Print Friendly and PDF

EROL BİLBİLİK İşgal Örgütleri CIA-NATO-AB

|



 

EROL BİLBİLİK

İşgal Örgütleri

CIA-NATO-AB

 

EROL BÎLBÎLÎK

Erol Bilbilik 1956 yılında Deniz Harp Okulu'ndan mezun ol­du. ABD'de "Savunma Yönetimi" ve "Lojistik" konularında eğitim gördü. 9 Mart 1971 hareketinde yer alması nedeniyle, 1971 Mayıs'ında, Deniz Binbaşı'sı rütbesindeyken Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkisi kesildi.

1961 yılında, Georgia'nın Athens şehrindeki eğitimi sonunda kendisine verilen Athens şehri fahri hemşerilik belgesini iade etti. Aralıklı olarak Cumhuriyet gazetesinde, sonraları Aydınlık, Teori, Yeni Hayat, Türkeli ve Jeopolitik dergilerinde yazıları yayımlandı.

Bilbilik'in elinizdeki kitabından başka, Küresel Dünya Poli­tikaları ve Ulusal Seçenekler, Dünyayı Yöneten Gizli Örgütler, Amerikan Kuşatması, NATO ve Geniş Ortadoğu Stratejisi, CFR, ve Türk Bilderbergleri adlı altı kitabı daha vardır.

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ / 7

I.     BÖLÜM

CIA ve FORD VAKFI / 9

II.     BÖLÜM

CIA VE TAVISTOCK İNSAN İLİŞKİLERİ ENSTİTÜSÜ /17

III. BÖLÜM

CIA VE OSS / 30

IV.     BÖLÜM

CIA VE MARSHALL PLANI / 37

V.     BÖLÜM

CIA VE AB / 45

VI.              BÖLÜM

VII.            CIA VE NATO/57

VIII.    BÖLÜM

TEK DÜNYACI CIA'CILAR / 71

IX.          BÖLÜM

YENİ TEK DÜNYACI CIA'CI NEO CON'LAR / 85

EKLER

Ek-1: George F. Kennan, Sovyet Yönetiminin Temeli

(1947; Foreign Affairs, "X" İmzalı Makale) /125

Ek-2: Gazeteci John Barry'nin NATO Genel Sekreteri Lord

Carrington'la Yaptığı Röportaj (21 Nisan 1986,

Newsweek, New York) /162

GİRİŞ

1920'li yıllarda ticaretin serbestleştirilerek hegemonik bir dünya devleti kurulması konusu Amerikalı ve Avrupalı tek dün­yacı CIA'cı elitler tarafından gündeme getirilmiştir.

Bu konudaki çalışmalar I. ve II. Dünya Savaşları nedeniyle bir süre kesintiye uğramışsa da II. Dünya Savaşı'nm bitimiyle Tek Dünyacı CIA'cı elitler, önce Marshall Planı ile konuyu ye­niden ele alarak yoğun çalışmalara başlamışlardır. Bunu gerçek­leştirmek için Henry Ford II ve adamları komünizmle savaşmak amacıyla Ford Vakfı'm (Ford Foundation) kurmuşlardır.

Vakfın çekirdek ekibi CIA, Marshall Planı, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği, Avrupa Hareketi ve NATO başta olmak üzere küreselleşmenin temel örgüt ve platformlarının tepe yönetimle­rinde yer almışlardır. Ford Vakfı, bu örgütler adına CIA üzerin­den Amerika ve Avrupa'daki öteki örgütlerine para aktarmaya başlamıştır. Buralarda yetiştirdikleri kişileri CIA Başkanı yap­mışlardır. Buradan ayrılanları bakan yaparak diğer ülkelere göndermişlerdir. Öteki ülke ve dünya elitlerini yetiştirmişler ve kritik kadrolara yerleştirmişlerdir. Aradan geçen 50 yıla yakın bir süre sonra bu defa Soğuk Savaş sonrasının tek süper gücü olduğuna karar veren Yeni Muhafazakâr (NeoCon) merkezli Bush yönetimleri daha önceki örgütleri güçlendirerek ve ilgi alanlarını genişleterek Küresel Emperyalist İmparatorluğun in­şasını sonuçlandırmaya soyunmuşlardır.

Bu çalışmanın amacı, iç içe geçmiş Tek Dünyacı CIA'cı ekiplerin kurduğu emperyalist gizli örgütlerin bağlantılarını ve lider kadrolarının faaliyetlerini ortaya koymaya çalışmaktır.

Erol Bilbilik Aralık, 2006

BÎRİNCÎ BOLUM

CIA VE FORD VAKFI

CIA, ürettiği projeleri uygulamaya sokmak amacıyla insan hakları ve yardım kuruluşlarına gizli fonlar aktarır.

CIA, 1950'ler öncesinden günümüze kadar sayısız vakfın içi­ne büyük ölçüde sızmıştır. ABD Kongresi'nin 1976'daki araştır­ma sonuçlarına göre uluslararası alanda faaliyette bulunan vakıf­lara yapılan bağışların yüzde ellisinin arkasında CIA vardır.(ı)

CIA, Ford ve benzeri vakıfları, en iyi, uygun ve önemli va­kıflar olarak kabul etmektedir.

Eski bir CIA yetkilisi, etkin ve prestijli vakıfların CIA'ya fon aktararak gençlik grupları, işçi sendikaları, üniversiteler, ya­yınevleri vb. kuruluşlara sayısız gizli operasyonlar düzenlettiği­ni, bunlara 1950'lerden itibaren "İnsan hakları grupları"nın ilave edildiğini açıklamıştır.

CIA; Soğuk Savaş döneminin en önemli kültürel projelerin­de Ford Vakfı ile yakın işbirliğinde bulunmuştur. Ford Vakfı ve CIA'nın yakın işbirliği sonucu Birleşik Devletler'in emperyal kültürel hegemonyası güçlendirilerek sol kanat politik faaliyet­ler sabote edilmiştir.

11. Dünya Savaşı sırasındaki Ford Vakfı ve CIA ilişkilerini anlayabilmek için Ford Vakfı Başkanları'nı kültürel alandaki müşterek projeleri ve amaçlarını incelemek gerekmektedir.

1.   Frances Stonor Saunders, Who Paid The Piper? The CIA and the cultural war, Granta Books 1999, s. 134-135-143-408-409, aktaran Prof. (Emeritus) James Petras. The Ford Foundation and the CIA: A documented Case of Philanthropio Collaboration With secret Poliçe, 15.12.2001

http://www.rebellion.org/petras/english/ford010102.htm

Ford Vakfı, 1950'lerin sonlarında 3 milyar dolarlık bir varlığa sahip bulunmaktaydı. Vakfın lider kadrosu Washington'un II. Dünya Savaşı sonrası dünya hâkimiyetini amaçlayan projelerinin tamamında hemfikirdi. Dönemin tanınmış bir bilim adamı bu ko­nuda şunları yazmıştır: "O zamanlar uluslararası kültürel propa­ganda alanında Ford Vakfı sanki hükümetin bir uzantısıydı. ”

Vakıf: Avrupa'daki gizli operasyonların Marshall Planı'nın ve CIA'nın çok özel projeleri'nin hemen hepsinde vardı.

Vakfın 1952'deki Başkanı Richard Bissell daha sonra bunla­rın tümünü örneklerle kanıtlamıştır.

2.   yıllık, Vakıf Başkanlığı döneminde Bissell, CIA başkanı Ailen Dulles ve diğer CIA yetkilileriyle yeni projeler üretmek için, ortak araştırmalar yapmıştır.

Bissell; 1954'te Ford Vakfı'ndan ayrılmış, Ocak 1954'te Ai­len Dulles'ın özel danışmanı olmuştur.

Bissell'in Başkanlığı döneminde Ford Vakfı; soğuk savaş projeleri üretiminde en ön safta yer almıştır.

Ford Vakfı'nın ilk soğuk savaş projesi, Kültürlerarası Yayınlar ve Perspektifler adlı derginin dört Avrupa dilinde yayınlanması olmuştur.

Bissell'e göre, Ford Vakfı'nın temel amacı; diyalektik savaş­ta, solcu entelektüelleri savunmasız bırakarak bulundukları po­zisyonlardan uzaklaştırılmalarıydı.(2)

Vakfın, Yayınevi Direktörler Kurulu Üyeleri'nin tümü em- peryal kültürel hegemonya yandaşı, "Bağışçılar"dı.

Savaş sonrası dönemde Avrupa'da yoğun sol kültür yayınları yapan Perspektifler dergisi okuyucu cezb etmekte giderek zorlandı ve battı.

Birleşik Devletler'in gizli askeri fonlarından desteklenen Malvin Lasky yönetimindeki Der Monat dergisi de bağımsız bir kimliğe bürünmek için Ford Vakfı bünyesine alındı. John Mc Cloy, Ford Vakfı Başkanı olmadan önce Birleşik Devletler Savaş Bakan Yardımcılığı, Dünya Bankası Başkanlığı, işgal altındaki Almanya Yüksek Komiserliği, Rockefeller'in Chase Manhattan Bankası Başkanlığı ve 7 dev petrol şirketinin Wall Street

avukatlığını ve çok sayıda şirketin direktörlüğünü yapıyordu. Almanya'daki Yüksek Komiser'liği döneminde sayısız CIA ajanına korumacılık yapıyordu.

Mc Cloy, Ford Vakfı'nı adeta CIA operasyonları ile bütün­leştirmiş CIA ile Ford Vakfı arasındaki fınansal ilişkiyi gizle­mek için üç kişiden oluşan Konsültasyon Komitesi adlı bir idari bölüm oluşturmuş ve bölümün başına geçmişti.

Vakıf bu yapılanma ile CIA'nın antiemperyalist ve komünist politik sola karşı savaşını daha da güçlendiriyordu.

Ford Vakfı, CIA yanlısı sayısız örgüte büyük miktarlarda ba­ğışlarda bulunmuştur. Bağımsız görünümündeki CIA Kültürel Organizasyonları, insan hakları grupları, sanatçılar ve entelektü­elleri desteklemiştir. Bunlar, CIA-Ford Vakfınca cömertçe ödül­lendirilmiştir. Vakfın en büyük başarısı CIA'nın Birleşik Devlet­ler Kongresi'nden 1960 öncesi Kültürel Özgürlükler projesi için yedi milyar dolarlık bağış almasını sağlamak olmuştur.(3)

Daha başlangıç döneminde Ford Vakfı ile CIA arasında çok sıkı yapısal ilişkiler ve çok yüksek oranda personel mübadelesi vardı. Bu yapısal bağ, paylaştıkları emperyal çıkarlara dayalıy­dı. Onların işbirliği ile sayısız gazete ve medya içindeki Birle­şik Devletler yanlısı entelektüeller, Marksist ve antiemperyalist entelektüellere karşı amansız saldırılarda bulunuyorlardı. Vakıf, anti Marksist organizasyon ve entelektüellere karşı CIA'nın pa­rasal desteğine paravanlık yapıyordu. Kültürel alanda CIA'yı fi­nanse ediyordu. Bu çok önemliydi, çünkü bu fonlar aracılığıyla komünist olmayan entelektüellerin Marksizm ve komünist sola saldırmalarına olanak sağlanıyordu.

Komünist soldaki liderlerden birçoğu daha sonraları Vakıf- CIA bağlantılarına rağmen adlarının deşifre edilmeyeceğinden çok emin olduklarından prestijlerini korumak adına zaman za­man aldatıldıklarını iddia etmek zorunda kalabiliyorlardı. Va- kıf-CIA işbirliği basma yansıdığı durumlarda; lüks villalarda, Como Gölü kıyısı, Paris ve Roma'daki beş yıldızlı otellerde ya­pılan toplantılara, pahalı, şaşaalı sanat sergilerine katılan renkli basında yer alan hayırsever demokrat ve komünist aydınlar

bunlar mıydı? diye sorulmaya sorgulanmaya başlanmıştı. Tüm konferans, toplantı ve gazetelerde, "Sovyet Emperyalizmi", "Komünist tiranlık" ve "Diktatörlüğe karşı sol düşünce savunu­culuğu" yapanlar gerçekte bunlardı.

Guatemala'da demokrat Arbenz ve İran'da Musaddık Hükü- meti'ni deviren, Küba, Dominik Cumhuriyeti ve Nikaragua'da açık insan hakkı ihlalleri gerçekleştiren Birleşik Devletler; bu eylemleri, "Açık gizlilik" kuramı kapsamında gerçekleştiriyordu.

Masum ve aldatılmış oldukları iddiasındaki CIA kültür em­peryalizmi cephesi vuruşanı, çok sayıda antikomünist sol ente­lektüel deşifre edildiklerinde alay konusu oluyorlardı. Tanınmış gazeteci Andrew Kopkind CIA'ca fonlanan kültürel cephe vu­ruşanlarının derin moral çöküntülerini şöyle dile getiriyordu:

"Açık toplum ve gerçekçilik kavramları arasındaki fark ger­çekte düşünülenin çok üstündeydi. Herhangi bir Birleşik Devletler organizasyonunda yer alan kimse, Birleşik Devletler dışına gitti­ğinde şöyle veya böyle dünyanın komünizm ve demokrasi arasında bir mücadele içinde olmadığını bu söylemin ihanet ve düşten ibaret olduğunu görebiliyordu. Bu düşünceler ancak CIA'nın sosyalist, faşist ve siyah-beyaz soğuk savaşçılarla destekleniyordu.

Her ne kadar CIA operasyonlarındaki esneklik bu görüşlere avantajlar sağlıyor olsa da bu görüş ve düşünceler gerçekte komik aldatmacalardı. ([1])

Ford Vakfı ve CIA'ca fonlanan etkin kültür gazetesi Encoun- ter'ın Amerikalı eski Editörü gazeteci Dwight Mac Donald'ın Amerikan Kültür ve Politikaları adlı eleştirel makalesi CIA ile yakın çalışma içinde olan yeni editörünce reddedilebiliyordu.

CIA, resim sanatı ve tiyatro alanında Ford Vakfı ile iç içe ça­lışıyor, soyut ekspresyonizm akımını sosyal içerikli artistik ekspresyonizme karşı finanse ediyordu.

Avrupa'da yüksek katılımlı sergileri destekliyor ve tanınmış gazetecilere sponsorluk yapıyordu.

CIA, Ford Vakfı ve New York Güzel Sanatlar Müzesi ile bir­likte halktan kopuk, bireyci sanat akımlarını destekliyordu. Soyut ekspresyonizm yandaşlarını Avrupah artistik ekspresyonizm yandaşlarına saldırtıyordu.

Oyun açığa çıktığında Ford Vakfı, insan hakları gruplarını fonlama konusunda aldatıcı bir strateji geliştirdi. Washing- ton'da, insan haklarına yönelik politikalarını sözde değiştirmek zorunluluğunu duydu.

İzlenen bu politika ile Birleşik Devletler'i kitlesel terörü teş­vik etmekle suçlayan ve eleştiren antiemperyalistlere de destek verilmeye, küreselleşme ve neo-liberal "Hükümet Dışı Organi­zasyonlar" çok cömertçe ödüllendirmeye başlanıyordu. Tarihi gerçekler ve yaşanılan tecrübeler Birleşik Devletler politikaları­nın hiç de hikâye edildiği gibi olmadığını bizlere göstermektedir. Hikâyeye konu olan kültürel faaliyetler Birleşik Devletler hükü­metince aşırı biçimde fonlanmaktadır. Ford Vakfı, Birleşik Dev­letler'i yeni kültürel politikalara ihtiyaç duymaları halinde yeni politika ve projeler üretecek insan hakları ve hayırsever organi­zasyonları hemen devreye sokmakta, üst düzeydeki yöneticileriy­le Birleşik Devletler hükümet organları arasındaki bağlantıları daha da güçlendirmektedir. Finanse ettiği büyük projeler konu­sunda Birleşik Devletler politikalarına hiçbir zaman ters düşme­meye çalışmaktadır. Birleşik Devletler temel askeri politikası olan "Terörizm mi? Demokrasi mi?" politikasının soğuk savaş dönemindeki "Komünizm mi? Demokrasi mi?" politikasına dö­nüştüğü yeni süreçte Ford Vakfı, öncü rol oynama görevi verdiği organizasyonları, entelektüelleri ve gazetecileri antiemperyalist ve demokrasi karşıtlarına karşı finanse etmektedir. Yeni küresel savaşçılık rolüne daha gelişmiş stratejiler ile soyunmaktadır.

Ford Vakfı'nın tarihi; CIA ile Birleşik Devletler'in dünya hegemonyasına yönelik eylemlerinin tarihidir.

Şimdiki tarihi sorun ise, 1960 Domuzlar Körfezi fiyaskosun­dan sonra Ford Vakfı'nın CIA ile ilişkilerini yeni yüzyılda da de­vam ettirip ettiremeyeceği sorunudur. Ford Vakfı, bu amaçla söz­de bazı strateji değişikliği zorunluluğu duyarak Birleşik Devletler politikalarına muhalif akademisyen araştırmacılara da küçük ba­ğışlar sağlama konusunda daha esnek davranmaya başlamıştır. CIA operasyonlarına destek vermeye her zaman özen göstermiş­tir. Daha da önemlisi kültür ve eğitim projelerinde Birleşik Dev­letler hükümetleri ve Uluslararası Kalkınma Ajansı (AID) ile çok daha sıkı bir işbirliğinde bulunmaya başlamıştır.

Ford Vakfı: Washington'un dünya kültür hâkimiyetine yöne­lik olarak ürettiği projelere bu defa çok daha ince ayarlı işbirliği içinde bulunmaya başlamıştır.

Bu politikalara destek de hiçbir zaman geri kalmamıştır.

Özellikle Eğitim Enstitüleri'nin desteklenmesinde çok seçici olmuştur.f)

Demokrasi projeleri Birleşik Devletler örtülü politik faali­yetlerinin bu gün de geçerli olan temel çerçevesini oluşturmak­tadır. Demokrasi Vakfı'nın (National Democracy Endowment- NDE-) ilk kurucularından Ailen Weinstein; "Bugün yaptıkları­mızın çoğu 25 yıl önce CIA tarafından örtülü olarak yapılıyor­du” demiştir. ([2])

Harvard Üniversitesi Kalkınma Danışma Hizmetleri Bölümü (Development Advisory Service-DAS-) 1954 yılından bu yana Ford Vakfı'nca CIA üzerinden fonlanmaktadır.([3])

1950'lerde Yuvarlak Maşacılarla (Round Tables) Harvard Üni- versitesi'nde Vandell Eliofun öncülüğünde kurulan yaz okulunda Henry Kissinger "Uluslararası Yaz Seminerleri" ve "Uluslararası Yaz Seminerleri Mezunları Derneği'nde" göreve başlamıştı. Kis­singer demokrasi projelerini CIA örtüsü altında yürütüyordu.([4])

Bu bölümdeki elitler grubunda; Pakistan, Yunanistan, Arjan­tin, Liberya, Kolombiya, Malezya ve Gana'ya, "Uluslararası Modernleştiriciler" yetiştiriliyordu^[5])

Ford Vakfı, IMF'ye özellikle akademisyen kökenli persone­lin atanmasında ısrar ederek IMF'nin profesyonelleşmesini des­teklemiş, bu yolla standartların yükseltilmesine yardımcı olaca­ğını düşünmüştür. Bunun açık anlamı ise, sosyal bilimsel çalış­malarda ABD emperyal değerinin daha iyi yerleşmesine sınıf çatışmalarının bastırılmasına, neo-liberal modelin daha kolay benimsenmesi ve yayılmasına yardım edilmesidir.

Ford Vakfı, 1950'ler ve 1960'lar da olduğu gibi ABD'nin in­san hakları karşıtlarına karşı günümüzde de sol karşıtı insan hak­ları grup ve liderlerine destek vermeye devam etmektedir. ([6])

Ford Vakfı büyük bağışlarla destekleyerek 1947 yılında Was­hington'da Çağdaş Sanatlar Enstitüsü'nü kurdu ve bağışlarına devam ederek 1958'de uluslararası programını son derece geniş­letti. Çağdaş Sanatlar Enstitüsü'nün mütevelli heyeti üyesi Willi- am Bundy idi. William Bundy aynı zamanda CIA'nın Yıllık Ulu­sal Tahminler Yönetim Kurulu üyeliğini de sürdürmekteydi. Bundy, eski Dışişleri Bakanı Dean Acheson'un damadıydı.

William Bundy'nin erkek kardeşi Mc George Bundy'de 1966'da Ford Vakfı Başkanı olmuştu.(")

Ford Ailesi 1950'de psikolojik savaşçı Paul Hoffman'ı, 1952'de CIA ajanı Richard Bissel ve 1953'te CIA ajanı John Mc Cloy'u Ford Vakfı Başkanlığına getirmiştir.([7])

Ford Vakfı, George F. Kennan'ın önemli rol oynadığı bir CIA paravan kuruluşu olan Doğu Avrupa Vakfı'nın parasının büyük bir bölümünü karşılıyordu^[8])

Ford Vakfı, Marshall Planı Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CİG) ve CIA üzerinden sağladığı gizli fonlarla CIA ajanı siya­si militan Malvin Lasky, süpermarket satın alma görevlisi Mic- hael Josselson, besteci Nicholas Nabokov aylık Der Monat der­gisi, CIA ajanı Irving Kristol ve CIA ajanı Stephen Spencer ile Encounter dergisi desteklendi.

Bunlar, soğuk savaşın en büyük gizli harekâtlarından biri ha­line gelecek olan, batılı aydınları Amerikan davasına kazanma savaşının ön safında yer aldılar. ([9])

Michael Josselson 1948'de Amerikan Askeri Yönetimi'nin Kültür İşleri Sorumlusu olarak CIA'ya girdi.)[10])

Encounter'ın arkasında yer alan Irving Kristol son derece orijinal ve önemli bir kişilikti. Kristol yaklaşık elli yıl sonra Başkan Bush'u iktidara taşıyan necon (Yeni Muhafazakârlık) hareketinin önde gelen kuramcılarından olmuştur.

Irving Kristol bir CIA görevlisi ve Brooklyn'li bir Troç- kist'ti. 1951 Ocak ayında Ford Vakfı fonlarıyla New-York'ta kurulan Amerikan Kültürel Özgürlük Komisyonu'nun ilk baş­kanı CIA'nın sözleşmeler danışmanı Sidney Hook'un yanında yönetici olarak çalıştı. Kristol 1953'te Paris'e taşındı. Aynı yıl Encounter Dergisi kuruldu. Kristol ve CIA görevlisi Stephen Spender derginin 1953-1958 yılları arasında eş editörlüğünü üstlendi. Spender aynı zamanda MI6 aj anıydı. ([11])

Irving Kristol, CIA görevlisi Daniel Bell'le ile birlikte The Public Interest dergisinin editörlüğünü yapıyordu.([12])

Ford Vakfı'nın Kurulmasında Kilit Rol Oynayan Tek Dünyacı CIA'cılar:

Henry Ford II: Ford Motor Şirketi Başkanı

Richard Bissell: Ford Vakfı Başkanı (1952) CIA Başkanı Ailen Dulles'ın Danışmanı (1954)

Ailen Dulles: CIA Başkanı, John Foster Dulles'ın kardeşi David Rockefeller'ın akrabası

John Foster Dulles: ABD Dışişleri Bakanı, CIA Başkanı Ailen Dules'ın kardeşi

John Mc Cloy: Ford Vakfı Başkanı, David Rockefeller'ın avukatı ve sağ kolu

Dwight Mac Donald: CIA destekli Encounter Dergisi'nin Editörü, CIA ajanı

George F. Kennan: CIA ve ÖSS (CIA öncesi ABD Casus­luk Örgütü Görevlisi

Paul Hoffman: Psikolojik Savaş Uzmanı, Ford Vakfı Baş­kanı (1950)

Irving Kristol: CIA Kültür Sözleşmeler Bölümü Yöneticisi, CIA Görevlisi, Brooklyn'li Troçkist, Başkan Bush'u iktidara ta­şıyan Neocon'ların (New Conservatives) önde gelen kuramcısı.

İKİNCÎ BOLUM

CIA VE TAVISTOCK İNSAN İLİŞKİLERİ ENSTİTÜSÜ (Tavistock Institute of Humarı Rclations)

Enstitü, Bedford Dükü Tavistock'un Londra'daki binaların­dan birinde 1. Dünya Savaşı'ndan kurtulan İngiliz askerlerinin savaş şoklarını araştırmak amacıyla 1921'de Londra'da kurul­muştur. Enstitünün başkanlığını İngiliz Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı Sir John Rawlings-Reese üstlenmiştir.

Enstitü ve gerçek çalışmaları; ABD'nin en iyi korunan sun olmaya devam etmektedir.

I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında Psikolojik Savaş Örgüt'ü olarak çalışan Tavistock Grubu Rockefeller Vakfı'nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında görev alanı genişletilerek yeniden yapılandırılmıştır. Rockefeller, Tavistock'a daha geniş çaplı psikolojik savaş araştırmaları yapma ve uygulama görevleri vermiştir.

Enstitü çalışmalarının ilham kaynağı o dönemde Londra'ya gelerek Prenses Bonapart'ın verdiği bir malikâneye yerleşen Sigmond Freud'un davranış bilimi doğrultusunda insan davra­nışlarının kontrolü konusundaki çalışmaları olmuştur. Enstitü bu ideolojinin dünyadaki merkezi olması amacıyla kurulmuştur.

Enstitü bugün, Sussex Üniversitesi'nden, Stanford Araştırma Enstitüsü, Esalen, Massachusetts Institute of Technology (MİT), Hudson Enstitüsü, Herigate Vakfı, Georgetown Stratejik ve Uluslararası İlişkiler Araştırma Merkezi (CSIS), ABD Dışiş­leri kadrolarının eğitildiği Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Rand ve Mitre Corparation Şirketler kadrolarının doktrinasyonu, The

Mont Pelerin Society, Trilateral Komisyon, Ditchley Vakfı, Roma Kulübü gibi gizli gruplara kadar uzanan bir ilişkiler ağı ge­liştirmiştir.

Tavistock, Kore Savaşı'nda ilk defa denenen kitlesel beyin yıkama tekniklerini geliştirmiştir.

Geliştirilen kalabalıkların kontrol metotları gizli ve halkın tepkisini çekmeyecek şekilde Amerikan halkı üzerinde denenmiş ve onların psikolojik tavırları tespit edilmiştir.

193 3'te Tavistock Direktörlüğüne getirilen Alman mülteci Kurt Lewin, mülteci ajanlarını düşmanlar arasına sızdırarak Harvard Üniversitesi'nde geliştirilen propaganda kampanyaları ile Amerikan halkını ABD'nin Almanya'ya karşı savaşa girmesi için hazırlamaya çalışmıştır.

1938'de Roosevelt ABD egemenliğini İngiltere'ye devreden bir gizli anlaşma karşılığı Özel Operasyon Yetkilileri'nin ABD politikalarını uygulamalarını sağladı. Bu anlaşmanın uygulan­ması için ABD General William Donovan'ı SOE-SIS[13] örgütle­rini OSS'ye (şimdiki CIA'ya) dönüştürmesi için Londra'ya gönderdi.

Tüm OSS ve CIA programları Tavistock'un rehberliğinde oluşturuldu.

Roosevelt ve Churchill'in hava saldırılarının tümü Tavistock laboratuar şartlarında kitlesel terörden elde edilen deneyimlere göre gerçekleştirildi.

Tavistock ve ABD Vakıflarının tüm teknikleri bir tek hedefe kilitlendirildi. Halkın psikolojik gücünü kırmak ve Dünya Dü­zeni diktatörlerine çaresiz kalarak muhalefet etmemesi, aile ba­ğını zayıflatan, aile, din, onur, milliyetçilik, seksüel davranışları çökerten tüm teknikler Tavistock bilim adamlarınca kalabalıkların kontrolü için kullanılan silahlar oldu.

Freud'un psikoterapi metotları uygulananların karakterleri istikrarsızlaştırıldı ve daimi akıl hastalığına dönüştürüldü.

Bu duruma getirilenlerden yeni bir ibadet seks biçimi ve ai­levi ilişkiler benimsemesi önerildi. Hâlbuki bunlar gördükleri psikoterapi nedeniyle bu yeteneklerinden koparılmışlardır. Ar­tık onlar geriye dönüş yapamazlardı.

Tavistock ve bağlantılılarında davranış bilimleri konusunda­ki programlar Tavistock'u ABD'de en etkili kuruluş yapmıştır.

Gücü meteorik olarak parlayan genç Alman mülteci Henry Kissinger, Sir John Rawlings-Reese'ın SHAEF'de öğrencisi ol­muştur. Jimmy Carter Tavistock psikolojisti Dr. Petr Bourn'un yoğun beyin-yıkama programını Annapolis'te Amiral Hyman Rickover'ın uygulaması sonucu ABD Başkanı seçilmiştir. ABD'deki zorunlu ırksal entegrasyon programı OSS, Amerikan Yahudi Kongresi ve Toplumlararası İlişkiler Komitesi Çocuk Eğitimi Direktörü arasında Ronald Lippert'ın organizasyonunda gerçekleştirilmiştir.

Program, kişilerin kimlik ve ırksal mensubiyetinin çökertil­mesine göre dizayn edilmiştir.

Tavistock, Stanford Araştırma Enstitüsü aracılığıyla Ulusal Eğitim Örgütü'nü kontrol etmektedir.

Tavistock NASA'nın Uzay Programı'nı çok gizli hale getire­rek çöpe attığını Dr. Anatol Rapport'a yazdırarak ve bu makale­nin Sovyet yöneticilerince benimsenmesini sağlatarak Sovyet Uzay Programı'nın 9 yıl gecikmesini sağlamıştır.

Tavistock'un ünlü operasyonlarından biri de Penisilvanya Üni­versitesi Wharton Finans ve Ticaret Okulu üzerinden yapılanıdır.

Tavistock stratejicilerinden birinin uyuşturucu haplar kulla­nılması olduğu ve CIA'nın MK Ultra Programı kapsamında şüphelenilen CIA ajanlarının deşifre edilmesi için LSD verildi­ği, kobay olarak kullanılan ajanların reaksiyonlarının incelendiği yazılmıştır.

ABD hükümeti mağdur ajanların mağdur ailelerine milyonlar­ca dolar ödediği ve bunların cezalandırılmadıkları yayılmıştır. Hâlbuki bunun amacı uyuşturucu hap kullanımını tetiklemekti.

Bunun sonucu olarak 1960'ların LSD "Aykırı Kültürü" ve "Öğrenci Devrimi" idi. Bunun için CIA 25 milyon dolar para harcamıştı.

Program yaratıcısı lijerjik asidin dietilamidi (LSD) geliştiren, Roosevelt'e danışmanlık yapan ABD Merkez Bankası Kanunu'nu kaleme alan Paul Warburg'un oğlu James Paul Warburg'tu. James P. Warburg'un yeğeni Max Warburg'da Hitler'i finanse etmiş ve Politik Araştırmalar Enstitüsü'nü uyuşturucu hapların kullanılmasını teşvik projesine yönlendirmişti.

MK Ultra'nın[14] bir parçası olan İnsani Ekoloji Fonu'na Har- vard Üniversitesi'nden zihin kontrolü konusunda ileri çalışmalar yürüten Dr. Herbert Kelman'a CIA ödeme yapmıştır. CIA, 1950'lerde Kanada'daki LSD araştırmalarını finanse etmiştir. Kanada Psikoloji Derneği ve Montreal'deki Kraliyet Viktoryan Hastanesi Başkanı Dr. D. Eweret Cameron'a ödeme yapılmıştır.

Cameron, 53 hastaya 15 gün süreyle yüksek dozda LSD hapı vererek uyutmuş ve ardından şok tedavisi uygulayarak reaksi­yonlarını kayda almıştır.

CIA ve Warburg'lann temel örgütü olan Politik Araştırmalar Enstitüsü James Paul Warburg tarafindan finanse edilmiştir. Enstitünün kurucu üyelerinden Marcus Raskin Ford Vakfı Baş- kanlığı'nı Mc George Bundy'den devralmıştır.

Bundy, Raskin'i daha sonra, Ulusal Güvenlik Konseyi'nin Başkan Kennedy'nin de şahsi temsilciliğine atanmasını sağlamış, 1963 yılında CIA'nın uyuşturucu kullanma kültür programını yürüten Demokratik Toplum için Öğrenciler Derneği'ni finanse etmiştir.

Günümüzde Tavistock ABD'deki vakıflar ağını 6 milyar do­larlık bir bütçe ile faaliyette bulundurmaktadır. Vakıfların tümü de Amerikan mükelleflerinin ödediği paralarla fonlanmaktadır.

ABD'nin Dünya Düzeni üzerindeki kontrolü artırmaya yö­nelik programlar üreten 10 büyük vakıf ve bu vakıflara bağlı olan 400 kuruluş 3000 araştırma grup ve düşünce kuruluşu Ta­vistock'un doğrudan kontrolü altındadır.

Stanford Araştırma Enstitüsü, Hoover Enstitüsü ile birlikte 3300 çalışanına yılda 150 milyon dolar ödemektedir. Bechtel ve

Kaiser dev şirketleri başta olmak üzere 400 büyük şirket için gözetim raporları ve CIA için geniş çaplı operasyonlar bu ensti­tülerce hazırlanmaktadır.

Tavistock'tan gizli direktifler alan en kilit vakıf da 1957'de kurulmuş olan Dichley Vakfi'dır. Vakfın ABD bölümünün ba­şında ABD eski Dışişleri Bakanı, Rockefeller Vakfı Başkanı Cyrus Vance ve Dış ilişkiler Konseyi Başkanı Winston Lord bulunmaktadır.

Rockefeller Vakfı, çok önemli fakat çok az bilinen bir ope­rasyonu aracılığıyla dünya tarımını kontrol etmektedir. Vakfın Direktörü Kenneth Wernimont bu programı Meksika ve Latin Amerika'da uygulamaktadır. Programın hedefinde bağımsız çiftçiler vardır. Kendileri adına üretim yapan, üretimlerini para­ya çeviren ve bu nedenle bağımsızlaşan çiftçiler Dünya Düzeni için en büyük tehdidi oluşturmaktadır.

Sovyet Rusya'da Bolşevikler halk üzerinde tam kontrol kur­mak için bağımsız çiftçilik yapmakta direnen kulakları en bü­yük engel olarak görmüşlerdi.

Bu engeli ortadan kaldırmak için Stalin, Kulakların tüm mahsul ve hayvanlarına el konulması emrini vermiş ve onları açlığa mahkûm ettirmişti.

25 Eylül 1935 tarihli The Chicago American'da bu haber, ”6 milyon Sovyet çiftçisi açlığa mahkûm edildi" şeklinde yer almıştı.

Yalnız Sovyetler Birliği Komünist Parti programlarında ba­ğımsız çiftçilik yapan köylülerin imhası ve işçilerinin köleleşti- rilmesi yer almaz, bütün kapitalist ve totaliter rejimler de bu grupları hedef alır.

Bunu hem kendi bağımsız çiftçisine hem de dünya bağımsız çiftçiliğine en büyük tehdit olarak gören ülke Dünya Düzeni'ne sahiplik yapan ABD'dir.

ABD'deki vakıflar, bu nedenle Amerikan ve dünya çiftçile­rinin yok edilmesi için bir savaş başlatmışlardır.

The Brookings Enstitüsü başta olmak üzere diğer vakıflar, Amerikan Merkez Bankası ve IMF mali programları aracılığıy­la bağımsız çiftçileri dev tröstlerin köle işçileri haline getirilmesi işine soyunmuşlardı.

ABD halkı, vakıfların gerçek rolünden haber olduğunda yük­sek faiz, yüksek vergi, aile yapısının dejeneresi, kilisenin etkisinin azaltılması, CIA'nın üniversiteleri uyuşturucu bataklığına çevirmesi ve hükümet salonlarının uluslararası casus ve entrikacılarca işgalinin nedenlerini anlayacaktır. Amerikan halkı, Alfa, Beta, Gama Kulüpleri FBI, İRS, CIA, BATF ve tüm hükümet yetkililerinin vakıfların hazırladığı programları hayata geçirmek için kendisine savaş açmak zorunda kaldıklarını anlayacaktır.

Kendilerini hayır kuruluşları olarak tanımlayan hiçbir yerden bağış ve yardım almadıklarını ve politik amaç taşımadıklarını savunan vakıfların tüm faaliyetleri kendi kuruluş belgelerine göre de doğrudan yasalara aykırıdır. Haritage Vakfı ve Amerikan Girişim Enstitüsü ağı içinde en az 2 KGB köstebeğinin yer aldığının kanıtlanmış olmasına karşın bunun hâlâ reddedilmemiş olması bu ihlallerden biridir.

Vakıfların hazırlayacakları Dünya Düzeni'ne yönelik planları için Rusya'dan temini gerekli gördükleri politik, ekonomik ve sosyal verilerin elde edilmesi için 1917 yılında bir hayır kuruluşu olarak Kızılhaç kadroları içinde Rusya'ya ajanlar sızdırıldığını, bunun da vakıflarca planlandığını bilmelerine rağmen bu iddiaları sürdürmektedirler.

Vakıfların faaliyetleri ve aralarındaki birleşmelerinde ABD Anayasası'na göre de suç olduğu kanıtlanmıştır.

Tavistock, stratejik misyonu'nu, "Endüstriyel ulus-devletler- den post-endüstriyel küresel Dünya Devleti 'ne dönüş ve yönetimin az sayıda oligark'a devredilmesi" olarak belirlenmiştir.

Tavistock Enstitüsü, psikiyatrlarının tanımlamasıyla sürekli ve kitlesel, "Beyin Yıkama" insanların gerilim, korku ve endişe seli karşısında bırakılarak beynin sinirsel durumunun değiştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Beyin yıkama operasyonlarına tabi tutulmuş insanların da istenen amaca yönelik olarak prog- ramlanabilmektedir.

Nitekim Tavistock, Küba füze krizi, birbiri peşi sıra dünyanın birçok yerinde politik liderlerin öldürülmeleri ve televizyonlarda her gün defalarca yinelenen kanlı ve vahşi Vietnam Savaşı görüntüleri ile sarsılan ve bunalan 1960'lar Amerikan ve

dünya gençliğini zihinlerini sürekli meşgul eden milliyetçilik, kamu yararı ve etik değerler dünyasından alıp, "Kendi bedeni" "kendi duygularını" öne çıkaran rock müzik, çeşitli uyuşturucu­lar ve seksin hedonizm dünyasında teselli bulur hale getirmeyi ABD'ye önermiştir.

1960'lar öncesinde, Melburn Üniversitesi'nden Dr. Fred 'Emery ve Tavistock Enstitüsü Yönetim Konseyi Başkanı Dr. Eric Trist, elit bir dinleyici grubuna toplumların beyinlerinin yı­kanması konusunda Tavistock'un geliştirdiği metotları açıklar­ken şunları vurguluyorlardı.

"Yüzyılımızda, dünyadaki çarpıcı olayların kitle iletişim araçları ile ve şok etkisi yaratacak tarzda yayınlanması bir mermi soku gibi kitlesel nevrozlara sebep olmaktadır. Eğer şok­lar yıllarca sürdürülecek olursa son derece çocuksu fikirlerin gelişmesine neden olmaktadır."

"Dünyanın herhangi bir yerindeki terörist saldırı, dünyanın her yerinde şok etkisi yaratır. Bu, bir küresel olgudur."

Dr. Emery, bu gelişmenin üç safhada oluştuğunu safhalar iti­barıyla şöyle ortaya koymaktadır:

1.    Safha: "Moral değerlerini yitirme" (Demoralisation)

2.    Safha: "Zihni bölünme" (Segmentation)

Bu safhada kişi zihinde yerleşik ulus-devlet görüşünden ko­par ve cemaat, ailesel biçim yaşama biçimine geçer.

3.    Safha:'"Zihni ayrışma" (Disassocation)

Bu safhada kişi fantezilerle, realiteyi (gerçekleri) birbirine karıştırır ve birey "toplumsal ünite" haline, bir anlamda robot­laşmış birey haline gelir.

Dr. Emery bu konsepti, 1967'de Tavistock Magazine (Ku­man Relations) adlı dergide, '"Gelecek 30 Yıl' Konsept, Metot ve Antipati" ve 1975'te "Gelecekte Biz" adlı makalelerinde açıklamıştır.

Tavistock'un ABD içindeki Faaliyetten

   Flow Laboratuarları, National Institute of Health'ten (Ulu­sal Sağlık Enstitüleri) ihaleler almaktadır.

   Merle Thomas Şirketi, uydu verileri analizleriyle ilgili ola­rak ABD Deniz Kuvvetlerinden ihaleler almaktadır.

      Walden Research (Walden Araştırma) Şirketi kirlilik ala nında çalışmalar yapmaktadır.

      Brookings Enstitüsü, "Uluslararası Sorunlar" konusunda çalışmalara yoğunlaşmıştır. Başkan Hoover'in 14. Nokta prog­ramını, Başkan Roosevelt'ın "New Deal"ni (Yeni Ekonomi Programı), Başkan Kennedy Yönetimi'nin "New Frontiers"ı (Yeni Hedefler) ve Başkan Johnson'un "Great Society" (Büyük Toplum) programlarını yazmıştır, Enstitü 70 yıldır ABD hükü­metlerinin olaylara nasıl bakacağı ve yürüteceği konusunda gö­rüşlerini bildirmeye devam etmektedir.

      Hudson Enstitüsü, politik ve sosyal olaylara karşı reaksiyon verme, düşünce ortaya koyma ve oy vermeye yönelik araştırmalar yapıp kamuoyunu şekillendirme özellikle savunma politika araştırmaları ve Sovyetler Birliği ile ilişkiler konusunda uzman­laşmıştır. Askeri çalışmalarının çoğu, "gizlilik" derecesi taşımak­tadır. Enstitü, 300'e yakın beyin-yıkama araştırması yapan organa sahiptir. En büyük müşterisi ABD Savunma Bakanlığıdır. Bu bakanlığa, sivil savunma, ulusal güvenlik, askeri politikalar ve si­lahlanma ve kontrolü konularında çalışmalar yapmaktadır.

      National Training Laboratories (NTL) (Ulusal Eğitim La boratuarları) Tavistock'un en kilit enstitülerinden biridir. Behtel ve Maine'deki laboratuarlarda hükümet, eğitim enstitüleri ve şirket üst düzey yöneticilerine Tavistock metotlarına göre, be­yin yıkama eğitimleri verilmektedir.

      Penisilvanya Üniversitesi bünyesindeki Wharton Finans ve Ticaret Okulu insan davranışları konusunda araştırmalar yapan en önemli bir Tavistock kuruluşudur. Tavistock'un beyin takı mından Eric Trist tarafından kurulmuştur. Wharton'un müşteri leri arasında başta ABD Çalışma Bakanlığı, ABD Avrupa, IMF, BM, Dünya Bankası, olmak üzere 300 şirket bulunmaktadır.

Sosyal araştırmalar konusunda Wharton'un müşterileri arasında Ford Vakfı, ABD Savunma Bakanlığı, ABD Posta Servisi ve Adalet Bakanlığı başı çekmektedir.

      Institute For The Future; (Gelecek İçin Araştırmalar Enstitüsü) Ford Vakfı tarafından 50 yıllık gelecekte neyin, nasıl ve neden

değişeceğini ve değişmeyeceğini araştırmak üzere kurulmuştur. Enstitü, diğer dünya enstitülerine bu yönüyle rehberlik edecektir.

Araştırma konuları arasında daha şimdiden ele alınmış ve çözülmüş olanlar bulunsa daha da çözüm aranacak ve araştırıla­cak sayısız sorunlar vardır. Bu sorunlar şunlardır:

              Sorun çıkaran sivil gruplar

              Vergi indirimi

     Silah yasakları anlaşmalarının kaldırılmasını isteyen milli­yetçi gruplar

              Kürtajın serbest bırakılması

              Uyuşturucu kullanımının serbestleştirilmesi

              Devlet okullarında doğum kontrolü yapılması

              Şehir içinde belirlenecek alanlarda park ücreti ödenmesi

              Homoseksüelliğin serbestleştirilmesi

     Öğrencilerin akademik başarılarının parasal olarak ödüllen­dirilmesi

     Aile planlamasını uygulayan aileler için parasal ödüllen­dirme

     Kamboçya'daki Pol-Pot modeline uygun olarak kırsal alanlarda yeni topluluklar kurulması,

Enstitü, "Delphi Panelleri" kapsamında, "neyin normal, neyin normal olmadığı" konusunda geliştirilecek önerileri hükümet ve grup liderlerine rehberlik yapmak üzere iletmektedir.

              Politik Araştırmalar Enstitüsü (IPS)

Enstitü James P. Warburg ve AB D'deki Rothschild Şirketle- ri'nin katkılarıyla kurulmuştur. ABD'nin "5 Büyüğü"nden[15] biri­dir. Enstitü ABD iç ve dış politikalarının şekillendirilmesi ama­cıyla kurulmuştur. Enstitünün temel hedefleri arasında Endüst­riyel Demokrasi'nin inşası yer almaktadır. BM eski Büyükelçisi Jeane Kirkpatrick, ADL'den[16] silah kontrol müzakerecisi Euge-

ne Rostow, îş ve îşçi Politikaları Uzmanı Lane Kirkland ve Al- bert Shanker projeyi yürütmektedir.

ÎPS, 1963 yılında Tavistock mezunlarından Marcus Raskin ve Richard Barnett'i kadrosuna almıştır. Bunun nedeni Tavis- tock'un IPS'de "New Left" (Yeni Sol) adlı bir politik çalışmanın gerçekleştirilmesidir.

Stanford Araştırma Enstitüsü (SRİ)

SRI'nin ilk Başkanı Jesse Hobson 1952'de yaptığı bir ko­nuşmada Enstitü'nün takip edeceği politikayı şöyle açıklamıştır. "Stanford, Tavistock 'Tacı'nın, 'Elmaslarından biridir ve ABD onun kurallarına göre yönetilecektir. ”

II. Dünya Savaşı bitiminden hemen sonra 1946'da Charles A. Anderson'un Başkanlığında kurulduğunda amacın, "Zihin kontrolü" ve "Gelecek Bilimleri" olduğunu açıklamıştır. Charles F. Ketterina Vakfı, Stanford şemsiyesi altına alınınca "insanların hayal gücünde değişmeler" konusunda yoğunlaşmıştır.

Stanford'un en büyük müşterisi ABD Savunma Bakanlığı idi. Stanford büyüdükçe hizmet verdiği kuruluşlarda çeşitlenerek artmıştır. Bunlar:

    Davranış bilimlerinin, Bilim ve Teknoloji Araştırma yöne­ticilerine uygun olması programı

              SRİ Ticari İstihbarat programı

    ABD Savunma Bakanlığı Araştırma ve Mühendislik Di­rektörlüğü

             ABD Savunma Bakanlığı Havacılık Araştırma Ofisi

Stanford en az 200 küçük düşünce kuruluşu ile Amerikan yaşamının tüm yönlerini araştırmaktadır.

CIA, Bell Telephone Laboratories, ABD Ordu İstihbaratı, Deniz İstihbarat Bürosu, Rand, MİT, Harvard ve UÇLA gibi birbirleriyle bağlantılı çalışan araştırma kuruluşlarıyla bu araştırmaları gerçekleştirmektedir.

Stanford; Savunma Bakanlığı'nın, "Komuta ve Kontrol", so­runların çözümleri konusunda çalışmaktadır.

Massachussets Institute of Technology (MİT) Alfred P. Sloan İş idaresi Okulu

Alfred P. Sloan iki grup olarak çalışmalarını sürdürmek­tedir:

      Teknoloji ve Endüstri İlişkileri, NASA-ERC Bilgisayar araştırması

      Deniz Araştırma Grup Laboratuarları, Psikolojik Sistem Dinamikleri araştırması

MÎT'in bazı müşterileri şunlardır:

Amerikan îş İdaresi Derneği

Ekonomik Gelişme Komitesi

Savunma Analiz Enstitüsü (İDA) NASA

Ulusal Bilimler Akademisi

Kiliseler Ulusal Konseyi

Sylvania

ABD Kara Kuvvetleri

ABD Dışişleri Bakanlığı

ABD Deniz Kuvvetleri

ABD Hazine Bakanlığı

Volkswagen Şirketi

Rand Araştırma ve Geliştirme Şirketi

Rand, Tavistock ve Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü­ne gerçekten çok şey borçlu olan bir şirkettir. Rand, ABD poli­tikalarını her seviyede kontrol etme ve yönlendirme imkânına sahiptir. Bu, aşağıda sıralanan bazı programlardan rahatlıkla an­laşılabilir.

ICBM (Kıtalararası Balistik Füzeler) Programı, ABD Dış Politika Yapıcıları için hazırlanan mükemmel analizler, müthiş Uzay Programları, Şirket Analizleri, Askeriye için yüzlerce proje, Peyote[17] ve LSD gibi hapların kullanılmasıyla gerçekleşti­rilen "Zihin Değişimleri"nin incelenmesi ve bu metotların "Be­yin Yıkama" faaliyetlerinde kullanılmasına yönelik olarak CIA için hazırlanan ve 20 yıl süreyle uygulanan MK-Ultra kod adlı gizli operasyon planı vb.

Rand binlerce çok önemli şirket ve hükümete bağlı enstitü ve organizasyonlara hizmet vermektedir.

Bunlardan bazıları şunlardır:

ATAT (Amerikan Telefon ve Telgraf Şirketi)

Chase Manhattan Bank

IBM

Ulusal îlim Vakfı

Cumhuriyetçi Parti

ABD Hava Kuvvetleri

ABD Sağlık Bakanlığı

ABD Enerji Bakanlığı

Rand Corparation'un kurucusu Herman Kalın aynı zamanda Hudson Enstitüsü'nün de (1961) kurucusudur.

B.K. Eakman 7 ciltlik "Yeni Dünya Düzeni Eğitimi" kitabında, Rand "ABD hükümetlerini değiştirmiştir, geliştirmiştir" diye yazmıştır.

Kitapta, Rand'in 1973-1974 arası "Donmuş" ve "Donmamış" değerler, "Değişim ve Gerçekleştirilmesi", "Potansiyel Düşmanların Uysallaştırılmaları" vb. çok Önemli programları gerçekleştirdiği yazılıdır.

Tavistock İnsani İlişkiler Enstitüsü'nün Kurulmasında Kritik Rol Oynayan Tek Dünya'cı CIA'cılar Şunlardır:

Başkan Roosevelt ve Churchill: Churchill ile Tavistock'un özel operasyonlar yapması karşılığı gizli anlaşma imzalamıştır.

David Rockefeller: Tavistock'un yeniden kurucusu

Sir John Rawlings-Reese: Tavistock'un kurucusu, Ingiliz

Ordusu Psikolojik Savaş Bürosu Başkanı

Kurt Levin: 1933'te Tavistock Başkanlığına getirildi, Alman mültecisi Harvard Üniversitesi ile birlikte Almanya'ya Savaş Propaganda kampanyalarının mimarı

William Donovan: Başkan Roosevelt'in Danışmanı, Roose- velt'in emriyle SOE, SİS, OSS ve sonradan CIA ile Tavistock'la (Kurt Kelvin) Almanya'ya savaş için birlikte çalıştı.

Henry Kissinger: Psikolojik Savaş konusunda Tavistock'ta Sir John Rawlings-Reese'nin öğrencisi

Dr. Herbert Kelman: Harvard Üniversitesi Zihin Kontrol

konusu uzmanı, CIA mensubu

James Paul Warburg: CIA'nın temel örgütlerinden biri olan Politik Araştırmalar Enstitüsü'nün (PRI), Ford Vakfı'm ve CIA'nın uyuşturucu kullanma Kültür Programını yürüten De­mokratik Toplum İçin Öğrenci Derneği'nin baş finansörü

Cyrus Vance: Tavistock'a bağlı Dichley Vakfı'nın ABD Bölüm Başkanı ve Rockefeller Vakfı Direktörü

Kenneth Wernimont: Rockefeller Vakfı Direktörü, Meksi­ka ve Latin Amerika'da tarımın çökertilmesi operasyonlarının yöneticisi

İkinci Bölüm (Kaynaklar)

*     http://wwwjmsaccodicanapa.com/

*     http://wateli.pair.com/ibs-cnp.litiiil

*     http://watehpafr.com/FieedoniHouseJitml

*     http://wateh.pafr.com/Hudson.html

*     http://wateh.pafr.com/dolplifri.hhiil

*   "The shaping of Psyclıiatry by war," (New York: W. W Norton, 1945) Wil- liam W. Sargant

*    "Tavistock's Imperial Brain Waslirng Project," 24 Mayıs 1996

*    Uıe Media Cartel That Controls Wliat You Think", 17 Şubat 1997

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

CIA VE OSS

11.   Dünya Savaşı sonrası Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği'nin oluşturduğu dünya hegemonyasının paylaşımında belirleyici bir şekilde araya girmek için Avrupah güçler ekonomilerini tekrar ayağa kaldırma çabasında idiler. Birleşik Devletler'in korunması altında ve çökmüş ekonomileri ile bunu nasıl gerçekleştireceklerdi?

3.     Dünya ülkelerinin iki hegemonik güçle ilişki kurmalarını engellediği bu dönemde bu daha da zordu. Zaten 3, dünya ülke­lerindeki iktidarlar da iki büyük kampın emir kullan idiler.

Böylesine harikulade bir konjonktüre rağmen Birleşik Dev­letler emperyalizmi gelecekte gereksinim duyacağı silahları ve diğer mekanizmaları şimdiden hazırlamaya başlamıştı.

Zaten Beyaz Saray'daki soğuk savaşçıların kafalarında savaş bitmemişti ve biteceği de yoktu. Savaş sadece gizli ve sessiz bir form'a bürünmüştü. Gizli servisler devlet yönetiminin biricik aracı haline gelmişti.

11.   Dünya Savaşı başladığında William Donovan dönemin ABD Başkanı Roosevelt'e merkezi bir istihbarat örgütü kurul­ması projesini götürdü. Başkan projeyi 1941 yılında onayladı. ABD; 1942'de yani, Stratejik Hizmetler Bürosu (Office Strate-gic Services-OSS-) kuruluşundan hemen sonra Almanya ve Ja­ponya'ya savaş ilan etti.

OSS İstihbarat Örtülü ve Operasyon Örgütü, ABD Genel­kurmay Başkanının direktifi altında yoğun faaliyete geçirildi.

OSS elemanları Fransa ve Norveç'te direniş hareketleri için­de yer aldı. İtalya'da Partizanlarla savaştı.

OSS, savaş boyunca yapılanmasını örnek aldığı İngiliz Gizli Servisi ile birlikte çalıştı. Bununla beraber OSS daha sonra ku­rulan Ulusal İstihbarat Ajansı (National Intelligence

Agency-NIA), Stratejik Hizmetler Birimi (Strategic Services Unit-SSU ve Merkezi İstihbarat Grubu (Central Intelligence Gro- up-CIG) gibi gizli servisler zaman zaman OSS'un yerini alarak Avrupa Hareketini, Birleşik Avrupa Amerikan Komitesi'ni, Av­rupa Gençlik Komitesi'ni ve daha birçok Avrupa-Amerikan Ko­mitesi'ni daha da faal hale getirdiler. OSS, savaş boyunca yapı­lanmasını örnek aldığı İngiliz Gizli Servisi ile birlikte çalıştı.

Savaştan kahramanlaşarak çıkan OSS, bu defa ABD devlet örgütlenmesi için sorun oldu. Çünkü Pentagon, OSS'nin ABD Başkanının doğrudan kullandığı bir araç olmasını değil, kendi denetimi altına girmesini istiyordu.

Çatışma kimi zaman General Douglas Mc Arthur'un Pasifik bölgesinde yaptığı gibi OSS kadrolarını bölge dışına atmak noktasına bile vardı. Gizli Servis'in artan gücü, FBI ve Dışişleri Bakanlığı'yla da çatışmalara neden oluyordu.

Yeni Başkan Harry S. Truman, 1 Ekim 1945'te OSS'yi ka­pattı. Gizli Servis'in birimleri çeşitli hükümet organlarına dağı­tıldı. Ancak II. Dünya Savaşı'nın ardından merkezi bir istihba­rat örgütü ihtiyacı Başkan Truman'a yeniden dayatıldı.

Bu defa Donovan Başkan Truman'ı yeni bir istihbarat örgütü kurmaya ikna etti. Truman'da, 1946 yılı Ocak ayında talimat ve­rerek Birleşik Devletler'in yeni barış zamanı gizli servisi, Merke­zi İstihbarat Grubunu (Central Intelligence Group-CIG) kurdu ve Amiral Sidney Souers'ın 'CIG' Direktörü olduğunu ilan etti.

Merkezi İstihbarat Grubu geçici ve zayıf bir teşkilat oldu. Kı­sa süre sonra Başkan Truman Beyaz Saray'ın elinin güçlendiril­mesinin gerekliliğini hissetti ve bir Merkezi İstihbarat Örgü- tü'nün kurulmasına yönelik kapsamlı bir çalışma başlattı. Bunlar­dan çok etkili bir banker olan Ferdinand Eberstadt'ın hazırlattığı raporu benimsedi. Rapor doğrudan ABD Başkanına bağlı, ulusla­rarası alanda etkili bir Merkezi İstihbarat Örgütü (National Inteli-

gence Agency-NIA- oluşturulmasını öngörüyordu. Truman, CIG'yi kapattı ve CIG Direktörü Amiral Sidney Souers'i NIA'ya ilk başkan olarak atadı, NIA başlangıçta ABD'nin mevcut istihbarat kuruluşları olan Askeri İstihbarat, Dışişleri Bakanlığı İstihbaratı, FBI vb. arasında koordinasyonu sağlamakla görevlendirilmişti. OSS, 1945'te kapatılınca onun Örtülü Operasyonlardan Sorumlu Yakındoğu ve Kuzey Afrika'daki 7 istasyon Stratejik Servisler Birimi (Strategic Services Unit-SSU-) Ağustos 1946'da Savaş Bakanlığından alınıp CIG'e bağlanmıştı.

Böylece CIG, koordinasyon görevini aşıp bir icra organı haline dönüştürülmüştü. Bu konuma gelir gelmez SSUü Özel Operasyonlar Dairesi (Offıcal of Special Operations-OSO-) haline dönüştürülmüştü.

Temmuz 1947'de devlet bürokrasisini ABD'nin yeni yöneti­mine uyarlamak için hem Merkezi İstihbarat Ajansı'nın (CIA) hem de Ulusal Güvenlik Konseyi'nin (NSC) oluşumunu sağlayan, "Ulusal Güvenlik Yasası" (National Security Act) çıkarıldı.

ABD'nin örtülü operasyonları konusunda en önemli belgesi olan 1947 tarihli Ulusal Güvenlik yasasıyla ABD'nin dünya jandarmalığı misyonu için devlet güçleri merkezileştirilerek Beyaz Saray'ın komutası altında toplandı.(’)

Ulusal Güvenlik Yasası, CIA'ya "Ulusal Güvenlik Konse­yi'nin (NSC) zaman zaman yönetebileceği ve ulusal güvenliğe etki eden istihbarat ile ilgili faaliyet ve görevleri yerine getirme" görevini vererek, dış ülkelere yönelik örtülü faaliyetlere ve gizli savaşlara zemin oluşturdu. ([18])

Beyaz Saray'ın yeniden yarattığı CIA örtülü faaliyet enstrü­manıyla hedef aldığı ilk ülke İtalya oldu. İtalya'daki operasyonlar, komünistleri zayıflatarak bir başarıya imza attı.

Başkan Truman, örtülü faaliyetlerin devlet idaresinin bir aracı olarak kullanılmasına kendini kaptırdı ve bu alandaki gücünün İtalya'nın ötesine taşınması üzerinde durmaya başladı. Bu nedenle, 18 Haziran 1948'de NSC'ye dünyanın tüm ülkelerinde örtülü

operasyonları yürütme yetkisi veren ve CIA içinde Özel Projeler Bürosu adı altında bir özel faaliyetler dalı oluşturan, dillere des­tan NSC 10/2 yönergesini kabul etti. Bu yeni oluşumun adı son­raki günlerde daha az dikkat çeken "Politik Koordinasyon Büro­su (Office of Politic Coordination-OPC) ile değiştirilecekti.

NSC 10/2, OPC'ye "Örtülü Operasyonlar Planlama ve Yürüt­me" yetkisi veriyordu. NSC 10/2'deki "Örtülü Faaliyetler" ibare­siyle "Bu hükümet tarafından, düşman yabancı ülkeler ya da gruplara karşı veya dost yabancı ülkeler ya da gruplara destek amacıyla idare veya finanse edilen, ancak yetkisi olmayan insan­lar için, ABD Hükümeti'nin bununla ilgili bir sorumluluğunu ra­hatlıkla inkâr edebileceği "faaliyetleri" tanımlanıyordu^[19])

Truman Yönetimi'nin Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama­sının başındaki azgın antikomünist George F. Kennan'da NSC 10/2'nin Kongre'den geçmesini ve CIA'nın İtalya ve ötesinde örtülü faaliyetlerde bulunması düşüncesinin en büyük destekçi­lerinden biriydi. ([20])

Kennan tabii ki yalnız değildi. Aynı ekipte OSS'nın başı William Donovan, ÖSS Casusluk Servisi Uluslararası İlişkiler Müdürü Thomas W. Braden, CIA'dan Genaral Walter Bedel Smith, Hollanda Prensi Bernhard'ın işbirlikçisi Maxililan Kohnstamm, Amerikan İstihbarat Servisi'nin Organizatörü Ai­len Dulles, kardeşi John Foster Dulles, CIA için mafyayı çok uluslu bir devlet şirketine çeviren Meyer Lansky ve mafya lideri Luciano'nun avukatı, Hitler'in gizli istihbarat örgütünün eski başkanı General Gehlen'ın daimi koruyucusu Nazi Casusluk Örgütü Eski Şefi, "Yeni Alman Karşı Casusluk Örgütü'nün ku­rucusu, mafyanın avukatı ve adamı, New-York eski valisi ve Temsilciler Meclisi eski milletvekili.

Ailen Dulles ile birlikte Başkan Ersenhower'ın Başkan Yar­dımcısı olacak Richard Nixon'ın yaratıcısı Thomas Dewen yer almaktaydı.

Aynı ekibin Avrupa kanadında Belçika Başbakanı Paul- Henry Spaak ve daha niceleri bulunuyordu.

Spaak, İngiliz Dış İstihbarat M 16 Şefi Menzies'e gönderdiği bir yanıtta CIA ajanının ne derece güçlü olduğunu ikrar ediyordu. Spaak, İngilizlerden yardım almaktan mutluluk duyduğunu, ancak CIA'nın da konuyla ilgili olarak kendisiyle irtibata geçmiş olması nedeniyle İngiliz ve Amerikalılarla birlikte gerçekleştirilen çalışmaların önemli olduğunu düşündüğünü böylelikle Belçika'nın da iki istihbarat servisi arasında seçim yapma gibi nahoş bir duruma düşmeyeceğini söylüyordu, "size katılıyorum” diye yazıyordu.

Spaak Menzies'e "Üç istihbarat Servisi'nin (Belçika, Amerika ve İngiltere) ile yakın işbirliği içinde hareket etmesi son derece arzulanan bir durumdu" diyordu.([21])

Her üç servisi de yöneten CIA olduğuna göre, Spaak CIA'nın koordinatörlüğünü mekanizmanın hatasız işlemesi için zaruri görüyordu.

Spaak Birleşik Devletler'e bu olağanüstü sadakati nedeniyle aynı CIA'cı ekibin kurduğu askeri nifak örgütü NATO'nun en yüksek sivil makamı olan Genel Sekreterlik görevini yerine ge­tiriyor ve bu görevde 1961 yılına kadar kahyordu.([22])

Casusluk ve OSS ve CIA darbelerinin vahşi adamı "Vahşi (Bili) William Donovan" Birleşik Devletler Başkanı Roosevelt ve Truman'ın bu alandaki beyniydi.

II. Dünya Savaşı sırasında 1944'te daha OSS'yi kurmadan önce casusluk çabalarına başlayacaktı.

OSS kurulup ilk başkanlığına atanan William Donovan, Bal­kanlar, Türkiye ve Ortadoğu gezilerinde, Almanların gizli ope­rasyon ve propagandasının temel rol oynadığı bir tür savaş yü­rüttüğünü görmüştü. Balkanların, Almanların yumuşak karnı olabileceğini de öğrenmişti. Donovan, tam anlamıyla sıfırdan başlayarak amatör de olsa, casusları değerlendirme uzmanları ve gerilla savaşçılarından oluşan etkileyici bir grup kurdu. Tür­kiye'deki OSS operasyonlarının temelinin oluşturulmasında ilk adım Betty Corp adındaki ufak toparlak kadının 9 Ocak

1942'de eski dostu ve sevgilisi Ailen Dules tarafından OSS'ya çalışması için Washington'a çağrılmasıydı.

Ailen Dules, İstanbul'da Dışişleri Bakanlığı memuru olarak görev yapmıştı ve Corp'ın hayranlarındandı. OSS'in kurucula­rından biri olarak Balkanlar ve Türkiye'de operasyon başlatıl­ması için Corp'ın görevlendirilmesini önerdi.

Corp'ın yeteneklerinden çok etkilenen Dulles, savaş sonunda Corp'ın İsviçre'de kendisine katılmasını istedi. Corp'ın Amerikan vatandaşlığına geçme isteğini belirten belgeyi OSS Başkanı William Donovan imzaladı.([23])

1950'li yıllarının başlarında Birleşik Devletler'in büyük gücü ve koruyuculuğu, Avrupa'daki kin duygularının ortaya çık­masına neden oldu. Bunun üzerine Birleşik Devletler taktik de­ğiştirme zorunda olduğunu anladı. Birleşik Devletler'in doğru­dan varlığının yerine, daha başka, daha ölçülü ama gene de ege­men bir etki yaratılması gerekiyordu. Bu "Varlık" Birleşik Dev­letler'in ve Avrupah müttefiklerinin olacaktı. Politika adamları, finansörler ve gizli servisler.

Avrupa Birliği Hareketi Genel Sekreteri Joseph Retinger Birleşik Devletler'e yaptığı bir seyahatten Avrupa'ya dönüşünde 1952'de "Avrupah ve Amerikalıların iki kıta arasındaki ilişkileri güçlendirmek amaçlı uluslararası bir organizasyonun ge­rekliliğini" bildirdi.

Paris'te bu amaçla yapılan toplantı, gelecekteki Bilderberg organizasyonunun temellerini attı.([24])

OSS'un Oluşturulmasında Kilit Rol Oynayan Tek Dün- ya'cı CIA'cılar Şunlardır:

Harry S. Truman: ABD Başkanı

William Donovan: Stratejik Hizmetler Bürosu ilk başkanı

Amiral Sidney Souers: Merkezi İstihbarat Grubu (Central In- telligence Group CIG), Merkezi İstihbarat Ajansı-NIA Başkanı.

George F. Kennan: Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanı, CIA'nın örtülü faaliyetlerde bulunmasının en büyük destekçisi, bu konudaki NSC 10/2 yönergesinin hazırla­yıcılarından

Thomas W. Braden: Stratejik Hizmetler Bürosu Uluslararası İlişkiler Müdürü

General Walter Bedel Smith: CIA çalışmaları katılımcısı, sonrasının CIA Başkanı

John Foster DuIIes: ABD Dışişleri Bakanı, CIA Başkanı Ailen Dulles'ın kardeşi, David Rockefeller'm akrabası

Ailen Dulles: CIA'Başkanı, CIA kurucusu, Lansky, Luciano ve mafyanın avukatı, General Gehlen'm koruyucusu, ABD Temsilciler Üyesi, New-York eski Valisi, mafyanın avukatı ve adamı, Thomas Dewenin koruyucusu, David Rockefeller'in akrabası

Paul Henry-Spaak: Belçika Başbakanı, İngiliz Dış İstihba­ratı MI6 Şefi, Stevvart Menzies ve CIA işbirlikçisi

DÖRDÜNCÜ BOLUM

CIA VE MARSHALL PLANI

Ingiltere Başbakanı Winston Churchill ve ABD Başkanı Theodore Roosevelt tarafından ortaya konulan ve "Halklar ken­dilerini yönetecek hükümetleri seçme hakkına sahiptir," şeklin­de ifade edilen ulvi prensip: Atlantik Antlaşması metnine de konulmuştur. Aynı prensip, Marshall Planı, Avrupa Kalkınma Planı, Avrupa Hareketi vb. II. Dünya Savaşı sonrası ABD dış politikasının temel doğrultusunu oluşturmuştur. Bu planlarına ve uygulamalarına yönelik bütün çalışmalar Ford Vakfı tepe yö­netimindeki Tek Dünyacı-CIA'cı ekip tarafından yürütülmüştür.

Marshall Planı adıyla anılan planda bunların en önemlilerin­den biridir. Planın mimarı ABD Dışişleri Bakanı George C. Marshall'dır. Marshall, I. Dünya Savaşı sonrasında Fort Ben- ning, Georgia'daki Piyade Eğitim Okulu'nun Komutan Yardım­cısı olmuştur. Okulun eğitim yöntemlerinde değişiklikler yapan Marshall, II. Dünya Savaşı'nda öne çıkan bir çok generali de­rinden etkilemiştir. Başkan Franklin Delona Roosevelt Mars- hall'ı Genelkurmay Başkanlığı'na aday göstermiş ve Mars- hall'ın Nazilerin Polonya'yı işgal ettikleri Eylül 1939 tarihinde Genelkurmay Başkanlığını onaylamıştır. Marshall, Kasım 1945'te Başkan Harry S. Truman tarafından Dışişleri Bakanlı- ğı'na getirilmiştir.

1950 yılında Kore Savaşı patlak verince Truman, Marshall'ı Savunma Bakanı yapmıştır. Marshall, Dışişleri Bakanlığı'na atanınca dışişleri ekibini Avrupa'nın ekonomik iyileşmesi ko­nusunda bir program oluşturmakla görevlendirmiştir. Bir taraf-

tan da Dışişleri Bakan Yardımcısı Dean Acheson, Avrupa Eko­nomik Programı Direktörü ve aynı teşkilatın Avrupa temsilcisi Avareli Harriman ve Senatör Arthur Vandenberg'le birlikte planı bizzat gözden geçirmiştir.

Marshall ekibince hazırlanan ve Avrupa'nın (Türkiye ve Yu­nanistan dahil) ekonomik kalkınması için yardımın gerekliliğini savunan, tarihe Marshall Planı olarak geçecek olan Planın ana hatları 5 Haziran 1947 tarihinde Harvard Üniversitesi mezunlarına yaptığı bir konuşma ile Marshall tarafından şöyle ortaya konulmuştur:

"ABD'nin, ekonomik ilişkilerin dünya çapında yeniden nor­malleşmesi için elinden gelen her türlü yardımı göstermesi zo­runluluğu, mantığın gereğidir; aksi takdirde hiçbir şekilde barış ve istikrarı temin edemeyiz. Politikamız belirli bir ülke veya doktrini değil, açlık, yoksulluk, umutsuzluk ve kaosu hedef almıştır. Amacı, içinde özgür ekonomilerin var olabileceği siyasi ve sosyal şartların oluşmasına izin verecek bir iş ekonomisini diriltebilmektir."

Truman doktrini "Birleşik Devletler'in silahlı azınlıklar veya dış baskılarla boyun eğdirilmeye çalışan özgür halklarının dire­nişlerinin desteklenmesi politikası" şeklinde ilan edilmiştir. 5 Haziran 1947'de Truman bu doktrini açıkladıktan üç aydan daha az bir süre sonra, Dışişleri Bakanı Marshall, Harvard Üniversitesi'nin açılış töreninde yaptığı bir konuşmada, saldırıya cesaret verecek sosyal ve ekonomik şartları kökünden söküp atmak görevini Amerika adına üstlenirken bunu yapmıştır.

Amerika'nın "Politik karışıklıklardan ve umutsuzluktan ka­çınmak", dünya ekonomisini restore etmek ve özgür kurumlan desteklemek için Avrupa kalkınmasına yardım edeceğini açıkla­mıştır. Bu nedenle, 'kalkınma görevinde' yardım almak isteyen herhangi bir hükümetin, Birleşik Devletler Hükümetini tam bir işbirliği içinde bulacağından kuşkusu olmamalıdır. "Başka bir deyişle, Marshall Planına katılmak Sovyet yörüngesindeki hü­kümetlere bile açıktı.

Sosyal ve ekonomik refah platformuna dayanmış olan Birleşik Devletler, Avrupa'nın kalkınma sürecine engel olmak iste-

yen herhangi bir hükümete veya kuruluşa karşı olacağını açıkla­mıştı. Marshall, bunları Komünist Partisi ve onun paravan kuru­luşları olarak tanımlamıştır. Politik veya başka amaçlarla insan­ların sefalet içinde yaşamalarının devamını isteyen hükümetler, politik partiler veya gruplar karşılarında Birleşik Devletler'i bu­lacaklardır" demiştir.

Ancak Birleşik Devletler gibi idealist, ilerici ve göreceli ola­rak deneyimsiz bir devlet, küresel bir ekonomi kalkınma planını yalnızca kendi kaynağına dayandırabilirdi.

Ancak yine bu görüş, Soğuk Savaş kuşağının nihai zaferine kadar tutumunu devam ettirdi. Marshall Ekonomik Kalkınma Planı'nın "Herhangi bir ülke veya doktrine karşı değil, açlık, sefalet, ümitsizlik ve kaosa karşı" olacağını söylemiştir. Atlan­tik Beyannamesi ilan edildiği zaman olduğu gibi, Amerikalılar için yakın özel çıkar veya güç dengesinden çok, açlık ve ümit­sizliğe karşı bir savaşın etkili olacağı düşünülmüştür.(’)

Gerçek ise, başkaydı ve olaylar şöyle gelişmişti:

21 Şubat 1947 tarihinde İngiliz Hükümeti ekonomik güçler nedeniyle Türkiye ve Yunanistan'a geleneksel taahhütlerini ye­rine getiremeyeceğini ve Mart 1947'de Yunanistan Krallığı'nı artık desteklemeyeceğini ülkeyi komünistlere bırakmak zorun­da olduğunu ABD Dışişleri Bakanlığı'na bildiriyordu. Bunun üzerine bir yıl kadar önce Marshall liderliğinde hazırlanan ve Başkan Truman'a sunulan Türkiye ve Yunanistan'a yardım ka­rarı 12 Mart 1947'de onaylanıyordu.

ABD'de Yeni Dünya dışındaki ilk politik müdahalesi olan Truman Doktrini kapsamında büyük bölümü Askeri Yardım olan üç yüz milyon dolan Yunanistan'a veriyordu.

Askeri yardımlarla birlikte Yunanistan ordusuna gerilla tak­tikleri öğretmek için askeri danışmanlar da geliyordu. ABD müdahalesi ile komünistler yenilgiye uğratılıyor, 1950 yılında Komünist Partisi yasadışı ilan ediliyordu. Ekonomik olanda ABD'ce çok sıkı bir kontrol ve güdüm uygulanıyordu.([25])

Yunanistan Silahlı Kuvvetleri ve Yunan İstihbarat Örgütü Kurmayları'nm Yunanistan'daki Amerikan Askeri Misyonu ve CIA'nın doğrudan uzantısı olmaları şaşırtıcı değildi.

24 Mart 1947 tarihinde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Dean Acheson, Dışişleri komisyonunda Truman Doktrini'nin daha geniş bir açıklamasını yaparken Türkiye ve Yunanistan'a Dış Yardım Programı ’nı ve bu yardım kapsamında yer alan Askeri Yardım Programı'nı aşağıdaki gerekçelere dayandırmıştır.

Acheson, II. Dünya Savaşı süresince Türkiye'nin silahlı kuvvetlerini seferber halde tuttuğunu, ekonomi ve milli savun­manın bütün yükünü taşıyacak bir durumda bulunmadığını, karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikelerin geniş boyutlu olduğunu vurgulamıştır.

1947'de Truman Doktrini ile başlayan Marshall Planı ile her iki alanda da daha da genişlemiştir. NATO Anlaşması ile Kuzey Amerika Devletleri ile Batı Avrupa ülkeleri bir savunma paktı içinde birleşince Sovyetler Birliği'nin yayılmacılığına karşı çıkan müttefik ülkeler için kalıcı ve geniş kapsamlı bir karşılıklı yardım ve askeri yardım programı doğmuştu. Askeri Yardım Programının temel ilkeleri de ABD Başkanı Truman tarafindan şöyle tespit edilmişti.

      Doğrudan askeri malzeme yardımı

      Askeri malzemenin üretimi ve kullanabilmesi için teknik yardım

      Bedeli karşılığında askeri malzeme satın alma gücüne sahip ülkelere savunma maddeleri sipariş edilmesi için yardım

Nitekim bir yıl sonra, 1948 yılı dış yardım kanun tasarısının Temsilciler Meclisi'nin o zamanki adıyla Dışişleri Komisyonu'nda görüşülmesi sırasında Türkiye hakkında komisyona bilgi veren Türkiye Askeri Yardım Kurulu Başkanı Tümgeneral H. L. Mc Bribe'ın konuşması Türkiye'nin Truman Doktrini açısından hangi anlamda devreye sokulduğunu ortaya koymaktadır.

"...Türkiye bugün Avrasya'da istisnai bir durum gösterir. Stratejik olarak Ortadoğu ve Arap dünyasının kilit noktasında ve Sovyet baskılarına karşı gösterdiği kararlılık ve Batı demokrasilerinin Türkiye'nin bu azami destekleme kabiliyeti bütün Ortadoğu'ya

egemen olması sonucunu doğuracaktır. Türkiye'ye yardımın ama­cı şudur. Birincisi, Türklerin Sovyet baskılarına sağlam bir cephe halinde mukavemet ve azami kabiliyetlerini pekiştirmek, İkincisi doğrudan doğruya Türkiye'ye tecavüz veya müşavir bölgelerde hasmane hareketlerin gelişmesi gibi herhangi bir savaş halinde Türklerin Sovyet tecavüzüne karşı kuvvetle karşı koymasını sağ­layacak şekilde Türk Askerî potansiyelini ıslah etmektir."([26])

Bütün bu açıklamalar Ocak 1949'da Başkan Truman tarafın­dan kongrede dört unsurlu bir dış politika üzerine oturtulan Tru­man Doktrini ile dünya üzerinde egemenlik kurmak için ekono­mik yardımın temel bir politika olarak belirlenmiş olduğunu göstermektedir.

Truman Doktrini'nin uygulamaya sokulmasının en önemli adım Ekim 1949'da ABD Kongresi'nin karşılıklı Savunma Yar- dımları Antlaşmasını onaylamasıyla atılmıştır. ([27])

Truman Doktrini'nin diğer üç unsuru ise, BM'nin daha fazla ABD çıkarları doğrultusunda çalışması, dünyanın çeşitli bölgele­rindeki, "Boşluklar"ın bütün araçlar kullanılarak doldurulması ko­münizm ve sosyalizme karşı kuvvet üstünlüğünün sağlanması, as­keri alanda sıkı işbirliğinin ve askerî-siyasal blokların kurulmasıdır.

Nitekim bu unsurlar, 4 Nisan 1949'da NATO'nun kurulma­sında etkin olmuştur. Nitekim Doktrin'e katkıda bulunmuş olan ABD Savaş Bakanı James Forrestall; 1951'de yayınlanan hatı­ratında Marshall yardımıyla ilgili gelişmeleri, "Türkiye ve Yuna­nistan'a yaptığımız yardım ve destekleme, dünyanın çeşitli kara parçaları ve ülkeleriyle ilgili çok daha önemli ekonomik ve po­litik hedef ve planlarımızın ilk denemesiydi” diyerek yardımın ABD hegemonyasının bir aracı olduğunu adeta ikrar etmiştir.

Birleşik Devletler Marshall Yardımı'nı seçilmiş hükümetlerin taleplerine dayalı olarak vermeye bağlamışsa da halklar kendile­rine tanınan bu ulvi imkânla, Birleşik Devletler'e dost gözüyle bakmayan bir hükümeti işbaşına getirecek olursa o hükümet ile

idealistik prensipleri ile pratiksel çrkarları arasında oluşacak ça­tışmayı nasıl önleyecek ve dengeleri nasıl kuracaktır?([28])

Birleşik Devletler bunu CIA'yı güçlendirerek ve O'na gizli operasyonlar yaptırarak çözmeyi öngören bir politikayı benim­seyerek aşmayı öngörmüştür. Nitekim CIA aracılığı ile ilk gizli operasyonlar Avrupa'da başlatılmıştır. Gerçekte, II. Dünya Savaşı önerisinde CIA üst düzey yetkilileri askeri olmayan Gizli Askerî Operasyonlar Politikası (Military Covert Intervention Policy- NMCİP) ve operasyonları gerçekleştirmek için tümü CIA mensubu olan bir ekip tarafından CIA'da, Politik Koordinasyon Ofisi (Office Policy Coordination-OPC) oluşturmuştur.

Ekipte, şu isimler yer almıştır:

    Richard Hissel: CIA, Planlama Direktör Yardımcısı

   John Bross: Stratejik Hizmetler Bürosu (Office Strategic Services- OSS) sonraları CIA mensubu

    Lawrence Houston: CIA Genel Danışmanı

    Kermit Roosevelt: CIA Ajanı, CIA Alan Operasyon So­rumlusu Başkan Roosevelt'in oğlu

    Frank Lindsay: Politika Koordinasyon Bürosu (OPC) Pa- ramilitler Operasyonlar Başkanı.

New Deal, Yeni Ekonomi Programı II. Dünya Savaşı ve Marshall gizli operasyonlar yapılmasına yönelik çalışmalar CIA içinde Birleşik Devletler dış politikasının amaçlarının bu operas­yonlarla daha kolay gerçekleştirileceğini hararetle savunan ekibin güçlenmesini sağlamıştır. Başlangıcından itibaren Ford Vakfi'nda Örgütlenen bu ekibin güçlenmesi ile Birleşik Devletler hükümetleri içinde de tartışılan bu konu çok daha fazla taraftar bulmuştur. Ford Vakfi'ndaki bu ekip daha soma CIA üst düzey yönetiminde yer alarak, CIA bünyesinde sözünü ettiğimiz gizli operasyonları yönetecek "Politika Koordinasyon Bürosu"nu kurmuştur.

Ekip: Avrupa Kalkınma Programı (European Recovery Program-ERP) ve Marshall Planı (Marshall Plan-MP) içinde gizli operasyonları devreye sokmuştur.

Projenin gerçek mimarı olan Ford Vakfı, Avrupa'daki gizli kanalları (bağlantıları) aracılığı ile ERT, MP ve îşçi Sendikala­rını fonlamıştır.

Dışişleri Bakanı Marehall tarafından fevkalade diplomatik bir dille açıklanmış olan Marshall Planı'nm gerçek yüzü 1950 yılında Ankara'da yayınlanan ve planı tanıtmayı amaçlayan, "Marshall Planı ve Siz" adlı propaganda broşüründe şöyle açıklanmıştır.

"Birleşik Devletler'in Avrupa'daki menfaati iktisadi olduğu kadar siyasidir. Avrupa memleketleri en iyi ananevi müşterileri olup dünya ticaretinin gelişmesinde mühim bir rol oynamaktadır­lar. Şayet Avrupa'daki durum bozulmakta devam etseydi, bütün Amerikan ticareti bundan mutazarrır olurdu (zarar görürdü).([29])

İhracatımız milli ekonomimizin bel kemiğini teşkil etmekte­dir. Bu sebeptendir ki, Amerikan mallan için daha büyük pazar­lar olabilecek kuvvetli ve sağlam bir Avrupa meydana getirme­nin menfaatimiz icabı olduğu pek aşikârdır."

Politik Bilimci Dr. Holly Sklar; Marshall Planı'nm bu yönü­nü şöyle ortaya koymuştur.

ABD, Demokrasi cephaneliğinden Sovyetler Birliği dahil ol­mak üzere Avrupah müttefiklerine uzun vadeli ödeme koşuluyla savaş malzemesi vermeye başlamıştır.

Bu politikayla bu ülkeleri büyük bir borç bataklığına sok­muştur. ([30])

Gerçekten de BM SSCB Delegesi Vişinski'nin tespitine gö­re, "Marshall Planı" başka bir silahtır.

BM Genel Kurul toplantısında, 18 Eylül 1947'de SSCB adı­na söz alan Vişinski'nin daha sonra yapılacak bu antlaşmanın hükümlerine bakınca doğrusu önemli bir gerçeği dile getirdiğini kabul etmek gerekir.

Marshall Planı ve Truman Doktrini, ABD'nin milletlerarası işbirliği ve BM'nin müşterek hareketler prensibini terk etmekte olduğunu ifade eder.

Marshall Planı başka bir siyasi silahtır. Bu Truman Doktri- ni'nin Avrupa'ya tatbik edilmiş şeklidir. Marshall Planı'nın hakiki manası, Avrupa'nın iktisaden ABD'nin tahakküm altına girmesi ve Avrupa memleketlerine siyaseten müdahalesidir.

Marshall Planı veya Marshall Yardımı her ne kadar bir yardım planı olarak uygulamaya sokulmuşsa da Plan bir borçlandırma- Borç verme Planı'dır. Ülkeleri borçlandırma bataklığına sürerek teslim alma planıdır. ([31])

Marshall Planı'nın Oluşturulmasında Kilit Rol Oynayan Tek Dünya'cı CIA'cılar Şunlardır:

Harry S. Truman: ABD Başkanı

George Marshall: ABD Dışişleri Bakanı

Paul Hoffman: Avrupa Ekonomik Program Direktörü

Averel Harriman: Avrupa Ekonomik Programı Temsilcisi

Richard Bissell: CIA Planlama Direktör Yardımcısı, Ford

Vakfı Başkanı, CIA Başkanı, Ailen Dulles'm Danışmanı

John Bross: Stratejik Hizmetler Bürosu mensubu, sonraları CIA mensubu

William Donovan: Stratejik Hizmetler Bürosu Başkanı

Lawrence Hauston: CIA Genel Danışmanı

Kermit Roosevelt: CIA Alan Operasyon Sorumlusu, CIA

Ajanı, Başkan Roosevelt'in oğlu

Frank Lindsay: Politika Koordinasyon Ofisi Paramiliter Operasyonlar Başkanı

George Frost Kennan: Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanı, 1950'de yerini Paul Nitze'ye bıraktı. Başında bulunduğu bölüm 1949'da ABD'nin Doğu Avrupa'daki Casusluk Örgütü Doğu Cephesinde Nazi Askeri İstihbaratının başında bulunmuş olan General Reinhard Gehlen'm yönettiği şebekeden de sorumluydu.

Paul H. Nitze: Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanı.

BEŞÎNCÎ BOLUM

CIA VE AB

Avrupa Ekonomik Topluluğu/Avrupa Birliği'nin kuruluşun­da kilit rol oynayan en önemli elit David Rockefeller'dir.

Rockefeller, II. Dünya Savaşı sona erdiğinde henüz 30 ya­şındaydı. 1936 yılında Harvard Üniversitesi'ni bitiren Rockefel­ler, Fabian Sosyalistleri Cemiyeti'nin sahibi olduğu Londra Ekonomi Okulunu (Landon School of Economics) ve Chicago Üniversitesi'ni bitirdi.

II. Dünya Savaşı'nın ardından Dış İlişkiler Konseyi (Council On Foreign Relations-CFR-) Genel Sekreterliği Araştırma Gru­bunda görev aldı. Buradaki çalışmalarla oluşturulan Marshall Planı'na önemli katkılarda bulundu. Rockefeller daha sonraları dünyanın değişimin de kilit rol üstlenecek olan CFR Başkanlı­ğını üstlendi. Bilderberg Grubu, Trilateral Komisyonu, Ameri­kan Konseyi, Amerikan Forumu ve Amerikan Toplumu gibi et­kin örgütlerin kurucusu oldu.

Retinger, hatıralarında şunları yazmıştır. "Kasım 1946'da Amerika 'nın Londra Büyükelçisi Averell Harriman ’la uzun bir görüşmemiz oldu.Amerika ziyaretimi düzenleyen ve finanse eden kişi Harriman'di.

Buradaki görüşmelerimde Amerikalı finansörler, ticaret adamları ve politikacıların Avrupa hakkındaki düşüncelerime olağan üstü ilgi duyduklarına şahit oldum. J. P. Morgans'ın kı­demli hissedarı Leffingwell, Nelson ve David Rockefeller, Dod- ge Motor Şirketinin Başkanı Alfred Sloan ve benim yaşlı arka­daşım Adolf Berle Jr, görüştüğüm kişiler arasındaydı. Berle,

Amerikan Grubunun liderliğini kabul etti. John Foster Dulles'ta her türlü yardımda bulunacağına dair söz verdi. Çalışmalar ilerlediğinde "Avrupa Hareketi” ne yardımda bulunma ta­leplerimizin tümünü karşıladı.

O dönemde Avrupa Hareketine yönelik, gizli görüşmeler, gizli mali Yardımlar ve amaçlarımıza yönelik gizli belge ve bilgiler Avrupa basınında geniş yer almaya ve büyük bir muhalefetle karşılanmaya başlayınca Amerikan basınında bunların tümünün görmezden gelinmesi için olağan üstü çaba harcadı ”.

ABD Dışişleri Bakanlığındaki Tek Dünyacı CIA'cı ekip Avrupa'daki kilit kadro ve gizli bağlantılarını devreye sokarak bu muhalefeti önlemeye çalışmıştır. Gizli bağlantılardan biri de sonradan Papa olan

Joseph Ratzinger'di. Ratzinger, Avrupa adlı son kitabında bu konuda şunları yazmıştır. (')

"Marshall Planı ile Amerikalılar biz Almanlara yaptıkları bü­yük yardımlarla, özgürlük ve refahı sağlayarak ülkemizi yeniden kurabilme fırsatı verdiler. Sömürgecilik döneminin sona ermesiyle kurulan Yeni Dünya Düzeninde ve Batı ile Doğu arasında şiddetli anlaşmazlıkların yaşandığı bu dönemde, hemen yalnızca birleşmiş bir Avrupa'nın gelecek dünya tarihinde söz hakkı olabileceği bilinci olgunlaşmıştı. Kıtamızı paramparça eden ulusalcı ideolojilerin yerini yepyeni bir dayanışmaya bırakmasının gerek­liliği anlaşılmıştı. Fransa ile Almanya arkalarında yalnızca kanlı izler bırakmış olan ve yüzyıllarca süren anlaşmazlıklardan sonra, bu gerçeğin uygulanma gerekliliğini anlamıştı tanrıya şükürler olsun ki, Fransa ile Almanya arasında gitgide daha da pekişen bir dostluk 20. yüzyılın ikinci yanışından sonra, özellikle 50'li yılların başlarında, birleşmenin ilk çekirdeğini oluşturdu ve bu çekirdeği çevreleyen daireler gittikçe dışarıya doğru büyümeye başladı. Bugün, bize o bir zamanların ölüme yazgılı anlaşmazlık­larını anımsatan bu mezarların başında dost olarak ve birbirlerini bağışlamış insanlar olarak duruyoruz." Adenauer, Schuman, De Gasperi, De Gaulle onlar zeki ve tarafsız insanlardı ve sağlıklı bir siyaset gerekliliğine sahiptiler.

1.    Joseph Ratzinger, Avrupa, Gendaş yay. s.l 18

Retinger, aslında Avrupa ve Amerika'da tanınan bir kişi de­ğildi. Fakat Avrupa Birlikçilerce, Avrupa Hareketi'nin kurucu babalarından biri olarak kabul ediliyor, yakından tanınıyor ve takdir ediliyordu. Bir politik bürosu sosyal ve ekonomik statüsü olmadığı halde, sahne gerisinde olağanüstü etkili olabilen esra­rengiz ve karizmatik bir kişilikti.

O bir Polonyah sosyalistti ve görünürde hiçbir desteğe sahip olmayan devletsiz bir siyasi mülteciydi.

1920'ler ve 1930'larda Avrupa, Meksika ve Birleşik Devlet- ler'ini sürekli olarak ziyaret etmişti. Avrupa'nın geleceği hak­kında görüşmelerde bulunmuştu. İngiltere, Rusya Ortadoğu ve Orta Avrupa arasında mekik dokumuştu. Meksika Devlet Baş­kanı Calles'in sırlarını paylaştı, danışmanlığını yaptı. İngilte­re'de sürgündeki Polonya Hükümet Başkanı General Skors- ki’nin temsilciliğini üstlenmişti.

Artık dünyanın en yetkili şahsiyetleri Retinger'in yakın ar­kadaşları ve destekçileri olmuştu.

Bunlar arasında Birleşik Devletler Anayasa Mahkemesi Baş­kanı Yargıç Felix Frankfurter, Büyükelçi ve Uluslararası ticaret devi Averell Harriman, İngiliz gazetecilik devi Lord Astor Aile­sinin varisi David Astor, İngiltere Başbakanı Winston Churchill ve New Deal (Yeni Ekonomi Programı) Başkan Roosevelt'in Başdanışmanı Adolf Berle Jr. vardı.

O, Hollanda Prensi Bernhard üzerinde de olağanüstü bir nü­fuza sahipti. Retinger, Bernhard'ı süper elitlerden oluşan Bil- derberg Grubuna girmeye ikna eden adamdı.

John Pomian'ın "Joseph Retinger: Memoirs of an Eminense Grise (Joseph Retinger'in Anıları) otobiyografisine yazdığı ön­sözde,Bernhard; “Bilderberg Grubunda gerçek öncü O'ydu ” di­ye yazmıştır. ([32])

Mayıs 1946'da Chatham House'daki İngiliz Kraliyet Ulusla­rarası İlişkiler Enstitüsü'nde verdiği bir konferansla Avrupa Ha-

reketini başlatan Retinger, Avrupa Hareketinin 1. Genel Sekre­terliğine seçildi. 1948 Mayıs 'ındaki tarihi Öneme sahip Avrupa Kongresi'nin organizatörlüğünü üstlendi. 18 eski Başbakan ve 28 eski Dışişleri Bakanının da aralarında bulunduğu 800 önemli şahsiyetin davet listesini titizlikle hazırladı. Davet listesi ile ilgili olarak hatıratına "Herkes ulusal bağımsızlık ve egemenliğin modasının geçtiğini anlamıştı" diye yazdı.

La Hey'deki bu konferansa katılmakta tereddüt eden İtalya Başbakanı Alcide De Gasperi'yi konferansa katılmaya ikna etti. Avrupa'nın Birleşme Hareketi'nin her aşamasında etkili oldu. Av­rupa Konseyi'ni doğuran La Hey Kongresi'ni düzenledi. Avrupa Konseyi Ağustos 1949'da ilk kongresini La Hey'de gerçekleştirdi.

Retinger'in biyografıcisi Pomain "Avrupa Konseyi bir tür Avrupa Supra Nasyonal hükümetlerinin kuruluşunun ilk adımı olmuştur" diye yazmıştır. Buna rağmen Retinger ve Tek Dün­yacılar kumpanyası bu amaçlarını her zaman gizlemişlerdir. Ama Avrupa Halkları egemenliğin, Avrupa Birleşik Devletleri'nde merkezileşmesini daima artan kuşkuyla karşılamışlardır.

İngiltere Başbakan'ı Winston Churchill de savaş sonrası Av­rupa'sının en etkili politik şahsiyeti olmuştur. Muhafazakâr Parti Milletvekili olarak 1900 yılında Parlamento'ya 1904 yılında Li­beral Parti'ye girmiş 1925'te yeniden Muhafazakâr partiye dö- nünceye kadar Liberal Parti hükümetlerinde çeşitli bakanlıklarda bulunmuştur. Muhafazakâr Partiye mensup olmasına karşın anar­şistler ve Fabian sosyalistleri ile açıkça flört etmekten kaçınma­mıştır. Benito Mussolini ve Adolf Hitler'in ilk dönem faşist re­jimlerine hayranlık duyduğunu açıklamaktan çekinmemiştir.

O, her şeyden önce hırslı bir enternasyonalistti. 1930 yılında "Avrupa Birleşik Devletleri" (The United States of Europe) adlı makalesi Saturday Evening Post'ta yayınlandı. Burada Avrupa Supra-Nasyonalizmi'ni savundu. 1943 yılı 22 Martında bir Dünya Enstitüsü veya BM'de temsil edilecek ve Avrupa'yı yönetecek Avrupa Konseyi oluşturulmasına yönelik bir radyo konuşması yaptı.

Daha sonra damadı Duncan Sandys ve İngiltere Kraliyet Dış İlişkiler Enstitüsü (RIIA) lider kadrosundan Lord Layton ile birlikte İngiltere merkezli bir "Hareket" olarak Birleşik Avrupa

Hareketi'nin (United Europe Movement-UEM) oluşturulmasını sağladı. Hareketin başkanlığını üstlendi ve Sandys'i de Başkan Yardımcılığına getirdi.

Churchill, 1948 yılında La Hey'de toplanan tarihi Avrupa Kongresi'nde, Hollanda Prensesi (sonradan kraliçe olacak Juli­ana) ve Hollanda Prensi Bernhard'in huzurunda Onursal Başkan olarak açılış konuşması yaptı. Ekim 1948'de Birleşik Avrupa hareketi'ni oluşturmak üzere Avrupa'daki kuruluşlarla yoğun temaslarda bulundu. Bu sıralarda Churchill, Fransız Leon Blum, Belçikalı Paul-Henry Spaak ve İtalyan Alcide De Gaspe- ri'ye Onursal Başkanlık unvanı verildi.

Bu konferanslarda hızla ünlenen Churchill burada yaptığı konuşmalarda bir "Avrupa Ordusu" kurulmasını öneren tarihin ilk şahsiyeti oldu.

Onun çok ünlü bir şahsiyet olarak Muhafazakâr Partide bu­lunuşu İngiliz egemenliğinin elden gittiğine dair İşçi Partisi'nin seslendirdiği güçlü muhalefetin tesirsiz kalmasına neden olduğu gibi Sosyalistlere de mütevazı bir Avrupa hareketi oluşturuyor imajını veriyordu.

Avrupa Birliği kurulmasına yönelik faaliyetler içinde yer alan çok önemli bir şahsiyette Bilderberg Grubunun kurucusu ve kraliyet ailesi mensubu olan Prens Bernhard'tı. Almanya do­ğumlu olan Bernhard; Prens Bernhard Vön Lippe Baronez Arm- gard Vön Seierstoıpff-Cramm'ın en büyük oğludur.

1930'larda Hitler güçlenirken Bernhard'in küçük kardeşi Nazileri destekliyordu. Savaş pilotluğu eğitimi alan Bernhard ilkin İngiltere'ye giderek savaş pilotluğu yaptı. Daha sonra Al­manya'ya geçerek Alman Reiter SS grubunda görev aldı. Son­raları Hitler'in en büyük destekçisi olan Alman Sanayi devi I. G. Farben'de pilotluk yaptı.

Bernhard, 7 Ocak 1937 tarihinde Hollanda Kraliyet tacını giyecek olan Juliana ile evlenince, Hollanda-Almanya ilişkileri gerginleşmeye başladı. Bu tarihten kısa bir süre önce de Ber­lin'e giderek Hitler ile gizlice buluşması ve bir SS subayı olma­sı Hollanda Kraliyet Ailesi ve Hollanda halkının tepkisine ne­den oldu. İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetlerinde görev alması

bile Hollanda Halkının ve Müttefik Kuvvetler Komutanlığı'nın kendisine kuşkuyla bakmalarını önleyemedi.

Savaştan sonra onun gizli destekçileri kamuoyunda itibarının yeniden iadesine yönelik yoğun çaba harcadılar.

Onu yüzlerce uluslararası dev şirket ve vakıf yönetim kurulla­rında görevlendirdiler. Böylece ticaret, finans şirketleri, hayırsever kuruluşlar, hükümetler ve akademik kuruluşların başkanları onun tanınması ve itibarının iadesini sağladılar. Bernhard, 1961 yılında dünyanın en etkili ve büyük çevreciler grubu olan "Dünya Vahşi Hayat Fonu"nu kurdu. Bu Fon ona Hükümet Dışı Organizasyon ve BM nezdinde olağanüstü bir güç ve itibar kazandırdı.

Retinger, 1952'de Prens Bernhard'a "Avrupa ve Atlantik" İlişkilerinin geleceğini görüşecek "Bir Seçkinler Grubu" oluştu­rulmasını önerdi. Böylece Avrupa'yı şekillendirecek ve yönetecek Bilderberg Grubu'nun temelini atılmış oldu. Bernhard, Grup üyelerini 1954 yılında Hollanda'da sahibi olduğu Bilderberg Otelinde bir araya getirdi.

Dünyanın en güçlü 100'e yakın şahsiyetini Bilderberg Gru­bu'nun yıllık toplantılarına davet etmeye başladı.

"1954 yılında Avrupa Savunma Topluluğu'nun (European Defence Community) başarısızlığa uğraması karşısında onun yerine Avrupa'nın Birleşmesi Hareketi Bilderberg Hareketi ile devreye sokuldu." Bilderberg CIA'ca gizli finanse edildi.

Bilderberg Grubu toplantıları çok sıkı güvenlik tedbirleri al­tında ve çok gizli olarak yapılmaya başlandı.

Marshall Planı çerçevesinde Avrupa'nın yeniden inşasına çalışan Bilderberg Grubunda Dış ilişkiler Konseyi ve İngiltere Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nün ağır topları da yer alıyordu. Bilderberg Grubu'nun kuruluşunda global banker ve CFR eski Başkanı David Rockefeller, Rockefeller Vakfı Başkanı ve Dışişleri eski Bakanı Dean Rusk, Carnegie Vakfı Başkanı C. D. Johnson, Time Şirketler Grubu Başkanı ve Başkan Eisen- hower'in Psikolojik Savaş Başdanışmanı C. D. Jackson, Stratejik Hizmetler Bürosu eski Başkanı CIA'nın mimarlarından General Walter Bedel Smith ve İngiliz İşçi Partisi eski Başkanı ve Maliye Bakanı Dennis Healey yer aldı.

Avrupa Hareketi, Bilderberg Grubu toplantılarıyla oluşturul­maya başlandı. Grup, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği Ortak Pa­zar ve Avrupa Birliği gibi supranasyonalist örgütlerin nüvelerini attı ve tüm aşamalarında yer aldı.

Bilderberg Grubu Onursal Genel Sekreteri ve Bilderberg Hollanda Grubu Başkan Yardımcısı Ernst H. Vander Beugel "Marshall Yardımı'ndan, Atlantik îttifakı"na adlı 1966 basımı kitabında, Bilderberg-CFR kardeşliğinin, Birleşik Devletler hü­kümetlerindeki kadroları, büroları ve fonlarıyla Avrupa Hareketi muhaliflerine karşı nasıl savaştıklarını ayrıntılarıyla açıkla­maktadır.

Avrupa Ekonomik Topluluğu / Avrupa Birliği'nin kurucu mimarlarından biri de Jean Monnet'tir.

Jean Omar Gabriel Monnet, Cognac şehrinden bir Brandi iç­kisi tüccarının oğludur.

Retinger, Avrupa Hareketi'nin mimarı olarak Versay Barış Konferansı'na katılımı ile politik çıkışa geçmiştir. Fransızlar Ver- say'da İngiltere Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü üyeleri ve onların Amerika'ya dönüşlerinde CFR'yi kuracak olan takım arkadaşları ile irtibat kurdular. Monnet, 1919'da henüz 31 yaşın­dayken yeni oluşturulan Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri ya­pıldı. Ömür boyu sosyalist Monnet, 1948'de La Hey'de toplanan "Avrupa Kongresi"nin Retinger ile birlikte arka plandaki en üst düzey mimarlarından biriydi. O, aynı zamanda 1947-1948 yıllan arası ABD Dışişleri Bakanı George Marshall ile birlikte ileride "Marshall Planı" adını alacak Plan'la sıkı bir işbirliği içindeydi. Marshall Planı hazırlanırken Marshall Planı üzerinden Monnet ve yakın çalışma arkadaşları Avrupah Tek Dünyacı sosyalistler he­sabına 10 milyar dolara yakın para pompalanıyordu.

1950 yılında "Schuman Planı" olarak anılacak olan ve Avru­pa Kömür ve Çelik Birliği ve ötesinde Avrupa Ekonomik Top- luluğu'nu yaratmış olan Plan'ın gerçek mimarı Fransa Genel Planlama Komisyonu'nun başındaki Monnet'tir.

Monnet'ın biyografisini yazmış olan Serge Bromberger "Av- rupa Kömür ve Çelik Birliği, süper devleti tedricen yaratmaya yönelik devrim niteliğinde cüretkârane bir fikirdir. Monnet ve

aynı düşüncenin takipçileri, ulusal hükümetlerin egemenliklerini yok etmeye yönelik bir hara-kiri planının hazırlayıcısıdırlar” diye yazmıştır.

Avrupa Kömür ve çelik Birliği kurulduğunda Monnet Avrupa kıtasının enerji ve çelik üretimini sağlayan bu güçlü kartelin (Avrupa Kömür ve Çelik Birliği Karteli) ilk başkanı oldu. Monnet, 1955 yılında da "Avrupa Birleşik Devletleri Aksiyon Ko­mitesi'ni (Aetion Committee for a United States of Europe) kurdu. Bu komitenin beyin takımındakiler Avrupa Ortak Pazarını yaratan 1957 Roma Antlaşması'nın yaratıcıları oldu.

Monnet, Avrupa Birliğine muhalif Avrupalı politikacıların karşı çıkışlarını önlemek amacıyla Birleşik Devletler hükümetinin diplomatik tüm mekanizmalarını harekete geçirmesini sağladı.

Avrupa Ortak Pazarı ve Avrupa Birliği hareketinin kurucu babalarından biri de Robert Schuman'dır. Schuman Lüksem- burg'da doğdu, Fransa'da büyüdü. Fransız Parlamentosuna 1919'da girdi ve aralıksız görev yaptı. II. Dünya Savaşını takiben Başbakanlık, Dışişleri ve Maliye Bakanlıklarında bulundu. 1955- 1961 yıllarında Avrupa Hareketi ve 1958-1960 yıllarında Strasburg'daki Avrupa Parlamentosu Başkanlığında bulundu. Monnet'ın Avrupa Birleşik Devletleri Aksiyon Komitesinin Av­rupa Kömür ve çelik Birliği ile ilgili olarak hazırladığı Plan'a Schuman sponsorluk sağladı.

Plan, Avrupa için "Schuman Plan'ı" olarak devreye sokuldu. Schuman, Avrupa Hareketini ve Marshall Planını yürüten güçler olan Ford, Rockefeller ve Carnegie Vakfı'nın CIA'ya sağladığı fonlarla CIA tarafından finanse edildi.

Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Birliği öncülerinden olan Paul-Henry Spaak "Bay sosyalist" olarak tanınmaktaydı. Belçika Sosyalist İşçi Partisi Milletvekili olarak 1932'de parla­mentoya giren Spaak 4 kez başbakanlık ve çoğu kez de Dışişleri Bakanlığı yaptı. İlk dönemlerinde Avrupa Konseyi Danışma Asamblesi ve Avrupa Kömür ve çelik Birliği Başkanlıklarında bulundu. 1945 yılında BM Genel Asamblesi Başkanlığına seçildi. Bu seçim O'na uluslararası alanda büyük itibar kazandırdı. 1948 yılında Winston Churchill Duncan Sandys ve Joseph Re-

tinger ile birlikte Avrupa Hareketi için finansman sağlamak üzere Birleşik Devletler'e gitti. Burada CFR Lider kadrosundan Stratejik Hizmetler Bürosu Eski Direktörü William Donovan ve müstakbel CIA direktörü Ailen Dulles vb. ile görüşmelerde bu­lundu. Bu görüşmeler, Avrupa Birleşik Devletleri için Amerikan Komitesi kurulması sonucunu getirdi. Spaak, 1955 yılında. Mesina'daki Avrupalı Liderler Hazırlık Komitesi'ne Başkanlık yaptı ve burada "Spaak Raporu" adıyla anılan raporu yazdı.

Monnet'te Schuman Planı ve Avrupa Ekonomik Topluluğu için krediler temin etti.

Paul-Henry Spaak 1956 yılında aynı ekibin çalışmalarıyla yaratılan NATO'ya Genel Sekreter oldu.

Retinger, Bernhard, Monnet, Churchill, Schuman Tek Dün­yacı CIA'cılar Nelson ve David Rockefeller, Adolf Berle Jr, John Foster, Dulles, George Mc Ghee, George F. Kennan, Ge­neral Walter Bedel Smith, Averel Harriman, C.DJackson, C.D. Johnson ve Dean Rusk'ın ekip arkadaşlarıydı.

Makro düzeyde tüm çalışma ve planlamalar esas itibarıyla Kennan'ın, komünist tehditin kaynağının Sovyetler Birliği'nin çevreleme (Containment) politikasına dayalıydı.

Ekibin kilit isimleri arasında yer alan Mc Ghee; Avrupa'nın birleşmesine yönelik çalışmalar sürdürürken NATO ile Avrupa birleşmesi arasındaki bağlantıların kuvvetlendirilmesinin ABD'nin Türkiye'ye Marshall Planı çerçevesinde yapılacak ekonomik ve askeri yardımın en iyi yolunun bu ülkenin AT'ye girmesine yardımcı olacağı görüşündeydi ve görüşleri ekipçe kuvvetle benimsenmekteydi.

Mc Ghee, görüşlerini şöyle yansıtmaktaydı^[33])

"Şimdi ABD'nin Türkiye'ye yardım etmesinin en iyi yolu, ka­nımca bu ülkenin Avrupa Topluluğu'na girmesine yardımcı ol­maktır. Ve bunun Türkiye'nin ABD ile olan ticaretinin azalması pahasına olsa bile, yine de yapmaktır.

Batıyla bağlantıları, Türkiye'ye gelecek için en iyi umutları sunmaktır. Türkiye'nin savaş bitiminden (II. Dünya Savaşı

E.B.Jbu yana Batı tarafindan kabul edilme yönünde gösterdiği çabalar gerçekten karşı konulmaz düzeydedir. Durum artık geri dönülmez noktaya varmıştır. Türkiye'nin sürekli Ortadoğu'ya yönelik ticaretinde aracı rol oynayabilir. Ama bu rolde, Türkiye ekonomisinin bundan sonraki gelişmesi de Batıyla olan bağlan­tılarının yaygınlığına bağlıdır. ”

Mc Ghee, Türkiye'nin Avrupa'ya giriş mücadelesi Türki­ye'nin diğer NATO üyeleriyle ilişkileri açısından en büyük po­tansiyel tehlikeyi oluşturacaktır. Türkiye eğer başarı şansının çok zayıf ya da hiç denecek kadar yok olduğu kararma varırsa Doğu'ya yönelebilir. Geleceğini Ortadoğu'da, Güney Asya'da ve gelişmekte olan dünyada arayabilir demektedir.

Mc Ghee sorunu NATO üyeleri açısından ortaya koyarken gerçekte NATO üyeleri olarak ortaya koyduğu sorun ABD için geçerlidir ve o nedenle Mc Ghee ve çalıştığı ekip açısından önemlidir.

Mc Ghee'nin Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na girmeyişinin Türkiye ile NATO üyeleri ilişkilerini tehdit edeceğini ileri sürmesi Noam Chomsky'e göre "NATO'yu ön cepheye koymasıdır. ABD'yi ön cepheye koymanın yoludur. Çünkü, ABD Avrupa'ya hakim değildir, ama NATO'ya hakimdir.Ç}

Avrupa, Fransa ve Almanya'da bazılarının Önerdiği şekilde, diyelim ki, Atlantik'ten Ural'lara kadar bir güvenlik sistemine doğru ilerlerse, bu ABD'yi Avrupa işlerinde marjinalize edecektir.

Avrupa NATO'nun kontrolü altında kalırsa ABD Avrupa'yı yönetecektir. Dolayısıyla söz konusu olan kredibilitesinin bir bölümünün ABD gücünün Avrupa kapısındaki kredibilitesi ol­duğunu düşünüyorum."

1957 AET Roma Antlaşması İmzacıları Şunlardır:

Belçika: Paul Henry-Spaak, Belçika Dışişleri Bakanı

• Baron J. Ch. Snoyet'd Oppuers, Belçika Ekonomik Bakan­lığı Genel Sekreteri, Konferansta Belçika Heyeti Başkanı

    . Noam Chomsky, Amerikan Müdahaleciliği, Aram yay. Eylül 2001, s. 107-108

Almanya: Dr. Konrad Adenauer, Almanya Başbakanı,

        Prof. Dr. Walter Halstein, Dışişleri ile görevli Devlet Sek­reteri

Fransa: Christian Pineau, Dışişleri Bakanı

      Maurice Faure, Dışişleri jle görevli Devlet Sekreteri

İtalya: Antonio Segni, Bakanlar Kurulu nı

      Prof: Geatano Martino, Dışişleri Bakanı

Lüksemburg Büyük Düşesi: Joseph Bech, Hükümet Baş­kanı ve Dışişleri Bakanı

      Lambert Schaus, Büyükelçi Hükümetler arası

      Konferans'ta Lüksemburg Heyeti Başkanı

Majeste Hollanda Kraliçesi: Joseph Luns Dışişleri Bakanı,

      J. Lint Horst Homan Hükümetler arası konferans'ta Hol

landa Heyeti Başkanı

AB'nin Oluşturulmasındaki Kilit Rol Oynayan Tek Dünyacı CIA'cılar şunlardır:

David Rockefeller: CFR Başkanı, Avrupa Hareketi'nin bü­yük finansörü

Nelson Rockefeller: CFR Üyesi, Avrupa Hareketi'nin fi­nansörü

Averell Harriman: ABD'nin Londra Büyükelçisi, ABD'nin Marshall Planı Özel Temsilcisi

Russell C. Leffingwell: J. P. Morgans'ın büyük hissedarı, CFR Başkanı

Alfred Sloan: Dodge Motor Şirketinin Hissedarı ve Başkanı

John Foster Dulles: ABD Dışişleri Bakanı; CIA Başkan Ailen Dulles'in kardeşi, David Rockefeller'in akrabası

Adolf Berle Jr.: Başkan Roosevelt'ın Başdanışmanı

William Donovan: Stratejik Hizmetler Bürosu (Casusluk bürosu) Başkanı, CIA Kurucu takımından

General Walter Bedel Smith: Stratejik Hizmetler Bürosu eski Başkanı ve CIA Kurucu takımından

Joseph Retinger: Avrupa Hareketi'nin beyin takımlarından İngiltere'de sürgündeki General Sikorsky Başkanlığındaki Hü­kümetin Temsilcisi, İngiliz Gizli Servisinde Özel Operasyonlar Bölümünde çalıştı.

Jean Monnet: Avrupa Hareketi'nin beyin takımından, Av­rupa Kömür ve Çelik Birliği'nin Kurucu beyni, Avrupa Kömür Çelik ve Karteli Başkam, Fransa Genel Planlama Komisyonu Başkanı

Winston Churchill: Birleşik Avrupa Devletleri fikrinin bey­ni, İngiltere Başbakanı

Prens Bernhard: Avrupa Hareketi Destekçisi, Bilderberg Grubu Kurucusu, Alman Reiter SS Grubu subayı

Robert Schuman: Fransa Başbakanı, Maliye ve Dışişleri Bakanı, Avrupa Kömür ve Çelik Birliği'nin "Schuman Planı" adıyla anılan planın mimarlarından

Paul Henry-Spaak: Avrupa Birliği öncülerinden Belçika Başbakanı, BM Genel Asamblesi Başkanı (1945), NATO Genel Sekreteri

ALTINCI BOLUM

CIA VE NATO

NATO, Avrupa Ortak Pazarı-Avrupa Birliği, Marshall Planı, CFR'nin güçlendirilmesi, Bilderberg Grubu ve Trilateral Ko- misyonu'nun kuruluşlarında kilit rol oynayan en önemli şahsi­yetlerden birincisi David Rockefeller'dir.

30'lu yaşlarda, Harvard, Chicago Üniversitesi'ni ve Londra Ekonomi Okulunu bitiren Rockefeller; uluslararası sahnede de ihtiraslı idi. Rockefeller; 1940'ların sonunda; Morgan'ların çıkarlarının ve hükmü'nün azaldığı dönemde sahip olduğu Chase Bankası ve dev petrol şirketleri'nin gücü ile New York'taki CFR ile gittikçe daha sıkı bağlar kuruyordu. Rockefeller'in babası CFR'ye büyük paralar vermişti ve onun kurucularındandır^[34])

Rockefeller; II. Dünya Savaşı'nın ardından CFR Sekreterliği Araştırma Grubu'nda görev aldı. Buradaki çalışmalarla oluştu­rulan Marshail Planı'na önemli katkılarda bulundu. Bu grup içinde Ford Vakfı'ndaki CIA'cı ekipten Averell Harriman, Nel- son Rockefeller, J.P. Morgans'ın büyük hissedarı Leffingwell ve Adolf Berle Jr. Rockefeller'm akrabası John Foster Dulles, Mc Cloy, William Donovan, Walter Bedeli Smith, George F. Kennan, Dean Acheson, Charles Bohlen, Robert Lovett, Loy Henderson, Will Clayton, Paul Nitze, ekibinden George Mc Ghee vb. isimler vardı. Rockefeller 1953'te John Mc Cloy'u sahibi olduğu Chase Bankası'nın yönetimine almıştı. Bu

sırada Rockefeller güçlü bir CFR Başkanlığı sürdürmekteydi. Kendisinden sonra da Cloy'u CFR Başkanlığına getirmişti. Başkan Roosevelt döneminde CFR Amerikan siyasetini yönlen­diren aktörleri ele geçirdi. Hazine Bakanı Morgenthau, Dışişleri Bakanı Edward Stettinius ve Savaş Bakanı Henry Stimson CFR üyeleri arasında yer aldı. 1945 yılından sonraki ABD Politikasına ise CFR tam olarak egemen oldu. Rockefeller'in CFR'ye akıttığı fonlar, örgüte adamlarını tayin etme olanağını sağladı. Rockefeller Vakfı'nın Başkanı ve Rockefeller Ailesi'nin avukatı John Mc. Cloy, CFR Başkanlığı'na getirildi. Daha sonraki yıllarda Henry Kissinger ve Cyrus Vance'ın Dışişleri Bakanlıklarına getirilmeleri Rockefeller Ailesi'nin ABD dış politikası üzerindeki olağanüstü gücüyle oldu.

Bu aile; II. Dünya Savaşı'nın sonuna doğru CFR'ye ABD'nin dünya süper gücü olmasını planlayacak bir "Savaş ve Barış Araştırmaları" örgütü kurdurdu.

Çalışmalar sonunda ABD'nin küresel egemenliği'nin sürekli kılınması için egemenliğin deniz aşın ülkelere yayılması gerek­tiğine karar verildi.([35])

Dışişleri Bakanı ve CFR üyesi Edward Stettinius tarafından kaleme alınmış olan 2349 sayılı Dışişleri Bakanlığı belgesine göre, CFR'nin önerisiyle Savaş sonrası sorunların çözümü için 1939 yılı sonunda oluşturulan bu özel komite; Japonların Pearl Harbour'u bombalamasından (1941) 2 yıl önce 1939'da savaş bittikten sonra CFR'nin dünyanın yönetilmesi'nin planlamasıydı. Rockefeller Vakfı 1946 yılında ABD'nin II. Dünya Savaşı'na giriş tarihini yazmak için 140 bin dolar harcadı. Amaç ise Roosevelt yönetimi'nin savaşı bizzat çıkardığını iddia edecek revizyonist tarihçilerin savlarını çürütmek üzere bir tarih yazılmasıydı.([36]) CFR'nin önde gelen reel politikçisi George F.Kennan'ın da aralarında yer aldığı inceleme grubu ABD ulusal güvenliği'nin büyük tehdit altında bulunduğunu yinelemelerine rağmen bu konu'nun önemsenmediğini açıklamakta sakınca görmemişler-

dir. Nitekim 1947 yılında Kennan "Bizi tehdit eden Sovyetler Birliği'nin askeri gücü değil, siyasi gücüdür” demiştir. Başkan Eisenhovver, Sovyetler Birliği'nin Batı Avrupa'yı askeri yolla ele geçirmek gibi bir niyeti olmadığını NATO ana görevinin "Komünizm tehlikesiyle karşı karşıya bulunan halklara, komü- nizm'in ilerleyişi' ne karşı koyarken kendilerini siyasal açıdan daha güçlü kılabilecek bir güven duygusu aşılamaktı."

George Kennan'la Başkan Eisenhower'ın bu görüşlerine iti­razda bulunan sadece birkaç kişiydi. ([37])

Dışişleri Bakanı John Foster Dulles'ta "Komünizm terimi" ne yazık ki bizim yoksun olduğumuz bir yeteneğe, "kitle hare- ketleri'nin kontrolü ele geçirme yeteneğine sahip herkesi kap­sar. Komünistler yoksullara sesleniyorlar, zaten yoksulların aklı fikri hep zenginleri soymak olmuştur. Öyleyse, zenginlerin yok­sulları soymasını öngören kendi doktrinimizi korumak için ko­münistlerin işini bitirmeliyiz'" diyordu. O da Kennan ve Eisen- hovver'la aynı görüşü paylaşıyordu.Ç)

Kennan'ın komünist tehlikeyi (Kızıl tehlike) sürekli körük­leyen ve Sovyetler Birliği'nin ne denli tehlikeli ve güçlü olduğu imgesini sürekli yayan ve bunu önlemenin yolunun Sovyetler Birliği'ne karşı Çevreleme Planı (Containment Plan) öngören doktrini Soğuk Savaş boyunca ABD dış politikası'nın temelini oluşturmuştur. Kennan; bu politikaya temel görüşlerini CFR'nin Yayın Organı Foreign Affairs dergisi'nin 1947 Temmuz sayısı'nda, "Sovyet Davranışı'nın Kaynakları" ve "X" imzası ile yayınlamıştır. Makale'de Sovyetler Birliği'ne karşı "Çevreleme Planı" uygulamasını öngörmüştür.

Amerikan yayılmacılığı "Sovyetler Birliği" (Komünizm) tehdidi olmadan gerçekleşemezdi. O nedenle soğuk savaş süre­since bu tehdit tüm olanaklarla pompalanmalıydı.

II. Dünya Savaşı sırasında ABD Dışişleri Bakanlığı ile Dış İlişkiler Konseyi'nin (CFR) oluşturduğu inceleme grupları savaş sonrası dünyası için "Büyük Alan" adını verdikleri kavram çerçe­vesinde planlar hazırladılar. Büyük alan, Batı Yarım Küresi'ni,

Batı Avrupa'yı, Uzak Doğu'yu (o sıralarda çözülmekte olan) eski İngiliz împaratorluğu'nu, Ortadoğu'nun eşsiz enerji kaynaklarını (o sıralarda Amerika, rakiplerimiz olan Fransa ve İngiltere'yi Or­tadoğu'dan çıkarıyor ve buraları eline geçiriyordu), Üçüncü Dün- ya'mn geriye kalan bölümlerini ve mümkünse bütün yeryüzünü içine alacaktı. Yeni Dünya Düzeni'nde her bölgeye özel bir işlev yükleniyordu. Savaş sırasında başarılarını kanıtlayan (ve artık ABD'nin denetiminde çalışacak olan) "iki büyük fabrika", yani Almanya ile Japon sanayi ülkelerine kılavuzluk edeceklerdi.

Dışişleri Bakanlığı'nın 1949 tarihli muhtırasında belirtildiği gibi, Üçüncü Dünya Ülkeleri'nin "Temel İşlevi" sanayileşmiş kapitalist ülkeler için "Bir hammadde kaynağı ve bir Pazar olarak hizmet etmek" olacaktı. Avrupa ve Japonya'nın yeniden iman için Üçüncü Dünya sömürülecekti.

Kennan bu inceleme grupları içinde yer alan ve başı çeken bir antikomünistti. Kennan kısa sürede Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü'nü kuracak ve başına geçecekti. Kennan 1948 yılında "Dünya Serveti'nin yüzde 50'sine ama nüfusu'nun yüzde 6,3 ’üne sahibiz. Bu durumda kıskançlık ve kızgınlık odağı olmamız gayet normal. Önümüzdeki dönemde asıl görevimiz bu ayrıcalıklı pozisyonun devamını sağlayacak bir ilişki modeli kurmamızdır” diyordu. ([38])

1950 yılında yerini Paul Nitze'ye bırakan Kennan Dışişleri Politika Planlama Bölümü'nün başında bulunuyordu. Kennan'ın başında bulunduğu bölüm 1949'da ABD'nin Doğu Avrupa'daki Casusluk Örgütü; Doğu Cephesi'nde Nazi Askeri îstihbaratı'nın başında bulunmuş olan General Reinhard Gehlen'in yarattığı Şebeke'den de sorumluydu.([39])

Kennan bir casustu.

Moskova'daki Amerikan Büyükelçiliği'nde (1940 başları) Rusya uzmanı olan göreceli olarak küçük bir diplomat sayılan George Kennan'dan Washington'a bir doküman geldi. Bu dokü­man, Washington'un dünya görüşüne yeniden şekil veren az bu-

lunan elçilik raporlarından biriydi. Kennan raporunda ABD'nin, Sovyetlerin uyuşmaz tutumundan dolayı kendini suçlamaktan vazgeçmesi gerektiği'ni, Sovyet Dış Politikası'nın kaynakla­rının, Sovyet Sistemi'nin derinlikleri'nde yattığını ileri sürü­yordu. Özünde Kennan, Sovyet Dış Politikası'nın komünist ide­olojik gayretkeşliği ile eski moda Çarist yayılmacılığın bir karı­şımı olduğunu ileri sürüyordu.

Kennan'a göre, Stalin'in dünyaya yaklaşımı'nın tam kalbinde komünist ideoloji yatıyordu. Stalin, Batılı kapitalist devletleri değişmez bir şekilde düşman olarak görüyordu. Sovyetler Birliği ile Amerika arasında bir sürtüşme, bu nedenle bazı yanlış anlamaların veya Washington ile Moskova arasındaki hatalı iletişimin sonucu değildi. Sovyetler Birliği'nin dış dünyayı algı­lama tarzından kaynaklanıyordu.

Kennan'a göre, Amerikalıların Sovyetleri kandırarak tutum­larını değiştirmelerini sağlaması olası değildi.

Amerika'nın uzun bir mücadeleye hazır olması gerekiyordu. ABD ve Sovyetler Birliğinin hedefleri ve felsefeleri hiçbir şe­kilde uzlaştırılamazdı.

Amerika'nın savaş sonrası değişen düşüncelerinin tümünü bir araya getiren ve bu politikaya adını veren ve bir kuşaktan daha uzun bir süre sınırlandırma politikasının Incil'i olarak yararlanılan bir belge ortaya çıktı. Bu yazı, Foreign Affairs dergisi'nin 1947 Temmuz sayısında yayınlandı. Her ne kadar yazı anonim olarak"X" imzasını taşıyorsa da, yazar sonradan Dışişleri Bakanlığı Planlama Bölümü'nün başı George F. Kennan olarak belirlendi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra yayınlanan binlerce yazı arasında Kennan'ın "Sovyet Tarzı'nın Kaynaklan" (The Sources of Soviet Conduct) yazısı kendi başına bir kategori oluşturur. "Long Telegram"ı makale şekline getiren, açık, berrak bir üslupla yazı­lan, heyecanlı ifadeler içeren bu yazıda, Kennan Sovyet meydan okumasını tarih felsefesi düzeyine çıkarıyordu.

Kennan'ın yazısı yayınlandığı zaman Sovyet çatışmacılığı tüm politik belgelerde yer alıyordu. Kennan'ın katkısı, Sovyet­lerin demokrasilere karşı duyduğu düşmanlığın içyapısından ileri geldiğini ve bu yapının Batı politikaları ile neden uyuşa- mayacağını açıklaması olmuştur.

Sovyet stratejisini yenmenin yolu, "ciddi bir sınırlandırma politikası ile Rusların barışsever ve istikrarlı bir dünyanın çıkar­larına saldırı işareti gösterdiği her yerde, değişmez bir karşı kuvvetle karşılarına dikilmektir."

Diğer çağdaş dış politika dokümanı gibi Kennan'ın "X" imzalı yazısı da kesin bir diplomatik amacı gerçekleştirmek için etraflı bir çalışma yapmayı gereksiz görüyordu. Kennan'ın diğer uzmanlardan ayrıldığı nokta, er veya geç bir mücadelesi ile Sovyet Sistemi'nin kökten dönüştürüleceği bir mekanizma ta- nımlamasıydı. Bu sistem hiçbir zaman "hukuka uygun" bir iktidar devri sağlamadığına göre, birden fazla iktidar talepleri bir noktada bu politik bakımdan olgunlaşmamış, deneyimsiz kitlelere, düşüncelerine destek bulmak için yanaşabileceklerdi. Eğer böyle bir şey olursa, Komünist Partisi için garip sonuçlar oluşacaktır. Şimdiye kadar üyelik, demir gibi bir disiplin ve itaat içinde yapılmıştı, yoksa ödün verme sanatıyla uyumlu değil. Politik bir araç olarak Parti'nin birliğini ve etkisini önleyecek bir şey olursa, Sovyetler Birliği bir gece de en güçlü devletlerden birisi konumundan en zayıf devletlerden birisi konumuna, ve ulusal toplumlar içinde en acınacak hale düşecektir.

Sovyetler Birliği ile diplomasi konusunda pasif olan sınır­landırma politikası, iş askeri ve ekonomik alanlarda "Kuvvet pozisyonu" sağlamaya gelince, azimli bir yaratıcılık sağladı. Bunun nedeni, bir evvelki kuşağın iki çok önemli iki Amerikan deneyiminden alınan ders ve inançların sınırlandırma politikası içinde birleştirilmesidir. New Deal'den, politik istikrara yönelik tehditleri, Önceleri ekonomik ve sosyal beklentiler ile gerçekler arasındaki farktan ileri geldi ve Marshall Planı ortaya çıktı.II. Dünya Savaşından Amerika saldırıya karşı en iyi korumanın ezici kuvvete sahip olmak ve onu kullanmaya istekli olduğunu öğrendi ve buradan da Atlantik Antlaşması ortaya çıktı. Marshall Planı Avrupa'yı ekonomik olarak ayakları üzerinde durabilir hale getirmek için düşünülmüştü. Kuzey Atlantik Örgütü (NATO) güvenliğini sağlamak için kurulmuştu. ([40])

11.  Dünya Savaşı'ndan sonra Kennan, John Mc Cloy, Dean Ac- heson ve Averell Harriman yeni bir ABD dış politikası oluştur­muşlardır. Bu ekip böylece NATO'yu oluşturmaya başlamışlardır.

Buna paralel olarak sürdürülen çalışmalar: İngiltere ve Fran­sa ile, Benelux grubu denilen Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında 4 Mart 1948'de Batı Avrupa Birliği'ni kuran antlaşma­nın imzasıyla sona ermiştir. Bu antlaşmaya göre, 5 devlet arala­rındaki her türlü işbirliğinden başka taraflardan biri Avrupa'da bir silahlı saldırıya uğradığı takdirde diğeri her türlü vasıtalarla onun yardımına gelecekti. Batı Avrupa Birliği Avrupa'daki Sovyet tehdidi ve yayılmasına karşı alınmış ilk askeri tedbir oluyordu. Fakat Amerika'nın bu ittifak içinde olmayışı Batı Av­rupa Birliği'ni Sovyetler karşısında bir denge unsuru olmaktan yoksun bırakıyordu. Muhtemeldir ki, İskandinav ülkeleri de bu­nun için ittifaka katılmamışlardı. Lâkin 1948 yılının gelişmeleri Batı'lılan ve Amerika'yı daha geniş bir ittifak sistemi kurmaya sevk edecek ve NATO ortaya çıkacaktı. ([41])

17 Mart 1948 tarihinde İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg gibi 5 Batı Avrupa ülkesinden oluşan Batı Av­rupa Birliği'ni (Western European Union) kuran Tek Dünyacı CIA'cı ekipten ABD Senatörü Arthur Vandenberg, Ford Vak- fı'ndan Prof. Northrop ve 1947'de Avrupa Ekonomik İşbirliği Konferansı'na başkanlık eden ve NATO seminerini yönetmiş olan Chathamhoüse'tan Oxford Üniversitesi Worcester Koleji Müdürü (Provostu) olan Prof. Sir Oliver Franks'ta vardı.

11 Haziran 1948 tarihinde toplanan ABD Senatosu Senatör Arthur Vanderberg'in önerisini karara bağladı. Bu kararla ABD Başkanına BM Yasası uyarınca karşılıklı ortak ya da bölgesel nitelikte savunma politikaları yapabilme ve ABD'nin BM Yasa- sı'nın 51. maddesine uygun biçimde ülkenin ulusal güvenliğine karşı bir silahlı saldın durumunda, tek başına ya da başka dev­letlerle birlikte, yasal savunma hakkını kullanma isteğini açıkla­ma yetkisi tanınmıştır.

Bu karar üzerine ABD, Kanada ve Batı Avrupa Birliği'nin beş üyesi ile İtalya, Danimarka, Norveç, Portekiz, İrlanda toplam 12 devlet 4 Nisan 1949 tarihinde Washington'da North Atlantic Treaty Organization (NATO) savunma paktını imzalamışlardır. Antlaşma: gereken işler tamamlanınca, 24 Ağustos 1949 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Antlaşma; Belçika adına Paul Henry Spaak, Kanada adına Lester B:Pearson, Danimarka adına Gustav Rasmussen, Fransa adına Robert Schuman, İzlanda adına BJorn Benediktsson, İtalya adına Sforza, Lüksemburg adına Los. Bech, Norveç adına Halward M.Lange, Portekiz adına Jose Caerio de Matta, BBritanya ve İzlanda adına Ernest Bevin ve ABD adına Dean Acheson tarafindan imzalanmıştır. ([42])

Marshall Planı, AET ve NATO ile ilgili çalışmalarda kilit rol oynayanlardan William Clayton Dış İşleri Bakanlığı Ekonomik İşler Müsteşarıydı. Clayton'un yardımcılığına ise, ABD'nin Türkiye Büyükelçisi George Mc Ghee getirilmişti. Clayton Cenevre'de Avrupa Ekonomik Komisyonu 'nun bir toplantısında gözlemlediği gibi Batı Avrupa'nın çiftlik ekonomisiyle kentsel ekonomisi arasındaki ilişkiler kopmuş, alınması için para bulunamayan birçok zorunlu hammaddelerin kıtlığı ile yüzyüze gelmişti. Clayton Avrupa'nın yüzyüze geldiği bu zor durum hakkındaki analizini ve ABD'nin bu konuda neler yapması gerektiğini uçakta ABD'ye dönerken kaleme almış, yardımcısı Mc Ghee ile gözden geçirmiş ve Dışişleri Bakanı Dean Acheson'a raporunu vermişti. Bakanlıkta George Kennan, John Mc Cloy ABD'nin Avrupa Marshall Planı özel temsilcisi Avere 11 Harriman, (1949 başı), hem Sovyetler Birliği hem de Ortadoğu deneyimine sahip, uzun yıllarını Dışişlerine vermiş ve 24 Şubat 1947 tarihli İngiliz girişiminden sonra NATO ile ilgili kararın ayrıntılarını düzenleyen Çalışma Grubu Başkanı ve Dışişleri Bakanlığı Yakındoğu, Güney Asya ve Afrika İşleri Bölüm Başkanı Loy Henderson, önemli bir Wall Street yatırımcısı olan Dışişleri Bakınlığı Müs-

teşarı Robert Lovett, George Kennan'in yardımcısı Paul Nitze ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı James Webb NATO konusunda çalışıyorlardı. Bu çekirdek kadro ABD Kuvvet Komutanları Ku­rulu Başkanı General Omar Bradley, Doğu Atlantik ve Akdeniz Bölgesi Deniz Kuvvetleri Başkomutanı Amiral Conolly ile te­mastaydılar. NATO hazırlık çalışmalarına kilit isimlerinden biri olarak katılan ABD'nin Türkiye Büyükelçisi George Mc Ghee NATO'nun Türkiye politikasının nasıl hazırlandığını şöyle açık­lamaktadır. "5 Mayıs 1949 tarihinde ABD; NATO ile ilgili ülke­lerle görüşme yaparken ABD Dışişleri Bakanlığı da ABD güven­liğine ve stratejik yaklaşımlarına gerekçesinde geniş yer veren bir Türkiye politikası hazırlanmaktaydı. Gerekçe, ABD'nin Or­tadoğu'daki çıkarlarının daha geniş bir kapsamlı tablosunu çi­zerek başlıyordu. Doğu Akdeniz ve Ortadoğu' da bizim temel amacımız barışın ve istikrarın sağlanmasını temin etmekti. Bunu yapabilmek için, bölgedeki çekişmelerin ve çıkar çatışmalarının sonunda 3. dünya savaşına yol açabilecek açık düşmanlıklara dönüşmesini önlemek gerekmekteydi" Rapor devam ederek Tür­kiye'ye değiniyor, yönetimin güçlü bir askeri ve ekonomik yar­dımıyla bu ülkenin bağımsızlığını koruyabileceği ve bugünkü gibi bölgede Sovyet yayılmasını önleyen bir duvar rolü oynaya­bileceğini umduğunu" belirtiyordu.

Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri ABD yardımı sonucu ne ka­dar güçlenirse ABD ve müttefikleri herhangi bir savaşta Türki­ye'ye operasyonların bir üssü olarak ve Sovyetleri "hayati stra­tejik önem taşıdığı bu bölgeden" uzakta tutmakta o kadar güve- nilebilirdi.(H)

George Mc Ghee'ın sözünü ettiği ABD için Türkiye politi- kası'nı hazırlayan ekip George F.Kennan'ın başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı Politik Planlama Bölümü ile birlikte idi. Ge­orge Mc Ghee'de bu ekip ile birlikte çalışan ve Türkiye, Orta­doğu ve Afrika ile ilgili politikaların hazırlanmasında yer alan kilit bir şahsiyetti. Ekibin tümü de Ford Vakfi'ndan di. Ekibin hazırlıklarını sürdürdüğü çalışma "Büyük Alan"; ABD temel

11. George Mc Ghee ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, Bilgi yay. 1992, s.116-117

stratejisi kapsamında Türkiye'nin rolünün belirlenmesi ve o rolün hayata geçirilmesi idi.

Plan George F.Kennan'ın Sovyetler Birliği çevreleme politi­kasına dayalı plandı. "Büyük Alan" Batı Yarım Küresi'ni, Batı Avrupa'yı, Uzak Doğu'yu, Ortadoğu'nun eşsiz enerji kaynakla­rını, Üçüncü Dünya'nın geriye kalan bölümlerini ve mümkünse bütün yeryüzünü içine alacaktı. Yeni Dünya Düzeni'nde bölgede özel bir işlev yükleniyordu. ABD; Ortadoğu Bölgesi için Türkiye politikasını tespit ederken kendisinin dünya güvenliği açısından değerlendirmekteydi.

Tarihçi John Lukacs Dışişleri Bakanı Dean Acheson'un Yu­nanistan ve Türkiye'yi NATO'ya alma fikrini neden ileri sürdü­ğünü şöyle değerlendirmektedir. "Türkiye'yi NATO'ya alma fikri, son anda nereden çıkmıştı. Bu Doğu Ülkeleri'nin Kuzey At­lantik'le ne ilgisi vardı. Washington'un amacı, Rus ve Komünist gücünü Batı Avrupa'dan uzak tutmaktı. Bunun amacı da NA- TO'nun Avrupa'nın bölünmesine katkıda bulunmasıydı." ([43])

Mc Ghee, hazırlamakta oldukları planla, Üçüncü Dünya Sa- vaşı'nı önlemeyi, Türkiye'ye askeri ve ekonomik yardım yapıl­ması, Türkiye'de bir Sovyet yayılmasını önleyen bir duvar rolü üstlenmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ABD yardımı sonu güç­lendirilmesi ve Türkiye'nin operasyonlar üssü olması ve Sov- yetlerin bölgeden uzak tutulması amaçlanmaktaydı.

Ford Vakfı ekibi başta ekipte yer alan George Mc Ghee NA- TO'yla AET bağlantısının zorunluluğundan bahsediyor ve bunun analizini şöyle yapıyordu: "Avrupa Topluluğu'na giriş sorunları üstesinden gelinmeyecek şeyler olmamakla birlikte, kanımca bu giriş mücadelesi, Türkiye'nin diğer NATO üyeleri ile ilişkileri açısından en büyük potansiyel tehlikeyi oluşturacaktır. Bununla birlikte, AET'ye girme konusunda kararlı bir çaba gösterdikten sonra Türkiye eğer başarı şansının çok zayıf ya da hiç denecek kadar yok olduğu kararına varırsa, kendine alternatif yollar aramak zorunda hissedebilir. Böyle bir karar, Türkiye'yi mutlaka AB'den ayıracak değildir, ama, Batı Avrupa ile ilişkilerini çok büyük ölçüde etkileyecektir.

Türkiye hissettiği çaresizlik içinde Doğu ’ya yönelebilir, gele­ceğini Ortadoğu'da, Güney Asya'da ve gelişmekte olan dünyada arayabilir. ”

George Mc Ghee; bakanlıktaki başarılı çalışmaları sonucunda 8 Haziran 1949'da Başkan Truman tarafından Yakın Doğu, Güney Asya ve Afrika'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılı­ğına atanmıştır.

26-29 Kasım 1949'da İstanbul'da bir Ortadoğu Misyon Baş- kanları Konferansı düzenlenmiş ve Mc Ghee de bakan yardım­cısı olarak bu konferansa başkanlık etmiştir. George Mc Ghee, 1951 yılının Aralık ayında Başkan Truman tarafından Türkiye Büyükelçi ve Türkiye Misyonu Başkanlığı'na atanmıştır. Bu atanma Türkiye Yunanistan'ın NATO'ya girişiyle ilgili 15 Şubat 1952 tarihli Protokol'ün yürürlüğe girmesinden 3 ay kadar önce gerçekleşmiştir.

George Mc Ghee'nin her iki tayinini de Başkan Truman yapmıştır. Truman bu tayinleri Rockefeller'in ve CFR'nin baş­danışmanı ve akıl hocası Adolf Berle'nin (Jr) önerisiyle yapı­yordu. ABD'nin Almanya Eski Büyükelçiliği'ni de yapan Ge­orge Mc Ghee Dışişleri Bakan yardımcılığına getirilmeden önce Dışişleri bakanlığı Ekonomik işler müsteşarı William Clay- ton'un yardımcısı idi. George Mc Ghee çalışma arkadaşları Ge­orge F. Kennan, John Mc Cloy, Dean Acheson, Charles Bohlen, Averel Harriman ve Dışişleri Bakanı Müsteşarı Robert Lovett için "Bilge kişilerdi" değerlendirmesini yapmıştır.

Mc Ghee Dışişleri Bakanlığında Dışişleri Bakanlığı Müste­şarı (sonradan bu mevkide Bakan Yardımcısı denmeye başlan­mıştır.) James Webb, Rusya ve Ortadoğu deneyimine sahip, uzun yıllarını Dışişlerine vermiş Dışişleri Bakanlığı, Yakındo­ğu, Güney Asya ve Afrika İşleri Bölüm Başkanı Loy Hender- son, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Robert Lovett, Will Clay- ton'un müsteşarlıktan ayrılması üzerine onun yardımcılığından müsteşarlığa ve ardından 8 Haziran 1949'da Başkan Truman ta­rafından Yakındoğu, Güney Asya ve Afrika'dan sorumlu bakan Yardımcılığına atanan George Mc Ghee, General Patrick Le May komutasında Japonya'ya karşı BO 29 hava savaşına katıl-

mış bir istihbarat subayı (ajanı) idi. 1946'da Dışişleri Bakanlı­ğına girmiş, ABD'nin Avrupa Marshall Planı Özel Temsilcisi ve ABD'nin Londra Büyükelçisi Averell Harriman ile birlikte çalışmıştı ve 1946-1953 yılları arasında burada çalışmış, Tek- sas'ta bir şirketi patronuydu.(13)

1950 yılında yerini Paul Nitze'ye bırakan George Kennan'ın başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı Planlama Bölümü 1949 yılında ABD'nin ABD'nin Doğu Avrupa'daki casusluk örgütü, Doğu cephesinde Nazi askeri istihbaratının başında bulunmuş olan General Reinhard Gehlen'in yönettiği şebekeden de so­rumluydu. Tabiatıyla aynı sorumluluk Nitze tarafından da dev- rahnmıştı.([44])

NATO'nun Gizli Maddesi:

NATO'nun 1948 tarihli ilk antlaşma metninde gizli bir madde yer almaktaydı. Bu maddenin varlığından dünya, NATO Genel Sekreteri Lord Carrington'un 21 Nisan 1986 tarihli Newsweek dergisine verdiği röportajdan haberdar oluyordu. Ancak Newsweek'in bu sayısı hiçbir yerde bulunamıyordu. Yaklaşık 8 yıllık bir araştırmadan sonra Lord Carrington'un yazısını bulduk ve ekte yayınlıyoruz.

Söz konusu maddeye göre, NATO üyesi olmak isteyen devlet, "Komünizme karşı mücadele edecek devlete bağlı bir kuruluş oluşturmak zorundaydı". Bu örgütte yer alacak personel ve kadro çalışmaları ölene kadar gizli tutulacaktı.

Ancak, bu koşul eksiksiz olarak yerine getirildikten sonra NATO'ya üyelik başvurusu kabul edilecekti. "Vagram" gizlilik dereceli madde ile, "Hür dünyanın simgesi" Atlantik Paktında NATO denetiminde gizli bir "Komite" kuruldu. Her NATO üyesi devlet 6 ayda bir toplanan bu "KomiteA'ye delege göndermek zorundaydı.

"ABD denetimindeki bu gizli, 'Komite'nin ne gibi işlerle il­gilendiğini anlamak için Amerikan Ulusal Güvenlik Konse-

yi'nin 1950 yılında yayınlanan 67/2 numaralı direktifine bak­mak gerekli. Bu gizli karara göre, ABD komünistlerin yasal yollarla "hükümette temsili" veya "kontrolü ele geçirme çabala­rına" karşı uygun askeri güçle karşı koymalıydı. Hükümetlerin askeri güçleri devreye sokması için, devrimci direnişin belirtile­rini saptaması, yeterli bulunuyordu."

NATO'daki en yüksek gizlilik derecesi "Cosmic Top Secret" olarak bilinen derecenin de üstündeki "Vagram" (ölüm) gizlilik derecesindeki hâlâ gizliliğini koruyan bu maddenin varlığı NA­TO Genel Sekreteri ve Bilderberg Grubu Başkanı Lord Carring­ton'un New York'ta Newsweek'ten John Barry'e verdiği röpor­tajın 21 Nisan 1986 tarihli Newsweek'te yayınlanması ile ortaya çıktı. Röportaj; terörizm konusundaydı ve Avrupa terörizmi konusunda ABD'ye yeteri kadar destek veriyor muydu?

Carrington; röportajın bir bölümünde Barry'nin sorusuna ce­vaben şu açıklamaları yapıyordu:

Terörizmin iki veçhesi arasında bir ayrım yapmanız lazım. Bazı Avrupa ülkelerinin aldığı, bazılarının almadığı güvenlik is­tihbarat ve polis işlemleri ve politik eylemler. Birinci konularda işbirliği çok daha iyi bir hale gelmiştir. NATO'nun terörizm (komünist faaliyetler olarak anlamalıyız. E.B.) ile ilgilenen, 'özel bir komitesi' var.[45] Bu "komite"de ülkelerin istihbarat üst yetkilileri var ve onlar bilgi alış verişi konusunda çok yakın bir işbirliği içindeler.

Bunun sonucu olarak kısmen bazı başarılar elde edilmiştir.

Politik eylemlere gelince, biz şimdi terörizmin değişik bir şekliyle uğraşmaktayız. Son 17-20 yıldır Avrupa'da devam eden terörizm-Almanya, Fransa, Belçika, İspanya, İtalya'da-ülke içinde gelişmiş bir terörizm, yani bu terörizmin politik yönleri çıktığı ülke dışında diğer ülkelere uygun düşmez.

Ama burada şunu söyleyebiliriz ki, Kuzey İrlanda'daki daha başkadır. Fakat şimdi durum şudur, görünüşe göre Ortadoğu kaynaklı kişilerin çoklukla Avrupa toprakları üzerinde gerçek-

leştirdikleri terörizm olaylarını görüyoruz ve bu, bana göre daha zor bir problem sergiliyor.

Hiç şüphe yok ki, Ortadoğu ülkelerinin bir kısmı bir tür terö­rizm gerçekleştiriyorlar. Sadece Kaddafı'ye has bir şey değil.

Sonuç olarak da Ortadoğu ve Libya'da değişik çıkarları olan Avrupa ülkelerinden özel bir aksiyonda bulunmaları istendiğinde, bu ülkeler sorumlu tuttukları belirli gruplar hakkında delil istediklerinde, bu konu hemen ortaya çıkacaktır. Bu tabiatıyla istihbarat kaynakları hakkında bazı güçlükler ortaya koyacaktır.

ABD hükümeti bu istihbaratı açıklamanın avantaj ve deza­vantajları konusunda karar vermek zorundadır. ([46])

NATO'nun Gizli Amacı:

NATO'nun, 1949 yılındaki kuruluşundan beri beyan edilme­miş önemli amaçlarından biri, 20. yüzyılda birbiriyle iki kez sa­vaşa tutuşmuş olan Avrupah güçleri tek ittifak içinde birleştir­mekti. Her birinin kendi ulusal ekonomik çıkarlarını savunma- sındansa muhtemelen herkesin ortak bir çıkarı paylaşacağı ticari anlaşmalar, ulus ötesi şirketler ve mali kurumların yararına olacak bir siyasi ve ekonomik düzenin genişlemesini sağlayabi­lirlerdi. ABD önderliğinde tek bir askeri örgüt altında birleşecek olan sanayi güçleri 20. yüzyılın ilk yarısında yaptıkları gibi birbirleriyle yıkıcı sonuçlara yol açacak şekilde didişmektense beraberce azgın sularda avlanabilirlerdi.

"Uluslararası Topluluk" diye adlandırılan şey genellikle, bu yeni Emperyal Kondiminyum'un maskesi oluyordu.([47])

YEDİNCİ BOLUM

TEK DÜNYACI CIA'CILAR

Beyaz Saray'daki Soğuk Savaşçıların kafasında II. Dünya Sa­vaşı bitmemişti. Biteceği de yoktu. Savaş sadece gizli ve sessiz bir forma bürünmüştü. Bunlar Amerikan tekelci sermaye iktidar­larının Tek Dünya hükümetleri aracılığıyla sürdürülmesini ancak CIA'nın gizli operasyonlarıyla ve çok daha kolay gerçekleştirile­bileceğini hararetle savunan bir çekirdek ekipti. Ekip: Ford Vak- fı'nda oluşturulmuştu. Bu ekip kısa bir sürede ABD Yöneti- mi'nin kilit noktaları'nı ele geçirmişti. Tek Dünyacı CIA'cılar olarak öne çıkan bu ekip NATO, Marshall Planı, Avrupa Ekono­mik Topluluğu, CIA, vb. emperyalist örgütleri kurmuşlardı. Ekip hakkındaki önemli bilgiler takip eden sayfalarda verilmiştir.

NATO, Marshall Planı, AET ve CIA'nın Kurulmasında Kilit Rol Üstlenen Tek Dünyacı CIA'cılar:

    Harry S. Truman: ABD Başkanı, Truman Doktrini'nin mimarı, Örtülü faaliyetlerin devlet yönetiminde bir aracı olarak kullanılmasının hararetli savunucusu

    David Rockefeller: Marshall Planı, CIA, AET, NATO, Londra merkezli Tavistock Psikolojik savaş stratejileri Enstitü­sü'nün kurulması çalışmalarının yürütücüsü, finansörü, CFR Başkanı,

    Nelson Rockefeller: Rockefeller Vakfı Başkanı, CFR Üyesi, Avrupa Hareketi'nin finansörü Truman Doktrini'nin uy­gulama sorumlusu.

           Henry Ford II: Ford Vakfı Başkanı

   George Marshall: ABD Dışişleri Bakanı, Marshall Pia nı'nın mimarı

   John Foster Dulles: ABD Dışişleri Bakanı, CIA Başkanı, Ailen Dulles'ın kardeşi, David Rockefeller'in yakın akrabası, Hitler'i iktidara taşıyan dev Alman tekelci sermayesinin AB D'deki temsilcisi, ABD-Hitler gizli görüşmecisi

   Ailen Dulles: CIA kurucusu ve ilk başkanı, John Foster Dulles'ın kardeşi, David Rockefeller'in yakın akrabası, CFR Başkanı

    George F. Kennan: ABD Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanı, "SSCB çevreleme" politikasının mimarı büyük antikomünist, Truman, Marshall ve Forrestal'ın sağ kolu, OSS casusu, OSS Avrupa Bölüm Başkanı, ABD Mos­kova Misyonu Başkan Yardımcısı, SSCB uzmanı

   John Mc Cloy: ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, Ford Vakfı Başkanı, CFR Başkanı, Ford Vakfı-CIA İlişkileri Koordi­natör ve Finansörü, David Rockefeller'in avukatı ve sağ kolu

   William Clayton: ABD Dışişleri Bakanlığı Ekonomik İş­ler Müsteşarı, Dışişleri Bakan Yardımcısı

   William Donoyan: OSS Casusluk Örgütü Başkanı, bu ko nularda Roosevelt ve Truman'in danışmanı

   Edward Stettinius: ABD Dışişleri Bakanı, II. Dünya Sa­vaşı sonrası sorunlarını inceleyecek Özel komisyon kurulmasına dair Dışişleri Bakanlığı ve CFR'nin 2349 sayılı belgesinin ha­zırlayıcısı, Rockefeller'in adamı

   Adolf Berle Jr.: ABD Başkanı Roosevelt ve Truman'in Baş Danışmanı, Adolf Berle'nin oğlu, Avrupa Hareketi için ABD Grubu Başkanı Rockefeller'in mutemet adamı

   Averell Harriman: ABD Londra Büyükelçisi, ABD'nin Marshall Planı Özel Temsilcisi

   George Mc Ghee: ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Dı­şişleri Bakanlığı Yakmdoğu-Güney Asya-Afrika İşleri Müsteşa­rı, ABD Ankara Büyükelçisi

   Paul Nitze: ABD Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanı, OSS Casusluk Örgütü'nün Doğu Avrupa Bö­lüm Başkanı

     Walter Bedel Smith: OSS Başkanı, OSS Doğu Avrupa Bölümü Başkanı, CIA Kurucu ekibinden

     Robert Paterson: II. Dünya Savaşı sürecinde ABD Savaş Bakanı

           James Webb: ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı

     Robert Lovett: ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı

     Loy Henderson: ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, Dışiş­

leri Bakanlığı Yakındoğu-Güney Asya-Afrika İşleri Bölüm Baş kanı, Moskova Büyükelçisi

           Paul Hoffman: Marshall Planı Avrupa Ekonomik Temsilcisi

    Russell C. Leffingwell: J. R Morgans'ın büyük hissedarı, CFR Başkanı

   Richard Bissel: Ford Vakfı Başkanı, CIA Başkanı, CIA Başkanı Ailen Dulles'ın Baş Danışmanı

           Lawrence Houston: CIA Genel Danışmanı

    Amiral Sidney Souers: Merkezi İstihbarat Grubu (CIG) Başkanı

    Kermıt Roosevelt: CIA Alan Sorumlusu, CIA Ajanı Ro- osevelt'm oğlu

   Frank Lindsay: Politika Koordinasyon Ofisi Paramiliter Operasyonlar Başkanı

           John Bross: OSS Casusu, CIA ajanı

           Dwight Mc Donald: CIA ajanı

    Irving Kristol: CIA Görevlisi, Brooklyn'li Troçkist, 1951'de Ford Vakfı fonlarıyla New York'ta kurulan Amerikan Kültürel Komisyonu CIA'nın Sözleşmeler Yöneticisi NeoCon Hareketinin önde gelen kuramcısı

    Joseph Retinger: Bilderberg Grubu Kurucusu-Genel Sek­reteri, David Rockefeller, John Foster Dulles, Ailen Dulles'ın adamı, Prens Bernhard'ı Bilderberg Grubu Başkanlığına taşıyan adam, Avrupa Birleşme Hareketi'nin mimarı, CIA'nnın adamı, İngiliz Gizli Servisi Özel Operasyonlar Bölümü çalışanı

    Jean Monnet: Avrupa Birleşme Hareketinin mimarların­dan, George Marshall'la Marshall Planı konusunda yakın çalışma içinde bulunan adam, Avrupa Birleşme Hareketi'ne CIA'dan fon aktarıcısı, CIA ile yakın bağlantılı

    Robert Schuman: Schuman Planı'nın mimarı, bu plana CIA'dan fon aktancısı, CIA ile yakın bağlantılı

    Prens Bernhard: Bilderberg Grubu Kurucusu ve ilk başka­nı, ÎG Farben Alman dev tröstü ve ABD Lockheed tröstünün ajanı, CIA ile bağlantılı, Reiter S S Subayı, Alman ve İngiliz ajanı

    Paul Henry Spaak: Avrupa Birleşik Devletleri için ABD komitesi Başkanı, OSS, CIA ve MI6 bağlantılı, NATO Genel Sekreteri

           David Rockefeller- Nelson Rockefeller

Rockefeller; II. Dünya Savaşı sona erdiğinde henüz 30 ya­şındaydı. 1936 yılında Harvard Üniversitesi'ni bitirdi. Ardından Fabian Sosyalistleri Cemiyeti'nin Londra Ekonomi Okulunu (London School of Economics) ve Chicago Üniversitesi'ni bi­tirdi. Savaşm ardından Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Sekreterliği Araştırma Grubunda yer aldı. Buradaki çalışmalarla Marshall Planı'nın çatısı oluşturuldu.

Rockefeller daha sonraları CFR Başkanı oldu ve 1970-1985 yılları arası 15 yıl süreyle başkanlığı sürdürdü. 1954'te Bilder­berg Grubu'nun 1973'te Trileteral Komisyonu'nun Amerikan Konseyi, Amerikan Forumu ve Amerikan Toplumu vb. örgütlerin kurucusu oldu. (’)

Rockefeller Vakfı, ABD'nin Soğuk Savaş düzeneğinin en az Ford Vakfı kadar ayrılmaz bir parçasıydı. 1913 yılında kurulan Vakfa en büyük bağışta bulunan kişi babası efsanevi III Jolm D. Rockefeller'di, Rockefeller'in Başkanlığı döneminde CFR'nin gücü giderek arttı.

1927 yılında Rockefeller Ailesi'nin CFR'yi finanse eden sermayedarların arasına katılmasıyla CFR'nin denetimi Önemli ölçüde Rockefeller'in eline geçti.

1929 yılında Rockefeller Ailesinin verdiği para ile New York'taki bugünkü binasına taşındı. CFR, 1929 yılında Dışişleri

1.  William F. Jasper, Rogues Gallery of EU Founders, http://www.stopthef-taa.org/artman/Publishei7printer-135 .html

Bakanlığına araştırmalar yapması ve önerilerde bulunması için anlaşma yaptı.

Rockefeller Vakfı, bu çalışmaların tüm giderlerini karşıla­mayı üstlendi. O tarihten sonra Rockefeller Ailesi, CFR'nin bü­yük destekçisi oldu. Bu destek halen devam etmektedir.

CFR'yi kurduran bankerlerden biri olan Paul Warburg, Otto H.Kahn, Henry Morgenhau,* Herbert Lehman ve Başkan Wil- son ile Başkan Franklin Delano Roosevelt'in yayılmacı politi­kalarının mimarı ve Başdanışmanı Edward Mendel House CFR'yi ABD'yi yöneten bir Örgüt haline zaten getirmişlerdi. CFR'ye Rockefeller Ailesi'nin katılmasıyla CFR demek Rocke­feller demek olmuştur.

CFR; Roosevelt'i iktidara getirmiş ve yayma CFR'nin güçlü bankerleri Henry Morgenthau'nun oğlu Henry Morgenthau Jr Hazine bakanı ve Albay Edward Mendel Hause'u Başdanışmanı olarak göndermiştir.

Roosevelt, 1929 ekonomik çöküntünün ardından başlattığı "Yeni Ekonomi Programı" (New Deal) beyni olarak Mendel House'un rotasına girmiştir.(2)

1940'ta Rockefeller Vakfı'nda çok önemli bir beyin takımı Rockefeller Özel Çalışma Projesi için de bir araya gelmişti.

Üyeleri arasında Henry ve Clare Bouth Luce, Lawrence Rockefeller, Towsend Hoops, Nelson Rockefeller, Henry Kis- singer, Frank Lindsay ve CIA'da William Bundy bulunuyordu.

Başkan Roosevelt üzerinde çok büyük gücü olan CFR; ABD'yi İL Dünya Savaşı'na sokmak için büyük çaba harcamış­tır. William Stephenson'un yönettiği Özel İstihbarat Servisi (Special Intelligence service-SIS ve William Donovan'ın yöne­timindeki OSS Alman gemilerine sabotajlar düzenlemiş ve böy- lece Hitler'i ABD'ye savaşa zorlamıştır. Stephenson ve Dono- van Rockefeller'e çok yakındı.Ç)

* Henry Morgentau, 1912-1916 yıllan arasında Osmanlı İmparatorluğu'nda ABD Büyü­kelçiliği yapmıştır. Morgentau daha sonraları sözde Ermeni soykırımını konu edinen ve Os­manlI İmparatorluğunu soykırım uygulamakla suçlayan kitabın yazandır.

2.          Eustace Mulüns, The World Order: Our Secret Rulers, s.90

3.          Aynı yerde, s. 139

SIS'in çalıştığı Rockefeller Center'daki merkez bu istihbarat uzmanına özel olarak Rockefeller'in isteği üzerine tahsis edil­mişti. Daha sonra CIA'ya dönecek olan OSS'yi yöneten Dono­van ise, Rothschield'lerin pek çok özel işine bakmış, hatta onları temsilen Hitler'le görüşmeye gitmiştir. Rockefeller Ailesi ile olan ilişkileri ise, daha da gerilere gitmektedir. 1915'te Rocke­feller Vakfı'mn Savaş Yönetim Komisyonu'na seçilmiştir ve her zaman sadık Rockefeller hizmetlisi olarak kalmıştır. ([48])

OSS; Rockefeller'in has adamı olan William Donovan'm yönetimindeki casusluk servisiydi. Rockefeller CFR'nin uzantısı olduğundan OSS, CFR'nin bir uzantısıydı. OSS; II. Dünya Savaşı yıllarında Sovyet Gizli Servisi NKVD ile gizli ittifak kurmuştu.

Donovan bu iş için 1943'te Moskova'ya gitmiş, Fitin ve A. R Assikov adlı NKVD yöneticisiyle bir anlaşma imzalamıştır. Anlaşmaya göre iki gizli servis de birbirinin ülkesinde ofisler açabilecek ve istihbarat konularında işbirliği yapacaklardı.

Amerikalı Mullins OSS-NKVD işbirliğini sürdüren ve sonrası da hiç kesilmeden devam ettiren CIA-KGB çatışmasının da göz boyama olduğunu yazmıştır. ([49])

CFR'yi son derece güçlü bir örgüt yapan David Rockefeller; her işinde CIA'yi kullandı.

William Donovan II. Dünya Savaşı sonrasında OSS'mn ba­şından ayrılıp, CIA Başkanı olacak olan Ailen Dulles'in danış­manlığına, Ailen Dulles'in yardımcısı olacak Thomas Braden ve Başkan Eisenhowerhn son döneminde CIA Başkanlığına General Walter Bedel Smith'i Rockefeller getirmiştir. Bunlar Rockefeller tarafından Bilderberg Üyesi yapılmışlardı.

Rothschield Ailesi tarafından finanse edilen İngiltere Ulusla­rarası İlişkiler Enstitüsü (Chatham House) ilerleyen yıllarda Rockefeller tarafından da finanse edilmiştir.([50])

I. ve II. Dünya Savaşı sürecinde Psikolojik Savaş Örgütü olarak çalışan Londra Merkezli Tavistock Grubu, Rockefeller Vakfı'nın yaptığı büyük bağışlarla 1946 yılında Tavistock İnsa­ni İlişkiler Enstitüsü olarak yeniden yapılandırılmıştı. David Rockefeller bu enstitüye Psikolojik Savaş Araştırmaları yapma ve uygulama görevi vermiştir. ([51])

    Nelson Rockefeller

Nelson Rockefeller; Truman Doktrini'nin uygulanmasından sorumluydu. 1950 yılında Truman Doktrini'ni hayata geçirmek için kurulan uzmanlar komitesinin Başkanlığına Nelson Rocke­feller getirilmişti. ([52])

    John Foster Dulles-Allen Dulles

David Rockefeller; akrabası John Foster Dulles'ı CFR üyeli­ğine, Rockefeller Vakfı Başkanlığı'na, Carnegie Vakfı Başkan­lığına ve Dışişleri Bakanlığına getirmiştir.

John Foster Dulles'in kardeşi Ailen Dulles'ı önce CFR Baş­kanlığına, daha sonra CIA'nın kuruculuğu ve ilk başkanlığına getirmiştir.

John Foster Dulles, Hitler'i destekleyip onu Führerliğe taşı­yan Alman tekelci dev sermayesinin ABD'deki temsilcisiydi.

IG Farben, Vereinite Stahlvverke vb. sanayi devlerinin ve Hit- ler'in gizli sermaye ajanlığını üstlenen Shröder Trust'ın iki savaş arasında ve II. Dünya Savaşı sonrasında ABD'deki Temsilci John Foster Dulles'in hisse sahibi olduğu Sullivan Cromwell şirketiydi.

CIA Başkanı Ailen Dulles'in yardımcısı Thomas W. Braden; Avrupa Hareketi içinde en yüksek mevkileri işgal eden Avrupah devlet adamlarının tümünün Avrupa Hareketi'nin CIA tarafın­dan finanse edildiğini bildiklerini ve bunu onayladıklarını açık­lamıştır. ([53])

    George Frost Kennan

George F. Kennan; Dışişleri Bakanlığı Politik Planlama Bö­lümünün başında bulunmuştur. Bu bölüm 1949 yılında ABD'nin Doğu Avrupa'daki Casusluk Örgütü'nün (OSS Avrupa Bölümü) Doğu Cephesinde Nazi Askerî Istihbaratı'nın başında bulunmuş olan General Reinhard Gehlen'in yarattığı örgütün de sorumlusuydu. ([54])

George F. Kennan; Moskova'daki ABD Büyükelçiliğinde Rusya uzmanı (OSS Casusluk Örgütü'ne bağlı olarak-E.B.-) olan bir diplomattı. Kennan, Moskova'dan Washington'a "Long Te- legram" olarak tanınan bir doküman göndermişti. Bu doküman Washington'un dünya görüşünü yeniden şekillendiren az bulunan elçilik raporlarından birisiydi. Kennan, bu dokümanda, Sovyet Dış Politikası'nın komünist ideolojik gayretkeşliği ile eski moda Çarist yayılmacılığının bir karışımı olduğunu ileri sürüyorduk. ([55])

Kennan; Temmuz 1944'ten Nisan 1946'ya kadar ABD Mos­kova Misyon Yardımcılığında bulundu.

Kennan; 1947-1949 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanlığı yapmıştır.

Kennan bu göreve Başkan Truman'in iç halkasındaki Dışişleri Bakanı George Marshall ve Bahriye Bakanı James Forrestarin ıs­rarıyla getirilmiştir. Forrestal daha sonra Savaş Bakanı olmuştur.

1943 sonundan 1944 sonuna kadar Avrupah müttefiklerin Avrupa Politikalarını hazırlayacak olan Avrupa Danışma Ko- misyonu'nun ABD heyetinin Başkanlığı'm yapmıştır.

Kennan; Başkan Franklin D. Roosevelt'in seçimini takiben 1933'te ABD'nin Moskova Büyükelçisi William C. Bullitt'in yanında başladı. Charles E. Bohlen ve Loy W. Henderson Mos­kova Büyükelçilikleri döneminde elçilik personelini Rusya ko­nusunda eğitmiştir.

1925'te Princeton Üniversitesi'ni bitirince Dışişlerine girmiş ve İsviçre, Almanya, Estonya, Lituanya ve Letonya'da görev yapmıştır.([56])

     John MC Cloy

John MC Cloy; 1954 yılında Ford Vakfı Başkanı olmuştur. Onun döneminde Vakıf emperyal gücünün zirvesine ulaşmıştır. Vakıf; CIA ile adeta iç içe olmuştur. MC Cloy; Ford Vakfı Baş­kanı olmadan önce ABD Savaş Bakan Yardımcılığı, Dünya Bankası Başkanlığı ve işgal altındaki Almanya Yüksek Komi­serliği yapmıştır. Bu dönemde sayısız CIA ajanına korumacılık yapmıştır. Ford Vakfı ile CIA arasında gizli bağlantı ve fınansal işbirliği ilişkileri kurmuştur.

MC Cloy; Rockefeller Vakfı Başkanlığı, CFR Başkanlığı, Rockefeller'in Chase Manhattan Bankası Başkanlığı, 7 büyük petrol şirketinin Wallstreet ve Rockefeller'ların avukatlığını yapmıştır. Sayısız büyük şirketin yönetim kurulu başkanlığında bulunmuştur. (13)

     Richard Bissel

Ford Vakfı Başkanı (1952), CIA Başkanı Ailen Dulles'ın da­nışmanıdır (1954).(14)

     Dwight Mac Donald

CIA'ca fonlanan Encounter Dergisi'nin Editörü, CIA ajanı­dır. (Lj

     John Bross

Stratejik Hizmetler Bürosu (Office Strategic Services / OSS) mensubu, sonraları CIA mensubudur. (16)

     Lawrence Houston

CIA Genel Danışmanı'dır.(17)

     Frank Lindsay

Politika Koordinasyon Ofisi (Office Political Coordination / OPC) ve Paramiliter Operasyonlar Başkanı'dır.(18)

     3-19 Sallie Pisani, The CIA and the Marshall Plan.

14.Agy.

15.Agy.

lö.Agy.

17.Agy.

18. Agy.

    Amiral Sidney Souers

Merkezi İstihbarat Grubu (Central Intelligence Group / CIG) Başkanı' dır. (”)

    Averell Harriman

Retinger; ABD'nin Londra Büyükelçisi Averell Harriman'la Londra'da görüşmüş ve Avrupa'nın birleşmesi hakkındaki gö­rüşlerini iletmiştir. Harriman Retinger'in ABD ziyaretini düzen­lemiş ve finanse etmiştir. Harriman, Retinger'i J.R Morgans'ın büyük hissedarı Leffingwell, David Rockefeller; Nelson Rocke­feller, Dodge Motor Şirketi'nin Başkanı Alfred Sloan, John Foster Dulles ve Adolf Berle Jr ile görüşmesini sağlamıştır. Re­tinger'in teklifi ile Berle Jr, Avrupa Birleşmesi için Amerikan Grubu 'nun liderliğini kabul etmiştir. ([57])

    Adolf Berle Jr.

Adolf Berle Jr; CFR'nin, Başkan Roosevelt ve Başkan Tru- man'a Başdanışman yaptığı Tek Dünyacı'ların adamıydı. Berle Jr, David Rockefeller'in mutemet adamıydı. Retinger'le, Berle Jr'u buluşturan ve ona Avrupa Hareketi için Amerikan Gru- bu'nun liderliğini kabul ettiren irade Rockefeller'in iradesiydi.([58])

    Paul Nitze

ABD Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanı George Kennan, görevini 1950'de Paul Nitze'ye bırakmıştır. Politika Planlama Bölümü, 1949'da ABD'nin Doğu Avrupa'da-ki Casusluk Örgütü Doğu Cephesi'nde Nazi Askerî istihbaratının başında bulunmuş olan General Reinhard Gehlen'in yönettiği "şebeke"den sorumluydu. ([59])

George F. Kennan, Başkan Roosevelt ve Başkan Truman dö­nemleri Dışişleri Bakanlığı Politika Planlama Bölümü Başkanıydı.

    Kermit Roosevelt

Kermit Roosevelt CIA ajanıdır. CIA Alan Operasyon sorum­lusudur. Başkan Roosevelt'in oğludur. ([60])

    Joseph Retinger

Joseph Retinger; Albay Edward Mendell House ile yakın ilişki içindeydi. House, Paul Warburg, Otto H.Kahn, Herbert Lehman ve Jacop Shiff gibi finansörlerin Beyaz Saray'daki mu­temet adamıydı. Başkan Wilson ve Başkan Roosevelt'in başda­nışmanıydı. Onları ABD'nin yayılmacı ve hegemonyacı politi­kalar uygulamaya ikna ediyordu, yönlendiriyordu.

Retinger; David ve Nelson Rockefeller, Kuhn Loeb Şirke - ti'nin ortağı William Wiseman, Rockefeller'in adamı George Franklin, Rockefeller Vakfı ve Chase Manhattan Bankası Baş­kanlığını yapmış John Mc Cloy ve John Foster Dulles'in kendi­sine büyük destek verdiğini hatıralarında anlatmıştır.

Retinger'e ABD'de yaptığı görüşmeler sonucu Bilderberg Grubunu kurma yolunda büyük destek veren güç hepsinin de üyesi olduğu CFR idi. CFR, Bilderberg Grubu'na destek ver­mek için CFR'nin en etkili aygıtı olan CIA'yi kullanmıştır. CIA üzerinden fon aktarmış muhaliflerini etkisizleştirmiştir. Onun için Luis Gonzales Mata, Avrupa Hareketi CIA yardımıyla ya­ratılmıştır. Katkının arkasındaki en önemli isim CIA Başkanı Ailen Dulles olmuştur, demektedir.

Luis-Mata Avrupa Hareketi'nin Bilderberg Grubu'nu nasıl doğurduğunu da açıklamaktadır.

ABD, 1950'li yılların başında bu CIA destekli hareketin var­lığının Avrupa'da rahatsızlık yarattığını fark edince, daha güzel bir yolla Avrupa'ya hükmetmeye karar vermiştir.

Prens Bernhard, General Eisenhower'ın Almanya'daki kuv­vetlerinin başına getirilince Avrupa Hareketi ile çok yakından ilgilenmeye başlamıştır. Bernhard'ın danışmanı Paul Rykens, Joseph Retinger ve büyük bir olasılıkla Jean Monnef in yardım­ları ile 1948'de La Hey'de ilk büyük Avrupa Hareketi konferan­sını toplamıştır.

CIA Başkanı Ailen Dulles'in Yardımcısı Thomas W. Braden, Evening Post'a 1967'de yazdığı "Ahlaksız CIA'dan memnunum" adlı makalesinde, Akdeniz limanlarında silahlı koruma gücü ola­rak görev yapan komünist liman işçilerine verilmek üzere Walter Reuter'e 50 bin dolar verdiğini yazmıştır. Braden, Avrupa Mer-

kez Organizasyonlarında görevli entelektüeller için Kongre'den Özgürlükler Fonu'nu geçirebilmek için bir CIA ajanını Encoun- ter dergisine yerleştirdiklerini ve entelektüellerin CIA'nın finanse ettiği vakıflardan fonlandıklarını bildiklerini yazmıştır.

CIA Başkanı Ailen Dulles'in Yardımcısı Thomas W. Braden, Avrupa içindeki en yüksek mevkileri işgal eden devlet adamlarının tümü'nün Avrupa Hareketi'nin CIA tarafından finanse edildiğini bildiklerini ve bunu onayladıklarını açıklamıştır.

Avrupa Hareketi Genel Sekreteri Retinger 1952 yılında ABD'den Avrupa'ya döndüğünde uluslararası bir örgüt kurmanın gerekli olduğunu açıklamıştır. Bilderberg Grubu böyle doğmuştur. Retinger CFR'den aldığı büyük destekle "Ekibi"ni kurmaya başlamıştır. Retinger'in ilk ilişki kurduğu kişiler, eski, Belçika Başbakan'ı Paul Van Zeeland ve dev Ünilever Şirketi Başkanı Paul Rykens'ti. Rykens; Avrupa'yı birleştirip ABD'ye bağlayacak bir örgütten Prens Bemhard'a bahsedeceğini söylemiştir. Gerçekten de böyle olmuş ve Hollanda Prensi Bernhard; Retinger'e katılmış ve sonradan da Bilderberg Grubu Başkanı olmuştur.

Bernhard; Rockefeller Ailesi ile ortaktır. Prens Rockefeller Ailesi'nin petrol tröstü Standart Oil of NewJersey (Exxon) şir­ketinde 12 milyon dolarlık hisseye sahiptir. Bernhard; Royal Deutch Petroleum isimli bir diğer dev petrol şirketinde de önemli hissesi mevcuttur. Royal Deutch'un sahibi ise Rothschild ve Samuel Ailesi'dir.

Retinger; İngiliz gizli servisinde özel operasyonlar bölümün­de çalışmıştır. Retinger, dikkatini Avrupa Birliği düşüncesinden Atlantik düşüncesine çevirmiştir. Avrupa'da yükselen ABD kar­şıtlığının ve ABD'nin içe kapanma eğiliminin Batı dünyasında yıkıcı bir etki yaratacağını ve komünizmin yıkılmasına yol aça­cağını düşünmekteydi.

    Jean Monnet

Jean Monnet, 1955'te Avrupa Birleşik Devletleri Aksiyon Komitesi'ni kurmuştur. Komitenin beyin takımında bulunan Avrupah ve Amerikalı en üst düzeydeki devlet adamlarıyla bir­likte çalışmıştır. ([61])

CIA Başkanı Ailen Dulles'in Yardımcısı Thomas W. Braden 1967'de Avrupa Hareketi içindeki en yüksek mevkileri işgal eden Avrupah devlet adamlarının tümünün hareketinin CIA ta­rafından desteklendiğini bildiklerini ve bunu onayladıklarını açıklamıştır.

Monnet'in kurduğu Birleşik Avrupa için Amerikan Komite­si; Avrupa Hareketi'ne sağlanan yardımın yüzde 5'ini kendisi sağlıyordu. Bu fonların büyük kısmı John Mc Cloy'un ABD'nin Almanya Komiserliği döneminde kurduğu Avrupa Gençlik Hareketi'ne gidiyordu.

Mc Cloy'dan sonra Avrupa Hareketi kadrolarında yer alacak ve sonrasında CIA'nın başına geçecek olan Ailen Dulles, ondan sonra, CIA Başkam olacak General Walter Bedel Smith fonları aynı şekilde dağıtıyordu.

Prens Bernhard General Eisenhower'ın Almanya'daki kuv­vetleri komiserliğine getirilince Avrupa Hareketi ile çok daha yakından ilgilenmeye başlamıştır.

Bernhard; Danışmanı Paul Rykens, Joseph Retinger ve bü­yük bir olasılıkla Jean Monnet'in yardımları ile 1948'de ilk bü­yük Avrupa Konferansı'nı toplamıştır. Tabii ki bunların hepsi CIA'dan nasıl fonlandıklarmı gayet iyi biliyorlardı.

Jean Monnet; 1947-1948 yılları arasında ABD Dışişleri Ba­kanı George Marshall ve ekibi ile Marshall Planı ile ilgili sıkı bir çalışma içindeydi. Bu plana ömür boyu sosyalist olarak isim yapmış Monnet ve Avrupah Tek Dünyacı sosyalistler hesabına 10 milyar dolar pompalanmaktaydı. Monnet, mimarı olduğu ve Schuman Planı adını alacak Planla ilgili çalışmaları Schuman Ta birlikte yürütüyordu. Schuman da kendi planına CIA üzerinden sponsorluk yapıyordu. Plan, Monnet'in Avrupa Birleşik Devlet­leri Aksiyon Komitesi'nin Avrupa Kömür ve Çelik Birliği ile il­gili olarak hazırladığı plandı.

    Prens Bernhard

Prens Bernhard; 1930Tu yıllarda IG Farben adlı dev Alman Şirketi'nde çalışmaya başladı. Hitler'in temerküz Kamplarındaki tutsakların emeğini kullanan IG Farben, II. Dünya Savaşı’ndan sonra üçe ayrılmıştır. Bayer, Hoechst ve Basf, Prens Bern-

hard, 1930'lu yıllarda IG Farben'in istihbarat bölümünde çalıştı. Bölümün başkanı Frank Fahle idi. Fahle savaş sonrası Al­manya'sında Lockheed Şirketi'nin ajanı olacaktı. Bernhard'in Lockheed ile ilişkisi Fahle aracılığıyla kurulmuştu. ([62])

    Paul Henry-Spaak

Paul Henry-Spaak; 1948'de İngiltere Başbakanı Winston Churchill, Duncan Sandys ve Joseph Retinger ile birlikte Avrupa Hareketine ABD'den fon temin etmek üzere ABD'ye gitmiştir. Burada CFR lider ekibinden OSS eski Başkanı William Do- novan ve müstakbel CIA Başkanı, Ailen Dules ile görüşmelerde bulunmuştur. Bu görüşmeler Avrupa Birleşik Devletleri için Amerikan Komitesi kurulması sonucunu getirmişti.

Belçika Başbakanı Paul Henry-Spaak, Ingiliz Dış İstihbarat Şefi Stewart Menzies'e gönderdiği bir yanıtta İngilizlerden yar­dım almaktan mutluluk duyduğunu, ancak CIA'nın da bu konuyla ilgili kendisiyle irtibata geçmiş olması nedeniyle İngiliz ve Amerikalılarla birlikte çalışmaların önemli olduğunu düşündüğü­nü böylelikle nahoş bir duruma düşmeyeceğini söylüyordu.

"Size katılıyorum" diye yazıyordu Spaak, Stewart Menzi- es'le "üç servisin (Belçika, Amerika ve İngiliz) yakın işbirliği içinde hareket etmiş son derece arzulanan bir durumdur" di­yordu.

Tek Dünyacı CIA'cıların sözünden çıkmayan Spaak, NATO Genel Sekreteri yapılarak ödüllendiriliyordu. ([63])

SEKİZİNCİ BOLUM

YENİ TEK DÜNYACI CIA'CI NEO CON'LAR

Tek Dünyacı CIA'cı Yönetimlerden

Yeni Tek Dünyacı CIA'cı Neo Con Yönetimlere Geçiş

Soğuk savaş öncesi ve sırasında iki süper güçten en güçlüsü olduğuna karar veren ABD Yönetimleri Dünya İmparatorluğu projesini gerçekleştirmek amacıyla CIA Örtülü Operasyon ve Özel Savaş Operasyonlarını zorunlu görmüşlerdir. Aradan ge­çen 50 yıla yakın bir süre sonra da, yeni Tek Dünyacı CIA'cı Neo Con güdümündeki ABD Yönetimleri de tıpkı öncekiler gi­bi Küresel Emperyalist İmparatorluk projesini hızla uygulattır- maya soyunmuşlardır. (’)

Bu amaçla oluşturulan temel strateji belgeleri şunlardır:

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld 31 Aralık 200 Tde "Nükleer Stratejinin Gözden Geçirilmesi" başlıklı gizli raporu Kongre'ye sunmuştur. Yeni konseptte ABD hegemonyasının sürekliliği amaçlanmış ve bunun gereği olarak da yeni nükleer stratejiyi üç unsurlu olarak hazırlamıştır.

1.   Nükleer olsun veya olmasın ABD'ye yönelik bir tehdide tek basma nükleer silahla vurma (Önleyici Vuruş) imkânı tanıması

Önleyici nükleer saldırının; nükleer, biyolojik, kimyasal, nükleer olmayan ve sürpriz saldırılar karşısında olmak üzere beş koşulda gerçekleştirilmesi

2.   11 Eylül 2001 saldırılarının daha etkin bir savunma siste minin hayati derecede önemli olduğunu kanıtlamış olması ne-

1. Erol Bilbilik, Aydınlık, 21.4.2002

deniyle aktif tehditlere karşı son derece etkin bir savunma siste­minin inşa edilmesi

3.   Ortaya çıkan ve ileride çıkacak olan tehditlere karşı saldırı sisteminin hızlı ve etkinliğini artıracak biçimde değiştirilmesi

Bu üç unsurlu Yeni Konsept'in işlevini etkin bir şekilde ye­rine getirebilmesi için Merkezi Komuta Sistemi ile istihbarat sistemlerinin birbirlerini birebir destekleyecek bir yapıya ka­vuşturulması

Başkan Bush, 2002 yılında önde gelen Yeni Muhafazakârların (NeoCon's) iştirakiyle, "ABD'nin 21. Yüzyıl Grubu"nu oluşturmuştur. Grup, "ABD'nin 21. Yüzyılı Projesi"ni hazırlamış. Proje, Bush tarafından uygulamaya sokulmuştur.

Bush, proje ile Irak'ı kitle imha silahlarından arındırmayı, bu bölgeye demokrasi getirmeyi, Irak'tan başlayarak İran, Suriye, Kuzey Kore, Suudi Arabistan, Mısır, Libya ve Sudan gibi ülkelerde rejim değişikliği ve İsrail'i bölgede her istediğini ya­pabilecek konuma getirmeyi amaçlamıştır.

ABD; 2004 Mart'ında "Uzun Vadeli Kuvvet Yapısı 2005 Planı"nı yayınlamıştır. Plana göre, Ortadoğu, Afrika, Orta Asya, Güneydoğu Asya, Orta ve Güneydoğu Amerika'da düzensiz tehditler kapsamında, aşırı ideolojiler, terörizm, gerilla faaliyet­leri, örtülü suçlar ve iç savaş olmak üzere 5 tür tehdit öngörül­müştür. Konvansiyonel tehditlerin azalmasına karşı, bioteknoloji, sibersavaş veya uzayın kullanımı, felaket getirici tehditler olarak kabul edilmiştir. ([64])

Küreselleşmenin Gelecek Haritası 2005 Raporu, 2005 yılında Başkan Bush'a sunulmuştur. ([65])

CIA'nın düşünce kuruluşu olan Ulusal İstihbarat Konseyi'nin 2020 yılında dünyanın nasıl olacağına dair geliştirdiği senaryoları içeren raporda:

"Büyük devletlerin savaşa gitme olasılığının 1900'lerin başın­dan bu yana en düşük düzeye indiği, 19. yüzyılın Almanya, 20. yüzyılın ABD yüzyılı olduğu 21. yüzyılda, Çin ve Hindistan in ön

plana çıktığı, ÂB içinde Müslüman nüfusun toplumla bütünleşme­sinin sorun yaratacağı, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin toplu­luk için sorun olacağı, AB ekonomileri küçük büyümelerle yoluna devam ederse AB'nin uluslararası gücü ve genişleme kabiliyeti­nin sınırlı kalacağı, Türkiye'nin AB üyeliğinin nüfusu, dini ve kültürel farklılıkları nedeniyle sorun yaratacağı ancak karşılıklı anlayış fırsatlarını da beraberinde getireceği öngörülmüştür”.

Rapor, gelecek 15 yıl için 3 temel öngörüde bulunmuştur.

1.   El Kaide'nin yerini alacak küçük örgütler terör tehdidini sürdürecektir.

2.   Çin ve Hindistan uluslararası platformda başrol oyuncusu olacaktır.

3.   AB toparlanmazsa Türkiye'nin tam üyeliği tehlikeye gire çektir.

ABD, 11 Eylül 2001 saldırısının ardından 2001 'de yayınla­dığı Savunma Strateji Belgesi'ni yenilemiş ve "ABD'nin Sa­vunma Strateji Belgesi" olarak 18 Mart 2005'te Savunma Bakanı Rumsfeld imzasıyla yayınlamıştır. ([66])

Strateji Belgesi Şu Temel Esasları İçermektedir:

1.    ABD hâlihazırda bir savaş içerisindedir. Her ulustan önce kendisini korumak zorundadır. ABD Anayasası'nın gereği de budur.

2.    ABD'nin egemenliği dünyadaki tüm ulusların egemenli­ğinin üzerindedir. ABD dünyanın en üst egemenlikli gücüdür.

Bu nedenlerle;

   Avrupa, Ortadoğu, Doğu, Orta ve Kuzey Asya'da kendisine rakip eşdeğer bir gücün olmasına kesinlikle izin vermeyecektir.

    Dünyada hiçbir güç ABD'nin küresel hareket yeteneğini karada, denizde, havada, uzayda ve sanal uzayda (internette) engellemeyecektir.

    Tehlikeler oluşmadan daha gelişme aşamasında iken sapta­nacak ve ABD; NATO, BM Güvenlik Konseyi gibi kuruluşlara bağlı olmaksızın, tek başına alacağı kararla, "Önleyici Vuruşla" bu tehlikeleri önleyecektir.

3.    ABD ulusal güvenlik sorunlarını çözmek için uluslararası işbirliğinde bulunacaktır. Ancak bu ülkeler, aşağıdaki 7 temel kritere kesinlikle uyacaktır.

    ABD üst egemenliğine tabi olma koşuluyla ulus devletle rin güçlendirilmesi

            Demokrasinin yerleştirilmesi

            Serbest piyasa ve rekabetçi pazarların korunması

    ABD'nin hareket kabiliyetinin hiçbir mekânda engellen­memesi

    Dünyanın önemli bölgelerinde hegemonya kurmaya kalkı- şılmaması

     ABD'nin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirilmesinin maliyetini yükseltici girişimlerde bulunulmaması

Güçsüz rakiplerin konvansiyonel olmayan yöntemleri kul­lanmalarını önleyecek bir askerî yapılanma ve savaş tarzı ilkesini benimsemek koşuluyla:

            Yerel çatışmalarda doğrudan taraf olunması

            İsyancı güçleri bastırmak için hükümetlere yardım edilmesi

    Terörizme karşın, radikal İslam'la ılımlı İslam arasında bir iç savaş olduğunun tüm Müslümanlara kabul ettirilmesi

Bu gerekçeleri karşılayabilecek yeni bir ABD ordusu şu özelliklere sahip olacaktır:

            2 cephede savaş doktrininden vazgeçilecek yapıda olması

            Asıl caydırıcı gücün kara biriikteri olması

     Yüksek riskli bölgelerde ordunun asker kapasitesi yüksek ülkelerde güvenlik ilişkilerine daha fazla önem verilmesi

     Ordunun üzerinden stratejik ortaklıklar kurmaya yoğunlaş­ması

Başkan Bush; 1 Mayıs 2003 tarihinde Irak'ta görevin ta­mamlandığını ilan etmesinden 30 ay sonra 3 Kasım 2005 tari­hinde Irak ile ilgili olarak hazırlanan ilk kapsamlı stratejiyi, "Irak'ta Zafer İçin Ulusal Strateji Belgesi" ile açıklayabilmiştir. Irak'ta mutlaka zafere ulaşılacağını İran ve Suriye'den rahatsız olunduğunu açıklamıştı.([67])

Bush Yönetimi, üç unsurlu Önleyici Vuruş Konsepti'nin iş­levini yerine getirebilmesi amacıyla Merkezi Komuta Sistemi ile İstihbarat Sistemi'nin birbirlerini birebir destekleyecek bir yapıya kavuşturulması kapsamında şu önemli uygulamaları ger­çekleştirmiştir.

     Ulusal İstihbarat Direktörlüğü (National Intelligence Di­rector / NID) kurulmuştur. CIA, FBI ve Pentagon İstihbaratı (Defence Intelligence Agency / DİA) dahil olmak üzere 15 ayrı istihbarat kuruluşu NID'ye bağlanmış bu suretle NID'in bu is tihbarat kuruluşlarını bir merkezden aralarında eşgüdüm sağla yarak yönetmesine olanak sağlanmıştır. NID'ye 40 milyar do larlık dev bir ödenek de tahsis edilmiştir.

Başkan Bush'un Neo Con çekirdek ekibinden John Dimitri Negroponte Direktörlüğüne ve Hava Orgeneral Michael Hay- den Direktör Yardımcılığına getirilmiştir.

    Başkan Bush Yönetimi'nce, "Terörle Savaş" şüphelilerinin sorgulanması ve yargılanması ile ilgili olarak hazırlanan yasa tasarısı Eylül 2006 sonunda ABD Senatosu'nda onaylanmıştır.

Özel askeri mahkemelerin kurulmasını öngören tasarı, sor­gulanılacak şüpheliler için bazı standartlar getirmekte ancak, "Terör şüphelileri"ni diğer askeri ve sivil mahkemelerde tanınan bazı haklardan mahrum etmektedir. Bu kişilerin tutukluluk hallerini sorgulama ya da kendilerine yönelik muameleyi fede­ral mahkemeye taşıma haklan ellerinden alınmaktadır.

CIA'nın gizli gözaltı merkezlerine de onay veren tasarı da, işkenceli sorgulama yöntemleri sözde yasaklanmakla beraber, muğlâk biçimde Başkana başka yöntemlerin kullanılıp kullanıl­mayacağını belirleme hakkı verilmektedir. Bush Yönetimi'nin bu tasarıyla CIA ajanlarının savaş suçlularından yargılanması­nın önü kesilmektedir.

Tasarıyla ABD'nin Guantanamo üssünde alıkonulan tutsak­ların yargılanmasının önü açılmaktadır.

Tasarının, İnsan Hakları Örgütleri başta olmak üzere pek çok kesim ve Demokrat Partiler tarafından ülke hukukunun ortalık­tan kaldırıldığı açıklansa da Başkan Bush, "CIA'nın terör zanlı­larını kaçırıp gizli işkence üstlerinde sorgulanmalarını, gizli

gözaltı programının paha biçilmez olduğunu ve ÂBD’ye yönelik sayısız terör saldırısının böyle önlendiğini" açıklamıştır.

ABD Temsilciler Meclisi de Eylül 2006 sonunda Bush'un telefonların dinlenmesi programına yeni kısıtlamalarla yasal statü verecek bir yasa tasarısı onaylanmıştır.(6-7)

11 Eylül'ün ardından Başkan Bush, CIA'ya yeniden adam öldürme ve suikast yetkisi veren kanunu Kongre'den geçirerek onaylamıştır. Yeni kanunla, CIA örgütüne; yabancı ülke liderle­rini ve istenmeyen kişileri öldürme yetkisi verildi. Bu kanun sa­dece yabancıları değil, hükümete muhalif olan Amerikalıları da kapsamaktadır. ABD Başkanı Gerald Ford zamanında CIA'nın adam öldürme yetkisi sözde geri alınmıştı. Başkan Bush, FBI ve polise yeni yetkiler veren bir antiterör yasasını "Yurtseverlik Yasası" adı altında Kongre'den geçirerek yürürlüğe sokmuştur. Yasa ile terörist olduğundan kuşku duyulan kişilerin telefonları­nın dinlenmesi, hareketlerinin internetten izlenmesi, saldırılar­dan önce bilgi sağlanması, yardım, yataklık edenlere karşı yasal önlemler alınması, kara para aklama mekânlarında güvenlik güçlerine olağanüstü imkânlar sağlanması, fınansal kaynakların kurutulması, uyuşturucu, biyolojik ve kimyasal silahlarla ilgili cezaların artırılması sağlanmaktadır.

Başkan Bush, 11 Eylül saldırısından üç hafta gibi kısa bir süre sonra ülke güvenliğini sağlamak ve terörle mücadele için, "İç Güvenlik Konseyi Danışma Bakanlığı" adlı bakanlık düze­yinde yetkiye sahip bir örgüt kurarak iç güvenlik bakanlığını kurmakla görevlendirilmiştir.

Başkan Bush'a doğrudan bağlı olarak görev yapacak bakan­lığın başına Penisilvanya Valisi Tom Ridge Terörle Mücadele Başkan Yardımcılığına Orgeneral Wayne Downing ve Siber Güvenlik Başkan Yardımcılığı'na Richard Clarke atanmıştır. Downing daha sonra Irak'a müdahale konusunda Başkan Bush'la fikir ayrılığına düşerek görevinden ayrılmıştır.

İç Güvenlik Danışma Konseyi Başkanlığı 'na 20 milyar dolar tahsisat ayrılmıştır. Savunma, Adalet, Tarım, Sağlık Bakanlıkla-

6-7. Cumhuriyet, 30.9.2006, Vatan, 10.9.2006

rı ile CIA FBI Federal Acil Yönetim Bürosu Başkanlığı ve yüz­lerce Düşünce Kuruluşu dahil olmak üzere elliye yakın istihbarat bölümü ile birlikte çalışması öngörülmüştür.

Konseyde göreve alman kişilerin geçmiş yıllarda gerçekleş­tirdikleri faaliyetler dikkate alındığında kurmakla görevlendiril­dikleri bakanlığı dünyaya faşist terörü ihraç edecek bir bakanlık olarak oluşturacakları çok açıktır. Çünkü bu kişiler bu konularda dünyanın en şaibeli kişileri arasında bulunmaktadır.

Tom Ridge, Vietnam Savaşı'nda kitlesel katliamlar, tutuklama­lar, işkenceli sorgulamalar ile köy, kasaba ve pirinç tarlalarına na­palm bombaları atılmasından sorumlu, "ordu pasifıkasyon merke­zinde görev almıştır. Ridge, uzun süren Vietnam Savaşı'nda otuz bine yakın masum sivilin katledilmesinde aktif rol almıştır.

Wayne Downing; istihbarat ağı ile Pentagon arası koordinas­yondan sorumlu olmuştur. Downing'de Vietnam Savaşı'ndaki kitlesel katliamlarda ve Güney Amerika'da kontrterörizm adı altında yürütülen kirli savaşta etkin rol almıştır.

Richard Clarke, ABD'nin telekomünikasyon ve enformasyon alt yapısını terörist saldırılardan korumaktan sorumlu olmuştur. Clarke, Başkan Clinton'ın ABD karşıtı teröristlere yataklık eden ülkelerin hayati önemdeki tesislerinin bombalanmasına ikna et­miş ve Clinton'ın 1995 tarih ve 39 sayılı başkanlık direktifinin mimarı olmuştur. Bu direktifle terör bahanesiyle tüm dünya ülke­lerine doğrudan saldırı olasılıkları yaratılmıştır. Teröristlere ya­taklık edecek ülkelere eylemlerine son vermelerine yönelik işbir­liğine davet edilmekte, basan sağlanmadığı takdirde bu ülkelere karşı kuvvet kullanmakta serbest bırakılmaktadır.

Tom Ridge ve ekibi, daha atanmaları onaylanmadan Önce, "CIA'ya Suikastları Yasaklayan" yasanın iptalini öngören yasa taslağı "Antiteror Yasa Taslağı"nı hazırlayıp Başkan Bush'un onayına sunmakta gecikmemiştir.

ABD'nin on altıncı bakanlığı kurmakla görevlendirilen bu ekip on dört aya yakın bir sürede çalışmalarını tamamlayarak Başkan Bush'a sunmuşlardır. Başkan da Beyaz Saray'da 25 Ka­sım 2002 tarihinde düzenlediği törende, "İç Güvenlik Yasası"nı imzalayarak yürürlüğe sokmuştur.

2004 yılında işlerlik kazandırılan yasaya göre başkanlık, CIA, FBI ulusal güvenlik ajansı ve diğer istihbarat bölümleri tarafından toplanan terörist tehditlere yönelik istihbarat bilgilerini analiz edecektir. Tüm kamu, yerel ve özel sektör birimleri ile de birlikte çalışacaktır. Başkanlık; siber-terörizm, nükleer, kimyasal ve biyolojik teröre karşı çalışmalarını yoğunlaştıracak ve terörist tehditleri önceden önleyecek teknolojik araştırmaları teşvik edecektir.

Yasaya göre; devasa bir istihbarat ağı oluşturulmaktadır. Her ilden telefon konuşmaları, mektuplar, kredi kartları, ahm-satım- lar, banka hesapları, sağlık dosyalan bir süper bilgisayarda top­layacak olan istihbarat sistemi kitapçıların listelerinde polislere verilmesini zorunlu kılmaktadır.

Yaklaşık 40 milyar dolarlık bir bütçeyle 22 kuruluşu bir araya getiren ve 170 bin kişiyi istihdam edecek olan bakanlık; Pen- tagon'un kuruluşunu sağlayan Başkan Truman'ın imzalamış ol­duğu ulusal güvenlik yasasından bu yana gerçekleştirilen en büyük yeniden yapılanma olduğu bizzat Başkan Bush tarafından açıklanmıştır.

Bush; 14 ay kadar önce iç güvenlik danışma konseyi baş­kanlığına getirdiği Tom Ridge'yi bakanlığa; Bahriye Bakanı Gordan Enkland'ı müsteşarlığa ve uyuşturucuyla mücadele ida­resi başkanı Asa Hudcehinson'u Sınır ve Ulaşımdan Sorumlu Bakan Yardımcılığına getirmiştir.

Yeni yasaya paralel olarak Pentagon'a bağlı bir istihbarat bakan yardımcılığı kadrosu ihdas edilmiştir. Çok gizli kodlu, "Tüm Bilgilerden Bilgi Sahibi Olma" (Total Information Avarenes) gö­revini üstlenecek organın tüm ABD'nin izlenmesi ve gözetimden sorumlu 22'ye yakın örgütle sıkı bir şekilde çalışacaktır.

Dünyadaki her dili birkaç saniye içinde İngilizceye çevirecek süper bilgisayarlarla donatılacak olan Ronald Reagan Dönemi'nin İran-Irak Kontra Olayı sabıkalısı emekli Oramiral John Poindexter'i atamıştır.

ClA'nın İç Güvenlik Çalışması Yasağı'nın geçtiğimiz Ekim ayında kaldırıldığından, CIA, FBI ve diğer tüm polis örgütleriyle iç istihbarat alanında ortak çalışma alanı sağlanmaktadır.

7 Ağustos 1998'de Kenya ve Tanzanya'daki ABD Büyükel­çiliklerinin Usame Bin Ladin tarafından bombalanması iddiası­nın ardından, terörist tehditlerin önlenmesi amacıyla 1998 tari­hinde Savunma Bakanlığı bünyesinde, bütçesi milyarlarca doları bulan ve binlerce uzmanın görev aldığı, "Tehditleri Azaltma Başkanlığı" kurulmuş başına da ABD'nin en önemli uzmanı olan Sally K. Horn getirilmiştir. Aynı yıl, Pentagon'da Tehditlere Karşı Yeni Stratejik Konseptler (RMA, Revulation in Mili-tary Affairs) üretmek amacıyla 1973 tarihinde kurulmuş olan ve başına Andrew W. Marshall ve Anthony D. Marshall'ın bulun­duğu "Net Assesment" kadroları Başkan Bush tarafından büyük ölçüde takviye edilmiştir.

    1 Eylül 200 Tin ardından ABD, kendi hayati çıkarlarını ko­rumak adına ve terörden arınmış bir ülke kimliği ile ürettiği te­rörizme karşı savaş politikalarını dünya ülkelerinin de kendi çı­karlarının gereğiymişçesine kabulünü dayatmaktadır. Bunu kü­resel olarak sürdürebilinir kılmak için, Bush Yönetimi ABD'de bu güne kadar hiçbir hükümetin başaramadığı ölçüde geniş ve derinlikte faşist bir federal örgütlenmeyi başarmış görünmekte­dir. Bush yönetimi bunu İç Güvenlik Yasası" ile ve öncelikle de, "îç Güvenlik Bakanlığı" gibi dev kadrolu bir bakanlığı ku­rarak yapmıştır. Bunun için yaklaşık on dört aylık uzun bir za­man harcanmıştır.([68])

    New York Times'in Şubat 2002'deki haberlerine göre Pen tagon'a bağlı, "Stratejik Nüfuz Dairesi" hem iç hem de dış medyaya yönelik özellikle yalan haberler ortaya atmak için özel olarak kurulmuştu. Pentagon'un amacı böylece hem dost hem de düşman ülkelerde kamuoyunu ve de liderleri psikolojik ola rak etkilemekti. Ancak tüm dünyaya yayılmasından sonra söz konusu Daire kapatılmıştı. Ne var ki, Savunma Bakanı Rums- feld; bu Daire'nin kapatılması üzerine bu görevi yerine getire cek başka kurumların var olduğunu açıklamıştır.([69])

    ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'ın istihbarat toplamada CIA'ya olan bağımlılığına son vermek için gizlice kendisine

bağlı bir casusluk örgütü oluşturduğu ve bu yeni birimin 2 yıldır Irak, Afganistan ve diğer ülkelerde gizli faaliyet yürüttüğü ortaya çıkmıştır.

Washington Post'un haberine göre, şimdiye kadar varlığı gizli tutulan bu örgüt, Rumsfeld'in yazılı emriyle 25 Nisan 2002 tarihinde kurulmuştur.

"Stratejik Destek Dairesi" (Strategic Support Branch / SSB) adı verilen birimdeki Savunma Bakanlığı (Pentagon) personeli ABD dışında "Resmi olmayan" sıfatlarla ve sahte kimlikle faali­yet göstermekte, bazı "kötü şöhretli" kişiler de casus olarak kul­lanılmaktadır. SSB ajanları 2002'den bu yana Irak, Afganistan ve isimleri gizli tutulan bazı ülkelerde faaliyette bulunmaktadır.

Örgütün faaliyetleri son zamanlarda Somali, Yemen, Endo­nezya, Filipinler ve Gürcistan'da yoğunlaşmıştır.

Bu örgüte yılda 25 milyon dolar harcama yetkisi verilmiştir. C’1).

    İlk defa Temmuz 1998'de yayın yapan Ordu Kanalı 2005 yılı başından itibaren yeniden yayına girecektir. Kanal ABD Si­lahlı Kuvvetlerinin her yönüyle tanıtımını, eğitimci programlar düzenlemeyi ve halka yönelik duyurularda bulunmayı amaçla­maktadır. İnandırıcı, gerçek hayattan alınma kahramanlık hikâ­yelerinin aktarılmasının yanı sıra, teknolojik gelişmelerin Or­du'ya yansıması ve ordu tarihinde önemli dönüm noktalarını ta­şımayı hedeflemektedir.)12)

Yeni Tekdünyacı CIA'cı Neo Con'lar

Daha 1950'lerde dünya sermayesi egemeni David Rockefel­ler'in oğlu ABD Eski Başkan Yardımcısı, New York valisi CFR üyesi Cumhuriyetçi Parti'li Nelson Rockefeller; ABD Başkanı Eisenhower'a Ocak 1956'da yazdığı mektupta(13) "Bizim politi­kalarımız, hem global (yani dünyanın bütün kara parçalarını kapsayan) hem de total olmalıdır. Yani politik, askeri, ekonomik,

lO.Müliyet, 24.1.2005

11.    Cumhuriyet, 30.9.2006

12.    Ash Gökçura, Cumhuriyet-Strateji, 27.12.2004 s. 12

13.    Doğan Avcıoğlu, Türkiyenin Düzeni s.654-657

psikolojik tedbirleri ve özel metotları bir bütün içinde bir araya getirmelidir." "Biz askeri paktları kurmayı ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmeliyiz. Çünkü bu paktlar herhan­gi bir komünist saldırısını ve ulusal hareketlen önlemede faydalı olacaktır."" "Askeri paktları sağlamlaştırmak ve genişletmek için MarshaU Planı'mn Avrupa'da bize sağladığı kadar ya da ondan büyük ölçüde politik ve askeri nüfuz sağlayacak genişlikte bir ekonomik yayılma plânını Asya, Afrika ve azgelişmiş bölgelere uygulamak zorundayız. Şu önemli gerçeği gözden uzak tutmama­lıyız. Magnezyum, krom, kalay, çinko ve tabiî kauçuğun tamamı bakır ve petrolümüzün önemli bir kısmı, kurşun ve alüminyumun üçte biri denizaşırı ülkelerden gelmektedir, "diyordu.

Rockefeller, ABD Küresel Sermaye Diktatörlüğü'nün total, politik, askeri, ekonomik, psikolojik ve özel metotlarını Eisen- hower'a öneriyordu. Aslında önermekle kalmıyor, fiilen uygu­latıyordu. Uygulamanın daha ileri boyutlara taşınmasını ve bü­yük nüfuz sağlayacak şekilde yayılmasını talep ediyordu. 1961'de Eisenhower'a bile, "Askeri, Endüstriyel ittifakın, öz­gürlük ve demokratik özelliklerimiz üzerindeki olumsuz baskıla­rına izin vermeyelim, çünkü yıllık askeri harcamalarımız bütün Amerikan şirketlerinin net gelirlerini aşacak noktaya ulaştı". Dedirtmişti.

Aradan kırk yıl geçtikten sonra 1994'te bu defa CFR Onursal Başkanı David Rockefeller; 1994 yılında gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler îş Konseyi toplantısında bir savaş beklenti­sini şöyle dile getiriyordu:

"Küresel bir değişimin eşiğindeyiz. Beklediğimiz şey, tam za­manında gelecek bir bunalımdır. Uluslar, Yeni Dünya Düzeni'ni o zaman kabul edecekler." Rockefeller'den iki yıl kadar Önce aynı ekipten CFR üyesi Henry Kissinger, 21 Mayıs 1992'de Fran­sa'nın Evian kentinde gerçekleştirilen Bilderberg toplantısında "Bir sabah erken saatte uyandığınızda Los Angeles sokaklarında askeri, federal ve yerel güvenlik güçlerinin, CFR ve FBI'ı karada ve havada operasyon halinde gördüğünüzde ve şehirde olağanüs­tü hal ilan edildiğini duyduğunuzda bu durumu nefretle karşılar ve şiddetle protesto etmek için sokaklara dökülürsünüz. Ama; kü-

resel dünya şartlarının bu gerçekliği zorunlu kıldığına insanları Öyle inandırabilirsiniz ki, bir başka sabahın erken saatinde uyan­dığınızda Los Angeles sokaklarında askeri, sivil güvenlik güçlerin CIA ve FBI'ı karada, havada ve denizde operasyon yaparken gördüğünüzde bu gerçekliği rahatlıkla kabullenir ve bundan bü­yük memnuniyet duyabilirsiniz" diyordu.

Gerek Rockefeller ve gerekse Kissinger aslında; I. Dünya Savaşı sonrasında 1920 yılında, "Reel politikaların nihai amacı; insanların tümünü hayal mahsulü şeytanî yalanlarla sürekli ola­rak tehdit etmektir." diyen CFR üyesi H.L. Menchen ve Kore Savaşı sonrası 1957'de ABD yönetimleri insanları hiç gerçek­leşmeyecek şeytanî bunalım senaryoları ve sınırsız bir korku seli karşısında bırakmalı, böylece milliyetçi duyguları her an pat­lamaya hazır hale getirmelidir," diyen ([70]) CFR üyesi General Douglas Mac Arthur'un söylediklerini yineleyerek savaş tellal­lığına soyunuyorlardı.

David Rockefeller'in konuşması Avrupa'da tek sosyalist devlet olarak kalmış Yugoslav ulusal devletinin sanal nedenli büyük bir savaşla ortadan kaldırılmasını ve ABD'nin 1990'da ilan ettiği Yeni Dünya Düzeni'nin kabul ettirilmesini amaçlıyordu.

Kissinger konuşmasıyla, SSCB'nin çökertildiği, komünizm tehdidinin ortadan kalktığı, Yeni Dünya Düzeni'ni tehdit ettiği ileri sürülen Haydut Devletler Doktrinin ilan edildiği bir süreçte Doğu Avrupa, Rusya ve arka bahçesi ülkelere yönelik bir büyük bunalım yaratılmasını fırsat bilerek Yeni Dünya Düzeni'nin perçinlenmesini amaçlıyordu. Her iki konuşmanın yapıldığı sü­reçte Bili Clinton ABD Başkanıydı. Her ne kadar Yeni Dünya Düzenciler Clinton'u mensup oldukları CFR adına iktidara taşı- rmşlarsa da, onu başarılı bulmuyor şiddetle saldırıyorlardı. Clinton'a, Haydut Devlet olarak ilan ettikleri Irak'a karşı savaş açması için olağanüstü baskı uyguluyorlardı. Amerikan Şahin- leri'nin toplandığı, "Amerikan Girişim Enstitüsü", 1997'de, "The Project Of The New American Century" adlı bir çalışma grubu oluşturuyordu.

Grup, ilk toplantısından sonra bir ayaklanma stratejisiyle Irak'ta rejim değişikliğini öneren 26 Ocak 1998 tarihli bir mektu­bu Richard Perle ve eski bir senatör eliyle Clinton'a sunmuştur.

Başkan Bush'u Amerikan küresel faşist imparatorluğunu kurmaya taşıyan "Yeni Muhafazakâr" hareketinin mimarları Clinton'a "kati ve kararlı bir şekilde harekete geçmeyi şiddetle tavsiye ederiz. ABD ve müttefiklerine yönelik kitle imha silahı tehdidini bertaraf etmek için harekete geçtiğiniz takdirde ülke­mizin en hayati ulusal güvenlik çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olacaksınız. Zayıflık ve rehavete dayanan bir davranışa sürüklendiğimiz takdirde çıkarlarımızı ve geleceğimizi riske so­kacağız” diyordu. Yeni Muhafazakâr şahinler, programlarını hayata geçirmek için de Bush'u başkanlığa taşıyacak yolların kaldırımlarını döşüyorlardı. Çünkü CFR kontrolündeki "Askerî- Endüstriyel Kompleksin" maksimize olmadığı bir sermaye im­paratorluğunu olası görmüyorlardı.

Başkan Clinton iki yıllık dönemi boyunca askeri harcamala­rın artmasına yönelik CFR'nin şahin kanadının baskılarına dire­niyordu. Aksine harcamaların büyük bir bölümünü sosyal gü­venlik projelerine aktarıyordu.

Petrolde Rockefeller, çelik'te Carnegie, bakır'da Gugenhe- im, şeker'de Hevemeyer, tütün'de Duke tekerlerinin yerini bu­gün başta silah ve onunla bağlantılı tekeller; Lockheed-Martin, Boeing, Northrop Grumman, Raytheon, TRW ve Cariyle gibi yüksek teknolojiye dayalı endüstriyel gruplar almıştı. Ve bu gruplar fınansa bağlı hale gelmişlerdi. Nitekim Lockheed-Mar­tin hisselerinin yüzde 75 ve Boeing hisselerinin yüzde 6O'ı fı- nansla bağlantılıdır. Çünkü sanayi sermayesi banka sermayesiy­le iç içe geçmiş ve fınans kapital küreselleşmenin motoru haline gelmiştir. Küresel kapitalist imparatorluğun egemeni CFR'ye mensup elitler hem sanayi ve hem de fınans kapitalini ellerinde bulundurduklarından "Askerî-Endüstriyel Kompleks" "Askerî- Endüstriy el-Finans Kompleksi"ne dönüşmüştür. Bu durumda küresel kapitalizm kompleksin tıkanmasını savaşla aşacaktır. Küresel kapitalizmin bu açmazını Lenin daha 1910'larda tespit etmiştir.

Lenin, "Kapitalist rejimde, çeşitli ekonomilerin ve türlü dev­letlerin eşit şekilde gelişmesi imkânsızdır. Kapitalist rejimde, durmadan bozulan dengeyi zaman zaman yeniden kurmanın yo­lu, sanayide krizler, politikada savaşlardır” demiştir. ('5-16)

Mars ise daha evvel; "Kapitalizmin küresel bir örgüt olduğu şu iki anlamdadır; sistemdeki zayıflık ve çelişkiler onun kendi içinde­dir. Ulusal bir kökeni de yoktur, ikinci olarak, onunla savaşımda en etkili araç ulusal devletler, ulusal ekonomilerdir" demiştir.

Başkan Clinton'a Irak'a savaş açtıramayan CFR şahinleri bir taraftan olası Irak savaşı için Pentagon ve Dışişlerine ekibini yı­ğarken, diğer taraftan her ne pahasına olursa olsun Bush'u Baş­kanlığa taşıma kararı almıştır. 2000 yılındaki başkanlık seçimle­rinde Cumhuriyetçi Parti'nin Şahinler kanadı, Demokratik Parti Başkan adayı Albert Gore'un seçimi 500 bin oy farkı ile kazan­masına rağmen eski bir kokainman olan Bush'u başkanlığa taşı­mıştır. Bush'un Başkanlığının daha birinci yılı dolmadan Roc­kefeller ve Kissinger'in büyük bunalım senaryoları New York'ta aynen gerçekleşmiştir.

11 Eylül'de istihbarat ve savunma örgütleri New York'ta alar­ma geçirilmiştir. Özgürlük Anıtı'nın çevresinde nükleer savaş ge­mileri, semalarında nükleer başlıklı uçaklar, karada tanklar gez­meye başlamıştır. Sermaye imparatorluğunun ayak sesleri New York'u titretmiştir. Buna karşın gerçekte hiçbir protesto olmamış, tersine savaş çığlıkları New York semalarında çınlamıştır.

11 Eylül, Bush'u Başkanlığa taşıyan, "Yeni Muhafazakârların (NeoCon) ABD küresel faşizm projesinin hayata geçirilmesi için altın bir fırsat doğurmuştur. Paul Wolfowitz, "11 Eylül bize kesin bilgi'nin lüks olduğunu, bize gereken adil bir davadan çok savaşa yakın olmayı göstermiştir. Çünkü karşımızdakilerin eğilim ve kapasiteleri savaşmak için yeterlidir" demiştir. Bush'u küresel faşist imparatorluk kurmaya taşıyan ekibin te- orisyenlerinden Tim Donnely, "11 Eylül bize tasavvur edemeye­ceğimiz bir olanak sağladı. Görüşlerimizin doğruluğunu gös­terdi" Yoshua Muravchik, "11 Eylül olayı yaşanmasaydı biz bu

15-16 Lenin, Sosyal Demokrasi Dergisi, 16 Ağustos 1995; sayı 40

kadar etkili olamazdık". Bush'un aynı zamanda Ortadoğu da­nışmanı olan Michael Ledeen, "Roosevelt Amerikan halkını sa­vaşa sokmayı başaramadı. Pearl Harbour baskını bir mucize yarattı. 11 Eylülde İslamcı terör harekete geçince Amerika ye­niden şans yakaladı" demiştir. CFR şahinlerinin küresel faşist imparatorluk projesi Reagan döneminden bu yana gündemde tutuluyor, hazırlıkları sürdürülüyor ve icra planları yapılıyordu. 9 Mart 2002 tarihli Los Angeles Times'te yaymlanıncaya kadar gizli tutulan bir Pentagon raporu proje'nin ne kadar ayrıntılı bir tarzda ele alındığını gösteriyor. Rapor'a göre, Bush yönetimi Çin, Rusya, Kuzey Kore, İran, Libya ve Suriye'ye de savaş aç­ma koşullarını belirlemiştir.

Arap-îsrail, Çin-Tayvan, Kuzey-Güney Kore krizlerinde bu yola başvurulması öngörülmüştür. 17 Şubat 2002 tarihli Florida Times Union gazetesinde bu listeye Somali, Sudan, Endonezya ve Yemen'in de ekleneceği haberi yer almıştır.

Eski SSCB, Doğu Avrupa ülkelerini, Hint Yarımadasını ve Çin'i yeniden sömürgeleştirmeyi amaçlayan Yeni Muhafazakâr­lar, nükleer silahlardan arındırma yalanlarıyla Irak'a saldırdılar, topraklarını işgal ettiler, zengin enerji kaynaklarına el koydular, masum insanları katlettiler, binlerce yıllık kültürel mirası yok ettiler ve hızla kukla bir yönetim oluşturdular.

Küresel faşist Amerikan imparatorluğu projesi adına dünya­yı, bomba, para ve kâra dayalı ölüm ittifakına sürmekte tereddüt etmeyen ve Bush'u koçbaşı olarak kullanan yönetimin şahinler kanadı "Askerî-Endüstriyel-Finans Kompleksi"nin men­suplarından oluşuyor. CFR'de inisiyatifi ele geçiren şahinler, Bush iktidarını ve kongreyi endüstri, ticaret ve bankacılık yatı­rımlarının araçları halinde çalıştırıyor.

Mektupçu yeni muhafazakâr (Neo Conservative / Ne- oCon) şahinler

Küresel faşist imparatorluk peşindeki Yeni Muhafazakârla­rın çelik çekirdek kadrosu Richard Perle eliyle Başkan Clinton'a 26 Ocak 1998 tarihinde Irak'a savaş ilanı için aşağıdaki imzaları içeren bir mektup vermişlerdir.

     Dick Cheney:

Başkan Yardımcısı, CFR ve Triateral üyesi, Amerikan Giri­şim Enstitüsü'nün (American Enterprise Institute / AEI) Onursal Başkanı, Halliburton Petrol Şirketi'nin eski Yönetim Kurulu Başkanı.

     Donald Rumsfeld;

Savunma Bakanı, CFR üyesi, Yeni NATO Girişimi (New Atlantic Inisiative / NAI) üyesi.

     Paul Wolfowits;

Savunma Bakan Yardımcısı, CFR Trilateral, Bilderberg üyesi.

     Richard Perle;

Savunma Politikaları Danışma Konseyi Direktörü CFR üye­si, Eski Savunma Bakan Yardımcısı Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) Başkanı.

     Bruce P. Jackson

Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) Eski Başkanı, Yeni .NA­TO Girişimi (NAI) üyesi, CFR üyesi, Başkan Bush'un 2000 yılı seçim kampanyası Dış Politika Kampanyası Başkanı, ABD NATO Komisyonu eski Başkanı, değişim sürecindeki demokra­siler projesi başkanı, silah üretici devi Lockheed-Martin eski Başkan Yardımcısı.

     Robert Zoellick

ABD Ticaret Bakanlığı Temsilcisi, CFR Trilateral, Bilder­berg üyesi, Yeni NATO Girişimi (NAI) üyesi.

     John Bolton

Dışişleri Bakan Yardımcısı, CFR üyesi, Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) ve Yeni NATO Girişimi (NAI) üyesi.

     Richard Armitage

Dışişleri Müsteşarı, CFR üyesi.

     George Tenet

GIA Başkanı CFR üyesi.

     Jeanne J. Kirkpatrick

CFR Trilateral Komisyon üyesi, Amerikan Girişim Enstitüsü (AEİ) üyesi.

     Paula Dobriansky

CFR Trilateral üyesi, Amerikan Girişim Enstitüsü (AEÎ) üyesi.

      William Kristol

CFR üyesi, Yeni Muhafazakârlığın önde gelen kuramcıların­dan.

      Irwing Kristol

CFR üyesi Yeni Muhafazakârlığın önde gelen kuramcıların­dan. Brooklyn'li Troçkist, CIA görevlisi, New York'ta kurulan Amerikan Kültürel Komisyonu CIA Sözleşmeler Yöneticisi, 1953'te Paris'e taşındı ve Tek Dünyacı CIA'cılann dergisi En- counter'in eş editörlüğünü üstlendi.

     Robert Kağan

CFR üyesi, Yeni Muhafazakârlığın önde gelen kuramcıla­rından.

     James Woolsey

CIA eski Başkanı, CFR üyesi, Emekli Kara Albay.

     Lewis Libby

Cheney'in Baş danışmanı (sağ kolu), CFR üyesi.

     Newt Gingrieh

Temsilciler Meclisi Eski Üyesi, Kıdemli Cumhuriyetçi Partili, CFR üyesi, Yeni NATO girişimi (NAİ) üyesi.

      Douglas Feith

Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi.

      Stephen Hadley

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CFR üyesi, Es­ki Savunma Bakan Yardımcısı Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) üyesi.

     Eric S. Edelman

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CFR üyesi, ABD-Finlandiya eski Büyükelçisi, Türkiye Yeni Büyükelçisi.

     Eliot Abrams

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CFR üyesi.

     Zalmay Halilzad

Eski Savunma Bakan Yardımcısı, Beyaz Saray Ulusal Gü­venlik Konseyi üyesi, CFR üyesi.

      Kenneth Adelman

Eski Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi.

      James Schlesinger

Eski Enerji Bakanı, CIA Eski Başkanı, CFR üyesi.

      E. Orgeneral Wayne Downing

Merkez Kuvvetler Eski Komutanı, îç Güvenlik Eski Bakarı Yardımcısı.

      Prof. Eliot Cohen; Johns Hopkins Üniversitesi Öğretim üyesi, CFR üyesi.

      VinWeber

Minnesota eski Senatörü, CFR üyesi.

      Peter W.Rudman

Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi.

      Yoshua Muravchik

Bush'un danışmanı, CFR üyesi.

      Prof. Michael Ledeen

Cheney'in Danışmanı.

      Tim Donnely

Cheney'in Danışmanı.

      David Jeremialı

CFR üyesi.

      David Wurmser

Eski senatör.

      Stephen Cambone

Dışişleri Bakan Yardımcısı (istihbarat)

      Jeffrey Bergner.

      William Bennet.

Küresel Faşist Şahinler Troykası

Cheney-Rumsvelt-Wolfowitz'den oluşan küresel faşist şa­hinler troykası, Başkan Clinton'u26 Ocak 1998 tarihli mektupla Irak'a savaşa zorlamış, fakat bunda başarılı olamamıştır. "Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi" (Project For New American Cen- tury) adlı düşünce kuruluşu raporu ile, "Amerikan Savunma­sının Yeniden Yapılandırılması" adlı 20 Eylül 2000 tarihli ra-

porun altındaki imzalar Clinton'a verilen mektubun altındaki imzalardı.

NeoCon Troyka; Başkan Bush'u imparatorluk projesinin gerçekleştirilmesinde koçbaşı olarak kullanıyor. Bush, Arbusto Energy ve Harken petrol şirketinin eski başkanı, CFR üyesi.

Troyka, Bush'u Beyaz Sarayı, Başkan Yardımcılığını, Ulusal Güvenlik Konseyini, Savunma Bakanlığını ve kabineyi çelik çekirdek üyeleriyle kuşatmış bulunuyor.

Bush'u Kuşatan Troyka Ekibi

     Kari Rove; Siyasi Danışman.

     Albert Gonzales

Baş Hukuk Danışmanı, Faşist terör yasalarının mimarı.

      Lawrence Lindsay

Ulusal Ekonomik Konsey Direktörü.

     Prof. Michael Ledeen

İran ve Ortadoğu Danışmanı.

     Lewis Libby

Baş Danışman.

     Andrew Card

Beyaz Saray Genel Sekreteri.

     Edivard Djwerdjian

Beyaz Sarav Sözcüsü. Eski Dışişleri

Bakan Yardımcısı, İsrail ve Sovyet Eski Büyükelçisi.

     John Dululio

Beyaz Saray Merkez Sorumlusu, Köktendinci

eylemci

     Michael Gerson

Beyaz Saray Baş Metin Yazarı, "Şer Ekseni"nin mucidi.

      Deborah Leower

Beyaz Saray Kriz Odası, Ulusal Güvenlik

Konseyi Direktörü.

     Dan Barlett

Beyaz Saray İletişim Direktörü.

    Karen Hughes

Beyaz Saray Basın Danışmanı.

    Marry Ellen Coııntrymen

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Sözcüsü.

Dick Cheney ve Çekirdek Ekibi Troyka'nın 1 Numaralı Üyesi

ABD Başkan Yardımcısı, CFR Trilateral üyesi, wyoming Senatörü, Beyaz Saray Eski Genel Sekreteri, Baba Bush dönemi Savunma Bakanı, Halliburton Petrol Şirketi Eski Başkanı İleri teknoloji devi Dresser Rand şirketinin ve Halliburton'un Başkanı.

Halliburton'un bağlı şirketi TRWnin Eski Yönetim Kurulu üyesi. Halliburton'un 60 yıldan bu yana ABD Ordusu'nun ihti­yaçlarını karşılayan Kellogs Brown & Root Service (KBR) şir­ketinin de ortağı, bu durumda Halliburton şirketinin TRW üze­rinden Lockheed-Martin, silah devi Northrop Grumman ile or­taklığının yanı sıra Dresser Rand. Kellogs Brown & Root Service ve Temizlik Maddeleri devi Procter & Gable ile ortaklıkları var. Dick Cheney'm eşi Lynne V. Cheney Lockheed-Martin'in eski yönetim kurulu üyesi Lockheed-Martin ve bağlısı TRW, Afrika ve Avrupa'da CIA, NSA ve DEA gibi istihbarat örgütleriyle birlikte hareket ediyor.

Cheney, 2002'de Kaliforniya'daki ağır enerji krizinden sonra geliştirilen Ulusal Enerji Planı'nm başkanı olarak küresel emperyalist enerji politikalarını oluşturdu. Başkan yardımcılığını devralır almaz, enerji devi Enron'un Başkan Yardımcısı Thomas White'ı Kara Kuvvetleri Bakanlığına diğer dev petrol arama şirketi Tom Brown'ın Başkanı Donald Evans'ı Ticaret Ba­kanlığına getirdi.

    Bruce P. Jackson

Cheney-Rumsfeld-Wolfowitz Troykası'nın en güçlü üyesi kendisini geri planda tutan Bruce P. Jackson'dur. 2000 yılı baş­kanlık seçimlerinden önce Jackson'un ABD Başkan adaylığı gündeme gelmişti. CFR üyesi, Londra merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü üyesi 1979-1990 yılları arasında

askeri istihbarat subayı 1986-1990 yılları arasında Savunma Ba­kanlığında görevli. Bush'un 2000 yılı seçim kampanyası Dış Po­litika Kampanyası Başkanı Kıdemli Cumhuriyet Partili. Yeni Muhafazakârların egemenliğindeki Amerikan Girişim Enstitü­sü'nün (AEI) Eski Başkanı. Yeni Muhafazakârların hakimiyetin­deki Yeni NATO Girişimi (NAI) Başkanı. Ağustos 2002'den bu yana ABD Merkezli, Değişim Sürecindeki Demokrasiler Proje- si'nın Başkanı Lockheed-Martin dev silah üretici firmasının Es­ki Araştırma Geliştirme Stratejilerinden sorumlu Başkan Yar­dımcısı. ABD'de, Askerî-Endüstriyel-Kompleks"in bir numaralı aksiyoneri o kadar ki, "Bay Askerî-Endüstriyel Kompleksi" adıyla anılıyor. Uzay, Güç ve Strateji (Space, Power and Stra- tegy) adlı kitabın yazarı. Bush iktidarı devralır almaz Cheney, "Amerikan Ulusal Füze Kalkanı Projesi"nden en büyük Penta­gon ihalesini Lockheed-Martin şirketine verdi. Lockheed-Martin bu ihaleyi dev TRW şirketi işbirliği ile üstlen di. 12 Aralık 2002'de dünyanın 5. büyük silah üretici şirketi Northrop Grum­man TRW ile birleşti. TRV/'nin, Lockheed-Martin ile işbirliği içinde olması nedeniyle Northrop-Grumman'la ortak durumda.

Her üç şirketin, yönetim kadroları Troyka ekibinin kuşatma­sında. Jackson, Lockheed-Martin'in Başkan yardımcısı iken Stephen Hadley, Jackson'un en büyük yardımcısıydı.

Troyka "Amerikan Ulusal Füze Kalkanı Projesi"ni hazırla­mış ve ihale yi Lockheed-Martin'e vermiştir. İhalenin gerçek­leştirilmesinde TRW üzerinden Lockheed-Martin'le işbirliğini sağlayan silah devi Northrop & Grumman'in Yönetim Kurulu Başkanı James Roche'tir. Roche, Troyka tarafından Hava Kuv­vetleri Bakanlığına getirilmiştir.

    Stephen Hadley

Stephen J. Hadley, Bruce P. Jackson'un tüm çalışmalarında en yakın yardımcısıydı. CFR üyesi olan Hadley, Baba Bush'un Savunma Bakan lığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi üyeliğini yap­mıştır. Cumhuriyetçi Parti'nin en kıdemli üyelerinden biri olan Hadley, Troyka tarafından Ulusal Güvenlik Konseyi üyeliğine getirilmiştir. Hadley, Shea-Gardner adlı uluslararası hukuk fir­masının ortağıdır. Lockheed-Martin sadece Pentagon'dan ihale-

ler almıyor. NATO'nun dev ihalelerini de alıyor. Zaten NATO, "Askeri Endüstriyel Finans Kompleks"in en büyük müşterisidir. Hadley, Jackson ve Rumsfeld gibi NATO'nun genişleme karar­larını alan Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) üyesidir. Jackson bu enstitünün Başkanı iken Hadley Genel Sekreteriydi. Cheney de Başkan Yardımcılığından önce Enstitü'nün Onursal Başka- nıydı.

Pentagon Eski Savunma politikaları direktörü Richard Perle, Hazine Bakanı Paul O'Neil, Dışişleri Bakan Yardımcısı John R. Bolton, Lynne V Cheney, Prof Samuel Huntington ve ABD eski Başkanı Gerald Ford da Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) üyeleri arasında bulunuyor.

    Lewis Libby

Cheney'in Müsteşarı (sağ kolu) CFR üyesi. Eric S. Edel- man'la birlikte çalışıyordu.

    Eric Edelman

Cheney-Rumsfeld-Wolfowitz'in güvenlik, savunma ve uzay konularında eski Başdanışmanı, CFR üyesi, 1981-1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı Operasyon Dairesinde görev yaptı. 1982-1984 yılları arasında Dışişleri Bakanı Aleksandr Haig ve George Shultz'un özel danışmanlığını yaptı. Cheney'in Savunma Bakanı olduğu 1992-1993 yılları arasında Dışişleri Bakanlığın­dan Savunma Bakanlığına geçti. Doğu Avrupa ve Sovyetler Birli­ği İşleri Yardımcılığında bulundu. 1994-1996 yıllan arasında Çek Cumhuriyeti Büyükelçiliği Müsteşarlığında 1998'de Finlandiya Büyükelçiliğinde bulundu. Troyka iktidara gelince Edelman'ı Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Üyeliğine getirdi. Ağustos 2003'te ABD'nin Türkiye Büyükelçisi olarak göreve başladı.

    Condoleeza Rice

Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı, CFR üyesi, Stanford Üniversitesi Eski Rektörü, Rusya uzmanı, Baba Bush dönemi Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, Başkan George W. Bush'un Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı, Petrol devi Chevron'un Eski Yönetim Kurulu üyesi, ABD'nin Orta Asya, Kafkasya politikaları ile ilgili çalışmalar yürüten Doğu-Batı Enstitüsü (EWI) üyesi.

     Zallmay Halilzad

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, Eski Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi

     Stepnen Hadley

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CFR üyesi, Baba Bush dönemi Savunma Bakan Yardımcısı, Amerikan Giri­şim Enstitüsü (AEI) üyesi

     EliotAbrams

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi,, CFR üyesi, Başkan Bush'un özel Danışmanı, Baba Bush'ça affedilen Iran Kontra skandali suçlusu

     Grahnm Fuller

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CIA Eski Baş­kan Yardımcısı, Ortadoğu-îran-Türkiye uzmanı

     Paula Dobıiansky

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CFR Trilateral üyesi, Amerikan Girişim Enstitüsü (AEI) kıdemli üyesi

     Mathew Bryza

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi

     John Gordon

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CFR üyesi

     Dan Fried

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, CFR üyesi, Brooking Institute kıdemli üyesi

     Donald Rumsfeld

Troyka'nın 2 nolu üyesi. Savunma Bakanı, CFR üyesi, Yeni NATO Girişimi (NAI) üyesi, Başkan Reagan dönemi Savunma Bakanı, Reagan dönemi Başkanlık Ortadoğu Özel Temsilcisi, ABD'nin NATO nezdindeki Büyükelçisi, Zürih merkezli dev mühendislik şirketi ABB'nin yöneticisi.

Troyka'nın elebaşısı her ne kadar Cheney olarak görünüyorsa da aksiyoner elebaşısı Rumsfeld'dir. Reagan ve Baba Bush ile ça­lışmış olan Rumsfeld, Savunma Bakanlığının basma kendisi gibi aksiyoner bir şahinin geçmesi halinde ABD'nin 1 nolu Bakanlığı olan Dışişleri Bakanlığının etkisinin azalacağı ve ABD'nin yöne­timinde Savunma Bakanlığının ağırlığının artacağı deneyim ve

birikimine sahip olduğu için Bush kabinesinde Savunma Bakanlığı koltuğuna oturmayı tercih etmiştir. Kendisine bağlı general ve sivilleri Pentagon'un kilit noktalarına hızla yerleştirmiştir.

Rumsfeld, 1962'de Illinois'ten Senatör seçilmiştir. Nixon yönetimi başa geçtiğinde, Ekonomik Fırsatlar Ofisi Direktörüy­dü. Cheney daha o sıralarda Rumsfeld'in dikkatini çekmişti. Ford Başkan olunca Rumsfeld'i Beyaz Saray ekibinin başına geçirmiş o da Cheney'i Beyaz Saray'a taşımıştır. Sınırsız tutkuları olan Rumsfeld 34 yaşındayken Savunma Bakanlığı koltuğuna oturmayı başarmıştır. Rumsfeld bakan olur olmaz sırdaşı ve sağ kolu yaptığı Cheney'i Beyaz Saray ekibinin başına geçirmiştir. Rumsfeld, "Yıldız Savaşları Projesi"ni yaratan kişidir. 1973-1974 arası ABD'nin NATO Büyükelçiliğinde, Reagan döneminin füze sistemleri, Ortadoğu temsilciliği ve Stratejik Silah teknolojisiyle ilgili görevlerde bulunmuştur.

Rumsfeld, Ford-Bush kanadından çok Reagan kanadına ya­kındı. Rumsfeld, Savunma Bakanlığı'na tayin edildiğinde Con- doleeza Rice, Brent Scwroffun koruması altındaydı ve Rums- feld'le yakın temastaydı. Rumsfeld daha o zaman şahinlerin re­isiydi. Rumsfeld, Baba Bush'u, zekâsının sınırlı olması ve ye­tersizliği nedeniyle açıkça eleştiriyor ve küçümsüyordu. CFR'de birlikte olduğu Bush'un 1980 seçim kampanyası öncesinde CFR ve Trilateral Komisyondan istifa etmesi ve istifanın kamuoyuna açıklanmasını istemesiyle.([71]) ortaya koyduğu oportünist tavrı açıkça aşağılıyordu.

Baba Bush'u zekâ sınırlısı gören Rumsfeld, savunma bakan­lığı koltuğuna oturduğunda, Cheney, Beyaz Saray, Rice ise, Ulusal Güvenlik Konseyi ayağını oluşturuyordu. Cheney Sa­vunma Bakanı olduğunda Wolfowitz Savunma Bakan Yardım­cısıydı. Richard Perle'de Reagan'ın Savunma Bakan Yardımcı­sıydı. Wolfowitz, Perle, Paul Kozemchak, Andrew Marshall ve Ahmet Çelebi de amansız şahin Prof Albert VVohlstetter'in öğ­rencileridir. Rumsfeld'in Reagan döneminden bu yana bu ekiple ilişkisi devam etmiştir.

    Prof Paul Wolfowitz

Troyka'nın 3 nolu üyesi. Savunma Bakan Yardımcısı, CFR, Trilateral, Bilderberg üyesi Wolfowitz, Chicago Üniversitesinde Siyasal Bilimler Doktorası yapmıştır. îş hayatına Washington'da ki Silah Kontrol ve Silahsızlanma Temsilciliği ile başlamıştır. ABD'nin Moskova Büyükelçiliğinde bulunmuştur. Perle'nin li­derliğinde, SSCB'ni izlemekle görevli "B Takımı" içinde yer al­mıştır. 1990'h yılların başından itibaren SSCB'nin dağılmasından sonra, "Yeni Dünya Düzeni"yle ilgili çalışmalar yapmıştır.

Cheney'in liderliğinde ilk kez Irak'a karşı "Önleyici Saldırı Doktrini"ni o hazırlamıştır. Rumsfeld ve Cheney'de Wolfowitz ile aynı görüş ve düşünceyi paylaşmaktadır. Rumsfeld aynı pro­jeyi uygulayan aksiyonerdir.

    Prof Albert Wohlstetter

ABD'nin modern savaş doktrini ve dış politika teorisyeni Wohlstetter. Kennedy'den bu yana tüm Başkanlara savunma ve dış politika konularında akıl hocalığı yapmıştır. Wohlstetter gele­ceğin savaşlarında nükleer silah yerine ordunun küçültülerek he­defini şaşmayan bomba ve füzelerle donatılmış çevik kuvvet bir­liklerine dönüştürülmesini savunmuştur. Chicago ve Uçla üniver­sitelerince hocalık yapan Wohlstetter 1980'li yıllarda Perle ve Wolfowitz'in ABD yönetiminde görev almasını sağlamıştır. Perle ve Wolfowitz'in yanı sıra öğrencilerinden Pentagon Stratejisi, "Net Assesment" direktörü Andrew Marshall, Eski Savunma Ba­kan Yardımcısı ve Irak-Afganistan Özel Temsilcisi Zalmay Halil- zad ve Paul Kozemchak'ın Baba Bush yönetiminde görev alma­larını sağlamıştır. Wohlstetter, Ahmet Çelebi'yi Wolfowitz ve Perle ile tanıştırmıştır. Daha sonra onun ABD desteğiyle Irak Ulusal Konseyi Liderliğine geçmesini sağlamıştır.

Rumsfeld-Wolfowitz ve Çekirdek Ekibi

    Douglas Feith, Savunma Bakanlığı Müsteşarı, CFR üyesi, Reagan dönemi Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi, Reagan dönemi Savunma Bakan Yardımcısı Feith & Zell Uluslararası Hukuk Firması patronu.

Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle'nin dört yıl süreyle yardımcısı. Richard Perle'nin, International Advisor Incorpo- rated adlı Türkiye için lobi faaliyeti yürüten şirketinin ortağı.

      Harold Rhodes

Savunma Bakan Yardımcısı CFR üyesi

      Peter W.Rodman

Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi

      Jack R. Crouch

Savunma Bakan Yardımcısı

      John Stenbit

Savunma Bakan Yardımcısı

      E. Oramiral John Pointdexter

İstihbarattan Sorumlu Bakan Yardımcısı

      Paul Bremer

Irak Geçici Yönetimi Başkanı, Eski Büyükelçi, Baba Bush'un İçişleri Bakanı'nın danışmanı, Kissinger, William Ro-gers dahil altı Dışişleri Bakanı'nın danışmanı Kissinger & As-sociate uluslararası firmasının eski Direktörü, Dış Politika Derneği eski Başkanı, International Commision On Terrorism üyesi, ulusal Terörizm Komisyonu Eski Başkanı.

      Trent Lort

Senato Azınlık Grubu Başkanı, CFR üyesi

      Sally K. Horn

Savunma Bakanlığı "Tehditleri Azaltma Politikaları" Direk­törü, CFR üyesi

     Andrew W. Marshall

Savunma Bakanlığı, "Net Assesment" Direktörü, CFR üyesi

     Anthony D. Marshall

Savunma Bakanlığı "Net Assesment" Direktörü, CFR üyesi

     Newt Gingrich

Eski Temsilciler Meclisi Başkanı, Rumsfeld'in gayri resmi özel danışmanı

      Fred Celec

Rumsfeld'in Özel asistanı

      Lawrence Di Rita,

Rumsfeld'in özel Danışmanı

     William Luti

Pentagon Özel Planlar Bürosu Direktörü

     E. Amiral Art hur Cebrowski

Savunma Bakanlığı Kuvvetler Dönüşümü Direktörü, Savun­ma Bakanlığı Eski Kontrol İletişim ve Bilgisayara Sistemleri Komutanı, CFR üyesi

    Prof Thonıas P. M. Barnett

"The New Rules Set" (Küreselleşme ve Güvenlik Etkileri)) Projesi Direktörü, ABD Deniz Harp Akademisi Profesörü.

     Hava Orgeneral Richard Mayers

Genelkurmay Başkanı

    Kara Orgeneral John Abizaid

Merkez Kuvvetler Komutanı

    Orgeneral Peter J. Schoomaker

Eski Özel Kuvvetler Komutanı (Rumsfeld'in Genelkurmay Başkanlığına önerdiği isim)

Savunma Politikaları Danışma Kurulu

Richard Perle, Savunma Politikaları Danışma Kurulu Başka­nı, Reagan dönemi Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi, Kı­demli Cumhuriyetçi Partililerin egemenliğindeki Amerikan Gi­rişim Enstitüsü'nün (AEI) Başkanı, JINSA (Jewish Instutite Of National Security Affairs) Yönetim Kurulu üyesi, Foundation On For Defence Of Democrasy (İsrail yanlısı) adlı kuruluşun Danışma Kurulu üyesi, sağcı Jerusalem Post gazetesi eski Yö­neticisi, Kissinger'in Danışman olduğu Trireme Partnes LP adlı borsa şirketinin Danışmanı, Global Crossing adlı Telekom Şir- keti'nin Danışmanı.

Başkan olduğu Amerikan Girişim Enstitüsü'nde (AEI) Che­ney, Ford Eski Onursal Başkan, O'Neil, Bolton, Huntington ve Lynne V. Cheney üyesi.

•Newt Gingrich

Temsilciler Meclisi Eski Başkam, Cumhuriyetçi Parti'nın kı­demli üyesi, CFR üyesi, Yeni NATO Girişimi (NAI) üyesi, UN­SA üyesi.

      Fred Ukle;

Savunma Bakanlığı Savunma Politikaları Danışma Komisyonu eski üyesi.

      Henry Kissinger;

Eski Dışişleri Bakanı, Eski Ulusal Güvenlik Konseyi Danış­manı, CFR, Trilateral, Bilderberg üyesi, Amerikan Girişim Ens­titüsü (AEI) üyesi.

      James Woolsey;

CIA Eski Başkanı, CFR üyesi.

      Eliot-Cohen;

Cohns Hopkins Profesörü, CFR üyesi

      Thomas Foley;

Temsilciler Meclisi Eski Sözcüsü, ABD Japonya Eski Büyü­kelçisi, CFR, Trilateral üyesi.

      Harold Brown

Eski Savunma Bakanı, CFR üyesi.

      Kenneth Adelman

Eski Savunma Bakan Yardımcısı, CFR üyesi.

      James Schlesinger

Eski Enerji Bakanı ve CIA Başkanı, CFR üyesi.

      Dan Quayle;

ABD Eski Bakan Yardımcısı

      William Kristol

Bilderberg Uluslararası Üyesi, NeoCon'un önde gelen ku­ramcılarından.

      Irwing Kristol

CFR üyesi, AEI üyesi. NeoCon'un önde gelen kuramcılarından William Kristol'un babası.

      Robert Kağan

CFR üyesi, NeoCon'un önde gelen kuramcılarından.

      Prof. Samuel P. Huntington

Harvard Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Direk­törü, Ulusal Güvenlik Konseyi Strateji Direktörü, Medeniyetler Çatışması kitabının yazarı.

     David Jeremiah

Küresel Faşist Amerikan İmparatorluğu Yönetimi

      George W. Bush, (R[72])

ABD Başkam, CFR üyesi, Petrol Sondaj Şirketi Arbusto ve Harken Petrol Şirketi'nin patronu.

      Dick Cheney, (R)

ABD Başkan Yardımcısı, CFR Trilateral üyesi, petrol devi Halliburton'un eski Yönetim Kurulu Başkanı.

      Condaleezia Rice, (R)

Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı, CFR üyesi, Doğu-Batı Enstitüsü (EWÎ) üyesi, petrol devi Chevron'un eski Yönetim Kurulu üyesi.

      Donald Rumsfeld; (R)

Savunma Bakam, eski dev petrol, arama şirketi Town Brown Inc. Başkam, Sharp Dirilling Petrol Şirketi patronu, Bush'un 2000 yılı seçim kampanyası Başkanı.

      Gale Norton, (R)

Savunma Bakanı, uluslararası dev enerji şirketlerinin ünlü avukatlık firmasının patronu.

      Thomas While

Ordu Bakanı, eski enerji devi Enron'un Başkan Yardımcısı.

      James Roche;

Hava Kuvvetleri Bakanı, Silah devi

Northrop-Grummen'in eski Başkanı.

      John Snow; (R)

Hazine Bakanı.

      Elaine Chao

Çalışma Bakanı, CFR üyesi.

     Spenser Abraham, (R) Enerji Bakanı, Otomobil Endüst­risinin desteğiyle bakanlığa getirildi.

      Prof John Ashcroft, (R)

Adalet Bakanı, Köktendinci Hıristiyan, Yahudi düşmanlığına varan düşüncelere sahip, Güney Carolina Bob Jones Üniver­sitesi Profesörü.

     Ann Venemen, (R) Tarım Bakanı.

     Norm an Mineta, (R) Ulaştırma

Bakanı.

     Roderick Piage, (R) Eğitim Bakanı.

     Mel Marlinez, (R)

Konut Bakanı

     Chiristine Whitman, (R)

Çevre Koruma Bakanı, CFR Bilderberg üyesi.

     Tom Ridge, (R)

Güvenlik Bakanı ABD Devlet Başkanı Eski adayı, Pensil- vanya Eski Valisi, Kıdemli Cumhuriyetçi Parti üyesi.

     Robert Zoellick, (R)

CFR Trilateral Bilderberg üyesi.

     Org Richard Myerş ABD

Genelkurmay Başkanı.

NoeCon Troyka ve Çekirdek Ekibinin Özellikleri

     Troyka çekirdek ekibinin hemen tümü ABD'nin önderli­ğinde bir dünya hükümeti kurulmasını amaçlayan CFR-Trilate- ral-Bilderberg üyesidir.

     Troyka çekirdek ekibinin tümü; ABD'nin dünya impara­torluğunu projelendiren Yeni Muhafazakâr kıdemli Cumhuri­yetçi Parti'nin hakimiyetindeki Amerikan Girişim Enstitüsü'nün (AEI / American Enterprice Institute For Public Polcy Research) üyesidir.

     Troyka ve çekirdek ekibinin beyin takımı, NATO'yu dünya imparatorluğunun saldırgan gücü olarak kuran ve "Yeni NATO Konsepti" ile görev alanını küreselleştiren Yeni Muhafazakârla­rın hakimiyetindeki kıdemli Cumhuriyetçilerin NGO'su, "Yeni NATO Girişimi"nin (NAI / New Atlantic Inisiative) üyesidir.

     Troyka ve çekirdek ekibinin çelik çekirdeği, Avrupa, Ku­zey Amerika ve Avrasya'da oluşacak dünya imparatorluğunu amaçlayan, Yeni Muhafazakâr kadronun egemenliğindeki Do- ğu-Batı Enstitüsü'nün (EWI / East-West Institute) üyesidir.

Şöyle ki:

AEI Üyeleri

Dick Cheney

AEI, CFR Trilateral üyesi.

Richard Perle

AEI Başkanı, CFR üyesi.

Lawrence Lindsay

AEI, CFR üyesi.

Paul O'Neil

AEI, CFR üyesi.

John Snow

AEI, CFR üyesi.

John Bolton

AEI üyesi

Douglas Feith

AEI, CFR üyesi.

Jeane Kirtpatrick

AEI, CFR üyesi.

Prof. Samuel Huntinglon

AEI, CFR Trilateral-Bilderberg üyesi.

Lynne V.Cheney

AEI, CFR üyesi.

Irwing Kristol

AEI, CFR üyesi. Neo Con'un önde gelen kuramcılarından William Kristol'ün babası.

Prof. Joshua Muravchik

AEI, CFR üyesi.

Prof. Michael Ledeen

AEI, CFR üyesi.

Gerald Ford

AEI Onursal Üyesi, CFR-Bilderberg üyesi.

Henry Kissinger

AEI, Onursal Başkanı.

NAI Üyeleri

Donald Rumsfeld,

NAI, CFR üyesi.

Richard Perle,

NAI, CFR üyesi.

John Bolton,

NAI, CFR üyesi.

Prof. Joshua Muravchik

NAI, CFR üyesi.

Paula Dobrianski

NAI, CFR üyesi.

William Kristol

NAI, CFR üyesi.

Jeane Kirkpetrick

NAI, CFR üyesi.

Prof. Samuel Huntington

NAI, CFR-Trilateral-Bilderberg üyesi.

Charles Krauthammer

NAI CFR üyesi.

Peter Romdan

NAI, CFR üyesi.

Newt Gingrich

NAI, CFR üyesi.

Henry Kissinger

NAI Onursal Başkanı, CFR-Trilateral-Bilderberg üyesi.

Prof. Zbigniev Brezezinski

NAI Onursal Başkanı, CFR-Trilaterel-Bilderberg üyesi.

Bruce P. Jackson

NAI Başkanı, CFR üyesi.

EWI Üyeleri

Condoleezza Rice

EWI CFR üyesi

Prof. Joseph S. Nye

EWÎ CFR üyesi

John Evdin Mroz

EWI CFR üyesi

Gerge Bush

EWI Onursal Başkanı, CFR üyesi

    Troyka ve çekirdek ekibinin tümü, aşırı sağcı, militarist, saldırgan, yayılmacı ve fanatiktir.

    Troyka ve çekirdek ekibinin tümü, "Askeri-Endüstriyel-Fi- nans

Kompleks"in petrol-enerji-silah kanadının yönetiminden gelmiştir.

(Lockheed-Martin, Boeing, Raytheon, Northrop-Grumman, TRW, Halliburton, Enron, Chevron, Unacol, Tom Brown, Sharp Dsillign, Dresser-Rand, Kellog Brown-Root Service, Motorola)

    Troyka ve çekirdek ekibinin tümü savunma ve güvenlik politikaları konusunda uzmandır. Pentagon kadrolarında yetiş­mişler ve bu kadrolara odaklanmışlardır. Troyka ekibi, Re- agan'm ilk başkanlık döneminde (1981-1985) hükümetteydiler. Washington'da ağlarını bu süreçte örmüşlerdir.

    Troyka ve çekirdek ekibinden Perle, Wolfowitz, Abrams ve Feith hükümette kim olursa olsun İsrail devletini koşulsuz desteklenmesinden yanadırlar.

    Küresel Faşist Amerikan İmparatorluğu Yönetiminde; Yeni Muhafazakârlar ve köktendinci Hıristiyanlar bir araya getiril­miştir.

NeoCon Troyka, Irak ve Bölgeyi Kaosa Sürüklemiştir

Irak'ın elinde bulunan kitle imha silahlarının yok edilmesi, Irak'a ve bölgeye demokrasi getirilmesi amacıyla Irak savaşını başlatan ABD'nin gerçekte Irak'tan sonra Suriye, Lübnan, Lib­ya, İran, Somali ve Sudan gibi 6 Müslüman ülkesini 5 yılda vurmayı Irak'ta ve bölgede rejim değişikliğine gitmeyi, petrole el koymayı plânladığı ve İsrail'i bölgenin hakim durumuna ge­tirmeyi amaçladığı apaçık ortaya çıkmıştır. Üstün teknolojik ve askeri güçle savaşın bir ay gibi çok kısa sürede kazanılması, Irak'ta ve bölgede barış ve istikrarında kısa sürede sağlanacağına olan güveni artırmıştır.

Ne var ki, direnişçilerin her gün Amerikan askerlerine saldı­rıda bulunması, terör eylemlerinin dozunun her geçen gün daha da artması, Amerikan askerlerinin savaşta uğradığından daha fazla kayba uğraması, Şiiler arasındaki iktidar mücadelesinin

engellenmemesi, Irak'taki Amerikan sivil ve askeri yönetimin alt yapı sorunlarına seyirci kalması sonuçta bölgenin kaos ortamına sürüklenmesi ve bir süper güç olarak Bush'un bunlarla baş edemez duruma düşmesi, 11 Eylül'den sonra Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlara kadar yayıldığı çok büyük coğrafyada üstlendiği rollerdeki başarısızlığı içte ve dışta ABD gücüne olan güvenin sarsılmasına, sebeplerin sorgulanmasına yol açmıştır.

NeoCon Troyka'nın Olağandışı Askerî Harcamaları ABD Ekonomisini Tahrip Etmektedir

Dünyanın dört bir tarafına asker göndermiş olan Bush yöne­timi sadece Irak'ta ayda 4 milyar dolar harcamaktadır. Irak sa­vaşının bu güne kadar ki maliyeti 65 milyar dolardır. Irak'ın ye­niden yapılandırılması için 600 milyar dolara daha ihtiyaç vardır. 500 milyar dolar bütçe açığı vardır. 2003 yılı ABD savunma bütçesi 396 milyar dolardır. 87 milyar dolarlık bir ek bütçe talep edilmiştir. Bütçenin büyük bölümü de savunma harcamalarına gidecektir. Saddam'ın devrilmesinin ABD'ne maliyeti 166 milyar doları buluyor. Buna karşın Wolfowitz, Mart ayında Temsilciler Meclisi'nde yaptığı açıklamada 2-3 yıl içinde 50-100 milyar dolar petrol geliri elde edebileceğini, ancak 2005-2006 tarihlerinde yıllık ortalama 20 milyar dolara çıkmasını beklediklerini açıklamıştır.

Hal böyle iken Bush yönetimi, 2002 2020 yıllarında gerçek­leştirilecek "Vision 2020 Güney Batı Missisipi Projesi" için Troyka ile bağlantılı Aerojet, Boening, Lockheed-Martin, Rand Corporation, Raytheon, Sparta Corporation, TRW ve Vista Technologies'e ilk aşamada 20 milyarlık ihaleyi bağlamıştır. 3000 adetlik 200 milyar dolarhk-x-35 tipi Joint Strike Fighter uçak ihalesi Lockheed-Martin'e verilmiştir.

2001 yılında dünya askeri harcamaları '839 milyar dolardır (20) Bu meblağ, dünyada gayri safı milli hasıla'nın yüzde 2.6'sını oluşturmaktadır. 2003 mali yılına ait ABD askeri harcamaları ise yaklaşık 470 milyar dolar. Bu meblağın yüzde 50'si tek başına ABD'ye aittir.

ABD'nin dünyaca ünlü ekonomistlerinden Prof. Paul Krug- man Eylül 2003'te yayınlanan kitabında "Bush'un ABD'yi Ar­jantin'e çevirdiğini ve seçimi tekrar kazanması halinde büyük bir ekonomik kriz yaşanacağını" yazmıştır.

Bu gerçeklere rağmen Şahinler Troykası pervasızca gerçek­leştirdikleri askeri harcamalarla, ABD ekonomisini tahribe de­vam etmektedirler.

Troyka Çekirdek Ekibi İçinde Konsensüste Çatlama

Yeni Muhafazakârlığın önde gelen teorisyenlerinden ve çe­kirdek ekibinden Irwing Kristol Rumsfeld'in büyük hatalar yaptığından ve gerçeklere uyum sağlayamadığından söz ederek yoğun eleştirilerde bulunuyor. Kristol'ün Rumsfeld'e yönelttiği eleştirilere çekirdek ekipten William Lati de katılıyor.

Rumsfeld'in gayri resmi danışmanı ve çelik çekirdekten Tem­silciler Meclisi Eski Başkanı, Newt Gingrich, "Savaş kazanıldı­ğında Rumsfeld'in yıldızı parıl parıl parlıyordu. Ancak şu anda yıldız parlaklığını yitirmeye başlamıştır. *"demiştir. Gingrich, Irak'taki kaosun sorumlusu olarak Rumsfeld'i göstermiştir.

Yeni Muhafazakâr hareket konsensüsünde ilk çatlama, Sa­vunma Politikaları Kurulu Direktörü Richard Perle'nin bu gö­revden istifasıyla ortaya çıkmıştır. Perle'nin istifasının nedenleri üzerine gidilmemiştir. Çatlağın yansımalarının önlenmesi için Perle kurul üyeliğini hâlâ sürdürmektedir. Irak'ta savaş sonrası kaos ortamının denetim altına alınmaması aşikâr hale geldiğin­de Perle açıklamalarda bulunmaya başlamıştır. Perle, Ağustos 2003'te "ABD'nin Irak'ta hata yaptığını ve iktidarı olabildiğince hızla İraklılara devretmesi gerektiğini söylemiştir. Perle ülkesel hatalarının savaş öncesi İraklılarla yakın işbirliği yapmamaları olduğunu söylemiştir.

Konsensüste bir diğer çatlama, çekirdek ekipten Senato Azın­lık Lideri Trent Lott gelmiştir. Lott, Troyka politikalarının ABD'yi yalnızlığa ittiğini ifade etmiştir. Lott, Aralık 2002'de istifa etmiştir. Konsensüste bir diğer önemli çatlak da Bush'un Ulusal Ekonomik Konsey Direktörü Lawrence Lindsay'ın istifasıyla gerçekleşmiştir. Bush'un, Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Rand Beers, Mart 2003'te CIA postlarında önemli görevler ifa etmiş Büyükelçi John Brady Kiesling ise Şubat 2003'te istifa etmiştir.

Başkanlık Seçimleri Yaklaşırken NeoCon Troykası Hedef Tahtasında

ABD Başkanlık seçimlerinin yaklaşması Bush politikalarının Amerika'yı bir süper güç olarak acze düşüşünün teşhirinde muhalefet için platform oluşturmuştur. Vietnam kahramanı NATO Kuvvetleri Eski Komutanı Orgeneral Wesley Clark Demokrat Parti'den başkan adaylığına soyunmuştur. Clark yeni kitabında; Bush ve kurmaylarının yanlış ülkeleri hedef alarak, terörizme destek veren gerçek kaynaklan göz ardı ettiklerini vurgulamıştır. Son yapılan kamuoyu yoklamaları Bush'u onaylayan oranının Clark'ın gerisine düştüğünü göstermiştir.

ABD Eski Başkanı Bili Clinton, Eylül 2003 'te Iowa eyale­tinde "Dünyayı birleştirmek yerine kendimizden uzaklaştırdık. ABD'yi birleştirmek yerine aşırı sağa kayarak böldük"demiştir.

Harvard Üniversitesi Dekanı, Joseph Nye; Amerikan patentli küresel sistemin baş aktörlerinin çok uluslu fınans hareketi ve bilgi teknolojilerine dayalı egemenliğinin ABD için kalıcı olmayacağını ileri sürmüş, ABD'nin tek başına iktidarlık döneminin kapandığını anlaması, küstah ve zorba dış politikasını değiştirmesi gerektiğini belirtmiştir.

Harvard Üniversitesi'nden Dr. Robert Jay Lif ton, Spigel'de geçtiğimiz ay şunları yazmıştır. "Bu hükümet eninde sonunda gidecektir. Gidinceye kadar da dünyaya ve ülkemize zarar vere­cektir. Fanatikler amaçlarından döndürülecek gibi değiller ama onları yalnız bırakabiliriz. Bu arada uluslararası baskı yaratmak da faydalı olacaktır. BM'de Almanya, Fransa, Rusya ve Çin'in karşı cephe oluşturmaları son derece önemliydi. Amerika şimdi tarihte hiç olmadığı kadar yalnız kaldı. Irak'ta bataklıkla karşı karşıya bulunuyoruz. ABD Yeni Muhafazakârlardan ibaret değildir."

Newsweek'teki makalesinde Fareed Zakaria, "ABD gücünü dünyayı rahatlatacak şekilde evrensel bir konsensüs ile kullan­mazsa kayıpları, kazançlarını aşacak ve Amerikan Yüzyılı kısa sürecektir" demiştir.

Troyka, BM'ye Geri Dönmek Zorunda Kalıyor

Bush, önce BM kontrolünde yabancı askerlerin Irak'a gel­mesine karşı çıkmış, Irak'ta bataklığa saplanması üzerine ağız değiştirmeye başlamıştır. Bu süre zarfında da Amerikan asker­leri savaşta uğradığından daha fazla kayba uğramıştır.

Ağustos 2003 sonunda ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage, "Amerikalı komutanın idaresi altında olmak koşuluyla Irak'ta BM gücü kurulmasının düşünüleceğini" söy­lemiştir. Bu öneri Troyka tarafından reddedilmiştir. Bush ve Rumsfeld Irak'ta hiçbir geri adım atılmayacağını ve Ameri­ka'nın müttefik askerlerine gerek kalmaksızın Irak'ta istikrarı sağlayacağını açıklamıştır.

Ama bu gelişmenin ardından Bush BM'ye gitmeye mecbur kalmıştır. Bush BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada mütte­fiklerin Irak'a asker göndermelerini ve masraflara iştirak etmele­rini talep etmiş ve Irak'a haklı nedenlerle savaş açıldığını ve Irak'ın elinde nükleer silahlar bulunduğunu yinelemiştir. Bununla beraber Bush, Saddam'la 11 Eylül arasında bir ilişki bulamadık­larını da itiraf etmiştir. Irak savaşırım dolar ve insan yaşamı ola­rak maliyetinin hızla artması, kamuoyu yoklamalarında Bush'un gerilemesi, tek yanlı Yeni Muhafazakâr (NeoCon) politikaların Irak'ta ve bölgede kaos yaratması ve Bush'un denetimi elden ka­çırması, Kongredeki Yeni Muhafazakârlar arasında savaşın seyri konusunda bir şüphe ve güvensizlik meydana getirmesi gibi se­beplerle Bush yönetimi, kendi ülkesinde baskılara karşı karşıya kalmış ve BM'yi devreye sokmak zorunda kalmıştır.

BM Genel Kurulunda Kofi Annan, "ABD'nin 11 Eylül’den sonra uygulamaya koyduğu, 'önleyici vuruş doktrini'nin BM'ye karşı önemli bir meydan okuma gibi göründüğünü ve bunun 'Orman Kanunu'na dönüşebileceğini, bu doktrinin sebepleri geçerli olsun ya da olmasın, kontrolsüz ve tek taraflı güç kullanımının yaygınlaşmasıyla sonuçlanabilecek örnekler oluşturulmasından endişe duyduğunu söylemiştir. BM Genel Kurulunda Fransa Cumhurbaşkanı Jack Chirac ve Almanya Başbakanı Gerhard Shröder, ABD'nin Irak'ta tek başına hare­kete geçmesini eleştirmiş ve BM komutası altında Irak'ta so­runların çözülmesini talep etmiştir.

NeoCon Troykası

"Şer Ekseni" ateşlemesiyle Irak savaşını başlatan tabii ki Şa­hinler Troyka'sı değildir. CFR karar mekanizmalarında Troy- ka'nm da dahil olduğu Şahinler ekibidir. Şahinler ekibi, Roose­velt, Nixon ve Reagan'da büyük bir savaşı başlatmak için ateş­lemişler fakat başaramamışlardır. Her zaman savaşa kurgulu bulunan Şahinler ekibi 11 Eylül saldırısını olağanüstü bir fırsat olarak görmüş ve savaşı başlatmıştır.

Powell ve bazı Pentagon generallerinin muhalefetini aşmak için çok büyük kuvvetler gerektiren savaşı başlatmak için Troy-ka elini o kadar çabuk tutmuştur ki, Baba Bush, Kissinger, Brzezinski, Scowroft ve Eagleburger bile bunları önleyememiştir. Savaşın az bir kuvvet ve umulanın ötesinde örtülü operasyonlarla kısa sürede kazanılması rejim değişikliğinin gerçekleştirilmeye çalışılması Irak'ta ve bölgede kaosu ateşlemiştir.

Bu nedenle Troyka iktidarına halkın desteği hızla azalmaya başlamıştır. Troyka'nın ABD ve koalisyon güçlerini kuyruklu yalanlarla savaşa sürdükleri apaçık ortaya çıkmıştır.

Halbuki Troyka'nın ateş hattına sürdüğü süper gücün dünyayı eninde sonunda bir kaosa sürükleyeceği belliydi. Nitekim kaos, Amerika için ve küresel boyutta zincirleme siyasi istikrarsızlığa yol açmaya başlamıştır.

Bu nedenle Troyka, tavır değiştirmiş böylece hem iç hem de küresel boyutta uzlaşma zemini oluşturma arayışına gitmiştir. BM'ye geri dönüşle Troyka, Avrupa ile ortak noktalan yakala­maya da başlamıştır. Troyka'nın hiçbir geri adım atılmayacağı yolundaki açıklaması BM'nin son toplantısıyla havada kalmıştır. Bu süreç devam edecek ve Troyka daha da esnekleşecektir.

Troyka'nın tavır değiştirmesi, güç kaybetmeye başlamaları ve Avrupa ile bir uzlaşma zemini bulmadan küresel faşist impa­ratorluk projesinin gerçekleşmesinin imkânsızlığını görmüş ol­malarındandır.

Troyka'nın temel yanılgısı, tek süper gücün hegemonyasının sürekliliğini sağlamadan sıçrama yaparak küresel faşist impara­torluk projesini dayatmaya kalkmış olmalarıdır. Başkan Bush,

yönetimini oluştururken radikal sağ imparatorlukçular bile libe­ral imparatorlukçuları birlikte yönetime almıştır.

Yönetimin oluşması bir uzlaşmayla olmamıştır. 11 Eylül böyle bir iktidarın oluşturulmasının fırsatını yaratmış, radikal sağcılar bu fırsatı bir oldu-bitti şeklinde kullanmışlardır.

Yönetimin oluşturulmasından itibaren Cheney-Rumsfeld- Wolfowitz'den oluşan radikal sağcı imparatorlukçular (Şahinler Troykası) ile Powell-Armitage Rice'tan oluşan liberal impara­torlukçular (Güvercinler Troykası) amansız bir mücadeleye gi­rişmişlerdir. Gerçekte Şahinler Troykası'nın imparatorluk stra­tejisiyle Güvercinler Troykası'nın imparatorluk stratejisi arasın­da fark yoktur. Fark doğrudan taktiktedir. Şahinler Troykası im­paratorluğu savaşçı yoldan gerçekleştirmeyi amaçlarken, Gü­vercinler troykası imparatorluğu barışçı yoldan gerçekleştirme­yi amaçlıyor. Bu bağlamda, Şahinler ve Güvercinler tanımlama­sıyla ifade edilen kavramlara açıklama getirme gereği vardır. Çünkü gelişi güzel kullanılan terimler süper güç Amerika'nın politikalarının kavranmasını zorlaştırmakta ve kafa karışıklıkla­rına neden olmaktadır. Tek bir dünya devleti kurmayı amaçla­yan uluslararası tröstlerin Şahin ve Güvercin görüşlere sahip çe­lik çekirdek kadroları CFR'de (Council On Foreign Relations / Dış İlişkiler Konseyi) toplanmışlardır.

Şahinleri; CFR Yönetimindeki, "Şahinler" ve Bush Yöneti­mindeki Şahinler" olarak Güvercinleri de CFR Yönetimindeki "Güvercinler" ve Bush Yönetimindeki "Güvercinler" olarak ay- rımlamak bu kavramların doğru algılanmasını sağlayacaktır.

Şahinlerle, Güvercinler arasındaki tek dünya devleti kurma temel stratejisine yönelik mücadele bir taraftan CFR ana örgü­tünde cereyan ederken bir taraftan da Bush yönetimini ele geçi­rerek hâkimiyet kurmuş kadrolar arasında da devam etmektedir.

Savaşın kazanılmasına kadar ki süreçte Şahinler atakta iken savaştan sonraki süreçte doğan kaos ortamı ABD içinde ve dı­şında Şahinlere yönelik muhalefetin güçlenmesine ve Güvercin­lerin ağırlığının artmasına neden olmuştur. Bush'un BM'ye geri dönmesi ile gerçekleştirdiği tavır değişikliği bunun önemli gös­tergesidir.

Şahinler'le, Güvercinler arasında kapışma Güvercinlerin po­litikalarının lehine dönmeye başlamıştır.- Gelişmelerin bu yönde devam edeceği tahmin edilebilir.

Şahinler'in dar bir grup petrol, enerji, silah tröstlerinin kaza- nımları adına iktidarı gasp etmeleri, bu dar grubun dışında kalan CFR ve Bush Yönetimindeki Güvercin ve Şahinlerin kaza- nımlarının azalmasına veya yok olmasına neden olmuştur. Amerika Müesses Nizamı'nm kadroları da bu olgudan büyük rahatsızlık duymuş ve diğerleriyle birlikte Şahinler Troykası'na karşı mücadeleyi sertleştirmişlerdir.

Irak, bölge ve dünyadaki gelişmeler ABD'nin dünyada tek başına kaldığını, Irak'ta bataklığa saplandığını, ekonomideki inişe geçişi durduramadığını, süper güç olmasına rağmen hiçbir sorunu çözemediğini kanıtlamıştır.

EKLER

Ek-1: George F. Kennan, Sovyet Yönetiminin Temeli (1947; "X" İmzalı Makale)

George Kennan'ın 1946 basımlı ünlü "Long Telegram"ı Amerikan antikomünizmini ve Sovyet düşüne dair genel şüphe­yi en iyi tasvir eden doküman olma özelliğini taşımaktadır. "Long Telegram", soğuk savaşın ilk yıllarında en çok atıfta bu­lunulan ve en etkili yayımlardan biridir.

Rusya'da görev yapmış eski bir Amerikalı diplomat olan Ge­orge F. Kennan kariyerine Rus îç Savaşı'nın sonuçlarını incele­yen bir gözlemci olarak başladı. Kolektivizasyon ve yakın terör tehdidine tanıklık eden Kennan, Moskova'da operasyon şefi ve Büyükelçi Avareli Harriman'ın danışmanı olarak geçirdiği iki yıldan sonra (1944-1946) meşhur telgrafını gönderdi. 1946 itiba­rıyla Kennan 44 yaşında Rusçayı ve diğer Slav dillerini akıcı ko­nuşma özelliğine sahip kuşku götürmez bir antikomünistti.

Kennan'ın telgrafının içeriği 1947 basımlı "Foreign Affa- irs"de "Sovyet Yönetiminin Temeli" ismiyle yayımlandı ve hızlı bir şekilde topluma yayıldı. Makale "X" ismiyle imzalanmış olmasına rağmen, konuyla ilgili herkes yazarın Kennan oldu­ğundan emindi. Kennan soğuk savaşın Amerika'ya sonradan "özgür dünya" olarak isimlendirilecek Yeni Dünya düzeninin li­derliğini yapmak için tarihi bir fırsat verdiğini düşünmekteydi.

Sovyet Yönetimi'nin Temeli, X

Bölüm I

Sovyet gücünün politik duruşu bugün itibarıyla ideoloji ve şartların meydana getirdiği bir duruştur. İdeoloji bu hareketi yö­neten Sovyet liderlerin politik köklerinden gelmiş, şartlarsa 30 yıldır uygulanan güç rejiminin sonuçlarından oluşmuştur. Bu iki örneğin birbiriyle olan etkileşimini ve Sovyet yönetimindeki yansımalarını incelemek olabilecek en zor analizlerden birini gerektirir. Yine bu yönetimi anlayıp gerekli önlemleri almak için bu analizi yapmak zorundayız.

Sovyet liderlerinin güçlenmesine sebep olan ideolojik kav­ramları özetlemek gerçekten güçtür. Marksist ideolojinin bu Rus- Komünist versiyonu devamlı bir evrim içindedir. Temelindeki kavramlar yoğun ve karışıktır. Yine de komünist düşüncenin en temel özelliklerini 1916 yılındaki başlangıcını esas alarak şu şekilde sıralayabiliriz; (a) insanların yaşam tarzını belirleyen; toplumun genel şeklinin ve karakterinin oluşmasını sağlayan en önemli faktör malların üretim ve el değiştirmesini düzenleyen sistemdir; (b) kapitalist üretim sistemi çalışan kesimin sermaye tarafından sömürülmesine sebep olan, herkese yeterli kaynağı üretemeyen ve üretilenleri eşit şekilde dağıtmayan kötü bir sistemdir; (c) kapitalizm kendi yıkımını içinde barındırır; sermaye sahibi kesim kendini değişen şartlara ve bunların mey­dana getirdiği sonuçlara adapte etmekte zorluk çekecek ve güç kaçınılmaz şekilde sistemin değişmesine sebep olacak işçi sını­fının eline geçecektir; (d) kapitalizmin son aşaması olan emper­yalizm direk olarak savaşa ve devrime sebep olmaktadır.

Lenin'in sözleriyle noktayı koyabiliriz: "Ekonomik ve politik gelişim sürecindeki arıza kapitalizmin değişmez özelliğidir. Bu­nun sonucu olarak sosyalizm en azından bir veya birkaç ülkede galip gelecektir. Bu ülkenin galip işçi sınıfı kapitalist sermayeyi kamulaştıracak ve sosyalist düzeni hâkim kılacaktır. Kapitalist ülkeler arasında hızla yükselen bu ülke diğer ülkelerdeki ezilen sınıfların dikkatini çekecek ve bu ülkelerde kaçınılmaz olan sos­yalizm yoluna çekecektir." Şunu belirtmeliyiz ki bütün varsa-

yımlar kapitalizmin işçi sınıfının yapacağı devrimlerle yok ola­cağı üzerine kurulmuştur. Sallanmakta olan düzeni yıkmak için devrimsel bir işçi hareketi gerekmektedir. Bu hareketin er ya da geç gerçekleşeceği düşünülmektedir.

Devrimin kırılma noktasına kadar olan 50 yıllık süreç içinde bu düşünce şekli Rus devriminin taraftarları tarafından hararetle benimsenmiştir. Sinirlenmiş, memnuniyetsiz, ümitsiz Çarlık re­jiminin sınırları içine hapsolmuş ve sosyal gelişime giden tek yolun kanlı bir devrim olduğuna inanan halk yığınlarını arkası­na alan devrimciler Marksist teoriyi arzularına ulaşabilmek için en uygun sistem olarak gördüler. Bu sistem sabırsızlıklarını gü­ya haklı çıkartırken, güç kazanmaları ve intikam almaları için Çarlık sisteminin tüm değerlerini inkâr etmelerini sözde bilim­sel sebeplere dayandırmalarını sağladı. Bu sebeple kendi duy­gularına ve isteklerine hitap eden Marksist-Leninist sistemin gerçekliğine ve sağlamlığına inanmakta güçlük çekmediler. îyi niyetlerinden şüphe duymaya tabii ki gerek yoktu. Bu insan do­ğası kadar eski bir kavramdır. Bu kavram hiçbir zaman Edward Gibbon'un "The Decline and Fail of Roman Empire" adlı ese­rinde belirttiğinden daha doğru bir şekilde açıklanamamıştır; "Doğrulukla sahtekârlık arasındaki çizgi çok ince ve kaygandır. Socrates erdemli bir insanın kendini nasıl kandırabileceğini ve kendi illüzyonunu yaratıp sahtekârlığa çok güzel bir şekilde ifa­de etmiştir." îşte bu aldanış Bolşevik Parti üyelerinin güçlenme­sine sebep olan olaylar zincirini başlattı.

Şunu belirtmeliyiz ki devrimin hazırlanması sırasında dev­rimcilerin dikkati sosyalizmin geleceğinden çok şu andaki düş­manların yıkılmasına odaklanmıştı ve bu düşmanla sosyalizmin doğuşundan önce yıkılmalıydı. Bundan dolayı onların görüşleri iyimser bakışla önce gücün elde edilmesine dayanan sonrası ise muğlâk, hayali ve mantıksız bir hareketti. Endüstrinin ve geniş sermayelerin kamulaştırılmasının dışında başka da plan yok gi­biydi. Köylüler Marksist sistemde işçi sınıfından sayılmıyor ve bu da komünist düşüncede büyük bir boşluğa sebep oluyordu. Komünist sistemin ilk 10 senesi boyunca bu konu tartışmaların ve belirsizliklerin odağında oldu.

Devrimden hemen sonra Rusya'nın içinde bulunduğu şartlar; sivil savaş, dış güçlerin müdahalesi ve komünistlerin halkın sadece küçük bir bölümünü temsil etmesi, diktatöryel bir rejimi zorunlu kılıyordu. Komünizmin savaşla birlikteliği, özel üretimi ve ticareti durdurmak için yapılan hızlı girişimler ekonominin kötüleşmesine sebep olurken halkın yeni rejime olan desteğini azalttı. Yeni ekonomik politika ve Rusya'yı komünist yapma çabalarının kısa bir süre hafiflemesi ekonomik sıkıntının biraz olsun azalmasına sebep olurken bir yandan kapitalist sektörün hâlâ en ufak bir rahatlamada kâr yapmaya hazır olduğunu ve eğer izin verilirse her zaman Sovyet rejimine karşı önemli bir rakip olacağını kanıtladı. Aynı şekilde bu durum kendi çapında özel üretici olan köylüler için de geçerliydi.

Lenin yaşasaydı Rusya'nın yüksek menfaatleri için anlaşama­yan bu grupları bir araya getirebilecek ve ortak bir payda da bu- luşturabilecek bir lider profılindeydi. Fakat Lenin'in liderlik po­zisyonuna imrenen Stalin bu güç savaşında muhalif düşüncelere tolerans gösterebilecek bir insan değildi. Onların fanatizmi Anglo- Saxon geleneklerinden gelen uzlaşma özelliklerine sahip değildi ve gücü paylaşmak konusunu akıllarına bile getirmeyecek kadar sert ve kompleksliydiler. Kendi "doğruluk" doktrinine inanmış ve bunun Önüne geçebilecek her türlü karşı görüşün ezilmesine karar vermişlerdi. Komünist Parti dışında Rusya bir homojenlik içinde değildi. Partinin ağırlığı olmayan herhangi bir kolektif hareket veya organizasyon yoktu. Rusya'daki bir başka grup herhangi bir hareket düzenleme hakkına sahip değildi. Sadece Parti'nin sistemli bir yapısı vardı. Geri kalan her şey kuru gürültüydü.

Parti içinde de aynı kurallar geçerliydi. Partideki görevlilerin büyük çoğunluğu seçimler ve müzakereler yoluyla belirleniyor fakat bu seçimlere katılmaları kendi hür iradeleriyle değil Parti liderinin ağzından çıkan bir sözle oluyordu.

Şunu tekrar vurgulamalıyız ki; bu insanların çoğu muhtemelen kendi kaderlerini garanti altına almayı düşünmüyorlardı. Toplum için en iyi olanın ne olduğunu kendilerinin bildiğine şüphe etmeden inandırılmışlardı ve ellerindeki gücü güvence altına alıp rakipsiz kaldıklarında bu "iyi" düzeni getireceklerdi.

Fakat kendi sistemlerinin güvenliğini düşündükleri bu dönemde yöntemleriyle alakalı ister insandan ister Tanrı'dan gelsin bir ta­kım sınırlamalarla karşılamaya hazır değillerdi. Bu dönemde sistemin güvenliği ve önceliği insanların mutluluğu ve rahatın­dan çok daha önemliydi.

Şimdilerde Sovyet Rejimi ile ilgili altı çizilmesi gereken şey bu güven altına alma sürecinin hâlâ tamamlanmadığı ve Krem­lin sakinlerinin 1917 Kasım'mda elde ettikleri gücü kaybetme­mek için gittikçe daha baskıcı bir yöntem şekline doğru ilerle­dikleridir. îlk hedefleri bu gücü tehlikeye atabilecek kendi va­tandaşlarıdır. Fakat tabii ki tüm dünya onların gözünde potansi­yel bir tehlikedir. Onlar, ideolojik olarak tüm dünyanın düşman olduğuna ve kendi sınırları dışındaki politik güçleri durdurma­nın onların görevi olduğuna inanmışlardı. İlerleyen zamanda Rus tarihi ve gelenekleri onların bu düşüncelerini destekledi ve en sonunda onların agresifliği ve iç çatışmaları kendi reaksiyo­nunu oluşturmaya başladı. Sonunda başka bir yöntemi kendi yarattıkları isyana karşı uygulamak zorunda kaldılar "düzene is­yanı şiddetle cezalandır". Bir insan bütün dünyanın kendi düş­manı olduğuna dair bir tez ortaya sürebilir ve eğer bunu yeterin­ce tekrarlayıp hareketlerinin temel sebebi olarak tanımlarsa bir noktadan size de mantıklı gelmeye başlar.

Sovyet liderlerinin düşünce sistemine göre, onlara karşı ge­len hiçbir düşünce şekli herhangi bir fayda veya haklılık içermi­yordu. Bu tip düşünce şekilleri sadece ölmekte olan kapitaliz­min beyhude çabalarıydı. Rusya'daki kapitalizmden kalan ka­lıntılar, diktatöryel rejimin sürdürülebilmesi için haklı bir neden oluşturuyordu. Fakat kalıntılar adım adım silinip kapitalizm tehdidinin sona erdiği resmi olarak açıklandığında bu haklılık nedeni kaybolacaktı. îşte bu gerçek Sovyet rejiminin bundan sonraki yol haritasını çizmesinde önemli rol oynadı. Mademki herhangi bir iç tehdit kalmamış ve Sovyet'lerdeki kapitalizm çökertilmişti o zaman diktatör düzenin devam ettirebilmesi için dışarıdaki kapitalizm tehdidi hedef gösterilmeliydi.

Bu yönelim oldukça erken başladı. 1924 senesinde Stalin "baskı organları"nın (ordu ve gizli servis) önemini şu şekilde

savundu; mademki dışarıda kapitalist bir dünya vardı, bu kapi­talist düşmanlar var oldukça dışarıdan gelen tehdit sona erme­yecekti. Bu teoriyle birlikte bu tarihten itibaren artık iç muhale­fete yönelik bütün hareketler dış düşmanlardan gelen tehditler olarak tanımlandı.

Aynı mantıkla kapitalist ve sosyalist dünyalar arasında büyük fark olduğunu söyleyen orijinal komünist anlayışına büyük önem verildi. Aslında böyle bir dünyalar farkı olmadığını çok rahat söyleyebiliriz. Maalesef bu konuyla ilgili gerçekler dış dünyada Sovyetlere karşı olan tepkinin de etkisiyle 1930'ların sonunda ortaya çıkan büyük askeri güçler Almanya'daki Nazi rejimi ve Japon İmparatorluğu yüzünden bulanık hale geldi. Bu iki devlette Sovyetlere karşı ciddi bir cephe oluşturuyordu. İki ülkenin durumunun dışarıdan gelen tehlikeler olarak tanımlan-maktansa içerideki diktatöryel rejimi devam ettirmek için bir araç olarak kullanıldığını gösteren somut kanıtlar var.

Sınırsız otoriteye dayanan Sovyet gücünün devamını sağla­yan ve yarı mite dönüşen bu dışarıdaki düşman hikâyeleri bu­günkü Sovyet askeri gücünün şekillenmesinde önemli rol oyna­dı. Bu güce hizmet etmeyen bu dahilî kurumlar bir şekilde orta­dan kaldırıldı. Amaca hizmet eden tüm birimlerse aşırı büyüdü­ler. Sovyet gücünün güvenliği Parti'nin katı disiplinine, gizli servisin tavizsiz tavırları ve her yere girebilme özelliğine, eko­nominin pek de umut vermeyen monopolleşmeye dayanan sis­temine dayanıyordu. Sovyet liderlerin karşı güçlerden koruna- bilmek amacıyla kurdukları "baskı organları" artık rejimin asıl uygulayıcıları olmak üzere yetiştirilir hale gelmişti. Bugün Sov­yet sistemini oluşturan elementlerin çoğu diktatörlüğün mü­kemmel şekilde devam etmesini hedefliyor ve sınırların ötesinin tamamen düşmanlarla kaplı olduğuna inanıyor. Ve milyonlarca insan şu anda kendi kurdukları bu sistemi korumak adına her şeyi feda etmeye hazır halde beklerken sistem olmadan kendi hayatlarının tamamen değersiz olacağına inanıyorlar.

Eğer olaylar bugünkü gibi gerçekleşirse kanun koruyucular baskı organlarıyla elde ettikleri bu gücü daha fazla koruyama­yacaklardır. Mutlak güç için 30 yıldır dünyadaki gelişmeye inat

acımasızca süren bu arayış zamanla içerde de dışarıda olduğu gibi kendi düşmanlarını yaratacaktır. Polis güçlerine olan aşın destek zamanla rejime olan tepkinin bu destek başlamadan ön­cekine göre çok daha fazla büyümesine neden oldu.

Kanun koyucuların onsuz yapamayacağı en önemli şey dik­tatörlük yönetiminin devamını savunan senaryodur. Bu senaryo Sovyet felsefesinde kutsanmıştır ve artık bu ideolojinin çok Öte­sinde Sovyet devlet yapısının vazgeçilmezi haline gelmiştir.

Bölüm II

Tarihi kökenle ilgili çok fazla konuştuk. Bugün bildiğimiz kadarıyla Sovyet gücünün politik kimliğini nasıl tanımlayabili­riz?

Asıl ideolojinin temel noktaları muhafaza edilmiştir, inanış­ları kapitalizmin kötülüğüne, kaçınılmaz olan yıkılışına, işçi sı­nıfının bu yıkımı gerçekleştirmek ve gücü kendi eline almak zorunda olduğuna dayanıyordu. Fakat tepkide ilk önce tüm yoz­laşmış iç düzeniyle karanlık ve yanlış Sovyet rejiminin de te­melini oluşturan bu konseptlere gelecekti.

Bu konseptlerin ilki kapitalizmle sosyalizmin doğal iki düş­man olduğunu savunuyordu. Bu tezin Rus sisteminin temelini oluşturduğunu çok açık şekilde gördük. Bunun Sovyet dış politi­kasının belirlenmesinde de önemli rolü oldu. Sovyetler ve yan­daşlarının kapitalist ülkelerle hiçbir zaman ortak bir menfaatte buluşamayacağı düşünülüyordu. Moskova'ya göre, kapitalist ül­kelerin istedikleri hiçbir zaman Sovyetlerin ve dolayısıyla Sovyet vatandaşlarının lehine olmazdı. Eğer Sovyet hükümeti bu düşünce şekli ile çelişen bir hareket yapar veya bir belgeye imza atarsa bu tamamen düşmanla mücadele etmek için yapılan taktiksel bir hamle olarak algılanmalıydı. Temeldeki çekişmenin süreci ileri sürülüyordu. Bu tavırda Kremlin'in yabancılara karşı olan davra- nışlannda gizlilik, iki yüzlülük, samimiyetsizlik gibi ciddi rahat­sızlıklar meydana getirdi. Aynı tarz yaklaşım bir süre daha devam edecek. Belki şiddetinde ve yoğunluğunda çeşitli değişiklikler meydana gelebilir. Rusların bizden bir menfaatleri olduğunda saplantılı olduklan bu konulardan birkaçını sümenaltı yapacakları

kesin. Böyle bir durumda bizden de mutlu bir şekilde "bakın Ruslar değişti" diyenler çıkacak, bu sözde bu değişimden kendi­lerine fayda sağlamaya çalışanlar olacaktır. Bu tip taktiksel dav­ranışlara aldanmamalıyız. Bu tarz hareketler Sovyetlerin iç gücü­nün oluşmasını sağlayan temel özellikler ve içerdeki sistemleri değişmeden bu özelliklerle yaşamaya devam edeceğiz.

Kısaca Ruslarla bir süre daha ilişkilerde zorluk çekilecek. Bu onların bizi dünyadan silmek için bir "ya hep ya hiç" programına girdikleri manasına gelmemelidir. Kapitalist sistemin çöküşünün kaçınılmaz olması bu konuda acele etmemelerini sağlıyor. Son darbeyi vurmak için atılması gereken adımlar biraz daha sürelerini alacak. Bu süre zarfında içindeki bireylerin artık Sosyalizm tarafından kazanıldığı "Sosyalist anakara" yurt içi ve yurt dışındaki tüm sosyalistler tarafından kutsanmah, gelişmesine çalışılmalı, düşmanları yok edilmelidir. Dışarıdaki vakitsiz ve maceracı devrimci hareketler sisteme karşı bile olsa Sovyet rejiminin dengesini riske sokacaksa son derece tehlikelidir. Sosyalizm'in sebebi Moskova'daki tanımıyla Sovyet gücünü desteklemek ve gelişmesini sağlamaktır.

Bu bizi günümüz Sovyet sisteminin yapısını oluşturan ikinci önemli kavrama getirmektedir; Kremlin asla hata yapmaz. Parti dışında hiçbir organizasyona izin vermeyen Sovyet gücü, doğ­ruyu sadece Parti'nin temsil ettiğine inanmaktadır. Eğer dışarıda başka bir doğruluk varsa, organizasyonla açıklanabilmesi meşru hale gelecektir ki bu da kesinlikle Kremlin'in izin vereceği bir olay değildir.

Komünist Parti liderleri her zaman haklıdır ve bu haklılık Stalin'in 1929'da Politbüro kararlarının ittifakla alınacağı kararını verdiğinden beri devam etmektedir ki; bu karar Stalin'in tüm gücü kendinde toplanmasına olanak sağlamıştır.

Asla yanlış yapmama özelliğinde Komünist Parti'nin katı di­siplini yatar. Gerçekte bu iki kavram birbirini destekleyen kav­ramlardır. Mükemmel disiplini sağlamak için hatasız olmak ge­rekir. Hatasız olmak için mükemmel disiplin uygulamak lazımdır, îşte bu iki özellik Sovyet düzeninin duruşunu belirler. Fakat bunların etkileri üçüncü bir faktörden bahsedilmeden tam ma-

nasıyla açıklanamaz; lider taktiksel amaçlar için bir takım farklı uygulamalarda bulunabilir, bu uygulamalar inançla ve şüphe edilmeden üyeler tarafından oybirliğiyle kabul edilmelidir. Bu­nun manası aslında gerçek diye bir şeyin olmadığı bu gerçeğin belirlenen istekler ve hedefler doğrultusunda lider tarafından yaratıldığıdır. Gerçek haftadan haftaya aydan aya değişebilir. Gerçek kesin bir şey değildir ve objektiflikten uzaktır. Sadece tarihin mantığını bünyesinde taşıyan ve bu yüzden kusursuz bil­geliğe sahip otoriteyi temsil edenlerin en son manifestosudur. Bu üç faktör sistemin alt yapısına sabırsız ve inatçılığı sarsılmaz bir özellik kazandırmıştır. Bu sistem sadece Kremlin tarafından değiştirilebilir. Bir kez Parti programı açıklandığında tüm Sovyet devleti adeta kurulmuş ve bir engelle karşılaşmadan durmayan oyuncak bir araba gibi tam bir makine düzeniyle o konuyla çizilen yolda ilerlerler. Bu makinenin parçaları olan bi­reyler onlara dış kaynaklardan gelen tartışma veya nedenlere karşı uyumlu değillerdir. Bütün eğilimleri, onlara dış dünyanın ikna edici sözlerine güvensizlik ve inanmamayı öğretti. Sahibine itaat eden köpekler gibi, onlar sadece sahiplerinin sesini du­yarlar. Ve eğer onlara son olarak dikte edilen hedeflerin iptal edilmesi gerekirse, bunu yapması gereken sahiptir. Bu yüzden, yabancı temsilci, kendi sözlerinin onlar üzerinde herhangi bir etki yapmasını bekleyemez. En fazla ümit edebileceği, partinin çizgisini değiştirmeye muktedir olan üst kesime aktarılacağıdır. Fakat o kesimin bile burjuva bir temsilcinin sözlerinden etkile­nerek bir şey yapması muhtemel değildir. Ortak amaçlara hizmet olmadığından, ortak mantık yaklaşımlarına başvurulmaz. Bu yüzden gerçekler, Kremlin'in kulaklarına, kelimelerden daha yüksek sesle hitap edecektir ve kelimeler; yansıdığında, de­ğişmek geçerlilik doğruluğu tarafından desteklendiğinde büyük bir ağırlık taşıyacaktır.

Fakat görüyoruz ki, Kremlin hedeflerini süratle başarması için hiçbir ideolojik baskı altında değildir. Kilise gibi, uzun dönem geçerliliği olan ideolojik kavramları uğraşıyor ve sabırlı olmayı başarıyor. Devrimin süregelen başarılarını gelecekteki boş hedefler adına riske atma hakkı yoktur. Lenin'in komünist

hedefleri takip etme yolundaki kendi öğretileri bile çok dikkatli ve esnek olmayı gerektiriyor. Yine bu prensipler, Rus tarihinden alınan derslerle kuvvetlendiriliyor. Burada; dikkat, esnek ve aldatma değerli özellikler ve bunların değeri, Rus beyinlerinde doğal bir takdir görüyor. Bu yüzden, Kremlin süper güçlerin karşısında geri çekilmekten hiç pişmanlık duymaz. Ve hiçbir zaman çizelgesi baskısı olmaması nedeniyle böyle bir geri çekilme gerekliliğinden panik olmaz. Politikası verilen bir hedefe doğru her müsait olduğu durumda devamlı olarak akan bir nehir gibidir. Ana kaygısı, bu nehrin dünya gücünün temelleri içinde­ki mümkün olan her kuytuya eriştiğinden emin olmaktır. Fakat eğer yolu üzerinde aşılamaz engellerle karşılaşırsa, bunları filo-zofik olarak kabul eder ve kendini bunlara adapte eder. Esas konu, istenen hedefe doğru her zaman bir baskı, durmayan sabit bir baskı olmasıdır. Sovyet psikolojisinde, hedefi belirli bir zamanda ulaşılacak diye bir işaret bulunmamaktadır.

Bu değerlendirmeler, Sovyet diplomasisini ilk bakışta daha kolay ve fakat Napolyon, Hitler gibi saldırgan liderlerin şahsi diplomasisiyle uğraşmaktan daha zor kılar. Bir taraftan karşı güce karşı daha hassas ve o güç çok kuvvetli hissedildiğinde ise diplomatik cephenin her bir kesimde boyun eğmeye daha hazırdır. Ve bu yüzdende mantık ve retorik güçte daha akılcıdır. Diğer taraftan, karşıtlann zaferi tarafından kolayca bozguna uğratılıp, cesareti kınlamaz. Ve sabırlı bir karşı duruş; demokratik fikirleri temsil eden birtakım davranışlar tarafından değil, fakat akıllı ve uzun dönemli olan Rus politikalarının bir sonucudur. Bu politikalar, amaçlannda Sovyetler Birliği Politikalannda ne daha az kararlı ne de uygulamada daha az üretkendir.

Bu şartlar altında, Amerikan Sovyetler Birliğine karşı yürüttüğü ana politikanın; uzun vadeli, sabırlı ama katı ve yaygın Rus eğilimlerine karşı dikkatli olması gerektiği açıktır. Buna rağmen, belirtmekte fayda var ki, böyle bir politikanın "dış dinamiklerle" hiçbir alakası yoktur. Kremlin genel olarak politik gerçeklere karşı reaksiyonlarda esnek olsa da, prestij gereken durumlarda hiçbir şekilde yumuşak başlı değildir. Rus liderleri, insan psikolojisi konusunda çok keskin hükümlere sahiptir, Öyle

ki kendi kontrolünü kaybedip sinirlenmenin politik ilişkilerde asla bir güç kaynağı olamayacağının gayet bilincindedirler. Bu gibi zayıflık durumlannı kullanmayı çok iyi bilirler. Bu sebeplerden dolayı, Rusya ile ilişkileri yürütmedeki başan, yabancı ülkenin daima bir bütün olarak kalmasından ve soğukkanlılığını kaybetmemesinden geçer. Rus politikasından taleplerini daima öne sürmeli ve Rus prestiji ile uyumlu olma yolunda hep bir kapı açık bırakmaktadır.

Bölüm m

Yukandaki bilgiler ışığında, batı dünyasının serbest kurumlan üzerindeki Rus baskısının hünerli, devamlı değişen coğrafi ve politik noktalara karşı dikkatli ve değişken ama cezp edilemez veya yok edilmesi söz konusu olmayan bir yapıya sahip olduğu açıktır. Akıllarda olmalıdır ki, Komünist Parti'nin Rus ulusal hayatında, Sovyet gücünün bugün dünya toplumlannda temsil ettiğinden, çok daha az grubu temsil ettiği bir dönem vardır.

Fakat ideoloji Ruslann yöneticilerini doğrunun kendi taraflarında olduğuna ikna ederse ve bu sebepten beklemeyi göze alabilirse, o ideolojinin üzerimizde hiçbir talebi olmayan bizler objektif olarak bunun geçerliliğini inceleme serbestine sahibiz. Sovyet tezleri sadece batınm ekonomik kaderi üzerindeki kontrol eksikliğini vurgulamaz, onunla beraber sonsuz bir zamanda disiplin ve sabn benimseyen bir Rus birliğini öngörür. Bu kıyamet gibi vizyonu hayata geçirip, batı dünyasının gücünü ve kaynaklarını 10-15 yıldan beri Sovyet gücünü hesaba katarak bulduğu düşünüldüğünde; bu Rusya'nın kendisi için ne anlama gelir?

Sovyet liderleri, despotizm sanatının modem tekniklerinin katkılanndan istifadeyle kendi güç sınırlannın içerisinde itaat problemini çözdü. Bazıları, kendi yetkilerini sorguladı ama bunu yapanların bile, sorgulamayı geçerli kılmaya gücü yetmedi.

Kremlin aynı zamanda, yaşayan insanların ilgilerinden ve ağır metal sanayinin endüstriyel kuruluşundan bağımsız olarak Rusya'yı kurma hedefini başarmadı muktedir oldu. Bahsedilen endüstriyel kuruluşlar tabii ki tamamlanmamış ama yine de büyüyen ve diğer büyük endüstriyel ülkelerin seviyesine çıkmaya

çalışan kuramlardır. Bütün bunlar, hem iç politik güvenliğin idamesi ve hem de ağır endüstri kurulması, birçok insanın hayatını, ümitleri ve enerjisi gibi büyük bir bedellere mal olmuştur. Belirli bir ölçüde zorunlu işgücü kullanımının, günümüz barış ortamında faydalı olacağı gerekliliktir. Sovyet ekonomik hayatının diğer kesimleri; özellikle tarım, ürünleri üretimi, iskân ve taşıma, ihmal edilmiştir.

Bütün bunlarla beraber, savaş korkunç bir yıkım, ölüm ve insan neslinin tükenmesini beraber getirmiştir. Sonuç olarak, bugün Rusya'da fiziksel ve ruhsal olarak yorgun bir nüfus vardır. İnsan­ların büyük çoğunluğu hayallerden yoksun, şüpheci ve Sovyet gücünün yurtdışındaki takipçilerine ışık saçtığı büyülü cazibesinden uzak bir hayat sürmektedirler. Savaş süresince taktik nedenlerle insanların benimsediği kilise ile kısa süreli bir mutabakat, insanların inançları ve dindarlıkla ilgili kapasitelerinin rejimin amaçlarında küçük bir ifade bulduğu gerçeğinin ifadesidir.

Bu şartlarda, insanların kendi fiziksel ve sinirsel güçlerinin li­mitleri vardır. Bu limitler mutlaktır ve en zalim diktatörlüklerde bile bağlayıcıdır. Çünkü bunların ötesinde insanlar güdülenemez. İnsanları uzun saatler çalışmaya zorlamak (kendi istekleri ve eko­nomik şartların diktası haricinde) onları yaşasalar bile yaşlandırır ve diktatörlüğün talepleri doğrultusunda gerçekleşen kayıplar olarak gerçekleşir. îki durumda da, ya en iyi performanslarından yoksun ya da devletin hizmetine girmelerine mani kılar.

Burada sadece genç nesil yardım edebilir. Genç nesil, bütün acılara rağmen sayıca fazla ve dinamiktir. Ruslar kabiliyetli in­sanlardır. Sovyet diktatörlüğünün yarattığı ve savaşta oldukça artan, çocukluğun anormal duygusal sınırlarının olgun perfor­mansa etkisi hâlâ ileride görülmek üzere saklıdır. Ülke ortamının normal güvenliği ve sakinliği kapsamındaki buna benzer şeylerin varlığı Sovyetler Birliği'nin dışındaki çiftlik ve köylerde pratik olarak son buldu. Ve gözlemciler, olgunlaşan nesil üzerindeki etkisi konusunda hâlâ emin değiller.

Buna ilave olarak, Sovyet ekonomik gelişiminin, belirgin başarılara imza atarken hâlâ tutarsız ve dengesiz olduğu gerçeğini biliyoruz. Kapitalizmin dengesiz gelişimi hakkında konu-

şan Rus komünistleri, kendi ulusal ekonomileri düşünüldüğün­de utanmalıdırlar. Metalürji ve makine endüstrisi gibi ekonomik hayatın belli başlı dalları, ekonominin diğer sektörlerinden dış­lanmıştır. Burada kısa sürede dünyanın ekonomik devlerinden biri olmak için can atan ancak daha kayda değer otoban ağı bu­lunmayan ve ilkel bir demir yolu ağına sahip bir ülkeden bahse­diyoruz. İşçiliğin etkinliğini artırmak ve ilkel insanlara makine­lerin çalışmasını öğretmek için pek çok şey yapıldı. Fakat ida­me Sovyet ekonomisinde hâlâ kanayan bir yara. İnşaatlar ace­leyle ve kaliteden yoksun yapılıyor. Ve ekonominin geniş sek­törlerinde henüz batının yetenekli işçilerini karakterize eden teknik olarak kendine saygı ve üretime kendi kültürlerinden bir şey katarak çalışma mümkün değil. Korku ve zorlama altında çalışan, yorgun ve moralsiz bir nüfus tarafından bu aksaklıkla­rın giderilmesinin nasıl olacağını söylemek zor. Bunların üste­sinden gelinmediği sürece Rusya ekonomik olarak savunmasız, bir bakıma güçsüz kalmaya devam edecektir. îlkel politik canlı­lığın ilginç çekiciliğini yaymaya ve coşkusunu ihraç etmeye muktedir ama bunları güç ve refahın gerçek kanıtlarıyla destek­lenmeyen bir ulus durumunda kalacaktır.

Bu esnada Sovyetler Birliği politik hayatında büyük bir be­lirsizlik hakimdir. Bu belirsizlik bir birey yahut bireyler grubu­nun gücünün diğerlerine geçmesiyle ilgilidir.

Bu tabii ki Stalin'in kişisel tutumundan kaynaklanan bir problemdir. Hatırlamalıyız ki, (Stalin'in) komünist harekette Lenin'in üstünlük zirvesine halef olması, Sovyetler Birliği'nin yaşadığı sadece bireysel otoritenin devridir. Bu devir 12 yılda sağlamlaşmıştır. Milyonlarca insanın hayatına mal olmuş ve devleti temellerinden sarsmıştır. Kremlin'in zararına, sarsıntıları tüm uluslararası devrim hareketinde hissedilmiştir.

Başka bir güç devrinin yankıları hiçbir yerde hissedilmeden, sessiz ve fark edilmeyecek bir şekilde gerçekleşmesi her zaman mümkündür. Lenin'in "inanılmaz hızlı geçişlerinden" biri-ki Rus tarihi yansıtır- "hassas aldatmadan" "vahşi sertliğe" geçişi bir takım soruları ortaya koyar ve Sovyet gücünün temellerini sarsabilir.

Fakat bu yalnızca S talin'in kendisiyle ilgili bir sorun değildir. 1938'den beri Sovyet gücünün büyük çemberin politik hayatında tehlikeli bir pıhtılaşma olmuştur. Sovyetler Birliği Kongresi'nin, ki teoride partinin en üst organıdır, her üç yılda birden az olmamak kaydıyla toplanması gerekmektedir. Yakında son toplantıdan bu yana sekiz tam yıl geçmiş olacaktır. Bu donem içerisinde parti üyelikleri sayısı ikiye katlanmıştır. Savaş sırasında partinin zayiatı çok yüksek olmuştur ve bugün parti üyelerinin yansından çoğunu Parti'nin son kongresinden beri girenler oluşturmaktadır. Bu esnada tepedeki küçük grup bir seri inanılmaz ulusal değişiklikler gerçekleştirdiler. Batının tüm büyük hükümetlerinin savaş deneyimleri ile temel nedenleri muhakkak Sovyet siyasal hayatının karanlık yerlerinde de muhakkak mevcuttur. Ve Rusya'da bu nedenler halen tanımlanmaktadır.

Bunun Komünist Parti gibi çok yüksek disipline sahip bir organizasyonda dahi harekete henüz katılmış büyük kitlenin Parti üyeleri ile hiç tanışmadıkları, hiçbir zaman konuşmadıkları ve hiçbir siyasal ilişkide bulunmadıkları, tepedeki adamın küçük, kendini devam ettiren hizbi arasında yaş, dış görünüş ve ilginin farklılığın giderek artmasından kaynaklandığı zannedilmektedir.

Bu koşullarda, otoritenin yüksek alanlarının nihai gençleş­mesinin (sadece zamana bağlı olarak) yumuşak ve barışçı bir şekilde olacağını veya daha yüksek güç arayışındaki rakiplerin kendi görüşlerine destek bulmak için bu siyasal açıdan olgun olmayan ve deneyimsiz kitlelere nispi olarak erişemeyeceklerini kim söyleyebilir? Eğer bu şekilde gerçekleşirse Komünist Parti'de ilginç sonuçlar çıkabilir; üyelik büyük oranda uzlaşma ve kalıcılığa değil, sıkı disiplin ve itaate dayanmaktadır. Eğer kopukluk partiyi zapt ve felç ederse Rus toplumunun kaos ve zayıflığı tamamlamanın ötesindeki şekillerde ortaya çıkacaktır. Sovyet gücünün sadece bağımsız organizasyonlara müsamaha gösterilmeyen yapıdan meydana gelen ve sınırları belli olmayan kitledeki insanları gizlediğini gördük. Rusya'da yerel yönetim diye bir şey yoktur. Rusya'daki mevcut nesil kendiliğinden bir tepki hareketi bilmemektedir. Sonuç olarak, eğer politik bir araç

olarak Parti'nin bütünlüğü ve yeterliliğinin bozulması halinde, Sovyet Rusya bir gecede en güçlü ulusal toplumlardan birinden en güçsüz en acınacak bir topluma dönüşebilir.

Böylece Sovyet gücünün geleceği, Kremlin'in adamları için Rusya'nın kendini aldatma yeteneği kadar güvenli olmayabilir. Bunu sessizce ve kolaylıkla diğerlerine devredebilecekleri ispat gerektirir. Bu esnada, kuralların zorluğu ve uluslararası hayatın zorlukları, güçlerinin dayanağı olan insanların umutları ve güç­lerine ağır bir bedel ödetti. Sovyet otoritesinin ideolojik gücü­nün Rusya sınırları ötesinde, polis gücünün ulaştığının ötesinde günümüzde en güçlü haline ulaşmış olması ilginç olarak not edilebilir. Bu fenomen, Thomas Mann'ın Buddenbrooks adlı muhteşem romanmda kullandığı bir karşılaştırmayı akla getir­mektedir. İnsan kurumlarının dışta en güçlü olduğu zaman içer­deki çürümenin gerçekte daha ilerlediğini gözlemleyerek, dün­yadan bir yıldızın en parlak olduğu görüldüğünde aslında çok önce söndüğüyle karşılaştırılmaktadır. Ve batı dünyasındaki tat­min olmamış insanlar üzerinde kuvvetli olarak ışıldayan Krem­lin'in aslında sönmüş ve parlaklığı kalmış bir takımyıldız olma­dığını kim garanti edebilir? Bu kanıtlanamaz ancak çürütüle- mez de. Ancak Sovyet gücünün, düşüncelerine göre kapitalist dünya gibi, kendi çürümüş tohumları üzerinde durduğu ve bu tohumları iyi bir şekilde saçtığı ihtimali (yazara göre bu kuvvetli bir ihtimaldir) mevcuttur.

Bölüm IV

Açıktır ki ABD Sovyet rejimi ile yakın gelecekte politik ya­kınlaşmasından keyif almasını bekleyemez. Politik sahnede Sovyetler Birliği'nin bir ortak değil, bir rakip olarak değerlen­dirilmesine devam edilmesi gerekiyordu. Sovyet politikalarının, soyut barış ve denge taraftarı, sosyalist ve kapitalist dünyaların birlikte sürekli var. olabilme olasılığı gerçeğine inanan bir görüşü yansıtmayacağını, fakat daha ziyade rakip etkinin ve gücün dikkatli ve ısrarlı bir baskıyla zayıflatılması ve bozulmasının yansıtacağı beklentisine devam edilmesi gerekiyordu.

Bunun karşılığındaki denge olarak gerçekler şunlardı ki; Rus-

ya, genel olarak tüm batı dünyasının aksine, hâlâ en zayıf taraftı, Sovyet politikası çok esnek bir yapıya sahipti ve Sovyet toplumu kendi toplam potansiyelini sonunda zayıflatacak eksiklik ve ku­surları barındırıyor olabilirdi. Bu gerçekler kendi başına, ABD'nin mantıklı bir güvenle, Rusya ise, onların barışçı ve istikrarlı bir dünyayla ilgili çıkarlarına tecavüz ettiğinin işareti olan her noktada, kolaylıkla alt edilmez bir karşı, güçle yüzleşmesi için tasarlanmış ve sağlam içerikli bir politikanın garantisidir.

Fakat gerçekte Amerika'nın politikalarının olasılıkları, hatta kalarak en iyisinin olmasını beklemekle sınırlı değildi. Birleşik devletler için hem Rusya'nın hem de büyük oranda Rusya tara­fından belirlenmiş uluslararası komünist hareketlerinin içerisinde yaptığı aksiyonlarla içsel gelişmeleri etkilemesi tamamen olasıdır. Bu mesele, hükümetin Sovyetler Birliği veya herhangi bir ülkede uygulayabileceği alçakgönüllü bilgi aktivitesi tedbiri meselesi değildir ki aslında o da önemlidir. Bu daha çok ABD'nin dünyada yaşayan tüm insanların arasında, ne istediğini bilen bir devlet olma, Dünya Gücü olmanın getirdiği sorumluluklarla ve dahili yaşamın getirdiği sorunlarla başarılı bir şekilde baş etmeyi becerebilen ve ruhani bir canlılıkla zamanın ideolojik akımlarının arasında kendine ait olanı tutabilen bir ülke izlenimini vermeye çalışması ile ilgili bir mertebe meselesidir. Bu izlenim şu Ölçüye kadar yaratılabilir ve muhafaza edilebilir, Rusya komünizminin amaçlarının kısır ve gerçeklerden uzak olarak görünmesi zorunluluğu, Moskova destekçilerinin umut ve heyecanlarının sönmesi zorunluluğu ve artan gerilimin Kremlin'in dış politikasına yansıtılması zorunluluğu. Komünist felsefenin temel taşı köhne ve felçli kapitalist dünyadır. Kızıl Meydan'da bulunan kargaların düşmanlığının durdurulmasından ötürü kendinden emin tavırlarla beklemiş olduğu Amerika Birleşik Devletleri'nin erken ekonomik bunalımda gösterdiği başarısızlık dahi komünist dünyada büyük yankı uyandırırdı.

Aynı sebepten ötürü, kararsızlık gösterileri, parçalanmışlık ve ülke içinde dahilî dağılmalar, tüm komünist dünyada inanılmaz heyecanlı bir etki uyandırdı. Bu eğilimlerin her kanıtında komünist dünyada umut ve heyecan yeşerir; neşeli adımlar kaydedilir.

Moskova tehdidinde; uluslararası politikanın gösteri trenine tır­manan yeni yabancı destekçi gruplar görünmeye başlar ve Rus baskısı tüm hatlarda ve uluslararası ilişkilerde artmaya başlar.

Yardımsız ve yalnız bir Amerikan tavrının komünist hareke­tine karşı ölüm kalım derecesinde güç uygulanabilirliğini ve Sovyet güçlerinin Rusya'da erken düşmelerinin sağlanmasını söylemek abartılı olur. Fakat Birleşik Devletler, Sovyet politi­kasının geçmiş dönemlerde gözlenmek zorunda olan dereceden çok daha fazla şekilde ılımlılık ve sakınganlık oluşturacak şe­kildi Kremlin üzerinde baskı kuracak ve bu yolla ya çöküşüne giden yolu ya da kademeli şekilde yumuşatılmış Sovyet gücüne ulaşabilecek eğilimleri destekleyecek biçimde operasyon yap­masını sağlayacak derecede yüksek şiddette gerilimi artırma gücüne sahiptir. Mistik ve Mesihvari olmayan bir hareket ki, Kremlin'inki -kesinlikle bu tip bir şey değil- sonunda şu ya da bu şekilde bu durumda bir ilişki mantığına kendini ayarlamaz­sa, hüsranla karşılaşır.

Bu yüzden karar büyük ölçüde ülkenin kendisine düşecektir. Sovyet-Amerikan ilişkisi konusu, Amerika Birleşik Devletle­ri'nin uluslararasında bir ulus olmanın tüm değerini kazanma sınavıdır. Yıkımla karşılaşmamak için ABD sadece kendi gele­neklerini ölçmek ve büyük bir ulus olarak korunmaya değer ol­duğunu kendine kanıtlaması gerekecektir.

Tabii ki, bir ulus için bundan daha adil bir sınav yoktur. Bu olay ışığında, Rusya-Amerika ilişkilerini izleyen düşünceli bir gözlemci, Kremlin'in Amerikan toplumuna meydan okumala­rında şikayet edecek bir şey bulamaz. O daha çok, Amerikan halkının tarihin onlara açıkça üstlenmelerini amaçladığı ahlaki ve politik liderlik sorumluluklarını kabul etmesini sağlayan ve bir araya gelerek bu meydan okumaya karşı ulusal bağlılıkla kendi güvenliğini sağlamaya olanak veren bu tanrısal kadere mutlak bir şükran duygusu beslemeyi tercih eder.

Ek-1 / Orijinal Metin: "The Sources of Soviet Conduct", by X (1947, Foreign Affairs, the "X" Article, Ge-orge F. Kennan)

The single document that best illustrated American anti- communism and general suspicion of Soviet aspirations, was George Kennan's famous Long Telegram of 1946. the Long Te- legram was perhaps the most cited and most influential state- ment of the early years of the Cold War.

George F. Kennan had been a American diplomat on the So­viet front, beginning his career as an observer of the aftermath of the Russian Civil War. He witnessed collectivization and the terror from close range and sent his telegram after another two years' service in Moscow from 1944 to 1946 as chief of missi-on and Ambassador Avareli Harriman's consultant, in 1946, Kennan was 44 years old, fluent in the Russian language and its affairs, and decidedly anti-Communist.

The essence of Kennan's telegram was published in Foreign Affairs in 1947 as The Sources of Soviet Conduct and circula- ted everywhere. The article was signed by "X" although ever- yone in the know knew that authorship was Kennan's. For Ken­nan, the Cold War gave the United States its historic opportu- nity to assume leadership of what would eventually be descri- bed as the "free world".

THE SOIİRCES OF SOVİET CONDUCT, By X

FARTI

The political personality of Soviet power as we know it to- day is the product of ideology and circumstances: ideology in- herited by the present Soviet leaders from the movement in which they had their political origin, and circumstances of the power which they now have exercised for nearly three decades in Russia. There can be few tasks of psychological analysis mo­re diffıcult than to try to trace the interaction of these two forces and the relative role of each in the determination of offıcial So­viet conduct. Yet the attempt must be made if that conduct is to be understood and effectively countered. it is diffıcult to sum- marize the set of ideological concepts with which the Soviet le­aders came into power. Marxian ideology, in its Russian-Com- munist projection, has always been in process of subtle evoluti- on. The materials on which it bases itself are extensive and complex. But the outstanding features of Communist thought as it existed in 1916 May perhaps be summarized as follows: (a) that the Central factor in the life of man, the factor which deter­mines the character of public life and the "physiognomy of so- ciety," is the system by which material goods are produced and exchanged; (b) that the capitalist system of production is a nefa- rious one which inevitable leads to the exploitation of the wor- king class by the capital-owning class and is incapable of deve- loping adequately the economic resources of society or of dist- ributing fairly the material good produced by human labor; (c) that capitalism contains the seeds of its own destruction and must, in view of the inability of the capital- owning class to ad- just itself to economic change, result eventually and inesca- pably in a revolutionary transfer of power to the working class;

and (d) that imperialism, the final phase of capitalism, leads di- rectly to war and revolution.

The rats may be outlined in Lenin's own words: "Unevenness of economic and political development is the inflexible law of ca­pitalism. it follows from this that the victory of Socialism may come originally in a few capitalist countries or even in a single capitalist country. The victorious proletariat of that country, ha- ving expropriated the capitalists and having organized Socialist production at home, would rise against remaining capitalist world, drawing to it şelf in the process the oppressed classes of other countries. "it must be noted that there was no assumption that capitalism would perish without proletarian revolution. A final push was needed from a revolutionary proletariat movement in order to tip över the tottering structure. But it was regarded as inevitable that sooner of later that push be given.

For 50 years prior to the outbreak of the Revolution, this pattern of thought had exercised great fascination fort he mem- bers of the Russian revolutionary movement. Frustrated, dis- contented, hopeless of finding self-expression or too impatient to seek it—in the confining limits of the Tsarist political system, yet lacking wide popular support or their choice of bloody revolution as a means of social betterment, these revolutionists fo-und in Marxist theory a highly convenient rationalization for their own instinctive desires. it afforded pseudo-scientific justi-fication for their impatience, for their categoric denial of ali va-lue in the Tsarist system, for their yearning for power and revenge and for their inclination to cut corners in the pursuit of it. It is therefore no wonder that they had come to believe impli-citly in the truth and soundness of the Marxist-Leninist teachings, so congenial to their own impulses and emotions. Their sincerity need not be impugned. This is a phenomenon as old as human nature itself. it is has never been more aptly described than by Edward Gibbon, who wrote in The Decline and Fail of the Roman Empire: "From enthusiasm to imposture the step is perilous and slippery; the demon of Socrates affords a raemorable instance of how a wise man may deceive himself, how a

good man may deceive others, how the conscience may slum- ber in a mixed and middle state between self-illusion and vo- luntary fraud." And it was with this set of conceptions that the members of the Bolshevik Party entered into power.

Now it must be noted that through ali the years of preparati- on for revolution, the attention of these men, as indeed of Marx himself, had been centered less on the future which Socialism would take than on the necessary overthrow of rival power which, in their view, hat to precede the introduction of Soci­alism. Their views, therefore, on the positive program to be put into effect, önce power was attained, were fort he most part ne- bulous, visionary and impractical. Beyond the nationalization of industry and the expropriation of large private capital hol- dings there was no agreed program. The treatment of the pe- asantry, which, according to the Marxist formulation was not of the proletariat, had always been a vague spot in the pattern of Communist thought: and it remained an object of controversy and vacillation fort he fırst ten years of Communist power.

The circumstances of the immediate post-revolution peri-od —the existence in Russia of civil war and foreign interventi-on, together with the obvious fact that the Communists repre-sented only a tiny minority of the Russian people—made the es- tablishment of dictatorial power a necessity. The experiment with war Communism" and the abrupt attempt to eliminate pri­vate production and trade had unfortunate economic consequ- ences and caused further bitterness against the new revoluti­onary regime. While the temporary relaxation of the afford to communize Russia, represented by the New Economic Policy, alleviated some of this economic distress and thereby served its purpose, it also made it evident that the "Capitalistic sector of society" was stili prepared to profıt at önce from any relaxation of governmental pressure, and would, if permitted to continue to exist, always constitute a powerful opposing element to the Soviet regime and a serious rival for influence in the country.

Somewhat the same situation prevailed with respect to the individual peasant who, in his own small way, was also a private producer.

Lenin, had he lived, might have proved a great enough man to reconcile these conflicting forces to the ultimate benefit of Russian society,-thought this is questionable. Bube that as it may, Stalin, and those whom he led in the struggle for successi- on to Lenin's position of leadership, were not the men to tolera-te rival political forces in the sphere of power which they cove-ted. Their sense of insecurity was too great. Their particular brand of fanaticism, unmodified by any of the Anglo-Saxon tra-ditions of compromise, was too fierce and too jealous to envisa-ge any permanent sharing of power from the Russian-Asiatic world out of which they had emerged they carried with them a skepticism as to the possibilities of permanent and peaceful co-existence of rival forces. Easily persuaded of their own doctri-naire "rightness," they insisted on the submission or destruction of ali competing power. Outside the Communist Party, Russian Society was to have no rigidity. There were to be no forms of collective human activity or association which would not be do-minated by the Party. No other force in Russian society was to be permitted to achieve vitality or integrity. Only the Party was to have structure. Ali else was to be an amorphous mass.

And within the Party the sarne principle was to apply. The mass of Party members might go through the motions of electi- on, deliberation, decision and action; but in these motions they were to be animated not by their own individual wills but by the awesome breath of the Party leadership and the över brooding presence of "the word".

Let it be stressed again that subjectively these men probably did not seek absolutism for its own sake. They doubtless beli- eved—and found it easy to believe—that they alone knew what was good for society and that they would accomplish that good önce their power was secure and unchallengeable. But in seeking that security of their own rulet they were prepared to recognize no restrictions, eifher of God or man, on the character of their methods. And until such time as that security might be achieved, they placed far down on their scale of operational priorities the comforts and happiness of the peoples entrusted to their çare.

Now the outstanding circumstance concerning the Soviet re- gime is that down to the present day this process of political consolidation has never been completed and the mer in the Kremlin have continued to be predominantly absorbed with the struggle to secure and make absolute the power which they se- ized in November 1917. they have endeavored to secure it pri- marily against forces at home, within Soviet society itself. But they have also endeavored to secure it against the outside world. For ideology, as we have seen, taught them that the outside world was hostile and that it was their duty eventually to overthrow the political forces beyond their borders. Then po- werful hands of Russian history and tradition reached up to sus- tain them in this feeling. Finally, their own aggressive intransi- gence with respect to the outside world began to fmd its own reaction; and they were soon forced, to use another Gibbones- que phrase, "to chastise the contumacy" which they themselves had provoked. it is an undeniable privilege of every man to pro- ve himself right in the thesis that the world is his enemy; for if he reiterates it frequently enough and makes it the background of his conduct he is bound eventually to be right.

Now it lies in the nature of the mental world of the Soviet leaders, as well as in the character of their ideology, that no op- position to them can be officially recognized as having any meri for justification whatsoever. Such opposition can flow, in the-ory, only from the hostile and incorrigible forces of dying capi- talism. As iong as remnants of capitalism were officially recog­nized as existing in Russia, it was possible to place on them, as an internal element, part of the blame fort he maintenance of a dictatorial form of society. Bu as these remnants were liquida- ted, little by little, this justification feli away, and when it was indicated officially that they had been finally destroyed, it di- sappeared altogether. And this fact created one of the most ba-sic of the compulsions which came to act upon the Soviet regi-me: since capitalism no longer existed in Russia and since it co-uld not be admitted that there could be serious or widespread opposition to the Kremlin springing spontaneously from the li-

berated masses under its authority, it became necessary to jus-tify the retention of the dictatorship by stressing the menaee of capitalism abroad.

This began at an early date, in 1924 Stalin specifically de- fended the retention of the "organs of suppression," meaning, among others, the army and the secret poliçe, on the ground that "as long as there is a capitalistic encirclement there will be danger of intervention with ali the consequences that flow from that danger." in accordance with that theory, and from that time on, ali internal opposition forces in Russia have consistently be-en portrayed as the agents of foreign forces of reaction antago-nistic to Soviet power.

By the same token, tremendous emphasis has been placed on the original Communist thesis of a basic antagonism between the capitalist and Socialist worlds. ît is ciear, from many indica-tions, that this emphasis is not founded in reality. The real facts concerning it have been confused by the existence abroad of ge­nuine resentment provoked by Soviet philosophy and tactics and occasionally by the existence of great centers of military power, notably the Nazi regime in Germany and the Japanese Government of the late 1930s, which indeed have aggressive designs against the Soviet Union. But there is ample evidence that the stress laid in Moscow on the menaee confronting Soviet society from the world outside its borders is founded not in the realities of foreign antagonism but in the necessity of expla-ining away the maintenance of dictatorial authority at home.

Now the maintenance of this pattem of Soviet power, namely, the pursuit of unlimited authority domestically, accompanied by the cultivation of the semi-myth of implacable foreign hostility, has göne far to shape the actual machinery of Soviet power as we know it today. internal organs of administration which did not served his purpose withered on the vine. Organs which did ser- ved his purpose became vastly swollen. The security of Soviet power came to rest an the iron discipline of the Party, on the se- verity and ubiquity of the secret poliçe, and on the uncompromi- sing economic monopolism of the state. The "organs of suppres-

sion," in which the Soviet leaders had sought security from rival forces, became in large measures the masters of those whom they were designed to serve. Today the major part of the structure of Soviet power is committed to the perfection of the dictatorship and to the maintenance of the concept of Russia as in a state of siege, with the enemy lowering beyond the walls. And the milli- ons of human beings who form that part of the structure of power must defend at ah costs this concept of Russia's position, for wit- hout it they are themselves superfluous.

As things stand today, the rulers can no longer dream of par- ting with these organs of suppression. The quest for absolute power, pursued now for nearly there decades with a ruthless- ness unparalleled (in scope at least) in modern times, has again produced internally, as it did externally, its own reaction. The excesses of the poliçe apparatus have fanned the potential op- position to the regime into something far greater and more dan- gerous than it could have been before those excesses began.

But least of ali can the rulers dispense with the fiction by which the maintenance of dictatorial power has been defended. For this fiction has been canonized in Soviet philosophy by the excesses already committed in its name; and it is now anchored in the Soviet soft thought by bonds far greater than those of me­re ideology.

PART II

So much fort he historical background. What does it spell in terms of the political personality of Soviet power as we know it today?

Of the original ideology, nothing has been officially junked. Belief is maintained in the basic badness of capitalism, in the inevitability of its destruction, in the obligation of the proletari- at to assist in that destruction and to take power into its own hands. But stress has come to be laid primarily on those con- cepts which relate most specifically to the Soviet regime itself: to its position as the sole truly Socialist regime in a dark and misguided world, and to the relationships of power within it.

The first of these concepts is that of the innate antagonism between capitalism and Socialism. We have seen how deeply that concept has become imbedded in foundations of power. it has profound implications for Russia's conduct as a member of International society. it means that there can never be on Mos- cow's side an sincere assumption of a Community of aims bet­ween the Soviet Union and powers which are regarded as capi­talist. it must inevitably be assument in Moscow that the aims of the capitalist world are antagonistic to the Soviet regime, and therefore to the interest of the peoples it Controls. If the Soviet government occasionally sets it signature to documents which would indicate the contrary, this is to regarded as a tactical ma- neuver permissible in dealing with the enemy (Who is without honor) and should be taken in the spirit of caveat emptor. Basi- cally, the antagonism remains. it is postulated. And from it flow many of the phenomena which we fmd disturbing in the Krem- lin's conduct of foreign policy: the secteriveress the lack of frankness, the duplicity, the wary suspiciousness, and the basic unfriendliness of purpose. These phenomena are there to stay, fort he foreseeable future. There can be variations of degree and of emphasis. When there is something the Russians want from us, one or the other of these features of their policy may be thrust temporarily into the back ground; and when that happens there will always be Americans who will leap forward with gle-eful announcements that "the Russians have changed," and some who will even try to take credit for having brought about such "changes." But we should not be misled by tactical maneuvers. These characteristics of Soviet policy, like the postulate from which they flow, are basic to the internal nature of Soviet power, and will be with us, whether in the foreground or the backgro- und, until the internal nature of Soviet power is changed.

This means we are going to continue for long time to fmd the Russians difficult to deal with. it does not mean that they should be considered as embarked upon a do-or die program to overth- row our society by a given date. The theory of the inevitability of the eventual fail of capitalism has the fournate connotation

that there is no hurry about it. The forces of progress can take their time in preparing the final coup de grâce. Meanwhile, what is vital is that the "Socialist fatherland"—that oasis of power which has already been won for Socialism in the person of the Soviet Union—should be cherished and defended by ali good Communists at home and abroad, its fortunes promoted, its ene- mies badgered and confounded. The promotion of prematüre, "adventuristic" revolutionary projects abroad which might em- barrass Soviet power in any way would be an inexcusable, even a counter-revolutionary act. The cause of Socialism is the sup- port and promotion of Soviet power, as defined in Moscow.

This brings us to the second of the concepts import and to contemporary Soviet outlook. That is the infallibility of the Kremlin. The Soviet concept of power, which permits no focal points of organization outside the Party itself, requires that the Party leadership remain in the ory the sole repository of truth. For if trith were to be found elsewhere, there would be justifica- tion for its expression in organized activity. Bu it is precisely that which the Kremlin cannot and will not permit.

The leadership of the Communist Party is therefore always right, and has been always right ever since in 1929 Stalin for- malized his personal power by announcing that decisions of the Politburo were being taken unanimously.

On the principle of infallibility there rests the iron discipline of the Communist Party. in fact, the two concepts are mutually self-supporting. Perfect discipline requires recognition of infal­libility. infallibility requires the observance of discipline. And the two go far to determine the behaviorism of the entire Soviet apparatus of power. But their effect cannot be understood un- less a third factor be taken into account: namely, the fact that the leadership is at liberty to put forward for tactical purposes any particular thesis which it finds useful to the cause at any particular moment and to require the faithful and unquestioning acceptance of that thesis by the members of the movement as a whole. This means that truth is not a constant but is actually created, for ali intents and purposes, by the Soviet leaders them-

selves. it may vary from week to week, from month to month. it is nothing absolute and immutable—nothing which flows from objective reality. it is only the most recent manifestation of the wisdom of those in whom the ultimate wisdom is suppo-sed to reşide, because they represent the logic of history. the ac- cumulative effect of these factors is tö give to the who!e subor- dinate apparatus of Soviet power an unshakable stubbornness and steadfastness in its orientation. This orientation can be changed at will by the Kremlin but by no other power. Önce a given party Üne has been laid down on a given issue of current policy, the whole Soviet governmental machine, including the mechanism of diplomacy, moves inexorably along the prescri-bed path, like a persistent toy automobile wound up and headed in a given direction, stopping only when it meets with some unanswerable force. The individuals who are the components of this machine are unamelable to argument or reason, which co-mes to them from outside sources. Their whole training has ta-ught them to mistrust and discount the glib persuasiveness of the outside world. Like the white dog before the phonograph, they hear only the "master's voice." And if they are to be called of from the purposes last dictated to them, it is the master who must cali them off Thus the foreign representative cannot hope that his words will make any impression on them. The most that he can hope is that they will be transmitted to those at the top, who are capable of changing the party line but even those are not likely to be swayed by any normal logic in the words of the bourgeois representative. Since there can be no appeal to com-mon purposes, there can be no appeal to common mental appro-aches. For this reason, facts speak louder than words to the ears of the Kremlin; and words carry the greatest weight when they have the ring of reflecting, or being backet up by, facts of unc-hallengeable validity.

But we have seen that the Kremlin is under no ideological compulsion to accomplish its purposes in a hurry. Like the church, it is dealing in ideological concepts which are of long-term validity, and it can afford to be patient, it has no right to risk

the existing achievements of the revolution fort he sake of vain baubles of the future. The very teachings of Lenin himself requ­ire great cautiori and flexibility in the pursuit of Communist pur­poses. Again, these precepts are fortified by the lessons of Russi­an history: of centuries of obscure battles between nomadic for­ces över the stretches of a vast unfortified plain. Here caution, circumspection, flexibility and deception are the valuable qualiti- es; and their value fınds a natural appreciation in the Russian or the oriental mind. Thus the Kremlin ha no compunction about retreating in the face of superior forces. And being under the compulsion of no timetable, it does not get panicky under the ne- cessity for such retreat. its political action is a fluid stream which moves constantly, wherever it is permitted to move toward a gi­ven goal. its main concem is to make sure that it has filled every nook and cranny available to it in the basin of word power. But if it fmds unassailable barriers in its path, it accepts philosophically and accommodates itself to them. The main thing is .that there should always be pressure, unceasing constant pressure, toward the desired goal. There is no trace of any feeling in Soviet psychology that that goal must be reached at any given time.

These considerations make Soviet diplomacy at önce easier and more difficult to deal with than the diplomacy of individual aggressive leaders like Napoleon and Hitler. On the one hand it is more sensitive to contrary force, more ready to yield on individual sectors of the diplomatic front when that force is feld to be too strong, and thus more rational in the logic and rhetoric of power. On the other hand it cannot be easily defeated or discouraged by a single victory on the part of its opponents. And the patient per- sistence by which it is animated means that it can be effectively countered not by sporadic acts which represent the momentary whims of democratic opinion but only be intelligent long-range policies on the part of Russia's adversaries—policies no lass ste- ady in their purpose, and no less variegated and resourceful in their application, than those of the Soviet Union itself.

In these circumstances it is ciear that the main element of any United States policy toward the Soviet Union must be that of

long-term, patient but firm and vigilant containment of Russian expansive tendencies. it is important to note, however, that such a policy has nothing to do with outward histrionics: with threats or blustering or superfluous gestures of outward "toughness.".WhiIe the Kremlin is basically flexible in its reaction to political realiti-es, it is by no means unamenable to considerations of prestige. Like almost any other government, it can be placed by tactless and threatening gestures in a position where it cannot afford to yield even though this might be dictated by its sense of realism. The Russian leaders are keen judges of human psychology, and as such they are highly conscious that loss of temper and of self- control is never a source of strength in political affairs. They are quick to exploit such evidences of weakness. For these reasons it is a sine qua non of successful dealing with Russia that the fore-ign government in question should remain at ali times cool and collected and that its demands on Russian policy should be put forward in such a manner as to leave the way öpen for a compli- ance not too detrimental to Russian prestige.

In the light of the above, it will be clearly seen that the Soviet pressure against the free institutions of the Western world is something that can be contained by the adriot and vagilant app- lication of counter-force at a series of constantly shifting geog- raphical and political points, corresponding to the shifts and maneuvers of Soviet policy, but which cannot be charmed or talked out of existence. The Russians look forward to a duel of infinite duration, and they see that already they have scored great successes. it must be borne in mind that there was a time when the Communist Party represented far more of a minority in the sphere of Russian national life than Soviet power today represents in the world community.

But if the ideology convinces the rulers of Russia that truth is on their side and they can therefore afford to wait, those of us on whom that ideology has no claim are free to examine objectively the validity of that premise. The Soviet thesis not only implies

complete lack of control by the west över its own economic des- tiny, it likevise assumes Russian unity, discipline and patience över an infinite period. Let us bring this apocalyptic vision down to earth, and suppose that the Western world fmds the strength and resourcefulness to contain Soviet power över a period of ten to fifteen years. What does that spell for Russia itself?

The Soviet leaders, taking advantage of the contributions of modern techniques to the arts of despotism, have solved the ques- tion of obedience within the confines of their power. Few challen- ge their authority; an even those who do are unable to make that challenge valid as against the organs of suppression of the state.

The Kremlin has also proved able to accomplish its purpose of building up Russia, regardless of the interests of the inhabi- tants, and industrial foundation of heavy metallurgy, which is, to be sure, not yet complete but which is nevertheless continu- ing to grow and is approaching those of the other majör indust­rial countries. Ali of this, however, both the maintenance of in­ternal political security and the building of heavy, has been car- ried out at a terrible cost in human life and in human hopes and energies. it has necessitated the use of forced labor on a scale unprecedented in modern times under conditions of peace. it has involved the neglect or abuse of other phases of Soviet eco­nomic life, particularly agriculture, consumers' goods producti- on, housing and transportation.

To ali that, the war has added its tremendous toll of destructi­on, death and human exhaustion. in consequence of this, we have in Russia today a population which is physically and spiritually tired. The mass of the people are disillusioned, skeptical and no longer as accessible as they önce were to the magical attraction which Soviet power stili radiates to its followers abroad. The avi- dity with which people seized upon the slight respite accorded to the church for tactical reasons during the war was eloquent testi- mony to the fact that their capacity for faith and devotion found litte expression in the purposes of the regime.

in these circumstances, there are limits to the physical and nervous strength of people themselves.

These limits are absolute ones, and a be binding given fort he cruelest dictatorship, because beyond them people cannot be driven. The forced labor camps and the other agencies of const-raint provide temporary means of compelling people to work longer hours than their own volition or mere economic pressure would dictate; but if people survive them at ali they become old before their time and must be considered as human casualties to the demands of dictatorship. in either case their best powers are no longer available to society and can longer be enlisted in the service of the state.

Here only the younger generations can help. The younger generation, despite ali vicissitudes and sufferings, is numerous and vigorous; and the Russians are a talented people. But it stili remains to be seen what will be the effects on mature perfor-mance of the abnormal emotional strains of childhood which Soviet dictatorship created and which were enormously incre-ased by the war. Such things as normal security and placidity of home environment have practically ceased to exist in the Soviet Union outside of the most remote farms and villages. And ob-servers are not yet sure whether that is not going to leave its mark on the over-all capacity of the generation now coming in-to maturity. in addition to this, we have the fact that Soviet economic development, while it can list certain formidable achi-evements, has been precariously spotty and uneven. Russian Communist s who speak of the "uneven development of capita-lism" should blush at the contemplation of their own national economy. Here certain branches of economic life, such as the metallurgical and machine Industries, have been pushed out of ali proportion to other sectors of economy. Here is a nation stri-ving to become in a short period one of the great industrial nations of the world while it stili has no highway network worthy of the name and only a relatively primitive network of railways. Much has been done to increase efficiency of labor and to teach primitive peasants something about the operation of machines. But maintenance is stili a crying deficiency of ali Soviet economy. Construction is hasty and poor in quality. Depreciation

must be enormous. And in vast sectors of economic life it has not yet been possible to instill into labor anything like that ge­neral culture of production and technical self-respect which characterizes the skilled worker of the west.

It is difficult to see how these deficiencies can be corrected at an early date by a tred and dispirited population working lar- gely under the shadow of fear and compulsion. And as long as they are not overcome, Russia will remain economically as vul- nerable, and in a certain sense an impotent, nation, capable of exporting its enthusiasms and of export by the real evidences of material power and prosperity.

Meanwhile, a great uncertainty hangs över the political life of the Soviet Union. That is the uncertainty involved in the transfer of power from one individual or group of individuals to others.

This is, of course, outstandingly the problem of the personal position of Stalin. We must remember that is succession to Le- nin's pinnacle of pre-eminence in the Communist movement was the only such transfer of individual authority which the So­viet Union has experienced. That transfer took 12 years to con­solidate. it cost the lives of millions of people and shook the state to its foundations. The attendant tremors were felt ali thro- ugh the internotial revolutionary movement, to the disadvantage of the Kremlin itself

It is always possible that another transfer of pre-eminent po­wer may take place quietly and inconspicuously, with no reper- cussions anywhere. But again, it is possible that the questions involved may unleash, to use some of Lenin's words, one of those "incredibly swift transitions" from "delicate deceit" to "wild violence" which characterize Russian history, and may shake Soviet power to its foundations.

But this is not only a question of Stalin himself There has been, since 1938, a dangerous congealment of political life in the higher circles of Soviet power. The All-Union Congress of Soviets, in theory the supreme body of the party, is supposed to meet not less often than önce in three years. it will soon be eight full years since its last meeting. During this period mem-

bership in the Party has numerically doubled. Party mortality during the war was enormous; and today well över half of the Party members are persons who have entered since the last Party congress was held. Meanwhile, the same small group of men has carried on at the top through an amazing series of nati-onal vicissitudes. Surely there is some reason why the experien-ces of the war brought basic political changes to every one of the great governments of the west. Surely the causes of that phenomenon are basic enough to be present somewhere in the obscurity of Soviet political life, as well. And yet no recogniti-on has been given to these causes in Russia.

It must be surmised from this that even within so highly dis- ciplined an organization as the Communist Party there must be a growing divergence in age, outlook and interest between the great mass of Party members, only so recently recruited into the movement, and the little self-perpetuating clique of men at the top, whom most of these Party members have never met, with whom they have never conversed, and with whom they can have no political intimacy.

Who can say whether, in these circumstances, the eventual rejuvenation of the higher spheres of authority (which can only be a matter of time) can take place smoothly and peacefully, or whether rivals in the quest for higher power will not eventually reach down into these politically immature and inexperienced masses in order to fınd support for their respective claims? If this were ever to happen, strange consequences could flow fort he Communist Party: fort he membership at large has been exercised only in the practices of iron discipline and obedience and not in the arts of compromise and accommodation. And if disunity were ever to seize and paralyze the Party, the chaos and weakness of Russian society would be revealed in forms beyond description. For we have seen that Soviet power is only concealing an amorphous mass of human beings among whom no independent organizational structure is tolerated. in Russia there is not even such a thing as local government. The present generation of Russians have never known spontaneity of collec-

tive action. If, consequently, anything were ever to occur to dis- turb the unity and efficacy of the Party as a political instrument, Soviet Russia might be changed overnight from one of the strongest to one of the weakest and most pitiable of national so- cieties.

Thus the future of Soviet power may not be by any means as secture as Russian capacity for şelf delusion would make it ap- pear to the men of the Kremlin. That they can quietly and easily turn it över to others remains to be proved. Meanwhile, the hardships of their rule and the vicissitudes of International life have taken a heavy toll of the strength and hopes of the great people on whom their power rests. it is curious to note that the ideological power of Soviet authority is strongest today in areas beyond the frontiers of Russia, beyond the reach of its poliçe power. This phenomenon brings to mind a comparison used by Thomas Mann in his great novel Buddenbrooks. Observing that human institutions often show the greatest outward brilliance at a moment when inner decay is in reality farthest advanced, he compared one of those stars whose light shines most brightly on this world when in reality it has long since ceased to exist. And who can say with assurance that the strong light stili cast by the Kremlin on the dissatisfied peoples of the Western world is not the powerful afterglow of a constellation which is in actuality on the wane? This cannot be proved. And it cannot be dispro-ved. But the possibility remains (and in the opinion of this wri-ter it is a strong one) that Soviet power, like the capitalist world of its conception, bears within it the seeds of its own decay, and that the sprouting of these seeds is well advanced.

It is ciear that the United States cannot expect in the forese- eable future to enjoy political intimacy with the Soviet regime. it must continue to regard the Soviet Union as a rival, not a partner, in the political arena, it must continue to expect that Soviet polices will reflect no abstract love of peace and stabi-lity, no real faith in the possibility of a permanent happy coexis-

tence of the Socialist and capitalist wor!ds, but rather a cauti-ous, persistent pressure toward the disruption and, weakening of ali rival influence and rival power.

Balanced against this are the facts that Russia, as opposed to the Western world in general, is stili by far the weaker party, that Soviet policy is highly flexible, and that Soviet society may well contain defıciencies which will eventually weaken its own total potential. This would of itself warrant the United States entering with reasonable confıdence upon a policy of fırm con-tainment, designed to confront the Russians with unalterable counter-force at every point where they show signs of encroac-hing upon he interests of a peaceful and stable world.

But in actuality the possibilities for American policy are by no means limited to holding the üne and hoping for the best. it is entirely possible fort he United States to influence by its acti-ons the internal developments, both within Russia and throug-hout the International Communist movement, by which Russian policy is largely determined. This is not only a questions of the modest measure of informational activity which this govern-ment can conduct in the Soviet Union and elsewhere, although that, too, is important, it is rather a question of the degree to which the United States can create among the peoples of the world generally the impression of a country which the responsi-bilities of a World Power, and which has a spiritual vitality ca-pable of holding its own among the majör ideological currents of the time. To the extent that such an impression can be created and maintained, the aims of Russian Communism must appear sterile and quixotic, the hopes and enthusiasm of Moscow's supporters must wane, and added strain must be imposed on the Kremlin's foreign policies. For the palsied decrepitude of the capitalist world is the keystone of Communist philosophy. Even the failure of the United States to experience the early econo-mic depression which the ravens of the Red Square have been predicting with such complacent confıdence since hostilities ce-ased would have deep and important repercussions throughout the Communist world.

By the same token, cxhibitions of indecision, disunity and in­ternal disintegration within this country have an exhilarating ef- fect on the whole Communist movernent. At each evidence of these tendencies, a thrill of hope and excitement goes through the Communist world; a new jauntiness can be noted in the Moscow tread; new groups of foreign supporters climb on to what they can only view as the band wagon of International politics; and Russian pressure increases ah along the line in International affairs.

It would be an exaggeratiori to say that American behavior unassisted and alone could exercise a power of life and death över the Communist movement and bring about the early fail of Soviet power in Russia. But the United States has it in its pov/er to increase enormously the strains under which Soviet policy must operate, to force upon the Kremlin a far greater degree of moderatiori and circumspectiori than it has had to observe in re- cent years, and in this way to promote tendencies which must eventually frnd their outlet in either the breakup or the gradual mellowing of Soviet power. For no mystical, Messianic move­ment—and particularly not that of the Kremlin—can face frust- ration indefinitely without eventually adjusting itself in one way or another to the logic of that state of affairs.

Thus the decision will really fail in large measure in this co­untry itself. The issue of Soviet-American relations is in essen- ce a test of the overall worth of the United States as a natiori among natioris. To avoid destruction the United States need only measure up to its own best traditions and prove itself wor- thy of preservation as a great natiori.

Surely, there was never a fairer test of national quality than this. in the light of these circumstances, the thoughtful observer of Russian-American relations will frnd no cause for complaint in the Kremlin's challenge to American society. He will rather experience a certain gratitude to a Providence which, by provi- ding the American people with this implacable challenge, has made their eritire security as a natiori dependent on their pulling themselves together and accepting the responsibilities of moral and political leadership that plainly intended them to bear.

Ek-2: / Gazeteci John Barry'nin NATO Genel Sekreteri Lord Carrington’la Yaptığı Röportaj

(21 Nisan 1986,Newsweek, New York),

Barry: Avrupa terörizmi konusunda "yumuşak" mı davranıyor? Kaddafi'ye karşı Amerika'yı desteklemekte isteksiz mi? Carrington: Avrupa'da destek ve sempati yönünden bir eksiklik bulacağınızı düşünmüyorum. AvrupalIların terörizm konusunda yetersiz kaldıklarını söylemek doğru değil. Her şeyden önce onlar, herkesten çok daha fazla çektiler. Sorun, sunulan çözümün her Avrupa ülkesinin kendine göre en iyisi olup olmadığıdır.

Soru: Fakat Reagan Yonetimi'nin yetkili kişileri, AvrupalIların tereddütleri hakkında konuşuyorlar.

Cevap: Terörizmin iki veçhesi arasında bir ayrım yapmanız lazım. Bazı Avrupa ülkelerinin aldığı, bazılarının almadığı gü­venlik, istihbarat ve polis eylemleri ve politik eylemler gibi ko­nular. Birinci konularda işbirliği çok daha iyi hale gelmiştir. NATO'nun terörizm ile ilgilenen bir komitesi[73] var. Bu komitede ülkelerin istihbarat üst yetkilileri var ve onlar bilgi alış verişi konusunda çok yakın bir işbirliği içindeler. Bunun sonucu olarak kısmen bazı başarılar elde edilmiştir.

Politik eylemlere gelince, biz şimdi terörizmin değişik bir şekliyle uğraşmaktayız. Son 17-20 yıldır Avrupa'da devam eden terörizm-Almanya, Fransa, Belçika, İspanya, İtalya'da ülke içinden gelişmiş bir terörizm, yani bu terörizmin politik yönleri çıktığı ülke dışında diğer ülkelere uygun düşmez. Ama burada şunu söyleyebiliriz ki, Kuzey İrlanda'daki daha başkadır.

Fakat şimdi durum şudur, görünüşe göre Ortadoğu menşeli kişilerin çoklukla Avrupa topraklan üzerinde gerçekleştirdikleri terörizm olaylarını görüyoruz ve bu bana göre daha zor bir problem sergiliyor. Hiç şüphe yok ki, Ortadoğu ülkelerinin bir kısmı bir tür terörizm gerçekleştiriyorlar sadece Kaddafi'ye has bir şey değil. Netice olarak da Ortadoğu ve Libya'da değişik çı­karları olan Avrupa ülkelerinin spesifik bir aksiyonda bulunma­ları istendiğinde, bu ülkeler sorumlu tuttukları belirli gruplar hakkında kanıt istediklerinde, bu konu hemen ortaya çıkacaktır. Bu tabiatıyla, istihbarat kaynakları hakkında bazı güçlükleri ortaya koyacaktır. ABD Yönetimi bu istihbaratı açıklamanın avantaj ve dezavantajları konusunda bir karar vermek zorundadır. Uzun vadede şunu kabul etmek zorundayız ki, iyi terörist diye bir şey yoktur. Terör kabul edilemez bir davranış biçimidir.

Soru: Teröriste ev sahipliği yapan ülkeye güçle cevap vermek makul müdür?

Cevap: Duruma bağlıdır. Eğer bir grubun sorumlu olduğuna dair kanıtınız varsa, işiniz daha kolaydır. Hiçbir iş yapmamak olmaz, bu rahat bir davranıştır. Aynı zamanda, yaptığınız iş hak­kında çok dikkatli düşünmelisiniz ve ortaya çıkardığı, komşu ve üçüncü ülkelerin reaksiyonlarının sonuçlarını düşünmelisiniz ve bir de verilen cevabın, çözümden fazla problem yaratmamasına da dikkat edilmelidir.

Amerikalıların karar vermeleri gereken -aynı durumda olan diğer ülkelerin de- avantaj ve dezavantaj arasındaki dengenin nerede olduğudur. Bu da sadece ABD'nin kararıdır.

Soru: Şayet liderliğine geldiğimizde Gorbaçov'un; Batı ile yaptığı "Silahların Kontrol Antlaşması"na büyük bir öncelik verdiğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Bunu bilebilmek için çok erken. Hiç kuşku yok ki (silah) kontrol cephesinde büyük bir Sovyet faaliyeti görüyoruz, ama ne yazık ki, bunların tümü propaganda.

Bu, tüm Sovyet faaliyetlerinin propaganda olduğu anlamını taşımaz.

Sovyetlerde, silah kontrol konusunda bir anlaşmaya varmak için önemli bir faaliyet var, Gorbaçov'da zaten bunu açıkça ifa-

de etti, çünkü kaynaklarını ekonomi ve sanayilerini geliştirme konusunda kullanmak istiyorlar.

Soru: En fazla ümit vadeden müzakereler hangileri?

Cevap: Sanırım Cenevre görüşmeleri en çok başarılı bir so­nuca varmayı vadeden INF (Orta Menzilli Güçler) müzakereleri. Bu noktada Sovyetlerin, Ingiliz ve Fransızların nükleer savaşı önleme silahlarını tehdit etmek istiyorlar. Eğer Sovyetler Birliği bu iddiasından vazgeçerse başarı şansı var.

Soru: Avrupahlar "Sıfır Opsiyon" fikirlerinden geçen ay Başkan Reagan bu konuda bir teklif yapmak istediğinde geriye dönüş mü yaptılar?

Cevap: Bu doğru değil. Her zaman öngörülen şuydu: Sovyet SS-20'lerin geriye çekilmesi ve diğer kısa menzilli Sovyet SS- 20'lerin (SS-22 ve 23'lere) azaltılması konusunda bir anlaşma ol­madıkça "Cruise ve Pershing" füzelerini Avrupa'da konuşlandı­racaktı. Bir anlaşma olamadı ve bazı Avrupa ülkelerinde dökülen politik kan pahasına Cruise ve Pershing'ler konuşlandırıldı.

Son zamanlarda, bazı Avrupa ülkelerinin endişe ettikleri, Amerikan teklifinin (Sıfır Opsiyon) sadece SS-20 Sovyet füze­lerinin sıfır orantısını (tamamının kaldırılması) ifade ettiğini, zannetmerneliydi. Aslında bu teklif de diğer füzeler de bulun­malıydı.

Evet, Avrupahlar bu teklif sonrasmda da kısa menzilli füze­lerden kayda değer bir miktar Rus üstünlüğü ile yüz yüze kala­caklarsa, teklif gerçek bir "Sıfır Opsiyon" teklifi değildir.

Ek-2 / Orijinal Metin: Inierview with Lord Carrington, Secretary General of NATO

Remedies and Retaliation

NATO Secretary General Lord Carrington, 66, was in the United States last week for his biannual consultations with offi- cials and legislators.

As Britain's foreign secretary in the early, 1980s, he had to co­pe with the terrorist threat that now perplexes the United States, in New York he spoke with Newsweek's John Barry about differing American and European perceptions of the problem Excerpts:

BARRY: Is Europe "soft on terrorism, reluctant to sup- port American actions against Kaddafi?

CARRINGTON: I don't think you will fınd a lack of either sympathy or support in Europe, and I don't think if s right that the Europeans have been backward about terrorism. After ali, they ha­ve suffered from it much longer than anyone else. It's a question of whether the remedy proposed is exactly the remedy that each European country feels is the right one so far as it is concerned.

But officials of the Reagan administration do speak of European hesitations.

You have to differentiate betv/een the two aspects of terro­rism. The security, intelligence and poliçe work, and then the political actions that some European countries do or to not take. On the frist, collaboration has become very much better. NATO ha a special committee that handles terrorism, with the heads of security of the various countries on it, and they do collaborate very closely in the exchange of Information, partly as a resuit, there have been some successes.

As to political actions we are dealing now with a different form of terrorism. The terrorism that has been going on in Eu­rope for the last 17 to 20 years-in Germany, France, Belgium, Spain, Italy-has been home-grown, with the political aspects of it not relevant except to the country concerned, though you co- uld say that the IRA in Northern Ireland was different. But now we are getting terrorism committed by people of, it appears, Middle Eastern origin, committed mostly on Europe and soil, and that seems to met o create a much more diffıcult problem. There's no doubt that a number of Middle Eastern entitles wo­uld commit this şort of terrorism-I don't think it's confined to Kaddafi consequently when it is said that various European co­untries with differing interest in the Middle East in Libya sho­uld take specifıc action, I think it would be readily understood if those countries asked for the evidence on which it is asserted that a particular gang of people was responsible. And, of cour- se, that does raise difficulties about intelligence sources. The American administration will have to make up its mind about the advantages and disadvantages of allowing that Information to be released,

(Over the longer term) we have got to accept that there are no such things as good terrorist. it is simply an unacceptable way behaving.

Is it a sensible policy to respond wiih force against the terrorist's hoşt nation?

It depends on the circumstances if you have proof that a cer­tain body was responsible, that obviously is much easier. You can't afford to do nothing; that is a supine attitude at the same time you have to think very carefully about what you do and the consequences it will have in terms of reactions of the neighbors of the country concerned and of the Third World generally-and whether your response will, in effect, give rise to more prob- lems than it solves. What the Americans have to decide-what any country in the same situation has to decide-is where the ba- lance ofadvantage or disadvantage lies. And that can only be the judgment of the United States.

Turning to the new Soviet leadership, do you think Mik- Sıail Gorbachev puts a high priority on an arms control ag- reement with the West?

It is a litte to soon to know. Certainly we have seen a great deal of Soviet activity on the arms control front-a lot of it, alas, propaganda. But that doesn't mean that ali of the present Soviet activity is necessarily propaganda after ah, there is considerable in centive for the Soviets to come to an agreement about arms control, as Gorbachev has made ciear because they wish to spend more of their economy and industry.

Which negotiations look most promising?

I suppose the rriost likely of the Geneva negotiations to come to a successful conclusion would be the INF (inter-mediate- range nuclear forces) negotiations. There you have the stumbling block of the Soviet demand to limit British and French nuclear deterrents. But if that were dropped by the Soviet Union, there is certainly a chance of successors.

Did the Europeans faack away from the "zero option" last month when prcsident Reagan wanted to put a new proposal on those to the Soviet's?

I don't think that's right, it was always envisaged that the cruise and Pershing missiles would be deployed in Europe unless there was an agreement about the with rawal of the Soviet SS 20s and reduction in other shorter range Soviet missiles (SS-22s and 23s. ) there was no agreement and, at the cost of considerable political blood in some European countries the cruises and Pers- hings were deployed. What some of the Europeans were worried about recently was that the initial U.S. proposal called for zero only of a proportion of the Soviet missiles only of the SS-20s, though originally it had been envisaged that the shorter range missiles would be included as well. And if s not a true "zero op- tion" if Europe is stili left facing a considerable Russian superior- ity in shorter-range missiles. (Newsweek, April 21.1986)

5- Agy.

11. Frances Stonor Saunders, Doğan Kitap. 2. baskı, Eylül 2004, s. 156

1. A. Akfirat, Özel Savaş, Kaynak yay. 1. baskı. Ocak 1997, s. 124-125

1. Henry Kissinger, Diplomasi, İş Bankası yay. 2. baskj, 2000, s.422

5. Aynı eser, s.94

13. George Mc Ghee, ABD-Türkiye-NATO-Ortadoğu, Bilgi yay. 1992, s.295

19. Agy.



[1] Agy.

6. Akt. Dr. Sait Yılmaz, 21 yy. Güvenlik ve Istilıbarat. Alfa yay, 1. baskı. Haz. 2006. s. 160

7. David Ransom, Ford Coııntry: Building Elite for Indonesia, s.3

lıttp://www.cia-on-campus.org/intemat/indo.lıtnıl

8. William Blase, Yann Dergisi, Kasım 2003

9. David Ransom, FordCoııntıy: Building Elite For Indonesia. s.3

[6] James Petras, Tire Ford Foundation and Tire CIA http://www.rebeHon.org/petras/engJish/fbrdO 10102.1ıtm

[7] Aym yerde, s. 153-155

[8] Aynı yerde, s. 156

[9] Aym yerde, s.44

[10] Aym yerde, s.297

[11] Aynı yerde, s. 171 -198

[12] Aynı yerde, s.435

[13] SOE: Special Operation Executives; Özel Operasyon Örgütü, SIS: Strategjc Intelligence Services; Stratejik istihbarat Bürosu, OSS: Office of Strategic Servi­ces; Stratejik Hizmetler Bürosu.

[14] MK-Ultra (Manchu Giunea Pig): İnsanların kafalarını etkileme araştırmalarma yönelik CIA programı.

[15] ABD'nin 5 Büyük Think-Tank'i (Big Five) Tavistock Institute, Institute of Public Studies (IPS) Rand Corporation, Hudson Institute ve Stanford Research Institute (SRTVdir.

[16] Antidefamation League (ADL) ABD'deki İsrail lobisinin en önemli kuru­luşu.

[17] Peyote; Meksika'da yetişen ve uyuşturucu etkileri bulunan bir mantar türü.

[18] Daniele Ganser, NATO'nun Gizli Ordulan, Güncel yay. 2005, s.l 12

[19] Aynı yerde, s.l 14

[20] Aynı yerde, s.l 15

[21] Aynı yerde, s.234

[22] Aynı yerde, s. 115

[23] Barry Rubin, İstanbul Entrikaları, Milliyet yay. 2. baskı, Aralık 1997, s. 122- 125

[24] Luis M. Gonzales-Matta, Les Vrais Maitres Du Monde, Bernard Grasset yay. Paris 1979, s.256

[25] Andreas Papandreou, Namlunun Ucundaki Demokrasi 3. Dünya yay. 1997, s. 18-23

[26] Sezai Orkunt, Türkiye-ABD ilişkileri, Karacanyay. 1. baskı, Temmuz 1978, s. 143

[27] A. Akfirat, Özel Savaş, Kaynak yay. 1. baskı, 1997, s. 127

[28] Lock-K. Jolmson, Aıııericas Secret Power: The CIA a Democratic Society and A session of Inquiry: The Senate Intelligence Investigation (Amerika'nın Gizli Gücü. Demokratik Toplum ve CIA bir araştırma celsesi, Senato Istilıbarat Sonıştarması) adlı kitaptan aktaran Prof. Sallie Pisani (CIA and Marshall Plan 'CIA ve Marshall Plam');

http://www.kansaspress.ku.edu/piscia.html, (05.08.2006)

[29] Prof Dr. Çetin Yetkin, Türkiye'de Askeri Darbeler ve Amerika, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk yay. s.56

[30] Holly Sklar, Trilateralizm, Soutlı Pres Boston 1980, s. 159

[31] Çetin Yetkin, Karşı Devrim, Otopsi yay. s.370

[32] Hugh Wilford, CIA Plot, Socialist Conspiracy New World Order. The Origins of The Bilderberg Group 1952-1955, s.171

[33] George Mc Ghee, ABD-Ttirkiye-NATO-Ortadoğu, Bilgi yay. 1992 s.298

[34] Anthony Sampson, Gazeteci. Para Tacirleri., Ekin yay. 1983, s.89

[35] Erol Bilbilik, CFR, Umay yay. 1. baskı, Aralık 2005, s. 14

[36] Charles Overbeck, CFR ve Yeni Dünya Düzeni, (PSC Pirlıana) Matrix Editör; lıttp//www.foreignaffairs.org/

[37] Noaııı Chomsky, Sam Amca Ne İstiyor?, Minerva yay. 1. baskı, 2000, s.93

[38] Noam Chomsky. Turning The Tide: U.S Intervention in Central America And Struggle For Piece 6. baskı, Boston South End Pres. 1985, s.48

[39] Noam Chomsky, Sam Amca Ne istiyor? Minerva yay. 1. baskı, 2000, s.93

[40] Henry Kissinger, Diplomasi, Iş Bankası yay. 1. baskı, 2000, s.423-425

[41] Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, 20. yy Siyasi Tarihi 1914-1980, Iş Bankası yay. 1988, s.446

[42] İsmail Sosyal, Türkiye’nin Uluslararası Siyasi Bağıtlan 1945-1990, cilt-2, SBF yay. s. 391.

[43] John Lukacs, 20. yy. ve Modernliğin Sonu, Tarih yay. 1993, s.223

[44] Agy, s. 165 ve sonrası

[45] Özel komite; ACC: Allied Coordination Committee; Müttefik Koordinasyon Komitesi (Süper NATO olarak anlayımz. E.B)

[46] Noam Chomsky, Sam Amca Ne İstiyor? Minerva yay. 1. baskı, 2000, s. 13

[47] Diana Johnston, Ahmakların Seferi, Bağlam yay. 1. baskı, 2004., s.350

[48] Aynı yerde, s. 133-150

[49] Aynı yerde, s. 147

[50] Luis Gonzales-Mata, Les Vrais Maitres du Monde, Bernard Gassel yay. Paris 1979 Türkçe özeti.

[52] Holly Sklar, Trilateralizm, South End Pres. Boston, 1980, s.53-55

[53] James Petras, The Ford Foundation and CIA, http://www.rebelion.org/pet- ras/english/fordO 10102.htm; William Blase'den aktaran Yarın Dergisi, Kasım 2003; Holly Sklar, Trilateralizm, South End Pres, Boston, 1980, s. 184-185

[54] Noam Clıomsky, Sam Amca Ne İstiyor? Minerva yay. 1. baskı, 2000, s. 13

[55] Henry Kissinger, Diplomasi, Iş Ban. yay. 2, baskı, 2000 ,s.423-425

[57] William F. Jacper, Roques'Gallery of EU Founders.

[58] Agy.

[59] Agy.

[60] Agy.

[61] Agy.

[62] Agy.

[63] Agy.

[64] Hürriyet, 15.1.2005

[65] Erol Bilbilik, Aydınlık, 18.1.2004

[66] Cumhuriyet, 30.3.2005

[67] Cumhuriyet, 17.3.2006

[68] Erol Bilbilik, Yeni Hayat, Ocak-Şubat 2003

[69] Aslı Gökçura, Cumhuriyet-Strateji, 27.12.2004, s. 13

[70] William Blum, Rogue State, s.20

[71] David Halberstam, wwbanş Zamanı Savaş, s. 68-72

[72] Republican; Cumhuriyetçi Partili

[73] AUied Coordination Commitee (ACC) (Müttefik Koordinasyon Komitesi)

Süper NATO olarak anlayınız. (E.B)

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar