Ali Şîr Nevâî ve Farsça Divanı
| |
Hzl: A. Hilal KALKANDELEN
Emir Ali Şîr Nevâî'nin yaşadığı çağ, genel Türk tarihinin, ilim, sanat,
medeniyet açısından en parlak devirlerinden biri sayılabilir. Bu çağda Herât,
Nevâî'nin okul arkadaşı ve büyük hâmisi Sultan Hüseyin Baykara'nın gayretiyle
Doğu'nun en canlı kültür merkezlerinden biri halini almış, her taraftan gelen
bilgin ve sanatkârlara kapılarını açmıştı. İran edebiyatının son büyük klâsik
şairi sayılan Abdurrâhmân-i Câmî de bu yüksek himayeden çok yararlanmış ve
eserlerinde bu iki büyük adamı daima sevgi ve saygı ile anmıştır. Herât
şehrinin o zamanki parlak hayatı, sonraki tarihçiler tarafından abartılarla
tasvir edilmiş ve adeta efsanevî bir mâhiyet almıştır. Baykara-Nevâî devri,
Horasan ve bilhassa Herât için bir altın devir olarak kabul edilebilir.
Klasik Çağatay edebiyatının, Osmanlı edebiyatı sahasında da etkileri
devam etmiş en büyük şairi olmasının yanı sıra önemli bir devlet adamı da olan
Ali Şîr, hayır ve iyilik sahibi, büyük bir edip, zamanının edebiyatçıları ve şairlerinin
büyük teşvikçisi idi. Türkçe ve Farsça şiirler söyleyen şair, Türkçe
şiirlerinde "Nevâî"; Farsça şiirlerinde "Fânî" mahlasını
kullanıyordu. Türkçe ve Farsça iki dilde şiir söylemiş olmasından, dolayı "zu'l-lisâneyn:
iki dil sahibi" olarak tanınmıştır.
Klasik Türk edebiyatının uzun asırlardan beri yetiştirdiği binlerce
sanatkar arasında Ali Şîr Nevâî'nin çok özel bir makamı vardır: O, yalnız Orta
Asya Türkleri'nin, yani Çağatay edebiyatı 'nın büyük şairi olmakla kalmamış,
eserlerini yüzlerce yıldan beri Türk dünyasının her tarafında, Anadolu ve
Rumeli'de, Azerbaycan'da, İran'da, Irak'da, Kırım'da, Volga boylarında,
Türkmenler arasında, hattâ Hindistan'daki Türk saraylarında okutmuştur.
Yüzlerce Türk şairi Nevâî'nin kuvvetli tesiri altoda kalmış, ondan ilham almış,
ona yığın yığın nazireler söylemişlerdir.
Ali Şîr Nevâî’inin Farsça Divânı'ndaki gazellerinin çevirileri aşağıda
sunulmuştur..
ALİ ŞÎR NEVÂÎ'NİN FARSÇA
GAZELLERİNİN TÜRKÇE ÇEVİRİLERİ
Ali Şîr Nevâî'nin Ruknuddîn-i Humâyûnferruh tarafından 1342 hş./1963
yılında Tahran'da yayınlanmış olan Farsça Divan 485 Farsça gazel içermektedir.
Bu bölümde söz konusu baskısı esas alınarak divanındaki sırasına göre şairin
bütün gazellerinin çevirileri verilmektedir.
1
Ey, mahallesinin toprağında gezmek bizim için zevk, köpeğinin ayağını
öpmek dua aracımız olan!
Nefes alıyorsak, senin sabah gibi şefkatindendir. Yüz karanlık gece
nefesimizle aydınlanır.
Aşk çölünde yola koyulduğumuzda, bizim çanımızın sesiyle mülk zikre
başlar. Üzüntü ve zayıf vücudun iğnelemesiyle ah çekelim, belki bu rüzgar
çöpümüzü sana doğru götürür.
Çaresizliğimiz çare bulanları heveslendirdi. Biz kime gidelim, kimsemiz
sadece sensin.
"Fânî" sıfatlıyım, ruhum sana uçar. Ey sevgili! senin
şekeristanından sineğimizin azığı.
2
Ey, gül bahçesinde binlerce şehla gözün gül gibi yüzünü seyrettiği
güzel! Lale ve gül, sen görününce güzellik kazanıyor; kumru ve bülbül senin
aşkınla kavgaya tutuşmuş.
Gündüzün yanağında senin yüzünden aydınlık ışıltısı, gecenin kalbinde
senin üzüntünle karanlığın mayası.
Gönlünü kaybetmiş aşık senin yüzünün aşkından Mecnûn'a dönmüş, ancak
Leylâ'nın sevgisini bahane etmiş.
Yusuf un yanağı senin yüzünün parlaklığını göstermiş, o yüzden Züleyha
tutkun ve sımsıkı aşık olmuş.
Bazen aşık tarzında ortaya çıkmış da kendi güzelliğine hayran ve aşık
olmuş.
Aşık, maşuk ve aşk hepsi sensin, o kadar. Her nefis bir tek elbiseden
çıkmış ortaya.
Her iki cihanda "Fânî" aşığın oldu ya senin, aşkınla da onu
sen yokluğa eriştir.
3
Ne güzel, rahmet bulutunun suyu, yolunun tozunu dindirdi. Melekler
kendi kanadıyla senin tecellî yerini süpürdü.
Bir yılda bir kadir gecesi varsa da, senin ay yüzündeki amber
saçlarınla bir ayda iki kadir gecesi olur.
Sen gölgesizsin ama, bir âlem kıyamet güneşinin altında
senin gölgene sığınır.
Kendi otağını büyük arşın üzerinde kurduğun için; felek senin
şadırvanının düğmesi oldu.
Her tarafa fetih ve zafer ordusu çekince, ordunun tozunu parlak sürme
olarak götürdüler.
O yüzle Hakkı gördün. İlahî nur, sürmemizle senin siyah gözlerinin
karasını aydınlattı.
Her tarafa merhametle göz attın, "Fânî"yi de gör. Onun da
senin bir bakışında gözü var.
4
Aşk surları zor oldu, içkiyle onu çöz. Çünkü senin erimiş yakutun
zorlukları çözer.
Meyhaneye doğru salınarak git de, orada mahfillerin mumunun şarabın
güneşiyle parladığı iki yüz mahfil gör.
Gönül ve şarap, ikisi de aydınlandı. Şarabın parıltısı mı gönlü ateşe
verdi, yoksa gönül ateşiyle mi yanıyor, bilmiyorum.
Maksada ulaşmak zor olsa da, ateş aşka ulaşırsa, menzilleri katetmek
şimşek hızıyla olur.
Benim ilim ve zühddeki verimsizliğime birebir sevgili ve şarap sebep
oldu.
Leylâ'nın devesi bulut gibi toktur. Çünkü vadide gamdan dolayı
Mecnûn'un gönlü figan etmekte, mahmillerin zili değil.
Yokluk çölünde bir gün konakladığın zaman ey "Fânî", hayat
veren kalıntıları bul ve yok et.
5
Benim ay yüzlüm o ateşli yüzüne perde çekerse, ah ateşiyle dokuz kat
feleğin perdesini yakarım.
Ey gururlu, birini öldürmek istersen, kılıca lüzum yok. Gururunu kırman
yeter! O çevik endamını gösterdiğin her yerde; insanlar tehlikeye düşer,
melekler aman der.
Ey gümüş gibi beyaz tenli, herkese yüzünü gösterme, böyle saf güzelliğe
benimki gibi göz gerek!
Saki, dünyanın adaletsizliğinden dolayı gönlümde yüz gizli sıkıntı var.
Kadehi ver ve beni o sıkıntılardan kurtar.
Eğer idrak aynasını parlatman gerekirse, sarhoşluğu sanat edinmen,
meyhaneyi mesken tutman gerekir.
"Fânî", bu elem meyhanesi sıkıntılardan dolayı tehlikeli
olunca, zamanın can veren mürşidi gibi esrar iç.
6
Aşk ateşi önceleri kolay göründüyse de, bizim yanık gönlümüzden bir
kıvılcım yükseldi.
Ey arkadaşlar, bizde rahatlık ve uyku aramayın, bizi dinlendiren göz
kaybolup gitti!
Kavuşma aksanımda ay, ayrılıktan güneş gibi olur. Kıskanç felek
günümüzü karartır.
Sevgilinin eğlence meclisi geç kurulduysa da, felek bizi oradan erken
kovar.
Nitekim yokluk vuslatı, varlık ayrılığında ortaya çıktı. Ey gönül,
yokluk bizim var olmamızdan yüz kere daha iyidir.
Gece sabahlara kadar uyanık kalmamı öven, bugün delilik taşı atarak
beni öldürmeye çalışıyor.
Aşk küfrüyle dinde yarıklar oluştu, Mecûsîler ve Yahudiler yüz çeşit
serzenişte bulundular.
Saki, çok fazla şarap ver, dünya gönlümüze her an başka türlü sıkıntı
ekliyor. "Fânî", ayrılık bizi yokluk yoluna itince varlık şehrinde
nasıl kalınabilir ki?!
7
Canımız ve gönlümüzde kanlı gözyaşından başka bir şey bulunmaz. Sanki
aşk, toprağımızı kanla yoğurmuş.
Ey mürşit, menzilimiz muğlar meyhanesinin mahallesi olunca, aşk
yolundan geçmek mümkün olmaz!
Ey saki, müşkülümüz sarhoşluktan, bunu büyük bir kadehten başkası
çözemez!
Meyhanede dilenciysek de, eğlence zamanı şahlar mahfilimizin yolunu
bulamazlar.
Ey şarap satan genç, ömrün mahsulü şarap parası oldu. Belki senin
kabulün tlauan biz ha, ne dersin?
Ey sarhoş katil, her gönüle can yakan ok atıyorsun, birkaç ok da bizim
için ayır! "Fânî", ümidimiz, aşk vadisinde mahfilimizin kafile
komutanının meskeni olması.
8
Benim ay yüzlü sevgilim hareket edince, içki kadehinde şafakta yıldız
dökülmüş kabarcıklı şarap gibi gözükür.
Nadir olması bakımından ağzın âb-ı hayât, senin gönül çeken dudağın o
çeşmenin dudakları oldu.
Ey güzel yüzlü saki, gel, ateş gibi kadehi ver, kadehin yokluğunda
ateşin beni yaktığı gibi dinimi yak!
O güzel baskın yaparsa, binlerce ay ve yıldız atlarının nal izinden
ayağım öpmek için yere kapanır.
Şarabım hârâbat rindlerinin kurtuluşuna sebeptir. Evet, dostların
samimiyeti meşreplerin yakınlaşmasındandır.
Her gece aşıklar, sensizlikten kıyamet günü gibi öyle ayaklanırlar ki;
ruhaniler, o ah ve yarab sesleriyle figan eder.
Eğer "Fânî" meyhaneye bu şekilde susuz gelirse, çok şarap içer,
bütün testileri boşaltırlar.
Senin yüzünün gamıyla yaka yırtan güllere aferin; yırtıkları eteklerine
kadar ulaşmış.
Bahçede çimen pazarına bak ki; gül ve fesleğenle dükkanların ihsan eli
seni görmek için ayine durmuş.
Gül yaprağı gonca dudağım ve jaleden dolayı dişlerini gösterse de,
senin inci dişli, yakut dudaklı ağzın gibisi yoktur.
Çimen, senin gelişinde ilkbahar rüzgarından bulduğu gibi can bulmuş,
ağaçlar hareket etmiş, çiçekler ve fesleğenler baş kaldırmış.
Ey saki, bir süre böyle mutlu ver kadehi. Çünkü zamane gibi anlaşmayı
bozmak istiyorum!
O sakinin yakut dudağına ve şarap bulaşmış ağzına gönül goncası esir,
canlar cevheri feda olsun.
Ben meyhaneden yüz çeşit rezillikle kurtuldum. Oraya gittim ve onlar
birer birer yanıma geldi.
Gönül hareminde olan sevgiliye kavuşmak için çölleri katetmiş sen
avareden başka çölleri kateden olmaz.
Eğer "Fânî", vuslat aşkı taşırsa niçin şaşılsın? Çünkü bulut
gibi ateş saçan ahi, gözyaşı döken figanları vardır.
10
Feleğin durumunun bilinmesinde isteğimiz Cem'in kadehi değil, sakinin
yeter diye bizden çevirdiği kadehtir.
Meyhaneye gidince, hangahta artık şeyhten başka kimse bizi görmez.
Şarap kabının etrafında rahatça oturmuşuz sinek gibi. Kimse bizi
buradan uzaklaştıramaz.
Benim ahlaksız meyhane pirimin mahmur feryadına karşı, imdadımıza
yetişen ya sen olacaksın, ya şarap satan genç.
Şahın davulunun sesi, sarhoşluk uykusundan uyandırmaz. Ey kervan, zil
sesi bizi nasıl uyandırır?
İsteğimiz bir yudum şarap dilenmekti, padişahın yakut renkli tacı bizim
dua aracımız olmayacaktı.
Bizi rindlikte ve gece ibâdetinde bekçiden kaçan sarhoşlar gibi olan
rindlerden say.
"Fânî" gibi boğuluyorduk. Fakat denizin kenarındakiler
sonunda bizim çöpümüzü buldular.
11
Yasemin rengini veren gül yüzün ne olur gül renkli içkiyle yanağım ateşlendirse!
Senin kafir gözünün kırmızılığı içkiden mi, yoksa kırmızı elbise mi giydin
bilmiyorum.
Şebnemin teri alın bahçesine oturduğunda açılan ağız gibi, keşke gönül
goncam da açılsa!
Senin yüzünün gölgesi şaraba öyle düşmüş ki, Çin ressamı bile böylesini
yapamaz.
Şarap satan pir, Süleyman Peygamber gibi güçlüdür: yüzüğünün altında
her küpte başka bir âlem oluşmuş.
Yüksekliğinin zirvesi gökyüzünü geçince, yeryüzündeki şahlar dilenci
oldular.
ilkbahardaki güle karşı, sonbahar rüzgarının pusuda olmayacağına nasıl
teminat verirsin?
Halvette oturan zahid, ona mekan tayin ettiğinden kavuşmak için ondan
uzaklaşır. Ey gönül, "Fânî" artık "fena" hârâbatına girdi,
bundan sonra ona: "tövbe ve takva ehlindendir" diyemezsin!
12
Eğer o güzel sevgili kırmızı şarap kadehinden içerse, önce bize doğru
hücum eder. Yanağım nazikçe gül yaprağı için rüzgara, boyunu o güzel servi için
çabucak toprağa verdi.
Kirpiğindeki iki yüz ok engeline karşı, o dudağı öpme düşüncesini kim
aklına getirebilir ki?!
Yanağının baharında acaba taze güller mi açtı. Allah için bir an seyre
mani olma.
Ben, muğlar mahallesi ve o şarapçı genç; hayat veren şarapla Mesih'i bu
eski kiliseden gizlice dışarı çıkarmışız.
Hârâbat köşesinde bir kadeh tutmazlarsa, zühd ve takvayı bu elbiseyle
ateşe atarım.
Saf şarap, gizli sırrımız olan aşk ateşini göğsümüzün yarığından ortaya
çıkarınca, insanlardan nasıl saklarım?
Ey iyiler şahı, mahzenden Cem'in kadehini getirmelerini söyle ki,
şahlara dünyanın vefasızlıklarını gösterelim!
Gazel söylemek Hafız'a özgüdür, ey
"Fânî" ola ki dünyaya düzen veren o nazımdan bir dilenci gibi çeşni
alırsın.
13
Derviş giysisi ve meyhane köşesi isteyen ben, elbise ve güzel mekâna
nasıl göz dikerim?
Hayatın mutlu kuşu, mezeye ve şaraba boyun eğer. Onu avlamak için böyle
su ve yem döküyorum.
Meyhaneci bize toprak kaptan ve küpten kadeh yaptığı için çok içen
gerekli.
Ey doktor, bana şifa verdiğin için kendimi öldürdüm. Aklı olan nasıl
verir deliye?!
Ey meyhaneci, meyhanenin toprağının kokusu sarhoşluk verir ve
zannedersin ki, bu evi şarap tortusu kaplamış!
Ey vaiz, senin ardı ardına konuşman gönle gaflet salar, yoksa bu
sözleri uyku getirmek için mi ettin?!
Bir an aklıma ne dost gelir, ne rakip. Tanıdık ortaya çıktığı zaman
yabancı nasıl yol bulur?
Felek olaylar taşıyla kulübemde yüz yarık oluşturdu. Sanki bu viraneyi
başıma yıkacak.
Ey "Fânî", ölüm zamanı beni bir an sevgiliyle yalnız
bırakırsan, canımı sana feda ederim!
14
Bulutun denizden getiremeyeceği su kadar çok şarap içtim. Gönlüm ve
gözümden rahatı ve uykuyu götürdüklerinden beri, o göz zulümde, uyku eziyette.
Kıyamete kadar gözde uyku olarak akşam yalnızlığı vardı, dostlarla
sohbet edildiği için sabah şarabını ganimet bil.
Eğer zaman ehlinde vefa bulursan, yakut renkli şarap iç, çünkü bu nadir
cevheri asla kimse görmedi.
Ey gençlikte şarap iç diyen şu meyhaneye düşmüş genç, yaşlı sarhoşlara
bak!
O karı döken gözün ölüşüyüm ki dine kasdetmek için sarhoş gözünün
etrafına mihrabı yerleştirmiş.
Cihan ehlinin kapısında murat aramak fakirlikten değildir. Ey
"Fânî" ulaşmak istiyorsan, bu kapıyı kapat.
15
Ateşli yüzünü aydınlatmak için yanıyoruz, bu çöpü o alevi tutuşturmak
için yak. Göğsümün yarığından yüz parça gönlü görsen, goncanın yarığından gül
ortaya çıktı sanırsın.
Salınma esnasında yerden öyle toz kalkar ki; o hareket, hayat suyun
gibi toprağa can verir.
Senin sarayının kapıcısının beni uzaklaştırmasına şaşılmaz. Çünkü
korkusuz delinin şahın önünde kalması adet değildir.
Ey saki, dünyanın sıkıntısıyla yüzüm karardı. İdrak aynasını cilalamak
için şarap ver.
Kilisenin dilencisi şarap içtiği zaman, onun eski testisine göklerin
kadehi yüz çeşit kıskançlık besler.
Eğer onun maksadı gül renkli şarap değilse, ihsan eli neden asmanın
yakut renkli salkımlarım topluyor?
Hârâbat pirinin kulu kölesiyim ki, onun bağış kadehi şarabın bir
şimşeğiyle yüzlerce cimrilik harmanım yakar.
Ey "Fânî", dünyanın sıkıntıdan başka işi olmayınca, bir an
mutlu olmak istersen, sıkıntı hatırına şarap iç!
16
Ey, güzelliğinin baharıyla yüzümde gül bahçeleri, göğsümde o gül
bahçelerini inciten dikenler olan!
Ayrılık ona iğneyle bitişik, o iğne ve bu ipliklerle gönül yarığı
dikilemeyince, canımın ipliğini çözmesini söyle.
Sıkıntı kulübesinde eğer yanıma gelirsen, bedenimi bulamazsın. Hepsi
duvardan başıma düşen toprak gibi oldu. Horlandım.
Yanaklarımız bizim kanla, onun şarapla renklenince, kızıllık bakımından
onunla nasıl aynı renkte olunabilir?
O sert mizaçlı sevgiliden yönümü kıbleye dönünce, saçın her telinden
zünnâr bağladım.
Delilikten önce; akıllı, bilgili, sözü dinlenir biriydim. Şimdi
çocuklar sokakta, pazarda koşturuyorlar beni.
Eski feleğin bu yeni nazmına hiç şaşırma. Çünkü
"Fânî", Câmî'den defalarca söz eğitimi görmüştür.
17
Senin yüzün olmayınca, geceler göz yaşımla karardı. Geceler ay olmadan
yıldızlarla aydınlanmaz.
Ayrılığının karanlığıyla günüm gecem eşitlendi; gündüzüm geceden kara,
geceler gündüzden kara.
Senin ayrılığından dolayı hayatla ilişiğini kesmiş olan aşıklar, senin
can veren dudağınla tekrar yaşamaya başladılar.
Bahçede senin kıymetini bilmeyen yapraklı her dal, bana göre akrepler
asılmış yılandır.
Ey saki, bir damla şarap bana yetecek ama, senin dudaklarının okşadığı
o şaraptan olsun!
Ey gönül, şarapla sarhoş olan ben, zahidler ve kevser gamından
meşreplerinin uzaklığından dolayı uzaktım.
"Fânî", meyhanede bir kadeh içti. Şimdi ağlayarak Allah için
diyerek başka kadeh istiyor.
18
Gözünde kirpikten nice dikeni olan ben, içki satanın kapısını
süpürmezsem, hepsi gözüme girsin!
Meyhaneci lutfetse; arkadaşlar, az şarap içmenin ve çok sarhoş olmanın
çaresi nedir?
Felek gökyüzünde şeyhin hileleriyle dolu yıldızlar gibidir, dikilmiş
düşünce hırkasını nasıl giysin?
Ey saki, bana din ve zühdü terk etmemi buyurdun; küpün kerpicim aç,
zünnârın düğümünü çöz.
Şarap kadehini ganimet bil. Zira Allah, bu dokuz gezegeni anlaşılmaz
sırlarla doldurdu.
Hârâbatta rindler bir yudum şarap için işlemeli feleği cömertçe
verirler.
Ömür önemsiz bir nefesle ziyan oldu, bir nefes de istiğfar için kullan.
Ben nasıl günahkar olabilirim? Çünkü dünyanın temiz insanlarının yüzüne
sırlar perdesini tekrar açtılar.
Ey "Fânî", fena yolu kendini beğenme ve bencillikle alınamaz.
Bu yükü üzerinden atmalısın!
19
Kara buluttan dağlara doğru bir şimşek sıçradı, bahar çiçeklerinin
ışığı her tarafı aydınlattı.
Nergis altın kadeh, lale yakut kadeh tutunca; bülbül, sorulan şaraba
davet etti.
Sen ey meyhane piri, böyle bir mevsimde sarhoş olarak şarap içenleri
meyhane köşesinden çimene doğru çek.
Ey saki, insanları yıkan kadehi at, gece sabaha kadar uyumayanları
oynat.
Yaşam, bilindiği gibi sabahlan arkadaşlarla içki içme değildir ki,
ertesi gece seni dostlarla beraberken bulabilsinler.
Bu çölde rüzgarla her tarafa dağılan lale gibi, başlarının gurur
tacının da toprağa düştüğünü gör.
Ümitsizlik dikeni yokluk yolunda Cem'in tacından ve tahtından
düşkünleri kurtarır.
Eski çömleği şarapla doldurup adını Cem'in kadehi koy ve onda zamanın
durumuna bak.
Ey "Fânî", sonu yokluktan başka bir şey olmayacak bu fena
kilisesinde içki içenleri ayıplama!
20
Aşk kadehiyle kendinden geçenlerin kadehleri, o büyük kadehten dolayı
solgun olanların da sarhoşluğu ne güzel!
İz yokken seni bulması, her tarafta işaretsiz olanlar için işaret olan
o sıkıntı ateşinden dolayıdır.
Senin üzüntü sahranda avare ve evsiz kaldım, o avarelikler, bu evsiz
kalmanın mutluluğu.
Eğer talihim, köpeklerinin meclis halkasında bulunmamı sağlarsa,
sarhoşluktan aslan avcılarıyla birlikte olurum.
Senin gamında acizlik gösterebilen kişinin hakiri olurlar
acizliklerinden dolayı güçlü kişiler.
Başkalarından levhasını temizlemiş olan kişi aşk dersinde nükteci oldu.
Bu yolda temiz yürekliler kılı kırk yaranlardan daha iyidir.
Hayatım ayrılıktan dolayı büsbütün perişan oldu. Sana ulaşmaktan dolayı
canlı kalanlara ne mutlu!
Sen "Fânî'nin Hâfız'ı olursan, hata ile sana hamdde söz ikliminde
sahipkıranlıklar gösteririm.
Kendi hamd hikayelerimle dilimi konuşturursam, belki Hüsrev ve Câmî'yle
arkadaşlık yaparım.
21
Ey sevgili, bana: "gönlün için canım da feda olsun" diyorsun,
ben de: "gönlün olmayınca nasıl bize veriyorsun" diyorum.
Gönül gitti, can da eğlence ve şarap peşinde. İşte ikisi, ama sensiz
meclisimize gelmesin söyle.
Ey laubali rind, belayla sıkıntı çekmeden önce aşık, belasız kalınca
bela çekmeli! Gizli hazine sendedir. Onun için yıkıntı özlemindesin. Bu yedi
ejderhayı kendi etrafında dolaştır.
Nasıl eğlenip neşelenebilirim ki bu fütüvvetsiz felek hem mürüvvetsiz,
hem de mudarasız.
Ey gönül, dosta yönel. Cam ona feda et. Aşk derdine alış. Fakat deva
arama. 'Felek ömrünü uzun etsin', muğların piri daima yoksul rindleri memnun
ediyor. Meyhanede sarhoşsam da, küfür zünnârı bağladım. Kendimden kurtuldum.
Allah'a yüz kere şükür olsun.
"Fânî", vefa yolunu, rıza menzilini, onun aşkıyla fenayı ara,
fenayı ganimet bil.
22
Sabah rüzgarı, hazan bahçesinde seninle gözüken o güzel fidana,
Ateş renkli sudan bir kadeh içerek çılgın aşıkları nasıl tutuşturduğunu
söyle.
Kuvvetli zühde aldandım ve aşkın gücünün beni nasıl aciz bıraktığım
bilemedim.
Sen ey aşıklık ordusuna karşı sabırlı olan genç, bu sabırsız ihtiyara
merhamet et. Güzellik meşalesinin parıltısı aşk ateşindendir, seyretmek
isteyenlerden esirgeme. Dudağın âb-ı hayâttır. Çünkü onun yanında konuşma
atımda Mesih'in konuşmasına izin yoktur.
Gel ki; iki dünyanın ürünü, meyhanede boşuna uğraşan rindler için san
yaprak değildir.
Her ne kadar aşkı ve şarap kadehini yasaklıyorsa da şeyhin her dediğini
canla kabul ederim.
Harâbâttakilerin meclisindeki rezilliği görünce, evsiz barksız
"Fânî" rezilliğe düştü.
23
Meyhanede bir afet her an canıma kastediyor. Benim meyhanenin olduğu
yerde canlı kalmam mümkün değil.
Gönül evi takvayla bayındır idi. Sakinin işveleri ve kadeh seli beni
viraneye çevirdi.
Zühd perdesi beni nasıl giydirdi ki, yırtık yakamdan eteğime kadar
indi?!
Sevgilinin ayrılığında hırka şaraba rehin oldu,
şarap ve aşkın afiyet elbisesinden beni nasıl soyduğuna bak.
Eğer şarap girdabına düşersem benim günahım yok. Bu sarhoşluk, dünyanın
dönmesindendir.
isyan denizi beni yüksekten aşağı itti, çünkü bu tufanın her dalgası
beni gökten yere vurmuşta.
Ey meyhane piri, ikiyüzlülük kirliliğinden dolayı gusül alıyorum. Fakih
meyhaneye girdiğinde beni gizlersin.
Rüyamda hurinin eliyle kevser suyu içtiğimi gördüm, bana sakinin eliyle
bol şarap ver.
Ey "Fânî", fena yolunun zorlukları varsa da, onu katetmek,
benlik yükünü atmaktan kolaydır.
24
Beni meyhane arzusu evden çıkardı. Şarap olmayınca, benim evde bulunmam
mümkün olmaz.
Sarhoşluk, delilik ve rezillikte beni ara, meyhanenin olduğu mahallede
beni bu işaretle bulursun.
Dosttan taleb ehli vuslat müjdesi buldu. O ortamda bana ağlayarak
ayrılmak düştü.
Zaman zaman bana kadeh ver, çünkü bir süre şarap içmeyince zaman gamı
beni incitir.
Ey saki, bir iki sabah şarabıyla kurtulurum. Beni gece şarabının
sarhoşluğu harap etti.
Ey "Fânî", ölünce köpekler beni yesin, eşiğinin toprağına
atsınlar!
25
Saki, yakut renkli şarap kadehini getir, yakut renkli kadehin şeklim
yap. Gökyüzü kadehse, kadehe dökülenin tamamım içeyim.
Ey gönül, sakinin kırmızı renkli kadehinden dolayı meyhaneyi hayat
kaynağı olarak ganimet bil!
Vefa kokusu feleğin gül bahçesinde kimseye ulaşmadığı için, şarap
kokusuyla burunlara koku sal.
Görkemli kişilerin aşk ayini uzun bir hikayedir. Feleğin müflislerinin
ihtişamı aşktır.
Zahid bizde afiyet arama, çünkü sürahinin ve şarabın başında kötü adlı
olarak kalmışız.
Cem, hayat kadehinden her zaman vuslat şarabım bulamadı. Kafandan ham
istekleri uzak tut.
"Fânî", meyhane köşesinde cennet bahçesini sana göstersin
diye fena kadehinden iç.
26
Şahın yatağının üzerinde bazen bizi gör. Altımızda diken, başımızın
altında ipek. Gönüle el koyarsam, nasıl işveyle dudak ısırırsın, sabırsız gönle
karşı ne çarem var söyle.
Sana ulaşma sözünü dile getirmesem de bu düşünceyi aklımdan nasıl
çıkarırım. Ey melek, onun mahallesinden cennete doğru gidiyorsun. Böyle bir
seyri niye bırakıyorsun ki?!
Meyhanede şarap testisi omzunda rüku edene bak; omzundan namazı nasıl
atmıyor.
Senin güzelliğin için süsleyicinin zahidliğini isteyince, süslemek için
güneşte zahmet çeker.
"Fânî", Sadi ile birlikte adım atmıştır. Çünkü ikisi olmadan
bilgenin düşüncesi anlaşılmaz.
27
Gönlümde aşk yüzünden yüz bin yük var ama, hâlâ bu yüke şükrediyorum.
Benim gül yanaklı sakide gül renkli şarabım varsa, ey zahid, huri ve kevserle
ne işim var!
Verdiğin ve sunduğun öpücüğe minnet etme. Beni beklemekteyken sana
niçin minnet edeyim?
Aşk ve şarap suçunda zabıta bana kefil olursa, aşk meyhanesinin pirine
benden teşekkür ilet.
Şarapla sarhoş olup sarhoşlukla şarap içiyorum. Bu devamlı
böyle sürüp gidiyor. Bana: "meyhaneye gitme" deme, ne yazık ki
sakiler isteğimle değil, saçımdan çekerek beni götürüyorlar.
Şarap suçumdan dolayı korkum yok, dün gece gaipten bir ses beni
ümitlendirdi. Artık bana: "seni sarhoş edince öleyim" deme, bu sözün
ne faydası var ki!
28
Ey şarabın ateşiyle gül yüzüne iz, o ateşimden de gönlüne kıvılcımlar
düşen sen! Irmak kıyısında bir taşsın, öldürdüklerinin kanıyla dolu ırmak. Ola
ki kıyıya vurmuş olsun bir takım başlar.
Gül renkli elbisede, kederlerle gelişip büyümüş senin servi gibi güzel
boyun var. Senin aşkınla dikilmiş her temenni ağacı, hep kanama taşıyla
meyveler vermiş. Meyhanede meyhaneci çırağının aşkıyla dost, şarap yudumu için
kapıya yönelmiş. Fena çölü rehbersiz kat edilemez, çünkü onda çok fazla tehlike
var. Dünyadan maksat; kadeh, aşk ve hârâbattır, diğerleri boştur.
29
Cem'in kadehine meyhane şarabı dök, onda bu dünyanın hakikatine bak.
Ey kilise piri, harabat ehli bu sırdan mahrumdur. Sırrı söyle ve
bahaneyi bırak.
Bu sözü uygulamada halkıma orta halli davranmazsam, boş yere şarap dök.
Şarap kaynağı zaman zaman dünya hayatım ve sıkıntısını hafızamdan siler. Ey
Hızır, âb-ı hayât ve ebedî hayata ulaşınca ölmeyelim.
Meyhanenin tavanına, şarabın parlaklığının aksine, gölgesine bak,
kilimin ateşinden alevi görmedin.
"Fânî" bu meclise layık olmayınca ey rakip, bari eşiği öpmek
için kal!
30
Havanın güller ve yaseminlere döktüğü şebnem çimen çocuklarının yanağındaki
su kabarcığı gibi oldu.
Çimenin gülleri ayrılık şehitleri değilse, lale gibi neden kefenler
kana bulandı?
O güzel kokulu saçın kıvrımı yoksa, sümbül gibi kaküle kıvrımlar
nereden düştü?
Böyle mevsimde, şarap ve bir sevgili edin, meyhanede yalnız içilmez.
O güzele doğru koşmam. Çünkü saf altın, canın boynunda öldürmek için ip
olmuş.
Hakikat sırrında söze gerek yok. Çok söz söylense de bir yere
ulaşılamaz.
"Fânî", yokluk yoluna gir, çok söz söyleme. Eğer yol
adamıysan, bu sanatları ortaya çok koyma.
31
Yüz bin tanesi senin için inilti olan o dikenli kirpiğe, iki yüz bini
senin için olan iki gül yanağının esirine yazık!
Güzellik baharında hazanın sıkıntısı olmasın, çünkü gül bahçesi
yanağını temizledi.
Ey gönül, tahammül davasında inleme. Dost cilve yapınca senin neye
hakkın var?!
Sarhoşluk kulübesinde ilaç gül renkli kadehtir, bazen yonca senin
sarhoşluğunu sıkıntı eder.
Ömür geçince, şarap kadehini bırakma. Çünkü seni zamanın sıkıntısından
o kurtarır.
Yolun vefa ehlinin toprağına düşünce, eteğin diken doldu diye kaçma.
Ey "Fânî", fakirlik vadisine "benlik" yüküyle
gitme, çünkü orada böyle yükün
32
Feleğin beni onun mahallesine attığı ömrümün sonunda, mutluluk
gözyaşlarının seli varsın beni oradan götürsün.
Bazen göz, aşk kefesinde bir tarafa Ferhat'ın dağını bir tarafa da beni
koysan, çektiği gamdan dolayı ağır gelir.
Yoluna o kadar yüz sürdüm ki, iki gözüm kanlandı. Ne yazık ki sana
ulaşmak için rehberim yok!
Senin kakülünün kokusu burnuma ulaşınca, bazen o koku halsiz bırakır,
bazen de kendime getirir.
O kötü huylu o kadar kılıç salladı ki, bu aşırılıkla beni de kendi gibi
kötü huylu yaptı.
Meyhanecinin şansından şarap içinde boğuldum. Artık bekçi beni aramakla
bulamaz.
Ey "Fânî", onun aşkının beni gamdan ve mutluluktan
arındırması sürürlüktür.
33
Senin gamınla huzurlu olmayan gönlü, ne zamana kadar senin mahallene
götürüp getireyim.
Delilik anında oturmaya heveslenen karganın lokması başımın
yarasındadır.
Ona göre vücudum gölgemden ağır değilse de, senin mahallenden zorluğu
ortadan kaldırmak isterim.
Leylâ ve Mecnûn ortadan kalktı, ben aşkıma safayı layık görmeyince,
onun gönlünü çalıyorum.
Ayağını öpme iddiasında bulunmak benim haddim değil. Ey aşk,
onun kapısının toprağı olmam bana yetmez mi?
O gülün otağında vücut yaralanınca, ey bade, onu hareminden kovmuyor musun?
Onun köpeği benim çanağımın artığı için geldi. Ama divane benim
kadehime iç çekiyor.
Şeyh, teşbih tanesini riya saysa da, ben "Fânî" gibi bir arpa
tanesi bile saymam onu.
34
Yazık ki, gül zamanında o gül yanaklıdan ayrıyım. Gül ayrı, ateşim de
dikeni ayırıyor.
Benim sevgiliden ayrılığımda baharın etkisiyle bulut bana ağlıyor.
Bulut ayrı, sevgili ayrı.
Sevgilinin benden ayrı olması nasıl ayrılık ki? Gönül candan ayrıldı.
Can vücuttan ayrı.
O güzel tenli, hasta vücuttan ayrılan can gibi bu yorgundan ayrılmayı
istedi. O mahallenin kapısına ve duvarına o kadar uğradım ki, kapı ve duvar
birbirinden ayrıldı.
Ey saki, akılsızlığınım ilacım şaraba at, sevgiliden ayrı olunca
gönlüme akıl gerekmez!
Ey "Fânî", o mahmur güzelden ayrılmak istersen, bu meyhanede
fena kadehini iç.
35
Her an ateşten onun gül yanağını sararmış, baharım hazana dönmüş
görüyorum.
Onun güçsüz vücuduna bakınca, ter içinde kalmış, zayıf canının bela
denizine batmış olduğunu görüyorum.
Hararetten onun nazik vücudu ıstırap içinde kalınca, ağlayan gözü nasıl
kapatabilirim.
Keşke onun kırmızı renkli dudağının uçuğunu dişlerimle söksem de,
sevgilimin dudağım eziyetten kurtarsam.
Ey felek, ömrümü onun ömrüne karşı çoğaltsan da sevgilime hayatımı ve
canımı feda etsem!
O ay yüzlünün eziyetiyle hayatım karardı. Artık zamanımı biraz safa
içinde görsem.
Ey "Fânî", karşılama töreninde ondan memnun kalırsan, onun
ayağına candan hediyeler saç.
36
Ay yüzlü saki eğer saf şarap kadehini verirse, güneş kadehi olarak iyi
ki feleğim
var.
Meyhanede ne zamana kadar baygın olurum ve arkadaşlar çeke çeke beni
eve götürürler!
Gül yanaklı sakim, eğer yanağından ter damlarsa, şarap kokusu bana
yeter, gül suyu saçma!
Ayrılık zehri içiyorum, cehennemin dibinde senin gamım ne kadar azap
olarak çekerim.
Yaşlılık zühd ve afiyet, üçü de zamanında hoştur. Aşk, şarap ve
gençliği ganimet bil.
"Fânî", eğer gül mevsimi şarabı bırakırsan, korku ve
pişmanlığın sana engel olması gerekir.
37
Dünyam yüz kere şaraptan dolayı viran olduysa da, bir defa da
sarhoşluğumu defetmesinden mutluyum.
Bekçi şarabı döküp meyhaneye dönünce, benim de şaraptan başımı
kaldırmamam ayıp olmaz.
Ey, hırkamda şaraptan kaynaklanan bu yaralar nedir diyen! Haberin yok
ki senin bu yaradan yüzlercesi var sinemde şaraptan.
Başım döndüğü için başımı önüme eğmedim, belki kötü sarhoşluktan,
şaraptan utandığım için.
Meyhanede olmam, şaraptan dolayı divane olmam, hem peri yüzlünün
sevdasından, hem ayrılıktan oldu.
Sevgilinin yanında mahcubum. Ey arkadaş, divaneliğe de elimden bir şey
gelmiyor!
Olgun pir ol. Genç aşık olunca, bahar mevsiminde şaraptan dolayı tövbe
edilemez de.
Ey "Fânî", hırkada gizlenmenin ne faydası var? Yüz gizli
ayıp, şaraptan dolayı açığa çıktı.
38
Sabah vakti bulut, sabahı anla diye nara atar.
Gül bahçesinde kuş ıslık çaldı, bulut yatağında inledi.
Bu figanlarla dostlar her taraftan bir bir başlarını kaldırdılar.
Yarısı mahmur, yansı sarhoştu. Sabah meclisine koş.
Saki, dün gece dostlarla şarap kadehinin etrafında meclis kurmuştu.
Ölmediysen gözünü aç, arkadaşlarının yanına gel. Bir iki anlık vakti
ganimet bil, dostlarla saf şarap iç.
Feleğin altın renkli güneş kadehi çıkıncaya kadar sarhoş ol.
Uyanığın etrafında sarhoş gezersen, bir daha sarhoş olursun rüyanda.
Uyku uzak, uzun, önünde. Kalk bir an uykudan yüz çevir.
Ey "Fânî", kapıların anahtarı gözünün kapısını uykudan
ayırsın.
39
Sen güzelsin, yaratılışın güzel, sohbetin de güzel. Dünyada senin gibi
güzel kimse yok.
Güzellikte peri gibi güzel olan senden daha iyisi, Adem'in neslinden
senin gibisi ortaya çıkmamıştır.
Güzelliğinle öldürüyor, sözünle can katıyorsun. Meryem oğlu İsa da
senin gibi güzel değil.
Gönülde muhabbetin her an artıyor, her an göze daha güzel görünüyorsun.
Dost ve arkadaş güzelse daha iyi. Çünkü güzel dost ve arkadaş dünyaya
gelmedi.
Dünyaya iyiler çok geldi, fakat senin gibi güzel, güvenilir olmadı.
İyilerin kabile ve meclisinden aşık Fâni'ye vefa ve şefkat de, zulüm ve
kin de iyi olur.
40
Ey, yüzünde aynı yüz çeşit parlaklığı olan ay! Konuşma! Söz güneşte.
Senin mahallende başkası bana azap ediyor, oysa cennette azap olduğunu hiç
kimse işitmemiş.
Gözyaşımdan dolayı gözümde uyku görmediğim için, gözü şimdi rüyamda
bile göremiyorum.
Toprak renkli vücutta senin yakut renkli dudağından dolayı ıstırap var,
toprağı da şarap coşturuyor.
Senin yüzünü görmeyi hayal edince, gönle ıstıraptan çok zayıflık
düşüyor.
Meyhanenin piri ve saki beni sarhoş ediyor. Meyhanede şeyhten ve
delikanlıdan memnunum.
Ey "Fânî", aşk vadilerini katetmede yiyeceğin ciğerden, suyun
gözden olması gerekir.
41
Hayat çeşmesi, o Nahşeb'in ay gibi güzelinin ağzına o dudakta yetişen
yeşil hattı sulamak için geldi.
Aşk yolunda akıllı pir, okul çocuğu olmuş. Benim cilveli sevgilim,
okula doğru salınarak gidiyor.
Başımı terkine bağlamanın yolu var mı? Bineğinin tırnağının değmesi
şerefi yetmez mi bu çukura?!
Senin atının ayağının nalıyla, yeni ay nasıl aynı olur ki! Bu
gümüştendir, o aşıkların çehresiyle süslenmiş.
Ey ecel, ayrılık hastalığıyla can vermem için bütün sebeplerin hazır
olmasına üzül.
Ey "Fânî", isteğin fena sıkıntısı oldu, sakinin elinden saf
şaraptan başka bir şey isteme!
42
Çimende sevgilinin yüzünde gülü seyrediyordum. Sevgilinin kokusu bana
gelince yenilendim.
Sevgilinin gül yüzüne birazcık benzedi renkte ve kokuda. Başımın
üzerinde ona yer verişim, sevgiliden dolayı.
Gözyaşı seli yerinden koparsa, helak olmak isterim, beni sevgiliye
götürecekse bundan korkmam.
Ey seher yeli, Allah için onun mahallesinde öldüm. Toprağımı sevgilinin
mahallesinden götürme!
Sümbül senin zülfünün kölesi oldu. Sevgilinin zülfünün bekçisine
köleyim.
Onun nazik mizacının değişmesiyle ölmeliyim. Sevgilinin hiddetli
huyundan dolayı nasıl ölüm korkum olur?
Her ne kadar "Fânî", zayıflıkta sevgilinin saçı gibi değilse
de, her iki alemin mülkünü onun saçının bir teline nasıl verir?
43
Kadehte güneş şarapla doğdu. Gölgen başka bir güneş oldu. Sakinin ve
saf şarabın yüzüne baksana, insanları başka türlü yakıyor. Senin yüzünün ve
şarabın güneşiyle gece gündüz gibi oldu. Artık güneşi ne yapayım.
Meyhane, feleğin üzerine kemer olduğu hoş bir âlemdir. Orada parlak
şarap kadehinde kırmızı şarap vardır.
Küpün ağza şaraptan dolayı parlaktır ey hekim! Meyhanenin karanlık
köşesinin aydınlık güneşi?!.
Kadeh güneşini saklı tut. Yeşil felekte dolaştıkça güneş.
Şarabın ışığıyla meclise ışık ver gecenin çadırında güneş başım saklar.
Güneş olduğunda aynı karanlık olması gibi, sahan meclisinde de karanlık
alto kadehte güneş.
Sultan Hüseyin Hüsrev Gazi, yüce mekanda başım güneşle parlatır.
Dünyanın süsü, güzelliği güneştendir. Güneşin süsü ve güzelliği de senin vahşi
atından olsun.
"Fânî" senin şarap kadehinin tortusundan faydalansın.
Fikirlerinin nuruyla güneşe ulaşsın.
44
Ebedî ömür için herkesin bir sebebi var, Hızır'ın âb-ı hayât, rindin
üzüm suyu.
Karanlık bir gecede sabaha kadar sana arkadaşlık edeyim dedin. Bizim
ayrılık günümüzden daha karanlık hiçbir gece yok.
Güzelliğin bütün anlamı yanağında ve yüzündedir. Bir defteri bir
sayfaya ne güzel de seçmişsin!
Güzellikte yüz Yusuf gibisi kölen olur senin ey sevgili! Tuzun kaynağı
sen isen ona nasıl Yusuf lakabı veririm?
Sıkıntıdan dolayı tattığın her şey hayat sebebidir. Kavuşma gününün göz
yaşı, kederlilere neşe verir.
Her ne kadar kimse dosta istediğinden dolayı ulaşmadıysa da, ulaşan,
isteyenler zümresindendir.
Şarabın özelliklerine nasıl hayret edilir. Ateş özelliği olan suya
şaşılır mı? "Fânî", sevgilinin eziyet sebebini bize sorma. Fena ehlinin
adeti sebep sormak değildir.
45
Gönül o yanağın şimşek gibi ışığıyla aydınlanınca, güneşin
gölgesindeymiş gibi güneşe döndü.
Sevgilinin mahallesinden gül bahçesine düşen gönül, sudan karaya düşen
balık gibidir.
Uykusunda gördüğü rüyadan dolayı sıçrayan kişi gibi onun kakülünün
hayaliyle boş yere ıstırap çekiyorum.
Ömrün her ne kadar herkese aynı derecede acelesi varsa da, sadece bana
değil, herkese acele ediyorsun.
Gönlü parçala ki, o yanağın şekli ortaya çıksın. Gonca örtüde olsa da
açmış gül daha iyidir.
Yanağındaki zülfünün halkaları imandan sakınan küfür ehli gibi baş
kaldırıyor. Dudağındaki ter damlası gönlüme neşe katıyor.
Şaraba su katma neşeyi artırıyor. Ey saki, ağzına kadar dolu kadehle aklımı
yok et, bu harap meyhanede aşırı sarhoş olmam iyidir!
46
Ey saki, kadehe neşeyle şarap dökünce, onu dudağa değdirmeyince nasıl
mutlu olurum?!
Senin yakut renkli dudağınla hayat burmam şaşılacak bir şey değil.
Senin dudağın olmadan yaşamak şaşılacak şeydir.
Güzellikte Yusuf senin kölendi. Köle şahla karşılaştırılmaz. Edebi terk
etme.
Ağzının bilinmeyen noktasını istedim. Akıl dedi ki bana: "oradan
isteyemezsin",
O çenenin teri, dudağından çene çukuruna sızmış ve akmış hayat suyudur.
Akim aşktan kaçmasına şaşılmaz. Akıllı aşkta okul çocuğu gibidir.
Bu baş ve ayağın çıplaklığı, dervişçe bir güzelliktir. Bu gece olanlar
şaraba ayakkabı ve sarıktır.
Feleğe iki dilim ekmeğin değerinin sebebini sordum. Bizim sebep
araştırmamız gerekmediğini bil dedi.
Aşığı meyhanedeki şarap olan içki tutkunu rindin yakınlığı, "Fânî'yi
aramaktır geceye yakın.
47
Sakinin yanağı saf şarapla gül gibi açtı. Benim zahidlik binam, şarap
seliyle harap oldu.
Her şeyim şarap uğruna gitti bu meyhanede adın ve sanın anlamı yok.
Şarap iç ve divane ol alemde. Zira şarap meclisi divaneliktir alem
için.
Şarap iç ve divane ol. Şarap meclisi alem için divaneliktir. Sarhoşluk,
bahar ve aşk ateşi gençliktir.
Şarap getir, deliliğin bütün sebepleri tamamdır.
Bu karışık yerde emniyet istiyorsan, meyhaneden çıkma ve sarhoş ol.
Kafasında şarap arzusu olan bütün dostların, sonunda kadehin
başında can vermeleri gerekir.
Eğer "Fânî" gibi yok olmak istersen, sana ulaşanı felekten
çevirme.
48
Allah'ım, o gencin ateşten dolayı baş ağrısı olmasın. Zira onun başının
sadakası bu güçsüz pirdir.
Ayrılıktan dolayı ağlayıp inleme felekten kaldı. Ey Allah'ım, bu
inlemeden beni nasıl kurtaracaksın?
O ay yüzlü sevgiliye ulaşma ümidiyle belki Allah'ım, ayrılık gecesi
gökyüzüne ulaşırım.
Ey Allah'ım, akşam meyhane meclisine sıkıntım ulaştı, ateşimi işitsen
ne olur!
Saki, meyhaneden sarhoş olarak şehre çıktı. Ey Allah'ım, meyhaneye zühd
ehlinden düşünce ulaştır.
Şeyhin riya mahallesine gitmesi hoştur. Ey Allah'ım, ben Mecusîler
sokağından başka yere gitmeyeyim.
Riya yolu serkeşlik olunca, Ey Allah'ım, "Fânî"nin başı
meyhanede eşiğin toprağı olur.
49
Bekçi küp kırmak için meyhaneye gelince, rindlerin canı yandı. Kilise
ehli onun vahşetinden kaçındı, din ehli bekçinin şeytan olmasına şaşırmaz. Afet
attı onu rakiplerin halkasına. Onun canına yetişir afet, değişen feleğin
dönüşüyle.
Ayrılık akşamı parlak felekte ah ateşi olmasa, feleğin kızıllığının
şafaktan ne farkı kalır?
Mutluları iyi bil, iyilerin suç işlemesi nasıl olmazsa, kötünün suç
işlemesi de kötü olur.
Aşıklık ve dert çekmeyi meslek edin, eğer olmazsa, aşk derdi çekenlerle
ilgi kur. Ey "Fânî", fena çölünü katetmek istiyorsan, muğların pirini
içten kazanmalısın.
50
Senin boyun, yüzün baştan başa güzel. Güzellikte her güzel senin
güzelliğinin kölesi.
Lütuf da, sıkıntı da olsa, nasıl oluyor ki yaptığın her şey birbirinden
güzel? Vefa servi boylularındır, iyi ağacın meyvesi iyi olur. Ey nergis, görüş
sahipleri iyi görsün diye o güle bakma.
Yusuf senin yanında iyi gözükmüyorsa, güneşin yanında aynı güzel
gözükmemesindendir.
"Fânî", tenkitçi, itirazcı olma. Çirkinse de güzelse de
yaratılıştandır.
51
Şarap denizinin ortasında boğulan beni, saf şarap gemisinden başka ne
kurtarabilir?
Ey, şarabın oluşum sırlarını anlamayan! Şimdi şarap kadehini eline
veriyorum, anla.
Muğların meyhanesinde sevgiliye secde etmek
üzere girdin. Meyhanenin piri sana işaret ederse, yüzünü çevirme.
Gönlüm yer almak için göğsümden çıktı, senin kaşın, mihrap köşesi oldu.
Sarhoşluktan o uykudayken sevgilinin ayağına iki gözümü sürdüğüm o gece ne hoştu!
Saki şarapla harap oldu. Gönlüm onunla sarhoş oldu. Sarhoş olan gönül
nasıl ayıplanır?
Ey ömür: "Niye acele ediyorsun?" dedim, "Nasıl acele
etme diyorsun?" dedi. Bırak teşbihin hesabım ey zahid, fenayı seç! Senin
ve "Fânî"nin ibadetini bu dünya hesaplamaz.
52
Ben ve ayrılıktan dolayı ay yüzlü her gece ağlayıp inlemekte. Her gece
gökyüzüne ağlama inleme ulaşmakta.
Söyle, gençliğin taze aslandan bu güçsüz pire binlerce sıkıntıdan başka
ne ulaştı? Şahın meclisinden evine doğru o genci seyretmek için bir köşeye
gizlenirim.
Ben onun mahallesinde, o da kendi sevgilisinin mahallesinde. Ben ondan
gizli, o da ondan gizli.
Zaman zaman kendimi onun mahallesine atarım, fakat köpekler çeke çeke
beni dışarı atarlar.
Senin meclisine gelip, eşiğinin toprağında çok yalvardım.
Ey "Fânî", onun binlerce belayla dolu mahallesine, canını ve
başını terk etmeden gitme her gece.
53
Sarhoşlukla bu gece sevgilinin yüzünün hayali gönlüme düştü. Ansızın
elimde olmadan beni ağlattı.
Mum halime üzülürse söyle gitsin. Ayrılıkta sabaha kadar benim halim
böyle.
O peri gibi güzelin hayaliyle delice dağa ve çöle düşmek istiyorum
Komşular damlarda seyredip görmekte; bu mecnun artık ağlamaktan
rahatsız olmuş.
Ey nasihat eden, eğer gözyaşımda boğulursam az öğüt ver ve biraz bizi
kendi halimize bırak!
Ey gönül, sıkıntıdayım hayatımdan. Ne yazık ki, ömür kervanı hareket
etmeyecek garipler ülkesinde bu gece!
Ey dönen saki, şarap kadehi verme! Hazin vücut, bu gece inleyen candan
ayrılmak istiyor.
Ey "Fânî", ayrılıktan bin gecem gündüze böyle ulaştı. Fakat,
benim gibi böyle bin gece geçiren gün yüzü görmez.
54
Ben, meyhane ve sarhoş sakı, bu gece sarhoşlukla gönlümüzü kaybetmişiz.
Peri gibi güzel, mest edici cilvesiyle nefes alınca, delilik ehli bu
gece nasıl durmadan nara atar?
Bazen elini kâkül gibi uzatmış çenene, zülüf gibi ayağının altına almış
bu gece.
Bütün gece gönül o zincirin her halkasına bağlandı. Onun zülfünden
kurtulmam mümkün değil.
O yüzün mumu pervane gibi vücudumu yaktı. Varlığımdan iz var
diyemezsin.
Hıristiyan güzel, bu gece gönül senin sıkıntından kurtulsun diye
meyhanenin asmasını o kadar gösterdi ki.
Sabaha kadar neden "Fânî"nin aklı başına gelmez?
Bu şekilde o meyhaneci çırağının elinden sarhoş olmuş ya bu gece!
55
Sabah, şarap sarhoşluğunun sıkıntısını çekiyor, fakat sonraki akşam
şarap bekliyorum.
Bin tövbe ediyorum, ama nasıl? Kadeh şarap seçmek için dönünce tövbe
kalmıyor.
Aşk ve şarap kararttı günlerimi. Aşkın da, şarabın da dünyası kararsın!
Ey arkadaş, bana iyilik ve züht yaraşmaz. Çünkü sarhoş şarap işinden başka bir
işe yaramaz.
Ey saki, içki mahmuru değil sarhoşum! Ayıptan ve sarhoşluktan dolayı
dün şaraptan utandım.
Dünya gamından bir an kurtarırsa şaşmam. Böyle bir şey olursa şarabın
esiri olurum
Hârâbat mahallesinden şarap içen olmuştu "Fânî", cennette
rahat etti.
56
Aşk meyhanesinin sıkıntılarının gönlüne şarap yüzünden ne fitneler
düştü.
Her sabah baş dönmelerim sarhoşluktan değil, sarhoşluktan
utanmamdandır.
Utancı defetmek için şarap gerekir. Bu bahaneyle şarap içerim.
Şarap şırasının etrafındaki şarap hisarından kopmuş, fitne taşıyla
düşürülmüş sarhoşlara bak.
Aşk şarabının tutkunlarına bak. Uzun yolda şarap yüküne el atan sarhoş
deve gibiler.
Her ne kadar şarap şişesi, şarabın perdedârıysa da, saflıktan yüz
binlerce edepsizlik yapar.
Benim şarap dilenciliği yapmam niye ayıp olsun? Ben meyhane köşesinde
içici oldum.
Meyhanede "Fânî" nasıl sarhoş oldu deme! Sakilerin elinden
şarap kurtulamaz.
57
Benim ay yüzlüm, sabah meclisinden harap sarhoş olarak çıktı. Güneşin
doğusundan cilveli ve hayran olarak düştü.
Meclis ehli her tarafta yıldızlar gibi indi, gözleri sabah vakti uyku
mahmuru nergisin gözü gibi oldu.
O, beni sarhoş görünce kavga etti, bana öfkeyle hitap etti.
Ey, bizim özel meclisimizin reddedilmesi mümkün olmayanı, belki
talihsizlikten ayrılıkta azaba düştün!
Senin başının ortasına ölüm kılıcını sürdüğümde kanınla yeryüzü boyanır.
Dostlarla şarap içtiğimiz sabah sen kayboldun, yoksa bu meclisten
uzaklaştın mı?
Ben titreyerek yanağımı yere koydum, dilimde yüz söz vardı fakat cevap
haddime miydi?
Zamanımın değiştiğini, durumumun kötüye gittiğini gördü, güldü ve o
zaman sakiden bir kadeh şarap aldı.
Ey "Fânî" elimizden şarabı al ve iç, çünkü ben içtim ve
yokluk mülküne doğru acelem var.
58
Ezel sabahının doğuşu, dervişlerin doğuşudur. Ebediyetin değerlerinin
mahzeni, dervişlerin elbisesidir.
Gül bahçesini aydınlatan güneşin ışığıdır. İçki meclisinin bir gülü,
dervişlerin ferahlığıdır.
Dünyanın her işinin ortaya çıktığı yer Cemşid'in kadehidir. Eski bir
çömlek dervişlerin sohbetindendir.
Meleğin kanadının süpürgesi olduğu en yüksek makam, yüksek divan
kubbesi, dervişlerin haşmetidir.
Arşta oturacak yeri olan kutsal kuştur. Haberci hazreti derviştir.
Yıldızların incisiyle süslenmiş atlas felek, dervişlerin namus
hareminin perdesidir.
Düşünceler ordusunun sineği gönle hücum edince, onu sürmek dervişlerin
merhametine kalmışta.
Eğer kaza mızrabında bela oku bir tarafa sıçrarsa, onu çevirmek,
dervişlerin gayretiyledir.
Ey "Fânî", aydınlığı dervişlerde ara. Rahmet gözü açan
dervişlerdir.
59
Ey cilve esnasında boyu kıyamet olan, o güzel boyun boy değil, kıyamet!
Salındığın zaman bin can, vücudun dışında gidiyorsa gitsin, sen
selamette ol.
Sensiz bir an yaşamaktansa ölmem daha iyidir. İsa nefesi varsa
pişmanlık yeridir. Şeyhin kınamasına üzülmüyorum.
Kınayanların kınamasına üzülünmez. Bahçe gezmek ve seyretmek için,
mahallenin köşesi yaşamak için güzeldir. Aşk nasıl oldu da onunla oldu?
Her taraf pişmanlık ölüsü! "Fânî", şanını, şöhreti bırakırsan
iyi. Çünkü hepsi halk içindir.
60
Sakilerin hayali benim canımın içindedir. Meyhane köşesinde ağlayıp
inliyorum.
Put gibi güzelin zülfünün kemendini zünnâr yaptım. Meyhanede her
toplantıda benim hikayem var.
Saf kadehe bak. Ondaki kırmızılık benim kan saçan gözümden bir
işarettir.
Dağ kazana ve Bîsutûn'a bak. Istırap çeken gönül ve benim ağır sıkıntım
zannedersin.
Şaraba testinden saç düşmüş deme. Benim güçsüz gözümün kirpiği göz yaşı
içinde kalmış.
Bu yolda kendimden bir alamet olmayınca yokluğa alametsizlikten düştün.
Bin bela oku çekersen, yüzümü çevirmem. Beni imtihan etmek içinse,
üzülme.
Ey gönül, yeni anlamların hoşluğuna bak ve gül bahçemin gülleri
neredendir diye sorma!
"Fânî" senin mahzenine gönül ve canın değerini teslim etti.
Artık senin mi, benim mi diye sorma!
61
Ey meyhane piri senin cömertliğinden dolayı sarhoş olunca başımı
kaldıramazsam iyi.
Her zaman sana şarap verenin nefesiyle meyhanenin toprağı olmam nasıl
ayıp olur?
Ey melek, aşk ateşinin toprağını çok yazma. Zira bela ateşiyle senin
kalemim tutuşturmaz.
Saba rüzgarı senin hareminin mahremi olmayınca, senin çadırına nasıl
girebilirim?
Gönül sayfasına, senin gam derdinden dolayı canım kalmayınca, nasıl
hayat yazarım.
Ey ay gibi güzel, o güzel huylulara karşı göğsümü yarıp canın ortasına
seni çizmek istiyorum.
Dertlerin ocağı oldun ey gönül! Güzellerin aşk aleminden haberin
olursa, buna şaşılmaz.
Feleğin varlığım yokluk bil ve kendini hoş tut. Zira onun yanında senin
varlığın yokluğa eşittir.
Ey "Fânî", nice itibarsızlık ve sayısız büyüklük varken,
ulaşma hayalini aklından çıkar.
62
Meyhanede o güzeli aramaktan başka işim yok. Onu tekke ehline sordum,
birinin haberi yok.
Bir kadeh içtim, dumanlar yükseldi başımdan feleğe doğru. Söyle feleğe,
kan içsin, duman ah değildir.
Dışarı çıkmadıysa, meyhaneye giremez. Kendini beğenmişlerin sarhoşların
mahallesine yolu yoktur.
Meyhanede her çömlek Cem'in kadehi oldu. Çünkü orada dilenci ve
padişahın hiç farkı yok.
Akim varsa, mutlak varlıktan başkasına gönül bağlama. Çünkü anlamsız
varlıklar sana aniden gelmemiştir.
Ey saki, senin dudağın ve saçın şarabın zünnârıysa, senin kapına secde
etmem, benim istemeyerek yaptığım bir şey değildir.
Zahid, rindi secdeye uzağa düşürdü, kadehe el uzatmak,
"bismillah"tan başkasıyla olmaz.
Ey "Fânî", aşk tarlasında kavuşmak, saman gibi yüz, üzüntü
verici inlemeden başka bir şey değildir.
63
Aşk sarhoşluğu açıklamanın ötesinde bir şey, benim ciğer renkli göz
yaşım şaraptır, onun ki nasıldır?
Şarap, o gül yanaklıdan dolayı o renk, yoksa o yanağın rengi, o gül
renkli şaraptan değil.
Benim aşkımın kemali ve onun nihayetsiz güzelliği halkın düşündüğünün
ötesinde.
Saba, o saç zincirlerini birbirine değdirme. Yüz bin gönlün yeri
Mecnûn'dur. Şeyhin aşk ve şarap üzerine yaptığı vaazı istemiyorum. Çünkü o
bazen efsane, bazen sihirdir.
Getir şarabı! Bu ömrün üç beş günlük süresi, iyi bakarsan feleğin
hilelerinden biridir.
Bu beş günlük ömür için şarap getir. Aşk dünyanın hilelerinden biridir.
Meyhanede şarap karışıklığım ganimet bil. Çünkü dışarıda dünya karışıklığı
başkadır.
Fena lafıyla emrin tersini yapar "Fânî", kulluğun yolu ey alçak,
böyle mi yoksa?!
64
Ey saki, şarap ver, divanelik akıllılığımdandır. Mecnun'un ve benim
kadehimi boşaltır.
Haremin tanıdıkları sonunda yabancıdırlar. Dünyanın tanıdıklarının yolu
yabancılıktır.
Dört kadını nikahına almak adamlık değil, kadından ve kadın
kılıklılardan uzak durmak adamlıktır.
Ey gönül, feleğin sıkıştırmasıyla viran olmaya üzülme. Çünkü aşk
yolunda âbad olmak viraneliktir.
Zühd ve afiyet efsanedir. Aşk mahallesinde rezillikle efsanelik
olmaktan da memnunum.
Rindler aşktan dolayı kuvvetliler. En yükseğe uçarlar. Şeyh ise ev kuşu
gibi halvete inmiş.
O kavuşma gecesinin aydınlığından halk memnun. Bizim yanıp yakılmamızın
makamı kelebek olmaktır.
Terk ettim evimi, düştüm mahalleye sarhoşça. Yol ortasında uyuması
köpeğin, evsizliktendir.
"Fânî", dünyada hiçbir şeye kanaat etmeyenlerin bu tavrı,
acizlik ve zavallılıklarından değil, bilgeliklerindendir.
65
Senin zulüm ve sitemin gönlümdedir. İyilik ve korumayı şükürle
yapamıyorum. Nasıl şikayet edeyim?
Karanlık gecenin sabahı için meyhanenin yolunu buldum. Yoksa meyhane
piri mi bana yol gösterdi?
Sakinin sarhoşluğu işvesiyle aklımı başımdan aldı. Ne biçim şaraptı ki
o tatmadan etkiledi?
Dönen kadehten çok acı şarap içtim. Fakat ayrılık şarabının kadehi son
derece öl-dürücüdür.
Sıkıntı ve derdimin hiddetiyle sevgilinin aşkının ne başından, ne
sonundan haberdar oldum.
Ey şarap satan güzel, kadehi niye dolduruyorsun? Maksadım senin
kadehinden bir yudumla yetinmek.
"Fânî"nin katili olunca, fena şarabından başkasıyla
arkadaşlık etmek, seni varlık ordusunun hücumundan korumaz.
66
Şarap ayna gibi saf, kadeh ayna ağızlığıdır. Sevgilinin yanağında
başkası haramdır.
Kadehin ay yüzlü saki gibi işvelidir. Takva nasıl hikayedir? Zühd
hangisidir?
Şarap suyuyla çerez tanesi aynıdır. Benim meclise gelen neşe kuşlarım
sevinçtir.
Sarhoşluğum akıl dairesinden çıktı. Sanki şarabım kadehin alt çizgisine
kadardır.
Cilvede senin uzun boyun beni öldürdü. Allah'ım bu nasıl yol ve tarz?
Bu nasıl salınarak yürümektir?
Meyhanede çok fazla kavga oldu. Seyirciler kapıdan bacadan hücum
ettiler.
"Fânî", fena kadehinden içersen sana helal olsun. Kevser
suyundan içersen zühdden haramdır.
Meyhane köşesi emniyetli ve dostların sarhoşluğu, sürahi gibi acı şarap
içenlerin ağlamaları hoştur.
Solgun vaiz kavgayla hal kuşunu korkuttu. Gönlü yaralıların aşk
hücumundan feryadı hoştur.
Mutluların yakut renkli kadehi o kadar hoş değildir. Eski çanakta
sıkıntı çekenlerin kanlı gözyaşı hoştur.
Ey sıhhatli olan, sıhhatin şükrü için bazen merhametle hastaların
halini sormak hoştur.
Fena ehli Cem’in kadehinden içer, meyhanede mutlu olanlar için büyük
kadehin varlığı hoştur.
Ey "Fânî", hangahtan hârâbata geldin, zühdü bırak, burada
şarapçıların şekli hoştur.
67
Gönlümde ateş onun muhabbeti. Gözümdeki su, onun ayrılığının sıkıntısındandır.
Gönlümün sıkıntısı servi şeklinde değildir. Gönlümden kurtulan onun servi
boyudur.
Şarap bulaşmış yakut rengi dudağı, kana bulaşmış gözüm onun hasretinden
dolayıdır.
Bulutun, rüzgarın parlaklığı, nallardan çıkan kıvılcım, onun dergahındaki
hareketin yıldırım gibi afet yağdırmasındandır.
Ey şeyh, aşk ve şaraptan dolayı aşağılanıyorsam, bu alçaklık da onun
isteğidir. Ey zabid, meyhanenin kulu kölesi ben, onun sohbetinin sıkıntısıyla
rahatladım. "Fânî" ve hârâbat dilberi, fena da onun hizmetinde
bulunmakta.
68
Benim kulübeme adım atman, senin sonsuz lutfundandır. Kul senin kulun,
ev senin evindir.
Ey gönül, onun mahallesinde gece sana neler oldu ki gündüz şehirde,
dağda, halkın ağzında senin efsanen var.
Ben fakirim, sen zenginsin. Ey genç, şarap sat. Bütün küplerin zekatı
senin hazinendedir!
Senin ayağının toprağıyla gözümün karartısı aydınlandı. Senin eşiğinin
çivisi gül gibidir.
Elinde zulüm kılıcıyla sarhoş gönlüme girdin. Şimdi gönlümün her
tarafında senden eser var.
Elime düştün ve inkar ediyorsun ama, aramızda geçenleri dudağın bilir.
Ey çalgıcı, senin çalgının sesi meyhaneye aks etti. Rindlerin ayak uydurması
senin nağmendendir.
Ey felek, sana hileyle veya bahaneyle bakan aşıklar her murattan
uzaktırlar. Ey "Fânî", sakilerin aşkına düşünceye kadar fena yolunda
muğlar nağmesini söyle.
69
Ey can bağım, senin çevganınla kıvrılınca, atının başının etrafında
benim başım top gibi döndü.
Okun gönlümü yakıyor. Ona kılıç vurman daha iyidir. Ok damlasıyla bu
ateş yok olmaz.
Senin güzelliğinin cilve edeceği yer benim gözüm ve gönlüm olunca;
gönül, sana mecnun olarak, göz sana hayran olarak geldi.
Ey ay yüzlü, göz bebeğimde senin gölgen olmayınca gönül başkasının
değil, senin canım gözledi.
Başım, ayağım yaralı. Mahallenin etrafına bak; eziyet senin mahallenin
köpeğinden ve kapısındandır.
Güzelliğin, dudağın can bağışladığı zamandı. Canlandırırsa da onu
öldürürüm.
"Fânî", eğer varlığın seni bu karardan pişman etmemesini
istiyorsan, istek yolunda önce kendi benliğinden sıyrıl.
70
Sevgili uzağa gidiyor, benim işim zor. Uzaklığın acısı vücudumda,
ayrılığın acısı gönlümdedir.
Ey arkadaş, şarap ondan uzakta beni nasıl neşelendirir ki? Hayat suyu
onsuz katilin zehri gibidir.
Ya gönlümü yaktı ya gönlümden ateş aldı. Onun ateşlerinin yeri, sahrada
her yerdir.
O güzel güneş, benim değerli ömrümdür. Böyle acele gitmesine nasıl
şaşılır?! Eğer içime iki yüz sabır ve tahammül nakşedildiyse de, ayrılık
selinin dalgasıyla yok olmuştur.
Ecel beni yok etmeye çalışıyor, -ondan uzak olsun- Sanki ayrılığının
beni öldürdüğünden habersiz.
Kafiledeki bu kıyamet kavgası, mahmilin çan sesinde değil, parçalanmış
gönlümdendir.
Hangi toplantıda onun gamı yer aldı ki? Her mahfilin efsanesi benim aşk
hikayemdir.
Can cananla birlikte gitti, "Fânî" ölürse şaşılmaz canansız
ve cansız yaşamak zordur.
71
Rindlerin hepsi meyhanede seni harap etti. Ey alımlı saki, şarap seni
nasıl sarhoş etti?
Senin lütfün ve keremin yalnıza ok çekmiştir. Vefa ehli naz ve
nazlanmayla can verir.
Sen, gönüle ve cana giren bir perisin. Eve girmenle kimse senden
utanmıyor.
"Ay ve güneş güzellikte benim gibi değil midir" diye
soruyorsun, ey ay, cevabın güneş gibi aydınlıktır.
Görüş ehlinin gözünde o yüz açıktır. Varlığımızın karanlığında başka
örtü yoktur.
Aşk çölüne oynayarak gidilmez. Orada çok zarar ve çok korku vardır.
"Fânî", varlık şarabından başka yiyecek ve uyku olmayınca,
maksada ulaşmak için adım atmıyor musun?
72
Meyhanede barış ve dindarlığın numarası da, orada şarap içmekten başka
çare de yoktur.
Ayyaşların hali gizliyse de manastır ehlinin hali de açık değildir.
Gözyaşı denizinin sahili benim sahilim oldu, bu kenarı olmayan tuhaf
bir şeydir.
Feleğin cefasıyla parça parça olmayan gönlüm; feleğin cefa kılıcım
parçalasa, a-şıklar ordusunun da kalbini.
Aşıklar ordusunun kalbini kırmak istiyorsan, bir hu yeter, davula
dümbeleğe ihtiyaç yok.
Aşk şehrinde akıllı pir beceriksiz olmadığı için bunak akıl kendine
gülme. "Fânî", bir bakışla hayalına göz dikti, bakışa göz dikmeye
ihtiyacı yoktur.
73
Dünyada pir-i muğanrn eteğini tutanlar, onu kurtuluş için tutabilir.
Zamanın hafifliğinden, meyhanede büyük kadeh tutanların artık sıkıntısı
kalmaz.
Gönlümü ondan sakındım. İşveyle gönlünü alabilirim ama nasıl yapacağımı
bilemiyorum.
İki cihan malına ulaşana, değerli inciyi bedava elde etti denilebilir.
Hangahta gönül riyadan başka bir şey görmeyince, meyhaneye gitti ve rindlerin
dinine girdi.
Yeryüzünü saran sıkıntım, göğün etrafım saran şafakta olmaz.
"Fânî" aklım, fikrini, gönlünü, ailesini terk ettiği gün dosta
ulaşmaya niyet etmişti.
74
Yanımdan gittiysen de seni nasıl bırakıran, seni tekrar getirsin diye
seni Allah'a ısmarlıyorum.
Ezelden ebede kadar sana ulaşmaya çalıştım. Yüz kere beni bıraksan da
ben seni nasıl bırakırım?!
Elim eteğinde. Başımı kessen de eteğini bırakacağımı sanmam.
Cam bırak, beni gönlünden çıkar diyorsun, seni gönlümden çıkarsam da
canıma koyarım.
Madem isteğim olmadı, ömürden de ümidim yok. Saki şarap ver ümidim
sendedir.
Kıyamet sabahında seher vaktine kadar sıkıntılarımı sayacağım bir gece
olma.
Ey "Fânî", "ayrılık gününü hatırlat diyorsun. Sana
verdiğim şeyi nasıl unutuyorsun?!
75
Şarabın sıcaklığıyla başımı ateş kapladı. Şarap yine yakıcı ateş olarak
başımızı ağrıttı.
Meyhanenin çanağında mıydı ki dün meyhanede saki bana altın kadeh
tuttu? Böyle iki kadehi birbirine vuranlar, kıyamet günü başlarını topraktan kaldıramazlar.
Şarap için dünya mülkünü verebilecek olan rindin kölesiyim. Ey şeyh,
benim putperestliğimi ayıplarsan, piri muğan küfür dininde bu sanatı öğrendi.
Ey rind, riyayı soruyorsan içki iç. Belki "Fânî", zahid ve
bencilin yolunu tutmuştur.
76
Gönlünü senin misk kokulu zülfüne bağlayan kişinin cam, senin can
artıran yakut renkli dudağına ümit bağladı.
Gönül, senin mahallenin yabancısı oldu, ara sıra ona senin için niye
vatandan yolculuğa çıktığını sor.
Ezel ressamı, kanın dalgalanmasını istedi. Senin yakut renkli elbisende
ne nakışlar olduğuna bak.
Senin cefandan dolayı zamanın çimenine gözünü kapatan maktulüne acuna
gözünü aç.
Ey gül, kavuşma bahçesinde gönlüne sana ulaşma isteğini düğümleyen
gonca gibi gönlünü çok açma.
Posta güvercininin kanı neden senin ayağında, sanki felek, senin
ayağına gönlümün kanlı mektubunu bağlamış.
"Fânî", ayrılık akşamında kelebek gibi yandın. Yoksa mum
senin yok olman için ordu mu tuttu?!
77
Parlak şarap dolu kadehin yanında ayın parıltısı yoktur, güneş gibi
kadehin sıcaklığı varsa, bu su nedir?
Ey vaiz, hurinin elindeki kevser'i övüyorsun. Sence gül yanaklı sakinin
elindeki şarap saf değil mi?
Dostları kendine çeken, gönlün muhabbet kancasıdır. Bu kancanın sırrı
çelik ve demir olması değildir.
Rindlerin baş koydukları yer, meyhane pirinin dergahıdır. Secde
ederlerse bundan daha iyi mihrap yoktur.
Saki bana boş yere şarap verme, ilaç ver, ayrılığın sıkıntısıyla birkaç
gecedir gözümde uyku yok.
Ey şarkıcı, ahenkle gönlümün yaralanmasını istiyorsun. Tarın üstünde
tırnağın mızraba ihtiyacı yok.
Yanağında örtü olan o misk kokulu kakülün örtüsünü kaldırmak için işim
ahtır. Senin güzelliğin, zamanı bayındır yapan bir hazinedir. Fakat benim deli
gönlümü sen harap ettin.
Saki, sun aydınlık şarabı. Gamlı gönül yasta çünkü; feleğin dönüşünden,
zülfünün kıvrımından.
Ay değilsen nasıl uzaktan geçtin, ömür değilsen içeri girmeye acelen
nedir? Kadeh verip, "dudağımdan isteğin nedir" diyorsun, yine sen
söyle ey can, cevabın nedir?
Talihim üzere ömrün sonunda o an uykuya dalınca, kendi efsanemi sana
nasıl söyleyeyim.
"Fânî", meyhaneci çırağının elinden ne zamana kadar ah vah
çekeceksin? Muğların pirine göre tövbe zamanı şimdi..
79
Senin boyunun arzusuyla çektiğim elif, benim alınyazımdı. Senin boyuna
benim canım feda olsun! Ömür bahçesindeki fidan senin boyun gibi yetişmedi.
Kısmetim şarap olunca mutlu oldum. Sıkıntı çekenler, fazla kısmet
arayanlardır.
Ayrılık gecesi şafağın kam gökyüzünden gitmedi. Zira gözyaşı denizimin
dalgası, feleğimin yanağım yıkamıştı.
Felek, gönül ehlinin gönül nakdini öyle bozdu ki, alçakların nakdinden
başkası sağlam kalmadı.
Kabe'ye ulaşma isteği varsa, onun çölünü katetmekte ne keskin ne
yumuşak ol. "Fânî", rindlerin meclisinde şarap bitince, testiden
şarap içmek için çabuk ve çevik ol.
80
Saf şaraba su döken, ateşe su döken karanlıktan başkası değildir.
Yazık ki, o ay yüzlü güzelin uyku yerine tuz döktüğü dudağının
hayaliyle artık uyumam mümkün olmuyor.
Yar, benim misafirim oldu. iki gözüm mutluluk gözyaşını, onun yoluna
saf yakut olarak döktü.
Arzum onun kadehiydi, deva için kadehime gül suyu dökmesi tabibin
hatasıydı. Allah'ım, hesapsız yaşlanan o genç, kirpik hançerini çekti ve gencin
yaşlının kanını döktü.
"Fânî'ninki kadar uzak değilse de hayatımdan eser kalmayınca, bu
yorgun asker yarasından nasıl kan döksün?
81
Benim cennet bahçesi olan meyhane köşesine, huri tabiatlı sakinin
elindeki kevser şarabına ulaşma zamanımdır.
Senin yanağının yazısı, kudret kalemi senin yeşil hattının yazısını yazınca,
ezel günü önce bana geldi.
İster mescit, ister kilise köşesinden olsun, her evden Hakka yönelene
şarap ver.
Felek toprağımı kerpiç yapsa da hoştur. Belki küpün üzerinde o kerpicin
yeri olur.
Çiftinin işi emek biçmek olunca, bu tarlaya insaf tanesinden başka
birşey ekmez.
Zâl, eski felekte nasıl cilve yapsın? Çirkin zahid kıymetli giysiyle
güzelleşmez ki.
Ey "Fânî", rintlerin nefesiyle gönül aydınlanır. Çünkü kömür
yoğun ateşin etkisiyle kömürdür.
82
Senin yakut renkli dudağım istemede gönlüm saf kan döktü. O kebap
ateşine dökülen tuzlu sudur.
Saçının siyahlığı, gönül sayfamda, kitap üzerine dökülen siyahlık gibi
oldu.
Baharda yanağın laleler açmış, yoksa kan saçan gözyaşına bulut su mu
döktü ?
Meyhanede aydınlık ve safa gör, çünkü saki, güneş kadehine saf yakut
döktü.
Bekçinin meyhaneye gidip şarap dökmesini söylemelerine seviniyorum.
Söyle; ömrü hesaplarken, çalgıcı için dökülen altın ve gümüşü, hesapsız
döktüğü şarabı yazsın.
Meyhanede eski çanağın dilencisi değilim. Şarap döken, sevabı için
döktü.
Şarap, yanağın teriyle gül kokulu oldu. Yoksa saki, gül renkli şaraba
gül suyu mu döktü?
"Fânî", yaşlılıkta yanağa gözyaşı dökmek, gençlikte de kadehe
şarap dökmek hoştur.
83
Sevgilimin gitmesiyle kıyamet karışıklığı oldu. Ey Allah'ım, onu öldür
ve selamete bırak.
Ayrılığında başıma yıldızlar ve dünya düştü. Senin ayrılık akşamın
benim için kıyamet günüdür.
Ey cennet sakini, gül tûbâ'nın üzerinde görülmez ise, o yanağın ve
boyun üzerinde gör.
Ey şeyh, rintlerin yanma keramet için teşrif etmezsen, bir kenara
çekil!
Her an senin hayalinle boşuna söze düştüm. Akla söyle bu delilik
alametidir.
Şimşeğinle senin varlığın yokluk olunca; ey gönül, ne faydası olur
şimdi kirpikten pişmanlık yağmuru yağınca!
Gönül dünyanın sıkıntısıyla her tarafa yayıldı. İkamet yeri meyhane
köşesi oldu.
Meyin coşkusu hârâbatta şeyhe ulaştıysa, söyle
hırka ve seccadeyi rehin bıraksın.
"Fânî", Hafız ve Câmî'den bir yudum çekince, Cemşid senin
kadehinin yudumuna dilencilik yapar.
84
Gönlümde misk kokulunun ayrılığıyla karanlık bir hal var, onunla zor
nefes alıyorum.
Sana doğru uçan cazip kuş değildir. Bu aşığın sıkıntısıyla için rahat
olması şaşılacak şey!
Benim kanlı gönlümün üzüntü, sıkıntı dumanı, yanağındaki misk kokulu
kakülün sıkıntısındandır.
Zamanın sıkıntısından bir kadehle kurtulamazsın. Ey saki, rindlerin
yanında acaba bir ihmalin mi var?!
Sabah, meyhanede şarap satan saki, bana şarap kadehi verdi, ne kutlu
bir talihtir!
Zamanın işveli yaşlı kadınına bak ki, zavallı Rüstem gibidir, ne acayip
Zâl'dir!
Ey "Fânî", o ay yüzlünün ayrılığım iki hafta çektim, şehirden
iki haftalığına gitti, benim gözümden bir yıldır.
85
Senin yanağının bahçesinde şarabın ıstırabıyla gül açmış, her gülden,
senin hasta aşıklarının gönlünde birer diken.
Gül bahçesinde o yüz ve boyla ortaya çıkarsa, afet olan boyun,
davranışın kıyamettir.
Zülfünün tuzağıyla Cennet bahçesinin kuşlarını avlarsan, her tarafta
ben tanelerinin bulunmasına şaşılmaz.
O güzelliği korur ve başka güzele ihtiyaç duymazsan, ümidim Hak Teâlâ'nın
seni korumasıdır.
Ey şeyh; aşk bana, zühd ve riya sana kısmet oldu, beni kendime bırak,
sen de kendi işinin peşine düş.
Ey felek, etrafında işli talandan dert ve sıkıntı tozu yağan mütevazı
bir kulübe istiyorum!
Meyhane piri kapını bana aç, tövbe ve takva özrüyle boynuna zünnâr
bağlayıp sarhoş geldim.
Aşk dilencisinin bugün biraz hatırını sor; ey güzel padişah, yarın
karşılığım görürsün!
Sen ey "Fânî", başında ne varsa bırakıyorsun. Sarığın
olmayınca başım bırakmana şaşılmaz!
86
Dokuz tak feleğin altında eğrilikten başka ne iş var, bu dönen dünyanın
eğrisinde doğruluk nerededir?
Gönlüm tekkeden ve zühdden meyhane yolunu tuttu, başıboş saki
nerededir?
Mescit ve şeyh beni kibre attılar, meyhane nerede, kadeh ve şuh saki
nerededir?
Tevhit sırrını istiyorsan, gönlünden derdi uzaklaştır. Muğların
hârâbatından başka sırların mahremi nerededir?
Meyhanenin eğimi ve alçaklığı beni sıkıyor. Sevgilinin "elif boyu
gibi doğru istiyorum.
Aşk şarabım içince, kendinden haber bekleme. Çünkü meyhanede kendinden
haberdar olan var mı ki?
Başım vefa mahallesinde toprak oldu. Ona cefa gösterecek yar nerede?
"Fânî", kirpiksiz ve zülüfsüz yüz bulunamaz. Dikensiz gül,
yılansız mahzen nerededir?
87
Benim ayrılık akşamında sevgilimin yanağının aksi, o akis için de ayna
gibi şarap nerededir?
Şarap istiyorum, eğlence meclisim için gül bahçesi yapan gül yanaklı
saki nerede?
Güzelliklerin sebebi, bu eğlence meclisinin sermayesi benim can dostum,
o güzel sevgili nerede?
Ey arkadaş, sabah kavuşacağıma nasıl söz veriyorsun, ayrılığımın
seherden izleri nerede?
Ey saki, bir-iki kadeh ver ve aklımı başıma getir. Çünkü ayrılıkta
şarap, arkadaş ve dert ortağı nerede?
Ey "Fânî", riyakar dostlara göz atma, sana gerçek dost
gerekli gerçek dost nerededir, söyle.
88
Gel ki meyhanenin alam bayındır bir işret, sohbet yeri. Onun alanında
sıkıntının çeri çöpü rüzgara karışmış.
Onun yüce kapısının kitabesinde: "iki dünyadan yüz çevirmeyene
açılmayan kapı" yazısı var.
Onun yüksek talandan kulağa bu ses ulaşmış: "Gel, emel köşkü çok
gevşek temelli.
Sakiye, rindine kalk "Şarap getir, ömrün yapısı rüzgar üstüne
kurulmuş" de.
Onun şarkı söylemesi, zamanın işi zulüm olduğu için "meze ve
şarapla hayatın hakkını veriniz" ifadesidir.
Testi, şarabın gürültüsüyle seslenmiş: "kadeh iç, eski meyhanenin
senin gibi çok hatırası var".
Saki o şarap kadehini kaldır, ömür gitti, onun şevkiyle işim ah ve
feryattır. Sarhoşu "Fânî" gibi kendim terk ediyorum, harap olmuş
sarhoş, böyle bayındır oldu.
89
Hârâbat köşesi benim tekkemdir, tekkesi olan benim. Sabah şarabı içmek
benim sabah işimdir.
Sakinin aşkından çıkan felekteki duman benim ahımdır.
Ay gibi güzellerin aşkında yeni sıkıntılar gör. Baştan başa benim kara
talihimdendir.
O güzelin ayrılığındaki canlılık suçunda, kuvvetli kale, emniyet ve
sığmağım var.
Meyhaneden dışarı çıkmıyorum. Çünkü feleğin işyerinde benim kırmızı
gözyaşını, sarı yanağım ve özür dileyenim var.
Kilisede put gibi güzelin önünde secde etmek istiyorum. Çünkü Allah
şahidimdir, hayal etmiyorum.
"Fânî" gibi bazen meyhaneye mahmur gidiyorum, zira bu durumu
def eden içki, benim yok olmamdır.
90
Bizim meyhane dilenciliğinden başka, ezeli kısmetimiz olan, seçme hakkımız
olmayan işimiz nedir?
Zamanın gam evi vefasızlık olunca, şarap getir, bu sarayda bir an
akıllı olmak da nedir?
Zamanın işinin başlangıcının ne olduğunu, sonucuyla mukayese edinceye
kadar kim bilir?
Zamanda ayrılıktan başka şeye ulaşmayınca, zamanın ayrılığının esiri
olmak da nedir?
Zamanın gül bahçesinde murat gülü açmayınca, bülbülün sözündeki bu
ağlayıp inleme de nedir?
"Sevgilinin eliyle içki içmeyi ganimet bir diyorsun, önce içkinin
ve sevgilinin ne olduğunu söyle.
"Fânî", sıkıntıyla inleme, yoksullara bak. Allah'ın isteğine
razı olmaktan başka ne yapılır?
91
Ufukların mülkü, bütün bu meyhaneden başkası değil, hayatın esası büyük
kadehten başkası değildir.
Ey vaiz, cennet bahçesinden bahsetme. Çünkü benim ve onun mahallesi,
cennet bahçesi değildir.
Bütün bunlar köpeklerin gürültüsü değil, dün gece narayla perişanlıkla
onun bana söyledikleridir.
Dünyanın makamı ve ikbali hep su üzerindeki kabarcıklar gibidir. Bütün
bu hokkabaz zinciri gibisi yoktur.
Ey perişan gönül, zamanın işveli güzeline aşık oldun! hepsi bu kadar
değil.
Bütün bu güzellik ve letafet benim güzel yaratılışımdandır, beşer
cinsine bakarsan, hepsi bu kadar değildir.
Zamandan her nefesime yüz zulüm ulaştı, yoksa zaman ehlinin zulüm ve
sistemi bütün bunlar değil.
Mahallesinin toprağı meleklerin gözüyle mi nakşedildi? Yoksa bütün
bunlar aşıkların çehresinden işaret değil.
Ey "Fânî", ayrılık sıkıntısıyla can ver. Bütün bu inceleme,
karışıklık ve figanın lüzumu yoktur.
92
Benim aşk hârâbatından başka yolum, meyhaneci dergahından başka sığmağım
yoktur.
Kendisinden başka baş vuracak yerim olmayınca, o put gibi güzele secde
etmek istemem şaşılacak şey midir?
Bakışın beni öldürmek için kirpiği niye saf çeker, karıncayı öldürmek
için orduya ihtiyaç yoktur.
Gönül mülkü sensiz güzellik ehlinden-kurtulmuştur. Ordu, ortada şahlık
olmayınca ne işe yarar?
Aşk davamın doğruluğuna iki şahit isteme. Çünkü bu sözümde Allah'tan
başka şahidim yok.
Eğer gönlüm senin vücudundan vefa istemezse, ayıplama. Kimsenin
gönlünden böyle bir isteği terk etmekle lekesi yoktur.
Ey "Fânî", fena çölünde yeşillik ve gül arama. Çünkü ahimin
ateşinden onda ot yoktur.
93
Meyhane köşesinde aşık ve sarhoş olarak ebediyyen kalıp, Allah'ın
ruhları bir a-raya getirdiği gün, şekillerin tutkunu oldum.
Meyhane harabelerinde, ayyaş olana kadar, her an sürahi gibi kadehe baş
koyuyorum.
Ey saki, sarhoşluğun ıstırabıyla kendimden geçtim! Bir yudumdan beni
men edersen lütfetmiş olursun.
Ey saki, bu eski kilisede gömümü kırma! O kadeh kıran güzel, kavgacı
sarhoştur.
O bel kucakta, birisi olmadığını söylüyor. O ağız değil, sen ağız
sanıyorsun.
Meyhanede rintlere hizmetten dolayı iki büklüm oldum. Pir omzuma çok
şarap küpü yüklemişti.
Ey zahid, ne kadar çaba gösteriyorsun?! "Fânî", bir fena
kadehi içti ve kendinden geçti.
94
Meyhanede elinde şarap kadehi olanı, akşam sabah sarhoş ve haraptır
diye ayıplama.
Üzerindeki kabarcık gibi şaraptan başını kaldıramaz. Bu meyhanede harap
düşen her sarhoş, işinin maksadım harap olarak çeker.
Cennet hurisinin elinden kevser şarabı içiyorsun. Ey gönül, mahmurluğun
Cehennemde azaptır.
Fena kilisesinde istek olarak kadehini ara. Senin düşünce perdene örtü
bağlanmış.
Ey saki, yanağın sülünün yüzü gibi, sülünün kam saf şarap gibidir. Bu
zaman, bir göz atmayla değişti.
Ey ömür, yanımızdan gitmeye ne acelen var?!
Meyhanede tövbeyi bozup, şarapta boğulsam!
Ey şeyh, bizi görmeyiver. Dünya su gibi geçidir.
"Fânî", zamana nasıl tutkun olursun, fena çölünde hepsi serap
örneğidir.
95
Feleğin denizinden dolayı Ömür gemisinde yüz bozukluk var, devası şarap
denizi ve gazel gemisidir.
İnce şarap, hayatin kıymeti gibi benzersizdir. Şefkatli güzel, aziz
ömür gibi eşsizdir.
Ey aşk, aklıma göre muhtemelse de ona ulaşmama ihtimal vermiyorum.
Hârâbat rindinin gözü teslimiyetten başka bir şey değil. Çünkü tekke
ehli baştan başa mücadeledir.
Ey fakih, git ki aşkın sonu fena olsun. Aşk, gönülde ezel şarabının
yaşamasıdır. Ey gönül kuşu, zamanın gül bahçesinden ümidi kes. Çünkü kutsal
kuşun tuzağı emel ipindendir.
"Fânî", fena yolunu katederek ulaştın. Evet bu yolda murat
amele uygundur.
96
Meyhane dilencisinin padişahtan sıkıntısı olmadı, meyhane pirinin
iltifatlarından da eksik kalmadı.
Zelillik toprağına düşen sadece ben değilim. Felek insanlara sitemden
başka bir şey yapmadı.
Şarap dolu eski bir var. Ki bu ne İskender in aynası ne de Cem'in
kadehidir. Kavuşmada sevgilisinin cefa ve zulmü ganimet olmayan herkesi,
ayrılıkta emire söyle.
Esirlere doğru salınarak giden senin boyundan başka, zamanın bahçesinde
servi seni bile dik durmadı.
O şuh çocuk, halkın gönül kuşunu, kıvrım kıvrım kakülünün tuzağı
olmamasına rağmen avladı.
"Fânî",o ağız düşüncesiyle ölürse, yokluk mülküne niyet
etmemişken nasıl ayıp olur?
97
Ey Allah'ım, o şuh saki, kimin meyhanesinden, meyhanedeki sarhoş, kimin
çömleğinden, kadehindendir?
Mescide doğru gitti, ben onun peşindeyim. Biliyorum gerçi kesinlikle
kimin evinde olduğunu.
Hazine güzelliktir, muhabbet ehlinden başkasına bırak. Onun gönlünün
kimin viranesine meyli var?
Halk, o kıskanç perinin benim sevgilim olduğunu bildi, sevdalı gönül
kimin divanesi olduğunu söylemedi.
Rindimin şöhreti yoksa da meyhanenin her toplantısında kimin
hikayesinin olduğuna bak.
"Senin siyah gözün kimi katil etti" diyoruz, kan dökücü şuh
güzele bak kimin sarhoş nergisidir?
"Fânî'nin gönlü eğer o göze kastetmediyse senin saçın ve benin
kimin tuzağı ve kimin benidir?
98
Hârâbat meydanının alanı ıslanmış, eğlence meclisi hazırlanmıştı
hârâbat eyvanında.
Hârâbatın piri oturmuştu orada kadeh çekerek, hizmetinden Hârâbat
rindleri saf bağlamıştı.
Şuh muğbeççe sarhoşça oturmuştu kucağma harabatın sultam gelmişti
güzellik ülkesine.
Çalgıcı her an, gönülleri çalmak için, muğların şivesiyle harabatin hikayesini
anlatmaktaydı.
Her kadehte hârâbatın gizlilikleri yine hârâbat sayesinde zahir
olmaktaydı rindlere.
Şarap ver, çünkü hârâbatın çıplak dilencisi bir yudum şaraba yüzlerce
padişah hilatini değişmez.
Kevser'den, cennet bağından yana ne işittiysen, şaraba ve hârâbata
dairdir. "Fânî", yokluk hârâbatına girdi de benlik utancından
kurtulup konuğu oldu hârâbatın.
99
Gönül, pervane gibi sevgilinin yanağının ışığıyla yandı, yazık ki
pervanenin ışığıyla ev yandı.
Senin beninin üzerinde yanağındaki ateşe rağmen tüy olması şaşılacak
şeydir, yerde tohum yanınca yeşermez.
Gönlüme aşk düştü; gönlüm yandı, viraneye ateş düştü; divane yandı.
Ayrılıkta istek azalmadı, gönül ateşiyle yandı. Gece ışığı söndürdüler
ama, o evde ışık yandı.
Hırka şarapla doldu ve yalnızlığıma ateş düştü, yanağından bir ateş
düştü, ev yandı.
Senin yanağının ateşinin alevi, benim kara toprağıma yaraşır. Toprak
kurdu, pervanenin kolu kanadı gibi yandı.
Çıplak kalmışım ve tövbe suçundan zelilim. Meyhane piri benim hırkamı
ceza olarak yaktı.
Süzme şarap meyhanenin ateşiyle yanınca "Fânî"nin meyhanenin
şarapçısı olmasına şaşılmaz.
100
Peşimizden fena hârâbatına gittiğini gördü, başlar yükseldi, fena rüzgarıyla
gitti.
Senin ayrılığında sabaha kadar benim gönlümün sıkıntısı vardı.
İhsanlar, yoksa "saba rüzgarı gitti” mi dediler.
Yolda zahidlerle çok kavga etmişler, o sarhoş kafir, dün bizim
yaramızdan gitmişti.
Bizden ayrıldı, artık onu bizimle aramayın, o periydi gitti ve nereye
gittiğini bilmiyorum.
Şah gelip oradan dilenci olarak gittiyse de, fena mahallesi, aşkının
durak yeri idi.
O ay gibi güzel gitti. Hemen senin yanma gelelim de, bakalım o dertli
gönlün belalısına ne belalar ulaşmış.
Halktan insanlık özelliklerinin kaybolduğu gün, herşeyden çok sanki
vefa adeti kalkmıştı.
O güzel sûfiden nasıl safa beklenir ki ? Onun saygıdeğer ömrü iki
yüzlülük ve riyayla gitti.
Herkes zamanın olaylarıyla bir tarafa yürüdü, "Fânî", fena
hârâbatına gitti.
101
Temiz olmayan gönüle feyz haramdır; dost yüzünün aynası, ayna gibi
gönüldür. Sakinin yanağım kadehin aynasında gördüm. O aynanın dönmesi, kadehin
dönmesi gibi.
Kadehim âb-ı hayâttan zevk arzusuna ulaşmıştır. Ömür boyu şarap acıdır
ve benim ömrüm damağımdadır.
Aşk meyhanesinde şarap bana helâl olunca, artık zühd
tekkesinde ekmek bana haramdır.
Hem rüzgar kendine geldi, hem su kendinden geçti. Ey servi, gül
bahçesinde bu nasıl salınarak yürüme!
Kendinden geçip dosta ulaşmaktır, "Fânî" fakirlik yolu uzunsa
da, iki adımdır.
102
Gel ki; meyhanenin seslenicisi dün, gizlice şarabm sırrıyla ilgili
söylenemeyecek bir hikaye söyledi.
Meyhaneci bu durumu öğrenince; beni selamladı, lütuf ve ihsanla şöyle
dedi: Ey hârâbat dilencisi, ümitsiz olma. Çünkü vicdanın sana gerekeni söyledi.
O zaman gönlüm aşk şarabıyla neşelendi, zamanın bütün zorlukları kolaylaştı.
Meyhanecinin sözüyle yola düştüm, tekke şeyhi bu sözleri başka türlü
söyledi. Kanlı gönlün sıkıntısı ve ayrılığın eziyetiyle gönlüm yakut gibi kanlandı,
içim yandı.
Zünnâr bağlamam ve pulperestliğimin sözünü halka, o Müslüman olmayan
güzel söyledi.
Gönül onun zülfüyle karışınca, toprağında dolaştıklarını hep perişan
dediler. Feleğin şemsiyesi altında zamanın ehlini terk eden, üzüntü girdabından
kurtulur ey "Fânî"!
103
Meyhaneciye göre zühd, ayıp ve ilginç bir şey. Kadehte varken ona
içirmemek edepsizlikten.
Sakilerin aslandan kurtulma ümidi yok. Bu bela bana aittir, sonradan
elde edilmiş değil.
Beni canımdan eden esmer bir güzelsin. Türk güzelliğinle ve Arap
fesahatinle beni öldürüyorsun.
Benim içkinin eziyetiyle susuzluğuma sabah şarabından başka ilaç olmaz.
Çin ve Halep mülkündense, Çin sürahisi ve Halep şişesindeki o şaraptan bir
yudum daha iyidir.
104
Ben o huri tabiatlının boyunun elifini istiyorum. Çünkü ezelde kader
bana bunu yazdı.
Meyhanecinin küpün başından alıp bana vermesini ümit ediyorum. Çünkü
mezar zindanında başımın altına kerpiç gerekecek.
Vefa hurmasını isteme. Çünkü kader çiftçisi bu tohumu zamanın çimenine
asla ekmedi.
Bugün isteğim; şarap, saki, meyhanedir. İhtiyarlıkta ve yarın kevser ve
cennete kabul isteği olacak.
Onu gafletten mescitte bulmak mümkün olmaz. Huzura çılanca isteği ne
mescit ne havra olacak.
Güzellik ve çirkinliğin redde ve kabule bağlıdır. O gizli olunca da
kimin güzel, kimin çirkin olduğunu nasıl bileceksin?!
Elinde değil kimsenin iyi ve kötü, getir kadehi "Fânî", iyi
huylu da kötü huylu da gelse.
105
Kevser ve firdevse ulaşmak için uzak ve uzun bir yol var. O hayatı
ganimet bil, zira meyhanenin kapısı açıktır.
Sürme Rahş'ı nazla. Öldürme peşinde, çünkü her tarafta düşmüş toprak
üzerine niyaz ehlinin kafası.
Gül renkli şarabın kabarcıklarına bak, Ayaz'ın yüzünde Mahmut'un gözü
vardır.
Senin zülfün, ayrılık gecesi ve aşk yolu mu ki karanlığı ve iniş çıkışı
var?!
Rind, omuzuma şarap testilerini talihin parçalarına süs olarak
eklemişti.
Göz berraksa, sevgilinin yanağına bakış, mecaz değil, hakikat gözüyle
olur.
Tevhit sözünü tekkede nasıl söylerim. Hârâbatın rindi gibi sırrın
mahremi var.
"Fânî", şarapta boğulmadı, niye puta
tapıyorsun? Meyhanede yıkanmayan nasıl namaz kılacak?
106
Yüz Yakup Peygamber sana mürit, iki yüz Yusuf senin kölen olsun! Birlik
bağının rüzgarı esince, gül bahçesinde gül açsın!
Feleklere yöneldin, kavuşma müjdesini alınca, seni gökyüzünde gezmeye
götürsün.
Yakınında gönül gibi sığınağın olunca, dünyanın eziyetinden bedeninin
niye korkusu olsun!
Ayağın Kabe tuzağına ulaşmadı. Boynuna kader bayrağı ulaştı. Rahmet
kapılan kilitlenince, kilidin zülfün gibi kıvrıldı.
Ey "Fânî", o kapıda dilenciyim diyorsun, o mahallenin köpek
sürüsünden hangisi seni gördü!
107
"Senin kırmızı renkli şarabın, kırmızı yakuttur" dedim. Yakut
ve akik değil, nasıl bir cevherdir bilmiyorum.
Zühd ehli: "Eğer tûbâ senin boyuna eşittir" derse, demektir
ki ot, tûbâya eşittir. Biz, firdevs ve kevser istemekten mahrum, hârâbat
hareminde ve şarap kadehindeyiz.
Elinde çömleği olan meyhane dilencisine bak. Sanki elinde altın kadehi
olan bir şah.
Ey meyhaneci, şimdi hırka şaraba rehin oldu.
Başka kadeh getir, sıra defterdedir.
Ey şeyh, eğer bir gece fena kilisesinden
geçersen, düzen ve hileden başka her isteğin mümkündür!
Ey dünyanın eziyetinden dolayı yüzü kederli olan, bir kadeh içince
dünyan değişir!
Bahçe kuşunun evi yok. Feleğin ve yıldızın tesiriyle nasıl yeri yurdu
olsun?!
"Fânî", kendinden geçti ve putperestlik kendini beğenmekten
daha iyi olduğu için sevgilinin aşkını seçti.
108
Şarap bulaşmış yakut renkli dudağınla sarhoş oldum. Ey şuh saki,
şarabın nasıl sarhoş ediyor?!
Ey aşk, havan nasıl bir bahar ki, harmanımızda fena kalpliler senin
bulutunun şimşeği olsun?
Fulya çiçeği gibi yanağınla, eğer şarap içersen, saf şarabınla yüzünde
ne güller açar.
Güneşle artırdığın nur ve saf anda asla örtün yüzüne engel olmaz. Ey
servi, seni hep gönül ve gözünün kanıyla suladığı için elbisen gül renkli
elbise olmuş.
Ey saki, çok tövbe bozdun ve günah oldu. Eğer bizim tövbemizi bozarsan
sevap olur.
"Fânî", manalar denizine yalnız geldi, sözündeki tuhaflığa
şaşılmaz.
109
Senin yakut renkli dudağın nebat, sözün âb-ı hayâttır, o dudağın köşesindeki
uçuk, bitkinin tohumudur.
Ben kiliseden mescide hareket etmiyorum. Ama sakinin meyhanede güzel
hareketleri var.
Manaslardan kendimizi harabelere attık. Zira benliğimizden kurtulmamız
orada mümkündür.
Bütün sıfatları melek tarzında olan o güzel hurinin nasıl bir kişi
olduğunu bilmiyorum.
Fal, rütbe ve dereceden yüz kez daha kutsal olan iki zülfünün siyahlığı
nasıl etkilidir?!.
"Fânî", aradıkları Firdevs cennetinin yolunun Herat Caddesi
olduğunu kesinlikle bil.
110
Ey zahid, bahçede sevgilinin elinde şarap yoksa, bahçe bana göre içki
satan kulübeden daha güzel değildir.
Aşıkların kavuşma bahçesi gibi bir cennet yoktur. Kevser ve tûbâ,
sevgilinin yakut renkli dudağı ve boyu gibi değildir.
Gönül senin cefanın dikeniyle doldu da, başını çıkarınca diken olmayan
kirpi gibi değeri yoktur.
Senin neşeli gözün, bir an naz uykusundan uyanmayınca benim inleyen
halimi nasıl seyreder?
Sevgilinin sıkıntısından bahsetmek cana iyiliktir. Dostların gönlünde
sevgilinin eziyetinden dolayı sıkıntı yoktur.
Ey, gönlünde sana çok çok cefası var diyen! Gönlünde çok olmadığı için
mi ona az az gösteriyorsun?
Ey saki, sevgiliden ayrılıkta büyük kadeh ver. Ecel ağır gelirse de o
kadar değil.
Ey "Fânî", aşkta çektiğin her sıkıntıya sevin. Çünkü aşk ehli
eziyet ve zelillikten utanmaz.
111
Gözün gördüğü güzelliğe gönül meyleder. Gönlün feryadı gözden dolayı,
benim ahım gönüldendir.
O yüzden çehreden örtüye ateş düşsün istiyorum. Ne sebepten o yüz
gözüme engel oluyor söyle?
Ayrılığın zulmünde yeşil su içiyorum, o âb-ı hayât değil, katilin
zehridir. Her ne kadar gönül şarap güneşiyle aydınlanıyorsa da, o da senin
güzel gül bahçenin süsüne dahildir.
Hızır suyunu ve İsa nefesini niye arıyorum? O dudak elime geçerse ikisi
de ortaya çıkacak.
Senin yakut renkli dudağını candan, gonca gibi ağzını gönülden
gösterir. Sanki yaratılışın sudan ve çamurdan değildir.
"Fânî", güzellerin aşkının olduğu yere girince, mekanın
tehlikelerinden gafil olma!
112
Yine gönül tövbeye nifak ve bela soktu. Şarap kadehini vurup, kendini
hârâbata
attı.
Bu tarafa hârâbat ordusunun gürültüsünü, o tarafa münâcat ehline korku
saldı.
Kendini afetlerden dışarı atamasan da, rindlerin gayreti ona rehber
oldu.
Hârâbatın pirine attığı başı, vazife olarak değil, övünme ve iftihar
olarak attı.
Riayet için sarhoşlara göz atan şarap satan sakinin kölesiyim
Meyhaneciyi ve cömertliği gördü.
"Fânî" artık şeyhin tarzına ve kerametine nasıl bakar?
113
Meyhane kapısının dilenciliği benim merasimimdir. Sakinin kirpiğindeki
eksikler, benim dinimdendir.
Ey şeyh, şarabın dostluğundan bahsediyorum. O, gamlı gönlüme bereket ve
bolluk getiren arkadaşımdır.
Meyhanede meyhanecinin içicisi oldum. Alçakgönüllülük ve ağrrbaşlılığın
gürültüsü haremdedir.
Beni teskin etmek için cennet ve huriler varsa da, sensiz sıkıntının
bana faydası yoktur.
Sana ulaşmakla hoş bir nefes aldım. Felek dönüşüyle yazık ki bana
düşmanlıkla yüz bela kılıcı çekti.
Meyhanede senin yakut renkli dudağım tarif ettim. Dünya rindlerinin
duası, benim tatlı sözümdür.
"Fânî", onu bunu bırak, yola koyul, fena merasimi yoktur, o benimdir.
Benimkidir.
114
Aşkımın kafiri, put gibi güzellerin sevdası, benim dinimdir. Puthanenin
toprağı olmak, benim tarzım ve adetimdir.
Senin atının nal izi ve köpeğinin ayağı, ayrılığın karanlık gecesinde
benim ayım ve yıldızımdır.
Felek, akıl vesvesesinden dolayı bana kin besleyince, nasıl meyhaneden
çıkar ve akıllı olurum?
Dilsiz bülbül deme. Kış mevsiminde, gülün ayrılığında senin yüzünden
uzak, benim gamlı gönül kuşum var.
"Yorgun", "aşık", "divane". Rezillik
sıfatlarını beni belirtmek için açıkladın.
Güzelin önünde meyhanecinin secdesi, sabah şarabı hep tarikat havasında
benim için telkindir.
"Fânî", kendinden kurtuldu ve fena çölüne gitti, onu kendi
gözümle görüyorum.
115
Ben senin hatırına ayrılık zehrinin tortusunu içiyorum. Sen saf gıda
iç, âb-ı hayât senin olsun!
Biz, sarhoşluktan muratsız olarak öldük, senin murat kadehin boş
kalmasın. Ey riyayla sıkılan, şarapla mutlu olan, Allah mutluluğuna sıkıntı
koymasın! Eğer takva tekkesinde kapı kapatılmışsa, korkun olmasın, fena alemi
açılmıştır, sana da açılacak.
Rindlik yolunda itikadın temizse, hârâbatta şarap bulaşmış hırkana
sıkıntı yoktur.
Rıza yolu kısmetinse de hızlı gitmiyorsun, ibadetin kimedir şaşıyorum.
"Fânî", kendi iradeni mi, dostunkini mi istiyorsun? İrade
halkasına baş kaldırmalısın!
116
Her ne kadar meyhaneci elime kadeh verdiyse de, saki işveyle beni
sarhoş ve şarapsever yaptı.
Şeyhten, tekkeden, huriden, ravzadan kurtuldum. Yaşlılığım ve gençliğim
böyle kolay değildir.
Yüce feleğin yüksekliğine, toprağın alçaklığına bak: Alt üst olmak
istemiyorsan, kendini alçalt.
Fena kadehinin sarhoşluğuna memnunum. Buna şükür ki, kendini
beğenmişlik şarabıyla sarhoş değilim.
Gönül çekici zülfünle düştüğün her yenilgiye, ona bağlı olan bir gönül
yenilir.
Ey gönül, kendi varlığının resmini şarap ateşinde yak, bu işi yapmayan
kendinden kurtulmaz.
Ey şeyh, hârâbat rindine şarap sözü verme, onun nasibi sakilerin
"elest" sözü olmuş.
Ey saki, istemeden şarap ver. Zira burada istek gönüle düşmez.
Vuslat gerekir ayrıl kendinden ey "Fânî"! Çünkü benliğinden
ayrılan ona kavuşur.
117
Ey gönül, Allah'ın sırlarını fani sâlik bildi. Eğer sen fani olursan,
bu sırrı bilebilirsin.
Gönül ülkesinin mahremi ol ki, Cemşid kadehle, alemin açık ve gizli
bütün sırrını bildi.
Manaya giden yolu istiyorsan, gözü şekle kapa, manaları bilen
şekillerden uzaklaşır.
Çimen'in kuşu, dünün yağmalarından dolayı sonbaharın zararını bilirse,
baharın güllerine bakmaz.
Vakti değerlendir. Çünkü yolun piri vaktin perişanlığını ümitler ve
arzulardan bildi.
Benim inleyen gönlüm, can güvenliğini, sakinin can katan dudağı ve ruha
tazelik veren yanağında bildi.
Ben, isyandan dolayı yaşlandım. Şimdi zühdün ne faydası var? İtaat
yolunu gençlikte bilene ne iyi!
Fena, fânî alemin tarzını bildiği için, "Fânî", o gün bakî
devlete doğru yol aldı.
118
Cazip bahar geldi ve güller açtı. Gönüller, o neşeyle gülden daha çok
açtı.
Senin yanağının güzelliğiyle gönül, seher vakti açan gonca gibi açtı.
Çimenin gülünden kanlı aşk kokusu geliyor. Zannedersin ki goncalar
kederden açmış.
Ağlamama, gülmesine şaşma, bulut gözyaşı dökünce, taze gül açtı. Saki
bahar gitti, çimenin tomurcuğuyla baştan başa açan kadehimi dök. Meyvesiz
ağaçta açan gül gibi, kavuşmadı ama, yem yetişmiş ağaçtan aşıklara güldü.
"Fânî", gülün açmasına şaşırma. Açtıysa, senin bulut gibi gözyaşından
dolayı açtı!
119
Gözünün cefasıyla hasta olmayan gönül değil, gönlün sıkıntısıyla sabaha
kadar uyanık olmayan göz değildir.
Dünyanın eğriliği normalin dışındaysa da, o sevgisiz ay gibi güzelin
cefada eğrisi yoktur.
Gam köşesi ve gönül kuşu, özel kişileri birleştirmek için vardır. Viran
olunca baykuşun gül bahçesinde yeri olmaz.
Ferhat'la Şirin'i aşkla bağlayamam. Çünkü akıllılarla divanelerin işi
değildir.
Eğer bir gece ayrılığın şiddetiyle aşk yüzünden sıkıntıya düşersem,
yine sabaha kadar işim istiğfardan başka bir şey değildir.
Talihsizlik ipi boynumda. Bende zühd ve din arama. Ey meyhane sakini bu
zünnâr ipi değildir.
Ey rakip, "Fânî" o mahalleye onu düşünerek gitmedi.
Elim" çabuk tut da o da aynı şeyi düşünmesin!
120
Vücudum, çaresizlik içinde eziyetle yandı, gönlüm aşktan avare olarak
yandı.
Gönlümü aşk parça parça yakıyordu, ayrılık geldi ve ansızın yaktı.
Onun atının nalından ateş sıçradı, sanki anımla beygirin nalı yandı.
Eğer şarap içmekle yanıyorsam şaşılmaz, semender de ateşte kolayca
yandı.
Yanağından bir parlaklık düşüp binlerce seyircinin her tarafım yaktı.
Saki, o ateş renkli sudan ver. Çünkü felek bizi hileyle yaktı.
"Fânî" aşkına çare bulamayınca, çaresizin çaresizlikle
yandığına bak.
121
Bazen dudağın gülerek âb-ı hayât ve şeker döktü. Tatlı, akıcı konuşman
da benzerini döktü.
Ölme geleneği belki bir gün dünyaya yerleşirse, tatlı canın o şeker
dudaklardan dökülmesi yeter.
Yusuf un sıkıntısına Yakup birkaç kere kan saçan göz yaşı döktüyse de,
benim gibi ağlayan olmamıştı.
Sana yakut renkli şarabı menetmek için, nüktedan şeyhin öğütle döktüğü
incilerin kıymeti yoktur.
"Fânî" sarhoşluktan kurtuldu. O sarhoşun muhtaç olduğu kadehi
dökenin kevser ümidi olsun.
122
Yine meyhanede sarhoşların gürültüsü var. Elebaşların hazine dağıtma sözü
var.
Felek, sarhoşların en alt menzili iken, çalgıcı hakimin isteğiyle nasıl
şarkı söyler?
Can alıp vermeyi sakinin dudağına sor, geceye kadar bu şekilde verip
almıştır.
Servi her ne kadar çimenin ağaçlarından yüksekse de, hurmanın yanında
senin güzel boyun alçaklardandır.
Ey şeyh, İslam Kabe'sinin vadisine nasıl giderim? Benim kafir güzelim
Türkistan'dadır.
Benim için, onun bu çeşit yüz hikayesi varken, feleğin benim sarhoşluk
ve rindliğimi hikayelerle anlatmasına ne yapabilirim?!
123
Senin yakut renkli dudağının üstündeki ayva tüyü nedir? Senin âb-ı
hayâtının üstündeki karanlık peçeden başka nedir?
Ey gönül, kavuşma kuşu sana meyledince, bir an huzuru seç, bu sıkıntı
nedir?
Her akşam, ona sabahtan kalmış sarhoşluk sıkıntısı değilse, güneşin
titreyerek toprağa girmesi nedir?
Kaza hadisesinin dışında bir iş yoktur, eğer seni yıldız ve felekle
incitirse öfkelenme nedir?
Sûfi, her ne kadar meyhane çıraklarıyla yola koyulduysa da, onun harap
sarhoşun meyhanesine düşmesi nedir?
Eğer isteğin sevgilinin yüzünün aksi ise, şarap kadehinden başka
örtüsüz ayna nedir?
"Fânî", uykudan ve hayalden vazgeçtim deme, varlığın rolü
hayaller ve uykudan başka nedir?
124
Bu dünyada onun olan her şeyle mutlu olayım, onun sıkıntısından da
gönlüm, bu da onun diye mutlu olsun.
Kavuşmamda neşesi, ayrılığımda onun sıkıntısı oldukça, zamanın neşe ve
sıkıntının hiç farkı olmaz.
Onun ayrılığının acısı gönlümde, ona ulaşmanın merhemi onda, benim
yaramın da merhemimin de ondan olması hoşuma gidiyor.
Can gittiyse de, dostun sıkıntısı onun yerine geçti, benimki onunkinden
az oldukça niye sevinmeyeyim?
İnsanoğlunun her türlü sıkıntısı ve mutluluğu ondan olunca, insanoğlu
değilim ki onun sıkıntısına rehberlik edemem.
Sevgilinin sıkıntısından usanmışım. Bana şarap verirse, mutluluğum
şaraptan değildir, gönlümün onunla mutlu olduğunu bil.
Ey "Fânî", benim kavuşmamdaki sevinç ondan, matem olan
ayrılık da ondan olunca, matem ve eğlence birbirine eşittir.
125
Sarhoş saki, saf şarabı kadehe döktü veya bulut laleye yağmur damlası
döktü.
Bahar mevsiminde bulut ve lâle kadehe şarap dökerek ruhu canlandırdı.
Misk kokulu şaraptan ve misk kokusu olan o güzelin saçından dolayı,
topraktan misk kokusu geliyor.
Eski şarap, yılların sıkıntısına dökülünce, ihtiyar gençleşir.
Senin yüzündeki, çizginin üzerindeki, gözün altındaki ben, ceylanın
yeşilliğe ve güle döktüğü misktir.
Yakut renkli dudakta ve inci dişlerde, bulutun gül yaprağına nasıl jale
döktüğüne bak.
Ey "Fânî", saki feleğin etrafında kadeh yaptı, adalet yurduna
döktüğü bu adalet kadehini iç.
126
Gel ki, meyhaneci testiye şarap koydu; sakinin isteği gönüllere ıstırap
koymak. Saki, sadece yanağının terinden kadehe damlatmadı, gönlümün neşesi için
şaraba gül suyu döktü.
Sabah şarabının ardında çalgıcıları aradı, fakat görünce beni uykuya
daldı. Feleğin işi sıkıntıdan başka bir şey değil. Vücudunu sıkıntı olarak
şarap girdabına sokması ne hoş!
Eğer rind, sıkıntı celladından kaçmadıysa, neden meyhaneye aceleyle
kendini attı?
"Fânî", aşağılık, topraktan dolayı kendini niye üzüyorsun ki?
Şahın dergahının toprağına seni felek hazretleri attı.
127
Eğer onun gözü cefa gözüyle gönlümü kurarsa, sarhoş kâfirden nasıl
insanlık umulur?
Gönül kuşum tuzak korkusundan kurtuldu, saçın halkasına kâkül olarak
bağlandı, gönlün bulunmak, dolanmak istediği yer kâküldür.
Rindler kendini satıp, şarap aldı. Şeyh
gibi kendini beğenme değil, rind gibi şarap severliktir bu.
Meyhanenin üstünden, feleğin çatısına inmiyorum. Aşağıya meyletmenin
bana yardımı olmaz.
Ey zahid, sakinin elinden şarap içiyorum. Bu iki dünyada var olan
kevser ve huridir.
Ey "Fânî", varlık şarabıyla kendini yıka, kendinden
kurtulmak, bin beladan kurtulmaktır.
128
Gel ki meyhaneci kadehi şarapla doldurdu, meclisin şarapçıları için
şarap hazırladı.
Saki kendine benim karşımda yer yapınca, rindler beni meclisin en aşağı
yerine oturttu.
iyi kadehi sadece ileri gelenler için değil, testiden şarap içenlere de
saf şarap ikram etti.
Çokça testiyi ve yanındaki birkaç kadeh ve kabı şarapla doldurup,
süzülmüş şarapları ayırdı.
Meyhaneci ordusundan da birkaç sakiyi rindlerin hatırına şarap ölçen
sarhoş yaptı.
Gönlümü ve dinimi kaybetmek için bu ayini yapan topluluk bulamadım;
meyhane piri nereden buldu bunu?
Ey "Fânî" bu şarapla kim muradına erdi? Kendi işini kötü
yaptı, belki de mahvetti.
129
Sabah, şebnemin güle gül renkli kadehle şarap dökmesi gibi, saki de
rindlere gül ağızlı kadeh dağıttı.
Gönlüm dinlendi, böyle bir gönül rahatlığıyla huzursuz gönüllerin
huzursuzluğumla şarap döktü.
Meyhanede bol olan Cem'in kadehindeki saf şarabı, rind akşamdan kaldı
diye eski çömleğe döktü.
Akşam, sabah eğlence içkisini sabahtan akşama kadar kadehe dökene kutlu
ve uğurlu olsun!
Öldüm, onun cefa kılıcıyla insanların kanını bencil katilinki gibi
dökmesinden dolayı gönlüm muradına ermedi.
Her ne kadar meyhanede yüz suyu döktüyse de, "Fânî"nin bir
kadeh şarapla rindlerin yanında yüzü kızardı.
130
O güzele, onun okunun gönüle olan etkisini gösterdim, o etki, başka
oklara sebep oldu.
Bülbül, dün gülün sıkıntısıyla inledi, o ses benim sabah şarabı içmeme
sebep oldu. O ay yüzlüye gönlümdeki oklarının izini gösterdim, o yer başka
okların gelmesine de sebep oldu.
Gönlüm onun beni ve yanağından dolayı saç tuzağına düştü, kuşun müptelâ
olmasına su ve yem sebep oldu.
Zaman zaman meyhaneye meyletmeme, zaman ve zamane ehlinin cefası sebep oldu.
Sarhoşluk ve deliliğimin sebebini niye soruyorsun, hepsi dünyanın
karışıklığına sebep oldu.
"Fânî", yüz bahaneyle kendinden kurtuldu, onun fena ovasına
gitmesine bu bahane sebep oldu.
131
Şah, ihtiyaç zamanı ülkeden haraç isterse, meyhanecilerin bulunduğu
yerdeki şaraptan daha iyi ne vardır?
Ey saki, eğer şarap hayat suyuyla karışırsa, beni öldürecek özel şarap
ver.
Meyhane piri eğlence meclisini söyledi, rindlerin meclisi sakinin
güzelliğiyle revaç bulursa hoş olur.
Ey riyakarlık zühdünden yüz hastalık bulan kişi, yüz hastalığa bir ilaç
olarak şarap iç!
Eğer meyhaneci "Fânî"nin tövbesini bozmak isterse, bir işaret
yeter, teklife gerek kalmaz.
132
Meze ve şarapla harcamanın dışında arkadaşlarla harcanan para ne
iyidir!
Ey arkadaş, biz çıplak kalmışız ve ömrün sonundayız.
Şarap için hırka ve seccadeyi harcasak ne olur?!
Şeyh, vakıf parasını şaraba vermedi ama, aptal adam ayakkabı, sarık ve
asaya harcadı.
Ey saki, rindler yoksulsalar da, bir adım at, çünkü varlıklarını din ve
gönülleri karşılığında harcamaya hazırdırlar.
Para sevdalılarının cam kıymetli bir dirhem oldu. Bir arpa değmez
Karun'un hazinesi saçıp savurursa.
Fânî, sevgilisi misafiri olunca canım verir, tecrübeli derviş neyi
varsa verir.
133
Gönül mülkünü gam ordusunun yağmaladığı kimsenin, tedavisi için
şaraptan başka ilacı yoktur.
Güzellerin deliliği ve aşkı rezilliğime sebep olmuştur. îhtiyaçsız
hazırlanan şarap nerededir?
Aşk mahallesinde, dilenci ve şah arasmda fark vardır. Biri sevgilisinin
önünde başından tacım atar.
Şarap kadehine karşı yakut nedir? Gönül mülküm değerli, mülke haraç
olan nasıl cevherdir?
Zahid meyhaneye gel, şarap seni deliliğe karşı, beni zayıflığa karşı
tedavi etti.
"Fâni", muhtaç olup
sen zengin olunca, zekatı ona ver, muhtaç olmasın!
134
Sabah rüzgârı, denizin üzerinde dalgalanan rüzgâr gibi şarap kabında
dalgalandı. İçkiye şarap kayığı atarsan, denizde dalgalanan gemi gibi olur.
Dostları helak etmek için üzümün kızı, mahalleden lale renkli dalgalı ipek
kumaş giymiş gibi gözüktü.
Yanında başkasının olduğu gece, kıskançlıktan kendimi dalgalı sevda
denizine attım.
Kaşm kıvrımı ve çene çukurundan beni aşağı çektiler, çünkü boğulmalar
dalga yerine girdaptandır.
Acaba beni dalga, şarap denizinden çıkarır mı? Boğulmuşu dalga, deniz
kenarına götürmez.
Fena denizine bak, denizin ortasında dalgamn yaptığı çizgilerden
"Fânî"nin hayatını oku.
135
Bülbülün sabah vakti neden inlediğini biliyor musun? Sabah şarabı
içenlere sabah mesajı veriyor.
Yani önce şarabı, çimenin güzelleri yakut renkli lale ve nergis de
sabahın altın kadehiyle tutsunlar.
Hurşit gibi gül renkli şarabı kadehte iç. Sabahın gül ağızlı yanağının
kam, hurinin gözüyle yıkanmıştı.
Gonca gibi gülünce, an be an gonca gibi sabahın ağzından safran gelir.
Dağların üzerinde bayraklar gözükünce, şimdi meyhaneye sancak dikmek
gerekir.
Bir seher vakti o gül, benimle sabah arkadaşlığı yaptı. O nefesle,
sabahı anan herkes için gül gibi yaka yırtarım.
Bir seher vakti akşama kadar arkadaşlarla sarhoş ol, akşamın sonunda
sabah olacak.
"Fânî", sabah vakti bulduğunda huzurlu bir zamanı, uygun olan
onu kaybetmemesidir sabah vaktinde.
136
Meyhanede güzel konuşan mutlu saki vardır, onun nefesiyle Mesih'inki
gibi ruh tazelenir.
Ey şarap satıcısı, iki kadehe namazlık rehin
oldu, başka kadehe de namazlığın yanına tesbih gider.
Âb-ı hayât ne kimsenin ömrünü ne de neşesini artırır. İkisi çok olur,
birini tercih et.
Bahçıvan, servim sen güzel yüzlünün boyu gibidir, tam yalansa da doğru
gibi gözükürdedi.
Şeyhi meyhaneden pazara sarhoş götürdüler, bu kadar rezilliğe sebep,
zühd davası oldu.
Tuz karışınca balın mezeliği kalmadı, sevgilinin tatlı dudağı
mezeliktir.
Senin mahallen, "Fânî'nin sıhhatine sebep oldu. Seferde sıhhat
müjdesi olarak hangi doğru söz vardır?
137
Zamanım kadehle son zamana kadar hayat gibi aydınlıktı. Şimdi kadehten
başımı kaldırmıyorum.
Şarapta boğuldum, sarhoşluktan başımı kaldırırsam, tanecikler gibi
başımı rüzgara vermeliyim.
Ferahlatıcı yakut aklımı kurutuyor, canın yiyeceği kadehle su verilmiş
yakut dudak olsun.
Saki, dudakda kadeh gibidir. Eğer şarap deniziyle dolarsa, kalan bir
damlayı kadehte nasıl bırakırım?
Aşk yüzünden içkiye engel olamadığım gibi, içki yüzünden de aşka engel
olamıyorum.
Ne berrak kevser gerekir, ne âb-ı hayat. Güzel şuh bir yudum verirse
kadehten şarap içerim.
"Fâni" gibi o sevgiliyi görme hevesinde olunca, meyhanede
kadehten dolayı divaneyim.
138
Cesur saba o çimene giremeyince dilenci ben korkusuz olarak o mahalleye
nasıl girerim?
O çocuk şuhlukta canıma kastediyor, çocuk güzel için cesurca yakışanı
yapar.
Rindlerin başı meyhaneye toprak olunca, zühde oraya cesursa adım atmak
yaraşır mı?
Şaha cesurca dava edilemezken, zulmü nasıl anlatılır?
Dindar şarabı cesurca kınayınca, dili tutulan, hârâbat rindinin
kalesiyim.
"Fâni", fena ehlinin yolunda toprak olursun. Fena yoluna
cesurca adım atılabilir.
139
O beyaz tenli genç o kadar güzeldi ki, güzeller arasında onun gibisi
yoktu.
Aklım başımdan gitti, iki mest gözü birbirinden daha güzeldi.
Güzelliğin, her güzelin senin yanında daha tedbirli olacağı kadar
olsun.
O zalimle zulümden dolayı ilgi kesmez, güzellikten aciz kalmak güzele
mahsus değildir.
O güzel çocuk, sınırsız güzel olunca, babaca öğütle nasıl huzur bulur?
Peri yüzlüler temkinli olsalar da her şekilde beni divane ederler.
O güzel, genç bir çocuk olursa, "Fânî", yaşlıların canım
helak eder.
140
Lale renkli şarap kadehi acıysa da, ayrılık kadehi ondan acıdır.
Her ikisi acıysa da, haddinden fazla acı şarap içmek başkalarına dost
olur.
Ayrılıktan dolayı ömrüm o kadar acı ki, yaralansam, acı kan çıkar.
Ayrılık şerbetinin acı olduğunu gör, senin içki kadehin acı oldu deme.
Kederim, şarap içme esnasında ters yüz olmuş feleğin kadehinden acı
şarabın dökülmesidir.
Hayatım acı olursa ayıplanmaz, vefa ehlinin hayatını felek aşağılıyor.
"Fânî'yle dost olunca kederlime olmaz, onun hayatının acı olduğunu
kesinlikle bil.
141
Sabah, doğu hükümdarının basma sancak dikince, hükümdara yakışır
kadehle şarap içmek hoş olur.
Eğri külahıyla sabah vaktinde lale gibi yakut renkli kadehe, kırmızı
şarap dökmesinin sarhoşluktan olmadığım söyle.
Güzel bahçede ona, altın kadehten gül renkli şarap içen güzel gül gibi
gözükmek yaraşır.
Başım ya işlemeli tacın altına soktu, ya da övünmek için tacın
sıkıntısını çekti.
Diğer bahara kadar bir bahar sabahı sakinin elindeki gül renkli
kadehin, fulya çiçeği çıkarması çok olur.
Feleğin ocağında mum, başından vazgeçip baş kaldırdığı için gölge gibi
ol.
Cem'in kadehinden Hızır suyu içenin başı eğilmez. Meyhanenin
çömleğinden şarap içerek dert içmiş olursun.
Uzun eteğini dokuz kat gökten daha yükseğe çektiği için meyhane pirinin
eteğine elimi ulaştıramıyorum.
"Fânî" tekke köşesinden muğların kilisesine gitti. Bu
dünyadan öbür dünyaya gitti.
142
Çevirip yüzlerini gitseler de hepsi, yaydılar yeryüzüne aydınlık ve
neşeyi.
Sözleri akıl ve büyüklük olsa da onların, akıllı değil, akılsız çocukturlar
onlar.
Akılsız çocuk gibi değilse de tarzları, oyuncak bir eve razıdırlar
onlar.
Çocuk değillerse manevi hayata neden ağlayıp, yok yere gülerler.
Başarıya ulaşanlar, çocuklarından uzaklaşanlar, temiz pirlere uyanlar
olur.
Kılavuz pirleri olmayan yolcular, korku dolu bu yolu katetmede çocuktur
onlar.
Yoksa senin kılavuzun ey Fânî, adım atmandan yola hoşlanmazlar sûfîler.
143
Halvette olanların hayran oldukları vahdet sırrını hârâbat rindlerine
sor, bilirler.
Meyhanenin her tarafına şarap koydularsa da, bizim deftere yazılan,
rehin olarak bırakılan hırkamız, sarhoşluk sebebi olarak çok değildir.
Aşk şarabım içenler habersizliklerine rağmen, dünyanın sırrım şarap kadehinin
etrafındaki çizgiden okurlar.
Meyhanede her dinin karşılığım bir yudum şaraptan alamayan ilginç
sakilerdir.
Görüş ehli sevgilinin yanağının sıkıntısından acizdir. "Göz
yumuyoruz''' derler, yapamazlar.
Saadet hazinesini onların gönlünden iste. Bu çölde fena selinden dolayı
viranedirler.
"Fânî" gönlünde aşk, sözünde akıl vardır. Senin gibi delice
akıllı yoktur.
144
Muğların mahallesine gidip tutsak olan, şarap tortusunda sarhoş olarak
kalsın!
Gönül, sevgiliden haber getirmek için gitti, habersiz olarak geldi.
"Erken geliyorum, çok kalacağım" dedi.
Seyre gidenler sakilerin yanından geldi, meyhanede inleyen bizim
gönlümüzdü.
Aşıkların yarası kapanmaya yöneldi, benim uzak düşmüş gönlüm, fikirlere
tutsak oldu.
Sarhoşluktan başımı ve tenimi kurtarırsam, ayıplama. Çünkü meyhanede ne
hırka ne sarık kaldı.
Sevgilim gitti, fakat gönlümdeki işe bak ki, puthanede duvar gibi
kaldı.
Bu dönen feleğe hayrette kalan, belki feleğin etrafındaki karışıklığı
defedebilir.
"Fânî", sana ulaşmakla bir sayfa yazmak istedi, eli gitti,
gönlü engel oldu.
145
Rüzgar, sevgilinin saçının her teline, her telin altında tutsak
gönüllere ne yaptı?
Onu süsleyicinin süslemesi gibi çizdi, o yanağı ve yüzü ne hale
getirdi.
Ayrılık gecenin gündüzümü nasıl inlettiğini bilirsen, taş kalplilere
acırsın.
Ya Rab, o şeker dolu yakut cevherine neler sığdırdın ki dudağın can bağışlayıcıdır,
bilgi hazinesidir?! "Fânî"
Şirin'in dudağının yakut renkli parlaklığı dağa kederli Ferhat'a ışın
vererek nasıl aksetti?
O zülüften şeyhi men etme, meyhaneci boynunda canla zünnâr halkasından
başka ne yaptı?!
Feleğin durumuna akıl erdiremedi. Filozofun bu konuyu çok düşünerek
nasıl hak ettiğine bak.
"Fânî", namaz ehli gibi meyhaneye geldi, şaraba
rehin olarak hırka ve sarık olmayınca ne yaptı?
146
Senin aşk şarabının kokusu, idraki yok etti, rengi akıl rengine
unutkanlık getirdi.
Senin konuşman, aşk ehlinin
büyüsüdür. Onu dinlemek, suskunluğun mayasını getirir.
Senin yakut dudağın acaba halsizlik ve şaşkınlık vermesi bakımından
şarap mıdır?
Meyhanenin piri - Elinin feyzi devamlı olsun-, her ne kadar onun
cömertlik kadehi iyi gelse de.
Ölüm zamanı kalenderlik yapan şuha, cüppe giyme adeti getiren zamana
yazık!
Meyhanenin her kadehi dünyayı gösteren kadeh olunca, fena yoluna
gidersen gayret artırır.
147
Güzel sakinin arkadaş ve cana yalan olması ne hoş! Yalnızlıkta şarap,
meclisin mumu oldu.
Meyhanenin dilencisi, saki ve şarap işinde yoksulsa da himmetinin
büyüklüğüyle zengindir.
Gönlüm, yakut renkli dudağının ve sarhoş gözünün arzusuyla, bahçede
üzgün gül yaprağı ve inleyen nergis oldu.
Gamzenle gösterdiğin garip oyunlara akıl piri çocuk gibi heveslendi.
"Fâni", meyhanenin olduğu yerde şuursuz kalınca, ne akıl ona
kılavuz oldu, ne his ona yardımcı.
148
Gönlüm muğların hârâbatından çıkmayacak. Ona nasıl tekkeyi göstereyim?
Gül yüzlüden ve gül renkli şaraptan başkası olmayacağına göre rindin, gülşenin
ve gülün etrafında aşığı niye arıyorsun?
Beni görmek için yürüdüğü delilik çölünde sevda öğrenmek için Mecnûn'un
yanında olmayacak.
Hırkamın her yamasının altında bir dirhem varsa, şarap ve sevgilinin
yüzüne uygun olmayacak.
Ona kavuşma kadehinden bir damla koklasan da, gönlümün onu istemekte
buram buram kan olacağı anlaşılmayacak.
Eski ilim evraklarına göz atmanın şaraba rehin olamayacağı için değeri
yok.
Ben meyhanede himmeti yanında olan hârâbat rindiyim. Bir yudum şarabın
karşılığı, Feridun'un hazinesi olmayacak.
Meyhanecinin durumu dokuz kat gökten yüksek oldu, dünyaya sahip olmakla
mutlu veya mahzun olmayacak.
"Fânî'yi ayrılık belasıyla öyle incittin ki, ebedî ömründe sana
ulaşmaktan başka bir şeyden memnun olmayacak.
149
Gel, dünkü asker, yeşil orduyu yağmaladı, şaraba buzlu şişelerle işaret
etti.
Giden harareti şarapta ara. O ateş kendi sıcaklığıyla harareti şikayet
etti.
Meyhaneye şarap için defter ve seccade götürelim, çünkü kim bu ticarete
giriştiyse kazandı.
Bu mevsimde tövbe bozana, kefaretini bozmak günah oldu.
Şarap, bizim sarhoşluğumuza sebep oldu. Her ne kadar kötülük yaptıysa
da Allah ona hayır versin!
Meyhanenin havası içmeyi artırır, meyhaneci yoksa şarabın suyuyla mı bu
evi yaptı?
Riyakarlık zühdünün kirinden, secde için şarap ibriğiyle temizlenen
dost tam olarak temizlendi.
Gönül, dağa ve çöle uğrayınca, anla ki bu ziyareti yapanın haccı kabul
oldu.
150
Meyhaneye uğrayana, ay yüzlü sevgiliye gizlice bakana ne hoş!
Ey nasihat eden, benim hazin gönlümü sanatı olan aşk ayıbına mahrem
kılma!
Bu tatlılık ve keyfiyet başkadır diye sevgilinin dudağındaki şaraba
kevser'i nispet etme.
Benim kanlı gözyaşını onun mahallesine kederli olduğundan yüz bela götürür.
Felekte benim abımdan dolayı yıldızlar var. Aşk ateşinin bu sebeple hem
çok dumanı hem çok kıvılcımı var.
Diken yerine hep sıralı neşter varken çölde, aşk yoluna fena ayağıyla
gidilebilir mi?
Meyhaneci genç, belki bir kadehle yerden kaldırır diye yokluk çölüne
düştüm. Şarap karışımı dudaktan dolayı yanan gönlüme aşk şarabı neden böyle
tesir etti?
Ey "Fânî" kavuşmayı ölümde arama, dosttan haberi olmayanın,
kendinden haberi olmaz.
151
Dün sevgililer, aşıkların arkadaşı oldu, sabaha kadar rindlerle kavgaya
candan istekli idi.
Sarhoşların arasından dokuz kat göğün eğrisi altoda sesi olan Zühre'yi
oynatmıştı.
Onda yüz naz, bizde yüz kadar niyaz olması, güzellik ve aşkı
hakattiğimizdendi. Güneş meclisin safa ve nurundan gizlenmişse de, şarap
kadehinin parlaklığı ondan daha berraktı.
Rindlerin sarhoşluğu şaraptan olsa da, daha çok o iyi huylu aynı
şefkatindendi.
Rindlerin şefkatinden dolayı o hengâmede aklım başımdan gitti.
Kurtuluş için sarhoş olmalısın. Zira ufuktakiler, kendi ehlinin
eziyetinden kurtulamaz.
O gece, o şaraptan bir yudum nasiplenen, dünyada kıyamete kadar mutlaka
rind kalır.
"Fânî'nin tarikat yolunda her gördüğü iyidir. Fakat iki yüzlü
sofuluk zordur.
152
Onlardan bir parçası da Kabe'nin örtüsü gibi baksana dikilmiş mihrabın
üzerine musalla olmuş.
Gönül gençliğimi kaybettim, şarap onun aşkım elime verdi, beni başıboş,
rezil bıraktı.
Hârâbatta bana "sabır ve aşkının değeri nerede" diye niye
soruyorsun ki, önceki gün, şarap ve sevgilinin fitnesiyle yağmalanmadı mı?
Benim için zühd ve akıl çok karanlık, meyhanede sarhoş aşık olan rind
hoştur.
Ey gönül, aşk ve muhabbet vadisinde sınır yoktur ki, bu bela çölünde
"Fânî" daha avare olsun.
"Fânî", mutlak varlıktan başkasını arama, çünkü gönül
bağlılığına onu korumamak yaraşmaz.
153
Bana o mahalleyi gezerken, ister kapalı ister açık olsun, bahçemin
gonca ve gülü gibi senin ağzın ve yüzün gerekli.
Kadehimin aynasında hakikat sırrı nasıl gözüküyor diye sorarsak, önce
şarap ver.
Meyhanenin toprağından gelen bereketli rüzgar göze aydınlık, gönle neşe
verir.
Rind, gece tekkeden meyhaneye fakir olarak giderse, şeyhin cüppesini
çalmasına şaşılmaz.
Bülbülün şarkı söylediği, gülün ve tomurcuğun sıkıntısının bittiği
baharda, nasıl şarap elden bırakılabilir?
Gönül sevgiliye secde edince, başka şekilde
eğilirsin. İç temizliği olmadan, aşka namaz yaraşmaz.
154
Gönlü yanma dindarlıkla çeken o derviş, zahidleri dertlilerin bulunduğu
yere çeker.
Sarhoşluktan ve güzellikten güç gösteren her elif boylu, doğruların
gönlünü yüreği yaralının yanına çeker.
Herkese korkusuzca çektiği kılıcını belki bana ulaştım diye
seviniyorum.
Aşk doktoru ayrılık hastalarının adım okuyunca, bu hastalıktan benim
adıma ölüm çizgisi çeker.
Senin dönüşünle daha iyi şükrederse de, felek bütün zulüm kılıçlarını
şikayetçi gönüllere çeker.
Yaşadıkça şarap iç, öldükten soma zaman, toprağa bırakılmışları unutur.
"Fânî", aşk oyununun derdini ve sıkıntısını tam olarak
dünyaya çeken kimsenin yokluğu kesin olsun!
155
Senin gibi sevgiliye gönlünü kaptıran, her kılım feda eden candır.
O nazik teni yanıma çekmeyi hayal edince, her tarafta göğüsten çıkmış
bir ok gibi olurum.
Ey Müslümanlar, Müslüman olmamakla kilisede dinime yarık
açıp mescitte nasıl güleriz?!
Umumî ahengi görmekle hayran olan ben, o peri gibi güzelin yüzünü nasıl
görebilirim?
Gönlünde lale yüzlünün ayrılığından gizli yaralar varken, yüzüme nasıl
kanlı gözyaşı sürer?
Ondan ayrıldım, güçsüzlükten onun sıkıntısındaki ah ve göz yaşımın her
an tufan olduğunu bilemedim.
Nasihatçi "Fânî"'ye delilik ve aşkı yasakladı. O cahil olunca
ona nasıl inanılır?
156
Dünya, iyi talihimi bana göstermiyor, meyhanecinin eliyle kadeh
vermiyor.
Can şarabım kimden istiyorsam bana, şaraphaneden başkasını göstermiyor.
Ayrılığımda boğazım düğümlendi, onun feryadı benim bağırmama izin
vermiyor.
Ey arkadaş, ömrüm çabuk geçti. Dönen saki, bana büyük kadeh vermiyor.
Felek, başka yerde sıkıntılardan aman vermediği için bana meyhane gibi
emniyetli yer gerek.
Felek, gözden yüz damla sıkıntı damlatırım diye, bir damla suyu
dudağıma vermiyor.
"Fânî", eleğin halka verdiği murat ve hayattan hiçbiri bana
şarap gibi gelmez, şaraptan da bana vermiyor.
157
Şarap, âb-ı hayâtın sırrından bana bir haber getirdi. Meyhanede Hızır'a
beni arkadaş olarak getirdi.
Seher rüzgarı dostun kokusunu getirsin diye, sabah şarabı içenlerin
canını rüzgara vermek istiyorum.
Nasıl meyhane ki çömleğinin tortusu, dilencinin isteği şahlık tacını
başına getirdi?
Eğer akıllıysan, gel, hırka karşılığında şarap iç. Zira şeyh onu
meyhaneye aptallığından getirdi.
Benim ayımın otağında Venüs şarap içince, onun eğlenmesi için gökyüzüne
ahenk getirdi.
Senin zülfünün kemendi aşıkları zincire bağladı, bir düğümle yönümüzü
değiştirdi.
Ey "Fânî", aşk belası insanlardan kaçtı, viraneye yöneldi.
158
Bize bakan o vefasıza ne oldu ki söz veriyor ve sözünde duruyor?!
Sakilerin eziyetinden şikayet edenin meyhaneciye sığınması gerekir.
Şahlara iltifat etmeyen şuh, sarhoş, rind ve dilenci olan bana nasıl
etsin!
Ömrün sonunda şarabım olursa; saki kadehini tutmayan beni elinden
bıraksın.
Senin basma gelene senin yetkin olmayınca, derviş kime neden ve niçin
şikayet etsin!
Aşıklara kendi cam için acıdı, belki bu garibe Allah için yapar.
Şarap ver. Zira suçumuz iki yüz inleme ve
niyazdır.
Şeyhin gururla ve riyayla yaptığı zahidlikten
iyidir.
Ruhum dostun mahallesine gitti, ilacı yoktur, kuş da gül bahçesini
ister.
Fetih, beka mülkünü isteyen "Fânî"nindir, fena çölüne
meyletmesine şaşılmaz.
159
Senin ıslak gül yaprağı gibi dudağın mı şaraba karışıyor? Yoksa
Mesih'in şaraptan çekinmesine şaşılır.
Senin baygın gözün işveyle her köşeden bir fitne uyandırır.
Gömüm zayıf, şarap sert. Yoksa saki yanağının terinden kadehe gül suyu
mu döküyor?
Gönül senin belinin hayaliyle her zaman seni belagat güzelleri gibi
ipten asarlar.
Safayı şarapta arama, felek fitne tozunu bela eleğinden eledi.
Sevgilimiz nazla oynamaya kalkınca, Zühre'nin yerinde kalması şaşılacak şeydir!
Aşk ülkesinde aslan saldırınca, tilkinin deliğinden kaçması hileci akla
yaraşmaz.
Gönlüm, mum ışığıyla kavga eden bir kelebek gibi fazla şaraptan dolayı
yandı.
"Fânî" gibi saki ve şarap isteyen, meyhane toprağında
sıkıntıya bulaşır.
160
Muğların makamına gitmeyi azmeden rindler, şarap için dini, saki gibi
böyle ararlar.
Onun zülfüne bağlanmakla imam kaybedince, neşeyi büyük kadehle
tartarlar.
Yaşam için sarhoşluğa boyun eğenler, yedi kat gök yıldızlarının
sevincim anlatırlar.
Çanakta sarhoşça şarap içince, altın işlemeli güneşi onun feleği
sanırlar.
Çok içerlerse, kadehleri felek olur. Gözyaşı dökme yeri olarak ufkun
kenarım gösterirler.
Dostun yüzünün aksi şaraba düşünce, cilveli olarak içerler ve boş
olduğu o zaman gözükür.
"Fânî" kendinden kurtulmadı. Dost izini bulamazsın. Zahidler
akşam sabah yoksa bunu mu söylüyorlar?
161
Meyhane pirinin elinde gül renkli şarap vardı ya da sakinin yüzünün
gölgesi şaraba düşmüştü.
Kiliseye gittim, ortada rindlerin azameti ve aşkla gelen her şey vardı.
Meyhaneci haşmet ve görkemiyle
oturmuş, felek eğri boyuyla onun kapısına baş koymuştu.
Sarhoş rindlerin her biri yüksek rütbeden hakaret gözünü açmıştı.
Her tarafta güzellik olarak mutlu ve sade yüzlü bir saki, sade
gönüllerde iki yüz hayalin izi vardı.
Meyhane piri, şarap kadehim gösterdi, hayatın hasılatı bu isteğim
doğrultusundaydı.
"Fânî" sıfatlı, sakiye can feda ettim, zamanın annesi
doğurmamış sandım.
162
Sıkıntımı yanındaki sabaya anlatan gülün, bir bir ona beni anlatması
hoştur!
Senin gamzen gönülleri memnun etmez. Onun elinden inleyen gönüllere
kastetmekten başka şey gelmez.
Bazen salınarak esire kılıç vuran, bazen de ona dua eden o mahmur kötü
huyluya bak!
Bin kere İsa onu tedavi etse de, senin ayrılık sıkıntının tarlasında
kavuşmaktan başka ne kazancımız var?!
Gönlüm fena yolunu şehrin şeyhiyle bulamadı. Yoksa meyhane pirine mi
sığınsın?
163
Bütün o peri gibi güzelliği o doğulu güzel bilir, diğer bin çeşidini
insanoğlu bilir.
Dünyanın güzelleriyle güzellik köşesinde kibirlenince, liderlik tarzını
bilir.
Gönül ülkesine bela ordusunu çekerse, öldürme ve kine ait bütün zulüm
çeşidini bilir.
Eğlence meclisinde Cem'in kadehini elinde tutarsa, feleğin gizli
şeylerini uğurlu bir yıldızla bilir.
Sencer'in mülküne heves ederse, siyah zülfünün ortasında Sencer'e ait
gölgeliğin olacağım bilir.
Meyhaneye düşerse, bırak sarhoş olsun, kendi helakini bütün Azerî
güzeller bilir.
Bu padişahlık ve ululuğuna bela olarak bakma, dilberliğin yolunu ve
kulu gözetmeyi bilir.
Kadehin cevherinin halis cevher olduğunu bilen rinde, kırmızı renkli
şarap helâl olsun!
Meyhane dilencisi, İskender'in gönül aynasının nuruyla kara ve
denizdekilere sahip olacağını bilir.
Şarap küpüne şarap testisi düşerse korkulmaz. Çünkü denizin ortasındaki
ördek yüzmeyi bilir.
"Fânî" nin sarhoşluğu Hâfız'a ulaşınca, Câmî'nin kadehinin ve
rüzgarın rehber olduğunu bilir.
164
Aşk, vücudumun parçalarını senin yoluna toprak etti. Senin zulüm taşın,
o topraktan beni toz olarak çıkardı.
Aşk yolunda sıcaklık ve soğukluk görmediysem de, o ayıptan sıcak gözyaşı
ve soğuk ah arındırdı.
Deliliği def etmek için bana birkaç muska yazıyorsun, zahid bu karışık
yazılan katlıyor.
Dertsiz nasihatçi, dert ehlinden başka kimsenin derdine vâkıf
olmadığından, bizim derdimizi anlamadı.
Kanlı gözyaşı san yüzümü kızarttıysa da, san rengim ve yüzümün
etkisiyle san su kan olur.
Eğer Mesîh gibi o güneşe ulaşmak istersen, ey "Fânî" feleğin
insanlarından ayni, tek ol.
165
Yine zulüm kılıcı kötü huylumun eline geçti, iki yüz kişinin kanım bana
ulaşıncaya kadar her tarafa döktü.
Onun gamma benim gözyaşı tufanımdan ulaştıysa da, yeryüzünde önce bana
ulaştı.
Feleğin taşçıları yüz yerde başımı da kırdı. Zulüm taşı sadece benim
testime ulaşmadı.
Her ne kadar halkın sözlerinden dolayı sıkıntı çektiysem de, halk da
benim sözlerimden sıkıntıya düştü.
Zulüm kılıcını saçımın her teli gibi vücuduma da vurdun.
Sultan Hüseyin öldürülmemi emretti, aşk muhafızı beni soruşturmak için
geldi.
Ey "Fânî", ayrılık isteğinde o korkusuzun kılıcı, ansızın
boğazıma ulaşan su damlası oldu.
166
Senin yüzün kırmızı renkli şaraba mı aksetti?! Yoksa kadehe köşesinden
gül mü düştü?!
Gül kuruyunca, taze gül destesine, senin güzel endamlı vücuduna düşen
sıkıntının şekli gibi bağladı.
O saki, meyhaneden sarhoş çıktıysa da, İslam'a düşen bu afet ve yağma
nedir?
Ey zahid, senin iyi isminin, bizim ismimizin geçtiği aşk rezilliğinde
farklar vardır.
Perdedârdır gece, perde yırtma gündüzün tarzıdır. Bu sebeple gizli
hayat, akşama düştü.
"Fânî'nin gönlü senin gül yüzünden dolayı zülfe bağlandı, gül
bahçesinden bir kuş, tuzağa düştü.
167
Yalnızlıkta kadeh bahane olsun, saraydan muradım, evin bir köşesi
olsun.
Aşkının okundan göğsümde bir yara istiyorum: gittiğim her yerde senden
bir iz olsun.
Her eşiğe yüz sürmemden maksat, eşiğine göz aydınlığı vermemdendir.
Gönlümün muradı senin ay gibi yüzündeki o bendir, karıncanın isteği
harmandan bir tane olsun!
Aşk ateşinin kivilerim şimşek ve cehennem ateşi değil, bir alev olsun!
Peşinden koştuğum atının yürüyüşü esnasında isteğim başımda bir kırbaç
olsun!
"Fâni", halkın sınırsız eziyetinden maksat, insanların bir
kıyılarının olmasıdır.
168
Ayrılığından canıma ölçüsüz eziyet, gönlüme açıklanamayacak kadar dert
ulaştı.
Yazık ki, yakarım yırttığı dikilemez, çünkü yakamdan eteğime ulaştı.
Vücudum, çocukların çıplak vücuduma attıkları taşlar yüzünden kan ve
yarayla cennet bahçesi oldu.
Ahım ve göz yaşımdan yeryüzü değil, bilakis gökyüzü yerinden ayrıldı.
Ey Müslümanlar, İslam'a ve dine o Müslüman olmayanlardan ulaşan bir
şeyden birini söylemek bana yaraşmaz.
Dönen kadehim, ey saki, başka aşıklardan iyidir, çünkü aşk ve dünya
ehliyle dolu eziyet ulaştı.
Ayrılık vadisinde gönle neşe gelince, sıkıntı kervanı o çölden peş peşe
geldi.
"Fânî", kavuşmaktan bahsetme, şükrü yerine getir, dostun
hayaliyle maksadına ulaştığım biliyorum.
169
Karanlık hükümdarı, şemsiyesini dağlara açınca, keyvanın yedinci
kalesine davulların sesi ulaştı.
Aşıklar karanlık içindeyken, kara bulut her saat zamanın yüzüne
ağlayanların gözünden su dökmekteydi.
Ben, kavuşma ümitsizliğiyle halkın yüzüne kapıyı kapatmıştım ki,
sevgilim merhametle ansızın gelişini uman aşıkların kapısını çaldı.
Meyhanenin kapışım açtım, içeri sarhoş girdi. Yanağının ışığı,
kararsızların canını ateşe vermişti.
Kirpikleri binlerce zehirli ok çekmekteydi, fakat hepsi gönlü
yaralıların yarasına düştü.
Misk kokulu zülfünün örgüsünü çözdü, fakat gece uyumayanların tespih
ipleriyle bir araya getirdi.
Her tarafa yakut kadehinin aksi düşünce, tövbekarların canına binlerce
şimşek düştü.
Lalelik, halkın kanını aleme yaydıysa da, dostlarla içilen bir iki lale
renkli kadehin dostluğu iyidir.
170
Meyhane kapısında akıl perişan oldu, halkası rindlerin meclisi oldu.
Onun servi boylusu bahçede salınamaz. Çünkü gülü sıkıntı, dikeni
kirpikten oldu.
Onun dilencileri, Kayser'in ve Hakan'ın gönül genişliğiyle benim
meyhanenin kölesi oldu.
Feleğin işi her an başka türlü olunca, şaraptan uzak kalma, sarhoşlukla
bağırma.
O korkusuz kafir meydana sarhoş gelince, şehirde nasıl kavga olur?
Rind ve rüsva ol, o zaman rindlerin yanında salın, çünkü takvalı olan
meyhaneye gelemez.
Riya ehlinin yanında manastın tavaf etme. Çünkü oraya giden, pişman
olur.
Ey "Fânî", fena çölünün şaşılacak yer olduğunu bil, çünkü
oraya Müslüman olarak gelen, aşkın kafiri olarak gider!
171
Anılsın ki meyhane benim meskenimdi. Hatırımda o güzel sakinin
şaşkınlığı vardı.
Gece, meyhanenin kapısı sabaha kadar kapanınca, hârâbat rindlerinin
meclisi cennet gibi olurdu.
Eski ev, cennet sarayı, hurisi saki, kevser'i şarap olurdu.
Meyhane piri meyhanesinin ortasına geldi. Sarhoşluktan dokuzuncu gökten
bağımsızdı.
Elinde, içinde şafak renkli şarap olan hilal şeklinde kadeh vardı.
Zannedersin ki Musa'nın "yed-i beyza" mucizesi oldu.
Sarhoşların işi hep çengin, defin ve neyin inlemesiydi. Hârâbatta
sabaha kadar kavga vardı.
Ey "Fânî", senin varlığın tamamen yokluk olmayıncaya kadar,
böyle bir toplantıya asla ulaşamazsın.
172
Gül bahçesine gittim, nazlı salman servim yoktu. Ağlamaya başladım,
çünkü sevgilim yoktu.
Ağlamaktan, karışıklıktan, inlemekten başıma bir şeyim olmayınca,
kendimi bulut gibi hissettim.
Gönlü sabır sınırına çekmek istedim, fakat ayrılığın sıkıntısından ona
takatim yoktu.
Gönlün ıstırabıyla eğer rezillik çekersem, sabretmeye de kuvvetim
olmaz. Meskene kargaşasız gelmek gerekir, fakat sabırsız ve sıhhatsiz gönlümde
buna tahammülüm yoktur.
Ey Fâni, ayrılıkta o peri gibi güzeli kıskanmamı mazur gör, böyle bir
deliliği yapmamama imkan yok.
173
Eğer büyük meyhaneye yeni yolculuğa çıkarsam, meyhanedeki rindlere
haber götürürüm.
Eğer o salınarak giden sevgili yanıma gelirse, güneşin ışığı, servinin
gölgesi üzerime düşer.
Eğer meyhanede işveli saki, yanıma elinde şarapla gelirse, beni
sarhoşluktan kurtarır.
Bekçi geldi ve tekkede sarhoş olduğumu anladı. Muğların meyhanesinden
eşyamı götürmezsem yine gelir.
Fena harabatının toprağım gözüme çekince, iki dünyanın değerini nasıl
bilirim.
Ey "Fânî", o ay senin yanından kızgınlıkla gider, cömertlik
yoluyla dönerse, baki olsun!
174
Senin mahallenin toprağından, aşıkların beğendiği koku geliyor.
Dünyanın mülkünü zulümle esir eden şah, henüz gitmedi, senin yanma esir olarak
geliyor.
Ağzından henüz süt kokusu gelmesine rağmen, benim kanım, senin gözüne
cazip geldi.
Aşıkların öldürüldüğü aşk mahallesinde esirlerden feryat geliyor.
Ey felek, sevinçten gözümden bir şeyler uçuyor, yoksa şah fakirlerin
yanma mı geliyor!
Ey "Fânî", ara sıra aklıma hayalime gelen ulaşma ne iyi
olurdu!
175
Serviye meylim, senin gönül alan boyunu istememdendi. Gül yaprağına
aşık olmam da senin yüzündendi.
Feleğin takının küpünde hilâl yayının duruşu senin kaşın ve göz yuvanın
güzelliğindendir.
Kıskançlıktan öldüm, şevkle dirildim. Seherde gül kokusu olarak çimende
senin kokun vardı.
Dün, meyhanede kırmızı renkli şaraptan ve senin saçından dolayı sabaha
kadar kavga vardı.
Her yerde göz senin yüzünde oldukça, gönlüm de sana meylettikçe Kabe ve
kilise arasında fark yoktur.
Kutsal feyiz yetişir "Fânî" nin nüktesinden. Her an, onun
sözü konuşan yakut dudağından dökülür.
176
Senin saçının bağından kurtulmak mümkün olmaz. Bağından kurtulsan da,
ayrılmak mümkün olmaz.
Ey Mesîh, nefesini sakla. Çünkü ayrılığın öldürücü derdi kavuşma
olunca, içmekten başka çare bulunmaz!
Bize salınarak gelince, zavallı beni görsen de can sana feda edilemez!
Güzellerin önünde secde bir daha ele geçirilemez, ey zahid, bu kazası
olmayan nasıl namazdır!
Ey gönül, göz nuru istiyorsan, meyhanede topraktan başka şeyle göz
sürmesi yapılamaz!
"Fânî" gibi harama ulaşmak isteyen, gönlünü fena çölünden
başka yere çeviremez.
177
Meyhanecinin meyhanesinde şarap kadehi olana, naz ve nazlanması olan
erişir.
Meyhanede büyük kadeh tutanın şarabının üstünde felek kabarcık
hükmündedir.
Ravza, huri, kevser; şahit, emniyetli yer ve saf şarabı hatırlatır.
Senin damarlı yüzünün ateşinin, aynı kaynağı gibi acaba güzellikle
maviliği ve parlaklığı var mıdır?
Taze gül yapraklarından bir kitabı olan bülbülün sesinin neden feyzi
yoktur?
Onun güzellik ülkesi, yokluk zararıyla dolmuş, vefasından dolayı
hatırları soruyor.
"Fânî", dünyada arşın güneş gibi şahı olunca felekten ve
yıldızlardan neden şikayet etsin!
178
O ayın sarhoş olduğu gece tövbekarlara ne oldu? Ben öldüysem söyle,
gece uyumayanlara ne oldu?
İtaatsizlikte, ne gönül kaldı, ne akıl, ne din. Rindler belaya
uğradıysa, dindarlara ne oldu?
Sarhoşluktan öldüm, kimse bana şarap kadehi vermedi. Zahidin mazereti
varsa, şarap içenlere ne oldu?
Ayrılığın karanlığı ayrılık ovasında karanlık mıdır? Dağlara ulaşan
şimşek parıltılarına ne oldu?
Bu akşam gönül bahçemde yetişmeyen gül halime ağlamadı, bahar bulutuna
ne oldu?
Soluk gönüllerimize bir ateş düştü. Akıllıların sarhoş sesine ne oldu?
Ey "Fânî", zamane dostlarının sıkıntısına üzülme, dostlara ne
oldu dersen, dost nasıl senin olur!
179
Aşk, gençlik ve şarap gözükünce, elimden gelirse iyi tövbe etmeliyim.
Bir güzele aşık oldum, kıskançlıktan can veriyorum, gönülden çıkarsa, göze
giriyor.
Onunla gönlüme ve ciğerime ulaşan neşter ve kılıç, eğlencem için sebze
ve su gibidir.
O fitneci güzeli gördüğümde titreme tuttu, yere düştüm.
Şarap kadehinden ara sıra kaçışım yok. Çünkü felekten her zaman başka
bir sıkıntı geliyor.
Fâni, o yüzden mest bülbülün aşk şarkısı söylediği bahçeye meyletti.
180
Dünya rindlerinin halkasında olan, muğ harabeleri köşesinde sarhoş
olacak.
Rindlere yumuşak bakma, eğer bakarsan, her hırkanın altında bir âlem
gizlenecek.
Halk "ne zamana kadar aşk sarhoşu olacaksın?" diye sordu,
"meyhaneden ve şaraptan nam ve nişan bulundukça" dedim.
Bu sözden pişman olunmaz, dediğim gibiyim, sonsuza kadar böyle gidecek.
O perinin Mecnûn benim figanımı işitip, dostlara "falandır"
dediği gece ne hoş!
Durumun açıklamaya ihtiyacı olamaz. Çünkü dosta ayan olacağım
biliyorum.
Şaraptan eğer ebedî ömür kazandırsa, rindlerin ebediyyen meyhanenin
kapısında mekanı olacak.
Yaşlı ve aşığım. Hayatım, o genç sevgilinin toprağına hediye olacak.
"Fâni", "bize aşıksa esirdir" dedi. Ey dost, ne
dediysen o olacak.
181
Gönlümüzü fenaya meylettiren şarap, riya menziline götüren zühtten daha
iyidir.
Sevgili gönlünü götürünce rahat ol, gönül onundur, bırak istediği yere
götürsün.
Dosta gidiş gelişim zayıflığımdan değil, yoksa o yere nesîm getirip,
sabâ mı götürsün!
Henüz servi boyluyu istiyorum, rüzgar vücudumun tozunu havaya götürse!
O nankörün yanma ulaşma hayali günahtır, hiç kimse bizi dile
getiremeyince.
Bana saray gerekmez, fakat meyhane dilenciliğinde saki hayali beni her
saraya götürsün.
Hazır hayat ganimettir. Felek, hayatını elinden almak için seni oyuna
getirmiş.
Vefalı güzel isteme. Çünkü Allah, güzellik verdiği kimsenin
gönlünden vefayı alır, götürür.
Ey "Fânî", feleğin eziyetine karşı, meyhaneye göç etmekten
başka çare var mı?
182
Kim sevgilimizin dudağından bir söz işittiyse, Mesih'e ait söz işitmiş
demektir.
Eğer o gül vefasız dikenini bana batırdıysa ne oldu? Zamanın gül
bahçesinden kim vefa kokusu aldı ki?
Sakilere olan tutkunluğum gizliydi, meyhane piri bu macerayı yüz defa
işitti.
Gönül, kötü kokulu yarasım kimseye söylemedi, o gül duyduysa,
duymuştur.
Dün onun uyumamasının sebebi şaraptan, sarhoşluktan veya benim
iniltilerimi duymasındandı.
Gökyüzüne gürültümüz, feleğin kubbesi altında bulunanların işiteceği
kadar yayıldı.
Aşk meclisinde ister sevap olsun ister hata, edebin şartı itiraz
değildir.
Gönülü aşka düşmanların sözüyle sorma. Belki dostlardan bu konuda çok
şey işitmiştir.
Gönül, sabah vakti yalvarmakta. Seherin gaipten seslenicisi dün gece
meyhane köşesinde bu nidayı duydu.
"Fâni", eğer ebedilik istersen, önce fena rüzgarından zahmet
gülünün kokusunu işitmelisin.
183
Meyhanede, saki elinde kadehle gözükür, ayrılık esnasında halkın
ağlaması yükselir.
Lale bahçesinde ceylan oyuncu gibi gözükünce, ay gibi güzelin yüzünü ve
gözünü hatırlar, ağlarım.
O amber kokulu saçın kokusu gelince, her iki gözüme sürmek, koklamak
isterim.
İsteğim lale renkli şarap ve sakinin yanağıdır. Gönlün muradı erguvan
ve laleyle nasıl gerçekleşir?
Ayın etrafındaki ışıkla yüzü gözükünce, onu öpmeyi hayal ediyorum.
Maksadım yıllanmış şarap olunca, niye zahidlikle kırk yıl kevser için
üzüleyim?
184
Seher vakti sevgilinin eteğini tutanlara, sarhoşluğu gidermek için
şarap kadehini tutanlara ne mutlu!
Meyhanecinin yüceliğini, feleğin kıskançlık ateşiyle kıvılcımlarını
tuttuğu yıldızlarda gör.
Biz rintlikle meyhanenin kapışma bayrak çekince, iyi ki bizi nasihat
erbabı takip ediyor.
Asıl olan rintlerin dünyadan el etek çekip, sevgilinin eteğini
tutmalarıdır.
Ona: "güzeller bir öpücükle canlanırlar mi?" dedim, gülerek
"evet, canlanırlar" dedi.
İnsanlar feleğin altında o gün karar verirler, ey "Fânî",
aydınlık felekten karar alırlar.
185
Felek, cennet hurisinin güzel yüzünü ortaya çıkardı, senin güzel yüzünü
görünce, Kabe'den af diledi.
Yazık ki, meyhaneden sarhoş çıkan kafir olur. Beni bağlamak için,
tespihin ipini zünnâr yaptı.
Bahçıvan, onun ağzını goncaya benzetinceye kadar, gönlümü oklarla
yaralamak için daha çok çalıştı.
Kudret kalemi, o kadehin etrafında, feleğin yaptığı zorlukları çözdü:
Onun rindliğine helal olsun ki, sevgilinin
aşkına meyhaneciye hırka ve seccadesini rehin vermişti.
Yusuf, güzelliğini pazara satışa çıkardı, onun yanağının önünde kulluğa
karar kıldı.
Dün ayrılıktan ölünce, sürahi kan ağladı, mum da sıkıntımın acısıyla
intihar etti.
"Fânî" meyhaneden sarhoş ve aşık olarak çıktı. Ne kadar inkar
ettiyse de doğruydu.
186
Fena meyhanesinde uğradığımız rindlik tarzım kim yerine getirdi.
Ayrılık akşamımızın nuru ve safası yoktu, o ayın yüzünden nur geldi,
şarap safa getirdi.
Ey ömür, bir ceylan gibi gönlüme hayat ver, bir an gitme. Çünkü seni
buraya Allah getirdi.
Bakışla, başıma aşk belası getirdi. Bana bela getirdiyse de kendi de
gün görmedi.
Muğların mahallesini dolaşarak dilencinin getirdiği her şeyi rindlerin
meclisinde meyhaneye döktü.
Kaza değişmez, razı olmak iyidir, başımıza gelen her şeyi kaza getirdi.
O ay gibi güzelin "Fânî"'ye geldiğini söylemez ama, siyah
yüzlü rakibi nereye getirdi?
187
O güzelin huyunun gönlümüzü alması şaşılacak şey! Dağa böyle bir sel
ulaşırsa, bırak kökünden söksün!
O serviyi rakibi seyrettirmek değil ama çimende seyretmeye gitmek çok
hoştur!
Mecnûn'a dönmüş gönül, Leyla'nın avı gibidir. Götürürse onu arap,
yararım göremez.
Gönül solgun, aşıksız gözüküyor. Keşke sam yeli bu çölde onu yağmalasa!
Mümkünse orada aşık- deli adını söyleme, onun yanında beni deli diye
çağıran kimdir?
Ey "Fânî", şarap ve Hıristiyan sakinin götürdüğü gönlü, acaba
meyhaneden ölü olarak mı çıkarırlar?
188
Şefkatsiz ayın düğüm attığı iki zülfün ayın üzerine örtü, güneşin
üzerine peçe attı.
Zülf halkası, yanak mushafında tavusun kanadı gibi kendini gösterdi.
Onun muradı; elinde şarap dolu kadeh olsun, beni meyhaneye o şarap
atsın!
Saf şaraba Hızır suyu katan, yoksa Hızır suyuna zehir mi karıştırdı?
Yoksa sarhoş saki şarap karışmış dudağıyla canıma ateş, gözüme ıstırap
mı attı!
"Fânî", ateşle içimizi yakan müflis gibi, aşkıyla içimizi
yakmıştı.
189
Gözüm senin ayın kıskandığı yüzüne düşünce, kaydı gözümden yıldızlar ve
yüzüme düştü.
Senin yanağındaki ter, şafakta cennetteki şebnemden taze gül yaprağına
düşen inci gibi yıldız değildir.
Gözümdeki kaygı çoğalınca sıkıntım açığa çıktı, sevgili gibi gözüktüyse
de gözümden düştü.
Bu suç eğer bülbülün boynuna kalırsa, benim inlememden dolayı sabaha
kadar uyuyamaz.
Aklıma dudağından düşen öpücük hasretiyle o yakuttan içime ne kanlar
düştü.
"Fânî", Sa'dî'nin yoluna bir adım atarsa, onu sözüne uygun
olarak gör.
190
Şarabın isteği kabarcıklar gibi yukarı çıkmaktır, şarabın üstüne
çıkarsa şaşılmaz.
Aşıklardan her gece gönül hikayesi dinler, bana sıra gelince uykuya
dalar. Başkalarına bakıp üzülme, bana azabı uygun görme.
Meyhane rindi içeride aydınlanınca şaşılmaz, içeriye şarap güneş gibi
girer.
Ne mutlu o kişiye ki, sabah meyhaneye mahmurluktan dolayı harap gelir,
ve akşam kadehten dolayı harap gider!
İçki gönle sıkıntı verir, "Fânî"nin meyhanesine sıkıntıyla
giderse ayıp değildir.
191
Hârâbat çömleğinde Cem'in kadehi varken, meyhane dilencisinin zamanın
şahından ne sıkıntısı olur?
Kırmızı elbiseyi, asarım ucuna bağladım, şarapla boğulan dilencinin artık
bayrağı var.
Meyhaneden Kabe'ye baktım. Çünkü haremin yanında delik var.
Eğer gönlünün zamanın cefasıyla sıkıntısı varsa, meyhaneye gel ve
şarabın dostluğunu gör.
"Fânî" gibi yokluk yolunda yokluk havasına giren, onun
ağzından bir ize rastlar.
192
Sabahleyin muğlar, meyhanenin kilidini açın, sır ehlinin sözleri iki
kadehe sebep olsun.
Allah korusun, zühd ve riya ehli terk ederse, namahremle konuşmaktan
çekinin.
Ey güzeller, sizden isteğimiz ölümdür! İster
gamzeyle öldürün, ister nazla.
Senin güzel kaşına secde edip can verdim. Size
gelirlerse, böyle namaz kılın.
Ravza ehli cilvelenince, o başı yüce servinin boynuna Tuba'yı feda
edin.
"Fânî" aşık olunca, halkı öldürme esnasında suçluyu ve
suçsuzu ayırın.
193
Fena meyhanesinde şaraba meyleden rindler, acaba bize kadehi
gösterirler mi?
Ey doktor, içki eziyeti öldürücüyse de, yine şarap kadehiyle tedavi
etmeli!
Meyhanenin toprağı biziz, bu sürmeyi gözlerine sürenler yüzlerinden
örtüyü kaldırıyorlar.
Damlası gibi aziz cana kıymet verdikleri için, meyhanede canımın
yarışma şarap vermezler.
Meyhanede kötü sarhoşluktan kararan rindlere bir şişe götüreyim de
sevinsinler!
Zahidler dindarlıktan hoşlanmazlarsa, "Fânî" gibi fena
meyhanesine gitsinler.
194
Onun ayrılığında bir gece çektiğim sıkmtıdan, bir yıldır hastalık
çekmiş olan birine benziyorum.
Ayrılık sıkıntısıyla gece sabaha kadar uyanık olan, ayrılıkta yıllarca
çektiğim sıkıntıyı bilir.
Kavuşmak için aşk aradım, ayrılık karşıma çıktı. Yazık ki, kolay
zannettiğim şeyin zorlukları çıktı.
Gül yanaklı sakinin elinden narçiçeği kadeh alan, hayat bahçesinden gül
topladı. Bakışının azlığıyla ölen ben, çoğaltınca nasıl canlanırım!
Ey saki, bir kadehle sıkıntımı kaldır. Çünkü sıkıntımın zehrini
felekten çok güzel çekti!
Ey dostlar, dostun sıkıntısını çekene canım feda olsun!
Kendi ağır yükünü atan veya mutluluktan çeken "Fânî" gibi
benzersiz ol.
195
Sakimiz kırmızı renkli şarabı etrafa dağıtıyor, nice fitneyi de zaman
etrafa dağıtıyor.
Rindlerin aklı, şarap kadehiyle gitti. Zannedersin ki, akılsızın ilacım
kadehe koyuyor.
Bendeki ateşli şarabı başkasına verdi, güçsüz ve rahatsız gönle de
ateşimi atıyor.
Bülbül, o gül endamlı serviye balonca, sabahleyin üzüldü.
Ecelin eğlence kuşları için tuzak kurduğu göl suyunda rüzgarın
etkisiyle dalga olmaz.
İslam ülkesine ayrılık düşüyor, yoksa o sarhoş saki meyhaneden mi
çıktı?
Şeyh meyhanede sarhoş oldu, güzelin yarımda mushafı yaktı, suçunu da
adı kötüye çıkmış bana yükledi.
O bencil kafirin eline gönlünü verdiği için "Fânî" nin dinini
vermekten başka çaresi yoktur.
196
Ne hoş ki rind, şarap için muğların meyhanesine geliyor, sarhoşluğun
ıstırabıyla her an dünyada bir kargaşa oluyor.
Sakinin şarap kadehi, meyhanecinin oldukça, bazen bunu başının
etrafında döndürüyor, bazen ayağının altına alıyor.
Bu eski meyhaneden bahsediyoruz. Mesîh yanımdaysa mecliste aynı fikri
paylaşmamıza hayret artıyor.
Ey saki, beni güçsüzlüğümden dolayı mahallene çekersen, meyhanenin
köpeklerinden başkası bu kemiklere yaklaşmasın.
Vahdet sırrım mescitten değil, kiliseden sakla! Bu gizli sırrın dile
düşmesini istemiyorum.
"Fânî'nin isteği zühdlük ve dindarlıkta gerçekleşmeyince çoluk
çocuksuz fena çölüne düşmesine şaşılmaz.
197
İçki satan şarap kadehine balonca, içim titrer, vücudum zayıflar.
Aşk hârâbatı, şarap kadehi çekenin başka aleme geçtiği nasıl alemdir?
Hırka ve seccadeyi rehin bırakarak feleğin
kadehini başıma çekmem hangi işi halleder?
Sakinin isteği beni bozguna uğratmak olunca, iki yüz başım olsa,
meyhaneye feda ederim.
İsteğim gül tatlısı yemek olunca, onun sıkıntı ve eziyetinden dolayı
niye ağlıyorum ki?
Şeyh rintliğinden dolayı reddederse beni, şaşırma. Çünkü sanatkarları
ayıplayanlar, sanattan anlamayanlardır.
Aşk mülküne fena yolundan geçersen, "Fânî"nin yolunun
güçlüğünü bil.
198
Sakinin güneş gibi gölgesi kadehime düşünce, güneş kadehinden şarap
içmek isterim.
Sevgili sakinin yüzüne şaraptan güller düşünce, güneşte yıldızlardan
yüz gül açar.
Öpücük sözüyle yüz kere benden kurtuldu, sarhoşluk ve delilikten artık
ne dese inanıyorum.
Sarhoşluktan dolayı meyhanenin çatısından düşmekle beni korkutma,
meyhanenin çatısından hareme düşen sarhoşun ne korkusu olur ki?
Yoksunluk çölünden ulaşırım amacıma "Fânî" gibi o çölde. Eğer
doğruluk Hızır'ı kılavuzum olursa.
199
Ey genç, senin boyun gibi ince uzun, narini, senin şarap içen yakut dudağın
gibi taze gül yaprağını kimse görmedi.
Can, senin dudağınla söz söyler, fakat o ağızdan söz çıktığını kimse
görmedi.
Senin gibi nazlı, güzel ve gönül çelen bir çocuğu, anne ve babası naz
beşiğinde görmedi.
Güzellik, konuşmadan aciz bir durumsa, görüş sahibi kimselerden başkası
onu göremez.
Şarapsız bu dertten başını kurtaran olmayınca, saki şarap kadehini
getir. Ayıplama bizim rintlik yolumuzu ey "Fânî", zahid bizi bu
hünerden başkasıyla görmedi.
200
Eğer saki kadehe gül renkli şarap katarsa can bağışlar. Kırmızı renkli
yanağa cilve katarsa öldürür.
O nazik servinin güzelliğine bakanın gözüne gül diken gibi gelir,
serviyi utandırır. Aşıkların rahatı ve sabrına sebep olunca, sabırsız ve rahat
gönlüme yüz işkence
verir.
Her gece ben ve meyhane, sabaha kadar karışık ve figan içindeyiz, o
saki her akşam bu halime cilve yapıyor.
Bakışıyla İslam'da kargaşa çıkarınca, dinim sağlam kalmaz.
Saki, kadehe ateşli yanağının gölgesini düşürünce göz aydınlanır, fakat
gönül ve can baştan başa yanar.
"Fânî", riyakarlık zühdüyle dosta ulaşamazsa, mertçe fena
yoluna girse iyi olur.
201
Ateşperest güzelim, gamlı cam yaktı. Mabette rezillik evimi barkımı
ateşe verdi.
Delilikten günüm karardıysa, peri gibi o güzelin sevdası beni yaktı.
Meydanda o güzel usta binici dört nala gidince, halka nalın
kıvılcımıyla ateş açtı.
Ne mutlu o rinde ki, meyhanede dünyanın kadehi sakinin elinden onun
eline geçse, sadece birini içer.
Ey "Fânî", mutluluğu bulan yaşlılığında kendini mutluluğa ve
güzel düşünceye verendir.
202
Dostlar bir bir benden ayrıldılar, kimse nerede olduklarını bilemedi.
Sonunda yolları yalnızlık olacaksa, niye ayrılık çekenlerle tanıştılar?
Keşke onların vadilerinin toprağı ölüm rüzgarından yükselen toz gibi
olsa!
Yüzlerce yazık, toprak gibi alçak gönüllülük gösteren dağ kadar
yücelere; zamanın hızlı rüzgarlarından her tarafa dağılmışlar.
Bütün güller ot olur korkusuyla gül bahçesinde bana ot gibi gül
yetiştirdi.
Gözden uzaktılar, gönülde hepsi huzurda. Gözümüzden kayboldularsa da
gönülden gitmediler.
"Fânî", fena yolunu seçti, fena yolunda yoldaş oldular.
203
Meyhaneye en kıymetli canlarını getirip, can azığı götürürler. Oraya
can atarak bak ki; ne getirip, ne götürürler.
Meyhaneye zühd ve dindarlık hırkasıyla gidince, artık oradan beni yüz
divanelik ve çıplak olarak götürürler.
Böylece belanın kurşuna dizmesiyle helak oldum, yüz orduyu ok için
toprağımdan izinle götürsünler.
Sevgililer aşıklarına gönüllerini zorla verirler ama, çalacaklan
gönülün isteğini kolay yerine getirirler.
Yıkıldığında baksana ey "Fânî", sanatkar mimarlar nasıl
onarırlar bir yeri, nasıl çekerler toprağını?
204
Harabatta rindlerden bahseden önce adımını dünyaya atmalı. Nasihat
eden, yarak gönle öğüt merhemi sürerse, yazık ki, yarayı o merhemle iğnelemiş
olur.
Aşk fırtınası ufukların tarlasından geçince, sabır ve tahammül
harmanımızı birbirine kattı.
Ey "Fânî", o yükle bu yolda yürüyemem diye, yükü omzumdan
attım.
205
Her sâlikin fena yolunu kazanması için meyhaneye sığınması gerekir.
Salikin yüzüne bakmayı bilen, meyhanenin toprağıyla gözünü aydınlatır.
Başı hârâbat toprağıyla yükselen, dokuz kat gökle yükseklikte nasıl
mukayese edilir?
Ömürde kaçırdığım her namazı gönlüm o güzele secde ederek kaza etmek
ister.
Akıl ve zekaya yabancı kaldıysam da, biri beni düşünceyle tanıştırırsa
memnun olurum.
Onu düşünmeye nasıl müptelayız? Yoksa onun aşkı lale yanaklının
sıkıntısına mı müptela ediyor?
"Fânî", senin vefana karşılık o cefa gösterirse de dost
rızasından başım çevirme.
206
Sakilere olan sevdam asla başımdan gitmiyor. Beni öldürseler de,
meyhaneden atamazlar.
Güzel görenin muradı çoktur, senin güzel yüzün asla gözümden gitmiyor.
Kişi aşk yoluna, basma bin kılıç ulaşsın da başka yere gidemesin diye
adım atar.
Sevgilimin mahallesine giden kişi, günahsız beni öldürdüklerini görünce
iyi ki daha çok gitmiyor.
Fena denizinde boğulmakla haber elde edilmez, kimsenin mezarına haber
ulaşamaz.
"Fânî", fena çölünü katetmeye benliğinle gitme, kimse bu
sefere kendini terk etmeden gitmez.
207
Meyhanede bir gece meclis olursa, sevgilimin o meclisin ışığı olması
iyi.
Servi ve yaseminden yüz kere ayrı olsan da boyu ve yüzüne rağmen nasıl
bahçeye meylederim?
Her dalganın altında yüz bela kemendi varken gönül avı dalgalı saçtan
nasıl kurtulur?
Kıyamette meyhane bahçesini istiyorum, garibin mahzun gönlü vatandadır.
Senin feleğin sıkıntısına karşı iki yüz sözün varsa, hafızadan
silinecek şarap nerededir?
208
Sabahleyin gökyüzünden ayın parıltısı düşmüş, kendi ayımla sabah beni
karşılaştırmıştı.
Sabah böyle doğmayana ne yazık! Benim güneşim sabahla anlaşmıştı.
Bazen gözüm onun yüzünde hayretle açılmış, bazen beraberlik yüzünden
başım onun ayağına düşmüştü.
Yanlış söylemedim, feleğin murada ermeyenlerle arası bozulunca, bu
murada ermem hayaldir.
Yeni bir yara gibi "Fânî'ye o güneş yüzlüden talih yıldızı
ışıldamaya başladı.
209
Hârâbat köşesinde padişahlar dilencidir, aşk şarabının sarhoşları
akıllılardır.
Gönül karargahında, sevgilinin saçma kararsızlar varken o kâkülü ne
yapayım?
Onun yanağının gül bahçesinde, benim gibi binlercesi varken bülbülle ne
hesabım olabilir?
Ey göz, ilkbahar gülleri beş günlük olunca gençliği lale yanaklıların
güzelliğinde
gör.
At sürerken her tarafa bak ki, gönlü yaralılar her tarafa nasıl can
saçıyorlar?
Arkadaşlar beni fena meclisinden kovsalar da, "Fânî" gibi
oradan sarhoş olarak çıkmıyorum.
210
Dün kadehimle fenanın yakıcılığını hatırladım. Mum ağladı, çeng feryada
başladı.
Dün senin ayrılığının sıkıntısıyla nasıl sıkıntı çektiğimi bilirsen,
bütün taş kalbine rağmen bana acırsın.
Çimendeki gençler sonbaharda döküldü, sadece servi doğruluğundan dolayı
böyle bir ayrılıktan kurtuldu?
Dün gece hârâbata gittim ve uzun zamandan beri gönlümde olan üzüntüleri
attım.
Ey "Fânî", çölü katetmek, Allah'ın uygun gördüğü kişi dışında
sana zordur.
211
Talih, meyhaneye gitmeme izin vermiyor. Talihsizlik isteğimi vermiyor.
İsteğimden haberi yokmuş gibi araştırmama da izin vermiyor. Candan
değerlidir.
Şarap satıcısı bana büyük kadeh vermezse şaşırma!
Elinden ayağından bir kez öpmek için söz verdi, fakat ayağının altında
ölmemem için vermiyor.
Meyhaneyi emniyetli yer olarak bana gösteriyor; felek, sıkıntı ve
üzüntüyle bana aman vermiyor.
Felek, ona ulaşacağıma söz verdi, ulaşamayacağımı bilsem de ümitliyim.
212
Kaç gönül dünyanın sıkıntı ve düşüncesini silecek? Bu karanlığımızı
yoksa saf şarap mı giderecek?
Meyhanenin çatısı, isteği elde etmek için iyi. Çünkü felek eğlence
meclisini İsa'nın çatısından götürecek.
O saki ne kadar meyhaneden sarhoş çıkacak, sabırsız ve tahammülsüz
gönülle aklı ayıracak?
Aşksız gönül yok olmuştur. Ne olur ki gaipten cilve edebilse ve
gönlümüzü götürse!
Kişi Kabe'de yerleşse de, meyhaneden dalgalı şarap seli gelir ve
gönlünü oradan götürür.
O güzelin nazik hatırı incinmez "Fânî"! Onun mahallesinden bu
"Ya Rab, Ya Rab" sesleri ve kavga iyi ki gitti.
213
Sabahleyin, saki bana renkli şarap kadehini verdi. O zaman bana akla ve
dine vâkıf olma müjdesini verdi.
Sanki onun elinden renkli şarap içtim, o anda onun aşkından başka
gönlümdeki bütün sıkıntıları yatıştırdı.
Başka kadeh verene can saçtım. Tatlı dudağın yakut renkli şarabıyla yüz
can verene canım feda olsun!
Yanağına gül ve nesrin rengi veren, gül ve nesrinin güzelliğinin
cilvesiyle rahatlattı.
Gül renkli şarap yanakta bahar gibi hoşa gider, hele şimdi, sabah
rüzgarı, ilkbahar müjdesini de vermekte.
"Fânî" gönlün ayrılığıyla adalet istedi, kulağına böyle insaf
ulaşmayan zalim şah ne beladır!
214
Sabahleyin, sabah şarap içen rindler, meyhanenin kapışım çaldılar,
meyhanede sarhoşçasına şarap içtiler.
Aşk küpünde dopdolu olan renkli şarabı uzaklaştırıp, kadeh yaptılar.
Melikin işitemeyeceği sırlan, o nükte ve masalla kadehteki şaraba
döktüler.
Ben meyhaneye dudağımda bir damla şarapla girince, beni suçlarcasına
kınadılar.
Allah'a şükür, o şaraptan mahrum kalmadım. O mecliste beni akıllılardan
saydılar.
Mumun ateşiyle sadece kelebeğin gönlü yanmadı. Mumun ateşi de kelebeğin
ateşiyle yandı.
Aşıkların gönlünü meyhanenin toprağına düşürdüler, sakilerin saçını ne
yüzle taradılar?
Her ne kadar zulüm ve sitem taşını bu divaneye attılarsa da, peri
tabiatlı çocukların mutluluğundan memnunum.
215
Feleğin altın güneşi makamımıza düştü, senin gibi vahşi ahu tuzağımıza
düştü.
Eğer bizim kadehimizin tortusundan onun kadehine düşerse, senin kavuşma
gününde Cemşid hayat suyu içer.
Eğer ömrün sonunda felekten istenen kadeh damağımıza düşerse, feleğin
muradı ölmek olur.
Bize göre gam gecesi ayrılık gününden daha karanlık oldu. Keşke o ayın
ışığı akşamımıza düşse!
O kadehin kokusu burnumuza gelince, hayat ve canla başla birlikte şarap
içiyorsun.
Ey "Fânî", adımız silinince, devlet kurasının adımıza
düşmesinin ne faydası olur?
216
Hırka ve seccadem birkaç şaraba düşse de, meyhaneye birkaç adımda
gitmek istiyorum.
Felekten birkaç elem görünce, birkaç kadeh çek ve feleği yok say.
Hür nergis gibi birkaç dirhem bulunca, feleğin gül bahçesinde kadehi
çevir.
Kelebek ve gül neredeler; o gül endamlı mumun ayrılığıyla birkaç gam
var diyeyim?!
Arkadaşlar, değerli ömürden birkaç an kalınca, şaraptan başkasıyla
arkadaşlık yapmayın!
Sıkıntılı aşıkların gönül halini, meyhanede aşk ve deliliğe birkaç
sanık varken niye soruyorsun?
Ey meyhane piri, fakir "Fânî" senin yanma gelince, azlığı
gördün ve biraz cömertlik gösterdin.
217
Felekle gönlü gamlanan, Cem'in kadehi yerine meyhanenin çanağım tutan
rinde ne hoş!
Saki kadehle, bolca meze de verince, zavallı ben de ara sıra kadeh
tutmak isterim.
Aşık olup şarap içince, züht hareminde kendim muhterem sayan kişiyi
benden daha aşağıya görürsün.
Gümüş ve altınım olunca, şarap alma hakkımdır. Onu harcarsam, rehin
olarak hırka da verebilirim.
Yusuf u ağırlığınca gümüşle satan, mana cevherini verip, dirhem alan
kişiye benzer.
"Fânî" gibi baki devlet isteyen, sadece kendi
varlığını yükseltip, yokluk yolunu tutan kişidir.
218
Hırka, zühd ve ilim evrakı rüzgara gidince, şimdi ben ve kadeh kaldık
ne olursa olsun!
Muğların şarabını ganimet say, sakilerden beri gel, meyhane piri doğru
yolu sana gösterir.
Zamanın binasının temeli olmayınca ömre güven kalmaz, şarap iç. Bu
harap cihanın yıkmadan başka işi yoktur. Hayat sarayım kadehin suyuyla bir an
bayındır kıl.
Görüş sahibi olmak için, meyhanenin toprağını sürme yap da, istenen
güzellikle görüşün aydınlansın.
Şarabın tortusunu içenlere sonuna kadar ey saki, adalet kadehini ver.
Bir damla hatırına macera ve inat vardır!
Zemzem ve kevser'le ayağımı yıkarsam, henüz meyhane toprağına şarap
koyamam.
Dünün reyhanlara eziyetiyle, belki ağlama ve feryat, bahar bulutunun
işidir diye haber gelmiştir.
Ey "Fânî", bir an kendini mutlu etmek istiyorsan, bu gam
evinde günah işleme.
219
O ay bedenlinin yakut renkli dudağı bulaşmadı şaraba, senin gül
yanağının hayat suyuna bulaştığı kadar.
Ay, gökyüzünde yüzünün aşkıyla, kül karışmış divaneydi.
Benim çöle kapıya karışmış kanlı gözyaşımdan baharda lale bahçesi
olmaz.
Başka yüze bulaşan kanlı gözyaşımdan şafak olmaz.
"Fânî'nin halini evraktan okuyanın defterine gözün kam bulaştı.
220
"O beyaz tenlinin dudağına bal bulaşmış" demiyorum. Islak gül
yüzüne bulaşan can suyudur.
Kederimden yanağıma kirpik bulaşmıştı; gözyaşımla yıkamak isteyince,
daha kötü bulaştı.
Dudağının ayrılığıyla gözümden kan akmakta, o yaramdan kan sıkıntılı
akmaktaydı.
Gece onun mahallesinde secde etmiştim, seherde o altın bulaşmış toprağı
görsünler.
İçilen her yudum beni başka türlü yaptı. Çünkü her defa dudak şaraba
başka türlü bulaştı.
Zahid Allah'a secde etmedi, puta secde etti. Meyhanede onun
zühd hırkası şaraba mı bulaştı?
"Fânî", baştan başa sıkıntımızın bulaştığı fena çölü lale
bahçesi midir?
221
Artık aklıma eski şarap düştü, yeniden hârâbata düşmek istiyorum.
O dudak, kanlı yakut renkli şaraba karıştı, kıskançlıktan ciğerime ne
kanlar düştü!
Her an bana cefa taşı atan o hurma ağacı, meyve vermeyen bir ağaç
gibidir.
Senin aşkınla her tarafa bela şimşeği sıçradı, yanan ateşten her tarafa
kıvılcım düştü.
Eski çömlekle, sarhoşluk meyhanesinde sonucu göremeyen o göz, altın kadehe
düştü.
Hâlede, senin yüzünün çizgisi şarapla renklenince; o yüzden ayın
etrafına ne belalar düştü.
"Fânî", fena çölünden yokluğa mı düştü, yoksa senin ağzının
sevdası onun aklına mı düştü?
222
Eğlence ve şaraptan başka aklıma bir şey gelmeyince dersten, ilimden,
dilden hangi konu açılsın?
Senin vefa güzelliğinden başka, senin güzellik ve iyiliğine hiçbir
güzel gelemez.
Allah'ın bana yazdığı şarap kadehiyle maksada
ulaşırsam zahid bana ne der?
Süsleyici gözümün bebeği olan ben yerine onun yanağına ne koysun?
Senin güzelliğinden korkarak sıkıntıya düştüm, senin yüzünü görmeden
içim rahat etmez.
Ey zahid, şarap meclisinden dön, senin temiz eteğine şarap bulaşmasın!
"Fânî", senin suçun beşerin haddine değildi. Belki de Allah
seni cömertliğiyle bağışlar.
223
Yanakta fena meyhanesinin kapışım açanlar, gözünü safa kadehinin parıltısıyla
açsalar!
Fena meyhanesinin kapısında, şahlara kapıyı kapatırlarsa, dilenciye
açarlar diye dilenciyim.
Sevgililer saçtan düğümü oynayarak çözünce, zorluğumuzu da çözseler!
Sevgililer, aşıkları sormaya gelince, yakut renkli hokkayı deva için mi
açarlar?
Gözlerini nazla sevgililere açanlar, dilenci aşıklara nasıl açarlar?
Saba'ya: "o yüzden perdeyi aç" dedim, "belki isteyerek
açarlar" dedi.
Bülbüller, seher vakti gülü seyretmek için yüz yapraklı ve taze gonca
perdesini açsalar!
Belki fena çölüne adım atanlar "Fânî" gibi isteklerine
ulaşırlar.
224
Başımda aşk şarabının zevki nasılsa, meyhanenin yolunun toprağı da
öyle.
Fena çölünde kural adsız, sansız olmak olunca, gönüle adım nasıl
sorarız?
Sarhoşluktan dolayı sıkıntım çoğaldı. Bu gam çekişle saki olduğu gibi
değil.
Gönlüm meyhaneden nasıl çıkabilir ki, yine öylece sakiyi gözlemekte?!
Gönlüm o gece yine öyle tutkunken, tarikat pirlerinin eteğine nasıl el
sürerim?
"Fânî", onu meyhanede aradı, dediler ki "burada",
ancak deli gönlündeki şüphe henüz duruyor.
225
Ezel günü, meyhaneye havale edileceğim. Kısmetimde sakilerin eliyle
şarap vardı.
Uyku esnasında hayalimde o perçemi misk kokulu güzel olunca, rüyamda
hoş gül ve sümbül gördüm.
Vücudumu yakan gönül acısına şaşırma. Bu lale acısı değil, ayrılık
açışıydı.
Bülbül, ona göre çimende gül yapraklarından risale olunca, aşktan
bahsetmekteydi.
Gülün cefası dikenden belliydi, onun inleyişinde ah ve feryat vardı.
Yıllarca başımı meyhaneden çıkarmazsam, bil ki gönlümde meyhanenin
üzüntüsü yıllanmıştır.
226
Sûfî, sırlara vâkıf olan beni şaraptan uzaklaştırdı, ben de ne içeyim,
yapılabileceği yapayım.
Fena çölünde başını muğların pirinin yolunun toprağı yapanla ebediyyen
iftihar etti.
Yataktan kapıya geldi ve kıyamet oldu. Doğudan gelen gönlü güneş sandı.
Pir, bir iki nefesle arkadaşı olduğu her piri gençleştiren iki yıllık
şaraba şaşırdı.
Çimenlik çiçeklerinin üzüntüsüyle bahar bulutu, dünkü fırtınayı
görünce, yüz kez titreyerek bağırdı.
"Gönüle bağırıyorsun, onu nasıl göreceksin söylediğimi
yapmıyorsun" dedim, gördü ve aynısını yaptı.
Varlık yolunu katetmek, şaşılacak kadar uzak ve uzundur.
"Fânî", kendinden geçmediyse ne yaptı?
227
Şarabın saflığı, meyhanenin safası var. O yöne gidiyorum, ne acayip
suyu ve havası var!
Kaşının cilvesi, şaraptan dolayı başımı aşağı düşürdü. "Hoş bir
pusulası var, secde et" de.
Köpek vefalı ve cefalıdır dünyada. Köpeği gösterme ey gönül, ben
vefalının köpeğiyim!
Gönül senin yanağının ve dudağının hasretiyle incinmiştir, gül ve
şekerin devası aynıdır.
Eziyet ve elem karışımı yiyeceğe sahipken, onun köpeği benim gönlümün
kanını içer, ben onun gamım.
Ey "Fânî", bela çeken şarap içenlerdir. İsteği belanın olduğu
meyhaneye gitmekse, söyle gitsin.
228
Sabahleyin, mescide doğru birkaç adım atamıyorum, meyhanede sabah
birkaç yudum şarap çekiyorum.
O arkadaşla dünyada ömrün gül bahçesinde karşılaşıldı. Birkaç gül
endamlı servi onun arkadaşıydı.
Sevdalı benim ne kadar haberim yoksa da gözyaşını o güle doğru hafif
rüzgar ve poyrazla geliyor.
Ruhumda Mesih'in dualarından bereket yoktu. Senin yakut renkli
dudağından birkaç kötü söz vardı.
Şarap veren, kerametleri olan meyhane pirim, zahidlerden, tuzağı yalan
ve riya olanlardandır.
Meyhane kapısından iyi ad istenmez, kötü sarhoşluğun ve adı kötüye
çıkmışın meskeni varken.
Zahidler ne zamana kadar beni cehennemle korkutacaklar, ey Fâni, bu
hamlıkla soğuktan yandım!
229
Zahidler ne zamana kadar kadehten men ediliyorlar, kendi burunlarını da
ara sıra ıslatırken?!
Kadehte şarapla feyiz bulanlar, bu şereften başka mahrumları nasıl men
ederler?
Şarap satanlar, bir gün şarabı saflaştırırlar. Dini liderler buhurdanı
bu kokuyla kokulandırırlar.
Bülbülün seyretmesi için gül yapraklan rüzgar ve yağmur eksilişe de
güzeldir.
Ey saki, huri ve kevser'i vasıflandırmasına rağmen meyhane pirinin
yudumunu ver.
Temiz yürekli zahid, diline geleni söyler. Bu efsaneye inananlar daha
temizdir.
O iki saf kirpikle süslenmiş nasıl gözlerdir ki, bir bakışla bir âlemi
fethediyorlar?
Bahçenin bekçisi, "Fânî"nin şiirlerinden yakut ve inciyi
götürüp hurinin yanağım ve kulağım süslüyor.
230
Gönül eğer kırmızı şaraba meylediyorsa, bunu o güzel sakinin yanağının
aksi için yapıyordu.
O nasıl yüz ki, şarapta aksedince, güneşin aksi âb-ı hayâta vuruyordu!
O gölgeyi şarapta seyreden, şarap gibi sarhoş, o gölge gibi gereksizdi.
O, rütbede feleğin güneşi, biz yerin toprağıydık. Toprak, güneşten
nasıl kavuşma ister?
Sakisiyle, fena meyhanesinde bizim gönlümüz için meclis kuran meyhane
pirinin kölesiyiz.
Vakti ganimet bil, şeyhin bugünün ücretini yarının veresiyesi olarak
izlemesi hataydı.
"Fânî", seherde seccadeyle meyhaneye
gitti. Akşam, zünnâr ve hacla değiştirmişti.
231
Sakinin yan bakışının belası bize yönelince, kimse, yüzlerce belayı
defetmesin.
Zulmeder ve onun muhabbetiyle ölürüm. Eğer sözünde durursa, nasıl canlı
kalırım?
Ayrılıktan toprak oldum, fakat o mahalleyi istiyorum. Yoksa bu devlete
saba mı yol gösteriyor?
Kendi sevgilimin hizmetine secde edip halime merhamet etmezse, Allah
eder dedim.
Meyhane pirinin yardımının bereketiyle öyle sarhoşum ki, felek hata
yaparsa cezalandırırım.
Zamandan bana bin sıkıntı ulaşır, şarap getir. Şaraptan başka kim bu
derde deva olur?
Fena menziline gitmeye azmedenin, "Fânî" gibi kavuşmaya
ebediyyen ümidi vardır.
232
Saki, eğer ay yüzlünün aksini kadehe koyarsa, ayın etrafına tamamen
çirkinlik koyar.
Onun bana itaatkar olmasını isterim fakat, kim böyle güneşin kuşunu
tuzağa düşürür?
Sevgilinin çehresini, ayna gibi olan şaraba atılan göz gözler. Gül her
şeyini toprağa döker ve servi elden gider, servi kendini gülüm gibi salınmaya
bırakır.
Sûfî, sabahleyin basma nur perdesini atınca, kimsenin kadehe ve şaraba
bakmasına gerek kalmaz.
Eski felek ufuk yatakhanesinde akşam otağının saldığı şafakta şarap
içer.
Ey "Fânî", git. Mertçe bu çöle adım atan, istediği yere
ulaşır.
233
Yanağında bahar olan benim yeni açmış gülümün ürkek gönlünde bir değil,
bin bülbül var.
Gece şarabından dolayı sabahleyin bahçede öfke var; kuşlar sarhoşken
ağlamayın!
Ayrılık gecesinde gönül hayat sermayesini korursa, kavuşma günü
ümidiyle arkadan dağıtır.
Ben, bineğinin tozuyla gözüne sürme çeken, vah ne gezgin, ne mutlu ona
ki, senin gibi şehsuvarı var.
Zamanın karanlığından dolayı gönlünde toz olana, neşe artırıcı şarapla
gönlünü cilalamasını söyle.
Ey "Fânî", dost senden canını isteyince onu ver, onun işi
varsa, zaten sana yaramaz.
234
Şarabın vasfım kağıt gibi yazmak isterim, gül renkli şarapla kağıdı
renklendirmem gerekir.
Tûbâ dalı kalem, feleğin yüzü kağıt olursa, açıklama tamamlanmaz.
Yüreğimin yangınının şerhini yazdım bir
yaprağın üstüne. Yazıya dökülünce, kağıt yandı mazmundan.
Al yaprağın sıkıntımla yazıldığım, kağıdın kanında boğulduğunu sanma!
Sinedeki yaprak, yakut renkli dudak, elif gibi boy ve sıkıntım, hep
yaramdandır.
"Fânî" gönül sıkıntısı ve derdiyle çok yazdı. Şimdi kağıt
gerekirse, bulunamaz.
235
Ömrün baharında senin güzelliğinin gül bahçesindeyim. Şarapta ömür
laleliği, yüzünün lale rengidir.
Yazık ki; ömrüm ayrılığın karanlık akşamıyla geçti, senin ayrılığınla
ömrüm karardı.
Gül bahçesinde eğer ömrümü misafir edersen, ayağının altında ömür
hediyesi olarak candan başka bir şey bulunmaz.
Kendi ömür şarabınım suyundan isterim, fakat ömrün sebebi olarak âb-ı
hayâtı kabul etmem.
Bizim kendi seçimimizle ömrümüzü verdiğimizi bil, fakat ömür seçimi
kimsenin elinde değildir.
Nuh kadar yaşarsan, gitme zamanı bir nefes kalınca, bir nefesle ömrün
sayısı azalır.
"Fânî", şarabın ruhu kuş gibi ömür dalından uçunca, dünyaya
gül bahçesine adım atarak gönlünü bağlama
236
Seher vakti, baharın neşe veren rüzgarı esti, bahar havası şarap içmeme
sebep oldu.
Eğlence için bahardan iyi bir mevsim yoktur. Mevsimin metilini bahar
için yapalım.
Bahar, letafetin değerini dostlara feda etti, kıymetli cam bizim gibi
aşıklara bahar feda etti.
Bahar, gönülden gamı giderirse de, şarabın dalgaları, baharın sıkıntı
törpüleridir.
Seher vakti gül dalında sayısız gonca açtı, çimene doğru baharın gönlü
ferahlatıcı rüzgarı esti.
Canın ölü olarak nefes almasına şaşırma; baharınmış gibi nefeslerinde ruh
nesîmdir?
Hayat için gençliğin bahan ganimettir, gençliğin baharına kadardır.
Başka nerde bahar var?
Ey "Fânî", baharın fenası gibi onun fenası da erkense ömrün
baharını ganimet say!
237
Ey saki, şarap ver ve tövbeni akıldan çıkar! İtaat ve takva defterini
söyle rüzgar götürsün!
Ben onun servi boyuna hasretle can verince, bahçıvan, benim eşyamı
şimşir ağacının gölgesinden götürsün.
Ey ayrılık muhafızı, beni öldürmekten başka maksadın yoktur, boynumu
bağlayıp o celladın bakışıyla götür!
Ey aşk, ondan başkasını anmak gönüle sıkıntı verir, kederlinin hatırına
dosttan başka her şeyi götür!
Tövbe evinin temelini dindarlıkla atınca, şarap seline söyle gitsin ve
bu evi temelinden götürsün.
Ey gönül, ben zayıf çocuklar gibi Mecnûn olunca, benimle alay etmesi
için o peri tabiatlı huriye götür.
Ey "Fânî", aşk yolunun azığı kendiliğinden yetişmez. O çöle
gelince, bizzat evladım götür.
238
Ey gül yanaklı, senin gözün bela, belanın altındaki nokta yanağın beni
oldu.
Can ve gönüle ateş verdin, gönül bu yüzden cana minnettardır.
Senin yakut renkli dudağındaki şarap ortada ama gözün neden sarhoş
oldu?
Senin gibi servi boylunun cilvesi hayat veriyor ama, davranışın beni
çekiyor.
Ey saki, yaşam kadehin dolunca iç, ve içkileri yere dökme!
Bülbül gülşene aşık olduysa da, her gül bahçesinde yüzlerce diken
gördü.
Ey "Fânî", verimli olmayan ümit dalım zamanın çimeninden
götür!
239
Bahar bulutu gölgesinin karanlığında lalelik, gece bahar ordusunun
ateşleri gibi gözüküyor.
Lale ateşlerinin dumanı gökyüzüne yükseldi, gördüğün bahar bulutunu
dağa yükselt.
Hava yakut renkli havana lale kokusu sürünce, çölden misk kokulu rüzgar
esiyor.
Lale, boş eğlence şarabıyla dolu Cemşid'in kadehidir. Ey saki, kadeh de
Cemşid de kalmadı, şarap getir!
Lale yüzlülerle lale renkli şaraplar hoş olur, özellikle laleliğin
kenarında eğlence meclisi!
Lale yüzlüden ayrılıkta, gönlümde lale gibi siyahlığı lale gibi kanın
ortasına oturmuş yeni bir acı var.
Çağın insanlarının lale gibi vefa kokusu yok, saba gibi gönlü siyah
olanları bir kenara çektim.
Ey "Fânî", ömrün laleliğin yüzü yoklukta olunca, mümkün
oldukça lale renkli kadehten başım kaldırma!
240
Ey gül yanaklı, gönlümün yangı senin oklarınla dolu. Doğrusu dikenle
tutulan yarıklara benziyor.
Yanağın gözükünce göz yaşım kan rengi oldu. Bahar gelince sel şarap
rengi oldu. Ayrılık günü o ağzın hayali gönlün dostu oldu, küçük bir sır kötü
günde işime yaradı.
Ayrılık akşamı aşk ıstırabından sıkıntım ortaya çıktı. Bütün
gizlilikler, kıyamet günü ortaya çıkar ya!
Ey saki, şarabı çevirip etrafıma dök. Çünkü sarhoşluğun utancından
canım çıkacak!
Ey bekçi, şaraptan dolayı kavga ve karışıklık çıkardığımı düşündün.
Deliliğim sarhoşluktan değil, mazur gör!
"Fânî", eğer zahid kazanacaksa kendi zühdünden dolayıdır, Biz
de sevgilinin lutfundan ümitliyiz.
241
Hayatın işi tövbekar pirlerle sağlam değil. Bu macerayı şarap satan
sakiye götür.
"Arkadaşımız sarhoşluktan eve giremez, taşırım" dersen onu
omzuna al.
Şaraba hırkayı rehin bırakırsan kalk ve
meyhaneye git, fena elbisesini hırka giyilen yerden al.
Ey Hızır, değerli sonsuzluğu âb-ı hayâtta
arama, o şarap içen güzelin kadehinin tortusundan al!
"Fânî", meyhaneden kurtulmak için bu güçlü feleğin kubbesi
altında dolaş.
242
Benim iki cihanda ondan başka dostum, onun sıkmasından başka işim yok.
Ey gül, ben iki yüz cefa dikeni olan bülbül değilim. Senin cennetinse,
başka gül bahçesine de yönelirim.
Meyhane piri beni beğenirse, o sakinin kakülünden başkasına bağlanarak
nankörlük etmem.
Ey saki, kadeh bize ulaşınca, dudağa ulaşana kadar diğer kısmı da
dökülür.
Ey vaiz, bu vaazla yüz kez
düşünceni söylediğin öğüdü kabul etmiyorum.
Dert iste "Fânî", istersen bul; başka bir yaralı gönül ve
başka bir düşüncelisine.
243
Senin yakut renkli dudağından dolayı yüz parça olan gönlüm başka türlü
kandır, her an göz yolunun dışındadır.
Ey bâd-ı saba o zülüfle olan Mecnûn'un gönlüne, "o zincir
halkasında nasıldır" sor.
Başka süsleyicinin süslemesi mi ki? Ay gibi yüzün ve hattın başka türlü
güzel, siyah renklidir?!
O peri, işveyle şarap kadehini elime verdi, başımda başka sarhoşluk ve
delilik, ateşi var.
Gönül, yaşlılara yakışır şekilde takva kuvvetinden bahsetti. Elinde bir
çocuğun aşkı başka türlü zavallıdır.
Aşk gamından yazık ki sevgili gelince kurtuldum. Şimdi gamım başka
türlü çoktur.
Ey tabip, ayrılıktan vücudu zayıf, içinde başka türlü sıkıntı olunca,
"Fânî'den vazgeç.
244
Meyhaneden başka ev güzel değil, sakiden başka da sevgili.
Diğer kadehimiz hadiseyle dolana kadar, kadehlerimizi şarapla doldurun.
Vaiz, bu efsaneden başka senin başka efsanen olmayınca, cehennem
azabından ve şarap içenlerden bahsetme.
Ey gönül, aşka dağda, ovada senin gibi başka divane oldukça,
"Mecnûn kim" deme!
Yüzün güneş ışığı ve aşk ehlinin zerreleri olunca, senin ışığının
önünde her zerre de başka türlü kelebektir.
"Fâni", bu fena sarayından gidiyorsun, yoksa başka eve
gitmeye mi niyetin var!
245
Dış görünüşte bütün görünenlerden gizli olan bütün nur seninle ortada,
fakat sen onda gizlisin.
Zülüf, iki yanağın örtüsü oldu, fakat senin örtünün karanlık ve nur
olması ne güzelliktir!
Onların gözünde güzelliğin makbul olmayınca, nazar ehli niye seni yüz
özelliğinle açıkladı?
Senin yanında zühd ve dindarlıktan laf edilmesi, bu vesveseyi uzağa
atman içindir.
Seni anlatmaktan aciz olmaya şaşırmam. Çünkü güneşin etrafındaki zerre
özrü bilmez.
İster ayrılık meclisinde, ister huzur köşesinde bir an sensiz olmayan o
rinde ne mutlu!
Arif, eğer felekler birbirinden ayrılırsa, onu görmekle noksan ve kusur
şüphesine ulaşamayacağım bil!
246
Ey her yanağında şarabın ateşiyle başka türlü parlaklık olan, her ter
damlasının parlaklığına başka bir güzellik kattığı!
Rüyamda senin dudağının tadıyla canlandığımı gördüm, başka rüya
arzusuyla vücudumda can yoktur.
Senin yakut rengi dudağınla sarhoş oldum. Onun hayaliyle saf şaraptan
nasıl hoşlanırım?
Mihrapta senin kaşından başka secde yeri olunca, o an kıbleden yüzümü
çeviririm.
Senin zülfünün zincirinden başka boynumda çengel olmadığından
deliliğimden memnunum.
Gece onun hayali bana misafirliğe gelince ne yaparım? Dağınıklığımdan
başka şeyim yok ne yapayım!
Ey "Fânî", dünyada onun yüzü gibi dünyayı parlatan başka
güneş olmadığından benim gözüm aydınlıktır.
247
Her an dünyadan gönlüme başka bir sıkıntı geliyor. Seninki başka bir
âlem benimki gibi gam değil.
Meyhane dilencisinin İskender'in aynası ve Cem'in kadehi gibi başka
türlü şarap kadehi var.
Meyhane pirine: "Sakinin eziyeti olmayınca başka bir mahremim
yoktur" diyorum.
Ayrılık acısıyla gönlüm yok oldu. Keşke Allah kavuşma neşesi ve başka
bir mutlu gönül verse!
Bu an, şefkatli arkadaş ve şaraptan başka arkadaşı olmayana ganimettir.
"Fânî", feleğin dünyası senin gözyaşı selinle yarıya kadar
eğildi!
248
Saki veya pir tövbe ettiğimde bana şarap verirlerse, bu işte
kendilerinden razı olmam.
Ey şeyh, meyhanede tövbemi bozduysam, takdir kalemi gitmiş olur tedbir
nerede?
Zahid'in gönül acısı riyakâr takvasıyladır. Ona sahte ağlayışla çok
tesir etmez.
Senin zülfünün zincirinden boynuma zincir dolanırsa, bağdan
kurtulmayayım.
Ey şeyh, başımızı takdire teslim edince, şimdi senin tedbirin neyi
çözer?
"Fânî", eğer aşıksan, aşk sözü doğru açıklanmayınca, aşktan
bahsetme!
249
O dudak bana mutluluk ve can bağışladı, yoksa saf şarap mıdır? Ruhumu
arıtıyor, yoksa eritilmiş yakut mudur?
Senin kirpiğinin hayaliyle gözümde uyku yok. Hint ordusu saf çekmiş,
yoksa uyku eşkıyası mıdır?
Hurinin elinden kevser suyu sarhoşluk vermez. Gül çehreli sakinin
elindeki şarap mıdır yoksa?!
Gönlümün sıkıntısı ve karanlığı onun gamıyla harap oldu. Yoksa evimin
viran köşesi mi haraptır?
Pire: "Aşk ve şarap bana neşe vermiyor" dedim. Akıllı pir:
"Yoksa gençlik zamanı mıdır" dedi.
Şarap seli, akıl ve zeka ülkesinde beni boğdu, ey "Fânî"
şaşırdığım içki âlemi midir?
250
Ey saki, vakti ganimet say ve kadeh tut. Kadeh senin el öpmeni istiyor,
onun toprağından al!
Meselâ hurinin eliyle kevser şarabı tutulursa, sakilerin elindeki
muğların kadehi gibi olmaz.
İster feleğin dönüşüyle, ister yıldızın etkisiyle olsun, benim güneş
gibilerden memnun bir parçam yok.
Meclisimiz senin yanağın olmayınca söndü. "Yüzünü göster, o
yanağın şulesiyle sohbeti koyulaştır" de.
Ömrün bir günlük kalıcılığı yok ey lale, kırmızı şarap kadehiyle
sevgilinin nefesini tut!
Ey gönül, aşkta deliliği terk etmeyince, delilikle o peri gibi güzel
sevgilinin eteğini tut!
Ey vaiz, "Fânî"yi meclise çağırıyorsun ya, yararı iki üç
başka yalanında ara.
251
Onun gibi başka zalim sevgili, benim gibi onun sıkıntısından biçare
başka aşık yok.
Onun köpeği yüz parça gönlü yemeye geldi. Yüz parça veriyorum, o başka
parça istiyor.
Şirin'in gönlünde Ferhad'ın eliyle yumuşattığı sert taş gibi sağlam
başka taş yoktur.
Ey gönül, hayret vadisinde senin gibi başka avare yokken, niye
Mecnûn'un halini araştırıyorsun?!
Güzelliğin her bakışta hayret artırıyor, yazık ki beni başka bakışlara
sebep kılıyor.
Yüzünün bir tarafım açtın, ben öldüm, başka yüzlerde yaşamak için aç.
"Fânî", eğer şarabın yıldızıyla neşelendiyse de, başka
yıldızlar bunun gibi olmaz.
252
Ey saki, sarhoşum, sarhoşların şarap kadehini getir. Dinimden
korkarsan, zünnâr getir!
Kendi içtiğin saf şarabın tortusundan gönlü yaralılara deva olarak
merhem getir.
Varlığımı yakmam için yüzünü aç. Halil'in gül bahçesinden narçiçeği
renkli ateş getir.
Mana yolunda seni küfürden çevirirsem, cefakarın önüne meyhaneden şarap
testisi getir.
Ey kutsal kuş, varlığın dar kafesinde inleyen canımı götür, sevgiliden
müjde ver!
Bahçıvan, artık gül bahçesinden bahsetme, ya da o sevgilinin yanağından
örnek olarak bir gül getir.
Ey şarap satıcısı, hırka rehin oldu, başım hoş değil. Sarığıma karşılık
bir iki kadeh şarap getir!
Ey haberci, ne felek dost, ne ömür vefalı. O vefalı sevgiliden haber
getir!
Ey "Fânî", senin sevgi göstermene o naz ediyorsa, bir daha
sevgi gösterme!
253
Yüzün ateş gibidir, su da denilebilir. Ay senin inceliğinden utangaç,
güneş de.
Dünya meclisinden rindlerin yardımıyla meze ve şarap ulaştığından beri
meyhane dilencisiyim.
Zühtten öldüm, şarapla aşkımı sarhoş eden, harap eden şarap satıcısı
saki nerede?
Aşk yüzünden sıkıntı çekenler, benim misafirim gibidir. Gözün kanıyla
şarap, gönülden de kebap veririm.
Maksadın elden bellidir. Bu yolda erteleme de acele de iyi değildir.
Ey öğüt veren, rezilliğimin sebebini sorma! Aşkür. Şarap kadehidir. Bir
de gençlik çağı.
"Fânî", seher vakti meyhaneye gözyaşı yağmuru döktü,
sıkıntının etrafında oturdu, kapı da açıldı.
254
İlkbaharda kadehe neşeli şarap doldur. Bulut gibi feleklerin kubbesine
naralar at.
Küre gibi feleğin dönüşüyle ne kadar baş döndüreceksin, kadehin
dönüşüyle yeryüzüne fitneyi at.
Ey aşk, riyakar zühtten vücudum soldu. Ah şimşeğim bu harmana çerçöp
olarak at!
Allah'ım, sarhoş ne zamana kadar dinlerde fesatlık çıkaracak, o
korkusuz kafirin gönlüne acuna, at!
Allah'ım, bu feyzi olmayan bencil zahidi idrak aynasındaki kadehten bir
gölge olarak at!
Yüz kadar parlaklığı olan senin güzelliğinin yüz yapraklı gülü, bütün
ışıklarını bu yüreği yaralı gönle atsın.
Ey saki, "Fânî", Hâfız'ın yudumuyla sarhoş oldu. Kalk ve
şarap kadehine neşeli şarap doldur.
255
Meyhanede sarhoş, kavgacı, şarapla bela ateşini keskinleştirenler
sakilerdir. Yan bakışla aklı avla. İşveyle takvayı yak. Söz vererek ruhu aldat.
Hileyle renklendir.
Avlama zamanı kementleri cazip, kalp kırma zamanı okları kan dökücüdür.
Kâküllerinden kokunun yayıldığı her diyar halkı günahkar ve de kötü
kalplidir.
Aşk ve rezillik var, şarap getir. Takva elbisesini ve zahidlik
hırkasını yak.
Ey gönül, kıyamet yaratılıştan aşkı ortaya çıkarınca, kıyamet
karışıklığından niye korkayım ki?!
Kadehle sarhoş olduğumda, padişahın yüzüğü ve Perviz'in tacı nerede?
Feleğin içinde senin hadisen olunca, nasıl çıkılabilir? Bundan kaçma.
Ey "Fânî", birazcık seçim hakkın olmayınca, rıza yoluna git,
kavga yerinde kalsın.
256
Sarhoş kafir meyhanede yine canıma zarar verdi, meyhane şarap seliyle
yine beni viraneye çevirdi.
Feleğe yükselttiğin her züht ve takva binası, yazık ki benim tufanımla
yine yerle bir oldu.
Şarabın taze açılarıyla ıslanan hırkam, hep ayrılık acısının ateşi ve
hararetiyle yine kurudu.
Meyhaneden çıkıp Kabe'ye gitmeye niyet edince, gönül yine gittiğine
pişman oldu.
Ey şeyh, züht perdesinin ne faydası var? Bu
sarhoş Mecnûn, meyhanede yine şaraba rehin olmaya soyundu.
Sakinin aşkıyla meyhaneye gidince, din ve dil yine onun işine
yarayamaz.
Aşk yüzünden yüreğimde gizli acılar olunca, yakamın yırtığı yine
eteğimle birleşti.
Aşkta ölmem ayrılık ulaşınca zor. Ey "Fânî", fena yolunu
takip etmek yine kolay oldu.
257
Henüz sarhoş olmayıp iki gözünde sarhoşluktan eser bulunmayınca,
rindlerin meclisinden gitme.
Henüz bir an bizim isteğimizle oturmayıp kendi isteğinle gitmeye nasıl
hevesleniyorsun?
Zamanın olaylarına henüz zarar vermemişken, ayrılıkta niye bizim
gönlümüzü kırmayı istiyorsun?
Ey saki, henüz senin şarap kadehine elim ulaşmamışken takatim kesildi
ve yok oldum.
Ey sûfi, meyhanede henüz şarapsever olmuşken sakinin beni şaraptan men
etmesi de ne oluyor!
Ezel sarhoşluğuyla henüz kendime gelmemişken, aşk sarhoşu olan bana
aklı niye soruyorsun?
"Fânî" gibi gönlüm o saçın halkasına henüz bağlanmışken,
delilik kemendinden nasıl kurtulurum?
258
Bugün benim ayrılık şiddetinden dolayı sıkıntım var. Yazık ki ben iyi
değilim, sen bugün nasılsın?
Divanelikle çok rezil oldum, delilik yüzünden çok utancım var bugün.
Vâmık ve Mecnûn yüzünden beni hikmet ve akılla yüz kere okşadı. Bin
tesellim var bugün.
Meyhaneye gidiyorum. Sanki bu acının ilacı şarap ve çalgıcıya havale
edilmiştir bugün.
Meyhaneci yolun kılavuzu olduğundan kadehi ele alınca, sarhoşluk
görünür bugün.
Şarap nasibini bana şeyh menetti, alemin emriyle onun yok olması
cehalettir bugün.
259
Gönül henüz itaat etmedi ama, amacım aşkı terk etmek. Sarhoşluktan
tövbe etmemi istiyorlar ama, henüz yapamıyorum.
Tövbe ve zühd hangi cemiyette bana ulaşır? Çünkü ben, bazen aşktan,
bazen sarhoşluktan perişanım henüz.
Nasihatçi, senin öğüdünü meyhaneye gitmeden anlamıyorum.
Bazen aşktan, bazen sarhoşluktan perişanım henüz.
Seni görünce ayağına kapanmam ayıp değildir. Çünkü başı mı ayağa, ayağı
mı başa koyayım bilmiyorum henüz.
Bir gece o ay bana misafir oldu, onun üzerinden bir ömür geçti, ama
hala yatak odamdan bana ayın ışığı geliyor.
Mümkün olduğunca o almalı güzel beni öldürmek için kılıç çekiyor, fakat
onun aşkından konuşarak uzaklaşmama imkanım yok.
Bir ömürdür onun can bağışlayan yakut renkli dudağının şehidiyim, halk
viran kabrimden can kokusu alıyor.
Ayrılık akşamı, sevgilinin ayrılığının uzunluğuyla feleğin kubbesi
altında henüz sıkıntıyla ağlamıştım.
Ey "Fânî", göğsü yaran ayrılık kılıcına bak ki, merhametliler
yakamın yırtığım hâlâ dikmedi!
260
Her ne kadar ona kavuşma ümidim yoksa da, gönlüm onun hayali olmadan
asla yapamıyor.
Onun gibilere gönlünü ver, ondan kurtul deme. Onun gibi güzellerle
olmadı, asla olmaz.
Her ne kadar boyu, orta boyun dışındaysa da, orta boydan asla az ve çok
değildi. Onun eziyet ve sıkıntısı gerçekleşmeden, gönlümün sıkıntısını gör ve
şarap ver.
"Fânî", senin ayrılığının derdiyle halsiz kaldı. Ne oldu da
onun halini asla sormuyorsun?
261
Ey gönül, meyhane sana sığınak olarak, meyhane kapısının dilenciliği de
rütbe ve şeref olarak yeter.
Sen özür dileyemezsen, dostun yardımı ve keremi özür dileyen olarak
sana yeter. Murat gülü ve rüzgar sana yardım eder. Akşam kanlı gözyaşı ve sabah
ah sana yeter.
Onun zülfünü karanlıktan çıkarmak istersen, o boyun ve yanağın hayali,
yolun ı-şığı olarak sana yeter.
Meyhane fezasında sıkıntı ordusunu defetmek için, sürahi ve küpler safi
her tarafta sana asker olarak yeter.
Ey katil, halkın kanını istiyorsan, kötü kalpli sevgilinin iki gözü
sana delil olarak yeter!
Felekten senin vefan ve sevginin olmamasına şaşılmaz. Sen sevgi ve vefa
ehlisin, bu günah sana yeter.
Ey "Fânî", meyhanede sefil dilenci olarak kalma. Vakit geçti,
şahlık kadehine meyletmek sana yeter.
262
Ayrılık acısıyla öyle yandım, ayrılığının acısından canım öyle yandı ki
sorma! Zülüf zinciriyle gönlü cezp etme. "Mecnûn böyle mi perişan
oldu" diye bana sorma!
"Yakut renkli dudağın ayrılığıyla nasılsın" diye bana niye
soruyorsun? Şirin'in canı bu ayrılıkla öyle bir gitti ki sorma!
Ey saki, çevir ve büyük bir kadeh ver, feleğin yüzünden o kadar ağırım
ki sorma!
Yüz çeşit belası olan gizli aşka düştüm. Bu sebeple öyle pişman oldum
ki sorma!
Akıllılar aşıklıktan ve şaraptan men ediyorlar. Cahil insanlara öyle
üzülüyorum ki sorma!
Şarap satan saki o kadar cilve yaptı, yüzüne öyle hayran kaldım ki
sorma! Kavuşmayı mı istiyorsun?
"Fânî" gibi fenayı ara, aşk zorluğunu öyle kolaylaştırdım ki
sorma!
263
Bize cennet bahçesinden kevser ve huri, meyhaneden şarap ve saki yeter.
Bencil zahid, sana veresiye olarak tûbâ, bize o salınarak yürüyen selvi
boylunun yüksek gölgesi yeter.
Alem halkının dizginini tutar, eski ve yeni olarak bize eski şarap ve o
genç yeter.
"Felek yüzünden canda ne afetler var" diyorsun, ay gibi
alımlı güzelin gamzesi bizim canımıza afet olarak yeter.
Biz neredeyiz, kavuşma nerede? İşte gönül ve can. Senin ayrılığının
sıkıntısıyla mutluluk bize yeter.
Senin aşk ateşini muhabbet ehlinde ararlar. Senin yüreğimizdeki vefa
acın bize işaret olarak yeter.
Ey saba, vefa ehlinin her biri dosttur. Falanın dostluğu ve sevgisi
dünyada bize yeter!
"Fânî", insanlardan yakınlığı kesmek mutluluktur, mutlu ol.
Çünkü bu huy ve tabiat bize yeter.
264
Senin sabah kadehin defe ve neye heves ederse, şalım zurnasının,
davulunun gürültüsü yeter.
O alımlı katilin sana dedikleri doğrudur. Sabaha kadar mum gibi olmak
ölmektir.
Bir kadeh sabah şarabıyla ömürden nasibini al. Çünkü sabaha kadar
kimsenin sana itimadı yoktur.
Onun yanağına ulaşma hasretiyle çaresizim. Yazık, hiç kimsenin kavuşma
çaresi
Genç sevgilinin aşkında eski şarap ateşte yağ gibi olsun, biz de ortada
çöp gibi.
"Fânî", fena şehrine ulaşınca şarap iç. Orada ne muhafız
korkusu olur, ne bekçi sıkıntısı.
265
Ey gönül, benim yerime o nazlının elini öp, elini vermezse, eşiğini öp.
Bu da olmazsa yere öpücük ver. Yani benim yerime oraya git, yeri öp.
Onun köpeğinin ayağının altım öptüğümü gör. Sana elini verirse, böyle
yap.
O boy ve yüz olmadan bahçenin kapışım vuruyorum. Servinin ayağını,
yaseminin yüzünü öp.
Ay her delikten içeri girer, o çadırda oturan ayın ayağından öp.
Düşerse o ay eğer "Fânî"nin eline, ayağını öpmek olur onun
işi.
266
Zühd ehline aşk meyhanesini, riya ehline de kavuşma yerini sorma.
Meyhane dilencisinin sırrım padişaha, padişahın mahzeninin durumunu
dilenciye sorma.
Sevgili, neşe ve hayat özelliklilere nasip oldu. Sıkıntı, dert ve
beladan başkasını bize sorma.
Biz dert görmüş, deva ummuşuz. Bize derdi sor, devayı sorma.
Aşk ehline aşk yolunun tehlikelerini sor. Tamdık sözü tanıdıktan
başkasına sorma.
Rindlerin meclisinde yukarı aşağı yoktur. Gittiğin yerde daireye otur,
yer sorma.
Ey gönül, zamanenin vefası olmayınca, salon zamane insanına vefa yolunu
sorma.
Ey "Fânî", bencilliği medrese ehli bilir. Bize fakirlik ve
fenadan başka şey sorma.
267
Feleğin meyhane gibi yüce temeli yoktur. Oraya akıllı gidersem,
gönlümde korkuyla gelirim.
Onun her küpünün bir feleğe benzediği söylenebilir. Her kabarcığı da
bir yıldızla kıyaslanabilir.
Ona başka bir alem denebilir. Çünkü bir iki kadeh içince kişi başka bir
aleme düşer.
Onun sofrasına şerefle adım at, nefesini tut, orada nefesin ruh veren
İsa nefesli o-
Meyhanecinin gönlünü sakinin yüzünden koru, güneş ışığını yansıtmak
için yerinden çıkar.
Uygun rehber ve yol bilen piri olmadıkça, yoldan çıkan yolunu bulamaz.
Kendi bedeninden beklentisi olmayanın, meyhane şarabından bir yudum
ümidi olmaz.
Ey "Fânî", fena dünyasını kazandırdığı zaman, meyhane
pirinden bir kadeh isteyebilirsin.
268
Gündüz tekke şeyhine karşı mahcubum. Çünkü dün, şarap satan
pirin dindarlık örtüsünden kurtuldum.
Ey akıllı, meyhanede aklı başından giden benim. Zühd adına okuduklarım
aklıma gelince, mescide yöneliyorum.
Dini yağmalama olarak saydın. Sakiyle meyhane pirinin meyhanede dün
tartışma ve kavgası vardı.
Benim dinimi kabul etmedi, doğal olarak şamata etmem gerekir.
Din meyhanede reddedildi. Dinde Müslüman olanlar; saçından,
sakalından utansın.
Yakut dudağın ve uzun kirpiğin yüzünden aklım başımda değil.
Ey ay yüzlü güzel, ya o zehri içimden, ya da içkiden çıkar!
Gönül ehlinin yanında söz değişir, diğer anlamıyla bu sözde mana bulan
susar.
Kaza işinde çalışmayı terk etmek, çalışmanın aynısıdır; çok çalışana
çalışmamak zor gelir.
Allah'ın sende sakladığı her ayıbı ortaya çıkarma. Belki halkın da
örtemeyeceğin kadar ayıbı vardır.
"Fânî", nüktedanlıkta sarhoş ve korkusuzdur. Hafız'ın şarabım
Câmî'nin kadehinden mi içti yoksa!
269
Tekkeden meyhaneye eşyamızı götürünce, şansımızdan memnun olmamız şarap
sebebiyledir.
Yazık ki, ayrılık kılıcıyla parça parça olmuş tenimi, kendi parça parça
olmuş gömleğimde gizliyorum.
Meyhane dilencisi, benim gibi bütün malını, canım şarap seline verdiği
için çıplak kalıyor.
Meyhanedeki sakilerin benim şişem için katı kalplerindeki taşlarına
bak.
Toprakta oturan dilenci, şahın kendi tahtında olmayan haşmetiyle
meyhanenin tozu olsun!
Aşk yolunda daha mutlu olmak istersen, "Fânî", gönlündeki
ahla pilim pırtım ateşe at!
270
Biz ve benlikten başka tarzı olmayan bencil şeyh, belki bir iki
düşünceyle kurtulur.
Ey zahid, ezelden vatanı muğların meyhanesi olduğundan, gönül beni
tekkeye çekmez.
Oğlu kaybolmuş pir, hüzünler evinde alevin yandığım görürsen,
sensizlikten yüreğim yanıyordur.
Sarhoşluktan baş ağrısı çeken, ilaç olarak kırmızı sandalı vücut
ağrısına da sürsün.
Ömrün sonunda iki arkadaş birlikte halvete gelirler. Ey felek, yüzünü
çevir ve birbirine yanaştırma!
"Fânî", fena meyhanesinden sarhoş gittiğinde onun kefenim
meyhane toprağıyla kokulandırın.
271
Meyhane pirinin kadehinin üstüne, dibine, onun güneş ve ay gibi olan
altın ve gümüş tabaklarına bak.
Yüz bin gönül ve can bakışma feda olsun! Sarhoş saki de onun yanına
oturmuş.
Meclisin etrafmda meyhane rindlerinden halka oluşmuş. Şahın etrafında
da ordunun yalanlan yine öyle.
Nice meclis ve şarap gören, âb-ı hayâta ve şah meclisine nasıl yönelir?
Bana kendi kadehinden bir yudum verince, utanıp onun yolunun
toprağından başkasına bakmadım.
Ey "Fânî", meyhane pirinin kölesi ol ve başını mağrur, servi
boylu sakiye feda et.
272
Onun siyah gözü bir bakışla bana cilvelendi, diğer bakışma maruz kalınca
nasıl ölmem?!
Ey bâd-ı sabâ, gönlün kanlı gözyaşıyla gözüm karardı, onun yolundan bir
toz ulaşsın diye bekliyorum.
Feleğin süsleyicisi, senin güzelliğim süslediğinde güneş ve aydan öyle
utandı ki, karardı.
Meyhanede benden haberi olmayan gönül, yine eğri külahlı sakiye sordu.
Keşke bana bir kadeh içirse ve beni öldürse! Çocuk gibidir, şarapla
öldürmesinin günahı olmaz.
Gönlüm feleğin sıkıntısından meyhaneye koştu. Olay olunca oradan başka
sığınılacak başka yer yoktur.
Ey bülbül, gül kokulu sevgilide vefa yoktur. Gönül ararsa da ona gönül
verme!
Ey "Fânî", fena iddiasında bulunan herkes, lafının iddiasının
yoludur burada tanığı.
273
Onun vücudundan bana elbise ve gömlek ulaşırsa, gömleğini bırak,
elbisesi beni helak ediyor.
Ondan söz dinlemeye takatim olmayınca, başka sözlere nasıl tahammül
edilir?
Onun dalgalı zülfünden rüzgar esince incindim, ama ruhum onunla
tazelendi.
Allah'tan hayatı ve ölümü kimsenin ağzım görmediği dudağın tebessümüyle
göstermesini istiyorum.
Şirin'in can bağışlayan dudağındaki aşka bak. Ömür geçti, onun
"dağ kazan" adı yaşıyor.
Gönlüm zaman ehlinin eziyetinden ve sıkıntısından rahatlayınca şarap
ver. "Fânî", fena yolunda hızlı gitmek istiyorsan, yükünle gitme, onu
omzundan at.
274
Gel saki, meyhane hoş bir yerdir. Suyu ve havası aşk ve şarap sebebiyle
güzeldir. Beğenilmeyen kibri ve güzel kıyafeti olan saltanattan çok, onun
kapısındaki dilenciliği bil.
Gönül onun dudağından gizlice istekte bulundu. Güldü ve "hoş
isteklerin var" dedi.
Aşıkların figanı, sevgi ve vefanın hoş sesli bahçe kuşları gibi
etkilidir.
Ne iddia yerinde, ne kibir, ne gurur. Ey gönül, Allah için hüzünlenme.
"Fânî", huriye, cennete ve kevsere bakmadı. Sevgili ve şarap
meclisine ulaşmakla övündü.
275
Seher vakti, meyhanede kulağıma sabah içki zamanı: "gir ve şarap
iç" diye bir ses geldi.
Fakat gözyaşınla önce yolu yıka, sonra sıdk ve safayla fena hırkasını
giy.
Sonra sevgiliye secde et, daha sonra meyhane piri için iki kulağım
tutup yeri öp.
Bütün şartlar yerine gelince, meyhaneye salınarak gel, yüz bağırıp
çağırmayla şarap tortusu içenlere bak.
Bir hoş sesli çalgıcıdan, bir de şarap içip aklı başından giden sakiden
vazgeç.
Bir şarap tortusu içen rindin kadehinden dolayı şarkı söyle, bir şarap
satan pirin elinden kadeh çek.
Bir yudumla dünya ve ahiret düşüncesini gönlünden uzaklaştırmak, şarap
düşkünü rindlerin cazibesine yaraşır.
Aklında o acının coşkusu olunca, sen de susuz dudakları bir yudumla
muradına erdir.
"Fânî", meleğin haberi olmadan aşk kadehi içmeyen, tortu
çeken rindleri inkar etme!
276
Meyhanede saki, çehresiyle öyle ateş saldı ki, din ve zühd ehlinin
ailesine ateş düştü.
İlk olarak o aşk benim viran gönlüme ateş olarak düşünce, afiyet
köşesinde rahatladım.
Eğer o ateşin ışığının parıltısı cehenneme düşerse, cennet hurileri
ateş gibi kendilerini yakar.
Ey saki, o ateş renkli sudan ver. Çünkü içince, ev halkını değil, cam
ve cihanı yakıyor.
Eğer her zaman sakinin yakıcı yakut dudağının hayali can yakarsa,
ağlayarak gönül ateşini azaltırım.
Gül bahçesinin her tarafında yanağının baharını kıskandıracak ateşli
güller ve yakıcı laleler yoktur.
Ayrılık çölünde aşıklar ordusunun yakıcı gönlü, gece kervan ateşi gibi
gözükür.
Onun aşkını yüz parça vücudun çöpüyle örtmek isterim, fakat çöp yığınıyla
ateş nasıl gizlenebilir?
Meyhanede ateşi mekan yapan Semender gibi şaraba düşmek istiyorum.
277
Seher vakti meyhane köşesinden Sürüş: "hasta hükümdar iyileşti,
şarap iç" diye müjde verdi.
Dostların yine dolu kadehler ve afiyet olsun sesleriyle bizi eğlence
meclisine çekmeleri ne hoş!
Bazen çalgıcının sesi şarap gibi sarhoş ediyor, bazen sakinin cilvesi
şarap gibi aklımızı başımızdan alıyor.
Şahın halveti için tatlı, hoş davranıştı sevgililer, inci parlaklığındaki
gece mumunu kolluyorlar.
Ey gönül, böyle zamanda akıllı olmak hatadır. Ömür binasının bekası
yok, sarhoşluğa çalış!
Ey "Fânî", sonunda işin şaha dua etmek olunca, gönlü bir an
bundan mahrum etme ve susma!
278
Ayağı burkulmuş sızlanan çocuk gibi, onun ateşli güzel yanağından her
tarafa ter damlıyor.
Gece o ay, misk kokulu perdeden çılanca, şebnem gibi yıldızlar onu
seyretmek için yere iner.
O ay, peri, huri, melek de olsa, akıl hayret artırıcı şekilden bir an
kendi şekline girmez.
Sen, güzel bahçede güzel servi cilvelenince, çemendeki güzellerin
kuraklık yılı geldi sanırsın.
Yasemin gibi zülfünü yanağına dağıtınca, yaşantımın gündüze akşam tozu
elediğini sanırsın.
Ey saki, dünya endişesinin beni afiyet öğreten zühdle ve iyi iş çıkaran
akılla helak etmesine karşılık kadeh ver!
Ey saki, zahid içme derdini men edince, ilk şarabı verince, süzme
şarabı bırak.
Kibirlilerin yanında kibirle ilgisi kalmayınca, yolunun toprağı olan
ben ondan nasıl iltifat görürüm?
Ey "Fânî", şarap sırrım kadeh çizgisiyle göstermemi, ama
başkalarına göstermememi istiyorsun!
279
Melek, her an günahım yazmak isteyince, onun güzel şimşeğinden kalemine
ateş düştü.
Gam ordusunu ah ateşiyle aşk mülküne çekerim, ordusu olan şalım budur
bayrağı.
Aşkla yanan gönlüm cehennemden niye korksun? Ateşli güllerle zehirlendi
niye üzülsün?
Gonca gibi gönlümü o ağız renklendirdi. Varlığın yoklukla beraber olması
bu yüzden.
Meyhane pirinin hizmetinde çok bulundum ama, onun cömertliğinden
beklediğim muğların kadehidir.
Bâd-ı sabâ, gönlümü onun zülfünde bulamayınca, kıvranın içinde niye
arasın?
Büyük kadeh al. Çünkü sevgisiz âlem, gamlı cana sıkıntıdan başka birşey
vermedi.
Aşkın kavuşma hareminde hürmet ettiği azizi felek nasıl aşağılar?
Ey "Fânî", sevgilim gitti, sen de git de, o sıkıntıyla ben de
göğsümü parçalayayım!
280
Derdimi yaralı aşıklara bağışlasam, her birine yüz binden çok düşer.
Güzeller, ürkek gönlümüzü, avcının avda yaptığı gibi kin kılıcından
bağışladılar.
Ey gönül, dostun sıkıntı ve belasının hepsini aşk mahallesine götürme.
Bizim için de bırak, bağışla!
Peri yüzlüyü istemekle delirdim. Saki, bana deliye yakışır iki kadeh
bağışla.
Aşk derdi ve belasına ve gönlümün muhabbetine ayrılık kılıcı çekip
bağışladılar.
Ey şarap satıcı, şarap ve sarhoşluktan dolayı sarhoşluğu gidermek için
bir dolu şarap bağışla!
"Fânî", senin boyun ve yüzünün hasretiyle toprak olunca,
sevaptır mezar dilencisine mum bağışla.
281
Ezelî kadehi yaratma peşinde olan, artık ebediyyen akimi bulamaz.
Kaza kalemi kadeh dairesini çizince, sanki sıkıntının rolü yörüngenin
dışında kalır.
Meyhanede sarhoşken Cem'in kadehinden utanan, elinde eski çömlekle
tortu içene bak!
Gönül, aşk ve delilikten yok olmaya yönelince, kazaya rıza göster, çok
öğüt verme.
Ey saki, eğer meyhane piri değerli söz söylediyse, az şarap ver ve
sakın onu inkar etme!
Felek sana kin besleyince, meyhaneye gir, iki üç sarhoş kadehiyle onu
yok say.
Bizim sıkıntımız yüzünden uykuya dalan sarhoş alımlıyı kimsenin
aceleyle uyandırmasını istemiyorum.
Sevgili gidince, gönlün de onunla beraber gitti. "Fânî",
şimdi onun derdinden kurtuldun, onu Allah'a havale et.
282
Bu gönlü yaralı, hep senin kılıcın yüzünden, gizlice gönül kulağına
bağrının yarığından bahsediyor.
Gönlüm sana kavuştuğuna memnun oldu, fakat hep senin ayrılığınla
endişeli ve tedbirli.
Ey vaiz, ay yüzlü saki elinde kadehle otururken tövbe sebebiyle
kurtulması mümkün mü!
Meyhanede kafir güzelleri yağmalarsam dinimin kıymeti nerede kalır?
Kınayan, dil kılıcıyla gönlümü yaralayınca, şarap tortusuyla derdi
uzaklaştırırım.
Dilenci ve şah, laf ve dervişlik davasında dervişten başka her şeyle
alay etti.
"Fânî", yüz kere sızlanarak onun derdini istedi, o ay yüzlünün
cömertliğiyle her birine yüz sıkıntı ulaştı.
283
Senin okundan göğsümde çok temren var, üstelik sayıları yağmur
damlalarından çok.
Senin ağzını istemede gönül kanım gonca gibi görünüşte az, fakat çok
gizli.
Senin güzel şekline olan delilik ve hayranlığım, akim düşündüğünden
çok.
Nasıl bir konak bu aşk çölü? Oradan çalgı ve nameden daha çok gönül
kulağına ah ve figan geliyor.
Belki rüzgar değil, su dindiriyordur ki, benim ahım ve gözyaşını
tufandan çok tesir etti.
Ey saki, halktan çok, etrafımdakilere şarap ver. Çünkü derdim ve
sıkıntım halktan çok etrafındakiler yüzünden.
Mübalağa etme ve sakinin döktüğünü iç. Takdir edilen rızkı kazanmaya ne
çok imkan var.
Saba, o güle doğru gitme, onun sümbülünün önünde bazen çok perişan
oluyorum.
Yol adımla sayılınca, ey "Fânî", kavuşmak için koşma. Çünkü
aceleyle gitmek çok gitmek değildir.
284
Hoş bir sevgili olmayınca; güzel hava, saf şarap ve hoş bir bahar nasıl
güzel gözükür?
Bana hoş bir sevgili yeter. Çünkü onun aşkıyla hava hoş, yanağıyla da
bahar hoş olacaktır.
Ey gönül, sevgilinin şarapla gül açmış yanağının bahçesini seyret,
lalelik ne güzel açmış!
Benim isteklerim bir bir oluyordu, felek çaldı. Felek utansın ve o hoş
günleri hatırlasın.
Sevgilinin yüzünün şeklini unuttum ama, hem onu hatırlamaktan memnunum,
hem ey gönül, hoş bir hatıram var!
Senden ayrı kalmaktan dolayı gözyaşı denizimde incilerim, gönül
ocağımda da yakutum var.
Eğer vuslatına erecek olursam önüne güzel hediyeler saçacağım.
O vahşi ahu sana itaat edince, ey gönül, şimdi tuzağı kur, eline hoş
bir av düştü!
Ey gönül, sarhoşluktan memnun olmadığım görüyorum. Ağzına kadar dolu
iki kadehle sarhoşluğu defetmek mümkün!
Ey "Fânî", sevgili senin yanında, rakip avare oldu. Güzel
yaratanına şükür için ağzım aç!
285
Yanağın gül bahçesi gibi ateşlendi, senin menekşe tarlası hatun, o
ateşin dumanıdır.
Senin ay gibi güzelliğinden ayrı kalmakla bil ki yanıyorum, gece alev
gökyüzüne kadar ateşleniyor.
Bizim sıkıntımızla gönlünde gizli bir yara olursa, içimizdeki gizli
ateşle buhar gibi olur.
Gönülden akıl, sabır ve zeka gitti; menzilde kervandan ateşin kalması
gibi, senin aşkın kaldı.
Yananların vatanı aşk ülkesinden başkası değildir, bilakis semender
ordusunun mekanı ateştir.
Şarabın izine bak, hırkamdaki yaralardan başka ateşin izini ne belli
eder?
Yanan gönlüme, inleyen vücuduma acı ki, aşıklık delilikle evimizi
ateşledi.
Ey "Fânî", yanağın şarap ateşiyle dünyayı yaktı, o ateşten
gönül alemimize de düştü.
286
Şahlığa heves edince, kendini bırak, fena meyhanesinin dilencisi ol. Ey
ay, sana rakiplerle ol demiyorum ama, şefkatli ve vefalı yüzünle de bazen
bizimle ol!
Temiz hava, saf şarap, saf saki. Sen de safa ehliyle safanın başında
ol.
Ey gönül, eğer saltanatın tacına tahtına heves edersen, meyhane pirinin
dergahının toprağında dilenci ol!
Yaratanın ve yaratılanın rızasını istersen, kaza gelince, rıza göster.
Eğer murat mahallenin gül bahçesinde oturmaksa, yolun toprağı gibi,
sabanın takipçisi ol.
Ey gönül, uyum için rindle rind ol, işin düşünce, dindarla dindar ol!
Eğer kendi gönül derdine deva istiyorsan, dertle bir ol ve devadan
kurtul.
"Fânî", şahlığı ve yüceliği istersen, Hafız'ın kölesi ve
Câmî'nin yolunun çeri çöpü ol.
287
Sabahleyin, mahşer sabahı akla gelene kadar, şarap satıcısı pirin
içirdiği kadehin zorluğunu bilirim.
Öyle bir kadeh ki, feleğe bir damla saçsan, felek şafak gibi renklenip
coşar.
Eğer rüzgar melekler ordusuna onun kokusunu getirirse, baştan başa
onların zikirleri sarhoş kavgası ve şamatası olur.
Konuşanlar ve susanlar, eğer dillerini onunla ıslatırlarsa, hem susan
onunla konuşur, hem de konuşan onunla susar.
Yıllarca rindlerin yanında omuzumdaki testiyle şarap içince, rindlerin
kuvvetine ulaştım.
O yüzden "Fânî", şeyhin köşesinden meyhaneye gider. Satıcı
pir odur, şarap satıcı pir buradadır.
288
Ey Allah'ım, o kadehten içen alımlı güzel nasıl bir beladır ki
başkasıyla içtiği her kadeh yüzünden benim aklım başımdan gidiyor?!
Meyhaneye çok şarap taşıdığımdan omuzum sarhoş devenin ayağı gibi oldu.
O siyah gözün sürmeye ihtiyacı yoktu. Onun sıkıntısıyla öldürülenler
matemde siyah giymişlerdi.
Her ne kadar kavuşma sözün beni oyuna getirdiyse de, o sözün lezzetini
asla unutamıyorum.
Gizli sözüm var o güzele ancak cesaretim var mı ki dudağımı götüreyim
onun kulağına?!
"Fânî", eğer sen fena tarzını istiyorsan, gidene üzülme,
gelmeyene bağırma.
289
Öyle bir şarap isterim ki, kuvveti zahidin elini ve aklını parlatsın.
Meyhanenin yangından çıkan her karınca sarhoş olarak salınsın.
Ey gönül, Allah'ın izniyle, ağlayıp inlemekle, altınla, kuvvetle elde
edilemeyecek şarap olsun!
Tatlı candan daha dost olan sert şarap olsun, ben de bir an dünyadan,
kötülüğünden ve karışıklığından kurtulayım.
Sakinin yanağının şaraptaki aksi, gönül gözüyle görülebilir, bu görüşle
gönül gözleri kör olan zahidler inkar eder.
Devlet kuşunu avlamada belki acze düşer, tuzak ve yeme ihtiyaç
duyarsın. Ondaki karışıklığı görememen tuhaftır!
Zahid, rindlik elbisesini giymek isteyince, önce afiyet elbisesinden
soyunmalıdır.
290
Tertemiz can dediğim senin yakut dudağın, gülüşüyle temiz canları helak
etti.
Gönlüm gonca gibi kana bulanınca, sıkıntıdan her tarafım parçaladın.
Gönül kavuştuğuna seviniyorsa da, ayrılık korkusundan korkusu var.
Ayrılık ışığının yaktığı kişinin cehennem ateşinin yakıcılığından niye
korkusu olsun?
Çıplak, aşıkların cam toprağı olsun diye yolun toprağına ayağını basar.
Muğların bahçesinde şaraptan soyununca, Adem gibi üzüm yaprağını örtü yaparım.
Bir tarafa delileri çeker, bir tarafa aşkı, "Fânî" gibi
keşmekeşte kalmışım.
Şaşılacak şey değil "Fânî", gönlünün dağa meyletmesi. Çünkü
terk etmiş şehirde sarhoşluğu, eğlenceyi, yağmayı.
291
Gönül evimde sevgili, özel sohbet hazırladı, gönül onun sohbetiyle
ıstıraptan dans etti.
Kadehi çektim ve sarhoşluk belasından kurtuldum. Sonsuzluk suyunu
içince, ölümden kurtuldum.
Sana ulaşma sabahında gözyaşı döken mum gibi oldum. Ayrılık akşamında
kelebekler kısasa geldi.
Aşıklar ordusunda sana kavuşma şarabı genel, bana göre ayrılık kadehi
özeldir.
Meyhane pirinin önüne ihlasla baş koyarsan, kadehin sakinin elinden
kendiliğinden kurtulur.
Kıssacı kıssacıyı sevmez sözünün aksine "Fânî'nin gönlünde yokluk
ehline muhabbet var.
292
Meyhane piri bir yudum verirse, karşılık olarak can bağışlarım,
belime zünnâr bağlarsa, karşılık olarak iman veririm.
Senin ok yağdıran gamın için her temrene karşılık olarak bir can
vereceğim yüz binlerce can nerededir?
Ey saki, sarhoşluktan öldüm. Eğer bana bir kadeh verirsen, Allah sana
karşılık olarak âb-ı hayât versin!
O dudaktan bir buse verirsen, karşılık olarak can veririm. Canın
değerine karşılık yeryüzünün toprağı verilemez.
Meyhane pirinin kölesiyim. Fakirlik töresinde bizden ona ulaşan hatanın
ihsandan başka karşılığı yoktur.
Aşk zulmünden dolayı bana acıyıp, beni okşadıysan, Allah karşılığında
yüz kadar güzellikle seni bağışlasın!
"Fânî", sevgili uğruna tatlı canını verdi ama, kısmetine ayrılık
acısından başka bir şey çıkmadı.
293
Aklımda sevgilinin yakut renkli dudağına, gönlümde gül ağızlının
kadehinden dolayı sevinç var.
Gül endamlı, o serviden neşe eklemeyince, gül neşe getirdi, servi
sevinç ekledi.
Neşe adına her şey sıkıntı ve eziyetken, sensiz mecliste benim neşe
değil, sıkıntım var.
Sana kavuşma mutluluğunu kaybettiysem de, iyi ki neşe ebedî olarak var.
Ey saki, şarap ve kadehten başka neşem olmadığından, neşem hevestir,
bana şarap kadehi ver.
Sabahtan akşama kadar kimsenin neşesi yoksa, şarap ve sakiyle bir
akşamlık neşeyi ganimet bil.
Ey saki, mahmurluğun sebebi sarhoşluk ve şaraptır. Zamanın şarabından
neşe ummak ham hevestir.
294
Gönlüm aşık olunca, Kur'an ezberlemiş yeni Müslüman gibi, sevgilinin
lafzını ezberlemiş.
Senin saçını açıklamada zavallı gönlüm yazık ki, baştan başa perişan
sözler söylemiş.
Gönül, yüzünün aşkı ve ayrılığın sıkıntısıyla gam günü, Kenan kuyusunun
eziyetiyle Yusuf Suresi'ni ezberlemiş.
Dört defteri okuyup, kolayca ezberleyene aşk sırrından bir konuyu
öğrenmek zor gözüktü.
Aşıklık belasıyla şeyh San'an'ın halini ezberleyip unuttuğunu görünce,
başı dönmüş olarak inliyorum.
Şeyh, dilinde tevhitle canından habersiz, cahilin ezberlediği Kur'an’ın
manasından uzaktır.
Sevgili, "Fânî'nin nazmım ezberlemiştir, buna şaşılmaz. Çünkü onun
güzelliğim ezberindekiyle açıklamış.
295
Bir akşam eğlence meclisine giren mum olunca, o zalim güzelin öldürdüğü
mum oldu.
Senin yanağının ateşi ona tesir etti, senin güzelliğinin nurundan mum
aydınlandı.
Bütün asiliğin ve güzel ışığınla yakıyorsun, senin boyun ve ay yüzünle
mum ne zaman beraber oldu ki?
Ey saki, benim meclisimde bu gece mum gerekmez. Çünkü o parlak şarap ve
o çehreden mum hasıl oldu.
O servi boylu divane lambayı yaktığı için ayağı fanüste bağlı, boynu
zincirde.
"Fânî", başından taç düşüncesini çıkar, altın taç olan başta
mum olduğunu gör.
296
Meyhaneye gir, geniş alam fırdevs gibi, her taraftaki sakiyi benzersiz
huri gibi gör.
Feleğin gölgesi ona düşünce, böyle yüksek bir binayı yaptığı için Allah
hayrım versin!
Felek hızlı hareket edince, bir burçtan diğer burca bin yılda
ulaşılamaz.
Ona yolda yürüyenden durduğu yerde karanlık ulaşır, halkın güzelliğiyle
kötü huylar değişir.
Şaraptan bir yudum çeken, dindarlığın bin suçuna bir latifeyle şefaat
eder. "Fânî", o diyara onu zindanına götür, âlemi, etrafındaki
şerefli ve şerefsizi bırak.
297
Hırkama şarabı döktü ve kederle giderdiği o eski dert gibi
dindarlığıyla rahatladı.
Senin gül yüzün olmadan gonca başımız yakamızda, kanlı gönlümde bahar,
bahçe isteği yok.
Gönül evi, karanlık gecede şarapla gamlananı eğlenceyle aydınlatır.
Zamanın bağına nergis gibi başım önüne eğmiş, elinde kadeh bulunan
rind, ibretle baktı.
Ey "Fânî", kavuşmak istersen, "fena yolunda az
dolaş", bunu sana söylüyorum, elçiye tebliğden başkası yaraşmaz.
298
Ey, gönlümde gül yüzü gül bahçesine, iki ateşli yakut dudağı aydınlık
şaraba ihtiyaç hissettirmeyen!
Yakamı ne zamana kadar yırtacaktım? Yüz kere şükür ki aşk deliliğiyle
bana gömlekten rahat çıplaklık verdi.
Eğer dinlenmen gerekiyorsa, ey gönül, meyhaneye git. Çünkü kimse o
emniyetli yerden başka yerde rahat edemez.
Bu nasıl naz ki, o güzel vücutlu servi yüz sevgili de görse, bizden
huzurlu oluyor.
Sarhoş sevgili yeryüzünde rahat. Benim yüzümden rahat etmezse ne
olacak!
"Fânî" gibi varlığın sıkıntısından kurtulanın dosta ihtiyacı
yoktur, düşmandan da rahattır.
299
Şarap kadehinin uğurlu yıldızı bir gece elime düşerse, sarhoşluğu ne
mutluluk, parlaklığı ne şereftir!
Her tarafta saki belaysa da, meyhane her beladan korunsun!
Canına kastedince, sıkıntı ordusunu defetmek için küp ordusunun saf
çektiği meyhaneye gel.
Yüzün sıcaklığı ve kırmızılığı ilk kadehle oldu, şarap ateşiyle
sıcaklık ulaşınca, ikisine de şaşılmaz.
Aşk ve şarapla hayatım mahvoldu, ama yine de böyle mahvetsin.
Şarap küpünün coşkusuyla ağzından salya çıkmış sarhoş develer gibi olan
sarhoşların sarhoşluğuna bak!
Aşk yoluna atılan her adımda bin korku varsa da, korkuyu atman için
azmet, korkma.
Feleğin eğrisinden ok gibi sıçra ki kurullasın. Yoksa iki yüz zulüm
okuna hedef olursun.
300
Meyhane piri eline saf şarap verince, tövbeyle kendini muaf tutma.
Ey gönül, ayrılık kılıcıyla göğsüm yarıldı. Yırtık gömleğimi dikmenin
ne faydası var!
Kirpiğinin savaş ehli gibi saf çekmesiyle aşk ehlinin kalbi kırıldı. Ey
sûfî, aşk dersine gir. Çünkü senin konun anahtarla açılmaz, açıklamayla izah
edilmez.
Muhalefetin kavgasıyla söz uzadı ama, aşk edebiyat defteri aslında bir
harftir.
Benim senden ve meyhaneden razı olmam, Kabe'den ve zühtten iyidir. Zira
derler ki, insaf, itaatin üzerindedir.
Benliği terk etme yolu "Fânî"den ve benlik şeyhten. Çünkü bu
her zaman "lâ" dan nükteler söyler, o ise "lâf' tan.
301
Meyhane gibi emin yerin, meyhane piri gibi koruyucun olursa, kesinlikle
mutlu sayılırsın.
Arkadaş gönülden zamanın sıkıntısını götürür. Yazık ki, bu zamanda
arkadaş bulunmaz.
Ravza, huri ve kevserden maksat, meyhanenin sürahisi, arkadaşlığı ve
köşesidir.
Meyhane dilencisi ve eski çömlekteki şarap tortusu, şahtan ve Cem'in
kadehinden gelen ruh gıdası ve saf şarap gibidir.
Ben şaraba düştüğümde, onun durumunu sorma. Zira boğulan denizden haber
vermez.
Yol kesicilerden kimse bu yolda yetişmedi, yol pirinin emriyle çölü
katetti. Ulaşma sözüyle bana bela vermektesin ama, bu sözü tasdik ettiğimi
düşünme. Bu eski dünyada her topluluğa bağlandım, Hiçbirinde dost alameti
olacağına inanmadım.
"Fânî", sevgiliye ulaşmak istersen fenayı seç, çünkü ilim ve
amel konusu baştan başa telkindir.
302
Ey saki, gönül ateşi ayrılık alametimdir. Şarap getir de, ayrılık
canıyla tutuşturayım.
Dünyada sıkıntı ateşi, evimi barkımı yaktı. Ayrılığın evi barkı yansın!
Rindler meyhaneye destan götürüyorlar, ayrılık destanım nasıl
anlatayım?
Ben ve ayrılık arasında uzaklık olan, lütfederek gelecek kavuşma
nerede?
Hikayemi gizlediysem de, sarhoşluğumda ayrılığın gizli üzüntüsü ortaya
çıktı.
Gönül mülkü beni rahatlattı ama, ayrılık kervanından iki yüz sıkıntı
ulaştı.
Ayrılık göğünden başımıza bela taşı yağarken, meyhaneden nasıl çıkarım?
Kavuşma meclisinde gözyaşı döktüğüm zaman ne hoş! Ayrılık zamanının
sıkıntısını açıklayanı getir.
"Fânî", kavuşmayı fenadan başkasına mal etme. Zira o
kavuşmaya seni ulaştıran, ayrılığın ta kendisi.
303
Aşk kadehinden toprağa bir damla damlarsa, binlerce Mesîh gökyüzünde
secde eder.
Yapısı o bir yudum şarap hamurundan olan kişiyi Yüce Allah
"isimlerini öğretmek" için emin olarak yarattı.
Melekler O'nun emrine baş kaldırınca, bir kere korkusuzca baş
kaldırmaktan niye korksunlar!
Fena meyhanesinin haremi temizlerin yeridir; aklı olan, temiz olmayan
köpekten kaçar.
Rahmet denizinde özel olan şarabı getir. Ateşli sudan ateşime su dök.
Kendini ibadetle feyizlendir. Çünkü feyizli olan sakınılan suçtan
aranmıştır.
Sağlam iple asma ipi örneğindeki gibi, bana göre saf su, şarap
tortusundan saftır.
Şeyh, benim yırtık hırkayla fena meyhanesine sarhoş olarak düştüğümü
görünce hangaha doğru kaçtı.
Yüzünü açınca, tecelli şimşeğinin ateşiyle çerçöpün kalmaması gibi,
"Fânî"'den eser kalmadı.
304
Ey yaratılışı temiz çocuk, sadece bedenim değil, ruhum da sana feda
olsun!
Senin asil zatın yanında parlak güneş, parlaklıkta kara toprak gibi
kalır.
Senin mahallenin toprağına canımı saçmak isterim ama, helak olmanın şaşkınlığıyla
nasıl ölünür?
Kalem senin hattına baş koymayınca, kıyamete kadar başı dönmüş, yüzü
siyah ve göğsü yarık kaldı.
Bize: "Gönül yarasını geçirmek için merhem iste" veya
"kalp yarasının devası olarak niye hastalık istemiyorsun?" dedin.
Haşr günü senden şefaat bekleyen, bu yokluk meyhanesinde suça ve
korkusuzluğa niye aldırış etsin!
Ey "Fânî", kötü fiilinden endişeliysen de, belki o iyiler
şahı sana şefaat eder, üzülme!
305
Meyhaneye gidersen, Allah seninledir, züht ve riya tekkesinden uzak
dur!
Tuz dökünce şarap içilmez ama, senin tuzlu yakut renkli dudağına can
doymaz.
Rahmet bulutunun ona su dökmesine şaşılmaz. Meleğin kanadı, meyhaneye
süpürge gibi oldu.
Dost gönle ev kurunca, ömür endişesi niye? Şüphe perdesi yüze nasıl
mani olur?
Mesîh gibi felekte yürümek istersen, bu ancak meleğin kanadı ve kutsal
ruhla mümkündür.
Ey "Fânî", gönül sayfası için feyiz alameti arama, senin
yazın bekâ levhasında yazılı!
306
Yudumunu saçarsan, biraz toprağa dök. Ben aşk yolunda toprak olmaktan
niye korkayım?
Şaraba düştüm ama, vücudumun zayıflığından şarapta boğulmadım. Çöp gibi
suda yüzüyorum.
Gözümü gözyaşıyla yıkadım, artık yüzünü göster, senin güzel bakışından
başka güzel manzara yok.
Gül yüzlü saki, ne yazık ki bazen şarap ateşinden, bazen ateşli
yüzünden canım ve gönlüm yandı!
Başımı kestin ey süvari, onu terkiye bağlarsın da ayağını öperim diye
halimden memnunum!
Aşk fırtınası esince, nice kıvılcım, kül, yıldızlar ve felek yok
oluyor.
Fena bahçesinin gonca ve gülünden yırtık gönlü ve yırtık hırkasıyla
sadece "Fânî" gözüküyor.
307
Yakamdan göğsümün yırtığı, göğsümün yırtığından içimin ateşi gözüküyor.
Ey arkadaşım, iple yırtığımı dik ki yine gönlüm çarpıntıyla çözülsün.
Cana kastederek, sarhoşun beni terk etmesinden korkum olmayınca, onun
yolunun toprağında can kaybetmekten niye korkayım?
Terkiye asmaya layık değilse de madem senin avınım, başımı köpeğine
yiyecek yap.
Ay yüzlünün derdiyle sıkıntılıyım. Ey saki, bana şafak renkli feleğin
kadehiyle dolu şarap ver!
Zühd harmanında şimşek kılıcıyla aşk parlayınca, çöp ordusunun gücü
nerede kalır?
Ey "Fânî", bütün güzelliğinle her şeyi feda etmekten başka
bir şey yapma. Çünkü gözün ve gönlün adeti budur.
308
Yakutun mekanı Bedahşan gibi olan meyhaneye bak. Ondaki her küp yakut
gibi, şarapta dolayı yakut madeni.
Hayat bahçesine bak! Şarap satıcısı sarraf gibi renkli şarapla yakut
renkli dükkanım açmış!
Senin yakut renkli kulağının ayrılığıyla, gözümün her kirpiğine bir
damla göz yaşı yakut gibi asılmış.
Ayrılık dağında senin dudağının aşkıyla işim, gönül kanıyla yakut
alâmeti istemektir.
Gül, bülbüllerin yanında yakut sofrasını açınca, nasipleri sıkıntı
çekmekten başka bir şey olmaz.
Senin dudağındaki şarabın aksi meyhaneye düştü. Her taraf şaraptan
dolayı yakut renkli dünya gibi oldu.
Isırdın ve canımın ipini kopardın. İki dudağının arasında yakut renkli
ip oldu.
Taş ve yakut arasında ayrılık olacaksa, bela taşının kırmasıyla ayrılması
daha iyi.
"Fânî" senin yakut renkli dudağının hayalini taşıyorsa
gönlünde, ortada ya böyle bir şey var, ya da yakut düşüncesi.
309
Servim gidiyor, gidişi gönülde kalıyor. Onun yanağının gülündeki yüz
diken gönülde kalıyor.
Can bedenden çıkınca; gönülde figan kalmıyor, onun ayrılığında inilti
gönülde kalıyor.
Onun ayrılığının keskin uçları hatıra olarak ok gibi değil, bilakis
gönülde çivi gibi kalıyor.
Yaralayan ok gibi doğruca gönülden geçip boyuna gidince, sıkıntıyla
gönülde kalıyor.
O gül yanaklı serviden gönülde kalan dikenler batıyor olsa da her
birinin yarasından memnunum.
Ey saki, o tatlı güzelin sıkıntısından gönülde kalan nice üzüntüden
dolayı bana saf şarap ver.
Ey "Fânî", senin ayrılıktan dolayı o kafirden kurtulman
mümkün olmaz. Onun kâkülünün hayaliyle gönülde zünnâr kalır.
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder