Ruhlarda Cinsiyette, Şeriatsızlıkta Yoktur
| |
Câmî Nefehâtü’l-Üns’te
Tilimsânî’nin tercüme-i halini anlatırken kendisine ‘Nusayrî misin?’ diye
sorulduğunda, Tilimsânî’nin ‘Nusayrî benden bir parçadır’ diye cevap
verdiğini nakleder. Câmî’ye göre “Nusayrî benden bir parçadır” cevabı
cem’ makamında verilmiştir ve sûfîler cem makamında varlığın bütün
parçalarını kendisinin kısımları olarak müşahede ederler. Câmî bu cevabın
cem’ makamında verildiğini teyit etmek için Tilimsânî’nin şu beyitlerini
nakleder:
Her hakikatin
tavrında benim yolum var
Her mertebede
ve zevkte bir yol tutarım
Çevremdeki
felekler benimle döner
Felekleri
kuşatan daireler benimle hareket eder 1
İbn Teymiyye:
“Tilimsânî’nin
en güzel sözü şuydu (izâ ahsene’l-kelâm). Kur’ân cennete ulaştırır, bizim
kelâmımız Allah’a ulaştırır.”2
Tilimsânî Şerhu’l-Menâzil’de “Yüksek himmet
sahipleri cenneti isteyerek ve cehennemden sakınarak değil, Allah’a muhabbetle
ibadet ederler. Yüce himmet sahiplerinin gayretleri yüce maksatlara taalluk
etmiştir.” 3 demektedir. “Onun sözünün hakikati şudur: Hak deniz, varlıkların
cüzleri denizin dalgaları mesabesindedir.”4
derken
Tilimsânî
Şerhu Fusûsi’l-Hikem’de şöyle söylüyordu:
Bir kimse deniz suyundan bir damlayı (nokta) bilmişse denizin suyunu bilmiştir.
Deniz
suyunun sınırsız olduğu takdiri üzere aynı damlayı bildiğinden dolayı sınırsız
olan denizi
bilmiştir. Şüphesiz Hak Teâlâ’nın Vücûdu O’nun îcâd ettikleriyle (mecûdâtuhu)
sınırsızdır.
Vücûd ârif indinde maruftur. Ârif sınırsız olanı bilir. Sonsuz olan suretlerin,
sonsuz
olduğunu bilmek arife yeter. Denizin mahiyet ve hakikatini bilmek hususunda
denizden bir
damlanın (nokta vahide) bilinmesi yeterlidir. Ârif damla örneğinde olduğu gibi
zât olarak
sonsuz olanın anlamını böylece elde eder. Yine ârif nokta gibi zat olarak
sınırsız olanı
elde eder. [Aynı şekilde ârif] sınırı (hasr) ancak sınırsızlık (adem-i hasr)
olan varlıkların
suretleri gibi sıfatlar olarak sınırsız olanı [elde eder]. 5
Öte
yandan İbn Teymiyye Tilimsânî’nin metafizik düşüncelerinden hareketle
kendisine beşeri muameleler hususunda ahlâkî olmayan sıfatlar yüklemiştir.
Zehebî de
bu konuda İbn Teymiyye’yi takip etmiş, aynı şekilde sûfîmizin içki içmek,
helalları
haram görmek gibi ahlaksızlıklarla itham edildiğini söylemiştir.6
Nitekim İbn Teymiyye bu hususu şöyle dile getirmektedir:
Tilimsânî nusayrîler için akide kitabı yazdı. [Mâsivâyı yok saydığından] dolayı
bütün
haramları helal görüyor. Şöyle ki ‘sika’ râvilerden [Kemâleddin el-Merâğî] biri
onun şöyle
dediğini rivayet etti: Kız, anne, yabancı hanım hepsi birdir. Bunda bize
haram bir durum
yoktur. Şu perdeli kimseler diyorlar ki, haramdır. Dedik ki, size haramdır.7
Tilimsânî ise Şerhu’l-Menâzil’de şöyle demektedir:
Azîmetlerin
rükünlerinden ikinci rükün; Allah’ın senin üzerindeki hakkı olan taatlere
sarılmak, masiyetten sakınmaktır, kendin için hak olan ruhsatlara çokça
dalmadan şeran
mubah olan helal yemek ve helal evliliktir. Allah hakkı ile kendi hakkını
ayırmak sana
vaciptir. Sınırını (kadr) bil ve senden sadır olan şeyleri de bil ve tahkik et
ki günah işlemek
(cinayet) sana cezanın vacip olmasına hüccettir. 8
İbn
Teymiyye’nin Tilimsânî’yi ahlaksızlıkla suçlamalarından haberdar olan
Münâvî, İbn Teymiyye ve Zehebî gibi muarızların ithamlarının muteber bir
tarikle
gelmediğini ve bu tür ithamların taassubtan kaynaklandığını ifade etmektedir:
Bu türlü hezeyanları Tilimsânî, şeyhi [Sadreddin Konevî], şeyhinin şeyhi
[İbnü’l-Arabî]
hakkında nakletmeyi çoğalttılar. Onlardan muteber bir tarikle gelen hiçbir ahlaksızlık
sabit
olmamıştır. … Taassup acayip şeyler yapıyor. 9
1-Câmî,
Nefehâtü’l-Üns: Evliya Menkıbeleri, s. 784-785; Tilimsânî, Dîvân, (thk.
El-Arabî Dahou), Cezayir, Dîvânu’l-Matbûâti’l-Câmiiyye, 1994, s. 191.
2- İbn
Teymiyye, Mecmûatü’r-Resâil, c. I, s. 177.
3- Tilimsânî,
Şerhu Menâzili’s-Sâirîn, vr. 73b.4-İbn Teymiyye, Mecmûatü’r-Resâil, c. I, s.
177.,]
5-Şerhu
Fusûsi’l-Hikem, vr. 50v-50b.
6- Zehebî,
Târihu’l-İslâm, (thk. Beşşâr Avvâd Ma’rûf), c. XV, s. 655.
7- İbn
Teymiyye, Mecmûatü’r-Resâil, c. I, s. 177.
8- Tilimsânî,
Şerhu Menâzili’s-Sâirîn, vr. 5b.
9- Münâvî,
el-Kevâkibu’d-Durriyye, c. I, s. 90.
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder