Print Friendly and PDF

Ah...Hangi İyi Olmanın Bedeliydi bu... Sürgün Sultan

|

 





PAZAR, 4 Ağustos 1996 14 

Gönüllü bir Enver Paşa'yı kaybettikten sonra Paşa'nın kardeşi Kamil Bey'le evlenen Naciye Sultan sürgün yıllarını onunla geçirdi.

ENVER PASA VE SÜRGÜN SULTAN

2

ENVER PAŞA'NIN ÖLÜMÜNDEN SONRA NACİYE SULTAN İÇİN 28 YILLIK BİR SÜRGÜN HAYATI BAŞLADI

Öldüğüne üc ay inanamadım

Türk

süvarileri

Nice’te

Naciye Sultan Paris'te yaşarken başından geçen '• * şu olay bir sürgünün vatan özlemini çok güzel anlatıyor:

“Köksüzlük, sürgün hayatı bende derin bir elem uyandınyordu. Hangi sene olduğunu pek iyi hatırlamıyorum. Fransa'nın güneyindeki Nice şehrinde Milletlerarası Binicilik Yanşmalan'na süvari subaylarımızdan oluşan bir ekibin geldiğini duyduk. Ne kadar çok sevindiğimizi anlatamam. Yanşmalan büyük bir sevgi ve heyecanla izledik. Subaylanmızm başanlannı gördükçe, nasıl iftihar ettik. Atlara bakan Mehmetçik'leri uzaktan seyrettikçe, sanki memleketten bir parça görmüş gibi oluyorduk."

İstanbul'a dönüş

Yirmi sekiz yıl Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde zorluklarla dolu ve zaman zaman çocuklarından uzak bir yaşam süren Naciye Sultan, tekrar çok sevdiği İstanbul'a gemiyle dönerken, hissettiklerini şöyle anlatacaktır sonradan: “Güzel bir günün akşamında İstanbul'a yaklaştık. Meğer, herşeyi ne kadar özlemişim. Denizin rengi, güneşin pırıltısı... Vapur rıhtıma ağır ağır yaklaşırken, kalbim kopacak gibi oluyordu. Buğulu gözlerim, kalabalık arasından sevgili çocuklarımı seçemiyordu. Bir an içime bir korku geldi. Bütün bunlar rüya ise, ya tekrar Paris'teki tek kişilik odamda yapayalnız uyanırsam?'


ENVER Paşa için Makedonya dağlarında başlayan yaşam perdesi, Ortaasya'da Pamir Dağlan’nın

eteklerinde Abı Derya’da 4 Ağustos 1922’de bir Kurban Bayramı sabahı şahadetle kapanmıştı. Üç ay inanamadı habere Naciye Sultan.

O günler için “Üzgün görünüyordum, ama içten içe gülüyordum” diye yazacaktı yıllar sonra anılarında. İnanmıyordu, çünkü Enver Paşa son mektuplarından birinde “Öldüğüme dair bir şayia çıkartıp ortadan kaybolacağım. Böyle bir haber alırsan inanma, ama üzgün görün” yazmıştı. Üç ay sonra Cemal Paşa'nın yaveri İsmet Bey, Enver Paşa’nın göğsünden çıkan, yüreğinin hemen üzerinde taşıdığı çocuklarının fotoğrafları ve son mektubuyla çıkagelince ölüme inanmak kaçınılmaz olmuştu. Sürgün Sultan artık Enver’sizdi.

ACILAR YENİ DEĞİL

İlk eşi Enver Paşa’yı kaybettikten sonra 28 yıl Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde zorluklarla dolu bir yaşam sürdü Naciye Sultan (üstte).

Naciye Sultan Enver Paşa'nın ölümüne ancak üç ay sonra, onun göğsünden çıkan çocuklarının fotoğrafları ve son mektubunu görünce inandı (sağda).

hem de çocuklara huzuru getirecek gibiydi. Ama huzur onlardan öylesine uzaktı ki. Bu kez ayrılığın adı “Osmanlı Hanedanı'na Sürgün" oldu.

Önce Paris’te bir küçük apartman dairesi tutuldu. O günleri şöyle hatırlıyordu anılarında.

“İmparatorları bile hayrete düşürmüş bir ihtişam içinde yaşamıştım. Şimdi ise bir muhacir olarak yabancı memleketlerde sürünecektim.” Paris’te geçen bir buçuk seneden sonra, 1925 Temmuzu’nda San Remo’ya gittiler, amca Sultan Vahdettin’i ziyarete. Sürgün yaşayanın gözyaşı yalnız hüznünde değil sevincindedir de; “Onu görünce gözyaşlarımı tutamadım. Çok yaşlanmıştı. Birkaç gün misafir kaldım. Kızlarıyla çok iyi arkadaştık. Onlarla buluşmak, biraz olsun gurbette olduğumu unutturdu.”

Bundan sonrası hep şu bilinen sürgün yaşamı. Vatan özlemiyle

dolu insanların ait olmadıkları ve hiç olamayacakları bir yerlere tutunma çabalan. Ve gizli gizli de olsa hep sıcak tutulan, birgün dönme umudu.

1926 yılında Naciye Sultan’ın dördüncü. Kamil Bey’in ilk çocuğu doğdu; Rana. Yaşam yoluna girecek gibi oldu zaman zaman. Mahpeyker ve Türkan Cour Fenelon Mektebi’nde okumaya bile başladılar. Sürgün yaşamlarının genellikle değişmez teması parasızlık Naciye Sultan için de geçerliydi: “Diğer bazı memleket hanedanları gibi, ırk olarak başka bir ırktan değildik ve yabancı bir yurttan gelmiş değildik. Bu nedenle böyleleri gibi hariçte para bulundurmayı hiçbir zaman aklımızdan geçirmemiştik. Aniden yurtdışma çıktığımız için menkul ve gayrimenkul ne geçtiyse onunla gurbette yaşamaya başlamıştık.”

Naciye Sultan, Osmanlı Hanedam’ndan sefalet içinde

ölenlere bile rastlayacaktır: “Son senelerde hastalığına ilaç parası bulamayan yaşlılarımız oldu. Maddi kıymeti olabilecek her türlü şeyi elden çıkardıktan sonra, kış ortasında yiyecek tedarik edebilmek için sırtındaki paltosunu satıp bu yüzden zatürre olup hayata gözlerini yumanlarımız oldu. Sessiz sedasız, şikayetsiz ölüp de cenazeleri mahalli belediyeler tarafından kaldırılanlar oldu.”

ÖNCE ÇOCUKLAR DÖNDÜ

Naciye Sultan ve Kamil

Bey, uzun yıllar kendilerinin değilse bile çocuklarının Türkiye’ye vatandaş olarak dönebilmeleri için uğraştılar. Enver Paşa ve

Kamil Bey’in diğer kardeşlen Nuri

Paşa'nın büyük çabaları 1939 yılında çıkanlan özel bir kanunla çocuklara Türkiye’ye

vatandaş olarak dönme imkanı sağladı. İşte gurbet asıl o zaman içine çöktü.

Ardından İsviçre’de geçirilen İkinci Dünya Savaşı yılları. Büyükelçi Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun sıcak dostluğu. Ve kızların yanma geri dönüşü, derken tekrar ayrılışları. Kızlan Türkan ve Mahpeyker’in Türkiye’de evlenmeleri, oğlu Ali’nin havacı subay oluşu... Ama fonda hep aynı soru: “Bütün ömrümce, memleketimden, çocuklarımdan uzak yaşamaya mahkum mu olacaktım?” 1952 yılında bu sorunun cevabının korktuğu gibi olmadığı ortaya çıktı. Ona da Türkiye’ye dönme izni verildi.

Sürgün Sultan, ömrünün son beş yılım Türkiye’de çocukları ve torunları ile birlikte yaşadı. Son sözleri yaşamının özeti gibiydi: “Şimdi ikinci bir insan olarak yaşıyorum. Bahtiyar bir kadınım."

sürgün

Naciye Sultan, “memleketi terk etme" emrinin tebliğ edilmesinin ertesi günü üç çocuğu ve yeni kocası Kamil Bey'le bir Italyan vapuru ile Marsilya’ya hareket eder. Yanlannda, ailenin bir parçası olan, çocuklarının sevgili dadısı Enise de vardır. Uzun yıllardır ailenin yanında olan Enise, ikinci anne gibidir. Hiçbir zorunluluğu olmadığı halde, sırf aileye olan bağlılığı yüzünden sonu belli olmayan bir yola çıkmayı belki de uzun yıllar vatan hasreti ile yaşamayı göze ahr.

Kamil Bey ve Naciye Sultan, Paris’te küçük bir apartman dairesine yerleşir. Naciye Sultan, kendisini Paris'in hareketli hayatında avutmaya çalışır. Müzelere, tiyatrolara gider, kalabalık ve gürültülü sokaklarda saatlerce dolaşır. Bu nedenle zaman zaman çocuklarını ihmal edince fena halde sinirlenen Enise'den azar işitir.


Ne yalnızlık yeni birşeydi Naciye Sultan için, ne ayrılık, ne acılar... Yaşamı ayrılıklar içinde ayrılıklara karşı çıkmaya çalışarak geçmişti. Ayrılığa ilk karşı çıkışım daha bacak kadar çocukken koskoca imparatorluğu titreten amcası Abdülhamit Han’a yapmıştı. Sultan bir bayramda kendisini eğlensin diye üç günlüğüne Yıldız Sarayı’na götürdüğünde sevinç değil üzüntüydü duyduğu. Bayramı anne ve babasından ayrı geçirmenin açışım Abdülhamit’ten kendince fena çıkarmıştı: “Amcamın kızı Naime Sultan babasının yanında piyano çalmam için ısrar etti. Büyük amcama karşı hiçbir çekingenlik ve korku göstermeyerek, 'Ben evime dönmek istiyorum. Vallahi çalmam’ diye isyan ettim. Sultan Abdülhamit benim bu halime hiç kızmadı, sadece kahkahalarla güldü.”

Ama artık üç çocukla tek başına kalakalan Naciye Sultan’ın ayrılıklara isyanına kimsenin gülecek hali yoktu. “Enver’in birgün döneceği umudunu taşıyamaınak”, yalnızlığı yaşanmaz kılıyordu. Henüz pek küçük olan üç çocuğun babasızlığı ve sahipsizliği ise ayrı bir acı kaynağıydı. “Çocukların hayatta hamiye, güvenecek birine ihtiyaçları vardı. Onlar için hiç şüphesiz en yakın ve müşfik insan ise amcaları idi. Enver Paşa'nın küçük kardeşi Kamil Bey'le evlenmeye karar verdim.” 1923 yılının Aralık ayında nikahı son Halife Abdülmecid Efendi kıydı.


4 Ağustos 1922'de asker ve devlet adamı Enver Paşa, Türkistan, Belcivan yakınlarında Kızılordu ile girdiği bir çatışmada vurularak öldü. Enver Paşa, İttihat ve Terakki’nin liderlerindendir. (Doğumu: 22 Kasım 1881)


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar