EROL BİLBİLİK İşgal Örgütleri CIA-NATO-AB
| |
EROL BİLBİLİK
CIA-NATO-AB
EROL BÎLBÎLÎK
Erol Bilbilik 1956 yılında Deniz Harp
Okulu'ndan mezun oldu. ABD'de "Savunma Yönetimi" ve
"Lojistik" konularında eğitim gördü. 9 Mart 1971 hareketinde yer
alması nedeniyle, 1971 Mayıs'ında, Deniz Binbaşı'sı rütbesindeyken Türk Silahlı
Kuvvetleri ile ilişkisi kesildi.
1961 yılında, Georgia'nın Athens
şehrindeki eğitimi sonunda kendisine verilen Athens şehri fahri hemşerilik
belgesini iade etti. Aralıklı olarak Cumhuriyet gazetesinde, sonraları
Aydınlık, Teori, Yeni Hayat, Türkeli ve Jeopolitik dergilerinde yazıları
yayımlandı.
Bilbilik'in elinizdeki kitabından
başka, Küresel Dünya Politikaları ve Ulusal Seçenekler, Dünyayı Yöneten Gizli
Örgütler, Amerikan Kuşatması, NATO ve Geniş Ortadoğu Stratejisi, CFR, ve Türk
Bilderbergleri adlı altı kitabı daha vardır.
İÇİNDEKİLER
I.
BÖLÜM
CIA ve FORD VAKFI / 9
II.
BÖLÜM
CIA VE TAVISTOCK İNSAN İLİŞKİLERİ
ENSTİTÜSÜ /17
III. BÖLÜM
CIA VE OSS / 30
IV.
BÖLÜM
CIA VE MARSHALL PLANI / 37
V.
BÖLÜM
CIA VE AB / 45
VII.
CIA VE NATO/57
VIII.
BÖLÜM
TEK DÜNYACI CIA'CILAR / 71
IX.
BÖLÜM
YENİ TEK DÜNYACI CIA'CI NEO CON'LAR /
85
EKLER
Ek-1: George F. Kennan, Sovyet
Yönetiminin Temeli
(1947; Foreign Affairs,
"X" İmzalı Makale) /125
Ek-2: Gazeteci John Barry'nin NATO
Genel Sekreteri Lord
Carrington'la Yaptığı Röportaj (21
Nisan 1986,
Newsweek, New York) /162
GİRİŞ
1920'li yıllarda ticaretin
serbestleştirilerek hegemonik bir dünya devleti kurulması konusu Amerikalı ve
Avrupalı tek dünyacı CIA'cı elitler tarafından gündeme getirilmiştir.
Bu konudaki çalışmalar I. ve II.
Dünya Savaşları nedeniyle bir süre kesintiye uğramışsa da II. Dünya Savaşı'nm
bitimiyle Tek Dünyacı CIA'cı elitler, önce Marshall Planı ile konuyu yeniden
ele alarak yoğun çalışmalara başlamışlardır. Bunu gerçekleştirmek için Henry
Ford II ve adamları komünizmle savaşmak amacıyla Ford Vakfı'm (Ford Foundation)
kurmuşlardır.
Vakfın çekirdek ekibi CIA, Marshall
Planı, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği, Avrupa Hareketi ve NATO başta olmak üzere
küreselleşmenin temel örgüt ve platformlarının tepe yönetimlerinde yer
almışlardır. Ford Vakfı, bu örgütler adına CIA üzerinden Amerika ve
Avrupa'daki öteki örgütlerine para aktarmaya başlamıştır. Buralarda
yetiştirdikleri kişileri CIA Başkanı yapmışlardır. Buradan ayrılanları bakan
yaparak diğer ülkelere göndermişlerdir. Öteki ülke ve dünya elitlerini
yetiştirmişler ve kritik kadrolara yerleştirmişlerdir. Aradan geçen 50 yıla
yakın bir süre sonra bu defa Soğuk Savaş sonrasının tek süper gücü olduğuna
karar veren Yeni Muhafazakâr (NeoCon) merkezli Bush yönetimleri daha önceki
örgütleri güçlendirerek ve ilgi alanlarını genişleterek Küresel Emperyalist
İmparatorluğun inşasını sonuçlandırmaya soyunmuşlardır.
Bu çalışmanın amacı, iç içe geçmiş
Tek Dünyacı CIA'cı ekiplerin kurduğu emperyalist gizli örgütlerin
bağlantılarını ve lider kadrolarının faaliyetlerini ortaya koymaya çalışmaktır.
Erol Bilbilik Aralık, 2006
BÎRİNCÎ BOLUM
CIA, ürettiği projeleri uygulamaya
sokmak amacıyla insan hakları ve yardım kuruluşlarına gizli fonlar aktarır.
CIA, 1950'ler öncesinden günümüze
kadar sayısız vakfın içine büyük ölçüde sızmıştır. ABD Kongresi'nin 1976'daki
araştırma sonuçlarına göre uluslararası alanda faaliyette bulunan vakıflara
yapılan bağışların yüzde ellisinin arkasında CIA vardır.(ı)
CIA, Ford ve benzeri vakıfları, en
iyi, uygun ve önemli vakıflar olarak kabul etmektedir.
Eski bir CIA yetkilisi, etkin ve
prestijli vakıfların CIA'ya fon aktararak gençlik grupları, işçi sendikaları,
üniversiteler, yayınevleri vb. kuruluşlara sayısız gizli operasyonlar
düzenlettiğini, bunlara 1950'lerden itibaren "İnsan hakları
grupları"nın ilave edildiğini açıklamıştır.
CIA; Soğuk Savaş döneminin en önemli
kültürel projelerinde Ford Vakfı ile yakın işbirliğinde bulunmuştur. Ford
Vakfı ve CIA'nın yakın işbirliği sonucu Birleşik Devletler'in emperyal kültürel
hegemonyası güçlendirilerek sol kanat politik faaliyetler sabote edilmiştir.
11. Dünya Savaşı sırasındaki Ford Vakfı ve CIA ilişkilerini anlayabilmek için
Ford Vakfı Başkanları'nı kültürel alandaki müşterek projeleri ve amaçlarını
incelemek gerekmektedir.
1. Frances Stonor
Saunders, Who Paid The Piper? The CIA and
the cultural war, Granta Books 1999, s. 134-135-143-408-409, aktaran Prof. (Emeritus) James Petras. The Ford
Foundation and the CIA: A documented Case of Philanthropio Collaboration
With secret Poliçe, 15.12.2001
http://www.rebellion.org/petras/english/ford010102.htm
Ford Vakfı, 1950'lerin sonlarında 3 milyar dolarlık
bir varlığa sahip bulunmaktaydı. Vakfın lider kadrosu Washington'un II. Dünya
Savaşı sonrası dünya hâkimiyetini amaçlayan projelerinin tamamında hemfikirdi.
Dönemin tanınmış bir bilim adamı bu konuda şunları yazmıştır: "O zamanlar
uluslararası kültürel propaganda alanında Ford Vakfı sanki hükümetin bir
uzantısıydı. ”
Vakıf: Avrupa'daki gizli
operasyonların Marshall Planı'nın ve CIA'nın çok özel projeleri'nin hemen
hepsinde vardı.
Vakfın 1952'deki Başkanı Richard Bissell
daha sonra bunların tümünü örneklerle kanıtlamıştır.
2.
yıllık, Vakıf Başkanlığı döneminde
Bissell, CIA başkanı Ailen Dulles ve diğer CIA yetkilileriyle yeni projeler
üretmek için, ortak araştırmalar yapmıştır.
Bissell; 1954'te Ford Vakfı'ndan
ayrılmış, Ocak 1954'te Ailen Dulles'ın özel danışmanı olmuştur.
Bissell'in Başkanlığı döneminde Ford
Vakfı; soğuk savaş projeleri üretiminde en ön safta yer almıştır.
Ford Vakfı'nın ilk soğuk savaş
projesi, Kültürlerarası Yayınlar ve Perspektifler adlı derginin dört Avrupa
dilinde yayınlanması olmuştur.
Bissell'e göre, Ford Vakfı'nın temel
amacı; diyalektik savaşta, solcu entelektüelleri savunmasız bırakarak
bulundukları pozisyonlardan uzaklaştırılmalarıydı.(2)
Vakfın, Yayınevi Direktörler Kurulu
Üyeleri'nin tümü em- peryal kültürel hegemonya yandaşı,
"Bağışçılar"dı.
Savaş sonrası dönemde Avrupa'da yoğun
sol kültür yayınları yapan Perspektifler dergisi okuyucu cezb etmekte giderek
zorlandı ve battı.
Birleşik Devletler'in gizli askeri
fonlarından desteklenen Malvin Lasky yönetimindeki Der Monat dergisi de
bağımsız bir kimliğe bürünmek için Ford Vakfı bünyesine alındı. John Mc Cloy,
Ford Vakfı Başkanı olmadan önce Birleşik Devletler Savaş Bakan Yardımcılığı,
Dünya Bankası Başkanlığı, işgal altındaki Almanya Yüksek Komiserliği,
Rockefeller'in Chase Manhattan Bankası Başkanlığı ve 7 dev petrol şirketinin Wall Street
avukatlığını ve çok sayıda şirketin
direktörlüğünü yapıyordu. Almanya'daki Yüksek Komiser'liği döneminde sayısız
CIA ajanına korumacılık yapıyordu.
Mc Cloy, Ford Vakfı'nı adeta CIA
operasyonları ile bütünleştirmiş CIA ile Ford Vakfı arasındaki fınansal
ilişkiyi gizlemek için üç kişiden oluşan Konsültasyon Komitesi adlı bir idari
bölüm oluşturmuş ve bölümün başına geçmişti.
Vakıf bu yapılanma ile CIA'nın antiemperyalist
ve komünist politik sola karşı savaşını daha da güçlendiriyordu.
Ford Vakfı, CIA yanlısı sayısız
örgüte büyük miktarlarda bağışlarda bulunmuştur. Bağımsız görünümündeki CIA
Kültürel Organizasyonları, insan hakları grupları, sanatçılar ve entelektüelleri
desteklemiştir. Bunlar, CIA-Ford Vakfınca cömertçe ödüllendirilmiştir. Vakfın
en büyük başarısı CIA'nın Birleşik Devletler Kongresi'nden 1960 öncesi
Kültürel Özgürlükler projesi için yedi milyar dolarlık bağış almasını sağlamak
olmuştur.(3)
Daha başlangıç döneminde Ford Vakfı
ile CIA arasında çok sıkı yapısal ilişkiler ve çok yüksek oranda personel
mübadelesi vardı. Bu yapısal bağ, paylaştıkları emperyal çıkarlara dayalıydı.
Onların işbirliği ile sayısız gazete ve medya içindeki Birleşik Devletler
yanlısı entelektüeller, Marksist ve antiemperyalist entelektüellere karşı
amansız saldırılarda bulunuyorlardı. Vakıf, anti Marksist organizasyon ve
entelektüellere karşı CIA'nın parasal desteğine paravanlık yapıyordu. Kültürel
alanda CIA'yı finanse ediyordu. Bu çok önemliydi, çünkü bu fonlar aracılığıyla
komünist olmayan entelektüellerin Marksizm ve komünist sola saldırmalarına
olanak sağlanıyordu.
Komünist soldaki liderlerden birçoğu
daha sonraları Vakıf- CIA bağlantılarına rağmen adlarının deşifre
edilmeyeceğinden çok emin olduklarından prestijlerini korumak adına zaman zaman
aldatıldıklarını iddia etmek zorunda kalabiliyorlardı. Va- kıf-CIA işbirliği
basma yansıdığı durumlarda; lüks villalarda, Como Gölü kıyısı, Paris ve
Roma'daki beş yıldızlı otellerde yapılan toplantılara, pahalı, şaşaalı sanat
sergilerine katılan renkli basında yer alan hayırsever demokrat ve komünist
aydınlar
bunlar mıydı? diye sorulmaya
sorgulanmaya başlanmıştı. Tüm konferans, toplantı ve gazetelerde, "Sovyet
Emperyalizmi", "Komünist tiranlık" ve "Diktatörlüğe karşı
sol düşünce savunuculuğu" yapanlar gerçekte bunlardı.
Guatemala'da demokrat Arbenz ve
İran'da Musaddık Hükü- meti'ni deviren, Küba, Dominik Cumhuriyeti ve
Nikaragua'da açık insan hakkı ihlalleri gerçekleştiren Birleşik Devletler; bu
eylemleri, "Açık gizlilik" kuramı kapsamında gerçekleştiriyordu.
Masum ve aldatılmış oldukları
iddiasındaki CIA kültür emperyalizmi cephesi vuruşanı, çok sayıda antikomünist
sol entelektüel deşifre edildiklerinde alay konusu oluyorlardı. Tanınmış
gazeteci Andrew Kopkind CIA'ca
fonlanan kültürel cephe vuruşanlarının derin moral çöküntülerini şöyle dile
getiriyordu:
"Açık toplum ve gerçekçilik
kavramları arasındaki fark gerçekte düşünülenin çok üstündeydi. Herhangi bir
Birleşik Devletler organizasyonunda yer alan kimse, Birleşik Devletler dışına
gittiğinde şöyle veya böyle dünyanın komünizm ve demokrasi arasında bir
mücadele içinde olmadığını bu söylemin ihanet ve düşten ibaret olduğunu
görebiliyordu. Bu düşünceler ancak CIA'nın sosyalist, faşist ve siyah-beyaz
soğuk savaşçılarla destekleniyordu.
Her ne kadar CIA operasyonlarındaki
esneklik bu görüşlere avantajlar sağlıyor olsa da bu görüş ve düşünceler
gerçekte komik aldatmacalardı. ([1])
Ford Vakfı ve CIA'ca fonlanan etkin
kültür gazetesi Encoun- ter'ın Amerikalı eski Editörü gazeteci Dwight Mac Donald'ın
Amerikan Kültür ve Politikaları adlı eleştirel makalesi CIA ile yakın çalışma
içinde olan yeni editörünce reddedilebiliyordu.
CIA, resim sanatı ve tiyatro alanında
Ford Vakfı ile iç içe çalışıyor, soyut ekspresyonizm akımını sosyal içerikli
artistik ekspresyonizme karşı finanse ediyordu.
Avrupa'da yüksek katılımlı sergileri
destekliyor ve tanınmış gazetecilere sponsorluk yapıyordu.
CIA, Ford Vakfı ve New York Güzel
Sanatlar Müzesi ile birlikte halktan kopuk, bireyci sanat akımlarını
destekliyordu. Soyut ekspresyonizm yandaşlarını Avrupah artistik ekspresyonizm
yandaşlarına saldırtıyordu.
Oyun açığa çıktığında Ford Vakfı,
insan hakları gruplarını fonlama konusunda aldatıcı bir strateji geliştirdi. Washing- ton'da, insan
haklarına yönelik politikalarını sözde değiştirmek zorunluluğunu duydu.
İzlenen bu politika ile Birleşik
Devletler'i kitlesel terörü teşvik etmekle suçlayan ve eleştiren
antiemperyalistlere de destek verilmeye, küreselleşme ve neo-liberal
"Hükümet Dışı Organizasyonlar" çok cömertçe ödüllendirmeye
başlanıyordu. Tarihi gerçekler ve yaşanılan tecrübeler Birleşik Devletler
politikalarının hiç de hikâye edildiği gibi olmadığını bizlere göstermektedir.
Hikâyeye konu olan kültürel faaliyetler Birleşik Devletler hükümetince aşırı
biçimde fonlanmaktadır. Ford Vakfı, Birleşik Devletler'i yeni kültürel
politikalara ihtiyaç duymaları halinde yeni politika ve projeler üretecek insan
hakları ve hayırsever organizasyonları hemen devreye sokmakta, üst düzeydeki
yöneticileriyle Birleşik Devletler hükümet organları arasındaki bağlantıları
daha da güçlendirmektedir. Finanse ettiği büyük projeler konusunda Birleşik
Devletler politikalarına hiçbir zaman ters düşmemeye çalışmaktadır. Birleşik
Devletler temel askeri politikası olan "Terörizm mi? Demokrasi mi?"
politikasının soğuk savaş dönemindeki "Komünizm mi? Demokrasi mi?"
politikasına dönüştüğü yeni süreçte Ford Vakfı, öncü rol oynama görevi verdiği
organizasyonları, entelektüelleri ve gazetecileri antiemperyalist ve demokrasi
karşıtlarına karşı finanse etmektedir. Yeni küresel savaşçılık rolüne daha
gelişmiş stratejiler ile soyunmaktadır.
Ford Vakfı'nın tarihi; CIA ile
Birleşik Devletler'in dünya hegemonyasına yönelik eylemlerinin tarihidir.
Şimdiki tarihi sorun ise, 1960
Domuzlar Körfezi fiyaskosundan sonra Ford Vakfı'nın CIA ile ilişkilerini yeni
yüzyılda da devam ettirip ettiremeyeceği sorunudur. Ford Vakfı, bu amaçla sözde
bazı strateji değişikliği zorunluluğu duyarak Birleşik Devletler politikalarına
muhalif akademisyen araştırmacılara da küçük bağışlar sağlama konusunda daha
esnek davranmaya başlamıştır. CIA operasyonlarına destek vermeye her zaman özen
göstermiştir. Daha da önemlisi kültür ve eğitim projelerinde Birleşik Devletler
hükümetleri ve Uluslararası Kalkınma Ajansı (AID) ile çok daha sıkı bir
işbirliğinde bulunmaya başlamıştır.
Ford Vakfı: Washington'un dünya kültür
hâkimiyetine yönelik olarak ürettiği projelere bu defa çok daha ince ayarlı
işbirliği içinde bulunmaya başlamıştır.
Bu politikalara destek de hiçbir
zaman geri kalmamıştır.
Özellikle Eğitim Enstitüleri'nin
desteklenmesinde çok seçici olmuştur.f)
Demokrasi projeleri Birleşik
Devletler örtülü politik faaliyetlerinin bu gün de geçerli olan temel çerçevesini
oluşturmaktadır. Demokrasi Vakfı'nın (National Democracy Endowment- NDE-) ilk
kurucularından Ailen Weinstein; "Bugün yaptıklarımızın çoğu 25 yıl önce CIA
tarafından örtülü olarak yapılıyordu” demiştir. ([2])
Harvard Üniversitesi Kalkınma Danışma
Hizmetleri Bölümü (Development Advisory Service-DAS-) 1954 yılından bu yana
Ford Vakfı'nca CIA üzerinden fonlanmaktadır.([3])
1950'lerde Yuvarlak Maşacılarla
(Round Tables) Harvard Üni- versitesi'nde Vandell Eliofun öncülüğünde kurulan
yaz okulunda Henry Kissinger "Uluslararası Yaz Seminerleri" ve
"Uluslararası Yaz Seminerleri Mezunları Derneği'nde" göreve
başlamıştı. Kissinger demokrasi projelerini CIA örtüsü altında yürütüyordu.([4])
Bu bölümdeki elitler grubunda;
Pakistan, Yunanistan, Arjantin, Liberya, Kolombiya, Malezya ve Gana'ya,
"Uluslararası Modernleştiriciler" yetiştiriliyordu^[5])
Ford Vakfı, IMF'ye özellikle
akademisyen kökenli personelin atanmasında ısrar ederek IMF'nin
profesyonelleşmesini desteklemiş, bu yolla standartların yükseltilmesine yardımcı
olacağını düşünmüştür. Bunun açık anlamı ise, sosyal bilimsel çalışmalarda
ABD emperyal değerinin daha iyi yerleşmesine sınıf çatışmalarının
bastırılmasına, neo-liberal modelin daha kolay benimsenmesi ve yayılmasına
yardım edilmesidir.
Ford Vakfı, 1950'ler ve 1960'lar da olduğu gibi
ABD'nin insan hakları karşıtlarına karşı günümüzde de sol karşıtı insan hakları
grup ve liderlerine destek vermeye devam etmektedir. ([6])
Ford Vakfı büyük bağışlarla
destekleyerek 1947 yılında Washington'da Çağdaş Sanatlar Enstitüsü'nü kurdu ve bağışlarına
devam ederek 1958'de uluslararası programını son derece genişletti. Çağdaş
Sanatlar Enstitüsü'nün mütevelli heyeti üyesi Willi- am Bundy idi. William Bundy aynı
zamanda CIA'nın Yıllık Ulusal Tahminler Yönetim Kurulu üyeliğini de
sürdürmekteydi. Bundy, eski Dışişleri Bakanı Dean Acheson'un damadıydı.
William Bundy'nin erkek kardeşi Mc George
Bundy'de 1966'da Ford Vakfı Başkanı olmuştu.(")
Ford Ailesi 1950'de psikolojik
savaşçı Paul Hoffman'ı, 1952'de CIA ajanı Richard Bissel ve 1953'te CIA ajanı
John Mc Cloy'u Ford Vakfı Başkanlığına getirmiştir.([7])
Ford Vakfı, George F. Kennan'ın
önemli rol oynadığı bir CIA paravan kuruluşu olan Doğu Avrupa Vakfı'nın
parasının büyük bir bölümünü karşılıyordu^[8])
Ford Vakfı, Marshall Planı Merkezi
İstihbarat Teşkilatı (CİG) ve CIA üzerinden sağladığı gizli fonlarla CIA ajanı
siyasi militan Malvin Lasky, süpermarket satın alma görevlisi Mic- hael
Josselson, besteci Nicholas Nabokov aylık Der Monat dergisi, CIA ajanı Irving
Kristol ve CIA ajanı Stephen Spencer ile Encounter dergisi desteklendi.
Bunlar, soğuk savaşın en büyük gizli
harekâtlarından biri haline gelecek olan, batılı aydınları Amerikan davasına
kazanma savaşının ön safında yer aldılar. ([9])
Michael Josselson 1948'de Amerikan
Askeri Yönetimi'nin Kültür İşleri Sorumlusu olarak CIA'ya girdi.)[10])
Encounter'ın arkasında yer alan
Irving Kristol son derece orijinal ve önemli bir kişilikti. Kristol yaklaşık
elli yıl sonra Başkan Bush'u iktidara taşıyan necon (Yeni Muhafazakârlık) hareketinin
önde gelen kuramcılarından olmuştur.
Irving Kristol bir CIA görevlisi ve
Brooklyn'li bir Troç- kist'ti. 1951 Ocak ayında Ford Vakfı fonlarıyla
New-York'ta kurulan Amerikan Kültürel Özgürlük Komisyonu'nun ilk başkanı
CIA'nın sözleşmeler danışmanı Sidney Hook'un yanında yönetici olarak çalıştı.
Kristol 1953'te Paris'e taşındı. Aynı yıl Encounter Dergisi kuruldu. Kristol ve
CIA görevlisi Stephen Spender derginin 1953-1958 yılları arasında eş
editörlüğünü üstlendi. Spender aynı zamanda MI6 aj anıydı. ([11])
Irving Kristol, CIA görevlisi Daniel
Bell'le ile birlikte The Public Interest dergisinin editörlüğünü yapıyordu.([12])
Ford Vakfı'nın Kurulmasında Kilit Rol
Oynayan Tek Dünyacı CIA'cılar:
Henry Ford II: Ford Motor
Şirketi Başkanı
Richard Bissell: Ford Vakfı
Başkanı (1952) CIA Başkanı Ailen Dulles'ın Danışmanı (1954)
Ailen Dulles: CIA Başkanı,
John Foster Dulles'ın kardeşi David Rockefeller'ın akrabası
John Foster Dulles: ABD Dışişleri
Bakanı, CIA Başkanı Ailen Dules'ın kardeşi
John Mc Cloy: Ford Vakfı Başkanı,
David Rockefeller'ın avukatı ve sağ kolu
Dwight Mac Donald: CIA destekli
Encounter Dergisi'nin Editörü, CIA ajanı
George F. Kennan: CIA ve ÖSS (CIA
öncesi ABD Casusluk Örgütü Görevlisi
Paul Hoffman: Psikolojik
Savaş Uzmanı, Ford Vakfı Başkanı (1950)
Irving Kristol: CIA Kültür
Sözleşmeler Bölümü Yöneticisi, CIA Görevlisi, Brooklyn'li Troçkist, Başkan
Bush'u iktidara taşıyan Neocon'ların (New Conservatives) önde gelen kuramcısı.
İKİNCÎ BOLUM
CIA VE TAVISTOCK
İNSAN İLİŞKİLERİ ENSTİTÜSÜ (Tavistock Institute of Humarı Rclations)
Enstitü, Bedford Dükü Tavistock'un
Londra'daki binalarından birinde 1. Dünya Savaşı'ndan kurtulan İngiliz
askerlerinin savaş şoklarını araştırmak amacıyla 1921'de Londra'da kurulmuştur.
Enstitünün başkanlığını İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı Sir John
Rawlings-Reese üstlenmiştir.
Enstitü ve gerçek çalışmaları;
ABD'nin en iyi korunan sun olmaya devam etmektedir.
I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında
Psikolojik Savaş Örgüt'ü olarak çalışan Tavistock Grubu Rockefeller Vakfı'nın
yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden
yapılandırılmıştır. Rockefeller, Tavistock'a daha geniş çaplı psikolojik savaş
araştırmaları yapma ve uygulama görevleri vermiştir.
Enstitü çalışmalarının ilham kaynağı
o dönemde Londra'ya gelerek Prenses Bonapart'ın verdiği bir malikâneye yerleşen
Sigmond Freud'un davranış bilimi doğrultusunda insan davranışlarının kontrolü
konusundaki çalışmaları olmuştur. Enstitü bu ideolojinin dünyadaki merkezi olması
amacıyla kurulmuştur.
Enstitü bugün, Sussex Üniversitesi'nden,
Stanford Araştırma Enstitüsü, Esalen, Massachusetts Institute of Technology
(MİT), Hudson Enstitüsü, Herigate Vakfı, Georgetown Stratejik ve Uluslararası İlişkiler
Araştırma Merkezi (CSIS), ABD Dışişleri kadrolarının eğitildiği Hava
Kuvvetleri İstihbaratı, Rand ve Mitre Corparation Şirketler kadrolarının
doktrinasyonu, The
Mont Pelerin Society, Trilateral
Komisyon, Ditchley Vakfı, Roma Kulübü gibi gizli gruplara kadar uzanan bir ilişkiler
ağı geliştirmiştir.
Tavistock, Kore Savaşı'nda ilk defa
denenen kitlesel beyin yıkama tekniklerini geliştirmiştir.
Geliştirilen kalabalıkların kontrol
metotları gizli ve halkın tepkisini çekmeyecek şekilde Amerikan halkı üzerinde
denenmiş ve onların psikolojik tavırları tespit edilmiştir.
193 3'te Tavistock Direktörlüğüne
getirilen Alman mülteci Kurt Lewin, mülteci ajanlarını düşmanlar arasına sızdırarak Harvard
Üniversitesi'nde geliştirilen propaganda kampanyaları ile Amerikan halkını
ABD'nin Almanya'ya karşı savaşa girmesi için hazırlamaya çalışmıştır.
1938'de Roosevelt ABD egemenliğini
İngiltere'ye devreden bir gizli anlaşma karşılığı Özel Operasyon
Yetkilileri'nin ABD politikalarını uygulamalarını sağladı. Bu anlaşmanın
uygulanması için ABD General William Donovan'ı SOE-SIS[13]
örgütlerini OSS'ye (şimdiki CIA'ya) dönüştürmesi için Londra'ya gönderdi.
Tüm OSS ve CIA programları
Tavistock'un rehberliğinde oluşturuldu.
Roosevelt ve Churchill'in hava
saldırılarının tümü Tavistock laboratuar şartlarında kitlesel terörden elde
edilen deneyimlere göre gerçekleştirildi.
Tavistock ve ABD Vakıflarının tüm
teknikleri bir tek hedefe kilitlendirildi. Halkın psikolojik gücünü kırmak ve
Dünya Düzeni diktatörlerine çaresiz kalarak muhalefet etmemesi, aile bağını
zayıflatan, aile, din, onur, milliyetçilik, seksüel davranışları çökerten tüm
teknikler Tavistock bilim adamlarınca kalabalıkların kontrolü için kullanılan
silahlar oldu.
Freud'un psikoterapi metotları
uygulananların karakterleri istikrarsızlaştırıldı ve daimi akıl hastalığına
dönüştürüldü.
Bu duruma getirilenlerden yeni bir
ibadet seks biçimi ve ailevi ilişkiler benimsemesi önerildi. Hâlbuki bunlar
gördükleri psikoterapi nedeniyle bu yeteneklerinden koparılmışlardır. Artık
onlar geriye dönüş yapamazlardı.
Tavistock ve bağlantılılarında
davranış bilimleri konusundaki programlar Tavistock'u ABD'de en etkili kuruluş
yapmıştır.
Gücü meteorik olarak parlayan genç
Alman mülteci Henry Kissinger, Sir John Rawlings-Reese'ın SHAEF'de öğrencisi olmuştur.
Jimmy Carter Tavistock psikolojisti Dr. Petr Bourn'un yoğun beyin-yıkama
programını Annapolis'te Amiral Hyman Rickover'ın uygulaması sonucu ABD Başkanı
seçilmiştir. ABD'deki zorunlu ırksal entegrasyon programı OSS, Amerikan Yahudi
Kongresi ve Toplumlararası İlişkiler Komitesi Çocuk Eğitimi Direktörü arasında
Ronald Lippert'ın organizasyonunda gerçekleştirilmiştir.
Program, kişilerin kimlik ve ırksal
mensubiyetinin çökertilmesine göre dizayn edilmiştir.
Tavistock, Stanford Araştırma
Enstitüsü aracılığıyla Ulusal Eğitim Örgütü'nü kontrol etmektedir.
Tavistock NASA'nın Uzay Programı'nı
çok gizli hale getirerek çöpe attığını Dr. Anatol Rapport'a yazdırarak ve bu
makalenin Sovyet yöneticilerince benimsenmesini sağlatarak Sovyet Uzay
Programı'nın 9 yıl gecikmesini sağlamıştır.
Tavistock'un ünlü operasyonlarından
biri de Penisilvanya Üniversitesi Wharton Finans ve Ticaret Okulu üzerinden
yapılanıdır.
Tavistock stratejicilerinden birinin
uyuşturucu haplar kullanılması olduğu ve CIA'nın MK Ultra Programı
kapsamında şüphelenilen CIA ajanlarının deşifre edilmesi için LSD verildiği,
kobay olarak kullanılan ajanların reaksiyonlarının incelendiği yazılmıştır.
ABD hükümeti mağdur ajanların mağdur
ailelerine milyonlarca dolar ödediği ve bunların cezalandırılmadıkları yayılmıştır.
Hâlbuki bunun amacı uyuşturucu hap kullanımını tetiklemekti.
Bunun sonucu olarak 1960'ların LSD
"Aykırı Kültürü" ve "Öğrenci Devrimi" idi. Bunun için CIA
25 milyon dolar para harcamıştı.
Program yaratıcısı lijerjik asidin
dietilamidi (LSD) geliştiren, Roosevelt'e danışmanlık yapan ABD Merkez Bankası
Kanunu'nu kaleme alan Paul Warburg'un oğlu James Paul Warburg'tu. James P.
Warburg'un yeğeni Max Warburg'da Hitler'i finanse etmiş ve Politik Araştırmalar
Enstitüsü'nü uyuşturucu hapların kullanılmasını teşvik projesine
yönlendirmişti.
MK Ultra'nın[14]
bir parçası olan İnsani Ekoloji Fonu'na Har- vard Üniversitesi'nden zihin
kontrolü konusunda ileri çalışmalar yürüten Dr. Herbert Kelman'a CIA ödeme
yapmıştır. CIA, 1950'lerde Kanada'daki LSD araştırmalarını finanse etmiştir.
Kanada Psikoloji Derneği ve Montreal'deki Kraliyet Viktoryan Hastanesi Başkanı
Dr. D. Eweret Cameron'a ödeme
yapılmıştır.
Cameron, 53 hastaya 15 gün süreyle
yüksek dozda LSD hapı vererek uyutmuş ve ardından şok tedavisi uygulayarak
reaksiyonlarını kayda almıştır.
CIA ve Warburg'lann temel örgütü olan
Politik Araştırmalar Enstitüsü James Paul Warburg tarafindan finanse edilmiştir.
Enstitünün kurucu üyelerinden Marcus Raskin Ford Vakfı Baş- kanlığı'nı Mc
George Bundy'den devralmıştır.
Bundy, Raskin'i daha sonra, Ulusal
Güvenlik Konseyi'nin Başkan Kennedy'nin de şahsi temsilciliğine atanmasını
sağlamış, 1963 yılında CIA'nın uyuşturucu kullanma kültür programını yürüten
Demokratik Toplum için Öğrenciler Derneği'ni finanse etmiştir.
Günümüzde Tavistock ABD'deki vakıflar
ağını 6 milyar dolarlık bir bütçe ile faaliyette bulundurmaktadır. Vakıfların
tümü de Amerikan mükelleflerinin ödediği paralarla fonlanmaktadır.
ABD'nin Dünya Düzeni üzerindeki
kontrolü artırmaya yönelik programlar üreten 10 büyük vakıf ve bu vakıflara
bağlı olan 400 kuruluş 3000 araştırma grup ve düşünce kuruluşu Tavistock'un
doğrudan kontrolü altındadır.
Stanford Araştırma Enstitüsü, Hoover
Enstitüsü ile birlikte 3300 çalışanına yılda 150 milyon dolar ödemektedir.
Bechtel ve
Kaiser dev şirketleri başta olmak
üzere 400 büyük şirket için gözetim raporları ve CIA için geniş çaplı
operasyonlar bu enstitülerce hazırlanmaktadır.
Tavistock'tan gizli direktifler alan
en kilit vakıf da 1957'de kurulmuş olan Dichley Vakfi'dır. Vakfın ABD bölümünün
başında ABD eski Dışişleri Bakanı, Rockefeller Vakfı Başkanı Cyrus Vance ve Dış
ilişkiler Konseyi Başkanı Winston Lord bulunmaktadır.
Rockefeller Vakfı, çok önemli fakat
çok az bilinen bir operasyonu aracılığıyla dünya tarımını kontrol etmektedir.
Vakfın Direktörü Kenneth Wernimont bu programı Meksika ve Latin Amerika'da uygulamaktadır.
Programın hedefinde bağımsız çiftçiler vardır. Kendileri adına üretim yapan,
üretimlerini paraya çeviren ve bu nedenle bağımsızlaşan çiftçiler Dünya Düzeni
için en büyük tehdidi oluşturmaktadır.
Sovyet Rusya'da Bolşevikler halk
üzerinde tam kontrol kurmak için bağımsız çiftçilik yapmakta direnen kulakları
en büyük engel olarak görmüşlerdi.
Bu engeli ortadan kaldırmak için
Stalin, Kulakların tüm mahsul ve hayvanlarına el konulması emrini vermiş ve
onları açlığa mahkûm ettirmişti.
25 Eylül 1935 tarihli The Chicago
American'da bu haber, ”6 milyon Sovyet çiftçisi açlığa mahkûm edildi"
şeklinde yer almıştı.
Yalnız Sovyetler Birliği Komünist
Parti programlarında bağımsız çiftçilik yapan köylülerin imhası ve işçilerinin
köleleşti- rilmesi yer almaz, bütün kapitalist ve totaliter rejimler de bu
grupları hedef alır.
Bunu hem kendi bağımsız çiftçisine
hem de dünya bağımsız çiftçiliğine en büyük tehdit olarak gören ülke Dünya
Düzeni'ne sahiplik yapan ABD'dir.
ABD'deki vakıflar, bu nedenle
Amerikan ve dünya çiftçilerinin yok edilmesi için bir savaş başlatmışlardır.
The Brookings Enstitüsü başta olmak
üzere diğer vakıflar, Amerikan Merkez Bankası ve IMF mali programları aracılığıyla
bağımsız çiftçileri dev tröstlerin köle işçileri haline getirilmesi işine
soyunmuşlardı.
ABD halkı, vakıfların gerçek rolünden
haber olduğunda yüksek faiz, yüksek vergi, aile yapısının dejeneresi,
kilisenin etkisinin azaltılması, CIA'nın üniversiteleri uyuşturucu bataklığına
çevirmesi ve hükümet salonlarının uluslararası casus ve entrikacılarca
işgalinin nedenlerini anlayacaktır. Amerikan halkı, Alfa, Beta, Gama Kulüpleri
FBI, İRS, CIA, BATF ve tüm hükümet yetkililerinin vakıfların hazırladığı programları
hayata geçirmek için kendisine savaş açmak zorunda kaldıklarını anlayacaktır.
Kendilerini hayır kuruluşları olarak
tanımlayan hiçbir yerden bağış ve yardım almadıklarını ve politik amaç
taşımadıklarını savunan vakıfların tüm faaliyetleri kendi kuruluş belgelerine
göre de doğrudan yasalara aykırıdır. Haritage Vakfı ve Amerikan Girişim
Enstitüsü ağı içinde en az 2 KGB köstebeğinin yer aldığının kanıtlanmış
olmasına karşın bunun hâlâ reddedilmemiş olması bu ihlallerden biridir.
Vakıfların hazırlayacakları Dünya
Düzeni'ne yönelik planları için Rusya'dan temini gerekli gördükleri politik,
ekonomik ve sosyal verilerin elde edilmesi için 1917 yılında bir hayır kuruluşu
olarak Kızılhaç kadroları içinde Rusya'ya ajanlar sızdırıldığını, bunun da
vakıflarca planlandığını bilmelerine rağmen bu iddiaları sürdürmektedirler.
Vakıfların faaliyetleri ve
aralarındaki birleşmelerinde ABD Anayasası'na göre de suç olduğu
kanıtlanmıştır.
Tavistock, stratejik misyonu'nu,
"Endüstriyel ulus-devletler- den post-endüstriyel küresel Dünya Devleti
'ne dönüş ve yönetimin az sayıda oligark'a devredilmesi" olarak
belirlenmiştir.
Tavistock Enstitüsü, psikiyatrlarının
tanımlamasıyla sürekli ve kitlesel, "Beyin Yıkama" insanların
gerilim, korku ve endişe seli karşısında bırakılarak beynin sinirsel durumunun
değiştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Beyin yıkama operasyonlarına tabi
tutulmuş insanların da istenen amaca yönelik olarak prog- ramlanabilmektedir.
Nitekim Tavistock, Küba füze krizi,
birbiri peşi sıra dünyanın birçok yerinde politik liderlerin öldürülmeleri ve
televizyonlarda her gün defalarca yinelenen kanlı ve vahşi Vietnam Savaşı
görüntüleri ile sarsılan ve bunalan 1960'lar Amerikan ve
dünya gençliğini zihinlerini sürekli
meşgul eden milliyetçilik, kamu yararı ve etik değerler dünyasından alıp,
"Kendi bedeni" "kendi duygularını" öne çıkaran rock müzik,
çeşitli uyuşturucular ve seksin hedonizm dünyasında teselli bulur hale
getirmeyi ABD'ye önermiştir.
1960'lar öncesinde, Melburn
Üniversitesi'nden Dr. Fred 'Emery ve Tavistock Enstitüsü Yönetim Konseyi
Başkanı Dr. Eric Trist, elit bir dinleyici grubuna toplumların beyinlerinin yıkanması
konusunda Tavistock'un geliştirdiği metotları açıklarken şunları
vurguluyorlardı.
"Yüzyılımızda, dünyadaki çarpıcı
olayların kitle iletişim araçları ile ve şok etkisi yaratacak tarzda
yayınlanması bir mermi soku gibi kitlesel nevrozlara sebep olmaktadır. Eğer şoklar
yıllarca sürdürülecek olursa son derece çocuksu fikirlerin gelişmesine neden
olmaktadır."
"Dünyanın herhangi bir yerindeki
terörist saldırı, dünyanın her yerinde şok etkisi yaratır. Bu, bir küresel
olgudur."
Dr. Emery, bu gelişmenin üç safhada
oluştuğunu safhalar itibarıyla şöyle ortaya koymaktadır:
1.
Safha: "Moral değerlerini
yitirme" (Demoralisation)
2.
Safha: "Zihni bölünme" (Segmentation)
Bu safhada kişi zihinde yerleşik
ulus-devlet görüşünden kopar ve cemaat, ailesel biçim yaşama biçimine geçer.
3.
Safha:'"Zihni ayrışma"
(Disassocation)
Bu safhada kişi fantezilerle,
realiteyi (gerçekleri) birbirine karıştırır ve birey "toplumsal
ünite" haline, bir anlamda robotlaşmış birey haline gelir.
Dr. Emery bu konsepti, 1967'de
Tavistock Magazine (Kuman Relations) adlı dergide, '"Gelecek 30 Yıl'
Konsept, Metot ve Antipati" ve 1975'te "Gelecekte Biz" adlı
makalelerinde açıklamıştır.
Tavistock'un ABD içindeki Faaliyetten
•
Flow Laboratuarları, National Institute of Health'ten
(Ulusal Sağlık Enstitüleri) ihaleler almaktadır.
•
Merle Thomas Şirketi, uydu verileri
analizleriyle ilgili olarak ABD Deniz Kuvvetlerinden ihaleler almaktadır.
•
Walden Research (Walden Araştırma)
Şirketi kirlilik ala nında çalışmalar yapmaktadır.
•
Brookings Enstitüsü,
"Uluslararası Sorunlar" konusunda çalışmalara yoğunlaşmıştır. Başkan
Hoover'in 14. Nokta programını, Başkan Roosevelt'ın "New Deal"ni
(Yeni Ekonomi Programı), Başkan Kennedy Yönetimi'nin "New Frontiers"ı
(Yeni Hedefler) ve Başkan Johnson'un "Great Society" (Büyük Toplum)
programlarını yazmıştır, Enstitü 70 yıldır ABD hükümetlerinin olaylara nasıl
bakacağı ve yürüteceği konusunda görüşlerini bildirmeye devam etmektedir.
•
Hudson Enstitüsü, politik ve sosyal
olaylara karşı reaksiyon verme, düşünce ortaya koyma ve oy vermeye yönelik
araştırmalar yapıp kamuoyunu şekillendirme özellikle savunma politika
araştırmaları ve Sovyetler Birliği ile ilişkiler konusunda uzmanlaşmıştır.
Askeri çalışmalarının çoğu, "gizlilik" derecesi taşımaktadır.
Enstitü, 300'e yakın beyin-yıkama araştırması yapan organa sahiptir. En büyük
müşterisi ABD Savunma Bakanlığıdır. Bu bakanlığa, sivil savunma, ulusal
güvenlik, askeri politikalar ve silahlanma ve kontrolü konularında çalışmalar
yapmaktadır.
•
National Training Laboratories (NTL)
(Ulusal Eğitim La boratuarları) Tavistock'un en kilit enstitülerinden biridir.
Behtel ve Maine'deki laboratuarlarda hükümet, eğitim enstitüleri ve şirket üst
düzey yöneticilerine Tavistock metotlarına göre, beyin yıkama eğitimleri
verilmektedir.
•
Penisilvanya Üniversitesi
bünyesindeki Wharton Finans ve Ticaret Okulu insan davranışları konusunda
araştırmalar yapan en önemli bir Tavistock kuruluşudur. Tavistock'un beyin takı
mından Eric Trist tarafından kurulmuştur. Wharton'un müşteri leri arasında
başta ABD Çalışma Bakanlığı, ABD Avrupa, IMF, BM, Dünya Bankası, olmak üzere
300 şirket bulunmaktadır.
Sosyal araştırmalar konusunda
Wharton'un müşterileri arasında Ford Vakfı, ABD Savunma Bakanlığı, ABD Posta
Servisi ve Adalet Bakanlığı başı çekmektedir.
•
Institute For The Future; (Gelecek İçin
Araştırmalar Enstitüsü) Ford Vakfı tarafından 50 yıllık gelecekte neyin, nasıl
ve neden
değişeceğini ve değişmeyeceğini araştırmak
üzere kurulmuştur. Enstitü, diğer dünya enstitülerine bu yönüyle rehberlik
edecektir.
Araştırma konuları arasında daha
şimdiden ele alınmış ve çözülmüş olanlar bulunsa daha da çözüm aranacak ve
araştırılacak sayısız sorunlar vardır. Bu sorunlar şunlardır:
•
Sorun çıkaran sivil gruplar
•
Vergi indirimi
•
Silah yasakları anlaşmalarının
kaldırılmasını isteyen milliyetçi gruplar
•
Kürtajın serbest bırakılması
•
Uyuşturucu kullanımının
serbestleştirilmesi
•
Devlet okullarında doğum kontrolü
yapılması
•
Şehir içinde belirlenecek alanlarda
park ücreti ödenmesi
•
Homoseksüelliğin serbestleştirilmesi
•
Öğrencilerin akademik başarılarının
parasal olarak ödüllendirilmesi
•
Aile planlamasını uygulayan aileler
için parasal ödüllendirme
•
Kamboçya'daki Pol-Pot modeline uygun
olarak kırsal alanlarda yeni topluluklar kurulması,
Enstitü, "Delphi Panelleri"
kapsamında, "neyin normal, neyin normal olmadığı" konusunda
geliştirilecek önerileri hükümet ve grup liderlerine rehberlik yapmak üzere
iletmektedir.
•
Politik Araştırmalar Enstitüsü (IPS)
Enstitü James P. Warburg ve AB D'deki
Rothschild Şirketle- ri'nin katkılarıyla kurulmuştur. ABD'nin "5
Büyüğü"nden[15]
biridir. Enstitü ABD iç ve dış politikalarının şekillendirilmesi amacıyla
kurulmuştur. Enstitünün temel hedefleri arasında Endüstriyel Demokrasi'nin
inşası yer almaktadır. BM eski Büyükelçisi Jeane Kirkpatrick, ADL'den[16]
silah kontrol müzakerecisi Euge-
ne Rostow, îş ve îşçi Politikaları Uzmanı Lane Kirkland ve Al- bert
Shanker projeyi yürütmektedir.
ÎPS, 1963 yılında Tavistock
mezunlarından Marcus Raskin ve Richard Barnett'i kadrosuna almıştır. Bunun nedeni
Tavis- tock'un IPS'de "New Left" (Yeni Sol) adlı bir politik çalışmanın
gerçekleştirilmesidir.
Stanford Araştırma Enstitüsü (SRİ)
SRI'nin ilk Başkanı Jesse Hobson
1952'de yaptığı bir konuşmada Enstitü'nün takip edeceği politikayı şöyle
açıklamıştır. "Stanford, Tavistock 'Tacı'nın, 'Elmaslarından biridir ve
ABD onun kurallarına göre yönetilecektir. ”
II. Dünya Savaşı bitiminden hemen
sonra 1946'da Charles A. Anderson'un Başkanlığında kurulduğunda amacın,
"Zihin kontrolü" ve "Gelecek Bilimleri" olduğunu
açıklamıştır. Charles F. Ketterina Vakfı, Stanford şemsiyesi altına alınınca
"insanların hayal gücünde değişmeler" konusunda yoğunlaşmıştır.
Stanford'un en büyük müşterisi ABD
Savunma Bakanlığı idi. Stanford büyüdükçe hizmet verdiği kuruluşlarda
çeşitlenerek artmıştır. Bunlar:
•
Davranış bilimlerinin, Bilim ve
Teknoloji Araştırma yöneticilerine uygun olması programı
•
SRİ Ticari İstihbarat programı
•
ABD Savunma Bakanlığı Araştırma ve
Mühendislik Direktörlüğü
•
ABD Savunma Bakanlığı Havacılık
Araştırma Ofisi
Stanford en az 200 küçük düşünce
kuruluşu ile Amerikan yaşamının tüm yönlerini araştırmaktadır.
CIA, Bell Telephone Laboratories, ABD Ordu İstihbaratı, Deniz
İstihbarat Bürosu, Rand, MİT, Harvard ve UÇLA gibi birbirleriyle bağlantılı
çalışan araştırma kuruluşlarıyla bu araştırmaları gerçekleştirmektedir.
Stanford; Savunma Bakanlığı'nın, "Komuta ve
Kontrol", sorunların çözümleri konusunda çalışmaktadır.
Massachussets
Institute of Technology (MİT) Alfred P. Sloan İş idaresi Okulu
Alfred P. Sloan iki grup olarak
çalışmalarını sürdürmektedir:
•
Teknoloji ve Endüstri İlişkileri,
NASA-ERC Bilgisayar araştırması
•
Deniz Araştırma Grup Laboratuarları,
Psikolojik Sistem Dinamikleri araştırması
MÎT'in bazı müşterileri şunlardır:
Amerikan îş İdaresi Derneği
Ekonomik Gelişme Komitesi
Savunma Analiz Enstitüsü (İDA) NASA
Ulusal Bilimler Akademisi
Kiliseler Ulusal Konseyi
Sylvania
ABD Kara Kuvvetleri
ABD Dışişleri Bakanlığı
ABD Deniz Kuvvetleri
ABD Hazine Bakanlığı
Volkswagen Şirketi
Rand Araştırma ve Geliştirme Şirketi
Rand, Tavistock ve Kraliyet
Uluslararası İlişkiler Enstitüsüne gerçekten çok şey borçlu olan bir
şirkettir. Rand, ABD politikalarını her seviyede kontrol etme ve yönlendirme
imkânına sahiptir. Bu, aşağıda sıralanan bazı programlardan rahatlıkla anlaşılabilir.
ICBM (Kıtalararası Balistik Füzeler)
Programı, ABD Dış Politika Yapıcıları için hazırlanan mükemmel analizler,
müthiş Uzay Programları, Şirket Analizleri, Askeriye için yüzlerce proje,
Peyote[17]
ve LSD gibi hapların kullanılmasıyla gerçekleştirilen "Zihin
Değişimleri"nin incelenmesi ve bu metotların "Beyin Yıkama"
faaliyetlerinde kullanılmasına yönelik olarak CIA için hazırlanan ve 20 yıl
süreyle uygulanan MK-Ultra kod adlı gizli operasyon planı vb.
Rand binlerce çok önemli şirket ve
hükümete bağlı enstitü ve organizasyonlara hizmet vermektedir.
Bunlardan bazıları şunlardır:
ATAT (Amerikan Telefon ve Telgraf
Şirketi)
Chase Manhattan Bank
IBM
Ulusal îlim Vakfı
Cumhuriyetçi Parti
ABD Hava Kuvvetleri
ABD Sağlık Bakanlığı
ABD Enerji Bakanlığı
Rand Corparation'un kurucusu Herman
Kalın aynı zamanda Hudson Enstitüsü'nün de (1961) kurucusudur.
B.K. Eakman 7 ciltlik "Yeni
Dünya Düzeni Eğitimi" kitabında, Rand "ABD hükümetlerini
değiştirmiştir, geliştirmiştir" diye yazmıştır.
Kitapta, Rand'in 1973-1974 arası
"Donmuş" ve "Donmamış" değerler, "Değişim ve
Gerçekleştirilmesi", "Potansiyel Düşmanların
Uysallaştırılmaları" vb. çok Önemli programları gerçekleştirdiği
yazılıdır.
Başkan Roosevelt ve Churchill: Churchill ile
Tavistock'un özel operasyonlar yapması karşılığı gizli anlaşma imzalamıştır.
David Rockefeller: Tavistock'un
yeniden kurucusu
Sir John Rawlings-Reese: Tavistock'un
kurucusu, Ingiliz
Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı
Kurt Levin: 1933'te
Tavistock Başkanlığına getirildi, Alman mültecisi Harvard Üniversitesi ile
birlikte Almanya'ya Savaş Propaganda kampanyalarının mimarı
William Donovan: Başkan Roosevelt'in Danışmanı, Roose-
velt'in emriyle SOE, SİS, OSS ve sonradan CIA ile Tavistock'la (Kurt Kelvin)
Almanya'ya savaş için birlikte çalıştı.
Henry Kissinger: Psikolojik
Savaş konusunda Tavistock'ta Sir John Rawlings-Reese'nin öğrencisi
Dr. Herbert Kelman: Harvard
Üniversitesi Zihin Kontrol
konusu uzmanı, CIA mensubu
James Paul Warburg: CIA'nın temel
örgütlerinden biri olan Politik Araştırmalar Enstitüsü'nün (PRI), Ford Vakfı'm
ve CIA'nın uyuşturucu kullanma Kültür Programını yürüten Demokratik Toplum
İçin Öğrenci Derneği'nin baş finansörü
Cyrus Vance: Tavistock'a bağlı Dichley Vakfı'nın
ABD Bölüm Başkanı ve Rockefeller Vakfı Direktörü
Kenneth Wernimont: Rockefeller
Vakfı Direktörü, Meksika ve Latin Amerika'da tarımın çökertilmesi
operasyonlarının yöneticisi
İkinci Bölüm (Kaynaklar)
*
http://wwwjmsaccodicanapa.com/
*
http://wateli.pair.com/ibs-cnp.litiiil
*
http://watehpafr.com/FieedoniHouseJitml
*
http://wateh.pafr.com/Hudson.html
*
http://wateh.pafr.com/dolplifri.hhiil
*
"The shaping of Psyclıiatry by war," (New York: W. W Norton, 1945)
Wil- liam W. Sargant
*
"Tavistock's Imperial Brain Waslirng Project,"
24 Mayıs 1996
*
Uıe Media Cartel That
Controls Wliat You
Think", 17 Şubat 1997
11.
Dünya Savaşı sonrası Birleşik
Devletler ve Sovyetler Birliği'nin oluşturduğu dünya hegemonyasının
paylaşımında belirleyici bir şekilde araya girmek için Avrupah güçler
ekonomilerini tekrar ayağa kaldırma çabasında idiler. Birleşik Devletler'in
korunması altında ve çökmüş ekonomileri ile bunu nasıl gerçekleştireceklerdi?
3.
Dünya ülkelerinin iki hegemonik güçle
ilişki kurmalarını engellediği bu dönemde bu daha da zordu. Zaten 3, dünya ülkelerindeki
iktidarlar da iki büyük kampın emir kullan idiler.
Böylesine harikulade bir konjonktüre
rağmen Birleşik Devletler emperyalizmi gelecekte gereksinim duyacağı silahları
ve diğer mekanizmaları şimdiden hazırlamaya başlamıştı.
Zaten Beyaz Saray'daki soğuk
savaşçıların kafalarında savaş bitmemişti ve biteceği de yoktu. Savaş sadece
gizli ve sessiz bir form'a bürünmüştü. Gizli servisler devlet yönetiminin
biricik aracı haline gelmişti.
11.
Dünya Savaşı başladığında William Donovan dönemin
ABD Başkanı Roosevelt'e merkezi bir istihbarat örgütü kurulması projesini
götürdü. Başkan projeyi 1941 yılında onayladı. ABD; 1942'de yani, Stratejik
Hizmetler Bürosu (Office Strate-gic Services-OSS-) kuruluşundan hemen sonra
Almanya ve Japonya'ya savaş ilan etti.
OSS İstihbarat
Örtülü ve Operasyon Örgütü, ABD Genelkurmay Başkanının direktifi altında yoğun
faaliyete geçirildi.
OSS elemanları Fransa ve Norveç'te
direniş hareketleri içinde yer aldı. İtalya'da Partizanlarla savaştı.
OSS, savaş boyunca yapılanmasını
örnek aldığı İngiliz Gizli Servisi ile birlikte çalıştı. Bununla beraber OSS
daha sonra kurulan Ulusal İstihbarat Ajansı (National Intelligence
Agency-NIA), Stratejik Hizmetler
Birimi (Strategic Services Unit-SSU ve Merkezi İstihbarat Grubu (Central
Intelligence Gro- up-CIG) gibi gizli servisler zaman zaman OSS'un yerini alarak
Avrupa Hareketini, Birleşik Avrupa Amerikan Komitesi'ni, Avrupa Gençlik
Komitesi'ni ve daha birçok Avrupa-Amerikan Komitesi'ni daha da faal hale
getirdiler. OSS, savaş boyunca yapılanmasını örnek aldığı İngiliz Gizli
Servisi ile birlikte çalıştı.
Savaştan kahramanlaşarak çıkan OSS,
bu defa ABD devlet örgütlenmesi için sorun oldu. Çünkü Pentagon, OSS'nin ABD
Başkanının doğrudan kullandığı bir araç olmasını değil, kendi denetimi altına
girmesini istiyordu.
Çatışma kimi zaman General Douglas Mc
Arthur'un Pasifik bölgesinde yaptığı gibi OSS kadrolarını bölge dışına atmak
noktasına bile vardı. Gizli Servis'in artan gücü, FBI ve Dışişleri
Bakanlığı'yla da çatışmalara neden oluyordu.
Yeni Başkan Harry S. Truman, 1 Ekim
1945'te OSS'yi kapattı. Gizli Servis'in birimleri çeşitli hükümet organlarına
dağıtıldı. Ancak II. Dünya Savaşı'nın ardından merkezi bir istihbarat örgütü
ihtiyacı Başkan Truman'a yeniden dayatıldı.
Bu defa Donovan Başkan Truman'ı yeni
bir istihbarat örgütü kurmaya ikna etti. Truman'da, 1946 yılı Ocak ayında
talimat vererek Birleşik Devletler'in yeni barış zamanı gizli servisi, Merkezi
İstihbarat Grubunu (Central Intelligence Group-CIG) kurdu ve Amiral Sidney
Souers'ın 'CIG' Direktörü
olduğunu ilan etti.
Merkezi İstihbarat Grubu geçici ve
zayıf bir teşkilat oldu. Kısa süre sonra Başkan Truman Beyaz Saray'ın elinin
güçlendirilmesinin gerekliliğini hissetti ve bir Merkezi İstihbarat Örgü-
tü'nün kurulmasına yönelik kapsamlı bir çalışma başlattı. Bunlardan çok etkili
bir banker olan Ferdinand Eberstadt'ın hazırlattığı raporu benimsedi. Rapor
doğrudan ABD Başkanına bağlı, uluslararası alanda etkili bir Merkezi
İstihbarat Örgütü (National Inteli-
gence Agency-NIA- oluşturulmasını
öngörüyordu. Truman, CIG'yi kapattı ve CIG Direktörü Amiral Sidney Souers'i
NIA'ya ilk başkan olarak atadı, NIA başlangıçta ABD'nin mevcut istihbarat
kuruluşları olan Askeri İstihbarat, Dışişleri Bakanlığı İstihbaratı, FBI vb.
arasında koordinasyonu sağlamakla görevlendirilmişti. OSS, 1945'te kapatılınca
onun Örtülü Operasyonlardan Sorumlu Yakındoğu ve Kuzey Afrika'daki 7 istasyon
Stratejik Servisler Birimi (Strategic Services Unit-SSU-) Ağustos 1946'da Savaş
Bakanlığından alınıp CIG'e bağlanmıştı.
Böylece CIG, koordinasyon görevini
aşıp bir icra organı haline dönüştürülmüştü. Bu konuma gelir gelmez SSUü Özel
Operasyonlar Dairesi (Offıcal of Special Operations-OSO-) haline
dönüştürülmüştü.
Temmuz 1947'de devlet bürokrasisini
ABD'nin yeni yönetimine uyarlamak için hem Merkezi İstihbarat Ajansı'nın (CIA)
hem de Ulusal Güvenlik Konseyi'nin (NSC) oluşumunu sağlayan, "Ulusal
Güvenlik Yasası" (National Security Act) çıkarıldı.
ABD'nin örtülü operasyonları
konusunda en önemli belgesi olan 1947 tarihli Ulusal Güvenlik yasasıyla ABD'nin
dünya jandarmalığı misyonu için devlet güçleri merkezileştirilerek Beyaz
Saray'ın komutası altında toplandı.(’)
Ulusal Güvenlik Yasası, CIA'ya
"Ulusal Güvenlik Konseyi'nin (NSC) zaman zaman yönetebileceği ve ulusal
güvenliğe etki eden istihbarat ile ilgili faaliyet ve görevleri yerine
getirme" görevini vererek, dış ülkelere yönelik örtülü faaliyetlere ve
gizli savaşlara zemin oluşturdu. ([18])
Beyaz Saray'ın yeniden yarattığı CIA
örtülü faaliyet enstrümanıyla hedef aldığı ilk ülke İtalya oldu. İtalya'daki
operasyonlar, komünistleri zayıflatarak bir başarıya imza attı.
Başkan Truman, örtülü faaliyetlerin
devlet idaresinin bir aracı olarak kullanılmasına kendini kaptırdı ve bu
alandaki gücünün İtalya'nın ötesine taşınması üzerinde durmaya başladı. Bu
nedenle, 18 Haziran 1948'de NSC'ye dünyanın tüm ülkelerinde örtülü
operasyonları yürütme yetkisi veren
ve CIA içinde Özel Projeler Bürosu adı altında bir özel faaliyetler dalı
oluşturan, dillere destan NSC 10/2 yönergesini kabul etti. Bu yeni oluşumun
adı sonraki günlerde daha az dikkat çeken "Politik Koordinasyon Bürosu
(Office of Politic Coordination-OPC) ile değiştirilecekti.
NSC 10/2, OPC'ye "Örtülü
Operasyonlar Planlama ve Yürütme" yetkisi veriyordu. NSC 10/2'deki
"Örtülü Faaliyetler" ibaresiyle "Bu hükümet tarafından, düşman
yabancı ülkeler ya da gruplara karşı veya dost yabancı ülkeler ya da gruplara
destek amacıyla idare veya finanse edilen, ancak yetkisi olmayan insanlar
için, ABD Hükümeti'nin bununla ilgili bir sorumluluğunu rahatlıkla inkâr
edebileceği "faaliyetleri" tanımlanıyordu^[19])
Truman Yönetimi'nin Dışişleri
Bakanlığı Politika Planlamasının başındaki azgın antikomünist George F.
Kennan'da NSC 10/2'nin Kongre'den geçmesini ve CIA'nın İtalya ve ötesinde
örtülü faaliyetlerde bulunması düşüncesinin en büyük destekçilerinden biriydi.
([20])
Kennan tabii ki yalnız değildi. Aynı
ekipte OSS'nın başı William Donovan, ÖSS Casusluk Servisi Uluslararası İlişkiler Müdürü
Thomas W. Braden, CIA'dan
Genaral Walter Bedel Smith,
Hollanda Prensi Bernhard'ın işbirlikçisi Maxililan Kohnstamm, Amerikan İstihbarat
Servisi'nin Organizatörü Ailen Dulles, kardeşi John Foster Dulles, CIA için
mafyayı çok uluslu bir devlet şirketine çeviren Meyer Lansky ve mafya lideri
Luciano'nun avukatı, Hitler'in gizli istihbarat örgütünün eski başkanı General
Gehlen'ın daimi koruyucusu Nazi Casusluk Örgütü Eski Şefi, "Yeni Alman
Karşı Casusluk Örgütü'nün kurucusu, mafyanın avukatı ve adamı, New-York eski
valisi ve Temsilciler Meclisi eski milletvekili.
Ailen Dulles ile birlikte Başkan
Ersenhower'ın Başkan Yardımcısı olacak Richard Nixon'ın yaratıcısı Thomas Dewen yer almaktaydı.
Aynı ekibin Avrupa kanadında Belçika
Başbakanı Paul- Henry Spaak ve daha niceleri bulunuyordu.
Spaak, İngiliz Dış İstihbarat M 16
Şefi Menzies'e gönderdiği bir yanıtta CIA ajanının ne derece güçlü olduğunu
ikrar ediyordu. Spaak, İngilizlerden yardım almaktan mutluluk duyduğunu, ancak
CIA'nın da konuyla ilgili olarak kendisiyle irtibata geçmiş olması nedeniyle
İngiliz ve Amerikalılarla birlikte gerçekleştirilen çalışmaların önemli
olduğunu düşündüğünü böylelikle Belçika'nın da iki istihbarat servisi arasında
seçim yapma gibi nahoş bir duruma düşmeyeceğini söylüyordu, "size
katılıyorum” diye yazıyordu.
Spaak Menzies'e "Üç
istihbarat Servisi'nin (Belçika, Amerika ve İngiltere) ile yakın işbirliği
içinde hareket etmesi son derece arzulanan bir durumdu" diyordu.([21])
Her üç servisi de yöneten CIA
olduğuna göre, Spaak CIA'nın koordinatörlüğünü mekanizmanın hatasız işlemesi
için zaruri görüyordu.
Spaak Birleşik Devletler'e bu
olağanüstü sadakati nedeniyle aynı CIA'cı ekibin kurduğu askeri nifak örgütü
NATO'nun en yüksek sivil makamı olan Genel Sekreterlik görevini yerine getiriyor
ve bu görevde 1961 yılına kadar kahyordu.([22])
Casusluk ve OSS ve CIA darbelerinin
vahşi adamı "Vahşi (Bili) William Donovan" Birleşik Devletler
Başkanı Roosevelt ve Truman'ın bu alandaki beyniydi.
II. Dünya Savaşı sırasında 1944'te
daha OSS'yi kurmadan önce casusluk çabalarına başlayacaktı.
OSS kurulup ilk başkanlığına atanan William Donovan, Balkanlar,
Türkiye ve Ortadoğu gezilerinde, Almanların gizli operasyon ve propagandasının
temel rol oynadığı bir tür savaş yürüttüğünü görmüştü. Balkanların, Almanların
yumuşak karnı olabileceğini de öğrenmişti. Donovan, tam anlamıyla sıfırdan
başlayarak amatör de olsa, casusları değerlendirme uzmanları ve gerilla
savaşçılarından oluşan etkileyici bir grup kurdu. Türkiye'deki OSS
operasyonlarının temelinin oluşturulmasında ilk adım Betty Corp adındaki ufak
toparlak kadının 9 Ocak
1942'de eski dostu ve sevgilisi Ailen
Dules tarafından OSS'ya çalışması için Washington'a çağrılmasıydı.
Ailen Dules, İstanbul'da Dışişleri
Bakanlığı memuru olarak görev yapmıştı ve Corp'ın hayranlarındandı. OSS'in
kurucularından biri olarak Balkanlar ve Türkiye'de operasyon başlatılması
için Corp'ın görevlendirilmesini önerdi.
Corp'ın yeteneklerinden çok etkilenen
Dulles, savaş sonunda Corp'ın İsviçre'de kendisine katılmasını istedi. Corp'ın
Amerikan vatandaşlığına geçme isteğini belirten belgeyi OSS Başkanı William Donovan
imzaladı.([23])
1950'li yıllarının başlarında
Birleşik Devletler'in büyük gücü ve koruyuculuğu, Avrupa'daki kin duygularının
ortaya çıkmasına neden oldu. Bunun üzerine Birleşik Devletler taktik değiştirme
zorunda olduğunu anladı. Birleşik Devletler'in doğrudan varlığının yerine, daha
başka, daha ölçülü ama gene de egemen bir etki yaratılması gerekiyordu. Bu
"Varlık" Birleşik Devletler'in ve Avrupah müttefiklerinin olacaktı.
Politika adamları, finansörler ve gizli servisler.
Avrupa Birliği Hareketi Genel
Sekreteri Joseph Retinger Birleşik Devletler'e yaptığı bir seyahatten Avrupa'ya
dönüşünde 1952'de "Avrupah ve Amerikalıların iki kıta arasındaki
ilişkileri güçlendirmek amaçlı uluslararası bir organizasyonun gerekliliğini"
bildirdi.
Paris'te bu amaçla yapılan toplantı,
gelecekteki Bilderberg organizasyonunun temellerini attı.([24])
OSS'un Oluşturulmasında Kilit Rol
Oynayan Tek Dün- ya'cı CIA'cılar Şunlardır:
Harry S. Truman: ABD Başkanı
William Donovan: Stratejik Hizmetler Bürosu ilk
başkanı
Amiral Sidney Souers: Merkezi
İstihbarat Grubu (Central In- telligence Group CIG), Merkezi İstihbarat
Ajansı-NIA Başkanı.
George F. Kennan: Dışişleri
Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanı, CIA'nın örtülü faaliyetlerde
bulunmasının en büyük destekçisi, bu konudaki NSC 10/2 yönergesinin hazırlayıcılarından
Thomas W. Braden: Stratejik
Hizmetler Bürosu Uluslararası İlişkiler Müdürü
General Walter Bedel Smith:
CIA çalışmaları katılımcısı, sonrasının CIA Başkanı
John Foster DuIIes: ABD Dışişleri
Bakanı, CIA Başkanı Ailen Dulles'ın kardeşi, David Rockefeller'm akrabası
Ailen Dulles: CIA'Başkanı,
CIA kurucusu, Lansky, Luciano ve mafyanın avukatı, General Gehlen'm koruyucusu,
ABD Temsilciler Üyesi, New-York eski Valisi, mafyanın avukatı ve adamı, Thomas Dewenin koruyucusu,
David Rockefeller'in akrabası
Paul Henry-Spaak: Belçika
Başbakanı, İngiliz Dış İstihbaratı MI6 Şefi, Stevvart Menzies ve CIA
işbirlikçisi
DÖRDÜNCÜ BOLUM
Ingiltere Başbakanı Winston Churchill ve
ABD Başkanı Theodore Roosevelt
tarafından ortaya konulan ve "Halklar kendilerini yönetecek hükümetleri
seçme hakkına sahiptir," şeklinde ifade edilen ulvi prensip: Atlantik
Antlaşması metnine de konulmuştur. Aynı prensip, Marshall Planı, Avrupa
Kalkınma Planı, Avrupa Hareketi vb. II. Dünya Savaşı sonrası ABD dış
politikasının temel doğrultusunu oluşturmuştur. Bu planlarına ve uygulamalarına
yönelik bütün çalışmalar Ford Vakfı tepe yönetimindeki Tek Dünyacı-CIA'cı ekip
tarafından yürütülmüştür.
Marshall Planı adıyla anılan planda
bunların en önemlilerinden biridir. Planın mimarı ABD Dışişleri Bakanı George
C. Marshall'dır. Marshall, I. Dünya Savaşı sonrasında Fort Ben- ning,
Georgia'daki Piyade Eğitim Okulu'nun Komutan Yardımcısı olmuştur. Okulun
eğitim yöntemlerinde değişiklikler yapan Marshall, II. Dünya Savaşı'nda öne
çıkan bir çok generali derinden etkilemiştir. Başkan Franklin Delona Roosevelt
Mars- hall'ı Genelkurmay Başkanlığı'na aday göstermiş ve Mars- hall'ın
Nazilerin Polonya'yı işgal ettikleri Eylül 1939 tarihinde Genelkurmay Başkanlığını
onaylamıştır. Marshall, Kasım 1945'te Başkan Harry S. Truman tarafından
Dışişleri Bakanlı- ğı'na getirilmiştir.
1950 yılında Kore Savaşı patlak
verince Truman, Marshall'ı Savunma Bakanı yapmıştır. Marshall, Dışişleri
Bakanlığı'na atanınca dışişleri ekibini Avrupa'nın ekonomik iyileşmesi konusunda
bir program oluşturmakla görevlendirmiştir. Bir taraf-
tan da Dışişleri Bakan Yardımcısı
Dean Acheson, Avrupa Ekonomik Programı Direktörü ve aynı teşkilatın Avrupa
temsilcisi Avareli Harriman ve Senatör Arthur Vandenberg'le birlikte planı
bizzat gözden geçirmiştir.
Marshall ekibince hazırlanan ve
Avrupa'nın (Türkiye ve Yunanistan dahil) ekonomik kalkınması için yardımın
gerekliliğini savunan, tarihe Marshall Planı olarak geçecek olan Planın ana
hatları 5 Haziran 1947 tarihinde Harvard Üniversitesi mezunlarına yaptığı bir
konuşma ile Marshall tarafından şöyle ortaya konulmuştur:
"ABD'nin, ekonomik ilişkilerin
dünya çapında yeniden normalleşmesi için elinden gelen her türlü yardımı
göstermesi zorunluluğu, mantığın gereğidir; aksi takdirde hiçbir şekilde barış
ve istikrarı temin edemeyiz. Politikamız belirli bir ülke veya doktrini değil,
açlık, yoksulluk, umutsuzluk ve kaosu hedef almıştır. Amacı, içinde özgür
ekonomilerin var olabileceği siyasi ve sosyal şartların oluşmasına izin verecek
bir iş ekonomisini diriltebilmektir."
Truman doktrini "Birleşik
Devletler'in silahlı azınlıklar veya dış baskılarla boyun eğdirilmeye çalışan
özgür halklarının direnişlerinin desteklenmesi politikası" şeklinde ilan
edilmiştir. 5 Haziran 1947'de Truman bu doktrini açıkladıktan üç aydan daha az
bir süre sonra, Dışişleri Bakanı Marshall, Harvard Üniversitesi'nin açılış
töreninde yaptığı bir konuşmada, saldırıya cesaret verecek sosyal ve ekonomik
şartları kökünden söküp atmak görevini Amerika adına üstlenirken bunu
yapmıştır.
Amerika'nın "Politik
karışıklıklardan ve umutsuzluktan kaçınmak", dünya ekonomisini restore
etmek ve özgür kurumlan desteklemek için Avrupa kalkınmasına yardım edeceğini
açıklamıştır. Bu nedenle, 'kalkınma görevinde' yardım almak isteyen herhangi
bir hükümetin, Birleşik Devletler Hükümetini tam bir işbirliği içinde
bulacağından kuşkusu olmamalıdır. "Başka bir deyişle, Marshall Planına
katılmak Sovyet yörüngesindeki hükümetlere bile açıktı.
Sosyal ve ekonomik refah platformuna
dayanmış olan Birleşik Devletler, Avrupa'nın kalkınma sürecine engel olmak
iste-
yen herhangi bir hükümete veya
kuruluşa karşı olacağını açıklamıştı. Marshall, bunları Komünist Partisi ve
onun paravan kuruluşları olarak tanımlamıştır. Politik veya başka amaçlarla
insanların sefalet içinde yaşamalarının devamını isteyen hükümetler, politik
partiler veya gruplar karşılarında Birleşik Devletler'i bulacaklardır"
demiştir.
Ancak Birleşik Devletler gibi
idealist, ilerici ve göreceli olarak deneyimsiz bir devlet, küresel bir
ekonomi kalkınma planını yalnızca kendi kaynağına dayandırabilirdi.
Ancak yine bu görüş, Soğuk Savaş
kuşağının nihai zaferine kadar tutumunu devam ettirdi. Marshall Ekonomik
Kalkınma Planı'nın "Herhangi bir ülke veya doktrine karşı değil, açlık,
sefalet, ümitsizlik ve kaosa karşı" olacağını söylemiştir. Atlantik
Beyannamesi ilan edildiği zaman olduğu gibi, Amerikalılar için yakın özel çıkar
veya güç dengesinden çok, açlık ve ümitsizliğe karşı bir savaşın etkili
olacağı düşünülmüştür.(’)
Gerçek ise, başkaydı ve olaylar şöyle gelişmişti:
21 Şubat 1947 tarihinde İngiliz
Hükümeti ekonomik güçler nedeniyle Türkiye ve Yunanistan'a geleneksel
taahhütlerini yerine getiremeyeceğini ve Mart 1947'de Yunanistan Krallığı'nı
artık desteklemeyeceğini ülkeyi komünistlere bırakmak zorunda olduğunu ABD
Dışişleri Bakanlığı'na bildiriyordu. Bunun üzerine bir yıl kadar önce Marshall
liderliğinde hazırlanan ve Başkan Truman'a sunulan Türkiye ve Yunanistan'a
yardım kararı 12 Mart 1947'de onaylanıyordu.
ABD'de Yeni Dünya dışındaki ilk
politik müdahalesi olan Truman Doktrini kapsamında büyük bölümü Askeri Yardım
olan üç yüz milyon dolan Yunanistan'a veriyordu.
Askeri yardımlarla birlikte
Yunanistan ordusuna gerilla taktikleri öğretmek için askeri danışmanlar da
geliyordu. ABD müdahalesi ile komünistler yenilgiye uğratılıyor, 1950 yılında
Komünist Partisi yasadışı ilan ediliyordu. Ekonomik olanda ABD'ce çok sıkı bir
kontrol ve güdüm uygulanıyordu.([25])
Yunanistan Silahlı Kuvvetleri ve
Yunan İstihbarat Örgütü Kurmayları'nm Yunanistan'daki Amerikan Askeri Misyonu
ve CIA'nın doğrudan uzantısı olmaları şaşırtıcı değildi.
24 Mart 1947 tarihinde ABD Dışişleri
Bakan Yardımcısı Dean Acheson, Dışişleri komisyonunda Truman Doktrini'nin daha
geniş bir açıklamasını yaparken Türkiye ve Yunanistan'a Dış Yardım Programı ’nı
ve bu yardım kapsamında yer alan Askeri Yardım Programı'nı aşağıdaki
gerekçelere dayandırmıştır.
Acheson, II. Dünya Savaşı süresince
Türkiye'nin silahlı kuvvetlerini seferber halde tuttuğunu, ekonomi ve milli
savunmanın bütün yükünü taşıyacak bir durumda bulunmadığını, karşı karşıya
bulunduğu tehdit ve tehlikelerin geniş boyutlu olduğunu vurgulamıştır.
1947'de Truman Doktrini ile başlayan
Marshall Planı ile her iki alanda da daha da genişlemiştir. NATO Anlaşması ile
Kuzey Amerika Devletleri ile Batı Avrupa ülkeleri bir savunma paktı içinde
birleşince Sovyetler Birliği'nin yayılmacılığına karşı çıkan müttefik ülkeler
için kalıcı ve geniş kapsamlı bir karşılıklı yardım ve askeri yardım programı
doğmuştu. Askeri Yardım Programının temel ilkeleri de ABD Başkanı Truman
tarafindan şöyle tespit edilmişti.
•
Doğrudan askeri malzeme yardımı
•
Askeri malzemenin üretimi ve
kullanabilmesi için teknik yardım
•
Bedeli karşılığında askeri malzeme
satın alma gücüne sahip ülkelere savunma maddeleri sipariş edilmesi için yardım
Nitekim bir yıl sonra, 1948 yılı dış
yardım kanun tasarısının Temsilciler Meclisi'nin o zamanki adıyla Dışişleri
Komisyonu'nda görüşülmesi sırasında Türkiye hakkında komisyona bilgi veren Türkiye
Askeri Yardım Kurulu Başkanı Tümgeneral H. L. Mc Bribe'ın konuşması Türkiye'nin
Truman Doktrini açısından hangi anlamda devreye sokulduğunu ortaya koymaktadır.
"...Türkiye bugün Avrasya'da
istisnai bir durum gösterir. Stratejik olarak Ortadoğu ve Arap dünyasının kilit
noktasında ve Sovyet baskılarına karşı gösterdiği kararlılık ve Batı
demokrasilerinin Türkiye'nin bu azami destekleme kabiliyeti bütün Ortadoğu'ya
egemen olması sonucunu doğuracaktır.
Türkiye'ye yardımın amacı şudur. Birincisi, Türklerin Sovyet baskılarına
sağlam bir cephe halinde mukavemet ve azami kabiliyetlerini pekiştirmek,
İkincisi doğrudan doğruya Türkiye'ye tecavüz veya müşavir bölgelerde hasmane
hareketlerin gelişmesi gibi herhangi bir savaş halinde Türklerin Sovyet
tecavüzüne karşı kuvvetle karşı koymasını sağlayacak şekilde Türk Askerî
potansiyelini ıslah etmektir."([26])
Bütün bu açıklamalar Ocak 1949'da
Başkan Truman tarafından kongrede dört unsurlu bir dış politika üzerine
oturtulan Truman Doktrini ile dünya üzerinde egemenlik kurmak için ekonomik
yardımın temel bir politika olarak belirlenmiş olduğunu göstermektedir.
Truman Doktrini'nin uygulamaya
sokulmasının en önemli adım Ekim 1949'da ABD Kongresi'nin karşılıklı Savunma
Yar- dımları Antlaşmasını onaylamasıyla atılmıştır. ([27])
Truman Doktrini'nin diğer üç unsuru
ise, BM'nin daha fazla ABD çıkarları doğrultusunda çalışması, dünyanın çeşitli
bölgelerindeki, "Boşluklar"ın bütün araçlar kullanılarak
doldurulması komünizm ve sosyalizme karşı kuvvet üstünlüğünün sağlanması, askeri
alanda sıkı işbirliğinin ve askerî-siyasal blokların kurulmasıdır.
Nitekim bu unsurlar, 4 Nisan 1949'da
NATO'nun kurulmasında etkin olmuştur. Nitekim Doktrin'e katkıda bulunmuş olan
ABD Savaş Bakanı James Forrestall; 1951'de yayınlanan hatıratında Marshall
yardımıyla ilgili gelişmeleri, "Türkiye ve Yunanistan'a yaptığımız
yardım ve destekleme, dünyanın çeşitli kara parçaları ve ülkeleriyle ilgili çok
daha önemli ekonomik ve politik hedef ve planlarımızın ilk denemesiydi”
diyerek yardımın ABD hegemonyasının bir aracı olduğunu adeta ikrar etmiştir.
Birleşik Devletler Marshall
Yardımı'nı seçilmiş hükümetlerin taleplerine dayalı olarak vermeye bağlamışsa
da halklar kendilerine tanınan bu ulvi imkânla, Birleşik Devletler'e dost
gözüyle bakmayan bir hükümeti işbaşına getirecek olursa o hükümet ile
idealistik prensipleri ile pratiksel
çrkarları arasında oluşacak çatışmayı nasıl önleyecek ve dengeleri nasıl
kuracaktır?([28])
Birleşik Devletler bunu CIA'yı
güçlendirerek ve O'na gizli operasyonlar yaptırarak çözmeyi öngören bir
politikayı benimseyerek aşmayı öngörmüştür. Nitekim CIA aracılığı ile ilk
gizli operasyonlar Avrupa'da başlatılmıştır. Gerçekte, II. Dünya Savaşı
önerisinde CIA üst düzey yetkilileri askeri olmayan Gizli Askerî Operasyonlar
Politikası (Military Covert Intervention Policy- NMCİP) ve operasyonları
gerçekleştirmek için tümü CIA mensubu olan bir ekip tarafından CIA'da, Politik
Koordinasyon Ofisi (Office Policy Coordination-OPC) oluşturmuştur.
Ekipte, şu isimler yer almıştır:
• Richard Hissel: CIA, Planlama Direktör Yardımcısı
• John Bross: Stratejik Hizmetler Bürosu (Office
Strategic Services- OSS) sonraları CIA mensubu
• Lawrence Houston: CIA
Genel Danışmanı
• Kermit Roosevelt: CIA Ajanı, CIA Alan Operasyon Sorumlusu
Başkan Roosevelt'in oğlu
• Frank Lindsay: Politika Koordinasyon Bürosu (OPC)
Pa- ramilitler Operasyonlar Başkanı.
New Deal, Yeni Ekonomi Programı II. Dünya
Savaşı ve Marshall gizli operasyonlar yapılmasına yönelik çalışmalar CIA içinde
Birleşik Devletler dış politikasının amaçlarının bu operasyonlarla daha kolay
gerçekleştirileceğini hararetle savunan ekibin güçlenmesini sağlamıştır.
Başlangıcından itibaren Ford Vakfi'nda Örgütlenen bu ekibin güçlenmesi ile
Birleşik Devletler hükümetleri içinde de tartışılan bu konu çok daha fazla taraftar
bulmuştur. Ford Vakfi'ndaki bu ekip daha soma CIA üst düzey yönetiminde yer
alarak, CIA bünyesinde sözünü ettiğimiz gizli operasyonları yönetecek
"Politika Koordinasyon Bürosu"nu kurmuştur.
Ekip: Avrupa Kalkınma Programı
(European Recovery Program-ERP) ve Marshall Planı (Marshall Plan-MP) içinde
gizli operasyonları devreye sokmuştur.
Projenin gerçek mimarı olan Ford
Vakfı, Avrupa'daki gizli kanalları (bağlantıları) aracılığı ile ERT, MP ve îşçi
Sendikalarını fonlamıştır.
Dışişleri Bakanı Marehall tarafından
fevkalade diplomatik bir dille açıklanmış olan Marshall Planı'nm gerçek yüzü
1950 yılında Ankara'da yayınlanan ve planı tanıtmayı amaçlayan, "Marshall
Planı ve Siz" adlı propaganda broşüründe şöyle açıklanmıştır.
"Birleşik Devletler'in
Avrupa'daki menfaati iktisadi olduğu kadar siyasidir. Avrupa memleketleri en
iyi ananevi müşterileri olup dünya ticaretinin gelişmesinde mühim bir rol
oynamaktadırlar. Şayet Avrupa'daki durum bozulmakta devam etseydi, bütün
Amerikan ticareti bundan mutazarrır olurdu (zarar görürdü).([29])
İhracatımız milli ekonomimizin bel
kemiğini teşkil etmektedir. Bu sebeptendir ki, Amerikan mallan için daha büyük
pazarlar olabilecek kuvvetli ve sağlam bir Avrupa meydana getirmenin
menfaatimiz icabı olduğu pek aşikârdır."
Politik Bilimci Dr. Holly Sklar;
Marshall Planı'nm bu yönünü şöyle ortaya koymuştur.
ABD, Demokrasi cephaneliğinden
Sovyetler Birliği dahil olmak üzere Avrupah müttefiklerine uzun vadeli ödeme
koşuluyla savaş malzemesi vermeye başlamıştır.
Bu politikayla bu ülkeleri büyük bir
borç bataklığına sokmuştur. ([30])
Gerçekten de BM SSCB Delegesi
Vişinski'nin tespitine göre, "Marshall Planı" başka bir silahtır.
BM Genel Kurul toplantısında, 18
Eylül 1947'de SSCB adına söz alan Vişinski'nin daha sonra yapılacak bu antlaşmanın
hükümlerine bakınca doğrusu önemli bir gerçeği dile getirdiğini kabul etmek
gerekir.
Marshall Planı ve Truman Doktrini,
ABD'nin milletlerarası işbirliği ve BM'nin müşterek hareketler prensibini terk
etmekte olduğunu ifade eder.
Marshall Planı başka bir siyasi
silahtır. Bu Truman Doktri- ni'nin Avrupa'ya tatbik edilmiş şeklidir. Marshall
Planı'nın hakiki manası, Avrupa'nın iktisaden ABD'nin tahakküm altına girmesi
ve Avrupa memleketlerine siyaseten müdahalesidir.
Marshall Planı veya Marshall Yardımı
her ne kadar bir yardım planı olarak uygulamaya sokulmuşsa da Plan bir
borçlandırma- Borç verme Planı'dır. Ülkeleri borçlandırma bataklığına sürerek
teslim alma planıdır. ([31])
Marshall Planı'nın Oluşturulmasında
Kilit Rol Oynayan Tek Dünya'cı CIA'cılar Şunlardır:
Harry S. Truman: ABD Başkanı
George Marshall: ABD Dışişleri
Bakanı
Paul Hoffman: Avrupa Ekonomik
Program Direktörü
Averel Harriman: Avrupa Ekonomik
Programı Temsilcisi
Richard Bissell: CIA Planlama
Direktör Yardımcısı, Ford
Vakfı Başkanı, CIA Başkanı, Ailen
Dulles'm Danışmanı
John Bross: Stratejik
Hizmetler Bürosu mensubu, sonraları CIA mensubu
William Donovan: Stratejik Hizmetler Bürosu Başkanı
Lawrence Hauston: CIA Genel Danışmanı
Kermit Roosevelt: CIA Alan
Operasyon Sorumlusu, CIA
Ajanı, Başkan Roosevelt'in oğlu
Frank Lindsay: Politika Koordinasyon
Ofisi Paramiliter Operasyonlar Başkanı
George Frost Kennan: Dışişleri
Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanı, 1950'de yerini Paul Nitze'ye
bıraktı. Başında bulunduğu bölüm 1949'da ABD'nin Doğu Avrupa'daki Casusluk
Örgütü Doğu Cephesinde Nazi Askeri İstihbaratının başında bulunmuş olan General
Reinhard Gehlen'm yönettiği şebekeden de sorumluydu.
Paul H. Nitze: Dışişleri Bakanlığı
Politika Planlama Bölümü Başkanı.
BEŞÎNCÎ BOLUM
Avrupa Ekonomik Topluluğu/Avrupa
Birliği'nin kuruluşunda kilit rol oynayan en önemli elit David
Rockefeller'dir.
Rockefeller, II. Dünya Savaşı sona
erdiğinde henüz 30 yaşındaydı. 1936 yılında Harvard Üniversitesi'ni bitiren
Rockefeller, Fabian Sosyalistleri Cemiyeti'nin sahibi olduğu Londra Ekonomi
Okulunu (Landon School of Economics) ve Chicago Üniversitesi'ni bitirdi.
II. Dünya Savaşı'nın ardından Dış
İlişkiler Konseyi (Council On Foreign Relations-CFR-) Genel Sekreterliği
Araştırma Grubunda görev aldı. Buradaki çalışmalarla oluşturulan Marshall
Planı'na önemli katkılarda bulundu. Rockefeller daha sonraları dünyanın
değişimin de kilit rol üstlenecek olan CFR Başkanlığını üstlendi. Bilderberg
Grubu, Trilateral Komisyonu, Amerikan Konseyi, Amerikan Forumu ve Amerikan
Toplumu gibi etkin örgütlerin kurucusu oldu.
Retinger, hatıralarında şunları
yazmıştır. "Kasım 1946'da Amerika 'nın Londra Büyükelçisi Averell
Harriman ’la uzun bir görüşmemiz oldu.Amerika ziyaretimi düzenleyen ve finanse
eden kişi Harriman'di.
Buradaki görüşmelerimde Amerikalı
finansörler, ticaret adamları ve politikacıların Avrupa hakkındaki
düşüncelerime olağan üstü ilgi duyduklarına şahit oldum. J. P. Morgans'ın kıdemli
hissedarı Leffingwell, Nelson ve David Rockefeller, Dod- ge
Motor Şirketinin Başkanı Alfred Sloan ve benim yaşlı arkadaşım Adolf Berle Jr,
görüştüğüm kişiler arasındaydı. Berle,
Amerikan Grubunun liderliğini kabul
etti. John Foster Dulles'ta her türlü yardımda bulunacağına dair söz verdi.
Çalışmalar ilerlediğinde "Avrupa Hareketi” ne yardımda bulunma taleplerimizin
tümünü karşıladı.
O dönemde Avrupa Hareketine yönelik,
gizli görüşmeler, gizli mali Yardımlar ve amaçlarımıza yönelik gizli belge ve
bilgiler Avrupa basınında geniş yer almaya ve büyük bir muhalefetle karşılanmaya
başlayınca Amerikan basınında bunların tümünün görmezden gelinmesi için olağan
üstü çaba harcadı ”.
ABD Dışişleri Bakanlığındaki Tek
Dünyacı CIA'cı ekip Avrupa'daki kilit kadro ve gizli bağlantılarını devreye
sokarak bu muhalefeti önlemeye çalışmıştır. Gizli bağlantılardan biri de
sonradan Papa olan
Joseph Ratzinger'di. Ratzinger,
Avrupa adlı son kitabında bu konuda şunları yazmıştır. (')
"Marshall Planı ile Amerikalılar
biz Almanlara yaptıkları büyük yardımlarla, özgürlük ve refahı sağlayarak
ülkemizi yeniden kurabilme fırsatı verdiler. Sömürgecilik döneminin sona
ermesiyle kurulan Yeni Dünya Düzeninde ve Batı ile Doğu arasında şiddetli
anlaşmazlıkların yaşandığı bu dönemde, hemen yalnızca birleşmiş bir Avrupa'nın
gelecek dünya tarihinde söz hakkı olabileceği bilinci olgunlaşmıştı. Kıtamızı
paramparça eden ulusalcı ideolojilerin yerini yepyeni bir dayanışmaya
bırakmasının gerekliliği anlaşılmıştı. Fransa ile Almanya arkalarında yalnızca
kanlı izler bırakmış olan ve yüzyıllarca süren anlaşmazlıklardan sonra, bu
gerçeğin uygulanma gerekliliğini anlamıştı tanrıya şükürler olsun ki, Fransa
ile Almanya arasında gitgide daha da pekişen bir dostluk 20. yüzyılın ikinci
yanışından sonra, özellikle 50'li yılların başlarında, birleşmenin ilk
çekirdeğini oluşturdu ve bu çekirdeği çevreleyen daireler gittikçe dışarıya
doğru büyümeye başladı. Bugün, bize o bir zamanların ölüme yazgılı anlaşmazlıklarını
anımsatan bu mezarların başında dost olarak ve birbirlerini bağışlamış insanlar
olarak duruyoruz." Adenauer, Schuman, De Gasperi, De
Gaulle onlar zeki ve tarafsız insanlardı ve sağlıklı bir siyaset gerekliliğine
sahiptiler.
1.
Joseph Ratzinger, Avrupa, Gendaş yay.
s.l 18
Retinger, aslında Avrupa ve
Amerika'da tanınan bir kişi değildi. Fakat Avrupa Birlikçilerce, Avrupa Hareketi'nin
kurucu babalarından biri olarak kabul ediliyor, yakından tanınıyor ve takdir
ediliyordu. Bir politik bürosu sosyal ve ekonomik statüsü olmadığı halde, sahne
gerisinde olağanüstü etkili olabilen esrarengiz ve karizmatik bir kişilikti.
O bir Polonyah sosyalistti ve
görünürde hiçbir desteğe sahip olmayan devletsiz bir siyasi mülteciydi.
1920'ler ve 1930'larda Avrupa,
Meksika ve Birleşik Devlet- ler'ini sürekli olarak ziyaret etmişti. Avrupa'nın
geleceği hakkında görüşmelerde bulunmuştu. İngiltere, Rusya Ortadoğu ve Orta
Avrupa arasında mekik dokumuştu. Meksika Devlet Başkanı Calles'in sırlarını
paylaştı, danışmanlığını yaptı. İngiltere'de sürgündeki Polonya Hükümet
Başkanı General Skors- ki’nin temsilciliğini üstlenmişti.
Artık dünyanın en yetkili
şahsiyetleri Retinger'in yakın arkadaşları ve destekçileri olmuştu.
Bunlar arasında Birleşik Devletler
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yargıç Felix Frankfurter, Büyükelçi ve
Uluslararası ticaret devi Averell Harriman, İngiliz gazetecilik devi Lord Astor Ailesinin
varisi David Astor, İngiltere Başbakanı Winston Churchill ve New Deal (Yeni
Ekonomi Programı) Başkan Roosevelt'in Başdanışmanı Adolf Berle Jr. vardı.
O, Hollanda Prensi Bernhard üzerinde
de olağanüstü bir nüfuza sahipti. Retinger, Bernhard'ı süper elitlerden oluşan
Bil- derberg Grubuna girmeye ikna eden adamdı.
John Pomian'ın
"Joseph Retinger: Memoirs of an Eminense Grise (Joseph Retinger'in
Anıları) otobiyografisine yazdığı önsözde,Bernhard; “Bilderberg Grubunda
gerçek öncü O'ydu ” diye yazmıştır. ([32])
Mayıs 1946'da Chatham House'daki
İngiliz Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde verdiği bir konferansla
Avrupa Ha-
reketini başlatan Retinger, Avrupa
Hareketinin 1. Genel Sekreterliğine seçildi. 1948 Mayıs 'ındaki tarihi Öneme
sahip Avrupa Kongresi'nin organizatörlüğünü üstlendi. 18 eski Başbakan ve 28
eski Dışişleri Bakanının da aralarında bulunduğu 800 önemli şahsiyetin davet
listesini titizlikle hazırladı. Davet listesi ile ilgili olarak hatıratına "Herkes
ulusal bağımsızlık ve egemenliğin modasının geçtiğini anlamıştı" diye
yazdı.
La Hey'deki bu konferansa katılmakta
tereddüt eden İtalya Başbakanı Alcide De Gasperi'yi konferansa katılmaya ikna
etti. Avrupa'nın Birleşme Hareketi'nin her aşamasında etkili oldu. Avrupa
Konseyi'ni doğuran La Hey Kongresi'ni düzenledi. Avrupa Konseyi Ağustos 1949'da
ilk kongresini La Hey'de gerçekleştirdi.
Retinger'in biyografıcisi Pomain "Avrupa
Konseyi bir tür Avrupa Supra Nasyonal hükümetlerinin kuruluşunun
ilk adımı olmuştur" diye yazmıştır. Buna rağmen Retinger
ve Tek Dünyacılar kumpanyası bu amaçlarını her zaman gizlemişlerdir. Ama
Avrupa Halkları egemenliğin, Avrupa Birleşik Devletleri'nde merkezileşmesini
daima artan kuşkuyla karşılamışlardır.
İngiltere Başbakan'ı Winston Churchill de
savaş sonrası Avrupa'sının en etkili politik şahsiyeti olmuştur. Muhafazakâr
Parti Milletvekili olarak 1900 yılında Parlamento'ya 1904 yılında Liberal
Parti'ye girmiş 1925'te yeniden Muhafazakâr partiye dö- nünceye kadar Liberal
Parti hükümetlerinde çeşitli bakanlıklarda bulunmuştur. Muhafazakâr Partiye
mensup olmasına karşın anarşistler ve Fabian sosyalistleri ile açıkça flört
etmekten kaçınmamıştır. Benito Mussolini ve Adolf Hitler'in ilk dönem faşist
rejimlerine hayranlık duyduğunu açıklamaktan çekinmemiştir.
O, her şeyden önce hırslı bir
enternasyonalistti. 1930 yılında "Avrupa Birleşik Devletleri" (The
United States of Europe) adlı makalesi Saturday Evening Post'ta yayınlandı. Burada
Avrupa Supra-Nasyonalizmi'ni savundu. 1943 yılı 22 Martında bir Dünya Enstitüsü
veya BM'de temsil edilecek ve Avrupa'yı yönetecek Avrupa Konseyi
oluşturulmasına yönelik bir radyo konuşması yaptı.
Daha sonra damadı Duncan Sandys ve
İngiltere Kraliyet Dış İlişkiler Enstitüsü (RIIA) lider kadrosundan Lord Layton
ile birlikte İngiltere merkezli bir "Hareket" olarak Birleşik Avrupa
Hareketi'nin (United Europe Movement-UEM)
oluşturulmasını sağladı. Hareketin başkanlığını üstlendi ve Sandys'i de Başkan
Yardımcılığına getirdi.
Churchill, 1948 yılında La Hey'de
toplanan tarihi Avrupa Kongresi'nde, Hollanda Prensesi (sonradan kraliçe olacak
Juliana) ve Hollanda
Prensi Bernhard'in huzurunda Onursal Başkan olarak açılış konuşması yaptı. Ekim
1948'de Birleşik Avrupa hareketi'ni oluşturmak üzere Avrupa'daki kuruluşlarla
yoğun temaslarda bulundu. Bu sıralarda Churchill, Fransız Leon Blum, Belçikalı
Paul-Henry Spaak ve İtalyan Alcide De Gaspe- ri'ye Onursal Başkanlık unvanı
verildi.
Bu konferanslarda hızla ünlenen
Churchill burada yaptığı konuşmalarda bir "Avrupa Ordusu" kurulmasını
öneren tarihin ilk şahsiyeti oldu.
Onun çok ünlü bir şahsiyet olarak
Muhafazakâr Partide bulunuşu İngiliz egemenliğinin elden gittiğine dair İşçi
Partisi'nin seslendirdiği güçlü muhalefetin tesirsiz kalmasına neden olduğu
gibi Sosyalistlere de mütevazı bir Avrupa hareketi oluşturuyor imajını
veriyordu.
Avrupa Birliği kurulmasına yönelik
faaliyetler içinde yer alan çok önemli bir şahsiyette Bilderberg Grubunun
kurucusu ve kraliyet ailesi mensubu olan Prens Bernhard'tı. Almanya doğumlu
olan Bernhard; Prens Bernhard Vön Lippe Baronez Arm- gard Vön
Seierstoıpff-Cramm'ın en büyük oğludur.
1930'larda Hitler güçlenirken
Bernhard'in küçük kardeşi Nazileri destekliyordu. Savaş pilotluğu eğitimi alan
Bernhard ilkin İngiltere'ye giderek savaş pilotluğu yaptı. Daha sonra Almanya'ya
geçerek Alman Reiter SS grubunda görev aldı. Sonraları Hitler'in en büyük
destekçisi olan Alman Sanayi devi I. G. Farben'de pilotluk yaptı.
Bernhard, 7 Ocak 1937 tarihinde
Hollanda Kraliyet tacını giyecek olan Juliana ile evlenince, Hollanda-Almanya
ilişkileri gerginleşmeye başladı. Bu tarihten kısa bir süre önce de Berlin'e
giderek Hitler ile gizlice buluşması ve bir SS subayı olması Hollanda Kraliyet
Ailesi ve Hollanda halkının tepkisine neden oldu. İngiltere Kraliyet Hava
Kuvvetlerinde görev alması
bile Hollanda Halkının ve Müttefik
Kuvvetler Komutanlığı'nın kendisine kuşkuyla bakmalarını önleyemedi.
Savaştan sonra onun gizli
destekçileri kamuoyunda itibarının yeniden iadesine yönelik yoğun çaba
harcadılar.
Onu yüzlerce uluslararası dev şirket
ve vakıf yönetim kurullarında görevlendirdiler. Böylece ticaret, finans
şirketleri, hayırsever kuruluşlar, hükümetler ve akademik kuruluşların
başkanları onun tanınması ve itibarının iadesini sağladılar. Bernhard, 1961
yılında dünyanın en etkili ve büyük çevreciler grubu olan "Dünya Vahşi
Hayat Fonu"nu kurdu. Bu Fon ona Hükümet Dışı Organizasyon ve BM nezdinde
olağanüstü bir güç ve itibar kazandırdı.
Retinger, 1952'de Prens Bernhard'a
"Avrupa ve Atlantik" İlişkilerinin geleceğini görüşecek "Bir
Seçkinler Grubu" oluşturulmasını önerdi. Böylece Avrupa'yı
şekillendirecek ve yönetecek Bilderberg Grubu'nun temelini atılmış oldu.
Bernhard, Grup üyelerini 1954 yılında Hollanda'da sahibi olduğu Bilderberg
Otelinde bir araya getirdi.
Dünyanın en güçlü 100'e yakın şahsiyetini
Bilderberg Grubu'nun yıllık toplantılarına davet etmeye başladı.
"1954 yılında Avrupa Savunma
Topluluğu'nun (European Defence Community) başarısızlığa uğraması karşısında
onun yerine Avrupa'nın Birleşmesi Hareketi Bilderberg Hareketi ile devreye sokuldu."
Bilderberg CIA'ca gizli finanse edildi.
Bilderberg Grubu toplantıları çok
sıkı güvenlik tedbirleri altında ve çok gizli olarak yapılmaya başlandı.
Marshall Planı çerçevesinde
Avrupa'nın yeniden inşasına çalışan Bilderberg Grubunda Dış ilişkiler Konseyi
ve İngiltere Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nün ağır topları da yer
alıyordu. Bilderberg Grubu'nun kuruluşunda global banker ve CFR eski Başkanı
David Rockefeller, Rockefeller Vakfı Başkanı ve Dışişleri eski Bakanı Dean
Rusk, Carnegie Vakfı Başkanı C. D. Johnson, Time Şirketler Grubu Başkanı ve
Başkan Eisen- hower'in Psikolojik Savaş Başdanışmanı C. D. Jackson, Stratejik
Hizmetler Bürosu eski Başkanı CIA'nın mimarlarından General Walter Bedel Smith ve
İngiliz İşçi Partisi eski Başkanı ve Maliye Bakanı Dennis Healey yer aldı.
Avrupa Hareketi, Bilderberg Grubu
toplantılarıyla oluşturulmaya başlandı. Grup, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği
Ortak Pazar ve Avrupa Birliği gibi supranasyonalist örgütlerin nüvelerini attı
ve tüm aşamalarında yer aldı.
Bilderberg Grubu Onursal Genel
Sekreteri ve Bilderberg Hollanda Grubu Başkan Yardımcısı Ernst H. Vander Beugel
"Marshall Yardımı'ndan, Atlantik îttifakı"na adlı 1966 basımı
kitabında, Bilderberg-CFR kardeşliğinin, Birleşik Devletler hükümetlerindeki
kadroları, büroları ve fonlarıyla Avrupa Hareketi muhaliflerine karşı nasıl
savaştıklarını ayrıntılarıyla açıklamaktadır.
Avrupa Ekonomik Topluluğu / Avrupa
Birliği'nin kurucu mimarlarından biri de Jean Monnet'tir.
Jean Omar Gabriel Monnet, Cognac
şehrinden bir Brandi içkisi tüccarının oğludur.
Retinger, Avrupa Hareketi'nin mimarı
olarak Versay Barış Konferansı'na katılımı ile politik çıkışa geçmiştir.
Fransızlar Ver- say'da İngiltere Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü
üyeleri ve onların Amerika'ya dönüşlerinde CFR'yi kuracak olan takım
arkadaşları ile irtibat kurdular. Monnet, 1919'da henüz 31 yaşındayken yeni
oluşturulan Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri yapıldı. Ömür boyu sosyalist
Monnet, 1948'de La Hey'de toplanan "Avrupa Kongresi"nin Retinger ile
birlikte arka plandaki en üst düzey mimarlarından biriydi. O, aynı zamanda
1947-1948 yıllan arası ABD Dışişleri Bakanı George Marshall ile birlikte
ileride "Marshall Planı" adını alacak Plan'la sıkı bir işbirliği
içindeydi. Marshall Planı hazırlanırken Marshall Planı üzerinden Monnet ve
yakın çalışma arkadaşları Avrupah Tek Dünyacı sosyalistler hesabına 10 milyar
dolara yakın para pompalanıyordu.
1950 yılında "Schuman
Planı" olarak anılacak olan ve Avrupa Kömür ve Çelik Birliği ve ötesinde
Avrupa Ekonomik Top- luluğu'nu yaratmış olan Plan'ın gerçek mimarı Fransa Genel
Planlama Komisyonu'nun başındaki Monnet'tir.
Monnet'ın biyografisini yazmış olan
Serge Bromberger "Av- rupa Kömür ve Çelik Birliği, süper devleti
tedricen yaratmaya yönelik devrim niteliğinde cüretkârane bir fikirdir. Monnet
ve
aynı düşüncenin takipçileri, ulusal
hükümetlerin egemenliklerini yok etmeye yönelik bir hara-kiri planının
hazırlayıcısıdırlar” diye yazmıştır.
Avrupa Kömür ve çelik Birliği
kurulduğunda Monnet Avrupa kıtasının enerji ve çelik üretimini sağlayan bu
güçlü kartelin (Avrupa Kömür ve Çelik Birliği Karteli) ilk başkanı oldu.
Monnet, 1955 yılında da "Avrupa Birleşik Devletleri Aksiyon Komitesi'ni (Aetion Committee for a
United States of Europe) kurdu. Bu komitenin beyin takımındakiler Avrupa Ortak
Pazarını yaratan 1957 Roma Antlaşması'nın yaratıcıları oldu.
Monnet, Avrupa Birliğine muhalif
Avrupalı politikacıların karşı çıkışlarını önlemek amacıyla Birleşik Devletler
hükümetinin diplomatik tüm mekanizmalarını harekete geçirmesini sağladı.
Avrupa Ortak Pazarı ve Avrupa Birliği
hareketinin kurucu babalarından biri de Robert Schuman'dır. Schuman Lüksem-
burg'da doğdu, Fransa'da büyüdü. Fransız Parlamentosuna 1919'da girdi ve
aralıksız görev yaptı. II. Dünya Savaşını takiben Başbakanlık, Dışişleri ve
Maliye Bakanlıklarında bulundu. 1955- 1961 yıllarında Avrupa Hareketi ve
1958-1960 yıllarında Strasburg'daki Avrupa Parlamentosu Başkanlığında bulundu.
Monnet'ın Avrupa Birleşik Devletleri Aksiyon Komitesinin Avrupa Kömür ve çelik
Birliği ile ilgili olarak hazırladığı Plan'a Schuman sponsorluk sağladı.
Plan, Avrupa için "Schuman
Plan'ı" olarak devreye sokuldu. Schuman, Avrupa Hareketini ve Marshall
Planını yürüten güçler olan Ford, Rockefeller ve Carnegie Vakfı'nın CIA'ya sağladığı
fonlarla CIA tarafından finanse edildi.
Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa
Birliği öncülerinden olan Paul-Henry Spaak "Bay sosyalist" olarak
tanınmaktaydı. Belçika Sosyalist İşçi Partisi Milletvekili olarak 1932'de parlamentoya
giren Spaak 4 kez başbakanlık ve çoğu kez de Dışişleri Bakanlığı yaptı. İlk
dönemlerinde Avrupa Konseyi Danışma Asamblesi ve Avrupa Kömür ve çelik Birliği
Başkanlıklarında bulundu. 1945 yılında BM Genel Asamblesi Başkanlığına seçildi.
Bu seçim O'na uluslararası alanda büyük itibar kazandırdı. 1948 yılında Winston Churchill
Duncan Sandys ve Joseph Re-
tinger ile birlikte Avrupa Hareketi
için finansman sağlamak üzere Birleşik Devletler'e gitti. Burada CFR Lider
kadrosundan Stratejik Hizmetler Bürosu Eski Direktörü William Donovan ve
müstakbel CIA direktörü Ailen Dulles vb. ile görüşmelerde bulundu. Bu
görüşmeler, Avrupa Birleşik Devletleri için Amerikan Komitesi kurulması
sonucunu getirdi. Spaak, 1955 yılında. Mesina'daki Avrupalı Liderler Hazırlık
Komitesi'ne Başkanlık yaptı ve burada "Spaak Raporu" adıyla anılan
raporu yazdı.
Monnet'te Schuman Planı ve Avrupa
Ekonomik Topluluğu için krediler temin etti.
Paul-Henry Spaak 1956 yılında aynı
ekibin çalışmalarıyla yaratılan NATO'ya Genel Sekreter oldu.
Retinger, Bernhard, Monnet, Churchill,
Schuman Tek Dünyacı CIA'cılar Nelson ve David Rockefeller, Adolf Berle Jr,
John Foster, Dulles, George Mc Ghee, George F. Kennan, General Walter Bedel Smith,
Averel Harriman, C.DJackson, C.D. Johnson ve Dean Rusk'ın ekip arkadaşlarıydı.
Makro düzeyde tüm çalışma ve
planlamalar esas itibarıyla Kennan'ın, komünist tehditin kaynağının Sovyetler
Birliği'nin çevreleme (Containment) politikasına dayalıydı.
Ekibin kilit isimleri arasında yer
alan Mc Ghee; Avrupa'nın birleşmesine yönelik çalışmalar sürdürürken NATO ile
Avrupa birleşmesi arasındaki bağlantıların kuvvetlendirilmesinin ABD'nin
Türkiye'ye Marshall Planı çerçevesinde yapılacak ekonomik ve askeri yardımın en
iyi yolunun bu ülkenin AT'ye girmesine yardımcı olacağı görüşündeydi ve
görüşleri ekipçe kuvvetle benimsenmekteydi.
Mc Ghee, görüşlerini şöyle
yansıtmaktaydı^[33])
"Şimdi ABD'nin Türkiye'ye yardım
etmesinin en iyi yolu, kanımca bu ülkenin Avrupa Topluluğu'na girmesine
yardımcı olmaktır. Ve bunun Türkiye'nin ABD ile olan ticaretinin azalması pahasına
olsa bile, yine de yapmaktır.
Batıyla bağlantıları, Türkiye'ye
gelecek için en iyi umutları sunmaktır. Türkiye'nin savaş bitiminden (II. Dünya
Savaşı
E.B.Jbu yana Batı tarafindan kabul
edilme yönünde gösterdiği çabalar gerçekten karşı konulmaz düzeydedir. Durum
artık geri dönülmez noktaya varmıştır. Türkiye'nin sürekli Ortadoğu'ya yönelik
ticaretinde aracı rol oynayabilir. Ama bu rolde, Türkiye ekonomisinin bundan
sonraki gelişmesi de Batıyla olan bağlantılarının yaygınlığına bağlıdır. ”
Mc Ghee, Türkiye'nin Avrupa'ya giriş
mücadelesi Türkiye'nin diğer NATO üyeleriyle ilişkileri açısından en büyük potansiyel
tehlikeyi oluşturacaktır. Türkiye eğer başarı şansının çok zayıf ya da hiç
denecek kadar yok olduğu kararma varırsa Doğu'ya yönelebilir. Geleceğini
Ortadoğu'da, Güney Asya'da ve gelişmekte olan dünyada arayabilir demektedir.
Mc Ghee sorunu NATO üyeleri açısından
ortaya koyarken gerçekte NATO üyeleri olarak ortaya koyduğu sorun ABD için
geçerlidir ve o nedenle Mc Ghee ve çalıştığı ekip açısından önemlidir.
Mc Ghee'nin Türkiye'nin Avrupa
Topluluğu'na girmeyişinin Türkiye ile NATO üyeleri ilişkilerini tehdit
edeceğini ileri sürmesi Noam Chomsky'e göre "NATO'yu ön cepheye
koymasıdır. ABD'yi ön cepheye koymanın yoludur. Çünkü, ABD Avrupa'ya hakim değildir,
ama NATO'ya hakimdir.Ç}
Avrupa, Fransa ve Almanya'da
bazılarının Önerdiği şekilde, diyelim ki, Atlantik'ten Ural'lara kadar bir
güvenlik sistemine doğru ilerlerse, bu ABD'yi Avrupa işlerinde marjinalize
edecektir.
Avrupa NATO'nun kontrolü altında kalırsa
ABD Avrupa'yı yönetecektir. Dolayısıyla söz konusu olan kredibilitesinin bir
bölümünün ABD gücünün Avrupa kapısındaki kredibilitesi olduğunu
düşünüyorum."
1957 AET Roma Antlaşması İmzacıları
Şunlardır:
Belçika: Paul
Henry-Spaak, Belçika Dışişleri Bakanı
• Baron J. Ch. Snoyet'd Oppuers,
Belçika Ekonomik Bakanlığı Genel Sekreteri, Konferansta Belçika Heyeti Başkanı
• . Noam Chomsky, Amerikan Müdahaleciliği, Aram yay. Eylül 2001, s. 107-108
Almanya: Dr. Konrad
Adenauer, Almanya Başbakanı,
•
Prof. Dr. Walter Halstein,
Dışişleri ile görevli Devlet Sekreteri
Fransa: Christian
Pineau, Dışişleri Bakanı
•
Maurice Faure, Dışişleri jle görevli Devlet
Sekreteri
İtalya: Antonio Segni, Bakanlar Kurulu
nı
•
Prof: Geatano Martino, Dışişleri
Bakanı
Lüksemburg Büyük Düşesi: Joseph Bech,
Hükümet Başkanı ve Dışişleri Bakanı
•
Lambert Schaus, Büyükelçi Hükümetler
arası
•
Konferans'ta Lüksemburg Heyeti
Başkanı
Majeste Hollanda Kraliçesi: Joseph Luns
Dışişleri Bakanı,
•
J. Lint Horst Homan Hükümetler arası
konferans'ta Hol
landa Heyeti Başkanı
AB'nin Oluşturulmasındaki Kilit Rol
Oynayan Tek Dünyacı CIA'cılar şunlardır:
David Rockefeller: CFR Başkanı,
Avrupa Hareketi'nin büyük finansörü
Nelson Rockefeller: CFR Üyesi,
Avrupa Hareketi'nin finansörü
Averell Harriman: ABD'nin Londra
Büyükelçisi, ABD'nin Marshall Planı Özel Temsilcisi
Russell C. Leffingwell: J. P.
Morgans'ın büyük hissedarı, CFR Başkanı
Alfred Sloan: Dodge Motor
Şirketinin Hissedarı ve Başkanı
John Foster Dulles: ABD Dışişleri
Bakanı; CIA Başkan Ailen Dulles'in kardeşi, David Rockefeller'in akrabası
Adolf Berle Jr.: Başkan
Roosevelt'ın Başdanışmanı
William Donovan: Stratejik
Hizmetler Bürosu (Casusluk bürosu) Başkanı, CIA Kurucu takımından
General Walter Bedel Smith:
Stratejik Hizmetler Bürosu eski Başkanı ve CIA Kurucu
takımından
Joseph Retinger: Avrupa
Hareketi'nin beyin takımlarından İngiltere'de sürgündeki General Sikorsky
Başkanlığındaki Hükümetin Temsilcisi, İngiliz Gizli Servisinde Özel
Operasyonlar Bölümünde çalıştı.
Jean Monnet: Avrupa Hareketi'nin beyin takımından,
Avrupa Kömür ve Çelik Birliği'nin Kurucu beyni, Avrupa Kömür Çelik ve Karteli
Başkam, Fransa Genel Planlama Komisyonu Başkanı
Winston Churchill: Birleşik Avrupa Devletleri
fikrinin beyni, İngiltere Başbakanı
Prens Bernhard: Avrupa Hareketi
Destekçisi, Bilderberg Grubu Kurucusu, Alman Reiter SS Grubu subayı
Robert Schuman: Fransa Başbakanı,
Maliye ve Dışişleri Bakanı, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği'nin "Schuman
Planı" adıyla anılan planın mimarlarından
Paul Henry-Spaak: Avrupa Birliği
öncülerinden Belçika Başbakanı, BM Genel Asamblesi Başkanı (1945), NATO Genel
Sekreteri
NATO, Avrupa Ortak Pazarı-Avrupa
Birliği, Marshall Planı, CFR'nin güçlendirilmesi, Bilderberg Grubu ve Trilateral
Ko- misyonu'nun kuruluşlarında kilit rol oynayan en önemli şahsiyetlerden
birincisi David Rockefeller'dir.
30'lu yaşlarda, Harvard, Chicago
Üniversitesi'ni ve Londra Ekonomi Okulunu bitiren Rockefeller; uluslararası
sahnede de ihtiraslı idi. Rockefeller; 1940'ların sonunda; Morgan'ların
çıkarlarının ve hükmü'nün azaldığı dönemde sahip olduğu Chase Bankası ve dev
petrol şirketleri'nin gücü ile New York'taki CFR ile gittikçe daha sıkı
bağlar kuruyordu. Rockefeller'in babası CFR'ye büyük paralar vermişti ve onun
kurucularındandır^[34])
Rockefeller; II. Dünya Savaşı'nın
ardından CFR Sekreterliği Araştırma Grubu'nda görev aldı. Buradaki çalışmalarla
oluşturulan Marshail Planı'na önemli katkılarda bulundu. Bu grup içinde Ford
Vakfı'ndaki CIA'cı ekipten Averell Harriman, Nel- son Rockefeller, J.P.
Morgans'ın büyük hissedarı Leffingwell ve Adolf Berle Jr. Rockefeller'm akrabası John Foster
Dulles, Mc Cloy,
William Donovan, Walter Bedeli Smith, George F. Kennan, Dean Acheson, Charles Bohlen,
Robert Lovett, Loy Henderson, Will Clayton, Paul Nitze, ekibinden George Mc
Ghee vb. isimler vardı. Rockefeller 1953'te John Mc Cloy'u sahibi olduğu Chase
Bankası'nın yönetimine almıştı. Bu
sırada Rockefeller güçlü bir CFR
Başkanlığı sürdürmekteydi. Kendisinden sonra da Cloy'u CFR Başkanlığına
getirmişti. Başkan Roosevelt döneminde CFR Amerikan siyasetini yönlendiren
aktörleri ele geçirdi. Hazine Bakanı Morgenthau, Dışişleri Bakanı Edward Stettinius ve
Savaş Bakanı Henry Stimson CFR üyeleri arasında yer aldı. 1945 yılından sonraki
ABD Politikasına ise CFR tam olarak egemen oldu. Rockefeller'in CFR'ye akıttığı
fonlar, örgüte adamlarını tayin etme olanağını sağladı. Rockefeller Vakfı'nın
Başkanı ve Rockefeller Ailesi'nin avukatı John Mc. Cloy, CFR Başkanlığı'na
getirildi. Daha sonraki yıllarda Henry Kissinger ve Cyrus Vance'ın
Dışişleri Bakanlıklarına getirilmeleri Rockefeller Ailesi'nin ABD dış
politikası üzerindeki olağanüstü gücüyle oldu.
Bu aile; II. Dünya Savaşı'nın sonuna
doğru CFR'ye ABD'nin dünya süper gücü olmasını planlayacak bir "Savaş ve
Barış Araştırmaları" örgütü kurdurdu.
Çalışmalar sonunda ABD'nin küresel
egemenliği'nin sürekli kılınması için egemenliğin deniz aşın ülkelere yayılması
gerektiğine karar verildi.([35])
Dışişleri Bakanı ve CFR üyesi Edward Stettinius
tarafından kaleme alınmış olan 2349 sayılı Dışişleri Bakanlığı belgesine göre,
CFR'nin önerisiyle Savaş sonrası sorunların çözümü için 1939 yılı sonunda
oluşturulan bu özel komite; Japonların Pearl Harbour'u bombalamasından (1941) 2
yıl önce 1939'da savaş bittikten sonra CFR'nin dünyanın yönetilmesi'nin
planlamasıydı. Rockefeller Vakfı 1946 yılında ABD'nin II. Dünya Savaşı'na giriş
tarihini yazmak için 140 bin dolar harcadı. Amaç ise Roosevelt yönetimi'nin
savaşı bizzat çıkardığını iddia edecek revizyonist tarihçilerin savlarını
çürütmek üzere bir tarih yazılmasıydı.([36])
CFR'nin önde gelen reel politikçisi George F.Kennan'ın da aralarında yer aldığı
inceleme grubu ABD ulusal güvenliği'nin büyük tehdit altında bulunduğunu
yinelemelerine rağmen bu konu'nun önemsenmediğini açıklamakta sakınca
görmemişler-
dir. Nitekim 1947 yılında Kennan "Bizi
tehdit eden Sovyetler Birliği'nin askeri gücü değil, siyasi gücüdür”
demiştir. Başkan Eisenhovver, Sovyetler Birliği'nin Batı Avrupa'yı askeri yolla
ele geçirmek gibi bir niyeti olmadığını NATO ana görevinin "Komünizm
tehlikesiyle karşı karşıya bulunan halklara, komü- nizm'in ilerleyişi' ne karşı
koyarken kendilerini siyasal açıdan daha güçlü kılabilecek bir güven duygusu
aşılamaktı."
George Kennan'la Başkan Eisenhower'ın
bu görüşlerine itirazda bulunan sadece birkaç kişiydi. ([37])
Dışişleri Bakanı John Foster
Dulles'ta "Komünizm terimi" ne yazık ki bizim yoksun olduğumuz bir
yeteneğe, "kitle hare- ketleri'nin kontrolü ele geçirme yeteneğine
sahip herkesi kapsar. Komünistler yoksullara sesleniyorlar, zaten yoksulların
aklı fikri hep zenginleri soymak olmuştur. Öyleyse, zenginlerin yoksulları
soymasını öngören kendi doktrinimizi korumak için komünistlerin işini
bitirmeliyiz'" diyordu. O da Kennan ve Eisen- hovver'la aynı görüşü
paylaşıyordu.Ç)
Kennan'ın komünist tehlikeyi (Kızıl
tehlike) sürekli körükleyen ve Sovyetler Birliği'nin ne denli tehlikeli ve
güçlü olduğu imgesini sürekli yayan ve bunu önlemenin yolunun Sovyetler
Birliği'ne karşı Çevreleme Planı (Containment Plan) öngören doktrini Soğuk
Savaş boyunca ABD dış politikası'nın temelini oluşturmuştur. Kennan; bu
politikaya temel görüşlerini CFR'nin Yayın Organı Foreign Affairs dergisi'nin
1947 Temmuz sayısı'nda, "Sovyet Davranışı'nın Kaynakları" ve "X"
imzası ile yayınlamıştır. Makale'de Sovyetler Birliği'ne karşı "Çevreleme
Planı" uygulamasını öngörmüştür.
Amerikan yayılmacılığı
"Sovyetler Birliği" (Komünizm) tehdidi olmadan gerçekleşemezdi. O
nedenle soğuk savaş süresince bu tehdit tüm olanaklarla pompalanmalıydı.
II. Dünya Savaşı sırasında ABD
Dışişleri Bakanlığı ile Dış İlişkiler Konseyi'nin (CFR) oluşturduğu inceleme
grupları savaş sonrası dünyası için "Büyük Alan" adını verdikleri
kavram çerçevesinde planlar hazırladılar. Büyük alan, Batı Yarım Küresi'ni,
Batı Avrupa'yı, Uzak Doğu'yu (o
sıralarda çözülmekte olan) eski İngiliz împaratorluğu'nu, Ortadoğu'nun eşsiz
enerji kaynaklarını (o sıralarda Amerika, rakiplerimiz olan Fransa ve
İngiltere'yi Ortadoğu'dan çıkarıyor ve buraları eline geçiriyordu), Üçüncü
Dün- ya'mn geriye kalan bölümlerini ve mümkünse bütün yeryüzünü içine alacaktı.
Yeni Dünya Düzeni'nde her bölgeye özel bir işlev yükleniyordu. Savaş sırasında
başarılarını kanıtlayan (ve artık ABD'nin denetiminde çalışacak olan) "iki
büyük fabrika", yani Almanya ile Japon sanayi ülkelerine kılavuzluk
edeceklerdi.
Dışişleri Bakanlığı'nın 1949 tarihli
muhtırasında belirtildiği gibi, Üçüncü Dünya Ülkeleri'nin "Temel
İşlevi" sanayileşmiş kapitalist ülkeler için "Bir hammadde kaynağı ve
bir Pazar olarak hizmet etmek" olacaktı. Avrupa ve Japonya'nın yeniden
iman için Üçüncü Dünya sömürülecekti.
Kennan bu inceleme grupları içinde
yer alan ve başı çeken bir antikomünistti. Kennan kısa sürede Dışişleri
Bakanlığı Politika Planlama Bölümü'nü kuracak ve başına geçecekti. Kennan 1948
yılında "Dünya Serveti'nin yüzde 50'sine ama nüfusu'nun yüzde 6,3 ’üne
sahibiz. Bu durumda kıskançlık ve kızgınlık odağı olmamız gayet normal.
Önümüzdeki dönemde asıl görevimiz bu ayrıcalıklı pozisyonun devamını sağlayacak
bir ilişki modeli kurmamızdır” diyordu. ([38])
1950 yılında yerini Paul Nitze'ye
bırakan Kennan Dışişleri Politika Planlama Bölümü'nün başında bulunuyordu.
Kennan'ın başında bulunduğu bölüm 1949'da ABD'nin Doğu Avrupa'daki Casusluk
Örgütü; Doğu Cephesi'nde Nazi Askeri îstihbaratı'nın başında bulunmuş olan
General Reinhard Gehlen'in yarattığı Şebeke'den de sorumluydu.([39])
Kennan bir casustu.
Moskova'daki Amerikan
Büyükelçiliği'nde (1940 başları) Rusya uzmanı olan göreceli olarak küçük bir
diplomat sayılan George Kennan'dan Washington'a bir doküman geldi. Bu doküman,
Washington'un dünya görüşüne yeniden şekil veren az bu-
lunan elçilik raporlarından biriydi.
Kennan raporunda ABD'nin, Sovyetlerin uyuşmaz tutumundan dolayı kendini
suçlamaktan vazgeçmesi gerektiği'ni, Sovyet Dış Politikası'nın kaynaklarının,
Sovyet Sistemi'nin derinlikleri'nde yattığını ileri sürüyordu. Özünde Kennan,
Sovyet Dış Politikası'nın komünist ideolojik gayretkeşliği ile eski moda
Çarist yayılmacılığın bir karışımı olduğunu ileri sürüyordu.
Kennan'a göre, Stalin'in dünyaya
yaklaşımı'nın tam kalbinde komünist ideoloji yatıyordu. Stalin, Batılı
kapitalist devletleri değişmez bir şekilde düşman olarak görüyordu. Sovyetler
Birliği ile Amerika arasında bir sürtüşme, bu nedenle bazı yanlış anlamaların
veya Washington ile Moskova
arasındaki hatalı iletişimin sonucu değildi. Sovyetler Birliği'nin dış dünyayı
algılama tarzından kaynaklanıyordu.
Kennan'a göre, Amerikalıların
Sovyetleri kandırarak tutumlarını değiştirmelerini sağlaması olası değildi.
Amerika'nın uzun bir mücadeleye hazır
olması gerekiyordu. ABD ve Sovyetler Birliğinin hedefleri ve felsefeleri hiçbir
şekilde uzlaştırılamazdı.
Amerika'nın savaş sonrası değişen
düşüncelerinin tümünü bir araya getiren ve bu politikaya adını veren ve bir
kuşaktan daha uzun bir süre sınırlandırma politikasının Incil'i olarak
yararlanılan bir belge ortaya çıktı. Bu yazı, Foreign Affairs dergisi'nin 1947
Temmuz sayısında yayınlandı. Her ne kadar yazı anonim olarak"X"
imzasını taşıyorsa da, yazar sonradan Dışişleri Bakanlığı Planlama Bölümü'nün
başı George F. Kennan olarak belirlendi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra yayınlanan
binlerce yazı arasında Kennan'ın "Sovyet Tarzı'nın Kaynaklan" (The
Sources of Soviet Conduct) yazısı kendi başına bir kategori oluşturur.
"Long Telegram"ı makale şekline getiren, açık, berrak bir üslupla
yazılan, heyecanlı ifadeler içeren bu yazıda, Kennan Sovyet meydan okumasını
tarih felsefesi düzeyine çıkarıyordu.
Kennan'ın yazısı yayınlandığı zaman
Sovyet çatışmacılığı tüm politik belgelerde yer alıyordu. Kennan'ın katkısı,
Sovyetlerin demokrasilere karşı duyduğu düşmanlığın içyapısından ileri
geldiğini ve bu yapının Batı politikaları ile neden uyuşa- mayacağını
açıklaması olmuştur.
Sovyet stratejisini yenmenin yolu,
"ciddi bir sınırlandırma politikası ile Rusların barışsever ve istikrarlı
bir dünyanın çıkarlarına saldırı işareti gösterdiği her yerde, değişmez bir
karşı kuvvetle karşılarına dikilmektir."
Diğer çağdaş dış politika dokümanı
gibi Kennan'ın "X" imzalı yazısı da kesin bir diplomatik amacı
gerçekleştirmek için etraflı bir çalışma yapmayı gereksiz görüyordu. Kennan'ın
diğer uzmanlardan ayrıldığı nokta, er veya geç bir mücadelesi ile Sovyet
Sistemi'nin kökten dönüştürüleceği bir mekanizma ta- nımlamasıydı. Bu sistem
hiçbir zaman "hukuka uygun" bir iktidar devri sağlamadığına göre,
birden fazla iktidar talepleri bir noktada bu politik bakımdan olgunlaşmamış,
deneyimsiz kitlelere, düşüncelerine destek bulmak için yanaşabileceklerdi. Eğer
böyle bir şey olursa, Komünist Partisi için garip sonuçlar oluşacaktır. Şimdiye
kadar üyelik, demir gibi bir disiplin ve itaat içinde yapılmıştı, yoksa ödün
verme sanatıyla uyumlu değil. Politik bir araç olarak Parti'nin birliğini ve
etkisini önleyecek bir şey olursa, Sovyetler Birliği bir gece de en güçlü
devletlerden birisi konumundan en zayıf devletlerden birisi konumuna, ve ulusal
toplumlar içinde en acınacak hale düşecektir.
Sovyetler Birliği ile diplomasi
konusunda pasif olan sınırlandırma politikası, iş askeri ve ekonomik alanlarda
"Kuvvet pozisyonu" sağlamaya gelince, azimli bir yaratıcılık sağladı.
Bunun nedeni, bir evvelki kuşağın iki çok önemli iki Amerikan deneyiminden
alınan ders ve inançların sınırlandırma politikası içinde birleştirilmesidir. New Deal'den,
politik istikrara yönelik tehditleri, Önceleri ekonomik ve sosyal beklentiler
ile gerçekler arasındaki farktan ileri geldi ve Marshall Planı ortaya çıktı.II.
Dünya Savaşından Amerika saldırıya karşı en iyi korumanın ezici kuvvete sahip
olmak ve onu kullanmaya istekli olduğunu öğrendi ve buradan da Atlantik Antlaşması
ortaya çıktı. Marshall Planı Avrupa'yı ekonomik olarak ayakları üzerinde
durabilir hale getirmek için düşünülmüştü. Kuzey Atlantik Örgütü (NATO)
güvenliğini sağlamak için kurulmuştu. ([40])
11. Dünya Savaşı'ndan sonra Kennan, John Mc Cloy, Dean Ac- heson ve Averell
Harriman yeni bir ABD dış politikası oluşturmuşlardır. Bu ekip böylece NATO'yu
oluşturmaya başlamışlardır.
Buna paralel olarak sürdürülen
çalışmalar: İngiltere ve Fransa ile, Benelux grubu denilen Belçika, Hollanda ve
Lüksemburg arasında 4 Mart 1948'de Batı Avrupa Birliği'ni kuran antlaşmanın
imzasıyla sona ermiştir. Bu antlaşmaya göre, 5 devlet aralarındaki her türlü
işbirliğinden başka taraflardan biri Avrupa'da bir silahlı saldırıya uğradığı
takdirde diğeri her türlü vasıtalarla onun yardımına gelecekti. Batı Avrupa
Birliği Avrupa'daki Sovyet tehdidi ve yayılmasına karşı alınmış ilk askeri
tedbir oluyordu. Fakat Amerika'nın bu ittifak içinde olmayışı Batı Avrupa
Birliği'ni Sovyetler karşısında bir denge unsuru olmaktan yoksun bırakıyordu.
Muhtemeldir ki, İskandinav ülkeleri de bunun için ittifaka katılmamışlardı.
Lâkin 1948 yılının gelişmeleri Batı'lılan ve Amerika'yı daha geniş bir ittifak
sistemi kurmaya sevk edecek ve NATO ortaya çıkacaktı. ([41])
17 Mart 1948 tarihinde İngiltere,
Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg gibi 5 Batı Avrupa ülkesinden oluşan
Batı Avrupa Birliği'ni (Western European Union) kuran Tek Dünyacı CIA'cı ekipten ABD Senatörü
Arthur Vandenberg, Ford Vak- fı'ndan Prof. Northrop ve 1947'de Avrupa Ekonomik
İşbirliği Konferansı'na başkanlık eden ve NATO seminerini yönetmiş olan
Chathamhoüse'tan Oxford Üniversitesi Worcester Koleji Müdürü (Provostu) olan Prof.
Sir Oliver Franks'ta
vardı.
11 Haziran 1948 tarihinde toplanan
ABD Senatosu Senatör Arthur Vanderberg'in önerisini karara bağladı. Bu kararla
ABD Başkanına BM Yasası uyarınca karşılıklı ortak ya da bölgesel nitelikte
savunma politikaları yapabilme ve ABD'nin BM Yasa- sı'nın 51. maddesine uygun
biçimde ülkenin ulusal güvenliğine karşı bir silahlı saldın durumunda, tek başına
ya da başka devletlerle birlikte, yasal savunma hakkını kullanma isteğini
açıklama yetkisi tanınmıştır.
Bu karar üzerine ABD, Kanada ve Batı
Avrupa Birliği'nin beş üyesi ile İtalya, Danimarka, Norveç, Portekiz, İrlanda
toplam 12 devlet 4 Nisan 1949 tarihinde Washington'da North Atlantic Treaty Organization
(NATO) savunma paktını imzalamışlardır. Antlaşma: gereken işler tamamlanınca,
24 Ağustos 1949 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Antlaşma; Belçika adına Paul Henry
Spaak, Kanada adına Lester B:Pearson, Danimarka adına Gustav Rasmussen, Fransa
adına Robert Schuman, İzlanda adına BJorn Benediktsson, İtalya adına Sforza,
Lüksemburg adına Los. Bech, Norveç adına Halward M.Lange, Portekiz adına Jose Caerio
de Matta, BBritanya ve İzlanda adına Ernest Bevin ve ABD adına Dean Acheson
tarafindan imzalanmıştır. ([42])
Marshall Planı, AET ve NATO ile
ilgili çalışmalarda kilit rol oynayanlardan William Clayton Dış
İşleri Bakanlığı Ekonomik İşler Müsteşarıydı. Clayton'un yardımcılığına ise,
ABD'nin Türkiye Büyükelçisi George Mc Ghee getirilmişti. Clayton Cenevre'de
Avrupa Ekonomik Komisyonu 'nun bir toplantısında gözlemlediği gibi Batı
Avrupa'nın çiftlik ekonomisiyle kentsel ekonomisi arasındaki ilişkiler kopmuş,
alınması için para bulunamayan birçok zorunlu hammaddelerin kıtlığı ile yüzyüze
gelmişti. Clayton Avrupa'nın yüzyüze geldiği bu zor durum hakkındaki analizini
ve ABD'nin bu konuda neler yapması gerektiğini uçakta ABD'ye dönerken kaleme
almış, yardımcısı Mc Ghee ile gözden geçirmiş ve Dışişleri Bakanı Dean Acheson'a
raporunu vermişti. Bakanlıkta George Kennan, John Mc Cloy ABD'nin Avrupa
Marshall Planı özel temsilcisi Avere 11 Harriman, (1949 başı), hem
Sovyetler Birliği hem de Ortadoğu deneyimine sahip, uzun yıllarını Dışişlerine
vermiş ve 24 Şubat 1947 tarihli İngiliz girişiminden sonra NATO ile ilgili
kararın ayrıntılarını düzenleyen Çalışma Grubu Başkanı ve Dışişleri Bakanlığı
Yakındoğu, Güney Asya ve Afrika İşleri Bölüm Başkanı Loy Henderson, önemli bir Wall Street
yatırımcısı olan Dışişleri Bakınlığı Müs-
teşarı Robert Lovett, George
Kennan'in yardımcısı Paul Nitze ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı James Webb
NATO konusunda çalışıyorlardı. Bu çekirdek kadro ABD Kuvvet Komutanları Kurulu
Başkanı General Omar Bradley, Doğu Atlantik ve Akdeniz Bölgesi Deniz Kuvvetleri
Başkomutanı Amiral Conolly ile temastaydılar. NATO hazırlık çalışmalarına
kilit isimlerinden biri olarak katılan ABD'nin Türkiye Büyükelçisi George Mc
Ghee NATO'nun Türkiye politikasının nasıl hazırlandığını şöyle açıklamaktadır.
"5 Mayıs 1949 tarihinde ABD; NATO ile ilgili ülkelerle görüşme
yaparken ABD Dışişleri Bakanlığı da ABD güvenliğine ve stratejik
yaklaşımlarına gerekçesinde geniş yer veren bir Türkiye politikası
hazırlanmaktaydı. Gerekçe, ABD'nin Ortadoğu'daki çıkarlarının daha geniş bir
kapsamlı tablosunu çizerek başlıyordu. Doğu Akdeniz ve Ortadoğu' da bizim
temel amacımız barışın ve istikrarın sağlanmasını temin etmekti. Bunu
yapabilmek için, bölgedeki çekişmelerin ve çıkar çatışmalarının sonunda 3.
dünya savaşına yol açabilecek açık düşmanlıklara dönüşmesini önlemek
gerekmekteydi" Rapor devam ederek Türkiye'ye değiniyor, yönetimin
güçlü bir askeri ve ekonomik yardımıyla bu ülkenin bağımsızlığını
koruyabileceği ve bugünkü gibi bölgede Sovyet yayılmasını önleyen bir duvar
rolü oynayabileceğini umduğunu" belirtiyordu.
Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri ABD
yardımı sonucu ne kadar güçlenirse ABD ve müttefikleri herhangi bir savaşta
Türkiye'ye operasyonların bir üssü olarak ve Sovyetleri "hayati stratejik
önem taşıdığı bu bölgeden" uzakta tutmakta o kadar güve- nilebilirdi.(H)
George Mc Ghee'ın sözünü ettiği ABD
için Türkiye politi- kası'nı hazırlayan ekip George F.Kennan'ın başında
bulunduğu Dışişleri Bakanlığı Politik Planlama Bölümü ile birlikte idi. George
Mc Ghee'de bu ekip ile birlikte çalışan ve Türkiye, Ortadoğu ve Afrika ile
ilgili politikaların hazırlanmasında yer alan kilit bir şahsiyetti. Ekibin tümü
de Ford Vakfi'ndan di. Ekibin hazırlıklarını sürdürdüğü çalışma "Büyük
Alan"; ABD temel
11. George Mc Ghee
ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, Bilgi yay. 1992, s.116-117
stratejisi
kapsamında Türkiye'nin rolünün belirlenmesi ve o rolün hayata geçirilmesi idi.
Plan George
F.Kennan'ın Sovyetler Birliği çevreleme politikasına dayalı plandı.
"Büyük Alan" Batı Yarım Küresi'ni, Batı Avrupa'yı, Uzak Doğu'yu,
Ortadoğu'nun eşsiz enerji kaynaklarını, Üçüncü Dünya'nın geriye kalan
bölümlerini ve mümkünse bütün yeryüzünü içine alacaktı. Yeni Dünya Düzeni'nde
bölgede özel bir işlev yükleniyordu. ABD; Ortadoğu Bölgesi için Türkiye
politikasını tespit ederken kendisinin dünya güvenliği açısından
değerlendirmekteydi.
Tarihçi John
Lukacs Dışişleri Bakanı Dean Acheson'un Yunanistan ve Türkiye'yi NATO'ya alma
fikrini neden ileri sürdüğünü şöyle değerlendirmektedir. "Türkiye'yi
NATO'ya alma fikri, son anda nereden çıkmıştı. Bu Doğu Ülkeleri'nin Kuzey Atlantik'le
ne ilgisi vardı. Washington'un amacı, Rus ve Komünist gücünü Batı Avrupa'dan
uzak tutmaktı. Bunun amacı da NA- TO'nun Avrupa'nın bölünmesine katkıda
bulunmasıydı." ([43])
Mc Ghee,
hazırlamakta oldukları planla, Üçüncü Dünya Sa- vaşı'nı önlemeyi, Türkiye'ye
askeri ve ekonomik yardım yapılması, Türkiye'de bir Sovyet yayılmasını önleyen
bir duvar rolü üstlenmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ABD yardımı sonu güçlendirilmesi
ve Türkiye'nin operasyonlar üssü olması ve Sov- yetlerin bölgeden uzak
tutulması amaçlanmaktaydı.
Ford Vakfı
ekibi başta ekipte yer alan George Mc Ghee NA- TO'yla AET bağlantısının
zorunluluğundan bahsediyor ve bunun analizini şöyle yapıyordu: "Avrupa
Topluluğu'na giriş sorunları üstesinden gelinmeyecek şeyler olmamakla birlikte,
kanımca bu giriş mücadelesi, Türkiye'nin diğer NATO üyeleri ile ilişkileri
açısından en büyük potansiyel tehlikeyi oluşturacaktır. Bununla birlikte,
AET'ye girme konusunda kararlı bir çaba gösterdikten sonra Türkiye eğer başarı
şansının çok zayıf ya da hiç denecek kadar yok olduğu kararına varırsa, kendine
alternatif yollar aramak zorunda hissedebilir. Böyle bir karar, Türkiye'yi
mutlaka AB'den ayıracak değildir, ama, Batı Avrupa ile ilişkilerini çok büyük
ölçüde etkileyecektir.
Türkiye
hissettiği çaresizlik içinde Doğu ’ya yönelebilir, geleceğini Ortadoğu'da,
Güney Asya'da ve gelişmekte olan dünyada arayabilir. ”
George Mc Ghee;
bakanlıktaki başarılı çalışmaları sonucunda 8 Haziran 1949'da Başkan Truman
tarafından Yakın Doğu, Güney Asya ve Afrika'dan sorumlu Dışişleri Bakan
Yardımcılığına atanmıştır.
26-29 Kasım
1949'da İstanbul'da bir Ortadoğu Misyon Baş- kanları Konferansı düzenlenmiş ve
Mc Ghee de bakan yardımcısı olarak bu konferansa başkanlık etmiştir. George Mc
Ghee, 1951 yılının Aralık ayında Başkan Truman tarafından Türkiye Büyükelçi ve
Türkiye Misyonu Başkanlığı'na atanmıştır. Bu atanma Türkiye Yunanistan'ın
NATO'ya girişiyle ilgili 15 Şubat 1952 tarihli Protokol'ün yürürlüğe
girmesinden 3 ay kadar önce gerçekleşmiştir.
George Mc
Ghee'nin her iki tayinini de Başkan Truman yapmıştır. Truman bu tayinleri
Rockefeller'in ve CFR'nin başdanışmanı ve akıl hocası Adolf Berle'nin (Jr)
önerisiyle yapıyordu. ABD'nin Almanya Eski Büyükelçiliği'ni de yapan George
Mc Ghee Dışişleri Bakan yardımcılığına getirilmeden önce Dışişleri bakanlığı
Ekonomik işler müsteşarı William Clay- ton'un yardımcısı idi. George Mc Ghee çalışma
arkadaşları George F. Kennan, John Mc Cloy, Dean Acheson, Charles Bohlen,
Averel Harriman ve Dışişleri Bakanı Müsteşarı Robert Lovett için "Bilge
kişilerdi" değerlendirmesini yapmıştır.
Mc Ghee
Dışişleri Bakanlığında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı (sonradan bu mevkide
Bakan Yardımcısı denmeye başlanmıştır.) James Webb, Rusya ve Ortadoğu
deneyimine sahip, uzun yıllarını Dışişlerine vermiş Dışişleri Bakanlığı,
Yakındoğu, Güney Asya ve Afrika İşleri Bölüm Başkanı Loy Hender- son,
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Robert Lovett, Will Clay- ton'un müsteşarlıktan
ayrılması üzerine onun yardımcılığından müsteşarlığa ve ardından 8 Haziran
1949'da Başkan Truman tarafından Yakındoğu, Güney Asya ve Afrika'dan sorumlu
bakan Yardımcılığına atanan George Mc Ghee, General Patrick Le May komutasında
Japonya'ya karşı BO 29 hava savaşına katıl-
mış bir istihbarat subayı (ajanı)
idi. 1946'da Dışişleri Bakanlığına girmiş, ABD'nin Avrupa Marshall Planı Özel
Temsilcisi ve ABD'nin Londra Büyükelçisi Averell Harriman ile birlikte
çalışmıştı ve 1946-1953 yılları arasında burada çalışmış, Tek- sas'ta bir
şirketi patronuydu.(13)
1950 yılında yerini Paul Nitze'ye
bırakan George Kennan'ın başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı Planlama Bölümü
1949 yılında ABD'nin ABD'nin Doğu Avrupa'daki casusluk örgütü, Doğu cephesinde
Nazi askeri istihbaratının başında bulunmuş olan General Reinhard Gehlen'in
yönettiği şebekeden de sorumluydu. Tabiatıyla aynı sorumluluk Nitze tarafından
da dev- rahnmıştı.([44])
NATO'nun 1948 tarihli ilk antlaşma
metninde gizli bir madde yer almaktaydı. Bu maddenin varlığından dünya, NATO
Genel Sekreteri Lord Carrington'un 21 Nisan 1986 tarihli Newsweek dergisine
verdiği röportajdan haberdar oluyordu. Ancak Newsweek'in bu sayısı hiçbir yerde
bulunamıyordu. Yaklaşık 8 yıllık bir araştırmadan sonra Lord Carrington'un
yazısını bulduk ve ekte yayınlıyoruz.
Söz konusu maddeye göre, NATO üyesi
olmak isteyen devlet, "Komünizme karşı mücadele edecek devlete bağlı bir
kuruluş oluşturmak zorundaydı". Bu örgütte yer alacak personel ve kadro
çalışmaları ölene kadar gizli tutulacaktı.
Ancak, bu koşul eksiksiz olarak
yerine getirildikten sonra NATO'ya üyelik başvurusu kabul edilecekti.
"Vagram" gizlilik dereceli madde ile, "Hür dünyanın
simgesi" Atlantik Paktında NATO denetiminde gizli bir "Komite"
kuruldu. Her NATO üyesi devlet 6 ayda bir toplanan bu "KomiteA'ye
delege göndermek zorundaydı.
"ABD denetimindeki bu gizli,
'Komite'nin ne gibi işlerle ilgilendiğini anlamak için Amerikan Ulusal
Güvenlik Konse-
yi'nin 1950 yılında yayınlanan 67/2
numaralı direktifine bakmak gerekli. Bu gizli karara göre, ABD komünistlerin
yasal yollarla "hükümette temsili" veya "kontrolü ele geçirme
çabalarına" karşı uygun askeri güçle karşı koymalıydı. Hükümetlerin
askeri güçleri devreye sokması için, devrimci direnişin belirtilerini
saptaması, yeterli bulunuyordu."
NATO'daki en yüksek gizlilik derecesi
"Cosmic Top Secret" olarak bilinen derecenin de üstündeki
"Vagram" (ölüm) gizlilik derecesindeki hâlâ gizliliğini koruyan bu
maddenin varlığı NATO Genel Sekreteri ve Bilderberg Grubu Başkanı Lord Carrington'un
New York'ta
Newsweek'ten John Barry'e verdiği röportajın 21 Nisan 1986 tarihli Newsweek'te
yayınlanması ile ortaya çıktı. Röportaj; terörizm konusundaydı ve Avrupa
terörizmi konusunda ABD'ye yeteri kadar destek veriyor muydu?
Carrington; röportajın bir bölümünde
Barry'nin sorusuna cevaben şu açıklamaları yapıyordu:
Terörizmin iki veçhesi arasında bir
ayrım yapmanız lazım. Bazı Avrupa ülkelerinin aldığı, bazılarının almadığı
güvenlik istihbarat ve polis işlemleri ve politik eylemler. Birinci konularda
işbirliği çok daha iyi bir hale gelmiştir. NATO'nun
terörizm (komünist faaliyetler olarak anlamalıyız. E.B.) ile ilgilenen, 'özel
bir komitesi' var.[45]
Bu "komite"de ülkelerin istihbarat üst yetkilileri var ve onlar bilgi
alış verişi konusunda çok yakın bir işbirliği içindeler.
Bunun sonucu olarak kısmen bazı
başarılar elde edilmiştir.
Politik eylemlere gelince, biz şimdi
terörizmin değişik bir şekliyle uğraşmaktayız. Son 17-20 yıldır Avrupa'da devam
eden terörizm-Almanya, Fransa, Belçika, İspanya, İtalya'da-ülke içinde gelişmiş
bir terörizm, yani bu terörizmin politik yönleri çıktığı ülke dışında diğer
ülkelere uygun düşmez.
Ama burada şunu söyleyebiliriz ki,
Kuzey İrlanda'daki daha başkadır. Fakat şimdi durum şudur, görünüşe göre
Ortadoğu kaynaklı kişilerin çoklukla Avrupa toprakları üzerinde gerçek-
leştirdikleri terörizm olaylarını
görüyoruz ve bu, bana göre daha zor bir problem sergiliyor.
Hiç şüphe yok ki, Ortadoğu
ülkelerinin bir kısmı bir tür terörizm gerçekleştiriyorlar. Sadece Kaddafı'ye
has bir şey değil.
Sonuç olarak da Ortadoğu ve Libya'da
değişik çıkarları olan Avrupa ülkelerinden özel bir aksiyonda bulunmaları
istendiğinde, bu ülkeler sorumlu tuttukları belirli gruplar hakkında delil
istediklerinde, bu konu hemen ortaya çıkacaktır. Bu tabiatıyla istihbarat
kaynakları hakkında bazı güçlükler ortaya koyacaktır.
ABD hükümeti bu istihbaratı
açıklamanın avantaj ve dezavantajları konusunda karar vermek zorundadır. ([46])
NATO'nun, 1949 yılındaki kuruluşundan
beri beyan edilmemiş önemli amaçlarından biri, 20. yüzyılda birbiriyle iki kez
savaşa tutuşmuş olan Avrupah güçleri tek ittifak içinde birleştirmekti. Her
birinin kendi ulusal ekonomik çıkarlarını savunma- sındansa muhtemelen herkesin
ortak bir çıkarı paylaşacağı ticari anlaşmalar, ulus ötesi şirketler ve mali
kurumların yararına olacak bir siyasi ve ekonomik düzenin genişlemesini
sağlayabilirlerdi. ABD önderliğinde tek bir askeri örgüt altında birleşecek
olan sanayi güçleri 20. yüzyılın ilk yarısında yaptıkları gibi birbirleriyle yıkıcı
sonuçlara yol açacak şekilde didişmektense beraberce azgın sularda
avlanabilirlerdi.
"Uluslararası Topluluk"
diye adlandırılan şey genellikle, bu yeni Emperyal Kondiminyum'un maskesi
oluyordu.([47])
Beyaz Saray'daki Soğuk Savaşçıların
kafasında II. Dünya Savaşı bitmemişti. Biteceği de yoktu. Savaş sadece gizli
ve sessiz bir forma bürünmüştü. Bunlar Amerikan tekelci sermaye iktidarlarının
Tek Dünya hükümetleri aracılığıyla sürdürülmesini ancak CIA'nın gizli operasyonlarıyla
ve çok daha kolay gerçekleştirilebileceğini hararetle savunan bir çekirdek
ekipti. Ekip: Ford Vak- fı'nda oluşturulmuştu. Bu ekip kısa bir sürede ABD
Yöneti- mi'nin kilit noktaları'nı ele geçirmişti. Tek Dünyacı CIA'cılar olarak
öne çıkan bu ekip NATO, Marshall Planı, Avrupa Ekonomik Topluluğu, CIA, vb.
emperyalist örgütleri kurmuşlardı. Ekip hakkındaki önemli bilgiler takip eden
sayfalarda verilmiştir.
NATO, Marshall Planı, AET ve CIA'nın
Kurulmasında Kilit Rol Üstlenen Tek Dünyacı CIA'cılar:
• Harry S. Truman: ABD Başkanı, Truman Doktrini'nin
mimarı, Örtülü faaliyetlerin devlet yönetiminde bir aracı olarak
kullanılmasının hararetli savunucusu
• David Rockefeller: Marshall Planı, CIA, AET, NATO,
Londra merkezli Tavistock Psikolojik savaş stratejileri Enstitüsü'nün
kurulması çalışmalarının yürütücüsü, finansörü, CFR Başkanı,
• Nelson Rockefeller: Rockefeller Vakfı Başkanı, CFR Üyesi,
Avrupa Hareketi'nin finansörü Truman Doktrini'nin uygulama sorumlusu.
•
Henry Ford II: Ford Vakfı Başkanı
• George Marshall:
ABD Dışişleri Bakanı, Marshall Pia nı'nın mimarı
• John Foster
Dulles: ABD Dışişleri Bakanı, CIA Başkanı, Ailen Dulles'ın kardeşi,
David Rockefeller'in yakın akrabası, Hitler'i iktidara taşıyan dev Alman
tekelci sermayesinin AB D'deki temsilcisi, ABD-Hitler gizli görüşmecisi
• Ailen Dulles: CIA kurucusu ve ilk başkanı, John
Foster Dulles'ın kardeşi, David Rockefeller'in yakın akrabası, CFR Başkanı
• George F. Kennan: ABD Dışişleri Bakanlığı Politika
Planlama Bölümü Başkanı, "SSCB çevreleme" politikasının mimarı büyük
antikomünist, Truman, Marshall ve Forrestal'ın sağ kolu, OSS casusu, OSS Avrupa
Bölüm Başkanı, ABD Moskova Misyonu Başkan Yardımcısı, SSCB uzmanı
• John Mc Cloy: ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı,
Ford Vakfı Başkanı, CFR Başkanı, Ford Vakfı-CIA İlişkileri Koordinatör ve
Finansörü, David Rockefeller'in avukatı ve sağ kolu
• William Clayton: ABD Dışişleri
Bakanlığı Ekonomik İşler Müsteşarı, Dışişleri Bakan Yardımcısı
• William Donoyan: OSS Casusluk
Örgütü Başkanı, bu ko nularda Roosevelt ve Truman'in danışmanı
• Edward Stettinius: ABD Dışişleri
Bakanı, II. Dünya Savaşı sonrası sorunlarını inceleyecek Özel komisyon
kurulmasına dair Dışişleri Bakanlığı ve CFR'nin 2349 sayılı belgesinin hazırlayıcısı,
Rockefeller'in adamı
• Adolf Berle Jr.: ABD Başkanı Roosevelt ve Truman'in
Baş Danışmanı, Adolf Berle'nin oğlu, Avrupa Hareketi için ABD Grubu Başkanı
Rockefeller'in mutemet adamı
• Averell Harriman: ABD Londra Büyükelçisi, ABD'nin
Marshall Planı Özel Temsilcisi
• George Mc Ghee: ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Dışişleri
Bakanlığı Yakmdoğu-Güney Asya-Afrika İşleri Müsteşarı, ABD Ankara Büyükelçisi
• Paul Nitze: ABD Dışişleri Bakanlığı Politika
Planlama Bölümü Başkanı, OSS Casusluk Örgütü'nün Doğu Avrupa Bölüm Başkanı
• Walter Bedel Smith: OSS Başkanı, OSS Doğu Avrupa Bölümü
Başkanı, CIA Kurucu ekibinden
• Robert Paterson: II. Dünya Savaşı sürecinde ABD Savaş
Bakanı
•
James Webb: ABD Dışişleri
Bakan Yardımcısı
• Robert Lovett: ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı,
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı
• Loy Henderson: ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Dışiş
leri Bakanlığı Yakındoğu-Güney
Asya-Afrika İşleri Bölüm Baş kanı, Moskova Büyükelçisi
•
Paul Hoffman: Marshall Planı
Avrupa Ekonomik Temsilcisi
• Russell C. Leffingwell: J. R Morgans'ın büyük hissedarı, CFR
Başkanı
• Richard Bissel: Ford Vakfı Başkanı, CIA Başkanı, CIA
Başkanı Ailen Dulles'ın Baş Danışmanı
•
Lawrence Houston: CIA Genel Danışmanı
• Amiral Sidney Souers: Merkezi
İstihbarat Grubu (CIG) Başkanı
• Kermıt Roosevelt: CIA Alan Sorumlusu, CIA Ajanı Ro-
osevelt'm oğlu
• Frank Lindsay: Politika Koordinasyon Ofisi
Paramiliter Operasyonlar Başkanı
•
John Bross: OSS Casusu, CIA
ajanı
•
Dwight Mc Donald: CIA ajanı
• Irving Kristol: CIA Görevlisi, Brooklyn'li Troçkist,
1951'de Ford Vakfı fonlarıyla New York'ta kurulan Amerikan Kültürel
Komisyonu CIA'nın Sözleşmeler Yöneticisi NeoCon Hareketinin önde gelen
kuramcısı
• Joseph Retinger: Bilderberg Grubu Kurucusu-Genel Sekreteri,
David Rockefeller, John Foster Dulles, Ailen Dulles'ın adamı, Prens Bernhard'ı
Bilderberg Grubu Başkanlığına taşıyan adam, Avrupa Birleşme Hareketi'nin
mimarı, CIA'nnın adamı, İngiliz Gizli Servisi Özel Operasyonlar Bölümü
çalışanı
• Jean Monnet: Avrupa Birleşme Hareketinin
mimarlarından, George Marshall'la Marshall Planı konusunda yakın çalışma
içinde bulunan adam, Avrupa Birleşme Hareketi'ne CIA'dan fon aktarıcısı, CIA
ile yakın bağlantılı
• Robert Schuman: Schuman Planı'nın
mimarı, bu plana CIA'dan fon
aktancısı, CIA ile yakın bağlantılı
• Prens Bernhard: Bilderberg Grubu Kurucusu ve ilk
başkanı, ÎG Farben Alman dev tröstü ve ABD Lockheed tröstünün ajanı, CIA ile
bağlantılı, Reiter S S Subayı, Alman ve İngiliz ajanı
• Paul Henry Spaak: Avrupa Birleşik Devletleri için ABD
komitesi Başkanı, OSS, CIA ve MI6 bağlantılı, NATO Genel Sekreteri
•
David Rockefeller- Nelson Rockefeller
Rockefeller; II. Dünya Savaşı sona
erdiğinde henüz 30 yaşındaydı. 1936 yılında Harvard Üniversitesi'ni bitirdi.
Ardından Fabian Sosyalistleri Cemiyeti'nin Londra Ekonomi Okulunu (London
School of Economics) ve Chicago Üniversitesi'ni bitirdi. Savaşm ardından Dış
İlişkiler Konseyi (CFR) Sekreterliği Araştırma Grubunda yer aldı. Buradaki
çalışmalarla Marshall Planı'nın çatısı oluşturuldu.
Rockefeller daha sonraları CFR
Başkanı oldu ve 1970-1985 yılları arası 15 yıl süreyle başkanlığı sürdürdü.
1954'te Bilderberg Grubu'nun 1973'te Trileteral Komisyonu'nun Amerikan
Konseyi, Amerikan Forumu ve Amerikan Toplumu vb. örgütlerin kurucusu oldu. (’)
Rockefeller Vakfı, ABD'nin Soğuk
Savaş düzeneğinin en az Ford Vakfı kadar ayrılmaz bir parçasıydı. 1913 yılında
kurulan Vakfa en büyük bağışta bulunan kişi babası efsanevi III Jolm D.
Rockefeller'di, Rockefeller'in Başkanlığı döneminde CFR'nin gücü giderek arttı.
1927 yılında Rockefeller Ailesi'nin
CFR'yi finanse eden sermayedarların arasına katılmasıyla CFR'nin denetimi
Önemli ölçüde Rockefeller'in eline geçti.
1929 yılında Rockefeller Ailesinin
verdiği para ile New York'taki bugünkü binasına taşındı. CFR, 1929 yılında
Dışişleri
1.
William F. Jasper, Rogues Gallery of EU
Founders, http://www.stopthef-taa.org/artman/Publishei7printer-135 .html
Bakanlığına araştırmalar yapması ve
önerilerde bulunması için anlaşma yaptı.
Rockefeller Vakfı, bu çalışmaların
tüm giderlerini karşılamayı üstlendi. O tarihten sonra Rockefeller Ailesi,
CFR'nin büyük destekçisi oldu. Bu destek halen devam etmektedir.
CFR'yi kurduran bankerlerden biri
olan Paul Warburg, Otto H.Kahn,
Henry Morgenhau,* Herbert Lehman ve Başkan Wil- son ile Başkan Franklin Delano
Roosevelt'in yayılmacı politikalarının mimarı ve Başdanışmanı Edward Mendel House
CFR'yi ABD'yi yöneten bir Örgüt haline zaten getirmişlerdi. CFR'ye Rockefeller
Ailesi'nin katılmasıyla CFR demek Rockefeller demek olmuştur.
CFR; Roosevelt'i iktidara getirmiş ve
yayma CFR'nin güçlü bankerleri Henry Morgenthau'nun oğlu Henry Morgenthau Jr
Hazine bakanı ve Albay Edward Mendel Hause'u Başdanışmanı olarak göndermiştir.
Roosevelt, 1929 ekonomik çöküntünün
ardından başlattığı "Yeni Ekonomi Programı" (New Deal) beyni
olarak Mendel House'un rotasına girmiştir.(2)
1940'ta Rockefeller Vakfı'nda çok
önemli bir beyin takımı Rockefeller Özel Çalışma Projesi için de bir araya
gelmişti.
Üyeleri arasında Henry ve Clare Bouth Luce, Lawrence Rockefeller, Towsend Hoops, Nelson
Rockefeller, Henry Kis- singer, Frank Lindsay ve CIA'da William Bundy
bulunuyordu.
Başkan Roosevelt üzerinde çok büyük
gücü olan CFR; ABD'yi İL Dünya Savaşı'na sokmak için büyük çaba harcamıştır. William Stephenson'un
yönettiği Özel İstihbarat Servisi (Special Intelligence service-SIS ve William Donovan'ın yönetimindeki
OSS Alman gemilerine sabotajlar düzenlemiş ve böy- lece Hitler'i ABD'ye savaşa
zorlamıştır. Stephenson ve Dono- van Rockefeller'e çok yakındı.Ç)
* Henry Morgentau, 1912-1916 yıllan
arasında Osmanlı İmparatorluğu'nda ABD Büyükelçiliği yapmıştır. Morgentau daha
sonraları sözde Ermeni soykırımını konu edinen ve OsmanlI İmparatorluğunu
soykırım uygulamakla suçlayan kitabın yazandır.
2.
Eustace Mulüns, The World Order: Our
Secret Rulers, s.90
3.
Aynı yerde, s. 139
SIS'in çalıştığı Rockefeller
Center'daki merkez bu istihbarat uzmanına özel olarak Rockefeller'in isteği
üzerine tahsis edilmişti. Daha sonra CIA'ya dönecek olan OSS'yi yöneten Donovan
ise, Rothschield'lerin pek çok özel işine bakmış, hatta onları temsilen
Hitler'le görüşmeye gitmiştir. Rockefeller Ailesi ile olan ilişkileri ise, daha
da gerilere gitmektedir. 1915'te Rockefeller Vakfı'mn Savaş Yönetim
Komisyonu'na seçilmiştir ve her zaman sadık Rockefeller hizmetlisi olarak
kalmıştır. ([48])
OSS; Rockefeller'in has adamı olan William Donovan'm
yönetimindeki casusluk servisiydi. Rockefeller CFR'nin uzantısı olduğundan OSS,
CFR'nin bir uzantısıydı. OSS; II. Dünya Savaşı yıllarında Sovyet Gizli Servisi
NKVD ile gizli ittifak kurmuştu.
Donovan bu iş için 1943'te Moskova'ya
gitmiş, Fitin ve A. R Assikov adlı NKVD yöneticisiyle bir anlaşma imzalamıştır.
Anlaşmaya göre iki gizli servis de birbirinin ülkesinde ofisler açabilecek ve
istihbarat konularında işbirliği yapacaklardı.
Amerikalı Mullins OSS-NKVD
işbirliğini sürdüren ve sonrası da hiç kesilmeden devam ettiren CIA-KGB
çatışmasının da göz boyama olduğunu yazmıştır. ([49])
CFR'yi son derece güçlü bir örgüt
yapan David Rockefeller; her işinde CIA'yi kullandı.
William Donovan II. Dünya Savaşı sonrasında
OSS'mn başından ayrılıp, CIA Başkanı olacak olan Ailen Dulles'in danışmanlığına,
Ailen Dulles'in yardımcısı olacak Thomas Braden ve Başkan Eisenhowerhn son döneminde
CIA Başkanlığına General Walter Bedel Smith'i Rockefeller getirmiştir. Bunlar Rockefeller
tarafından Bilderberg Üyesi yapılmışlardı.
Rothschield Ailesi tarafından finanse
edilen İngiltere Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (Chatham House) ilerleyen
yıllarda Rockefeller tarafından da finanse edilmiştir.([50])
I. ve II. Dünya Savaşı sürecinde
Psikolojik Savaş Örgütü olarak çalışan Londra Merkezli Tavistock Grubu,
Rockefeller Vakfı'nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında Tavistock İnsani
İlişkiler Enstitüsü olarak yeniden yapılandırılmıştı. David Rockefeller bu enstitüye
Psikolojik Savaş Araştırmaları yapma ve uygulama görevi vermiştir. ([51])
Nelson Rockefeller; Truman
Doktrini'nin uygulanmasından sorumluydu. 1950 yılında Truman Doktrini'ni hayata
geçirmek için kurulan uzmanlar komitesinin Başkanlığına Nelson Rockefeller
getirilmişti. ([52])
•
John Foster Dulles-Allen Dulles
David Rockefeller; akrabası John
Foster Dulles'ı CFR üyeliğine, Rockefeller Vakfı Başkanlığı'na, Carnegie Vakfı
Başkanlığına ve Dışişleri Bakanlığına getirmiştir.
John Foster Dulles'in kardeşi Ailen
Dulles'ı önce CFR Başkanlığına, daha sonra CIA'nın kuruculuğu ve ilk
başkanlığına getirmiştir.
John Foster Dulles, Hitler'i
destekleyip onu Führerliğe taşıyan Alman tekelci dev sermayesinin ABD'deki
temsilcisiydi.
IG Farben, Vereinite Stahlvverke vb.
sanayi devlerinin ve Hit- ler'in gizli sermaye ajanlığını üstlenen Shröder
Trust'ın iki savaş arasında ve II. Dünya Savaşı sonrasında ABD'deki Temsilci
John Foster Dulles'in hisse sahibi olduğu Sullivan Cromwell şirketiydi.
CIA Başkanı Ailen Dulles'in
yardımcısı Thomas W. Braden; Avrupa Hareketi içinde en yüksek mevkileri işgal eden
Avrupah devlet adamlarının tümünün Avrupa Hareketi'nin CIA tarafından finanse
edildiğini bildiklerini ve bunu onayladıklarını açıklamıştır. ([53])
•
George Frost Kennan
George F. Kennan; Dışişleri Bakanlığı
Politik Planlama Bölümünün başında bulunmuştur. Bu bölüm 1949 yılında ABD'nin
Doğu Avrupa'daki Casusluk Örgütü'nün (OSS Avrupa Bölümü) Doğu Cephesinde
Nazi Askerî Istihbaratı'nın başında bulunmuş olan General Reinhard Gehlen'in
yarattığı örgütün de sorumlusuydu. ([54])
George F. Kennan; Moskova'daki ABD
Büyükelçiliğinde Rusya uzmanı (OSS Casusluk Örgütü'ne bağlı olarak-E.B.-) olan
bir diplomattı. Kennan, Moskova'dan Washington'a "Long Te- legram"
olarak tanınan bir doküman göndermişti. Bu doküman Washington'un dünya görüşünü
yeniden şekillendiren az bulunan elçilik raporlarından birisiydi. Kennan, bu
dokümanda, Sovyet Dış Politikası'nın komünist ideolojik gayretkeşliği ile eski
moda Çarist yayılmacılığının bir karışımı olduğunu ileri sürüyorduk. ([55])
Kennan; Temmuz 1944'ten Nisan 1946'ya
kadar ABD Moskova Misyon Yardımcılığında bulundu.
Kennan; 1947-1949 yılları arasında
ABD Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanlığı yapmıştır.
Kennan bu göreve Başkan Truman'in iç
halkasındaki Dışişleri Bakanı George Marshall ve Bahriye Bakanı James
Forrestarin ısrarıyla getirilmiştir. Forrestal daha sonra Savaş Bakanı
olmuştur.
1943 sonundan 1944 sonuna kadar
Avrupah müttefiklerin Avrupa Politikalarını hazırlayacak olan Avrupa Danışma
Ko- misyonu'nun ABD heyetinin Başkanlığı'm yapmıştır.
Kennan; Başkan Franklin D.
Roosevelt'in seçimini takiben 1933'te ABD'nin Moskova Büyükelçisi William C. Bullitt'in
yanında başladı. Charles E. Bohlen ve Loy W. Henderson Moskova Büyükelçilikleri
döneminde elçilik personelini Rusya konusunda eğitmiştir.
1925'te Princeton Üniversitesi'ni
bitirince Dışişlerine girmiş ve İsviçre, Almanya, Estonya, Lituanya ve
Letonya'da görev yapmıştır.([56])
John MC Cloy; 1954 yılında Ford Vakfı Başkanı
olmuştur. Onun döneminde Vakıf emperyal gücünün zirvesine ulaşmıştır. Vakıf;
CIA ile adeta iç içe olmuştur. MC Cloy; Ford Vakfı Başkanı olmadan önce ABD
Savaş Bakan Yardımcılığı, Dünya Bankası Başkanlığı ve işgal altındaki Almanya
Yüksek Komiserliği yapmıştır. Bu dönemde sayısız CIA ajanına korumacılık
yapmıştır. Ford Vakfı ile CIA arasında gizli bağlantı ve fınansal işbirliği
ilişkileri kurmuştur.
MC Cloy; Rockefeller Vakfı
Başkanlığı, CFR Başkanlığı, Rockefeller'in Chase Manhattan Bankası Başkanlığı,
7 büyük petrol şirketinin Wallstreet ve Rockefeller'ların avukatlığını yapmıştır. Sayısız büyük
şirketin yönetim kurulu başkanlığında bulunmuştur. (13)
• Richard Bissel
Ford Vakfı Başkanı (1952), CIA
Başkanı Ailen Dulles'ın danışmanıdır (1954).(14)
• Dwight Mac Donald
CIA'ca fonlanan Encounter Dergisi'nin
Editörü, CIA ajanıdır. (Lj
• John Bross
Stratejik Hizmetler Bürosu (Office
Strategic Services / OSS) mensubu, sonraları CIA mensubudur. (16)
• Lawrence Houston
CIA Genel Danışmanı'dır.(17)
• Frank Lindsay
Politika Koordinasyon Ofisi (Office
Political Coordination / OPC) ve Paramiliter Operasyonlar Başkanı'dır.(18)
•
3-19 Sallie Pisani, The CIA and
the Marshall Plan.
14.Agy.
15.Agy.
lö.Agy.
17.Agy.
18. Agy.
Merkezi İstihbarat Grubu (Central
Intelligence Group / CIG) Başkanı' dır. (”)
• Averell Harriman
Retinger; ABD'nin Londra Büyükelçisi
Averell Harriman'la Londra'da görüşmüş ve Avrupa'nın birleşmesi hakkındaki görüşlerini
iletmiştir. Harriman Retinger'in ABD ziyaretini düzenlemiş ve finanse
etmiştir. Harriman, Retinger'i J.R Morgans'ın büyük hissedarı Leffingwell, David
Rockefeller; Nelson Rockefeller, Dodge Motor Şirketi'nin Başkanı Alfred Sloan,
John Foster Dulles ve Adolf Berle Jr ile görüşmesini sağlamıştır. Retinger'in teklifi
ile Berle Jr, Avrupa Birleşmesi için Amerikan Grubu 'nun liderliğini kabul
etmiştir. ([57])
• Adolf Berle Jr.
Adolf Berle Jr; CFR'nin, Başkan
Roosevelt ve Başkan Tru- man'a Başdanışman yaptığı Tek Dünyacı'ların adamıydı.
Berle Jr, David Rockefeller'in mutemet adamıydı. Retinger'le, Berle Jr'u
buluşturan ve ona Avrupa Hareketi için Amerikan Gru- bu'nun liderliğini kabul
ettiren irade Rockefeller'in iradesiydi.([58])
• Paul Nitze
ABD Dışişleri Bakanlığı Politika
Planlama Bölümü Başkanı George Kennan, görevini 1950'de Paul Nitze'ye
bırakmıştır. Politika Planlama Bölümü, 1949'da ABD'nin Doğu Avrupa'da-ki
Casusluk Örgütü Doğu Cephesi'nde Nazi Askerî istihbaratının başında bulunmuş
olan General Reinhard Gehlen'in yönettiği "şebeke"den sorumluydu. ([59])
George F. Kennan, Başkan Roosevelt ve
Başkan Truman dönemleri Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü
Başkanıydı.
• Kermit Roosevelt
Kermit Roosevelt CIA ajanıdır. CIA
Alan Operasyon sorumlusudur. Başkan Roosevelt'in oğludur. ([60])
Joseph Retinger; Albay Edward Mendell House
ile yakın ilişki içindeydi. House, Paul Warburg, Otto H.Kahn, Herbert Lehman ve Jacop
Shiff gibi finansörlerin Beyaz Saray'daki mutemet adamıydı. Başkan Wilson ve Başkan
Roosevelt'in başdanışmanıydı. Onları ABD'nin yayılmacı ve hegemonyacı politikalar
uygulamaya ikna ediyordu, yönlendiriyordu.
Retinger; David ve Nelson
Rockefeller, Kuhn Loeb Şirke - ti'nin ortağı William Wiseman, Rockefeller'in
adamı George Franklin, Rockefeller Vakfı ve Chase Manhattan Bankası Başkanlığını
yapmış John Mc Cloy ve John Foster Dulles'in kendisine büyük destek verdiğini
hatıralarında anlatmıştır.
Retinger'e ABD'de yaptığı görüşmeler
sonucu Bilderberg Grubunu kurma yolunda büyük destek veren güç hepsinin de
üyesi olduğu CFR idi. CFR, Bilderberg Grubu'na destek vermek için CFR'nin en
etkili aygıtı olan CIA'yi kullanmıştır. CIA üzerinden fon aktarmış
muhaliflerini etkisizleştirmiştir. Onun için Luis Gonzales Mata, Avrupa
Hareketi CIA yardımıyla yaratılmıştır. Katkının arkasındaki en önemli isim CIA
Başkanı Ailen Dulles olmuştur, demektedir.
Luis-Mata Avrupa Hareketi'nin
Bilderberg Grubu'nu nasıl doğurduğunu da açıklamaktadır.
ABD, 1950'li yılların başında bu CIA
destekli hareketin varlığının Avrupa'da rahatsızlık yarattığını fark edince,
daha güzel bir yolla Avrupa'ya hükmetmeye karar vermiştir.
Prens Bernhard, General Eisenhower'ın
Almanya'daki kuvvetlerinin başına getirilince Avrupa Hareketi ile çok yakından
ilgilenmeye başlamıştır. Bernhard'ın danışmanı Paul Rykens, Joseph Retinger ve
büyük bir olasılıkla Jean Monnef in yardımları ile 1948'de La Hey'de ilk büyük
Avrupa Hareketi konferansını toplamıştır.
CIA Başkanı Ailen Dulles'in
Yardımcısı Thomas W. Braden, Evening Post'a 1967'de yazdığı "Ahlaksız
CIA'dan memnunum" adlı makalesinde, Akdeniz limanlarında silahlı
koruma gücü olarak görev yapan komünist liman işçilerine verilmek üzere Walter Reuter'e 50 bin
dolar verdiğini yazmıştır. Braden, Avrupa Mer-
kez Organizasyonlarında görevli
entelektüeller için Kongre'den Özgürlükler Fonu'nu geçirebilmek için bir CIA
ajanını Encoun- ter dergisine yerleştirdiklerini ve entelektüellerin CIA'nın
finanse ettiği vakıflardan fonlandıklarını bildiklerini yazmıştır.
CIA Başkanı Ailen Dulles'in
Yardımcısı Thomas W. Braden, Avrupa içindeki en yüksek mevkileri işgal eden devlet
adamlarının tümü'nün Avrupa Hareketi'nin CIA tarafından finanse edildiğini
bildiklerini ve bunu onayladıklarını açıklamıştır.
Avrupa Hareketi Genel Sekreteri
Retinger 1952 yılında ABD'den Avrupa'ya döndüğünde uluslararası bir örgüt
kurmanın gerekli olduğunu açıklamıştır. Bilderberg Grubu böyle doğmuştur.
Retinger CFR'den aldığı büyük destekle "Ekibi"ni kurmaya başlamıştır.
Retinger'in ilk ilişki kurduğu kişiler, eski, Belçika Başbakan'ı Paul Van
Zeeland ve dev Ünilever Şirketi Başkanı Paul Rykens'ti. Rykens; Avrupa'yı
birleştirip ABD'ye bağlayacak bir örgütten Prens Bemhard'a bahsedeceğini
söylemiştir. Gerçekten de böyle olmuş ve Hollanda Prensi Bernhard; Retinger'e
katılmış ve sonradan da Bilderberg Grubu Başkanı olmuştur.
Bernhard; Rockefeller Ailesi ile
ortaktır. Prens Rockefeller Ailesi'nin petrol tröstü Standart Oil of NewJersey (Exxon) şirketinde 12
milyon dolarlık hisseye sahiptir. Bernhard; Royal Deutch Petroleum isimli bir
diğer dev petrol şirketinde de önemli hissesi mevcuttur. Royal Deutch'un sahibi
ise Rothschild ve Samuel Ailesi'dir.
Retinger; İngiliz gizli servisinde
özel operasyonlar bölümünde çalışmıştır. Retinger, dikkatini Avrupa Birliği
düşüncesinden Atlantik düşüncesine çevirmiştir. Avrupa'da yükselen ABD karşıtlığının
ve ABD'nin içe kapanma eğiliminin Batı dünyasında yıkıcı bir etki yaratacağını
ve komünizmin yıkılmasına yol açacağını düşünmekteydi.
• Jean Monnet
Jean Monnet, 1955'te Avrupa Birleşik
Devletleri Aksiyon Komitesi'ni kurmuştur. Komitenin beyin takımında bulunan
Avrupah ve Amerikalı en üst düzeydeki devlet adamlarıyla birlikte çalışmıştır.
([61])
CIA Başkanı Ailen Dulles'in
Yardımcısı Thomas W. Braden 1967'de Avrupa Hareketi içindeki en yüksek mevkileri
işgal eden Avrupah devlet adamlarının tümünün hareketinin CIA tarafından
desteklendiğini bildiklerini ve bunu onayladıklarını açıklamıştır.
Monnet'in kurduğu Birleşik Avrupa
için Amerikan Komitesi; Avrupa Hareketi'ne sağlanan yardımın yüzde 5'ini
kendisi sağlıyordu. Bu fonların büyük kısmı John Mc Cloy'un ABD'nin Almanya
Komiserliği döneminde kurduğu Avrupa Gençlik Hareketi'ne gidiyordu.
Mc Cloy'dan sonra Avrupa Hareketi
kadrolarında yer alacak ve sonrasında CIA'nın başına geçecek olan Ailen Dulles,
ondan sonra, CIA Başkam olacak General Walter Bedel Smith fonları aynı şekilde
dağıtıyordu.
Prens Bernhard General Eisenhower'ın
Almanya'daki kuvvetleri komiserliğine getirilince Avrupa Hareketi ile çok daha
yakından ilgilenmeye başlamıştır.
Bernhard; Danışmanı Paul Rykens,
Joseph Retinger ve büyük bir olasılıkla Jean Monnet'in yardımları ile 1948'de
ilk büyük Avrupa Konferansı'nı toplamıştır. Tabii ki bunların hepsi CIA'dan
nasıl fonlandıklarmı gayet iyi biliyorlardı.
Jean Monnet; 1947-1948 yılları
arasında ABD Dışişleri Bakanı George Marshall ve ekibi ile Marshall Planı ile
ilgili sıkı bir çalışma içindeydi. Bu plana ömür boyu sosyalist olarak isim
yapmış Monnet ve Avrupah Tek Dünyacı sosyalistler hesabına 10 milyar dolar
pompalanmaktaydı. Monnet, mimarı olduğu ve Schuman Planı adını alacak Planla ilgili
çalışmaları Schuman Ta birlikte yürütüyordu. Schuman da kendi planına CIA
üzerinden sponsorluk yapıyordu. Plan, Monnet'in Avrupa Birleşik Devletleri
Aksiyon Komitesi'nin Avrupa Kömür ve Çelik Birliği ile ilgili olarak
hazırladığı plandı.
• Prens Bernhard
Prens Bernhard; 1930Tu yıllarda IG
Farben adlı dev Alman Şirketi'nde çalışmaya başladı. Hitler'in temerküz
Kamplarındaki tutsakların emeğini kullanan IG Farben, II. Dünya Savaşı’ndan
sonra üçe ayrılmıştır. Bayer, Hoechst ve Basf, Prens Bern-
hard, 1930'lu yıllarda IG Farben'in
istihbarat bölümünde çalıştı. Bölümün başkanı Frank Fahle idi. Fahle savaş
sonrası Almanya'sında Lockheed Şirketi'nin ajanı olacaktı. Bernhard'in
Lockheed ile ilişkisi Fahle aracılığıyla kurulmuştu. ([62])
• Paul Henry-Spaak
Paul Henry-Spaak; 1948'de İngiltere
Başbakanı Winston Churchill,
Duncan Sandys ve Joseph Retinger ile birlikte Avrupa Hareketine ABD'den fon
temin etmek üzere ABD'ye gitmiştir. Burada CFR lider ekibinden OSS eski Başkanı
William Do- novan ve
müstakbel CIA Başkanı, Ailen Dules ile görüşmelerde bulunmuştur. Bu görüşmeler
Avrupa Birleşik Devletleri için Amerikan Komitesi kurulması sonucunu
getirmişti.
Belçika Başbakanı Paul Henry-Spaak,
Ingiliz Dış İstihbarat Şefi Stewart Menzies'e gönderdiği bir yanıtta İngilizlerden yardım
almaktan mutluluk duyduğunu, ancak CIA'nın da bu konuyla ilgili kendisiyle
irtibata geçmiş olması nedeniyle İngiliz ve Amerikalılarla birlikte
çalışmaların önemli olduğunu düşündüğünü böylelikle nahoş bir duruma
düşmeyeceğini söylüyordu.
"Size katılıyorum" diye
yazıyordu Spaak, Stewart Menzi- es'le "üç servisin (Belçika, Amerika ve
İngiliz) yakın işbirliği içinde hareket etmiş son derece arzulanan bir
durumdur" diyordu.
Tek Dünyacı CIA'cıların sözünden
çıkmayan Spaak, NATO Genel Sekreteri yapılarak ödüllendiriliyordu. ([63])
SEKİZİNCİ
BOLUM
YENİ TEK DÜNYACI CIA'CI NEO CON'LAR
Tek Dünyacı CIA'cı Yönetimlerden
Yeni Tek Dünyacı CIA'cı Neo Con
Yönetimlere Geçiş
Soğuk savaş öncesi ve sırasında iki
süper güçten en güçlüsü olduğuna karar veren ABD Yönetimleri Dünya
İmparatorluğu projesini gerçekleştirmek amacıyla CIA Örtülü Operasyon ve Özel
Savaş Operasyonlarını zorunlu görmüşlerdir. Aradan geçen 50 yıla yakın bir
süre sonra da, yeni Tek Dünyacı CIA'cı Neo Con güdümündeki ABD Yönetimleri de
tıpkı öncekiler gibi Küresel Emperyalist İmparatorluk projesini hızla
uygulattır- maya soyunmuşlardır. (’)
Bu amaçla oluşturulan temel strateji
belgeleri şunlardır:
ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld 31
Aralık 200 Tde "Nükleer Stratejinin Gözden Geçirilmesi" başlıklı
gizli raporu Kongre'ye sunmuştur. Yeni konseptte ABD hegemonyasının sürekliliği
amaçlanmış ve bunun gereği olarak da yeni nükleer stratejiyi üç unsurlu olarak
hazırlamıştır.
1.
Nükleer olsun veya olmasın ABD'ye
yönelik bir tehdide tek basma nükleer silahla vurma (Önleyici Vuruş) imkânı
tanıması
Önleyici nükleer saldırının; nükleer,
biyolojik, kimyasal, nükleer olmayan ve sürpriz saldırılar karşısında olmak
üzere beş koşulda gerçekleştirilmesi
2.
11 Eylül 2001 saldırılarının daha
etkin bir savunma siste minin hayati derecede önemli olduğunu kanıtlamış olması
ne-
1. Erol Bilbilik, Aydınlık, 21.4.2002
deniyle aktif tehditlere karşı son
derece etkin bir savunma sisteminin inşa edilmesi
3.
Ortaya çıkan ve ileride çıkacak olan
tehditlere karşı saldırı sisteminin hızlı ve etkinliğini artıracak biçimde
değiştirilmesi
Bu üç unsurlu Yeni Konsept'in
işlevini etkin bir şekilde yerine getirebilmesi için Merkezi Komuta Sistemi
ile istihbarat sistemlerinin birbirlerini birebir destekleyecek bir yapıya kavuşturulması
Başkan Bush, 2002 yılında önde gelen
Yeni Muhafazakârların (NeoCon's) iştirakiyle, "ABD'nin 21. Yüzyıl
Grubu"nu oluşturmuştur. Grup, "ABD'nin 21. Yüzyılı Projesi"ni
hazırlamış. Proje, Bush tarafından uygulamaya sokulmuştur.
Bush, proje ile Irak'ı kitle imha
silahlarından arındırmayı, bu bölgeye demokrasi getirmeyi, Irak'tan başlayarak
İran, Suriye, Kuzey Kore, Suudi Arabistan, Mısır, Libya ve Sudan gibi ülkelerde
rejim değişikliği ve İsrail'i bölgede her istediğini yapabilecek konuma
getirmeyi amaçlamıştır.
ABD; 2004 Mart'ında "Uzun Vadeli
Kuvvet Yapısı 2005 Planı"nı yayınlamıştır. Plana göre, Ortadoğu, Afrika,
Orta Asya, Güneydoğu Asya, Orta ve Güneydoğu Amerika'da düzensiz tehditler
kapsamında, aşırı ideolojiler, terörizm, gerilla faaliyetleri, örtülü suçlar
ve iç savaş olmak üzere 5 tür tehdit öngörülmüştür. Konvansiyonel tehditlerin
azalmasına karşı, bioteknoloji, sibersavaş veya uzayın kullanımı, felaket
getirici tehditler olarak kabul edilmiştir. ([64])
Küreselleşmenin Gelecek Haritası 2005
Raporu, 2005 yılında Başkan Bush'a sunulmuştur. ([65])
CIA'nın düşünce kuruluşu olan Ulusal
İstihbarat Konseyi'nin 2020 yılında dünyanın nasıl olacağına dair geliştirdiği
senaryoları içeren raporda:
"Büyük devletlerin savaşa gitme
olasılığının 1900'lerin başından bu yana en düşük düzeye indiği, 19. yüzyılın
Almanya, 20. yüzyılın ABD yüzyılı olduğu 21. yüzyılda, Çin ve Hindistan in ön
plana çıktığı, ÂB içinde Müslüman
nüfusun toplumla bütünleşmesinin sorun yaratacağı, Türkiye'nin AB'ye tam
üyeliğinin topluluk için sorun olacağı, AB ekonomileri küçük büyümelerle
yoluna devam ederse AB'nin uluslararası gücü ve genişleme kabiliyetinin
sınırlı kalacağı, Türkiye'nin AB üyeliğinin nüfusu, dini ve kültürel
farklılıkları nedeniyle sorun yaratacağı ancak karşılıklı anlayış fırsatlarını
da beraberinde getireceği öngörülmüştür”.
Rapor, gelecek 15 yıl için 3 temel
öngörüde bulunmuştur.
1.
El Kaide'nin yerini alacak küçük
örgütler terör tehdidini sürdürecektir.
2.
Çin ve Hindistan uluslararası
platformda başrol oyuncusu olacaktır.
3.
AB toparlanmazsa Türkiye'nin tam
üyeliği tehlikeye gire çektir.
ABD, 11 Eylül 2001 saldırısının
ardından 2001 'de yayınladığı Savunma Strateji Belgesi'ni yenilemiş ve
"ABD'nin Savunma Strateji Belgesi" olarak 18 Mart 2005'te Savunma
Bakanı Rumsfeld imzasıyla yayınlamıştır. ([66])
Strateji Belgesi Şu Temel Esasları
İçermektedir:
1.
ABD hâlihazırda bir savaş
içerisindedir. Her ulustan önce kendisini korumak zorundadır. ABD Anayasası'nın
gereği de budur.
2.
ABD'nin egemenliği dünyadaki tüm
ulusların egemenliğinin üzerindedir. ABD dünyanın en üst egemenlikli gücüdür.
Bu nedenlerle;
•
Avrupa, Ortadoğu, Doğu, Orta ve Kuzey
Asya'da kendisine rakip eşdeğer bir gücün olmasına kesinlikle izin
vermeyecektir.
•
Dünyada hiçbir güç ABD'nin küresel
hareket yeteneğini karada, denizde, havada, uzayda ve sanal uzayda (internette)
engellemeyecektir.
•
Tehlikeler oluşmadan daha gelişme
aşamasında iken saptanacak ve ABD; NATO, BM Güvenlik Konseyi gibi kuruluşlara
bağlı olmaksızın, tek başına alacağı kararla, "Önleyici Vuruşla" bu
tehlikeleri önleyecektir.
3.
ABD ulusal güvenlik sorunlarını
çözmek için uluslararası işbirliğinde bulunacaktır. Ancak bu ülkeler, aşağıdaki
7 temel kritere kesinlikle uyacaktır.
•
ABD üst egemenliğine tabi olma
koşuluyla ulus devletle rin güçlendirilmesi
•
Demokrasinin yerleştirilmesi
•
Serbest piyasa ve rekabetçi
pazarların korunması
•
ABD'nin hareket kabiliyetinin hiçbir
mekânda engellenmemesi
•
Dünyanın önemli bölgelerinde
hegemonya kurmaya kalkı- şılmaması
•
ABD'nin uluslararası yükümlülüklerini
yerine getirilmesinin maliyetini yükseltici girişimlerde bulunulmaması
Güçsüz rakiplerin konvansiyonel
olmayan yöntemleri kullanmalarını önleyecek bir askerî yapılanma ve savaş
tarzı ilkesini benimsemek koşuluyla:
•
Yerel çatışmalarda doğrudan taraf
olunması
•
İsyancı güçleri bastırmak için
hükümetlere yardım edilmesi
•
Terörizme karşın, radikal İslam'la
ılımlı İslam arasında bir iç savaş olduğunun tüm Müslümanlara kabul ettirilmesi
Bu gerekçeleri karşılayabilecek yeni
bir ABD ordusu şu özelliklere sahip olacaktır:
•
2 cephede savaş doktrininden
vazgeçilecek yapıda olması
•
Asıl caydırıcı gücün kara biriikteri
olması
•
Yüksek riskli bölgelerde ordunun
asker kapasitesi yüksek ülkelerde güvenlik ilişkilerine daha fazla önem
verilmesi
•
Ordunun üzerinden stratejik
ortaklıklar kurmaya yoğunlaşması
Başkan Bush; 1 Mayıs 2003 tarihinde
Irak'ta görevin tamamlandığını ilan etmesinden 30 ay sonra 3 Kasım 2005 tarihinde
Irak ile ilgili olarak hazırlanan ilk kapsamlı stratejiyi, "Irak'ta Zafer
İçin Ulusal Strateji Belgesi" ile açıklayabilmiştir. Irak'ta mutlaka
zafere ulaşılacağını İran ve Suriye'den rahatsız olunduğunu açıklamıştı.([67])
Bush Yönetimi, üç unsurlu Önleyici
Vuruş Konsepti'nin işlevini yerine getirebilmesi amacıyla Merkezi Komuta
Sistemi ile İstihbarat Sistemi'nin birbirlerini birebir destekleyecek bir
yapıya kavuşturulması kapsamında şu önemli uygulamaları gerçekleştirmiştir.
•
Ulusal İstihbarat Direktörlüğü
(National Intelligence Director / NID) kurulmuştur. CIA, FBI ve Pentagon İstihbaratı (Defence
Intelligence Agency / DİA) dahil olmak üzere 15 ayrı istihbarat kuruluşu NID'ye
bağlanmış bu suretle NID'in bu is tihbarat kuruluşlarını bir merkezden
aralarında eşgüdüm sağla yarak yönetmesine olanak sağlanmıştır. NID'ye 40
milyar do larlık dev bir ödenek de tahsis edilmiştir.
Başkan Bush'un Neo Con çekirdek
ekibinden John Dimitri Negroponte Direktörlüğüne ve Hava Orgeneral Michael Hay-
den Direktör Yardımcılığına getirilmiştir.
•
Başkan Bush Yönetimi'nce,
"Terörle Savaş" şüphelilerinin sorgulanması ve yargılanması ile
ilgili olarak hazırlanan yasa tasarısı Eylül 2006 sonunda ABD Senatosu'nda
onaylanmıştır.
Özel askeri mahkemelerin kurulmasını
öngören tasarı, sorgulanılacak şüpheliler için bazı standartlar getirmekte
ancak, "Terör şüphelileri"ni diğer askeri ve sivil mahkemelerde
tanınan bazı haklardan mahrum etmektedir. Bu kişilerin tutukluluk hallerini
sorgulama ya da kendilerine yönelik muameleyi federal mahkemeye taşıma haklan
ellerinden alınmaktadır.
CIA'nın gizli gözaltı merkezlerine de
onay veren tasarı da, işkenceli sorgulama yöntemleri sözde yasaklanmakla
beraber, muğlâk biçimde Başkana başka yöntemlerin kullanılıp kullanılmayacağını
belirleme hakkı verilmektedir. Bush Yönetimi'nin bu tasarıyla CIA ajanlarının
savaş suçlularından yargılanmasının önü kesilmektedir.
Tasarıyla ABD'nin Guantanamo üssünde
alıkonulan tutsakların yargılanmasının önü açılmaktadır.
Tasarının, İnsan Hakları Örgütleri
başta olmak üzere pek çok kesim ve Demokrat Partiler tarafından ülke hukukunun
ortalıktan kaldırıldığı açıklansa da Başkan Bush, "CIA'nın terör zanlılarını
kaçırıp gizli işkence üstlerinde sorgulanmalarını, gizli
gözaltı programının paha biçilmez
olduğunu ve ÂBD’ye yönelik sayısız terör saldırısının böyle önlendiğini" açıklamıştır.
ABD Temsilciler Meclisi de Eylül 2006
sonunda Bush'un telefonların dinlenmesi programına yeni kısıtlamalarla yasal
statü verecek bir yasa tasarısı onaylanmıştır.(6-7)
11 Eylül'ün ardından Başkan Bush,
CIA'ya yeniden adam öldürme ve suikast yetkisi veren kanunu Kongre'den
geçirerek onaylamıştır. Yeni kanunla, CIA örgütüne; yabancı ülke liderlerini
ve istenmeyen kişileri öldürme yetkisi verildi. Bu kanun sadece yabancıları
değil, hükümete muhalif olan Amerikalıları da kapsamaktadır. ABD Başkanı Gerald
Ford zamanında CIA'nın adam öldürme yetkisi sözde geri alınmıştı. Başkan Bush,
FBI ve polise yeni yetkiler veren bir antiterör yasasını "Yurtseverlik
Yasası" adı altında Kongre'den geçirerek yürürlüğe sokmuştur. Yasa ile
terörist olduğundan kuşku duyulan kişilerin telefonlarının dinlenmesi,
hareketlerinin internetten izlenmesi, saldırılardan önce bilgi sağlanması,
yardım, yataklık edenlere karşı yasal önlemler alınması, kara para aklama
mekânlarında güvenlik güçlerine olağanüstü imkânlar sağlanması, fınansal
kaynakların kurutulması, uyuşturucu, biyolojik ve kimyasal silahlarla ilgili
cezaların artırılması sağlanmaktadır.
Başkan Bush, 11 Eylül saldırısından
üç hafta gibi kısa bir süre sonra ülke güvenliğini sağlamak ve terörle mücadele
için, "İç Güvenlik Konseyi Danışma Bakanlığı" adlı bakanlık düzeyinde
yetkiye sahip bir örgüt kurarak iç güvenlik bakanlığını kurmakla
görevlendirilmiştir.
Başkan Bush'a doğrudan bağlı olarak
görev yapacak bakanlığın başına Penisilvanya Valisi Tom Ridge Terörle Mücadele
Başkan Yardımcılığına Orgeneral Wayne Downing ve Siber Güvenlik Başkan Yardımcılığı'na
Richard Clarke atanmıştır. Downing daha sonra Irak'a müdahale konusunda Başkan Bush'la fikir
ayrılığına düşerek görevinden ayrılmıştır.
İç Güvenlik Danışma Konseyi
Başkanlığı 'na 20 milyar dolar
tahsisat ayrılmıştır. Savunma, Adalet, Tarım, Sağlık Bakanlıkla-
6-7. Cumhuriyet, 30.9.2006, Vatan,
10.9.2006
rı ile CIA FBI Federal Acil
Yönetim Bürosu Başkanlığı ve yüzlerce Düşünce Kuruluşu dahil olmak üzere
elliye yakın istihbarat bölümü ile birlikte çalışması öngörülmüştür.
Konseyde göreve alman kişilerin
geçmiş yıllarda gerçekleştirdikleri faaliyetler dikkate alındığında kurmakla
görevlendirildikleri bakanlığı dünyaya faşist terörü ihraç edecek bir bakanlık
olarak oluşturacakları çok açıktır. Çünkü bu kişiler bu konularda dünyanın en
şaibeli kişileri arasında bulunmaktadır.
Tom Ridge, Vietnam Savaşı'nda
kitlesel katliamlar, tutuklamalar, işkenceli sorgulamalar ile köy, kasaba ve
pirinç tarlalarına napalm bombaları atılmasından sorumlu, "ordu
pasifıkasyon merkezinde görev almıştır. Ridge, uzun süren Vietnam Savaşı'nda
otuz bine yakın masum sivilin katledilmesinde aktif rol almıştır.
Wayne Downing; istihbarat ağı ile Pentagon arası koordinasyondan
sorumlu olmuştur. Downing'de Vietnam Savaşı'ndaki kitlesel katliamlarda ve
Güney Amerika'da kontrterörizm adı altında yürütülen kirli savaşta etkin rol
almıştır.
Richard Clarke, ABD'nin
telekomünikasyon ve enformasyon alt yapısını terörist saldırılardan korumaktan
sorumlu olmuştur. Clarke, Başkan Clinton'ın ABD karşıtı teröristlere yataklık
eden ülkelerin hayati önemdeki tesislerinin bombalanmasına ikna etmiş ve
Clinton'ın 1995 tarih ve 39 sayılı başkanlık direktifinin mimarı olmuştur. Bu
direktifle terör bahanesiyle tüm dünya ülkelerine doğrudan saldırı
olasılıkları yaratılmıştır. Teröristlere yataklık edecek ülkelere eylemlerine
son vermelerine yönelik işbirliğine davet edilmekte, basan sağlanmadığı
takdirde bu ülkelere karşı kuvvet kullanmakta serbest bırakılmaktadır.
Tom Ridge ve ekibi, daha atanmaları
onaylanmadan Önce, "CIA'ya Suikastları Yasaklayan" yasanın iptalini
öngören yasa taslağı "Antiteror Yasa Taslağı"nı hazırlayıp Başkan
Bush'un onayına sunmakta gecikmemiştir.
ABD'nin on altıncı bakanlığı kurmakla
görevlendirilen bu ekip on dört aya yakın bir sürede çalışmalarını tamamlayarak
Başkan Bush'a sunmuşlardır. Başkan da Beyaz Saray'da 25 Kasım 2002 tarihinde
düzenlediği törende, "İç Güvenlik Yasası"nı imzalayarak yürürlüğe
sokmuştur.
2004 yılında işlerlik kazandırılan
yasaya göre başkanlık, CIA, FBI ulusal güvenlik ajansı ve diğer istihbarat
bölümleri tarafından toplanan terörist tehditlere yönelik istihbarat
bilgilerini analiz edecektir. Tüm kamu, yerel ve özel sektör birimleri ile de
birlikte çalışacaktır. Başkanlık; siber-terörizm, nükleer, kimyasal ve
biyolojik teröre karşı çalışmalarını yoğunlaştıracak ve terörist tehditleri
önceden önleyecek teknolojik araştırmaları teşvik edecektir.
Yasaya göre; devasa bir istihbarat
ağı oluşturulmaktadır. Her ilden telefon konuşmaları, mektuplar, kredi
kartları, ahm-satım- lar, banka hesapları, sağlık dosyalan bir süper
bilgisayarda toplayacak olan istihbarat sistemi kitapçıların listelerinde
polislere verilmesini zorunlu kılmaktadır.
Yaklaşık 40 milyar dolarlık bir
bütçeyle 22 kuruluşu bir araya getiren ve 170 bin kişiyi istihdam edecek olan
bakanlık; Pen- tagon'un kuruluşunu sağlayan Başkan Truman'ın imzalamış olduğu
ulusal güvenlik yasasından bu yana gerçekleştirilen en büyük yeniden yapılanma
olduğu bizzat Başkan Bush tarafından açıklanmıştır.
Bush; 14 ay kadar önce iç güvenlik
danışma konseyi başkanlığına getirdiği Tom Ridge'yi bakanlığa; Bahriye Bakanı
Gordan Enkland'ı müsteşarlığa ve uyuşturucuyla mücadele idaresi başkanı Asa
Hudcehinson'u Sınır ve Ulaşımdan Sorumlu Bakan Yardımcılığına getirmiştir.
Yeni yasaya paralel olarak Pentagon'a
bağlı bir istihbarat bakan yardımcılığı kadrosu ihdas edilmiştir. Çok gizli
kodlu, "Tüm Bilgilerden Bilgi Sahibi Olma" (Total Information
Avarenes) görevini üstlenecek organın tüm ABD'nin izlenmesi ve gözetimden
sorumlu 22'ye yakın örgütle sıkı bir şekilde çalışacaktır.
Dünyadaki her dili birkaç saniye
içinde İngilizceye çevirecek süper bilgisayarlarla donatılacak olan Ronald
Reagan Dönemi'nin İran-Irak Kontra Olayı sabıkalısı emekli Oramiral John
Poindexter'i atamıştır.
ClA'nın İç Güvenlik Çalışması
Yasağı'nın geçtiğimiz Ekim ayında kaldırıldığından, CIA, FBI ve diğer tüm polis
örgütleriyle iç istihbarat alanında ortak çalışma alanı sağlanmaktadır.
7 Ağustos 1998'de Kenya ve
Tanzanya'daki ABD Büyükelçiliklerinin Usame Bin Ladin tarafından bombalanması
iddiasının ardından, terörist tehditlerin önlenmesi amacıyla 1998 tarihinde
Savunma Bakanlığı bünyesinde, bütçesi milyarlarca doları bulan ve binlerce
uzmanın görev aldığı, "Tehditleri Azaltma Başkanlığı" kurulmuş başına
da ABD'nin en önemli uzmanı olan Sally K. Horn getirilmiştir. Aynı yıl,
Pentagon'da Tehditlere Karşı Yeni Stratejik Konseptler (RMA, Revulation in
Mili-tary Affairs) üretmek amacıyla 1973 tarihinde kurulmuş olan ve başına Andrew W. Marshall ve
Anthony D. Marshall'ın bulunduğu "Net Assesment" kadroları Başkan
Bush tarafından büyük ölçüde takviye edilmiştir.
•
1 Eylül 200 Tin ardından ABD, kendi
hayati çıkarlarını korumak adına ve terörden arınmış bir ülke kimliği ile
ürettiği terörizme karşı savaş politikalarını dünya ülkelerinin de kendi çıkarlarının
gereğiymişçesine kabulünü dayatmaktadır. Bunu küresel olarak sürdürebilinir
kılmak için, Bush Yönetimi ABD'de bu güne kadar hiçbir hükümetin başaramadığı
ölçüde geniş ve derinlikte faşist bir federal örgütlenmeyi başarmış görünmektedir.
Bush yönetimi bunu İç Güvenlik Yasası" ile ve öncelikle de, "îç
Güvenlik Bakanlığı" gibi dev kadrolu bir bakanlığı kurarak yapmıştır.
Bunun için yaklaşık on dört aylık uzun bir zaman harcanmıştır.([68])
•
New York Times'in Şubat 2002'deki
haberlerine göre Pen tagon'a bağlı, "Stratejik Nüfuz Dairesi" hem iç
hem de dış medyaya yönelik özellikle yalan haberler ortaya atmak için özel
olarak kurulmuştu. Pentagon'un amacı böylece hem dost hem de düşman ülkelerde
kamuoyunu ve de liderleri psikolojik ola rak etkilemekti. Ancak tüm dünyaya
yayılmasından sonra söz konusu Daire kapatılmıştı. Ne var ki, Savunma Bakanı
Rums- feld; bu Daire'nin kapatılması üzerine bu görevi yerine getire cek başka
kurumların var olduğunu açıklamıştır.([69])
•
ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'ın
istihbarat toplamada CIA'ya olan bağımlılığına son vermek için gizlice
kendisine
bağlı bir casusluk örgütü oluşturduğu
ve bu yeni birimin 2 yıldır Irak, Afganistan ve diğer ülkelerde gizli faaliyet
yürüttüğü ortaya çıkmıştır.
Washington Post'un haberine göre, şimdiye kadar varlığı
gizli tutulan bu örgüt, Rumsfeld'in yazılı emriyle 25 Nisan 2002 tarihinde
kurulmuştur.
"Stratejik Destek Dairesi"
(Strategic Support Branch / SSB) adı verilen birimdeki Savunma Bakanlığı
(Pentagon) personeli ABD dışında "Resmi olmayan" sıfatlarla ve sahte
kimlikle faaliyet göstermekte, bazı "kötü şöhretli" kişiler de casus
olarak kullanılmaktadır. SSB ajanları 2002'den bu yana Irak, Afganistan ve
isimleri gizli tutulan bazı ülkelerde faaliyette bulunmaktadır.
Örgütün faaliyetleri son zamanlarda Somali,
Yemen, Endonezya, Filipinler ve Gürcistan'da yoğunlaşmıştır.
Bu örgüte yılda 25 milyon dolar
harcama yetkisi verilmiştir. C’1).
•
İlk defa Temmuz 1998'de yayın yapan
Ordu Kanalı 2005 yılı başından itibaren yeniden yayına girecektir. Kanal ABD Silahlı
Kuvvetlerinin her yönüyle tanıtımını, eğitimci programlar düzenlemeyi ve halka
yönelik duyurularda bulunmayı amaçlamaktadır. İnandırıcı, gerçek hayattan
alınma kahramanlık hikâyelerinin aktarılmasının yanı sıra, teknolojik
gelişmelerin Ordu'ya yansıması ve ordu tarihinde önemli dönüm noktalarını taşımayı
hedeflemektedir.)12)
Yeni Tekdünyacı CIA'cı Neo Con'lar
Daha 1950'lerde dünya sermayesi
egemeni David Rockefeller'in oğlu ABD Eski Başkan Yardımcısı, New York valisi CFR
üyesi Cumhuriyetçi Parti'li Nelson Rockefeller; ABD Başkanı Eisenhower'a Ocak
1956'da yazdığı mektupta(13) "Bizim politikalarımız, hem
global (yani dünyanın bütün kara parçalarını kapsayan) hem de total olmalıdır.
Yani politik, askeri, ekonomik,
lO.Müliyet, 24.1.2005
11.
Cumhuriyet, 30.9.2006
12.
Ash Gökçura, Cumhuriyet-Strateji,
27.12.2004 s. 12
13.
Doğan Avcıoğlu, Türkiyenin Düzeni
s.654-657
psikolojik tedbirleri ve özel
metotları bir bütün içinde bir araya getirmelidir." "Biz askeri
paktları kurmayı ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz.
Çünkü bu paktlar herhangi bir komünist saldırısını ve ulusal hareketlen
önlemede faydalı olacaktır."" "Askeri paktları sağlamlaştırmak
ve genişletmek için MarshaU Planı'mn Avrupa'da bize sağladığı kadar ya da ondan
büyük ölçüde politik ve askeri nüfuz sağlayacak genişlikte bir ekonomik yayılma
plânını Asya, Afrika ve azgelişmiş bölgelere uygulamak zorundayız. Şu önemli
gerçeği gözden uzak tutmamalıyız. Magnezyum, krom, kalay, çinko ve tabiî
kauçuğun tamamı bakır ve petrolümüzün önemli bir kısmı, kurşun ve alüminyumun
üçte biri denizaşırı ülkelerden gelmektedir, "diyordu.
Rockefeller, ABD Küresel Sermaye
Diktatörlüğü'nün total, politik, askeri, ekonomik, psikolojik ve özel
metotlarını Eisen- hower'a öneriyordu. Aslında önermekle kalmıyor, fiilen uygulatıyordu.
Uygulamanın daha ileri boyutlara taşınmasını ve büyük nüfuz sağlayacak şekilde
yayılmasını talep ediyordu. 1961'de Eisenhower'a bile, "Askeri,
Endüstriyel ittifakın, özgürlük ve demokratik özelliklerimiz üzerindeki
olumsuz baskılarına izin vermeyelim, çünkü yıllık askeri harcamalarımız bütün
Amerikan şirketlerinin net gelirlerini aşacak noktaya ulaştı". Dedirtmişti.
Aradan kırk yıl geçtikten sonra
1994'te bu defa CFR Onursal Başkanı David Rockefeller; 1994 yılında
gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler îş Konseyi toplantısında bir savaş
beklentisini şöyle dile getiriyordu:
"Küresel bir değişimin
eşiğindeyiz. Beklediğimiz şey, tam zamanında gelecek bir bunalımdır. Uluslar,
Yeni Dünya Düzeni'ni o zaman kabul edecekler." Rockefeller'den
iki yıl kadar Önce aynı ekipten CFR üyesi Henry Kissinger, 21 Mayıs 1992'de
Fransa'nın Evian kentinde gerçekleştirilen Bilderberg toplantısında "Bir
sabah erken saatte uyandığınızda Los Angeles sokaklarında askeri, federal ve
yerel güvenlik güçlerinin, CFR ve FBI'ı karada ve havada operasyon halinde
gördüğünüzde ve şehirde olağanüstü hal ilan edildiğini duyduğunuzda bu durumu
nefretle karşılar ve şiddetle protesto etmek için sokaklara dökülürsünüz. Ama;
kü-
resel dünya şartlarının bu gerçekliği
zorunlu kıldığına insanları Öyle inandırabilirsiniz ki, bir başka sabahın erken
saatinde uyandığınızda Los Angeles sokaklarında askeri, sivil güvenlik
güçlerin CIA ve FBI'ı karada, havada ve denizde operasyon yaparken gördüğünüzde
bu gerçekliği rahatlıkla kabullenir ve bundan büyük memnuniyet
duyabilirsiniz" diyordu.
Gerek Rockefeller ve gerekse
Kissinger aslında; I. Dünya Savaşı sonrasında 1920 yılında, "Reel
politikaların nihai amacı; insanların tümünü hayal mahsulü şeytanî yalanlarla
sürekli olarak tehdit etmektir." diyen CFR üyesi H.L. Menchen ve Kore
Savaşı sonrası 1957'de ABD yönetimleri insanları hiç gerçekleşmeyecek şeytanî
bunalım senaryoları ve sınırsız bir korku seli karşısında bırakmalı, böylece
milliyetçi duyguları her an patlamaya hazır hale getirmelidir," diyen ([70]) CFR üyesi General
Douglas Mac Arthur'un söylediklerini yineleyerek savaş tellallığına
soyunuyorlardı.
David Rockefeller'in konuşması
Avrupa'da tek sosyalist devlet olarak kalmış Yugoslav ulusal devletinin sanal
nedenli büyük bir savaşla ortadan kaldırılmasını ve ABD'nin 1990'da ilan ettiği
Yeni Dünya Düzeni'nin kabul ettirilmesini amaçlıyordu.
Kissinger konuşmasıyla, SSCB'nin
çökertildiği, komünizm tehdidinin ortadan kalktığı, Yeni Dünya Düzeni'ni tehdit
ettiği ileri sürülen Haydut Devletler Doktrinin ilan edildiği bir süreçte Doğu
Avrupa, Rusya ve arka bahçesi ülkelere yönelik bir büyük bunalım yaratılmasını
fırsat bilerek Yeni Dünya Düzeni'nin perçinlenmesini amaçlıyordu. Her iki
konuşmanın yapıldığı süreçte Bili Clinton ABD Başkanıydı. Her ne kadar Yeni
Dünya Düzenciler Clinton'u mensup oldukları CFR adına iktidara taşı- rmşlarsa
da, onu başarılı bulmuyor şiddetle saldırıyorlardı. Clinton'a, Haydut Devlet
olarak ilan ettikleri Irak'a karşı savaş açması için olağanüstü baskı uyguluyorlardı.
Amerikan Şahin- leri'nin toplandığı, "Amerikan Girişim Enstitüsü",
1997'de, "The Project Of The New American Century" adlı bir
çalışma grubu oluşturuyordu.
Grup, ilk toplantısından sonra bir
ayaklanma stratejisiyle Irak'ta rejim değişikliğini öneren 26 Ocak 1998 tarihli
bir mektubu Richard Perle ve eski bir senatör eliyle Clinton'a sunmuştur.
Başkan Bush'u Amerikan küresel faşist
imparatorluğunu kurmaya taşıyan "Yeni Muhafazakâr" hareketinin
mimarları Clinton'a "kati ve kararlı bir şekilde harekete geçmeyi
şiddetle tavsiye ederiz. ABD ve müttefiklerine yönelik kitle imha silahı
tehdidini bertaraf etmek için harekete geçtiğiniz takdirde ülkemizin en hayati
ulusal güvenlik çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olacaksınız. Zayıflık ve
rehavete dayanan bir davranışa sürüklendiğimiz takdirde çıkarlarımızı ve
geleceğimizi riske sokacağız” diyordu. Yeni Muhafazakâr şahinler,
programlarını hayata geçirmek için de Bush'u başkanlığa taşıyacak yolların
kaldırımlarını döşüyorlardı. Çünkü CFR kontrolündeki "Askerî- Endüstriyel
Kompleksin" maksimize olmadığı bir sermaye imparatorluğunu olası
görmüyorlardı.
Başkan Clinton iki yıllık dönemi
boyunca askeri harcamaların artmasına yönelik CFR'nin şahin kanadının
baskılarına direniyordu. Aksine harcamaların büyük bir bölümünü sosyal güvenlik
projelerine aktarıyordu.
Petrolde Rockefeller, çelik'te
Carnegie, bakır'da Gugenhe- im, şeker'de Hevemeyer, tütün'de Duke tekerlerinin
yerini bugün başta silah ve onunla bağlantılı tekeller; Lockheed-Martin,
Boeing, Northrop Grumman, Raytheon, TRW ve Cariyle gibi yüksek teknolojiye
dayalı endüstriyel gruplar almıştı. Ve bu gruplar fınansa bağlı hale
gelmişlerdi. Nitekim Lockheed-Martin hisselerinin yüzde 75 ve Boeing
hisselerinin yüzde 6O'ı fı- nansla bağlantılıdır. Çünkü sanayi sermayesi banka
sermayesiyle iç içe geçmiş ve fınans kapital küreselleşmenin motoru haline
gelmiştir. Küresel kapitalist imparatorluğun egemeni CFR'ye mensup elitler hem
sanayi ve hem de fınans kapitalini ellerinde bulundurduklarından
"Askerî-Endüstriyel Kompleks" "Askerî- Endüstriy el-Finans
Kompleksi"ne dönüşmüştür. Bu durumda küresel kapitalizm kompleksin
tıkanmasını savaşla aşacaktır. Küresel kapitalizmin bu açmazını Lenin daha
1910'larda tespit etmiştir.
Lenin, "Kapitalist rejimde,
çeşitli ekonomilerin ve türlü devletlerin eşit şekilde gelişmesi imkânsızdır.
Kapitalist rejimde, durmadan bozulan dengeyi zaman zaman yeniden kurmanın yolu,
sanayide krizler, politikada savaşlardır” demiştir. ('5-16)
Mars ise daha evvel; "Kapitalizmin
küresel bir örgüt olduğu şu iki anlamdadır; sistemdeki zayıflık ve çelişkiler
onun kendi içindedir. Ulusal bir kökeni de yoktur, ikinci olarak, onunla
savaşımda en etkili araç ulusal devletler, ulusal ekonomilerdir"
demiştir.
Başkan Clinton'a Irak'a savaş
açtıramayan CFR şahinleri bir taraftan olası Irak savaşı için Pentagon ve
Dışişlerine ekibini yığarken, diğer taraftan her ne pahasına olursa olsun
Bush'u Başkanlığa taşıma kararı almıştır. 2000 yılındaki başkanlık seçimlerinde
Cumhuriyetçi Parti'nin Şahinler kanadı, Demokratik Parti Başkan adayı Albert
Gore'un seçimi 500 bin oy farkı ile kazanmasına rağmen eski bir kokainman olan
Bush'u başkanlığa taşımıştır. Bush'un Başkanlığının daha birinci yılı dolmadan
Rockefeller ve Kissinger'in büyük bunalım senaryoları New York'ta aynen
gerçekleşmiştir.
11 Eylül'de istihbarat ve savunma
örgütleri New York'ta alarma
geçirilmiştir. Özgürlük Anıtı'nın çevresinde nükleer savaş gemileri,
semalarında nükleer başlıklı uçaklar, karada tanklar gezmeye başlamıştır.
Sermaye imparatorluğunun ayak sesleri New York'u titretmiştir. Buna karşın
gerçekte hiçbir protesto olmamış, tersine savaş çığlıkları New York
semalarında çınlamıştır.
11 Eylül, Bush'u Başkanlığa taşıyan,
"Yeni Muhafazakârların (NeoCon) ABD küresel faşizm projesinin hayata
geçirilmesi için altın bir fırsat doğurmuştur. Paul Wolfowitz, "11
Eylül bize kesin bilgi'nin lüks olduğunu, bize gereken adil bir davadan çok
savaşa yakın olmayı göstermiştir. Çünkü karşımızdakilerin eğilim ve
kapasiteleri savaşmak için yeterlidir" demiştir.
Bush'u küresel faşist imparatorluk kurmaya taşıyan ekibin te- orisyenlerinden
Tim Donnely, "11 Eylül bize tasavvur edemeyeceğimiz bir olanak
sağladı. Görüşlerimizin doğruluğunu gösterdi" Yoshua Muravchik, "11
Eylül olayı yaşanmasaydı biz bu
15-16 Lenin, Sosyal Demokrasi
Dergisi, 16 Ağustos 1995; sayı 40
kadar etkili olamazdık". Bush'un
aynı zamanda Ortadoğu danışmanı olan Michael Ledeen, "Roosevelt Amerikan
halkını savaşa sokmayı başaramadı. Pearl Harbour baskını bir mucize yarattı.
11 Eylülde İslamcı terör harekete geçince Amerika yeniden şans yakaladı" demiştir. CFR
şahinlerinin küresel faşist imparatorluk projesi Reagan döneminden bu yana
gündemde tutuluyor, hazırlıkları sürdürülüyor ve icra planları yapılıyordu. 9
Mart 2002 tarihli Los Angeles Times'te yaymlanıncaya kadar gizli tutulan bir
Pentagon raporu proje'nin ne kadar ayrıntılı bir tarzda ele alındığını
gösteriyor. Rapor'a göre, Bush yönetimi Çin, Rusya, Kuzey Kore, İran, Libya ve
Suriye'ye de savaş açma koşullarını belirlemiştir.
Arap-îsrail, Çin-Tayvan, Kuzey-Güney
Kore krizlerinde bu yola başvurulması öngörülmüştür. 17 Şubat 2002 tarihli Florida Times Union
gazetesinde bu listeye Somali, Sudan, Endonezya ve Yemen'in de ekleneceği
haberi yer almıştır.
Eski SSCB, Doğu Avrupa ülkelerini, Hint
Yarımadasını ve Çin'i yeniden sömürgeleştirmeyi amaçlayan Yeni Muhafazakârlar,
nükleer silahlardan arındırma yalanlarıyla Irak'a saldırdılar, topraklarını
işgal ettiler, zengin enerji kaynaklarına el koydular, masum insanları
katlettiler, binlerce yıllık kültürel mirası yok ettiler ve hızla kukla bir
yönetim oluşturdular.
Küresel faşist Amerikan imparatorluğu
projesi adına dünyayı, bomba, para ve kâra dayalı ölüm ittifakına sürmekte
tereddüt etmeyen ve Bush'u koçbaşı olarak kullanan yönetimin şahinler kanadı
"Askerî-Endüstriyel-Finans Kompleksi"nin mensuplarından oluşuyor.
CFR'de inisiyatifi ele geçiren şahinler, Bush iktidarını ve kongreyi endüstri,
ticaret ve bankacılık yatırımlarının araçları halinde çalıştırıyor.
Mektupçu yeni muhafazakâr (Neo Conservative / Ne- oCon)
şahinler
Küresel faşist imparatorluk peşindeki
Yeni Muhafazakârların çelik çekirdek kadrosu Richard Perle eliyle Başkan
Clinton'a 26 Ocak 1998 tarihinde Irak'a savaş ilanı için aşağıdaki imzaları
içeren bir mektup vermişlerdir.
Başkan Yardımcısı, CFR ve Triateral üyesi, Amerikan
Girişim Enstitüsü'nün (American Enterprise Institute / AEI) Onursal
Başkanı, Halliburton Petrol Şirketi'nin eski Yönetim Kurulu Başkanı.
•
Donald Rumsfeld;
Savunma Bakanı, CFR üyesi, Yeni NATO
Girişimi (New Atlantic
Inisiative / NAI) üyesi.
•
Paul Wolfowits;
Savunma Bakan Yardımcısı, CFR
Trilateral, Bilderberg üyesi.
•
Richard Perle;
Savunma Politikaları Danışma Konseyi
Direktörü CFR üyesi, Eski Savunma Bakan Yardımcısı Amerikan Girişim Enstitüsü
(AEI) Başkanı.
•
Bruce P. Jackson
Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) Eski
Başkanı, Yeni .NATO Girişimi (NAI) üyesi, CFR üyesi, Başkan Bush'un 2000 yılı
seçim kampanyası Dış Politika Kampanyası Başkanı, ABD NATO Komisyonu eski
Başkanı, değişim sürecindeki demokrasiler projesi başkanı, silah üretici devi
Lockheed-Martin eski Başkan Yardımcısı.
•
Robert Zoellick
ABD Ticaret Bakanlığı Temsilcisi, CFR
Trilateral, Bilderberg üyesi, Yeni NATO Girişimi (NAI) üyesi.
• John Bolton
Dışişleri Bakan Yardımcısı, CFR
üyesi, Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) ve Yeni NATO Girişimi (NAI) üyesi.
•
Richard Armitage
Dışişleri Müsteşarı, CFR üyesi.
•
George Tenet
GIA Başkanı CFR üyesi.
•
Jeanne J. Kirkpatrick
CFR Trilateral Komisyon üyesi,
Amerikan Girişim Enstitüsü (AEİ) üyesi.
•
Paula Dobriansky
CFR Trilateral üyesi, Amerikan Girişim Enstitüsü (AEÎ) üyesi.
•
William Kristol
CFR üyesi, Yeni Muhafazakârlığın önde
gelen kuramcılarından.
•
Irwing Kristol
CFR üyesi Yeni Muhafazakârlığın önde
gelen kuramcılarından. Brooklyn'li Troçkist, CIA görevlisi, New York'ta kurulan
Amerikan Kültürel Komisyonu CIA Sözleşmeler Yöneticisi, 1953'te Paris'e taşındı
ve Tek Dünyacı CIA'cılann dergisi En- counter'in eş editörlüğünü üstlendi.
• Robert Kağan
CFR üyesi, Yeni Muhafazakârlığın önde
gelen kuramcılarından.
• James Woolsey
CIA eski Başkanı, CFR üyesi, Emekli
Kara Albay.
• Lewis Libby
Cheney'in Baş danışmanı (sağ kolu),
CFR üyesi.
• Newt Gingrieh
Temsilciler Meclisi Eski Üyesi,
Kıdemli Cumhuriyetçi Partili, CFR üyesi, Yeni NATO girişimi (NAİ) üyesi.
•
Douglas Feith
Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi.
•
Stephen Hadley
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, CFR üyesi, Eski Savunma Bakan Yardımcısı Amerikan Girişim Enstitüsü
(AEI) üyesi.
• Eric S. Edelman
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, CFR üyesi, ABD-Finlandiya eski Büyükelçisi, Türkiye Yeni Büyükelçisi.
• Eliot Abrams
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, CFR üyesi.
• Zalmay Halilzad
Eski Savunma Bakan Yardımcısı, Beyaz
Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CFR üyesi.
Eski Savunma
Bakan Yardımcısı, CFR üyesi.
• James Schlesinger
Eski Enerji
Bakanı, CIA Eski Başkanı, CFR üyesi.
• E. Orgeneral Wayne Downing
Merkez
Kuvvetler Eski Komutanı, îç Güvenlik Eski Bakarı Yardımcısı.
• Prof. Eliot Cohen; Johns Hopkins Üniversitesi Öğretim
üyesi, CFR üyesi.
• VinWeber
Minnesota eski Senatörü, CFR üyesi.
• Peter W.Rudman
Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi.
• Yoshua Muravchik
Bush'un danışmanı, CFR üyesi.
• Prof. Michael Ledeen
Cheney'in Danışmanı.
• Tim Donnely
Cheney'in Danışmanı.
• David Jeremialı
CFR üyesi.
• David Wurmser
Eski senatör.
• Stephen Cambone
Dışişleri Bakan Yardımcısı
(istihbarat)
• Jeffrey Bergner.
• William Bennet.
Küresel Faşist Şahinler Troykası
Cheney-Rumsvelt-Wolfowitz'den oluşan
küresel faşist şahinler troykası, Başkan Clinton'u26 Ocak 1998 tarihli
mektupla Irak'a savaşa zorlamış, fakat bunda başarılı olamamıştır. "Yeni
Amerikan Yüzyılı Projesi" (Project For New American Cen- tury) adlı düşünce
kuruluşu raporu ile, "Amerikan Savunmasının Yeniden
Yapılandırılması" adlı 20 Eylül 2000 tarihli ra-
porun altındaki imzalar Clinton'a
verilen mektubun altındaki imzalardı.
NeoCon Troyka; Başkan Bush'u
imparatorluk projesinin gerçekleştirilmesinde koçbaşı olarak kullanıyor. Bush, Arbusto Energy ve
Harken petrol şirketinin eski başkanı, CFR üyesi.
Troyka, Bush'u Beyaz Sarayı, Başkan
Yardımcılığını, Ulusal Güvenlik Konseyini, Savunma Bakanlığını ve kabineyi
çelik çekirdek üyeleriyle kuşatmış bulunuyor.
• Kari Rove; Siyasi Danışman.
• Albert Gonzales
Baş Hukuk
Danışmanı, Faşist terör yasalarının mimarı.
• Lawrence Lindsay
Ulusal Ekonomik Konsey Direktörü.
• Prof. Michael Ledeen
İran ve Ortadoğu Danışmanı.
• Lewis Libby
Baş Danışman.
• Andrew Card
Beyaz Saray Genel Sekreteri.
• Edivard Djwerdjian
Beyaz Sarav Sözcüsü. Eski Dışişleri
Bakan Yardımcısı, İsrail ve Sovyet
Eski Büyükelçisi.
• John Dululio
Beyaz Saray Merkez Sorumlusu,
Köktendinci
eylemci
• Michael Gerson
Beyaz Saray Baş
Metin Yazarı, "Şer Ekseni"nin mucidi.
• Deborah Leower
Beyaz Saray Kriz Odası, Ulusal Güvenlik
Konseyi Direktörü.
• Dan Barlett
Beyaz Saray İletişim Direktörü.
Beyaz Saray Basın Danışmanı.
• Marry Ellen Coııntrymen
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü.
Dick Cheney ve Çekirdek Ekibi
Troyka'nın 1 Numaralı Üyesi
ABD Başkan Yardımcısı, CFR Trilateral
üyesi, wyoming Senatörü, Beyaz
Saray Eski Genel Sekreteri, Baba Bush dönemi Savunma Bakanı, Halliburton Petrol
Şirketi Eski Başkanı İleri teknoloji devi Dresser Rand şirketinin ve
Halliburton'un Başkanı.
Halliburton'un bağlı şirketi TRWnin Eski Yönetim
Kurulu üyesi. Halliburton'un 60 yıldan bu yana ABD Ordusu'nun ihtiyaçlarını
karşılayan Kellogs Brown & Root Service (KBR) şirketinin de ortağı, bu durumda
Halliburton şirketinin TRW üzerinden Lockheed-Martin, silah devi Northrop Grumman ile
ortaklığının yanı sıra Dresser Rand. Kellogs Brown & Root
Service ve Temizlik Maddeleri devi Procter & Gable ile ortaklıkları var.
Dick Cheney'm eşi Lynne V. Cheney Lockheed-Martin'in eski yönetim kurulu üyesi
Lockheed-Martin ve bağlısı TRW, Afrika ve Avrupa'da CIA, NSA ve DEA gibi istihbarat
örgütleriyle birlikte hareket ediyor.
Cheney, 2002'de Kaliforniya'daki ağır
enerji krizinden sonra geliştirilen Ulusal Enerji Planı'nm başkanı olarak
küresel emperyalist enerji politikalarını oluşturdu. Başkan yardımcılığını
devralır almaz, enerji devi Enron'un Başkan Yardımcısı Thomas White'ı Kara
Kuvvetleri Bakanlığına diğer dev petrol arama şirketi Tom Brown'ın Başkanı
Donald Evans'ı Ticaret Bakanlığına getirdi.
• Bruce P. Jackson
Cheney-Rumsfeld-Wolfowitz Troykası'nın en
güçlü üyesi kendisini geri planda tutan Bruce P. Jackson'dur. 2000 yılı başkanlık
seçimlerinden önce Jackson'un ABD Başkan adaylığı gündeme gelmişti. CFR üyesi,
Londra merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü üyesi 1979-1990
yılları arasında
askeri istihbarat subayı 1986-1990
yılları arasında Savunma Bakanlığında görevli. Bush'un 2000 yılı seçim
kampanyası Dış Politika Kampanyası Başkanı Kıdemli Cumhuriyet Partili. Yeni
Muhafazakârların egemenliğindeki Amerikan Girişim Enstitüsü'nün (AEI) Eski
Başkanı. Yeni Muhafazakârların hakimiyetindeki Yeni NATO Girişimi (NAI)
Başkanı. Ağustos 2002'den bu yana ABD Merkezli, Değişim Sürecindeki
Demokrasiler Proje- si'nın Başkanı Lockheed-Martin dev silah üretici firmasının
Eski Araştırma Geliştirme Stratejilerinden sorumlu Başkan Yardımcısı. ABD'de,
Askerî-Endüstriyel-Kompleks"in bir numaralı aksiyoneri o kadar ki,
"Bay Askerî-Endüstriyel Kompleksi" adıyla anılıyor. Uzay, Güç ve
Strateji (Space, Power and Stra- tegy) adlı kitabın yazarı. Bush iktidarı devralır
almaz Cheney, "Amerikan Ulusal Füze Kalkanı Projesi"nden en büyük
Pentagon ihalesini Lockheed-Martin şirketine verdi. Lockheed-Martin bu ihaleyi
dev TRW şirketi
işbirliği ile üstlen di. 12 Aralık 2002'de dünyanın 5. büyük silah üretici
şirketi Northrop Grumman TRW ile birleşti. TRV/'nin, Lockheed-Martin ile işbirliği içinde
olması nedeniyle Northrop-Grumman'la ortak durumda.
Her üç şirketin, yönetim kadroları
Troyka ekibinin kuşatmasında. Jackson, Lockheed-Martin'in Başkan yardımcısı
iken Stephen Hadley, Jackson'un en büyük yardımcısıydı.
Troyka "Amerikan Ulusal Füze
Kalkanı Projesi"ni hazırlamış ve ihale yi Lockheed-Martin'e vermiştir.
İhalenin gerçekleştirilmesinde TRW üzerinden Lockheed-Martin'le işbirliğini
sağlayan silah devi Northrop & Grumman'in Yönetim Kurulu Başkanı James
Roche'tir. Roche, Troyka tarafından Hava Kuvvetleri Bakanlığına getirilmiştir.
• Stephen Hadley
Stephen J. Hadley, Bruce P.
Jackson'un tüm çalışmalarında en yakın yardımcısıydı. CFR üyesi olan Hadley,
Baba Bush'un Savunma Bakan lığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi üyeliğini yapmıştır.
Cumhuriyetçi Parti'nin en kıdemli üyelerinden biri olan Hadley, Troyka
tarafından Ulusal Güvenlik Konseyi üyeliğine getirilmiştir. Hadley,
Shea-Gardner adlı uluslararası hukuk firmasının ortağıdır. Lockheed-Martin
sadece Pentagon'dan ihale-
ler almıyor. NATO'nun dev ihalelerini
de alıyor. Zaten NATO, "Askeri Endüstriyel Finans Kompleks"in en
büyük müşterisidir. Hadley, Jackson ve Rumsfeld gibi NATO'nun genişleme kararlarını
alan Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) üyesidir. Jackson bu enstitünün Başkanı
iken Hadley Genel Sekreteriydi. Cheney de Başkan Yardımcılığından önce
Enstitü'nün Onursal Başka- nıydı.
Pentagon Eski Savunma politikaları
direktörü Richard Perle, Hazine Bakanı Paul O'Neil, Dışişleri Bakan Yardımcısı
John R. Bolton, Lynne V Cheney, Prof Samuel Huntington ve ABD eski Başkanı Gerald
Ford da Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) üyeleri arasında bulunuyor.
• Lewis Libby
Cheney'in Müsteşarı (sağ kolu) CFR
üyesi. Eric S. Edel- man'la birlikte çalışıyordu.
• Eric Edelman
Cheney-Rumsfeld-Wolfowitz'in
güvenlik, savunma ve uzay konularında eski Başdanışmanı, CFR üyesi, 1981-1982
yılları arasında Dışişleri Bakanlığı Operasyon Dairesinde görev yaptı. 1982-1984
yılları arasında Dışişleri Bakanı Aleksandr Haig ve George Shultz'un özel
danışmanlığını yaptı. Cheney'in Savunma Bakanı olduğu 1992-1993 yılları
arasında Dışişleri Bakanlığından Savunma Bakanlığına geçti. Doğu Avrupa ve
Sovyetler Birliği İşleri Yardımcılığında bulundu. 1994-1996 yıllan arasında
Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliği Müsteşarlığında 1998'de Finlandiya
Büyükelçiliğinde bulundu. Troyka iktidara gelince Edelman'ı Beyaz Saray Ulusal
Güvenlik Konseyi Üyeliğine getirdi. Ağustos 2003'te ABD'nin Türkiye Büyükelçisi
olarak göreve başladı.
• Condoleeza Rice
Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı,
CFR üyesi, Stanford Üniversitesi Eski Rektörü, Rusya uzmanı, Baba Bush dönemi
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, Başkan George W. Bush'un Beyaz
Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı, Petrol devi Chevron'un Eski Yönetim
Kurulu üyesi, ABD'nin Orta Asya, Kafkasya politikaları ile ilgili çalışmalar
yürüten Doğu-Batı Enstitüsü (EWI) üyesi.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, Eski Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi
• Stepnen Hadley
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, CFR üyesi, Baba Bush dönemi Savunma Bakan Yardımcısı, Amerikan Girişim
Enstitüsü (AEI) üyesi
• EliotAbrams
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi,, CFR üyesi, Başkan Bush'un özel Danışmanı, Baba Bush'ça affedilen Iran
Kontra skandali suçlusu
• Grahnm Fuller
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, CIA Eski Başkan Yardımcısı, Ortadoğu-îran-Türkiye uzmanı
• Paula Dobıiansky
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, CFR Trilateral üyesi, Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) kıdemli üyesi
• Mathew Bryza
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi
• John Gordon
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, CFR üyesi
• Dan Fried
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi
üyesi, CFR üyesi, Brooking Institute kıdemli üyesi
• Donald Rumsfeld
Troyka'nın 2 nolu üyesi. Savunma
Bakanı, CFR üyesi, Yeni NATO Girişimi (NAI) üyesi, Başkan Reagan dönemi Savunma
Bakanı, Reagan dönemi Başkanlık Ortadoğu Özel Temsilcisi, ABD'nin NATO
nezdindeki Büyükelçisi, Zürih merkezli dev mühendislik şirketi ABB'nin
yöneticisi.
Troyka'nın elebaşısı her ne kadar
Cheney olarak görünüyorsa da aksiyoner elebaşısı Rumsfeld'dir. Reagan ve Baba
Bush ile çalışmış olan Rumsfeld, Savunma Bakanlığının basma kendisi gibi
aksiyoner bir şahinin geçmesi halinde ABD'nin 1 nolu Bakanlığı olan Dışişleri
Bakanlığının etkisinin azalacağı ve ABD'nin yönetiminde Savunma Bakanlığının
ağırlığının artacağı deneyim ve
birikimine sahip olduğu için Bush
kabinesinde Savunma Bakanlığı koltuğuna oturmayı tercih etmiştir. Kendisine
bağlı general ve sivilleri Pentagon'un kilit noktalarına hızla yerleştirmiştir.
Rumsfeld, 1962'de Illinois'ten
Senatör seçilmiştir. Nixon yönetimi başa geçtiğinde, Ekonomik Fırsatlar Ofisi Direktörüydü.
Cheney daha o sıralarda Rumsfeld'in dikkatini çekmişti. Ford Başkan olunca
Rumsfeld'i Beyaz Saray ekibinin başına geçirmiş o da Cheney'i Beyaz Saray'a
taşımıştır. Sınırsız tutkuları olan Rumsfeld 34 yaşındayken Savunma Bakanlığı
koltuğuna oturmayı başarmıştır. Rumsfeld bakan olur olmaz sırdaşı ve sağ kolu
yaptığı Cheney'i Beyaz Saray ekibinin başına geçirmiştir. Rumsfeld,
"Yıldız Savaşları Projesi"ni yaratan kişidir. 1973-1974 arası ABD'nin
NATO Büyükelçiliğinde, Reagan döneminin füze sistemleri, Ortadoğu temsilciliği
ve Stratejik Silah teknolojisiyle ilgili görevlerde bulunmuştur.
Rumsfeld, Ford-Bush kanadından çok
Reagan kanadına yakındı. Rumsfeld, Savunma Bakanlığı'na tayin edildiğinde Con-
doleeza Rice, Brent Scwroffun koruması altındaydı ve Rums- feld'le yakın temastaydı. Rumsfeld
daha o zaman şahinlerin reisiydi. Rumsfeld, Baba Bush'u, zekâsının sınırlı
olması ve yetersizliği nedeniyle açıkça eleştiriyor ve küçümsüyordu. CFR'de
birlikte olduğu Bush'un 1980 seçim kampanyası öncesinde CFR ve Trilateral
Komisyondan istifa etmesi ve istifanın kamuoyuna açıklanmasını istemesiyle.([71]) ortaya koyduğu
oportünist tavrı açıkça aşağılıyordu.
Baba Bush'u zekâ sınırlısı gören
Rumsfeld, savunma bakanlığı koltuğuna oturduğunda, Cheney, Beyaz Saray, Rice
ise, Ulusal Güvenlik Konseyi ayağını oluşturuyordu. Cheney Savunma Bakanı
olduğunda Wolfowitz
Savunma Bakan Yardımcısıydı. Richard Perle'de Reagan'ın Savunma Bakan
Yardımcısıydı. Wolfowitz, Perle, Paul Kozemchak, Andrew Marshall ve Ahmet Çelebi de amansız
şahin Prof Albert VVohlstetter'in öğrencileridir. Rumsfeld'in Reagan
döneminden bu yana bu ekiple ilişkisi devam etmiştir.
•
Prof Paul Wolfowitz
Troyka'nın 3 nolu üyesi. Savunma
Bakan Yardımcısı, CFR, Trilateral, Bilderberg üyesi Wolfowitz, Chicago
Üniversitesinde Siyasal Bilimler Doktorası yapmıştır. îş hayatına Washington'da
ki Silah Kontrol ve Silahsızlanma Temsilciliği ile başlamıştır. ABD'nin Moskova
Büyükelçiliğinde bulunmuştur. Perle'nin liderliğinde, SSCB'ni izlemekle
görevli "B Takımı" içinde yer almıştır. 1990'h yılların başından
itibaren SSCB'nin dağılmasından sonra, "Yeni Dünya Düzeni"yle ilgili
çalışmalar yapmıştır.
Cheney'in liderliğinde ilk kez Irak'a
karşı "Önleyici Saldırı Doktrini"ni o hazırlamıştır. Rumsfeld ve
Cheney'de Wolfowitz
ile aynı görüş ve düşünceyi paylaşmaktadır. Rumsfeld aynı projeyi
uygulayan aksiyonerdir.
• Prof Albert Wohlstetter
ABD'nin modern savaş doktrini ve dış
politika teorisyeni Wohlstetter. Kennedy'den bu yana tüm Başkanlara savunma ve dış
politika konularında akıl hocalığı yapmıştır. Wohlstetter geleceğin
savaşlarında nükleer silah yerine ordunun küçültülerek hedefini şaşmayan bomba
ve füzelerle donatılmış çevik kuvvet birliklerine dönüştürülmesini
savunmuştur. Chicago ve Uçla üniversitelerince hocalık yapan Wohlstetter 1980'li
yıllarda Perle ve Wolfowitz'in ABD yönetiminde görev almasını sağlamıştır.
Perle ve Wolfowitz'in yanı sıra öğrencilerinden Pentagon Stratejisi, "Net
Assesment" direktörü Andrew Marshall, Eski Savunma Bakan Yardımcısı ve Irak-Afganistan
Özel Temsilcisi Zalmay Halil- zad ve Paul Kozemchak'ın Baba Bush yönetiminde
görev almalarını sağlamıştır. Wohlstetter, Ahmet Çelebi'yi Wolfowitz ve Perle ile
tanıştırmıştır. Daha sonra onun ABD desteğiyle Irak Ulusal Konseyi Liderliğine
geçmesini sağlamıştır.
Rumsfeld-Wolfowitz ve Çekirdek Ekibi
• Douglas Feith, Savunma Bakanlığı Müsteşarı, CFR üyesi, Reagan dönemi
Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, Reagan dönemi Savunma Bakan Yardımcısı Feith
& Zell Uluslararası Hukuk Firması patronu.
Savunma Bakan Yardımcısı Richard
Perle'nin dört yıl süreyle yardımcısı. Richard Perle'nin, International Advisor
Incorpo- rated adlı Türkiye için lobi faaliyeti yürüten şirketinin ortağı.
•
Harold Rhodes
Savunma Bakan Yardımcısı CFR üyesi
•
Peter W.Rodman
Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi
•
Jack R. Crouch
Savunma Bakan Yardımcısı
•
John Stenbit
Savunma Bakan Yardımcısı
•
E. Oramiral John Pointdexter
İstihbarattan Sorumlu Bakan
Yardımcısı
•
Paul Bremer
Irak Geçici Yönetimi Başkanı, Eski
Büyükelçi, Baba Bush'un İçişleri Bakanı'nın danışmanı, Kissinger, William Ro-gers dahil
altı Dışişleri Bakanı'nın danışmanı Kissinger & As-sociate uluslararası
firmasının eski Direktörü, Dış Politika Derneği eski Başkanı, International
Commision On Terrorism üyesi, ulusal Terörizm Komisyonu Eski Başkanı.
• Trent Lort
Senato Azınlık Grubu Başkanı, CFR
üyesi
• Sally K. Horn
Savunma Bakanlığı "Tehditleri
Azaltma Politikaları" Direktörü, CFR üyesi
• Andrew W. Marshall
Savunma Bakanlığı, "Net
Assesment" Direktörü, CFR üyesi
• Anthony D. Marshall
Savunma Bakanlığı "Net
Assesment" Direktörü, CFR üyesi
• Newt Gingrich
Eski Temsilciler Meclisi Başkanı,
Rumsfeld'in gayri resmi özel danışmanı
• Fred Celec
Rumsfeld'in Özel asistanı
• Lawrence Di Rita,
Rumsfeld'in özel Danışmanı
Pentagon Özel Planlar Bürosu
Direktörü
•
E. Amiral Art hur Cebrowski
Savunma Bakanlığı Kuvvetler Dönüşümü
Direktörü, Savunma Bakanlığı Eski Kontrol İletişim ve Bilgisayara Sistemleri
Komutanı, CFR üyesi
•
Prof Thonıas P. M. Barnett
"The New Rules Set"
(Küreselleşme ve Güvenlik Etkileri)) Projesi Direktörü, ABD Deniz Harp
Akademisi Profesörü.
•
Hava Orgeneral Richard Mayers
Genelkurmay Başkanı
•
Kara Orgeneral John Abizaid
Merkez Kuvvetler Komutanı
•
Orgeneral Peter J. Schoomaker
Eski Özel Kuvvetler Komutanı
(Rumsfeld'in Genelkurmay Başkanlığına önerdiği isim)
Savunma Politikaları Danışma Kurulu
Richard Perle, Savunma Politikaları
Danışma Kurulu Başkanı, Reagan dönemi Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi, Kıdemli
Cumhuriyetçi Partililerin egemenliğindeki Amerikan Girişim Enstitüsü'nün (AEI)
Başkanı, JINSA (Jewish Instutite Of National Security Affairs) Yönetim Kurulu üyesi,
Foundation On For Defence Of Democrasy (İsrail yanlısı) adlı kuruluşun Danışma
Kurulu üyesi, sağcı Jerusalem Post gazetesi eski Yöneticisi, Kissinger'in
Danışman olduğu Trireme Partnes LP adlı borsa şirketinin Danışmanı, Global Crossing
adlı Telekom Şir- keti'nin Danışmanı.
Başkan olduğu Amerikan Girişim
Enstitüsü'nde (AEI) Cheney, Ford Eski Onursal Başkan, O'Neil, Bolton,
Huntington ve Lynne V. Cheney üyesi.
•Newt Gingrich
Temsilciler Meclisi Eski Başkam,
Cumhuriyetçi Parti'nın kıdemli üyesi, CFR üyesi, Yeni NATO Girişimi (NAI)
üyesi, UNSA üyesi.
Savunma Bakanlığı Savunma
Politikaları Danışma Komisyonu eski üyesi.
•
Henry Kissinger;
Eski Dışişleri Bakanı, Eski Ulusal
Güvenlik Konseyi Danışmanı, CFR, Trilateral, Bilderberg üyesi, Amerikan
Girişim Enstitüsü (AEI) üyesi.
•
James Woolsey;
CIA Eski Başkanı, CFR üyesi.
•
Eliot-Cohen;
Cohns Hopkins Profesörü, CFR üyesi
•
Thomas Foley;
Temsilciler Meclisi Eski Sözcüsü, ABD
Japonya Eski Büyükelçisi, CFR, Trilateral üyesi.
•
Harold Brown
Eski Savunma Bakanı, CFR üyesi.
•
Kenneth Adelman
Eski Savunma Bakan Yardımcısı, CFR
üyesi.
•
James Schlesinger
Eski Enerji Bakanı ve CIA Başkanı,
CFR üyesi.
•
Dan Quayle;
ABD Eski Bakan Yardımcısı
•
William Kristol
Bilderberg Uluslararası Üyesi,
NeoCon'un önde gelen kuramcılarından.
•
Irwing Kristol
CFR üyesi, AEI üyesi. NeoCon'un önde
gelen kuramcılarından William Kristol'un babası.
•
Robert Kağan
CFR üyesi, NeoCon'un önde gelen
kuramcılarından.
•
Prof. Samuel P. Huntington
Harvard Üniversitesi Stratejik
Araştırmalar Enstitüsü Direktörü, Ulusal Güvenlik Konseyi Strateji Direktörü,
Medeniyetler Çatışması kitabının yazarı.
•
David Jeremiah
Küresel Faşist Amerikan İmparatorluğu
Yönetimi
•
George W. Bush, (R[72])
ABD Başkam, CFR üyesi, Petrol Sondaj
Şirketi Arbusto ve Harken
Petrol Şirketi'nin patronu.
•
Dick Cheney, (R)
ABD Başkan Yardımcısı, CFR Trilateral
üyesi, petrol devi Halliburton'un eski Yönetim Kurulu Başkanı.
•
Condaleezia Rice, (R)
Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı,
CFR üyesi, Doğu-Batı Enstitüsü (EWÎ) üyesi, petrol devi Chevron'un eski Yönetim
Kurulu üyesi.
•
Donald Rumsfeld; (R)
Savunma Bakam, eski dev petrol, arama
şirketi Town
Brown Inc. Başkam, Sharp Dirilling Petrol Şirketi patronu, Bush'un
2000 yılı seçim kampanyası Başkanı.
•
Gale Norton, (R)
Savunma Bakanı, uluslararası dev
enerji şirketlerinin ünlü avukatlık firmasının patronu.
•
Thomas While
Ordu Bakanı, eski enerji devi
Enron'un Başkan Yardımcısı.
•
James Roche;
Hava Kuvvetleri Bakanı, Silah devi
Northrop-Grummen'in eski Başkanı.
•
John Snow; (R)
Hazine Bakanı.
•
Elaine Chao
Çalışma Bakanı, CFR üyesi.
•
Spenser Abraham, (R) Enerji Bakanı,
Otomobil Endüstrisinin desteğiyle bakanlığa getirildi.
•
Prof John Ashcroft, (R)
Adalet Bakanı, Köktendinci
Hıristiyan, Yahudi düşmanlığına varan düşüncelere sahip, Güney Carolina Bob
Jones Üniversitesi Profesörü.
•
Ann Venemen, (R) Tarım Bakanı.
•
Norm an Mineta, (R) Ulaştırma
Bakanı.
•
Roderick Piage, (R) Eğitim Bakanı.
•
Mel Marlinez, (R)
Konut Bakanı
•
Chiristine Whitman, (R)
Çevre Koruma Bakanı, CFR Bilderberg
üyesi.
•
Tom Ridge, (R)
Güvenlik Bakanı ABD Devlet Başkanı
Eski adayı, Pensil- vanya Eski Valisi, Kıdemli Cumhuriyetçi Parti üyesi.
•
Robert Zoellick, (R)
CFR Trilateral Bilderberg üyesi.
•
Org Richard Myerş ABD
Genelkurmay Başkanı.
NoeCon Troyka ve Çekirdek Ekibinin
Özellikleri
•
Troyka çekirdek ekibinin hemen tümü
ABD'nin önderliğinde bir dünya hükümeti kurulmasını amaçlayan CFR-Trilate-
ral-Bilderberg üyesidir.
•
Troyka çekirdek ekibinin tümü;
ABD'nin dünya imparatorluğunu projelendiren Yeni Muhafazakâr kıdemli Cumhuriyetçi
Parti'nin hakimiyetindeki Amerikan Girişim Enstitüsü'nün (AEI / American
Enterprice Institute
For Public Polcy Research) üyesidir.
•
Troyka ve çekirdek ekibinin beyin
takımı, NATO'yu dünya imparatorluğunun saldırgan gücü olarak kuran ve
"Yeni NATO Konsepti" ile görev alanını küreselleştiren Yeni
Muhafazakârların hakimiyetindeki kıdemli Cumhuriyetçilerin NGO'su, "Yeni
NATO Girişimi"nin (NAI / New Atlantic Inisiative) üyesidir.
•
Troyka ve çekirdek ekibinin çelik
çekirdeği, Avrupa, Kuzey Amerika ve Avrasya'da oluşacak dünya imparatorluğunu
amaçlayan, Yeni Muhafazakâr kadronun egemenliğindeki Do- ğu-Batı Enstitüsü'nün (EWI / East-West Institute) üyesidir.
Şöyle ki:
Dick
Cheney
AEI, CFR Trilateral üyesi.
Richard Perle
AEI Başkanı, CFR üyesi.
Lawrence Lindsay
AEI, CFR üyesi.
Paul O'Neil
AEI, CFR üyesi.
John Snow
AEI, CFR üyesi.
John Bolton
AEI üyesi
Douglas Feith
AEI, CFR üyesi.
Jeane Kirtpatrick
AEI, CFR üyesi.
Prof. Samuel Huntinglon
AEI, CFR Trilateral-Bilderberg üyesi.
Lynne V.Cheney
AEI, CFR üyesi.
Irwing Kristol
AEI, CFR üyesi. Neo Con'un önde gelen
kuramcılarından William Kristol'ün babası.
Prof. Joshua Muravchik
AEI, CFR üyesi.
Prof. Michael Ledeen
AEI, CFR üyesi.
Gerald Ford
AEI Onursal Üyesi, CFR-Bilderberg
üyesi.
Henry Kissinger
AEI, Onursal Başkanı.
Donald
Rumsfeld,
NAI, CFR üyesi.
Richard Perle,
NAI, CFR üyesi.
John Bolton,
NAI, CFR üyesi.
Prof. Joshua Muravchik
NAI, CFR üyesi.
Paula Dobrianski
NAI, CFR üyesi.
William Kristol
NAI, CFR üyesi.
Jeane Kirkpetrick
NAI, CFR üyesi.
Prof. Samuel Huntington
NAI, CFR-Trilateral-Bilderberg üyesi.
Charles Krauthammer
NAI CFR üyesi.
Peter Romdan
NAI, CFR üyesi.
Newt Gingrich
NAI, CFR üyesi.
Henry Kissinger
NAI Onursal Başkanı, CFR-Trilateral-Bilderberg üyesi.
Prof. Zbigniev Brezezinski
NAI Onursal Başkanı,
CFR-Trilaterel-Bilderberg üyesi.
Bruce P. Jackson
NAI Başkanı, CFR üyesi.
EWI Üyeleri
Condoleezza
Rice
EWI CFR üyesi
Prof. Joseph S. Nye
EWÎ CFR üyesi
John Evdin Mroz
EWI CFR üyesi
Gerge Bush
EWI Onursal Başkanı, CFR üyesi
•
Troyka ve çekirdek ekibinin tümü,
aşırı sağcı, militarist, saldırgan, yayılmacı ve fanatiktir.
•
Troyka ve çekirdek ekibinin tümü,
"Askeri-Endüstriyel-Fi- nans
Kompleks"in petrol-enerji-silah
kanadının yönetiminden gelmiştir.
(Lockheed-Martin, Boeing, Raytheon,
Northrop-Grumman, TRW, Halliburton, Enron, Chevron, Unacol, Tom Brown, Sharp Dsillign,
Dresser-Rand, Kellog Brown-Root Service, Motorola)
•
Troyka ve çekirdek ekibinin tümü
savunma ve güvenlik politikaları konusunda uzmandır. Pentagon kadrolarında
yetişmişler ve bu kadrolara odaklanmışlardır. Troyka ekibi, Re- agan'm ilk
başkanlık döneminde (1981-1985) hükümetteydiler. Washington'da ağlarını bu
süreçte örmüşlerdir.
•
Troyka ve çekirdek ekibinden Perle, Wolfowitz, Abrams ve Feith
hükümette kim olursa olsun İsrail devletini koşulsuz desteklenmesinden
yanadırlar.
•
Küresel Faşist Amerikan İmparatorluğu
Yönetiminde; Yeni Muhafazakârlar ve köktendinci Hıristiyanlar bir araya getirilmiştir.
NeoCon Troyka, Irak ve Bölgeyi Kaosa Sürüklemiştir
Irak'ın elinde bulunan kitle imha
silahlarının yok edilmesi, Irak'a ve bölgeye demokrasi getirilmesi amacıyla
Irak savaşını başlatan ABD'nin gerçekte Irak'tan sonra Suriye, Lübnan, Libya,
İran, Somali ve Sudan gibi 6 Müslüman ülkesini 5 yılda vurmayı Irak'ta ve
bölgede rejim değişikliğine gitmeyi, petrole el koymayı plânladığı ve İsrail'i
bölgenin hakim durumuna getirmeyi amaçladığı apaçık ortaya çıkmıştır. Üstün
teknolojik ve askeri güçle savaşın bir ay gibi çok kısa sürede kazanılması, Irak'ta
ve bölgede barış ve istikrarında kısa sürede sağlanacağına olan güveni
artırmıştır.
Ne var ki, direnişçilerin her gün
Amerikan askerlerine saldırıda bulunması, terör eylemlerinin dozunun her geçen
gün daha da artması, Amerikan askerlerinin savaşta uğradığından daha fazla
kayba uğraması, Şiiler arasındaki iktidar mücadelesinin
engellenmemesi, Irak'taki Amerikan
sivil ve askeri yönetimin alt yapı sorunlarına seyirci kalması sonuçta bölgenin
kaos ortamına sürüklenmesi ve bir süper güç olarak Bush'un bunlarla baş edemez
duruma düşmesi, 11 Eylül'den sonra Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlara kadar
yayıldığı çok büyük coğrafyada üstlendiği rollerdeki başarısızlığı içte ve
dışta ABD gücüne olan güvenin sarsılmasına, sebeplerin sorgulanmasına yol
açmıştır.
NeoCon Troyka'nın Olağandışı Askerî Harcamaları ABD
Ekonomisini Tahrip Etmektedir
Dünyanın dört bir tarafına asker
göndermiş olan Bush yönetimi sadece Irak'ta ayda 4 milyar dolar harcamaktadır.
Irak savaşının bu güne kadar ki maliyeti 65 milyar dolardır. Irak'ın yeniden
yapılandırılması için 600 milyar dolara daha ihtiyaç vardır. 500 milyar dolar
bütçe açığı vardır. 2003 yılı ABD savunma bütçesi 396 milyar dolardır. 87
milyar dolarlık bir ek bütçe talep edilmiştir. Bütçenin büyük bölümü de savunma
harcamalarına gidecektir. Saddam'ın devrilmesinin ABD'ne maliyeti 166 milyar
doları buluyor. Buna karşın Wolfowitz, Mart ayında Temsilciler Meclisi'nde yaptığı açıklamada 2-3
yıl içinde 50-100 milyar dolar petrol geliri elde edebileceğini, ancak
2005-2006 tarihlerinde yıllık ortalama 20 milyar dolara çıkmasını
beklediklerini açıklamıştır.
Hal böyle iken Bush yönetimi, 2002
2020 yıllarında gerçekleştirilecek "Vision 2020 Güney Batı Missisipi
Projesi" için Troyka ile bağlantılı Aerojet, Boening, Lockheed-Martin,
Rand Corporation, Raytheon, Sparta Corporation, TRW ve Vista Technologies'e ilk aşamada
20 milyarlık ihaleyi bağlamıştır. 3000 adetlik 200 milyar dolarhk-x-35 tipi
Joint Strike Fighter uçak ihalesi Lockheed-Martin'e verilmiştir.
2001 yılında dünya askeri harcamaları
'839 milyar dolardır (20) Bu meblağ, dünyada gayri safı milli hasıla'nın yüzde
2.6'sını oluşturmaktadır. 2003 mali yılına ait ABD askeri harcamaları ise
yaklaşık 470 milyar dolar. Bu meblağın yüzde 50'si tek başına ABD'ye aittir.
ABD'nin dünyaca ünlü ekonomistlerinden
Prof. Paul Krug- man Eylül 2003'te yayınlanan kitabında "Bush'un ABD'yi Arjantin'e
çevirdiğini ve seçimi tekrar kazanması halinde büyük bir ekonomik kriz
yaşanacağını" yazmıştır.
Bu gerçeklere rağmen Şahinler
Troykası pervasızca gerçekleştirdikleri askeri harcamalarla, ABD ekonomisini
tahribe devam etmektedirler.
Troyka Çekirdek Ekibi İçinde
Konsensüste Çatlama
Yeni Muhafazakârlığın önde gelen
teorisyenlerinden ve çekirdek ekibinden Irwing Kristol Rumsfeld'in büyük hatalar
yaptığından ve gerçeklere uyum sağlayamadığından söz ederek yoğun eleştirilerde
bulunuyor. Kristol'ün Rumsfeld'e yönelttiği eleştirilere çekirdek ekipten William Lati de katılıyor.
Rumsfeld'in gayri resmi danışmanı ve
çelik çekirdekten Temsilciler Meclisi Eski Başkanı, Newt Gingrich, "Savaş
kazanıldığında Rumsfeld'in yıldızı parıl parıl parlıyordu. Ancak şu anda
yıldız parlaklığını yitirmeye başlamıştır. *"demiştir. Gingrich,
Irak'taki kaosun sorumlusu olarak Rumsfeld'i göstermiştir.
Yeni Muhafazakâr hareket konsensüsünde
ilk çatlama, Savunma Politikaları Kurulu Direktörü Richard Perle'nin bu görevden
istifasıyla ortaya çıkmıştır. Perle'nin istifasının nedenleri üzerine
gidilmemiştir. Çatlağın yansımalarının önlenmesi için Perle kurul üyeliğini
hâlâ sürdürmektedir. Irak'ta savaş sonrası kaos ortamının denetim altına
alınmaması aşikâr hale geldiğinde Perle açıklamalarda bulunmaya başlamıştır.
Perle, Ağustos 2003'te "ABD'nin Irak'ta hata yaptığını ve iktidarı
olabildiğince hızla İraklılara devretmesi gerektiğini söylemiştir. Perle
ülkesel hatalarının savaş öncesi İraklılarla yakın işbirliği yapmamaları
olduğunu söylemiştir.
Konsensüste bir diğer çatlama,
çekirdek ekipten Senato Azınlık Lideri Trent Lott gelmiştir. Lott, Troyka
politikalarının ABD'yi yalnızlığa ittiğini ifade etmiştir. Lott, Aralık 2002'de
istifa etmiştir. Konsensüste bir diğer önemli çatlak da Bush'un Ulusal Ekonomik
Konsey Direktörü Lawrence Lindsay'ın istifasıyla gerçekleşmiştir. Bush'un, Ulusal
Güvenlik Konseyi üyesi Rand Beers, Mart 2003'te CIA postlarında önemli görevler
ifa etmiş Büyükelçi John Brady Kiesling ise Şubat 2003'te istifa etmiştir.
Başkanlık Seçimleri Yaklaşırken
NeoCon Troykası Hedef Tahtasında
ABD Başkanlık seçimlerinin yaklaşması
Bush politikalarının Amerika'yı bir süper güç olarak acze düşüşünün teşhirinde
muhalefet için platform oluşturmuştur. Vietnam kahramanı NATO Kuvvetleri Eski
Komutanı Orgeneral Wesley Clark Demokrat Parti'den başkan adaylığına soyunmuştur. Clark
yeni kitabında; Bush ve kurmaylarının yanlış ülkeleri hedef alarak, terörizme
destek veren gerçek kaynaklan göz ardı ettiklerini vurgulamıştır. Son yapılan
kamuoyu yoklamaları Bush'u onaylayan oranının Clark'ın gerisine düştüğünü
göstermiştir.
ABD Eski Başkanı Bili Clinton, Eylül
2003 'te Iowa eyaletinde "Dünyayı birleştirmek yerine kendimizden
uzaklaştırdık. ABD'yi birleştirmek yerine aşırı sağa kayarak
böldük"demiştir.
Harvard Üniversitesi Dekanı, Joseph
Nye; Amerikan patentli küresel sistemin baş aktörlerinin çok uluslu fınans
hareketi ve bilgi teknolojilerine dayalı egemenliğinin ABD için kalıcı
olmayacağını ileri sürmüş, ABD'nin tek başına iktidarlık döneminin kapandığını
anlaması, küstah ve zorba dış politikasını değiştirmesi gerektiğini
belirtmiştir.
Harvard Üniversitesi'nden Dr. Robert
Jay Lif ton, Spigel'de geçtiğimiz ay şunları yazmıştır. "Bu hükümet
eninde sonunda gidecektir. Gidinceye kadar da dünyaya ve ülkemize zarar verecektir.
Fanatikler amaçlarından döndürülecek gibi değiller ama onları yalnız
bırakabiliriz. Bu arada uluslararası baskı yaratmak da faydalı olacaktır. BM'de
Almanya, Fransa, Rusya ve Çin'in karşı cephe oluşturmaları son derece
önemliydi. Amerika şimdi tarihte hiç olmadığı kadar yalnız kaldı. Irak'ta bataklıkla
karşı karşıya bulunuyoruz. ABD Yeni Muhafazakârlardan ibaret değildir."
Newsweek'teki makalesinde Fareed
Zakaria, "ABD gücünü dünyayı rahatlatacak şekilde evrensel bir
konsensüs ile kullanmazsa kayıpları, kazançlarını aşacak ve Amerikan Yüzyılı kısa
sürecektir" demiştir.
Troyka, BM'ye Geri Dönmek Zorunda Kalıyor
Bush, önce BM kontrolünde yabancı
askerlerin Irak'a gelmesine karşı çıkmış, Irak'ta bataklığa saplanması üzerine
ağız değiştirmeye başlamıştır. Bu süre zarfında da Amerikan askerleri savaşta
uğradığından daha fazla kayba uğramıştır.
Ağustos 2003 sonunda ABD Dışişleri
Bakan Yardımcısı Richard Armitage, "Amerikalı komutanın idaresi altında
olmak koşuluyla Irak'ta BM gücü kurulmasının düşünüleceğini" söylemiştir.
Bu öneri Troyka tarafından reddedilmiştir. Bush ve Rumsfeld Irak'ta hiçbir geri
adım atılmayacağını ve Amerika'nın müttefik askerlerine gerek kalmaksızın
Irak'ta istikrarı sağlayacağını açıklamıştır.
Ama bu gelişmenin ardından Bush BM'ye
gitmeye mecbur kalmıştır. Bush BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada müttefiklerin
Irak'a asker göndermelerini ve masraflara iştirak etmelerini talep etmiş ve
Irak'a haklı nedenlerle savaş açıldığını ve Irak'ın elinde nükleer silahlar
bulunduğunu yinelemiştir. Bununla beraber Bush, Saddam'la 11 Eylül arasında bir
ilişki bulamadıklarını da itiraf etmiştir. Irak savaşırım dolar ve insan
yaşamı olarak maliyetinin hızla artması, kamuoyu yoklamalarında Bush'un
gerilemesi, tek yanlı Yeni Muhafazakâr (NeoCon) politikaların Irak'ta ve
bölgede kaos yaratması ve Bush'un denetimi elden kaçırması, Kongredeki Yeni
Muhafazakârlar arasında savaşın seyri konusunda bir şüphe ve güvensizlik
meydana getirmesi gibi sebeplerle Bush yönetimi, kendi ülkesinde baskılara
karşı karşıya kalmış ve BM'yi devreye sokmak zorunda kalmıştır.
BM Genel Kurulunda Kofi Annan,
"ABD'nin 11 Eylül’den sonra uygulamaya koyduğu, 'önleyici vuruş
doktrini'nin BM'ye karşı önemli bir meydan okuma gibi göründüğünü ve bunun
'Orman Kanunu'na dönüşebileceğini, bu doktrinin sebepleri geçerli olsun ya da
olmasın, kontrolsüz ve tek taraflı güç kullanımının yaygınlaşmasıyla
sonuçlanabilecek örnekler oluşturulmasından endişe duyduğunu söylemiştir. BM
Genel Kurulunda Fransa Cumhurbaşkanı Jack Chirac ve Almanya Başbakanı Gerhard
Shröder, ABD'nin Irak'ta tek başına harekete geçmesini eleştirmiş ve BM
komutası altında Irak'ta sorunların çözülmesini talep etmiştir.
"Şer Ekseni" ateşlemesiyle
Irak savaşını başlatan tabii ki Şahinler Troyka'sı değildir. CFR karar
mekanizmalarında Troy- ka'nm da dahil olduğu Şahinler ekibidir. Şahinler ekibi,
Roosevelt, Nixon ve Reagan'da
büyük bir savaşı başlatmak için ateşlemişler fakat başaramamışlardır. Her
zaman savaşa kurgulu bulunan Şahinler ekibi 11 Eylül saldırısını olağanüstü bir
fırsat olarak görmüş ve savaşı başlatmıştır.
Powell ve bazı Pentagon generallerinin
muhalefetini aşmak için çok büyük kuvvetler gerektiren savaşı başlatmak için
Troy-ka elini o kadar çabuk tutmuştur ki, Baba Bush, Kissinger, Brzezinski, Scowroft ve Eagleburger
bile bunları önleyememiştir. Savaşın az bir kuvvet ve umulanın ötesinde örtülü
operasyonlarla kısa sürede kazanılması rejim değişikliğinin gerçekleştirilmeye
çalışılması Irak'ta ve bölgede kaosu ateşlemiştir.
Bu nedenle Troyka iktidarına halkın
desteği hızla azalmaya başlamıştır. Troyka'nın ABD ve koalisyon güçlerini
kuyruklu yalanlarla savaşa sürdükleri apaçık ortaya çıkmıştır.
Halbuki Troyka'nın ateş hattına
sürdüğü süper gücün dünyayı eninde sonunda bir kaosa sürükleyeceği belliydi.
Nitekim kaos, Amerika için ve küresel boyutta zincirleme siyasi istikrarsızlığa
yol açmaya başlamıştır.
Bu nedenle Troyka, tavır değiştirmiş
böylece hem iç hem de küresel boyutta uzlaşma zemini oluşturma arayışına
gitmiştir. BM'ye geri dönüşle Troyka, Avrupa ile ortak noktalan yakalamaya da
başlamıştır. Troyka'nın hiçbir geri adım atılmayacağı yolundaki açıklaması
BM'nin son toplantısıyla havada kalmıştır. Bu süreç devam edecek ve Troyka daha
da esnekleşecektir.
Troyka'nın tavır değiştirmesi, güç
kaybetmeye başlamaları ve Avrupa ile bir uzlaşma zemini bulmadan küresel faşist
imparatorluk projesinin gerçekleşmesinin imkânsızlığını görmüş olmalarındandır.
Troyka'nın temel yanılgısı, tek süper
gücün hegemonyasının sürekliliğini sağlamadan sıçrama yaparak küresel faşist
imparatorluk projesini dayatmaya kalkmış olmalarıdır. Başkan Bush,
yönetimini oluştururken radikal sağ
imparatorlukçular bile liberal imparatorlukçuları birlikte yönetime almıştır.
Yönetimin oluşması bir uzlaşmayla
olmamıştır. 11 Eylül böyle bir iktidarın oluşturulmasının fırsatını yaratmış,
radikal sağcılar bu fırsatı bir oldu-bitti şeklinde kullanmışlardır.
Yönetimin oluşturulmasından itibaren
Cheney-Rumsfeld- Wolfowitz'den oluşan radikal sağcı imparatorlukçular (Şahinler
Troykası) ile Powell-Armitage Rice'tan oluşan liberal imparatorlukçular
(Güvercinler Troykası) amansız bir mücadeleye girişmişlerdir. Gerçekte
Şahinler Troykası'nın imparatorluk stratejisiyle Güvercinler Troykası'nın
imparatorluk stratejisi arasında fark yoktur. Fark doğrudan taktiktedir.
Şahinler Troykası imparatorluğu savaşçı yoldan gerçekleştirmeyi amaçlarken, Güvercinler
troykası imparatorluğu barışçı yoldan gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Bu bağlamda,
Şahinler ve Güvercinler tanımlamasıyla ifade edilen kavramlara açıklama
getirme gereği vardır. Çünkü gelişi güzel kullanılan terimler süper güç
Amerika'nın politikalarının kavranmasını zorlaştırmakta ve kafa karışıklıklarına
neden olmaktadır. Tek bir dünya devleti kurmayı amaçlayan uluslararası
tröstlerin Şahin ve Güvercin görüşlere sahip çelik çekirdek kadroları CFR'de
(Council On Foreign Relations / Dış İlişkiler Konseyi) toplanmışlardır.
Şahinleri; CFR Yönetimindeki,
"Şahinler" ve Bush Yönetimindeki Şahinler" olarak Güvercinleri
de CFR Yönetimindeki "Güvercinler" ve Bush Yönetimindeki
"Güvercinler" olarak ay- rımlamak bu kavramların doğru algılanmasını
sağlayacaktır.
Şahinlerle, Güvercinler arasındaki
tek dünya devleti kurma temel stratejisine yönelik mücadele bir taraftan CFR
ana örgütünde cereyan ederken bir taraftan da Bush yönetimini ele geçirerek
hâkimiyet kurmuş kadrolar arasında da devam etmektedir.
Savaşın kazanılmasına kadar ki
süreçte Şahinler atakta iken savaştan sonraki süreçte doğan kaos ortamı ABD
içinde ve dışında Şahinlere yönelik muhalefetin güçlenmesine ve Güvercinlerin
ağırlığının artmasına neden olmuştur. Bush'un BM'ye geri dönmesi ile
gerçekleştirdiği tavır değişikliği bunun önemli göstergesidir.
Şahinler'le, Güvercinler arasında
kapışma Güvercinlerin politikalarının lehine dönmeye başlamıştır.-
Gelişmelerin bu yönde devam edeceği tahmin edilebilir.
Şahinler'in dar bir grup petrol,
enerji, silah tröstlerinin kaza- nımları adına iktidarı gasp etmeleri, bu dar
grubun dışında kalan CFR ve Bush Yönetimindeki Güvercin ve Şahinlerin kaza-
nımlarının azalmasına veya yok olmasına neden olmuştur. Amerika Müesses
Nizamı'nm kadroları da bu olgudan büyük rahatsızlık duymuş ve diğerleriyle
birlikte Şahinler Troykası'na karşı mücadeleyi sertleştirmişlerdir.
Irak, bölge ve dünyadaki gelişmeler
ABD'nin dünyada tek başına kaldığını, Irak'ta bataklığa saplandığını,
ekonomideki inişe geçişi durduramadığını, süper güç olmasına rağmen hiçbir
sorunu çözemediğini kanıtlamıştır.
EKLER
Ek-1: George F.
Kennan, Sovyet Yönetiminin Temeli (1947; "X" İmzalı Makale)
George Kennan'ın 1946 basımlı ünlü
"Long Telegram"ı Amerikan antikomünizmini ve Sovyet düşüne dair genel
şüpheyi en iyi tasvir eden doküman olma özelliğini taşımaktadır. "Long
Telegram", soğuk savaşın ilk yıllarında en çok atıfta bulunulan ve en
etkili yayımlardan biridir.
Rusya'da görev yapmış eski bir
Amerikalı diplomat olan George F. Kennan kariyerine Rus îç Savaşı'nın
sonuçlarını inceleyen bir gözlemci olarak başladı. Kolektivizasyon ve yakın
terör tehdidine tanıklık eden Kennan, Moskova'da operasyon şefi ve Büyükelçi
Avareli Harriman'ın danışmanı olarak geçirdiği iki yıldan sonra (1944-1946)
meşhur telgrafını gönderdi. 1946 itibarıyla Kennan 44 yaşında Rusçayı ve diğer
Slav dillerini akıcı konuşma özelliğine sahip kuşku götürmez bir
antikomünistti.
Kennan'ın telgrafının içeriği 1947
basımlı "Foreign Affa- irs"de "Sovyet Yönetiminin Temeli"
ismiyle yayımlandı ve hızlı bir şekilde topluma yayıldı. Makale "X"
ismiyle imzalanmış olmasına rağmen, konuyla ilgili herkes yazarın Kennan olduğundan
emindi. Kennan soğuk savaşın Amerika'ya sonradan "özgür dünya" olarak
isimlendirilecek Yeni Dünya düzeninin liderliğini yapmak için tarihi bir
fırsat verdiğini düşünmekteydi.
Bölüm I
Sovyet gücünün politik duruşu bugün
itibarıyla ideoloji ve şartların meydana getirdiği bir duruştur. İdeoloji bu
hareketi yöneten Sovyet liderlerin politik köklerinden gelmiş, şartlarsa 30
yıldır uygulanan güç rejiminin sonuçlarından oluşmuştur. Bu iki örneğin
birbiriyle olan etkileşimini ve Sovyet yönetimindeki yansımalarını incelemek
olabilecek en zor analizlerden birini gerektirir. Yine bu yönetimi anlayıp
gerekli önlemleri almak için bu analizi yapmak zorundayız.
Sovyet liderlerinin güçlenmesine
sebep olan ideolojik kavramları özetlemek gerçekten güçtür. Marksist
ideolojinin bu Rus- Komünist versiyonu devamlı bir evrim içindedir. Temelindeki
kavramlar yoğun ve karışıktır. Yine de komünist düşüncenin en temel
özelliklerini 1916 yılındaki başlangıcını esas alarak şu şekilde
sıralayabiliriz; (a) insanların yaşam tarzını belirleyen; toplumun genel
şeklinin ve karakterinin oluşmasını sağlayan en önemli faktör malların üretim
ve el değiştirmesini düzenleyen sistemdir; (b) kapitalist üretim sistemi
çalışan kesimin sermaye tarafından sömürülmesine sebep olan, herkese yeterli
kaynağı üretemeyen ve üretilenleri eşit şekilde dağıtmayan kötü bir sistemdir;
(c) kapitalizm kendi yıkımını içinde barındırır; sermaye sahibi kesim kendini
değişen şartlara ve bunların meydana getirdiği sonuçlara adapte etmekte zorluk
çekecek ve güç kaçınılmaz şekilde sistemin değişmesine sebep olacak işçi sınıfının
eline geçecektir; (d) kapitalizmin son aşaması olan emperyalizm direk olarak
savaşa ve devrime sebep olmaktadır.
Lenin'in sözleriyle noktayı
koyabiliriz: "Ekonomik ve politik gelişim sürecindeki arıza
kapitalizmin değişmez özelliğidir. Bunun sonucu olarak sosyalizm en azından
bir veya birkaç ülkede galip gelecektir. Bu ülkenin galip işçi sınıfı
kapitalist sermayeyi kamulaştıracak ve sosyalist düzeni hâkim kılacaktır.
Kapitalist ülkeler arasında hızla yükselen bu ülke diğer ülkelerdeki ezilen
sınıfların dikkatini çekecek ve bu ülkelerde kaçınılmaz olan sosyalizm yoluna
çekecektir." Şunu belirtmeliyiz ki bütün varsa-
yımlar kapitalizmin işçi sınıfının
yapacağı devrimlerle yok olacağı üzerine kurulmuştur. Sallanmakta olan düzeni
yıkmak için devrimsel bir işçi hareketi gerekmektedir. Bu hareketin er ya da
geç gerçekleşeceği düşünülmektedir.
Devrimin kırılma noktasına kadar olan
50 yıllık süreç içinde bu düşünce şekli Rus devriminin taraftarları tarafından
hararetle benimsenmiştir. Sinirlenmiş, memnuniyetsiz, ümitsiz Çarlık rejiminin
sınırları içine hapsolmuş ve sosyal gelişime giden tek yolun kanlı bir devrim
olduğuna inanan halk yığınlarını arkasına alan devrimciler Marksist teoriyi
arzularına ulaşabilmek için en uygun sistem olarak gördüler. Bu sistem
sabırsızlıklarını güya haklı çıkartırken, güç kazanmaları ve intikam almaları
için Çarlık sisteminin tüm değerlerini inkâr etmelerini sözde bilimsel
sebeplere dayandırmalarını sağladı. Bu sebeple kendi duygularına ve
isteklerine hitap eden Marksist-Leninist sistemin gerçekliğine ve sağlamlığına
inanmakta güçlük çekmediler. îyi niyetlerinden şüphe duymaya tabii ki gerek
yoktu. Bu insan doğası kadar eski bir kavramdır. Bu kavram hiçbir zaman Edward Gibbon'un
"The Decline and Fail of
Roman Empire" adlı eserinde belirttiğinden daha doğru bir şekilde
açıklanamamıştır; "Doğrulukla sahtekârlık arasındaki çizgi çok ince ve
kaygandır. Socrates erdemli bir
insanın kendini nasıl kandırabileceğini ve kendi illüzyonunu yaratıp
sahtekârlığa çok güzel bir şekilde ifade etmiştir." îşte bu aldanış
Bolşevik Parti üyelerinin güçlenmesine sebep olan olaylar zincirini başlattı.
Şunu belirtmeliyiz ki devrimin
hazırlanması sırasında devrimcilerin dikkati sosyalizmin geleceğinden çok şu
andaki düşmanların yıkılmasına odaklanmıştı ve bu düşmanla sosyalizmin
doğuşundan önce yıkılmalıydı. Bundan dolayı onların görüşleri iyimser bakışla
önce gücün elde edilmesine dayanan sonrası ise muğlâk, hayali ve mantıksız bir
hareketti. Endüstrinin ve geniş sermayelerin kamulaştırılmasının dışında başka
da plan yok gibiydi. Köylüler Marksist sistemde işçi sınıfından sayılmıyor ve
bu da komünist düşüncede büyük bir boşluğa sebep oluyordu. Komünist sistemin
ilk 10 senesi boyunca bu konu tartışmaların ve belirsizliklerin odağında oldu.
Devrimden hemen sonra Rusya'nın
içinde bulunduğu şartlar; sivil savaş, dış güçlerin müdahalesi ve komünistlerin
halkın sadece küçük bir bölümünü temsil etmesi, diktatöryel bir rejimi zorunlu
kılıyordu. Komünizmin savaşla birlikteliği, özel üretimi ve ticareti durdurmak
için yapılan hızlı girişimler ekonominin kötüleşmesine sebep olurken halkın
yeni rejime olan desteğini azalttı. Yeni ekonomik politika ve Rusya'yı komünist
yapma çabalarının kısa bir süre hafiflemesi ekonomik sıkıntının biraz olsun
azalmasına sebep olurken bir yandan kapitalist sektörün hâlâ en ufak bir
rahatlamada kâr yapmaya hazır olduğunu ve eğer izin verilirse her zaman Sovyet
rejimine karşı önemli bir rakip olacağını kanıtladı. Aynı şekilde bu durum
kendi çapında özel üretici olan köylüler için de geçerliydi.
Lenin yaşasaydı Rusya'nın yüksek
menfaatleri için anlaşamayan bu grupları bir araya getirebilecek ve ortak bir
payda da bu- luşturabilecek bir lider profılindeydi. Fakat Lenin'in liderlik pozisyonuna
imrenen Stalin bu güç savaşında muhalif düşüncelere tolerans gösterebilecek bir
insan değildi. Onların fanatizmi Anglo- Saxon geleneklerinden gelen uzlaşma
özelliklerine sahip değildi ve gücü paylaşmak konusunu akıllarına bile getirmeyecek
kadar sert ve kompleksliydiler. Kendi "doğruluk" doktrinine inanmış
ve bunun Önüne geçebilecek her türlü karşı görüşün ezilmesine karar
vermişlerdi. Komünist Parti dışında Rusya bir homojenlik içinde değildi.
Partinin ağırlığı olmayan herhangi bir kolektif hareket veya organizasyon
yoktu. Rusya'daki bir başka grup herhangi bir hareket düzenleme hakkına sahip
değildi. Sadece Parti'nin sistemli bir yapısı vardı. Geri kalan her şey kuru
gürültüydü.
Parti içinde de aynı kurallar
geçerliydi. Partideki görevlilerin büyük çoğunluğu seçimler ve müzakereler
yoluyla belirleniyor fakat bu seçimlere katılmaları kendi hür iradeleriyle
değil Parti liderinin ağzından çıkan bir sözle oluyordu.
Şunu tekrar vurgulamalıyız ki; bu
insanların çoğu muhtemelen kendi kaderlerini garanti altına almayı
düşünmüyorlardı. Toplum için en iyi olanın ne olduğunu kendilerinin bildiğine
şüphe etmeden inandırılmışlardı ve ellerindeki gücü güvence altına alıp
rakipsiz kaldıklarında bu "iyi" düzeni getireceklerdi.
Fakat kendi sistemlerinin güvenliğini
düşündükleri bu dönemde yöntemleriyle alakalı ister insandan ister Tanrı'dan
gelsin bir takım sınırlamalarla karşılamaya hazır değillerdi. Bu dönemde
sistemin güvenliği ve önceliği insanların mutluluğu ve rahatından çok daha
önemliydi.
Şimdilerde Sovyet Rejimi ile ilgili
altı çizilmesi gereken şey bu güven altına alma sürecinin hâlâ tamamlanmadığı
ve Kremlin sakinlerinin 1917 Kasım'mda elde ettikleri gücü kaybetmemek için
gittikçe daha baskıcı bir yöntem şekline doğru ilerledikleridir. îlk hedefleri
bu gücü tehlikeye atabilecek kendi vatandaşlarıdır. Fakat tabii ki tüm dünya
onların gözünde potansiyel bir tehlikedir. Onlar, ideolojik olarak tüm
dünyanın düşman olduğuna ve kendi sınırları dışındaki politik güçleri durdurmanın
onların görevi olduğuna inanmışlardı. İlerleyen zamanda Rus tarihi ve
gelenekleri onların bu düşüncelerini destekledi ve en sonunda onların
agresifliği ve iç çatışmaları kendi reaksiyonunu oluşturmaya başladı. Sonunda
başka bir yöntemi kendi yarattıkları isyana karşı uygulamak zorunda kaldılar
"düzene isyanı şiddetle cezalandır". Bir insan bütün dünyanın kendi
düşmanı olduğuna dair bir tez ortaya sürebilir ve eğer bunu yeterince
tekrarlayıp hareketlerinin temel sebebi olarak tanımlarsa bir noktadan size de
mantıklı gelmeye başlar.
Sovyet liderlerinin düşünce sistemine
göre, onlara karşı gelen hiçbir düşünce şekli herhangi bir fayda veya haklılık
içermiyordu. Bu tip düşünce şekilleri sadece ölmekte olan kapitalizmin
beyhude çabalarıydı. Rusya'daki kapitalizmden kalan kalıntılar, diktatöryel
rejimin sürdürülebilmesi için haklı bir neden oluşturuyordu. Fakat kalıntılar
adım adım silinip kapitalizm tehdidinin sona erdiği resmi olarak açıklandığında
bu haklılık nedeni kaybolacaktı. îşte bu gerçek Sovyet rejiminin bundan sonraki
yol haritasını çizmesinde önemli rol oynadı. Mademki herhangi bir iç tehdit
kalmamış ve Sovyet'lerdeki kapitalizm çökertilmişti o zaman diktatör düzenin
devam ettirebilmesi için dışarıdaki kapitalizm tehdidi hedef gösterilmeliydi.
Bu yönelim oldukça erken başladı.
1924 senesinde Stalin "baskı organları"nın (ordu ve gizli servis)
önemini şu şekilde
savundu; mademki dışarıda kapitalist
bir dünya vardı, bu kapitalist düşmanlar var oldukça dışarıdan gelen tehdit
sona ermeyecekti. Bu teoriyle birlikte bu tarihten itibaren artık iç muhalefete
yönelik bütün hareketler dış düşmanlardan gelen tehditler olarak tanımlandı.
Aynı mantıkla kapitalist ve sosyalist
dünyalar arasında büyük fark olduğunu söyleyen orijinal komünist anlayışına
büyük önem verildi. Aslında böyle bir dünyalar farkı olmadığını çok rahat
söyleyebiliriz. Maalesef bu konuyla ilgili gerçekler dış dünyada Sovyetlere
karşı olan tepkinin de etkisiyle 1930'ların sonunda ortaya çıkan büyük askeri
güçler Almanya'daki Nazi rejimi ve Japon İmparatorluğu yüzünden bulanık hale
geldi. Bu iki devlette Sovyetlere karşı ciddi bir cephe oluşturuyordu. İki
ülkenin durumunun dışarıdan gelen tehlikeler olarak tanımlan-maktansa içerideki
diktatöryel rejimi devam ettirmek için bir araç olarak kullanıldığını gösteren
somut kanıtlar var.
Sınırsız otoriteye dayanan Sovyet
gücünün devamını sağlayan ve yarı mite dönüşen bu dışarıdaki düşman hikâyeleri
bugünkü Sovyet askeri gücünün şekillenmesinde önemli rol oynadı. Bu güce
hizmet etmeyen bu dahilî kurumlar bir şekilde ortadan kaldırıldı. Amaca hizmet
eden tüm birimlerse aşırı büyüdüler. Sovyet gücünün güvenliği Parti'nin katı
disiplinine, gizli servisin tavizsiz tavırları ve her yere girebilme
özelliğine, ekonominin pek de umut vermeyen monopolleşmeye dayanan sistemine
dayanıyordu. Sovyet liderlerin karşı güçlerden koruna- bilmek amacıyla
kurdukları "baskı organları" artık rejimin asıl uygulayıcıları olmak
üzere yetiştirilir hale gelmişti. Bugün Sovyet sistemini oluşturan
elementlerin çoğu diktatörlüğün mükemmel şekilde devam etmesini hedefliyor ve
sınırların ötesinin tamamen düşmanlarla kaplı olduğuna inanıyor. Ve milyonlarca
insan şu anda kendi kurdukları bu sistemi korumak adına her şeyi feda etmeye
hazır halde beklerken sistem olmadan kendi hayatlarının tamamen değersiz
olacağına inanıyorlar.
Eğer olaylar bugünkü gibi
gerçekleşirse kanun koruyucular baskı organlarıyla elde ettikleri bu gücü daha
fazla koruyamayacaklardır. Mutlak güç için 30 yıldır dünyadaki gelişmeye inat
acımasızca süren bu arayış zamanla
içerde de dışarıda olduğu gibi kendi düşmanlarını yaratacaktır. Polis güçlerine
olan aşın destek zamanla rejime olan tepkinin bu destek başlamadan öncekine
göre çok daha fazla büyümesine neden oldu.
Kanun koyucuların onsuz yapamayacağı
en önemli şey diktatörlük yönetiminin devamını savunan senaryodur. Bu senaryo
Sovyet felsefesinde kutsanmıştır ve artık bu ideolojinin çok Ötesinde Sovyet
devlet yapısının vazgeçilmezi haline gelmiştir.
Tarihi kökenle ilgili çok fazla
konuştuk. Bugün bildiğimiz kadarıyla Sovyet gücünün politik kimliğini nasıl
tanımlayabiliriz?
Asıl ideolojinin temel noktaları
muhafaza edilmiştir, inanışları kapitalizmin kötülüğüne, kaçınılmaz olan
yıkılışına, işçi sınıfının bu yıkımı gerçekleştirmek ve gücü kendi eline almak
zorunda olduğuna dayanıyordu. Fakat tepkide ilk önce tüm yozlaşmış iç
düzeniyle karanlık ve yanlış Sovyet rejiminin de temelini oluşturan bu
konseptlere gelecekti.
Bu konseptlerin ilki kapitalizmle
sosyalizmin doğal iki düşman olduğunu savunuyordu. Bu tezin Rus sisteminin
temelini oluşturduğunu çok açık şekilde gördük. Bunun Sovyet dış politikasının
belirlenmesinde de önemli rolü oldu. Sovyetler ve yandaşlarının kapitalist
ülkelerle hiçbir zaman ortak bir menfaatte buluşamayacağı düşünülüyordu.
Moskova'ya göre, kapitalist ülkelerin istedikleri hiçbir zaman Sovyetlerin ve
dolayısıyla Sovyet vatandaşlarının lehine olmazdı. Eğer Sovyet hükümeti bu
düşünce şekli ile çelişen bir hareket yapar veya bir belgeye imza atarsa bu
tamamen düşmanla mücadele etmek için yapılan taktiksel bir hamle olarak
algılanmalıydı. Temeldeki çekişmenin süreci ileri sürülüyordu. Bu tavırda
Kremlin'in yabancılara karşı olan davra- nışlannda gizlilik, iki yüzlülük,
samimiyetsizlik gibi ciddi rahatsızlıklar meydana getirdi. Aynı tarz yaklaşım
bir süre daha devam edecek. Belki şiddetinde ve yoğunluğunda çeşitli
değişiklikler meydana gelebilir. Rusların bizden bir menfaatleri olduğunda
saplantılı olduklan bu konulardan birkaçını sümenaltı yapacakları
kesin. Böyle bir durumda bizden de
mutlu bir şekilde "bakın Ruslar değişti" diyenler çıkacak, bu sözde
bu değişimden kendilerine fayda sağlamaya çalışanlar olacaktır. Bu tip
taktiksel davranışlara aldanmamalıyız. Bu tarz hareketler Sovyetlerin iç gücünün
oluşmasını sağlayan temel özellikler ve içerdeki sistemleri değişmeden bu
özelliklerle yaşamaya devam edeceğiz.
Kısaca Ruslarla bir süre daha
ilişkilerde zorluk çekilecek. Bu onların bizi dünyadan silmek için bir "ya
hep ya hiç" programına girdikleri manasına gelmemelidir. Kapitalist
sistemin çöküşünün kaçınılmaz olması bu konuda acele etmemelerini sağlıyor. Son
darbeyi vurmak için atılması gereken adımlar biraz daha sürelerini alacak. Bu
süre zarfında içindeki bireylerin artık Sosyalizm tarafından kazanıldığı
"Sosyalist anakara" yurt içi ve yurt dışındaki tüm sosyalistler
tarafından kutsanmah, gelişmesine çalışılmalı, düşmanları yok edilmelidir.
Dışarıdaki vakitsiz ve maceracı devrimci hareketler sisteme karşı bile olsa
Sovyet rejiminin dengesini riske sokacaksa son derece tehlikelidir.
Sosyalizm'in sebebi Moskova'daki tanımıyla Sovyet gücünü desteklemek ve
gelişmesini sağlamaktır.
Bu bizi günümüz Sovyet sisteminin
yapısını oluşturan ikinci önemli kavrama getirmektedir; Kremlin asla hata
yapmaz. Parti dışında hiçbir organizasyona izin vermeyen Sovyet gücü, doğruyu
sadece Parti'nin temsil ettiğine inanmaktadır. Eğer dışarıda başka bir doğruluk
varsa, organizasyonla açıklanabilmesi meşru hale gelecektir ki bu da kesinlikle
Kremlin'in izin vereceği bir olay değildir.
Komünist Parti liderleri her zaman
haklıdır ve bu haklılık Stalin'in 1929'da Politbüro kararlarının ittifakla
alınacağı kararını verdiğinden beri devam etmektedir ki; bu karar Stalin'in tüm
gücü kendinde toplanmasına olanak sağlamıştır.
Asla yanlış yapmama özelliğinde Komünist
Parti'nin katı disiplini yatar. Gerçekte bu iki kavram birbirini destekleyen
kavramlardır. Mükemmel disiplini sağlamak için hatasız olmak gerekir. Hatasız
olmak için mükemmel disiplin uygulamak lazımdır, îşte bu iki özellik Sovyet
düzeninin duruşunu belirler. Fakat bunların etkileri üçüncü bir faktörden
bahsedilmeden tam ma-
nasıyla açıklanamaz; lider taktiksel
amaçlar için bir takım farklı uygulamalarda bulunabilir, bu uygulamalar inançla
ve şüphe edilmeden üyeler tarafından oybirliğiyle kabul edilmelidir. Bunun
manası aslında gerçek diye bir şeyin olmadığı bu gerçeğin belirlenen istekler
ve hedefler doğrultusunda lider tarafından yaratıldığıdır. Gerçek haftadan
haftaya aydan aya değişebilir. Gerçek kesin bir şey değildir ve objektiflikten
uzaktır. Sadece tarihin mantığını bünyesinde taşıyan ve bu yüzden kusursuz bilgeliğe
sahip otoriteyi temsil edenlerin en son manifestosudur. Bu üç faktör sistemin
alt yapısına sabırsız ve inatçılığı sarsılmaz bir özellik kazandırmıştır. Bu
sistem sadece Kremlin tarafından değiştirilebilir. Bir kez Parti programı
açıklandığında tüm Sovyet devleti adeta kurulmuş ve bir engelle karşılaşmadan
durmayan oyuncak bir araba gibi tam bir makine düzeniyle o konuyla çizilen
yolda ilerlerler. Bu makinenin parçaları olan bireyler onlara dış kaynaklardan
gelen tartışma veya nedenlere karşı uyumlu değillerdir. Bütün eğilimleri,
onlara dış dünyanın ikna edici sözlerine güvensizlik ve inanmamayı öğretti.
Sahibine itaat eden köpekler gibi, onlar sadece sahiplerinin sesini duyarlar.
Ve eğer onlara son olarak dikte edilen hedeflerin iptal edilmesi gerekirse,
bunu yapması gereken sahiptir. Bu yüzden, yabancı temsilci, kendi sözlerinin
onlar üzerinde herhangi bir etki yapmasını bekleyemez. En fazla ümit
edebileceği, partinin çizgisini değiştirmeye muktedir olan üst kesime
aktarılacağıdır. Fakat o kesimin bile burjuva bir temsilcinin sözlerinden
etkilenerek bir şey yapması muhtemel değildir. Ortak amaçlara hizmet
olmadığından, ortak mantık yaklaşımlarına başvurulmaz. Bu yüzden gerçekler,
Kremlin'in kulaklarına, kelimelerden daha yüksek sesle hitap edecektir ve
kelimeler; yansıdığında, değişmek geçerlilik doğruluğu tarafından
desteklendiğinde büyük bir ağırlık taşıyacaktır.
Fakat görüyoruz ki, Kremlin
hedeflerini süratle başarması için hiçbir ideolojik baskı altında değildir.
Kilise gibi, uzun dönem geçerliliği olan ideolojik kavramları uğraşıyor ve
sabırlı olmayı başarıyor. Devrimin süregelen başarılarını gelecekteki boş
hedefler adına riske atma hakkı yoktur. Lenin'in komünist
hedefleri takip etme yolundaki kendi öğretileri bile
çok dikkatli ve esnek olmayı gerektiriyor. Yine bu prensipler, Rus tarihinden
alınan derslerle kuvvetlendiriliyor. Burada; dikkat, esnek ve aldatma değerli
özellikler ve bunların değeri, Rus beyinlerinde doğal bir takdir görüyor. Bu
yüzden, Kremlin süper güçlerin karşısında geri çekilmekten hiç pişmanlık
duymaz. Ve hiçbir zaman çizelgesi baskısı olmaması nedeniyle böyle bir geri
çekilme gerekliliğinden panik olmaz. Politikası verilen bir hedefe doğru her
müsait olduğu durumda devamlı olarak akan bir nehir gibidir. Ana kaygısı, bu
nehrin dünya gücünün temelleri içindeki mümkün olan her kuytuya eriştiğinden
emin olmaktır. Fakat eğer yolu üzerinde aşılamaz engellerle karşılaşırsa,
bunları filo-zofik olarak kabul eder ve kendini bunlara adapte eder. Esas konu,
istenen hedefe doğru her zaman bir baskı, durmayan sabit bir baskı olmasıdır.
Sovyet psikolojisinde, hedefi belirli bir zamanda ulaşılacak diye bir işaret
bulunmamaktadır.
Bu değerlendirmeler, Sovyet diplomasisini ilk bakışta daha
kolay ve fakat Napolyon, Hitler gibi saldırgan liderlerin şahsi diplomasisiyle
uğraşmaktan daha zor kılar. Bir taraftan karşı güce karşı daha hassas ve o güç
çok kuvvetli hissedildiğinde ise diplomatik cephenin her bir kesimde boyun eğmeye
daha hazırdır. Ve bu yüzdende mantık ve retorik güçte daha akılcıdır. Diğer
taraftan, karşıtlann zaferi tarafından kolayca bozguna uğratılıp, cesareti
kınlamaz. Ve sabırlı bir karşı duruş; demokratik fikirleri temsil eden birtakım
davranışlar tarafından değil, fakat akıllı ve uzun dönemli olan Rus
politikalarının bir sonucudur. Bu politikalar, amaçlannda Sovyetler Birliği
Politikalannda ne daha az kararlı ne de uygulamada daha az üretkendir.
Bu şartlar altında, Amerikan Sovyetler Birliğine karşı yürüttüğü
ana politikanın; uzun vadeli, sabırlı ama katı ve yaygın Rus eğilimlerine karşı
dikkatli olması gerektiği açıktır. Buna rağmen, belirtmekte fayda var ki, böyle
bir politikanın "dış dinamiklerle" hiçbir alakası yoktur. Kremlin
genel olarak politik gerçeklere karşı reaksiyonlarda esnek olsa da, prestij
gereken durumlarda hiçbir şekilde yumuşak başlı değildir. Rus liderleri, insan
psikolojisi konusunda çok keskin hükümlere sahiptir, Öyle
ki kendi kontrolünü kaybedip
sinirlenmenin politik ilişkilerde asla bir güç kaynağı olamayacağının gayet
bilincindedirler. Bu gibi zayıflık durumlannı kullanmayı çok iyi bilirler. Bu
sebeplerden dolayı, Rusya ile ilişkileri yürütmedeki başan, yabancı ülkenin
daima bir bütün olarak kalmasından ve soğukkanlılığını kaybetmemesinden geçer.
Rus politikasından taleplerini daima öne sürmeli ve Rus prestiji ile uyumlu
olma yolunda hep bir kapı açık bırakmaktadır.
Yukandaki bilgiler ışığında, batı
dünyasının serbest kurumlan üzerindeki Rus baskısının hünerli, devamlı değişen
coğrafi ve politik noktalara karşı dikkatli ve değişken ama cezp edilemez veya
yok edilmesi söz konusu olmayan bir yapıya sahip olduğu açıktır. Akıllarda
olmalıdır ki, Komünist Parti'nin Rus ulusal hayatında, Sovyet gücünün bugün
dünya toplumlannda temsil ettiğinden, çok daha az grubu temsil ettiği bir dönem
vardır.
Fakat ideoloji Ruslann yöneticilerini
doğrunun kendi taraflarında olduğuna ikna ederse ve bu sebepten beklemeyi göze
alabilirse, o ideolojinin üzerimizde hiçbir talebi olmayan bizler objektif olarak
bunun geçerliliğini inceleme serbestine sahibiz. Sovyet tezleri sadece batınm
ekonomik kaderi üzerindeki kontrol eksikliğini vurgulamaz, onunla beraber
sonsuz bir zamanda disiplin ve sabn benimseyen bir Rus birliğini öngörür. Bu
kıyamet gibi vizyonu hayata geçirip, batı dünyasının gücünü ve kaynaklarını
10-15 yıldan beri Sovyet gücünü hesaba katarak bulduğu düşünüldüğünde; bu
Rusya'nın kendisi için ne anlama gelir?
Sovyet liderleri, despotizm sanatının
modem tekniklerinin katkılanndan istifadeyle kendi güç sınırlannın içerisinde
itaat problemini çözdü. Bazıları, kendi yetkilerini sorguladı ama bunu
yapanların bile, sorgulamayı geçerli kılmaya gücü yetmedi.
Kremlin aynı zamanda, yaşayan
insanların ilgilerinden ve ağır metal sanayinin endüstriyel kuruluşundan
bağımsız olarak Rusya'yı kurma hedefini başarmadı muktedir oldu. Bahsedilen
endüstriyel kuruluşlar tabii ki tamamlanmamış ama yine de büyüyen ve diğer
büyük endüstriyel ülkelerin seviyesine çıkmaya
çalışan kuramlardır. Bütün bunlar,
hem iç politik güvenliğin idamesi ve hem de ağır endüstri kurulması, birçok
insanın hayatını, ümitleri ve enerjisi gibi büyük bir bedellere mal olmuştur.
Belirli bir ölçüde zorunlu işgücü kullanımının, günümüz barış ortamında faydalı
olacağı gerekliliktir. Sovyet ekonomik hayatının diğer kesimleri; özellikle
tarım, ürünleri üretimi, iskân ve taşıma, ihmal edilmiştir.
Bütün bunlarla beraber, savaş korkunç
bir yıkım, ölüm ve insan neslinin tükenmesini beraber getirmiştir. Sonuç
olarak, bugün Rusya'da fiziksel ve ruhsal olarak yorgun bir nüfus vardır. İnsanların
büyük çoğunluğu hayallerden yoksun, şüpheci ve Sovyet gücünün yurtdışındaki
takipçilerine ışık saçtığı büyülü cazibesinden uzak bir hayat sürmektedirler.
Savaş süresince taktik nedenlerle insanların benimsediği kilise ile kısa süreli
bir mutabakat, insanların inançları ve dindarlıkla ilgili kapasitelerinin
rejimin amaçlarında küçük bir ifade bulduğu gerçeğinin ifadesidir.
Bu şartlarda, insanların kendi
fiziksel ve sinirsel güçlerinin limitleri vardır. Bu limitler mutlaktır ve en
zalim diktatörlüklerde bile bağlayıcıdır. Çünkü bunların ötesinde insanlar
güdülenemez. İnsanları uzun saatler çalışmaya zorlamak (kendi istekleri ve ekonomik
şartların diktası haricinde) onları yaşasalar bile yaşlandırır ve diktatörlüğün
talepleri doğrultusunda gerçekleşen kayıplar olarak gerçekleşir. îki durumda
da, ya en iyi performanslarından yoksun ya da devletin hizmetine girmelerine
mani kılar.
Burada sadece genç nesil yardım
edebilir. Genç nesil, bütün acılara rağmen sayıca fazla ve dinamiktir. Ruslar
kabiliyetli insanlardır. Sovyet diktatörlüğünün yarattığı ve savaşta oldukça
artan, çocukluğun anormal duygusal sınırlarının olgun performansa etkisi hâlâ
ileride görülmek üzere saklıdır. Ülke ortamının normal güvenliği ve sakinliği
kapsamındaki buna benzer şeylerin varlığı Sovyetler Birliği'nin dışındaki
çiftlik ve köylerde pratik olarak son buldu. Ve gözlemciler, olgunlaşan nesil
üzerindeki etkisi konusunda hâlâ emin değiller.
Buna ilave olarak, Sovyet ekonomik
gelişiminin, belirgin başarılara imza atarken hâlâ tutarsız ve dengesiz olduğu
gerçeğini biliyoruz. Kapitalizmin dengesiz gelişimi hakkında konu-
şan Rus komünistleri, kendi ulusal
ekonomileri düşünüldüğünde utanmalıdırlar. Metalürji ve makine endüstrisi gibi
ekonomik hayatın belli başlı dalları, ekonominin diğer sektörlerinden dışlanmıştır.
Burada kısa sürede dünyanın ekonomik devlerinden biri olmak için can atan ancak
daha kayda değer otoban ağı bulunmayan ve ilkel bir demir yolu ağına sahip bir
ülkeden bahsediyoruz. İşçiliğin etkinliğini artırmak ve ilkel insanlara makinelerin
çalışmasını öğretmek için pek çok şey yapıldı. Fakat idame Sovyet ekonomisinde
hâlâ kanayan bir yara. İnşaatlar aceleyle ve kaliteden yoksun yapılıyor. Ve
ekonominin geniş sektörlerinde henüz batının yetenekli işçilerini karakterize
eden teknik olarak kendine saygı ve üretime kendi kültürlerinden bir şey
katarak çalışma mümkün değil. Korku ve zorlama altında çalışan, yorgun ve
moralsiz bir nüfus tarafından bu aksaklıkların giderilmesinin nasıl olacağını
söylemek zor. Bunların üstesinden gelinmediği sürece Rusya ekonomik olarak
savunmasız, bir bakıma güçsüz kalmaya devam edecektir. îlkel politik canlılığın
ilginç çekiciliğini yaymaya ve coşkusunu ihraç etmeye muktedir ama bunları güç
ve refahın gerçek kanıtlarıyla desteklenmeyen bir ulus durumunda kalacaktır.
Bu esnada Sovyetler Birliği politik
hayatında büyük bir belirsizlik hakimdir. Bu belirsizlik bir birey yahut
bireyler grubunun gücünün diğerlerine geçmesiyle ilgilidir.
Bu tabii ki Stalin'in kişisel
tutumundan kaynaklanan bir problemdir. Hatırlamalıyız ki, (Stalin'in) komünist
harekette Lenin'in üstünlük zirvesine halef olması, Sovyetler Birliği'nin
yaşadığı sadece bireysel otoritenin devridir. Bu devir 12 yılda
sağlamlaşmıştır. Milyonlarca insanın hayatına mal olmuş ve devleti
temellerinden sarsmıştır. Kremlin'in zararına, sarsıntıları tüm uluslararası
devrim hareketinde hissedilmiştir.
Başka bir güç devrinin yankıları
hiçbir yerde hissedilmeden, sessiz ve fark edilmeyecek bir şekilde gerçekleşmesi
her zaman mümkündür. Lenin'in "inanılmaz hızlı geçişlerinden" biri-ki
Rus tarihi yansıtır- "hassas aldatmadan" "vahşi sertliğe"
geçişi bir takım soruları ortaya koyar ve Sovyet gücünün temellerini
sarsabilir.
Fakat bu yalnızca S talin'in
kendisiyle ilgili bir sorun değildir. 1938'den beri Sovyet gücünün büyük
çemberin politik hayatında tehlikeli bir pıhtılaşma olmuştur. Sovyetler Birliği
Kongresi'nin, ki teoride partinin en üst organıdır, her üç yılda birden az
olmamak kaydıyla toplanması gerekmektedir. Yakında son toplantıdan bu yana
sekiz tam yıl geçmiş olacaktır. Bu donem içerisinde parti üyelikleri sayısı
ikiye katlanmıştır. Savaş sırasında partinin zayiatı çok yüksek olmuştur ve
bugün parti üyelerinin yansından çoğunu Parti'nin son kongresinden beri
girenler oluşturmaktadır. Bu esnada tepedeki küçük grup bir seri inanılmaz
ulusal değişiklikler gerçekleştirdiler. Batının tüm büyük hükümetlerinin savaş
deneyimleri ile temel nedenleri muhakkak Sovyet siyasal hayatının karanlık
yerlerinde de muhakkak mevcuttur. Ve Rusya'da bu nedenler halen
tanımlanmaktadır.
Bunun Komünist Parti gibi çok yüksek
disipline sahip bir organizasyonda dahi harekete henüz katılmış büyük kitlenin
Parti üyeleri ile hiç tanışmadıkları, hiçbir zaman konuşmadıkları ve hiçbir
siyasal ilişkide bulunmadıkları, tepedeki adamın küçük, kendini devam ettiren
hizbi arasında yaş, dış görünüş ve ilginin farklılığın giderek artmasından
kaynaklandığı zannedilmektedir.
Bu koşullarda, otoritenin yüksek
alanlarının nihai gençleşmesinin (sadece zamana bağlı olarak) yumuşak ve
barışçı bir şekilde olacağını veya daha yüksek güç arayışındaki rakiplerin
kendi görüşlerine destek bulmak için bu siyasal açıdan olgun olmayan ve
deneyimsiz kitlelere nispi olarak erişemeyeceklerini kim söyleyebilir? Eğer bu şekilde
gerçekleşirse Komünist Parti'de ilginç sonuçlar çıkabilir; üyelik büyük oranda
uzlaşma ve kalıcılığa değil, sıkı disiplin ve itaate dayanmaktadır. Eğer
kopukluk partiyi zapt ve felç ederse Rus toplumunun kaos ve zayıflığı
tamamlamanın ötesindeki şekillerde ortaya çıkacaktır. Sovyet gücünün sadece
bağımsız organizasyonlara müsamaha gösterilmeyen yapıdan meydana gelen ve
sınırları belli olmayan kitledeki insanları gizlediğini gördük. Rusya'da yerel
yönetim diye bir şey yoktur. Rusya'daki mevcut nesil kendiliğinden bir tepki
hareketi bilmemektedir. Sonuç olarak, eğer politik bir araç
olarak Parti'nin bütünlüğü ve
yeterliliğinin bozulması halinde, Sovyet Rusya bir gecede en güçlü ulusal
toplumlardan birinden en güçsüz en acınacak bir topluma dönüşebilir.
Böylece Sovyet gücünün geleceği,
Kremlin'in adamları için Rusya'nın kendini aldatma yeteneği kadar güvenli
olmayabilir. Bunu sessizce ve kolaylıkla diğerlerine devredebilecekleri ispat
gerektirir. Bu esnada, kuralların zorluğu ve uluslararası hayatın zorlukları,
güçlerinin dayanağı olan insanların umutları ve güçlerine ağır bir bedel
ödetti. Sovyet otoritesinin ideolojik gücünün Rusya sınırları ötesinde, polis
gücünün ulaştığının ötesinde günümüzde en güçlü haline ulaşmış olması ilginç
olarak not edilebilir. Bu fenomen, Thomas Mann'ın Buddenbrooks adlı muhteşem
romanmda kullandığı bir karşılaştırmayı akla getirmektedir. İnsan kurumlarının
dışta en güçlü olduğu zaman içerdeki çürümenin gerçekte daha ilerlediğini
gözlemleyerek, dünyadan bir yıldızın en parlak olduğu görüldüğünde aslında çok
önce söndüğüyle karşılaştırılmaktadır. Ve batı dünyasındaki tatmin olmamış
insanlar üzerinde kuvvetli olarak ışıldayan Kremlin'in aslında sönmüş ve
parlaklığı kalmış bir takımyıldız olmadığını kim garanti edebilir? Bu
kanıtlanamaz ancak çürütüle- mez de. Ancak Sovyet gücünün, düşüncelerine göre
kapitalist dünya gibi, kendi çürümüş tohumları üzerinde durduğu ve bu tohumları
iyi bir şekilde saçtığı ihtimali (yazara göre bu kuvvetli bir ihtimaldir)
mevcuttur.
Açıktır ki ABD Sovyet rejimi ile
yakın gelecekte politik yakınlaşmasından keyif almasını bekleyemez. Politik
sahnede Sovyetler Birliği'nin bir ortak değil, bir rakip olarak değerlendirilmesine
devam edilmesi gerekiyordu. Sovyet politikalarının, soyut barış ve denge
taraftarı, sosyalist ve kapitalist dünyaların birlikte sürekli var. olabilme
olasılığı gerçeğine inanan bir görüşü yansıtmayacağını, fakat daha ziyade rakip
etkinin ve gücün dikkatli ve ısrarlı bir baskıyla zayıflatılması ve
bozulmasının yansıtacağı beklentisine devam edilmesi gerekiyordu.
Bunun karşılığındaki denge olarak
gerçekler şunlardı ki; Rus-
ya, genel olarak tüm batı dünyasının
aksine, hâlâ en zayıf taraftı, Sovyet politikası çok esnek bir yapıya sahipti
ve Sovyet toplumu kendi toplam potansiyelini sonunda zayıflatacak eksiklik ve
kusurları barındırıyor olabilirdi. Bu gerçekler kendi başına, ABD'nin mantıklı
bir güvenle, Rusya ise, onların barışçı ve istikrarlı bir dünyayla ilgili
çıkarlarına tecavüz ettiğinin işareti olan her noktada, kolaylıkla alt edilmez
bir karşı, güçle yüzleşmesi için tasarlanmış ve sağlam içerikli bir politikanın
garantisidir.
Fakat gerçekte Amerika'nın
politikalarının olasılıkları, hatta kalarak en iyisinin olmasını beklemekle
sınırlı değildi. Birleşik devletler için hem Rusya'nın hem de büyük oranda
Rusya tarafından belirlenmiş uluslararası komünist hareketlerinin içerisinde
yaptığı aksiyonlarla içsel gelişmeleri etkilemesi tamamen olasıdır. Bu mesele,
hükümetin Sovyetler Birliği veya herhangi bir ülkede uygulayabileceği
alçakgönüllü bilgi aktivitesi tedbiri meselesi değildir ki aslında o da
önemlidir. Bu daha çok ABD'nin dünyada yaşayan tüm insanların arasında, ne
istediğini bilen bir devlet olma, Dünya Gücü olmanın getirdiği sorumluluklarla
ve dahili yaşamın getirdiği sorunlarla başarılı bir şekilde baş etmeyi
becerebilen ve ruhani bir canlılıkla zamanın ideolojik akımlarının arasında
kendine ait olanı tutabilen bir ülke izlenimini vermeye çalışması ile ilgili
bir mertebe meselesidir. Bu izlenim şu Ölçüye kadar yaratılabilir ve muhafaza
edilebilir, Rusya komünizminin amaçlarının kısır ve gerçeklerden uzak olarak
görünmesi zorunluluğu, Moskova destekçilerinin umut ve heyecanlarının sönmesi
zorunluluğu ve artan gerilimin Kremlin'in dış politikasına yansıtılması zorunluluğu.
Komünist felsefenin temel taşı köhne ve felçli kapitalist dünyadır. Kızıl
Meydan'da bulunan kargaların düşmanlığının durdurulmasından ötürü kendinden
emin tavırlarla beklemiş olduğu Amerika Birleşik Devletleri'nin erken ekonomik
bunalımda gösterdiği başarısızlık dahi komünist dünyada büyük yankı
uyandırırdı.
Aynı sebepten ötürü, kararsızlık
gösterileri, parçalanmışlık ve ülke içinde dahilî dağılmalar, tüm komünist
dünyada inanılmaz heyecanlı bir etki uyandırdı. Bu eğilimlerin her kanıtında komünist
dünyada umut ve heyecan yeşerir; neşeli adımlar kaydedilir.
Moskova tehdidinde; uluslararası
politikanın gösteri trenine tırmanan yeni yabancı destekçi gruplar görünmeye
başlar ve Rus baskısı tüm hatlarda ve uluslararası ilişkilerde artmaya başlar.
Yardımsız ve yalnız bir Amerikan
tavrının komünist hareketine karşı ölüm kalım derecesinde güç
uygulanabilirliğini ve Sovyet güçlerinin Rusya'da erken düşmelerinin
sağlanmasını söylemek abartılı olur. Fakat Birleşik Devletler, Sovyet politikasının
geçmiş dönemlerde gözlenmek zorunda olan dereceden çok daha fazla şekilde
ılımlılık ve sakınganlık oluşturacak şekildi Kremlin üzerinde baskı kuracak ve
bu yolla ya çöküşüne giden yolu ya da kademeli şekilde yumuşatılmış Sovyet
gücüne ulaşabilecek eğilimleri destekleyecek biçimde operasyon yapmasını
sağlayacak derecede yüksek şiddette gerilimi artırma gücüne sahiptir. Mistik ve
Mesihvari olmayan bir hareket ki, Kremlin'inki -kesinlikle bu tip bir şey
değil- sonunda şu ya da bu şekilde bu durumda bir ilişki mantığına kendini
ayarlamazsa, hüsranla karşılaşır.
Bu yüzden karar büyük ölçüde ülkenin
kendisine düşecektir. Sovyet-Amerikan ilişkisi konusu, Amerika Birleşik
Devletleri'nin uluslararasında bir ulus olmanın tüm değerini kazanma
sınavıdır. Yıkımla karşılaşmamak için ABD sadece kendi geleneklerini ölçmek ve
büyük bir ulus olarak korunmaya değer olduğunu kendine kanıtlaması
gerekecektir.
Tabii ki, bir ulus için bundan daha
adil bir sınav yoktur. Bu olay ışığında, Rusya-Amerika ilişkilerini izleyen
düşünceli bir gözlemci, Kremlin'in Amerikan toplumuna meydan okumalarında
şikayet edecek bir şey bulamaz. O daha çok, Amerikan halkının tarihin onlara
açıkça üstlenmelerini amaçladığı ahlaki ve politik liderlik sorumluluklarını
kabul etmesini sağlayan ve bir araya gelerek bu meydan okumaya karşı ulusal
bağlılıkla kendi güvenliğini sağlamaya olanak veren bu tanrısal kadere mutlak
bir şükran duygusu beslemeyi tercih eder.
Ek-1 / Orijinal Metin: "The Sources of
Soviet Conduct", by X (1947, Foreign Affairs, the "X"
Article, Ge-orge F. Kennan)
The single document that best
illustrated American anti- communism and general suspicion of Soviet
aspirations, was George Kennan's famous Long Telegram of 1946. the Long Te-
legram was perhaps the most cited and most influential state- ment of the early
years of the Cold War.
George F. Kennan had been a American
diplomat on the Soviet front, beginning his career as an observer of the
aftermath of the Russian Civil War. He witnessed collectivization and the terror from close
range and sent his telegram after another two years' service in Moscow from 1944 to
1946 as chief of missi-on and Ambassador Avareli Harriman's consultant, in 1946, Kennan
was 44 years old, fluent in the Russian
language and its affairs, and decidedly anti-Communist.
The essence of Kennan's telegram was published in
Foreign Affairs in 1947 as The Sources of Soviet Conduct and circula- ted everywhere. The article was signed by
"X" although ever- yone in the know knew that authorship was Kennan's. For
Kennan, the Cold War gave the United States its historic opportu- nity to assume leadership of what would eventually be
descri- bed as the "free world".
THE SOIİRCES OF SOVİET CONDUCT, By X
FARTI
The political personality of Soviet power as we know it
to- day is the product of ideology and circumstances: ideology in- herited by
the present Soviet leaders from the movement in which they had their
political origin, and circumstances of the power which they now have exercised for nearly three
decades in Russia. There can be few tasks of psychological analysis more diffıcult than
to try to trace the interaction of these two forces and the relative role of each in
the determination of offıcial Soviet conduct. Yet the attempt must be made if
that conduct is to be understood and effectively countered. it is diffıcult to
sum- marize the set of ideological concepts with which the Soviet leaders
came into power. Marxian ideology, in
its Russian-Com- munist projection, has always been in process of subtle evoluti- on. The materials on which it bases itself are extensive and complex. But the
outstanding features of Communist thought as it existed in 1916 May
perhaps be summarized as follows: (a) that the Central factor in the life of man, the factor which determines the character of public life
and the "physiognomy of so- ciety," is the system by which material goods
are produced and exchanged; (b) that the capitalist system of production is a nefa- rious one which inevitable leads to the exploitation of the wor-
king class by the capital-owning class and is
incapable of deve- loping adequately the economic resources of society or of dist- ributing fairly
the material good produced by human labor; (c) that capitalism contains the seeds
of its own destruction and must, in view of the inability of the capital- owning class to ad-
just itself to economic change, result eventually and inesca- pably in a
revolutionary transfer of power to the working class;
and (d) that imperialism, the final phase of capitalism, leads di-
rectly to war and revolution.
The rats may be outlined in Lenin's own words: "Unevenness of economic and political development is the
inflexible law of capitalism. it follows from this that the victory of
Socialism may come originally in a few capitalist countries or even in a single
capitalist country. The victorious proletariat of that country, ha- ving
expropriated the capitalists and having organized Socialist production at home,
would rise against remaining capitalist world, drawing to it şelf in the process the oppressed
classes of other countries. "it must be noted that there was no assumption
that capitalism would perish without proletarian revolution. A final push was needed from a
revolutionary proletariat movement in order to tip över the tottering structure. But it
was regarded as inevitable that sooner of later that push be given.
For 50 years prior to the outbreak of the Revolution, this pattern of thought had exercised great
fascination fort he mem- bers of the Russian revolutionary movement.
Frustrated, dis- contented, hopeless of finding self-expression or too
impatient to seek it—in the confining limits of the Tsarist political system,
yet lacking wide popular support or their choice of bloody revolution as a
means of social betterment, these revolutionists fo-und in Marxist theory a
highly convenient rationalization for their own instinctive desires. it
afforded pseudo-scientific justi-fication for their impatience, for their
categoric denial of ali va-lue in the Tsarist system, for their yearning for
power and revenge and for their inclination to cut corners in the pursuit of
it. It is therefore no wonder that they had come to believe impli-citly in the
truth and soundness of the Marxist-Leninist teachings, so congenial to their
own impulses and emotions. Their sincerity need not be impugned. This is a
phenomenon as old as human nature itself. it is has never been more aptly
described than by Edward Gibbon, who wrote in The Decline and Fail of the Roman Empire: "From enthusiasm to
imposture the step is perilous and slippery; the demon of Socrates affords a raemorable
instance of how a wise man may deceive himself, how a
good man may deceive others, how the
conscience may slum- ber in a mixed and middle state between self-illusion and
vo- luntary fraud." And it was with this set of conceptions that the
members of the Bolshevik Party entered into power.
Now it must be noted that through ali the years of
preparati- on for revolution, the attention of these men, as indeed of Marx
himself, had been centered less on the future which Socialism would take than
on the necessary overthrow of rival power which, in their view, hat to precede
the introduction of Socialism. Their views, therefore, on the positive program to be put into effect, önce power was attained, were fort he
most part ne- bulous, visionary and impractical. Beyond the nationalization of
industry and the expropriation of large private capital hol- dings there was no agreed program. The treatment of the pe- asantry,
which, according to the Marxist formulation was not of the proletariat, had
always been a vague spot in the pattern of Communist thought: and it remained an object of
controversy and vacillation fort he fırst ten years of Communist power.
The circumstances of the immediate post-revolution
peri-od —the existence in Russia of civil war and foreign interventi-on,
together with the obvious fact that the Communists repre-sented only a tiny
minority of the Russian people—made the es- tablishment of dictatorial power a
necessity. The experiment with war Communism" and the abrupt attempt to
eliminate private production and trade had unfortunate economic consequ- ences
and caused further bitterness against the new revolutionary regime. While the
temporary relaxation of the afford to communize Russia, represented by the New
Economic Policy, alleviated some of this economic distress and thereby served
its purpose, it also made it evident that the "Capitalistic sector of
society" was stili prepared to profıt at önce from any relaxation of
governmental pressure, and would, if permitted to continue to exist, always
constitute a powerful opposing element to the Soviet regime and a serious rival
for influence in the country.
Somewhat the same situation prevailed with respect to
the individual peasant who, in his own small way, was also a private producer.
Lenin, had he lived, might have
proved a great enough man to reconcile these conflicting forces to the ultimate benefit of Russian
society,-thought this is questionable. Bube that as it may, Stalin, and those whom he led in
the struggle for successi- on to Lenin's position of leadership, were not the
men to tolera-te rival
political forces in the sphere of power which they cove-ted. Their sense of
insecurity was too great. Their particular brand of fanaticism, unmodified by
any of the Anglo-Saxon
tra-ditions of compromise, was too fierce and too jealous to envisa-ge
any permanent sharing of power from the Russian-Asiatic world out of which they had
emerged they carried with them a skepticism as to the possibilities of permanent and peaceful
co-existence of rival forces. Easily persuaded of their own doctri-naire
"rightness," they insisted on the submission or destruction of ali
competing power. Outside the
Communist Party, Russian Society was to have no rigidity. There were to be no forms
of collective human activity or association which would not be
do-minated by the Party. No other force in Russian society was to be permitted
to achieve vitality or integrity. Only the Party was to have structure. Ali else was to be an
amorphous mass.
And within the Party the
sarne principle was to apply. The mass of Party members might go through the
motions of electi- on, deliberation, decision and action; but in these motions
they were to be animated
not by their own individual wills but by the awesome breath of the Party leadership and the över brooding presence
of "the word".
Let it be stressed again that
subjectively these men probably did not seek absolutism for its own sake.
They doubtless beli- eved—and found it easy to believe—that they alone knew what was good for
society and that they would accomplish that good önce their power was secure and
unchallengeable. But in seeking that security of their own rulet they were prepared to
recognize no restrictions, eifher of God or man, on the character of their
methods. And until such time as that security might be achieved, they placed
far down on their scale of operational priorities the comforts and happiness of
the peoples entrusted to their çare.
Now the outstanding circumstance concerning the Soviet
re- gime is that down to the present day this process of political
consolidation has never been completed and the mer in the Kremlin have continued to be
predominantly absorbed with the struggle to secure and make absolute the power
which they se- ized in November 1917. they have endeavored to secure it pri-
marily against forces at home, within Soviet society itself. But they have also
endeavored to secure it against the outside world. For ideology, as we have
seen, taught them that the outside world was hostile and that it was their duty
eventually to overthrow the political forces beyond their borders. Then po-
werful hands of Russian history and tradition reached up to sus- tain them in
this feeling. Finally, their own aggressive intransi- gence with respect to the
outside world began to fmd its own reaction; and they were soon forced, to use
another Gibbones- que phrase, "to chastise the contumacy" which they
themselves had provoked. it is an undeniable privilege of every man to pro- ve himself
right in the thesis that the world is his enemy; for if he reiterates it
frequently enough and makes it the background of his conduct he is bound
eventually to be right.
Now it lies in the nature of the mental world of the
Soviet leaders, as well as in the character of their ideology, that no op-
position to them can be officially recognized as having any meri for
justification whatsoever. Such opposition can flow, in the-ory, only from the hostile
and incorrigible forces of dying capi- talism. As iong as remnants of
capitalism were officially recognized as existing in Russia, it was possible
to place on them, as an internal element, part of the blame fort he maintenance of a dictatorial form
of society. Bu
as these remnants were liquida- ted, little by little, this justification feli
away, and when it was indicated officially that they had been finally
destroyed, it di- sappeared altogether. And this fact created one of the most
ba-sic of the compulsions which came to act upon the Soviet regi-me: since capitalism no longer existed in
Russia and since it co-uld not be admitted that there could be serious or widespread
opposition to the Kremlin springing spontaneously from the li-
berated masses under its authority, it became necessary to jus-tify the
retention of the dictatorship by stressing the menaee of capitalism abroad.
This began at an early date, in 1924 Stalin
specifically de- fended the retention of the "organs of suppression,"
meaning, among others, the army and the secret poliçe, on the ground that "as long as
there is a capitalistic encirclement there will be danger of intervention with
ali the consequences that flow from that danger." in accordance with that
theory, and from that time on, ali internal opposition forces in Russia have
consistently be-en portrayed as the agents of foreign forces of reaction
antago-nistic to Soviet power.
By the same token, tremendous emphasis has been placed
on the original Communist thesis of a basic antagonism between the
capitalist and Socialist worlds. ît is ciear, from many indica-tions,
that this emphasis is not founded in reality. The real facts concerning it have
been confused by the existence abroad of genuine resentment provoked by Soviet
philosophy and tactics and occasionally by the existence of great centers of
military power, notably the Nazi regime in Germany and the
Japanese Government of the late 1930s, which indeed have aggressive designs
against the Soviet Union. But there is ample evidence that the stress laid in
Moscow on the menaee confronting Soviet society from the world outside its
borders is founded not in the realities of foreign antagonism but in the
necessity of expla-ining away the maintenance of dictatorial authority at home.
Now the maintenance of this pattem of Soviet power,
namely, the pursuit of unlimited authority domestically, accompanied by the
cultivation of the semi-myth of implacable foreign hostility, has göne far to shape the actual machinery
of Soviet power as we know it today. internal organs of administration which
did not served his purpose withered on the vine. Organs which did ser- ved his
purpose became vastly swollen. The security of Soviet power came to rest an the iron discipline of the
Party, on the se- verity and ubiquity of the secret poliçe, and on the uncompromi- sing
economic monopolism of the state. The "organs of suppres-
sion," in which the Soviet leaders had sought
security from rival forces, became in large measures the masters of those whom
they were designed to serve. Today the major part of the structure of Soviet
power is committed to the perfection of the dictatorship and to the maintenance
of the
concept of Russia as in a state of siege, with the enemy lowering beyond the walls. And
the milli- ons of human beings who form that part of the structure of
power must defend at ah costs this concept of Russia's position, for wit- hout it they
are themselves superfluous.
As things stand today, the rulers can no longer dream
of par- ting with these organs of suppression. The quest for absolute power,
pursued now for nearly there decades with a ruthless- ness unparalleled (in
scope at least) in modern times, has again produced internally, as it did externally, its own
reaction. The excesses of the poliçe apparatus have fanned the
potential op- position to the regime into something far greater and more dan-
gerous than it could have been before those excesses began.
But least of ali can the rulers dispense with the
fiction by which the maintenance of dictatorial power has been defended. For
this fiction has been canonized in Soviet philosophy by the excesses already
committed in its name; and it is now anchored in the Soviet soft thought by bonds far greater than
those of mere ideology.
So much fort he historical background. What does it
spell in terms of the political personality of Soviet power as we know it
today?
Of the original ideology, nothing has been officially
junked. Belief is maintained in the basic badness of capitalism, in the
inevitability of its destruction, in the obligation of the proletari- at to
assist in that destruction and to take power into its own hands. But stress has
come to be laid primarily on those con- cepts which relate most specifically to
the Soviet regime itself: to its position as the sole truly Socialist regime in
a dark and misguided world, and to the relationships of power within it.
The first of
these concepts is that of the innate antagonism between capitalism and
Socialism. We have seen how deeply that concept has become imbedded in
foundations of power. it has profound implications for Russia's conduct as a member of
International society. it means that there can never be on Mos- cow's side an
sincere assumption of a Community of aims between the Soviet Union and powers which are regarded
as capitalist. it must inevitably be assument in Moscow that the aims of the
capitalist world are antagonistic to the Soviet regime, and therefore to the
interest of the peoples it Controls. If the Soviet government occasionally sets
it signature to documents which would indicate the contrary, this is to
regarded as a tactical ma- neuver permissible in dealing with the enemy (Who is
without honor) and should be taken in the spirit of caveat emptor. Basi- cally,
the antagonism remains. it is postulated. And from it flow many of the
phenomena which we fmd disturbing in the Krem- lin's conduct of foreign policy: the
secteriveress the lack of frankness, the duplicity, the wary suspiciousness,
and the basic unfriendliness of purpose. These phenomena are there to stay,
fort he foreseeable future. There can be variations of degree and of emphasis.
When there is something the Russians want from us, one or the other of these
features of their policy may be thrust temporarily into the back ground; and
when that happens there will always be Americans who will leap forward with
gle-eful announcements that "the Russians have changed," and some who
will even try to take credit for having brought about such "changes."
But we should not be misled by tactical maneuvers. These characteristics of
Soviet policy, like the postulate from which they flow, are basic to the
internal nature of Soviet power, and will be with us, whether in the foreground
or the backgro- und, until the internal nature of Soviet power is changed.
This means we
are going to continue for long time to fmd the Russians difficult to deal with.
it does not mean that they should be considered as embarked upon a
do-or die program to overth- row our society by a given date. The theory of the inevitability
of the eventual fail of capitalism has the fournate connotation
that there is no hurry about it. The forces of
progress can take their time in preparing the final coup de grâce. Meanwhile, what is vital is that
the "Socialist fatherland"—that oasis of power which has already been
won for Socialism in the person of the Soviet Union—should be cherished and
defended by ali good Communists at home and abroad, its fortunes promoted, its ene-
mies badgered and confounded. The promotion of prematüre, "adventuristic"
revolutionary projects abroad which might em- barrass Soviet power in any way
would be an inexcusable, even a counter-revolutionary act. The cause of
Socialism is the sup- port and promotion of Soviet power, as defined in Moscow.
This brings us to the second of the concepts import
and to contemporary Soviet outlook. That is the infallibility of the Kremlin. The Soviet concept of power,
which permits no focal points of organization outside the Party itself,
requires that the Party leadership remain in the ory the sole repository of
truth. For if trith were to be found elsewhere, there would be justifica- tion
for its expression in organized activity. Bu it is precisely that which the Kremlin cannot and will not permit.
The leadership of the Communist Party is therefore
always right, and has been always right ever since in 1929 Stalin for- malized his
personal power by announcing that decisions of the Politburo were being taken
unanimously.
On the principle of infallibility there rests the iron
discipline of the Communist Party. in fact, the two concepts are mutually
self-supporting. Perfect discipline requires recognition of infallibility.
infallibility requires the observance of discipline. And the two go far to
determine the behaviorism of the entire Soviet apparatus of power. But their
effect cannot be understood un- less a third factor be taken into account:
namely, the fact that the leadership is at liberty to put forward for tactical
purposes any particular thesis which it finds useful to the cause at any
particular moment and to require the faithful and unquestioning acceptance of that thesis by
the members of the movement as a whole. This means that truth is not a constant but is actually
created, for ali intents and purposes, by the Soviet leaders them-
selves. it may vary from week to week, from
month to month. it is nothing absolute and immutable—nothing which flows from objective
reality. it is only the most recent manifestation of the wisdom of those in whom the ultimate wisdom is suppo-sed to
reşide, because they represent the logic of history. the ac- cumulative effect
of these factors is tö give to the who!e subor- dinate apparatus of Soviet power an unshakable
stubbornness and steadfastness in its orientation. This orientation can be
changed at will by the Kremlin but by no other power. Önce a given party Üne has been laid
down on a given issue of current policy, the whole Soviet governmental machine,
including the mechanism of diplomacy, moves inexorably along the prescri-bed path, like a persistent toy automobile wound up and headed
in a given direction,
stopping only when it meets with some unanswerable force. The individuals who are the components of this
machine are unamelable to argument or reason, which co-mes to them
from outside sources. Their whole training has ta-ught them to mistrust and discount the glib
persuasiveness of the outside world. Like the white dog before the
phonograph, they hear only the "master's voice." And if they are to
be called of from the purposes last dictated to them, it is the master who must
cali them off Thus the foreign representative cannot hope that his words will make any
impression on them. The most that he can hope is that they will be transmitted
to those at the top, who are capable of changing the party line but even those are not
likely to be swayed by any normal logic in the words of the
bourgeois representative. Since there can be no appeal to com-mon purposes,
there can be no appeal to common mental appro-aches. For this reason, facts
speak louder than words to the ears of the Kremlin; and words carry the
greatest weight
when they have the ring of reflecting, or being backet up by,
facts of unc-hallengeable validity.
But we have seen that the Kremlin is under no ideological
compulsion to accomplish its purposes in a hurry. Like the church, it is
dealing in ideological concepts which are of long-term validity, and it can
afford to be patient, it has no right to risk
the existing achievements of the revolution fort he
sake of vain baubles of the future. The very teachings of Lenin himself require
great cautiori and flexibility in the pursuit of Communist purposes. Again,
these precepts are fortified by the lessons of Russian history: of centuries
of obscure battles between nomadic forces över the stretches of a vast unfortified plain. Here
caution, circumspection, flexibility and deception are the valuable qualiti-
es; and their value fınds a natural appreciation in the Russian or the oriental
mind. Thus the Kremlin ha no compunction about retreating in the face of superior forces. And
being under the compulsion of no timetable, it does not get
panicky under the ne- cessity for such retreat. its political action is a fluid
stream which moves constantly, wherever it is permitted to move toward a given
goal. its main concem is to make sure that it has filled every nook and cranny available to it in the basin of word power. But if it fmds
unassailable barriers in its path, it accepts philosophically and accommodates
itself to them. The main thing is .that there should always be pressure,
unceasing constant pressure, toward the desired goal. There is no trace of any
feeling in Soviet psychology that that goal must be reached at any given time.
These considerations make Soviet diplomacy at önce easier and more difficult to deal
with than the diplomacy of individual aggressive leaders like Napoleon and
Hitler. On the one hand it is more sensitive to contrary force, more ready to
yield on individual sectors of the diplomatic front when that force is feld to
be too strong, and thus more rational in the logic and rhetoric of power. On
the other hand it cannot be easily defeated or discouraged by a single victory
on the part of its opponents. And the patient per- sistence by which it is
animated means that it can be effectively countered not by sporadic acts which
represent the momentary whims of democratic opinion but only be intelligent
long-range policies on the part of Russia's adversaries—policies no lass ste- ady in their
purpose, and no less variegated and resourceful in their application, than
those of the Soviet Union itself.
In these circumstances it is ciear that the main
element of any United States policy toward the Soviet Union must be that of
long-term, patient but firm and vigilant containment of Russian expansive
tendencies. it is important to note, however, that such a policy has nothing to
do with outward histrionics: with threats or blustering or superfluous gestures
of outward "toughness.".WhiIe the Kremlin is basically flexible in its
reaction to political realiti-es, it is by no means unamenable to
considerations of prestige. Like almost any other government, it can be placed
by tactless and threatening gestures in a position where it cannot afford to
yield even though this might be dictated by its sense of realism. The Russian
leaders are keen judges of human psychology, and as such they are highly
conscious that loss of temper and of self- control is never a source of
strength in political affairs. They are quick to exploit such evidences of
weakness. For these reasons it is a sine qua non of successful dealing with
Russia that the fore-ign government in question should remain at ali times cool
and collected and that its demands on Russian policy should be put forward in such a manner as
to leave the way öpen for a compli- ance not too detrimental to Russian
prestige.
In the light of the above, it will be clearly seen that the Soviet pressure
against the free institutions of the Western world is something that can be
contained by the adriot and vagilant app- lication of counter-force at a series of
constantly shifting geog- raphical and political points, corresponding to the
shifts and maneuvers of Soviet policy, but which cannot be charmed or talked
out of existence. The Russians look forward to a duel of infinite duration, and
they see that already they have scored great successes. it must be borne in
mind that there was a time when the Communist Party represented far more of a minority in the sphere of
Russian national life than Soviet power today represents in the world
community.
But if the ideology convinces the rulers of Russia that truth is on their
side and they can therefore afford to wait, those of us on whom that ideology
has no claim are free to examine objectively the validity of that premise. The
Soviet thesis not only implies
complete lack of control by the west över its own economic des- tiny, it
likevise assumes Russian unity, discipline and patience över an infinite period. Let us bring
this apocalyptic vision down to earth, and suppose that the Western world fmds
the strength and resourcefulness to contain Soviet power över a period of ten to fifteen years. What does
that spell for Russia itself?
The Soviet leaders, taking advantage of the
contributions of modern techniques to the arts of despotism, have solved the
ques- tion of obedience within the confines of their power. Few challen- ge
their authority; an even those who do are unable to make that challenge valid
as against the organs of suppression of the state.
The Kremlin has also proved able to
accomplish its purpose of building up Russia, regardless of the interests of
the inhabi- tants, and industrial foundation of heavy metallurgy, which is, to be sure, not yet complete but which is
nevertheless continu- ing to grow and is approaching those of the other majör industrial countries. Ali of
this, however, both the maintenance of internal political security and the
building of heavy, has been car- ried out at a terrible cost in human life and in human hopes and energies.
it has necessitated the use of forced labor on a scale unprecedented in modern times under conditions of peace.
it has involved the neglect or abuse of other phases of Soviet economic life, particularly agriculture,
consumers' goods producti- on, housing and transportation.
To ali that, the war has added its tremendous toll of
destruction, death and human exhaustion. in consequence of this, we have in
Russia today a population which is physically and spiritually tired. The mass
of the people are disillusioned, skeptical and no longer as accessible as they önce were to the magical attraction
which Soviet power stili radiates to its followers abroad. The avi- dity with
which people seized upon the slight respite accorded to the church for tactical
reasons during the war was eloquent testi- mony to the fact that their capacity
for faith and devotion found litte expression in the purposes of the regime.
in these circumstances, there are limits to the
physical and nervous strength of people themselves.
These limits are absolute ones, and a be
binding given fort he cruelest dictatorship, because beyond them people cannot
be driven. The forced labor camps and the other agencies of const-raint provide
temporary means of compelling people to work longer hours than their own
volition or mere economic pressure would dictate; but if people survive them at
ali they become old before their time and must be considered as human
casualties to the demands of dictatorship. in either case their best powers are
no longer available to society and can longer be enlisted in the service of the state.
Here only the younger generations can help. The
younger generation, despite ali vicissitudes and sufferings, is numerous and
vigorous; and the Russians are a talented people. But it stili remains to be
seen what will be the effects on mature perfor-mance of the abnormal emotional
strains of childhood which Soviet dictatorship created and which were
enormously incre-ased by the war. Such things as normal security and placidity of home
environment have practically ceased to exist in the Soviet Union outside of the
most remote farms and villages. And ob-servers are not yet sure whether that is not going to leave its mark on the over-all capacity of the
generation now coming in-to maturity. in addition to this, we have the fact
that Soviet economic development, while it can list certain formidable
achi-evements, has been precariously spotty and uneven. Russian Communist s who
speak of the "uneven development of capita-lism" should blush at the
contemplation of their own national economy. Here certain branches of economic life, such as the metallurgical and
machine Industries, have been pushed out of ali proportion to other sectors of
economy. Here is a nation stri-ving to become in a short period one of the
great industrial nations of the world while it stili has no highway network
worthy of the name and only a relatively primitive network of railways. Much has been done to increase efficiency of labor
and to teach primitive peasants something about the operation of machines. But
maintenance is stili a crying deficiency of ali Soviet economy. Construction is
hasty and poor in quality. Depreciation
must be enormous. And in vast sectors of
economic life it has not yet been possible to instill into labor anything like that general culture of production and
technical self-respect which characterizes the skilled worker of the west.
It is difficult to see how these deficiencies can be
corrected at an early date by a tred and dispirited population working lar-
gely under the shadow of fear and compulsion. And as long as they are not
overcome, Russia will remain economically as vul- nerable, and in a certain
sense an impotent, nation, capable of exporting its enthusiasms and of export
by the real evidences of material power and prosperity.
Meanwhile, a great uncertainty hangs över the political life of the Soviet Union. That is the
uncertainty involved in the transfer of power from one individual or group of
individuals to others.
This is, of course, outstandingly the problem of the personal position of
Stalin. We must remember that is succession to Le- nin's pinnacle of pre-eminence in the
Communist movement was the only such transfer of individual authority which the
Soviet Union has experienced. That transfer took 12 years to consolidate. it
cost the lives of millions of people and shook the state to its foundations.
The attendant tremors were felt ali thro- ugh the internotial revolutionary
movement, to the disadvantage of the Kremlin itself
It is always possible that another transfer of
pre-eminent power may take place quietly and inconspicuously, with no reper-
cussions anywhere. But again, it is possible that the questions involved may
unleash, to use some of Lenin's words, one of those
"incredibly swift transitions" from "delicate deceit" to
"wild violence" which characterize Russian history, and may shake
Soviet power to its foundations.
But this is not only a question of Stalin himself
There has been, since 1938, a dangerous congealment of political life in the higher circles of Soviet
power. The All-Union Congress of Soviets, in theory the supreme body of the
party, is supposed to meet not less often than önce in three years. it will soon be
eight full years since its last meeting. During this period mem-
bership in the Party has numerically
doubled. Party mortality during the war was enormous; and today well över half of
the Party members are persons who have entered since the last Party
congress was held. Meanwhile, the same small
group of men has carried on at the top through an amazing series of nati-onal
vicissitudes. Surely there is some reason why the experien-ces of the war brought
basic political changes to every one of the great governments of the west.
Surely the causes of that phenomenon are basic enough to be present somewhere in the
obscurity of Soviet political life, as well. And yet no recogniti-on has been
given to these causes in Russia.
It must be surmised from this that even within so highly dis- ciplined an
organization as the Communist Party there must be a growing divergence in age, outlook and
interest between the great mass
of Party members, only so recently recruited into the movement, and the little
self-perpetuating clique of men at the top, whom most of these Party members have
never met, with whom
they have never conversed, and with whom they can have no political intimacy.
Who can say whether, in these circumstances, the eventual rejuvenation of the
higher spheres of authority (which can only be a matter of time) can take place smoothly and
peacefully, or whether rivals in the quest for higher power will not eventually
reach down into these politically immature and inexperienced masses in order
to fınd support for their respective claims? If this were ever to happen,
strange consequences
could flow fort he Communist Party: fort he membership at large has been exercised only in the
practices of iron discipline and obedience and not in the arts of compromise and accommodation. And if disunity
were ever to seize
and paralyze the Party, the chaos and weakness of Russian society would be revealed in forms beyond
description. For we have seen that Soviet power is only concealing an amorphous mass
of human beings among whom no independent organizational structure is tolerated.
in Russia there is not even such a thing as local government. The present
generation of Russians have never known spontaneity of collec-
tive action. If, consequently, anything were ever to occur to dis- turb the unity
and efficacy of the Party as a political instrument, Soviet Russia might be
changed overnight from one of the strongest to one of the weakest and most
pitiable of national so- cieties.
Thus the future of Soviet power may not be by any means as secture as
Russian capacity for şelf delusion would make it ap- pear
to the men of the Kremlin. That they can quietly and easily turn it över to others remains to be proved.
Meanwhile, the hardships of their rule and the vicissitudes of International life have taken a heavy toll of the
strength and hopes of the great people on whom their power rests. it is curious
to note that the ideological power of Soviet authority is strongest today in areas
beyond the frontiers of Russia, beyond the reach of its poliçe power. This phenomenon brings to
mind a comparison used by Thomas Mann in his great novel Buddenbrooks.
Observing that human institutions often show the greatest outward brilliance at
a moment when inner decay is in reality farthest advanced, he compared one of those
stars whose light shines most brightly on this world when in reality it has long since ceased to exist. And who can say with assurance that the
strong light stili cast by the Kremlin on the dissatisfied peoples of
the Western world is not the powerful afterglow of a constellation which is in
actuality on the wane? This cannot be proved. And it cannot be dispro-ved. But
the possibility remains (and in the opinion of this wri-ter it is a strong one)
that Soviet power, like the capitalist world of its conception, bears within it
the seeds of its own decay, and that the sprouting of these seeds is well
advanced.
It is ciear that the United States cannot expect in
the forese- eable future to enjoy political intimacy with the Soviet regime. it
must continue to regard the Soviet Union as a rival, not a partner, in the political arena, it must
continue to expect that Soviet polices will reflect no abstract love of peace
and stabi-lity, no real faith in the possibility of a permanent happy coexis-
tence of the Socialist and capitalist
wor!ds, but rather a cauti-ous, persistent pressure toward the disruption
and, weakening of ali rival
influence and rival power.
Balanced against this are the facts
that Russia, as opposed to the Western world in general, is stili by far the weaker party, that
Soviet policy is highly flexible, and that Soviet society may well
contain defıciencies which will eventually weaken its own total potential. This would of itself warrant the United
States entering with reasonable confıdence upon a policy of fırm con-tainment, designed to confront the
Russians with unalterable
counter-force at every point where they show signs of encroac-hing upon he interests of a
peaceful and stable world.
But in actuality the possibilities
for American policy are by no means limited to holding the üne and hoping
for the best. it is entirely possible fort he United States to influence by its
acti-ons the internal developments, both within Russia and throug-hout the
International Communist movement, by which Russian policy is largely determined. This is not only a questions of the modest
measure of informational activity which this govern-ment can conduct in the Soviet Union and elsewhere, although that,
too, is important,
it is rather a question of the degree to which the United States can create among the
peoples of the world generally the impression of a country which the
responsi-bilities of a World Power, and which has a spiritual vitality ca-pable of holding its own among the majör
ideological currents of the time. To the extent that such an impression can be
created and maintained, the aims of Russian Communism must appear sterile and quixotic, the hopes and
enthusiasm of Moscow's supporters must wane, and added strain must be imposed
on the Kremlin's foreign policies. For the palsied decrepitude of the
capitalist world is the keystone
of Communist philosophy. Even the failure of the United States to experience the early econo-mic
depression which the ravens of
the Red Square have been
predicting with such complacent confıdence
since hostilities
ce-ased would have deep and important repercussions throughout the Communist world.
By the same token, cxhibitions of indecision, disunity and internal
disintegration within this country have an exhilarating ef- fect on the whole
Communist movernent. At each evidence of these tendencies, a thrill of hope and
excitement goes through the Communist world; a new jauntiness can be noted in
the Moscow tread; new groups of foreign supporters climb on to what they can
only view as the band wagon of International politics; and Russian pressure
increases ah along the line in International affairs.
It would be an exaggeratiori to say that American behavior unassisted and
alone could exercise a power of life and death över the Communist movement and bring about the early fail of Soviet power in Russia. But
the United States has it in its pov/er to increase enormously the strains under
which Soviet policy must operate, to force upon the Kremlin a far greater degree of
moderatiori and circumspectiori than it has had to observe in re- cent years,
and in this way to promote tendencies which must eventually frnd their outlet
in either the breakup or the gradual mellowing of Soviet power. For no
mystical, Messianic movement—and particularly not that of the Kremlin—can face frust- ration
indefinitely without eventually adjusting itself in one way or another
to the logic of that state of affairs.
Thus the decision will really fail in large measure in this country
itself. The issue of Soviet-American relations is in essen- ce a test of the overall worth of the
United States as a natiori among natioris. To avoid destruction the United
States need only measure up to its own best traditions and prove itself wor-
thy of preservation as a great natiori.
Surely, there was never a fairer test of national quality than this. in
the light of these circumstances, the thoughtful observer of Russian-American
relations will frnd no cause for complaint in the Kremlin's challenge to American society. He
will rather experience a certain gratitude to a Providence which, by provi-
ding the American people with this implacable challenge, has made their eritire security as a natiori dependent on
their pulling themselves together and accepting the responsibilities of moral and political leadership that
plainly intended them to bear.
Ek-2: / Gazeteci John Barry'nin
NATO Genel Sekreteri Lord Carrington’la Yaptığı Röportaj
(21 Nisan 1986,Newsweek, New York),
Barry: Avrupa terörizmi konusunda
"yumuşak" mı davranıyor? Kaddafi'ye karşı Amerika'yı desteklemekte
isteksiz mi? Carrington: Avrupa'da destek ve sempati yönünden bir eksiklik
bulacağınızı düşünmüyorum. AvrupalIların terörizm konusunda yetersiz
kaldıklarını söylemek doğru değil. Her şeyden önce onlar, herkesten çok daha
fazla çektiler. Sorun, sunulan çözümün her Avrupa ülkesinin kendine göre en
iyisi olup olmadığıdır.
Soru: Fakat Reagan Yonetimi'nin
yetkili kişileri, AvrupalIların tereddütleri hakkında konuşuyorlar.
Cevap: Terörizmin iki veçhesi
arasında bir ayrım yapmanız lazım. Bazı Avrupa ülkelerinin aldığı, bazılarının
almadığı güvenlik, istihbarat ve polis eylemleri ve politik eylemler gibi konular.
Birinci konularda işbirliği çok daha iyi hale gelmiştir. NATO'nun terörizm ile
ilgilenen bir komitesi[73]
var. Bu komitede ülkelerin istihbarat üst yetkilileri var ve onlar bilgi alış
verişi konusunda çok yakın bir işbirliği içindeler. Bunun sonucu olarak kısmen
bazı başarılar elde edilmiştir.
Politik eylemlere gelince, biz şimdi
terörizmin değişik bir şekliyle uğraşmaktayız. Son 17-20 yıldır Avrupa'da devam
eden terörizm-Almanya, Fransa, Belçika, İspanya, İtalya'da ülke içinden
gelişmiş bir terörizm, yani bu terörizmin politik yönleri çıktığı ülke dışında
diğer ülkelere uygun düşmez. Ama burada şunu söyleyebiliriz ki, Kuzey
İrlanda'daki daha başkadır.
Fakat şimdi durum şudur, görünüşe göre Ortadoğu menşeli
kişilerin çoklukla Avrupa topraklan üzerinde gerçekleştirdikleri terörizm
olaylarını görüyoruz ve bu bana göre daha zor bir problem sergiliyor. Hiç şüphe
yok ki, Ortadoğu ülkelerinin bir kısmı bir tür terörizm gerçekleştiriyorlar
sadece Kaddafi'ye has bir şey değil. Netice olarak da Ortadoğu ve Libya'da
değişik çıkarları olan Avrupa ülkelerinin spesifik bir aksiyonda bulunmaları
istendiğinde, bu ülkeler sorumlu tuttukları belirli gruplar hakkında kanıt
istediklerinde, bu konu hemen ortaya çıkacaktır. Bu tabiatıyla, istihbarat
kaynakları hakkında bazı güçlükleri ortaya koyacaktır. ABD Yönetimi bu
istihbaratı açıklamanın avantaj ve dezavantajları konusunda bir karar vermek
zorundadır. Uzun vadede şunu kabul etmek zorundayız ki, iyi terörist diye bir
şey yoktur. Terör kabul edilemez bir davranış biçimidir.
Soru: Teröriste ev sahipliği yapan ülkeye güçle cevap vermek
makul müdür?
Cevap: Duruma bağlıdır. Eğer bir grubun sorumlu olduğuna dair
kanıtınız varsa, işiniz daha kolaydır. Hiçbir iş yapmamak olmaz, bu rahat bir
davranıştır. Aynı zamanda, yaptığınız iş hakkında çok dikkatli düşünmelisiniz
ve ortaya çıkardığı, komşu ve üçüncü ülkelerin reaksiyonlarının sonuçlarını
düşünmelisiniz ve bir de verilen cevabın, çözümden fazla problem yaratmamasına
da dikkat edilmelidir.
Amerikalıların karar vermeleri gereken -aynı durumda olan
diğer ülkelerin de- avantaj ve dezavantaj arasındaki dengenin nerede olduğudur.
Bu da sadece ABD'nin kararıdır.
Soru: Şayet liderliğine geldiğimizde Gorbaçov'un; Batı ile
yaptığı "Silahların Kontrol Antlaşması"na büyük bir öncelik verdiğini
düşünüyor musunuz?
Cevap: Bunu bilebilmek için çok erken. Hiç kuşku yok ki
(silah) kontrol cephesinde büyük bir Sovyet faaliyeti görüyoruz, ama ne yazık
ki, bunların tümü propaganda.
Bu, tüm Sovyet faaliyetlerinin propaganda olduğu anlamını
taşımaz.
Sovyetlerde, silah kontrol konusunda bir anlaşmaya varmak
için önemli bir faaliyet var, Gorbaçov'da zaten bunu açıkça ifa-
de etti, çünkü kaynaklarını ekonomi
ve sanayilerini geliştirme konusunda kullanmak istiyorlar.
Soru: En fazla ümit vadeden
müzakereler hangileri?
Cevap: Sanırım Cenevre görüşmeleri en
çok başarılı bir sonuca varmayı vadeden INF (Orta Menzilli Güçler)
müzakereleri. Bu noktada Sovyetlerin, Ingiliz ve Fransızların nükleer savaşı
önleme silahlarını tehdit etmek istiyorlar. Eğer Sovyetler Birliği bu
iddiasından vazgeçerse başarı şansı var.
Soru: Avrupahlar "Sıfır
Opsiyon" fikirlerinden geçen ay Başkan Reagan bu konuda bir teklif yapmak
istediğinde geriye dönüş mü yaptılar?
Cevap: Bu doğru değil. Her zaman
öngörülen şuydu: Sovyet SS-20'lerin geriye çekilmesi ve diğer kısa menzilli Sovyet SS-
20'lerin (SS-22 ve 23'lere) azaltılması konusunda bir anlaşma olmadıkça
"Cruise ve Pershing" füzelerini Avrupa'da konuşlandıracaktı. Bir
anlaşma olamadı ve bazı Avrupa ülkelerinde dökülen politik kan pahasına Cruise
ve Pershing'ler konuşlandırıldı.
Son zamanlarda, bazı Avrupa
ülkelerinin endişe ettikleri, Amerikan teklifinin (Sıfır Opsiyon) sadece SS-20
Sovyet füzelerinin sıfır orantısını (tamamının kaldırılması) ifade ettiğini,
zannetmerneliydi. Aslında bu teklif de diğer füzeler de bulunmalıydı.
Evet, Avrupahlar bu teklif sonrasmda
da kısa menzilli füzelerden kayda değer bir miktar Rus üstünlüğü ile yüz yüze
kalacaklarsa, teklif gerçek bir "Sıfır Opsiyon" teklifi değildir.
Ek-2 / Orijinal Metin: Inierview with Lord Carrington,
Secretary General of NATO
Remedies and Retaliation
NATO Secretary General Lord Carrington, 66, was in the
United States last week for his biannual consultations with offi- cials and
legislators.
As Britain's foreign secretary in the early, 1980s, he had to cope with the terrorist
threat that now perplexes the United States, in New York he spoke with
Newsweek's John Barry about differing American and European perceptions of the problem Excerpts:
BARRY: Is Europe "soft on terrorism, reluctant to
sup- port American actions against Kaddafi?
CARRINGTON: I don't think you will fınd a lack of either sympathy or
support in Europe, and I don't think if s right that the
Europeans have been backward about terrorism. After ali, they have suffered
from it much longer than anyone else. It's a question of whether the remedy
proposed is exactly the remedy that each European country feels is the right
one so far as it is concerned.
But officials of the Reagan administration do speak of
European hesitations.
You have to differentiate betv/een the two aspects of
terrorism. The security, intelligence and poliçe work, and then the political
actions that some European countries do or to not take. On the frist, collaboration has
become very much better. NATO ha a special committee that handles terrorism,
with the heads of security of the various countries on it, and they do
collaborate very closely in the exchange of Information, partly as a resuit,
there have been some successes.
As to political actions we are dealing now with a different form of
terrorism. The terrorism that has been going on in Europe for the last 17
to 20 years-in Germany, France, Belgium, Spain, Italy-has been home-grown, with the political
aspects of it not relevant except to the country concerned, though you co- uld say that
the IRA in Northern Ireland was different. But now we are getting terrorism
committed by people of, it appears, Middle Eastern origin, committed mostly on
Europe and soil, and that seems to met o create a much more diffıcult
problem. There's no doubt that a number of Middle Eastern entitles would commit this şort of terrorism-I don't think it's confined to Kaddafi
consequently when it is said that various European countries with differing
interest in the Middle East in Libya should take specifıc action, I think it would be
readily understood if those countries asked for the evidence on which it is
asserted that a particular gang of people was responsible. And,
of cour- se, that does raise difficulties about intelligence
sources. The American administration will have to make up its mind about the
advantages and disadvantages of allowing that Information to be released,
(Over the longer term) we have got to accept that there are no such things
as good terrorist. it is simply an unacceptable way behaving.
Is it a sensible policy to respond wiih force against the terrorist's
hoşt nation?
It depends on the circumstances if you have proof that a certain body was responsible,
that obviously is much easier. You can't afford to do nothing; that is a
supine attitude at the same time you have to think very carefully about what
you do and the consequences it will have in terms of reactions of the neighbors
of the country concerned and of the Third World generally-and whether your
response will, in effect, give rise to more prob- lems than it solves. What the
Americans have to decide-what any country in the same situation has to
decide-is where the ba- lance ofadvantage or disadvantage lies. And that can
only be the judgment of the United States.
Turning to the new Soviet
leadership, do you think Mik- Sıail Gorbachev puts a high priority on an arms
control ag- reement with the West?
It is a litte to soon to
know. Certainly we have seen a great deal of Soviet activity on the arms
control front-a lot of it, alas, propaganda. But that doesn't mean that ali of
the present Soviet activity is necessarily propaganda after ah, there is
considerable in centive for the Soviets to come to an agreement about arms
control, as Gorbachev has made ciear because they wish to spend more of their economy and
industry.
Which negotiations look most promising?
I suppose the rriost likely of the Geneva negotiations to
come to a successful conclusion would be the INF (inter-mediate- range
nuclear forces) negotiations. There you have the stumbling block of the Soviet
demand to limit British and French nuclear deterrents. But if that were dropped by the
Soviet Union, there is certainly a chance of successors.
Did the Europeans faack away from the
"zero option" last month when prcsident Reagan wanted to put a new
proposal on those to the Soviet's?
I don't think that's right, it was always envisaged that
the cruise and Pershing missiles would be deployed in Europe unless there was an agreement
about the with
rawal of the Soviet SS 20s and reduction in other shorter range
Soviet missiles (SS-22s and
23s. ) there was no agreement and, at the cost of considerable political blood
in some European countries the cruises and Pers- hings were deployed. What some of the
Europeans were
worried about recently was that the initial U.S. proposal called
for zero only of a proportion of the Soviet missiles only of the
SS-20s, though originally it had been envisaged that the shorter range missiles would be included as
well. And if s not a true "zero op- tion" if Europe is stili left
facing a considerable Russian superior- ity in shorter-range missiles. (Newsweek, April 21.1986)
5- Agy.
11. Frances Stonor Saunders, Doğan Kitap. 2. baskı,
Eylül 2004, s. 156
1. A. Akfirat, Özel Savaş, Kaynak
yay. 1. baskı. Ocak 1997, s. 124-125
1. Henry Kissinger, Diplomasi, İş
Bankası yay. 2. baskj, 2000, s.422
5. Aynı eser, s.94
13. George Mc Ghee,
ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, Bilgi yay. 1992, s.295
19. Agy.
[1] Agy.
[6] James Petras, Tire Ford Foundation and Tire CIA http://www.rebeHon.org/petras/engJish/fbrdO
10102.1ıtm
[7] Aym yerde, s. 153-155
[8] Aynı yerde, s. 156
[9] Aym yerde, s.44
[10] Aym yerde, s.297
[11] Aynı yerde, s. 171 -198
[12] Aynı yerde, s.435
[13] SOE: Special Operation Executives; Özel
Operasyon Örgütü, SIS: Strategjc Intelligence Services; Stratejik istihbarat
Bürosu, OSS: Office of Strategic Services; Stratejik Hizmetler Bürosu.
[14] MK-Ultra (Manchu Giunea Pig): İnsanların kafalarını etkileme
araştırmalarma yönelik CIA programı.
[15] ABD'nin 5 Büyük Think-Tank'i (Big Five) Tavistock Institute, Institute of Public Studies (IPS) Rand Corporation,
Hudson Institute ve Stanford Research Institute (SRTVdir.
[16] Antidefamation League (ADL) ABD'deki İsrail lobisinin en önemli
kuruluşu.
[17] Peyote; Meksika'da yetişen ve uyuşturucu etkileri bulunan bir
mantar türü.
[18] Daniele Ganser, NATO'nun Gizli Ordulan, Güncel yay. 2005, s.l 12
[19] Aynı yerde, s.l 14
[20] Aynı yerde, s.l 15
[21] Aynı yerde, s.234
[22] Aynı yerde, s. 115
[23] Barry Rubin, İstanbul Entrikaları, Milliyet yay. 2. baskı, Aralık
1997, s. 122- 125
[24] Luis M. Gonzales-Matta, Les Vrais Maitres Du Monde, Bernard
Grasset yay. Paris 1979, s.256
[25] Andreas Papandreou, Namlunun Ucundaki Demokrasi 3. Dünya yay.
1997, s. 18-23
[26] Sezai Orkunt, Türkiye-ABD ilişkileri, Karacanyay. 1. baskı,
Temmuz 1978, s. 143
[27] A. Akfirat, Özel Savaş, Kaynak yay. 1. baskı, 1997, s. 127
[28] Lock-K. Jolmson, Aıııericas Secret Power: The
CIA a Democratic Society and A session of Inquiry: The
Senate Intelligence Investigation (Amerika'nın Gizli Gücü. Demokratik Toplum ve
CIA bir araştırma celsesi, Senato Istilıbarat Sonıştarması) adlı kitaptan
aktaran Prof. Sallie Pisani (CIA and Marshall Plan 'CIA ve Marshall Plam');
http://www.kansaspress.ku.edu/piscia.html, (05.08.2006)
[29] Prof Dr.
Çetin Yetkin, Türkiye'de Askeri Darbeler ve Amerika, Yeniden Anadolu ve Rumeli
Müdafa-i Hukuk yay. s.56
[30] Holly Sklar, Trilateralizm, Soutlı Pres Boston 1980, s. 159
[31] Çetin Yetkin, Karşı Devrim, Otopsi yay. s.370
[32] Hugh Wilford, CIA Plot, Socialist Conspiracy New World Order. The Origins of The Bilderberg Group 1952-1955,
s.171
[33] George Mc Ghee, ABD-Ttirkiye-NATO-Ortadoğu, Bilgi yay. 1992 s.298
[34] Anthony Sampson, Gazeteci. Para Tacirleri., Ekin yay. 1983, s.89
[35] Erol Bilbilik, CFR, Umay yay. 1. baskı, Aralık 2005, s. 14
[36] Charles Overbeck, CFR ve Yeni Dünya Düzeni, (PSC Pirlıana) Matrix Editör; lıttp//www.foreignaffairs.org/
[37] Noaııı Chomsky, Sam Amca Ne İstiyor?, Minerva yay.
1. baskı, 2000, s.93
[38] Noam Chomsky. Turning The Tide: U.S Intervention in Central
America And Struggle For Piece 6. baskı, Boston South End Pres. 1985, s.48
[39] Noam Chomsky, Sam Amca Ne istiyor? Minerva yay.
1. baskı, 2000, s.93
[40] Henry Kissinger, Diplomasi, Iş Bankası yay. 1. baskı, 2000,
s.423-425
[41] Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, 20. yy Siyasi Tarihi 1914-1980, Iş
Bankası yay. 1988, s.446
[42] İsmail Sosyal, Türkiye’nin Uluslararası Siyasi Bağıtlan
1945-1990, cilt-2, SBF yay. s. 391.
[43] John Lukacs, 20. yy. ve Modernliğin Sonu, Tarih yay. 1993, s.223
[44] Agy, s. 165 ve sonrası
[45] Özel komite; ACC: Allied Coordination Committee; Müttefik Koordinasyon
Komitesi (Süper NATO olarak anlayımz. E.B)
[46] Noam Chomsky, Sam Amca Ne İstiyor? Minerva yay.
1. baskı, 2000, s. 13
[47] Diana Johnston, Ahmakların Seferi, Bağlam yay. 1. baskı, 2004.,
s.350
[48] Aynı yerde, s. 133-150
[49] Aynı yerde, s. 147
[50] Luis Gonzales-Mata,
Les Vrais Maitres du Monde, Bernard Gassel yay. Paris 1979 Türkçe özeti.
[52] Holly Sklar, Trilateralizm, South End Pres. Boston, 1980, s.53-55
[53] James Petras, The Ford Foundation and CIA, http://www.rebelion.org/pet-
ras/english/fordO 10102.htm; William Blase'den aktaran Yarın Dergisi, Kasım 2003; Holly Sklar,
Trilateralizm, South End Pres, Boston, 1980, s. 184-185
[54] Noam Clıomsky, Sam Amca Ne İstiyor? Minerva yay.
1. baskı, 2000, s. 13
[55] Henry Kissinger, Diplomasi, Iş Ban. yay. 2, baskı, 2000
,s.423-425
[57] William F. Jacper, Roques'Gallery of EU
Founders.
[58] Agy.
[59] Agy.
[60] Agy.
[61] Agy.
[62] Agy.
[63] Agy.
[64] Hürriyet, 15.1.2005
[65] Erol Bilbilik, Aydınlık, 18.1.2004
[66] Cumhuriyet, 30.3.2005
[67] Cumhuriyet, 17.3.2006
[68] Erol Bilbilik, Yeni Hayat, Ocak-Şubat 2003
[69] Aslı Gökçura, Cumhuriyet-Strateji, 27.12.2004, s. 13
[70] William Blum, Rogue State, s.20
[71] David Halberstam, wwbanş Zamanı Savaş, s. 68-72
[72] Republican; Cumhuriyetçi Partili
[73] AUied Coordination Commitee (ACC) (Müttefik Koordinasyon
Komitesi)
Süper
NATO olarak anlayınız. (E.B)
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder