perçemi gurbân

Gel al mennen perçemi goymen

Canımı teslim eyliyim gardaş

Gebul etmir gelbizarım ta

Ayrılam sen tek nazlı dilberden

Nemem Zehra’ye göre effet

Ey gözüm nuri keşk o nökerden

Meni düşmen etti şermende

Agibet gardaş oğlun Esğer’den

 

Diğer Sayfalara  Bakın

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar