Câmî, Baharistan
| |
AŞK'A AŞIKIM
Bir derviş bir cefakârın
aşkına yakalanmıştı onun geçeceği yerlerde yel gibi yeler, yollarını göz
yaşları ile sulardı o mürüvvetsiz ise ona bir kerre acımaz, gözünün ucu ile de
bakmazdı.
Dostları dervişe öğüt
verdiler şöyle dediler:
Seninki gece gündüz
sarhoşlarla düşüp kalkıyor onlar ile birlikte yatıyor o dervişleri seviyor
onların aleyhinde bulunuyor onu isteyen onun gibi olmalıdır ona onun gibi
arkadaş yaraşır senin için iyisi odur ki ondan elini, eteğini çekesin kendi
işin, gücünle meşgul olasın.
Derviş bu nasihatları
dinledi şöyle dedi :
Kıt’a —
Ben sevdiğimden
alabileceğim zevki alamadım o da aşk derdidir ben ona değil aşk’a aşıkım varsın
başkaları ondan lûtuflar, iltifatlar görsün bana onun için yanmak, onun için
ağlamak kâfidir.
Sevdiğim bir güzellik
bahçesidir gül isteyen birisi bahçeden gül toplar diken isteyen diğer birisi
diken toplar.
Sh:75
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
BİZE ÇOCUK DİYORLAR, FAKAT BİZSİZ DÜNYALARI YOK
Bir güzeli gönüllerin
kementleri dervişler halkasına çekti sofular dairesine merkez noktası gibi oldu
(yâni bir güzel genç tekyeye intisap ile mürit oldu).
Kıt’a —
O yeni, güzel mürit
tekyede Allahı arayan dervişlerin kıblesi oldu dervişler Allahı unuttular
yüzlerini hep ona döndüler.
O şeker sözlü güzele
dervişler sineklerin bala, şekere üşüşmesi gibi üşüştüler.
Herkes o güzeli
kendisine mal etmek istiyor, kendisini ona beğendirmeye çalışıyordu.
Hepsinin fikri bu olunca
aralarında kıskanmalar, gürültüler, kavgalar başladı.
Kıt’a —
Güzel yüzlü bir
sevgilinin aşkından dem urulurken âşıkların birbirleriyle çekişmeleri uzak
değildir. Kâ’beyi tavaf etmek isteyenlerin şevkları arttığı zaman daha evvel
tavaf için bir birlerini ittikleri, kaktıkları çok görülmüştür.
Tekyenin piri olan zat
dahi âşıklar arasında idi bukeçeden onun da külahı var idi o genci sevdiğine
dair kendisini ilzam için türlü şahitler getirir dururdu.
Birgün şeyh efendi
çocuğu huzuruna da’vet eyledi ona nasihat dilini açtı şöyle dedi:
Ey değerli çocuk, ey
gönülleri bağlayan genç süt ile şekerin çabucak birleşimi gibi herkesle kolay
kolay imtizaç etme her alçak kimsenin hilesinin ipine asılma sen bize Allahı gösteren
bir âyinesin yüzünü her başsız, ayaksız kimseye açarsan yazık olur.
Rubâî —
Dizginini yabancıların
ellerine verme âdi insanlar ile hususî halvette bulunma.
Güzel yanağın mücellâ bir
âyinedir yazıktır bu âyineye yazık pas kondurma.
O tatlı çocuğa bu
nasihat acı geldi çocuk yüzünü ekşitti kalktı bir bahane ile tekyeden savuştu
gitti birkaç gün tekyeye uğramadı.
Gerek şeyh efendi, gerek
müridler onun ayrılığıyla bittiler, feryada başladılar, göz yaşları akıttılar,
bir ağızdan özürler dileyerek şöyle dediler :
Beyit —
Çocuk çocuk yine gel
darıldınsa darılma sana kimse kumanda edemez gel kimi dilersen onunla düş kalk
kimi dilemezsen onu bırak tek gel gel gel.
Rubâî —
Her ne kadar aklımızı
aldadıyor, sofuluğumuzu yıkıyor, yakıyorsan da yine gel bizi bırakma kırık
dökük gönüllerimiz seninle eğleniyor.
Bize o yetişiyor ki
çektiğimiz belâları, mihnetleri göresin başkalarının vasıtasıyle ara sıra
bizimle de oturasın.
Darılan genç dervişlerin
özürlerini kabul etti serkeşlikten vaz geçti o ayrılık çeken hastalar ile
tekrar beraber bulunmak üzere tekyeye döndü.
Kıt’a —
Dört şeyden sonra hasıl
olan dört şey azaptan sonra erişilen rahat ve saadetten daha hoştur.
Dört şey şunlardır :
1 — Ayrdıktan sonra
kavuşmak,
2 — Dedikodudan sonra
fikirce birleşmek;
3 — Çekişmeden sonra
barışmak;
4 — İtaptan sonra
kendinden geçmek.
Sh:76-78
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
KÖPEKLER ARKADIŞIM OLDU DİYE BENİ KINAMA
Hikâye —
Bir sarhoş evden dışarı
çıktı, yolun ortasında düştü kustu dudağı, ağzı kusmuk içinde kaldı.
Derken bir köpek geldi
ağzını, dudaklarını yalamaya başladı o sandı ki birisi gelmiş de onun ağzını
temizliyor.
Bunun için ona dua etti:
Cenabı Hak çocuklarım da
sana muti’ etsin hizmetinde bulunsun dedi.
Köpek iyice yaladıktan
sonra bacağını kaldırdı sarhoşun yüzüne işedi.
Sarhoş memnun olarak
Allah ömürler versin saadetini arttırsın sıcak su getirdin yüzümü yıkıyorsun,
dedi.
Kıt’a —
Şarap içen kimse
bıyıklarını pis kusuntu ile bulaştırmayı kendisine lâyık gördüğü surette köpek
gelip onun pis bıyığını yıkasa lâyıktır.
Sh:83
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
SENİ TAŞIRLAR, FAKAT SEN HUYUNDAN
VAZGEÇMEDİN
Bir akrep zehiri
iğnesinde habâset oku kuburunda Bir yere sefer etmek istedi. Geniş bir suyun
kenarına geldi şaşırdı kaldı ne geçebiliyor ne geri dönebiliyordu. Orada bir
kaplumbağa var idi. Akrebin hâline vâkıf oldu, ona acıdı onu sırtına bindirdi
suya girdi yüzerek suyun öbür tarafına çıktı fakat su üzerinde yüzerken sırtına
akrebin birşey vurduğunun farkına vardı. Kaplumbağa karşıyakaya çıktıktan sonra
akrebe sordu
-Kulağıma bir tıkırtı
geliyordu bu tıkırtı neden ileri gelmekte idi? Dedi.
Akrep :
-Sen yüzerken ben seni
sokmak için sırtına iğnem ile vuruyordum vakıa iğnemin sana te’sir etmeyeceğini
biliyordum fakat adetimi bırakamadım
dedi.
Bu sözü işiden
kaplumbağa o soysuzu dünyadan kaldırmak iyileri onun şerrinden kurtarmak için
henüz akrep sırtınla durduğu halde suya daldı. Akrebi su aldı, gelmeyecek yere
götürdü dünyaya gelmemişe döndü.
Kıt’a —
Şer, fesat meclisinde
yüz türlü hile telini çalan her zalimin girmesi ve bu sayede onun kendi pis
huyundan, halkında onun dinden kurtulması iyidir.
Sh:
131
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
SEVDİĞİNE EHL-İ DİLDEN BAŞKA KİM KAVUŞTURUR Kİ
Bir kerre Sıddîkı Ekber
(radıya'llâhu anh) efendimiz hilâfeti zamanında Medine’nin sokaklarını geziyor
her hânenin kapısına uğruyordu. O sırada bir evin önüne geldi içeriden
birisinin ağladığını işitti sebebi: Bir kadın veya bir kız bir beyit’i
okuyor hem de ağlıyordu.
Beyit’in manzumu şudur:
Sevdiğim senin yüzün
güzellikte aydan fazladır senin yüzünün güzelliği yanında güneş bile cılız,
çelimsiz kalır.
Dudağıma süt nine süt
sürmeden evvel ben senin lâl gibi dudaklarını düşünür onun aşkıyla ağlar kanlar
yutardım.
Bu beyit Ebûbekr’ı Sıddık
Hazretlerinin gönlüne dokundu dayanamadı kapıyı çaldı kapıya genç bir kız
çıktı.
Hz. Ebûbekir sordu:
Kızım hürre misin câriye
misin?
Kızcağız "câriyeyim"
dedi.
Hz. Ebûbekir sordu.
"Bu beyiti kimin
için okudun, kimin için ağlıyorsun" dedi.
Câriye şöyle dedi:
Ey peygamberin Halîfesi,
peygamberin ravzai münevveresi şerefine olsun beni bırak bu ciheti sorma.
Hz. Ebûbekir şöyle dedi:
"Gönlünüzün
arzusunu yerine getirmedikçe buradan adım atmam" dedi.
Bunun üzerine câriye
içini çekti Benî Hâşim gençlerinden birisinin adını söyledi.
Sıddîkı Ekber, mescid’e
gitti o câriyenin efendisini çağırdı câriyeyi satın aldı bahasını tamamen verdi
onu sevdiğinin yanına gönderdi.
Kıt’a —
A gönül seni cihanın
bütün maksatlarını bir tarafa bırakmış olan kimseden başka birisi sevdiğin ile
birleştiremez.
İş murat derdiyle husule
gelir eğer derdin yoksa inle ki bir ehli dil sana acısın da muradını hâsıl
etsin.
Sh:64-65
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
YÜZÜNÜ GÖRMESEMDE SESİNDEN BAHTİYARIM
Mûsikî bilen bir kız var
idi hem çalması güzel, hem söylemesi güzeldi. Üstelik kendisi de güzeller
güzeliydi.
Birgün bu kız sazını
çalıyor, gazel söylüyordu onu seven, gönlünde sevdasını taşıyan bir delikanlı
pencerenin altına durmuş kulağını onun sesine vermiş okuduğu gazeldeki rikkati,
yanıklığı düşünüyor, çalgısındaki lezzetten mütehassis olarak sallanıyordu.
Beyit —
Sevdiğinin yüzünü
görmese bile duvar arkasından onun sesini duyan âşık nekadar bahtiyardır.
Derken hâne sahibi
pencereden başını uzattı duran delikanlıyı gördü onu yanına çağırdı birlikte
bir masaya oturdular efendi delikanlıya her mevzudan sözler söylüyor ona karşı
hünerlerinin incilerini döküyordu.
Delikanlı ise bütün
dikkatiyle hâne sahibinin sözlerini dinlerken gözleri hep kızda idi o
gamzesiyle sual soruyordu bu kaşlarıyla cevap veriyordu o gönlünün ucunu
düğümlüyor bu tatlı bir gülüşle o düğümü açıyordu.
Mesnevi
—
Düşmanlar kör olsun biri
birine uygun iki sevdalının bir araya gelmeleri ne kadar hoştur bunlar bir
araya geldikleri zaman göz ile, kaş ile neler konuşur öpüşmeye, konuşmaya
bahâneler ararlar.
Hâne sahibinin delikanlı
ile konuşması uzadı beşerî bir ihtiyacını def için oradan ayrılmaya mecbur oldu
o iki sevdalı müştak serbest kaldılar şimdi meclisi hâli gördüler öpüşme,
sevişme arzuları kıyâmet gibi.
O sırada kız dile geldi
delikanlıya söz atarak şöyle dedi :
Kıt’a —
Göze görünen, görünmeyen
insanlar, ecinniler hepsi onun kulu olan Allaha and’olsun ki şu dünyada ne
görüyorsam sen bana o gördüklerimin hepsinden daha aziz, daha kıymetli, daha
muhteremsin.
Delikanlı bu nükteyi
işitti şöyle cevap verdi :
Rubai —
A benim güzel sevdiğim
gönlüm, gözüm senin yurdundur cihanda ne kadar güzel varsa hepsindeki güzellik
sende hâsıldır gönlüm sana su gibi akmıştır; bu da taaccüp edilecek bir şey
değildir; çünkü sana mail olmayan gönül, gönül değil taştır.
Kız bu def’a "cihanda
bir tek muradım var o da ellerimizle bir birimizin bellerini kucaklamaktır,
biribirimizin dudaklarından, ağızlarından şeker çiğnemektir" dedi
Delikanlı cevap verdi:
Bunu ben de arzu ederdim ne çare ki Cenâbı Hakk "Benden korkmayan ne
dostlar var ki kıyâmet gününde biribirine düşman olurlar" buyurmuştur.
Sevdiğim istemem ki yarın muhabbetimizin binası çatlasın, yıkılsın, dostluğumuz
düşmanlığa dönsün dedi ve artık sizi Allaha emanet bırakıyorum diye meclisten
çıktı çıkarken de şu teraneyi söyledi.
Rubâî —
Gönül
bu iki günlük aşkı bırak
iki günlük aşk bir işe yaramaz.
iki günlük aşk bir işe yaramaz.
Gönül
öyle bir aşk intihap et ki
hesap gününde o aşk ile cennete giresin orada karar tutasın.
hesap gününde o aşk ile cennete giresin orada karar tutasın.
Sh:65-66
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
NEDEN HEP NOKTADA KALDIN Kİ
Birisi bir şairin
yanında bir beyit okumuş mısraın birisinin sonunda ötreli (R) harfi öteki
mısraın sonunda esreli (z) harfi var’mış.
Şair bunun kafiyesi
bozuktur çünki birisinin sonu (R), ötekinin sonu (Z) dir demiş.
Okuyan kimse cevap
vermiş:
Kolayı var noktayı
atarsın ikiside (R) olur
demiş.
Şair pekâlâ öyle olsun
fakat birisinin sonu ötüreli, ötekinin sonu esirelidir bunu ne yapalım demiş.
Okuyan kimse kızmış "sen
ne cahil adamsın be ben sana noktayı kaldır işi düzelt dedim sen şimdi noktayı
bıraktın harekeyle uğraşıyorsun" demiş.
Kıt’a —
O değersiz insan ki
meth’i zemden, fethayı kesreden kesreyi zaminadan fark etmez.
Şaşarım ki bu halile
şiirden dem vurur halbuki şiir'le şair (arpa)i fark itmez
Sh: 96
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
BİTMESİN DEDİĞİM ÇOK ŞEY VAR FAKAT HEPSİ BİTTİ
Gönlümden öyle geçer ki
bu kitap çabucak bitmesin, kalem biraz daha konuşsun fakat okuyanların canları
sıkılmasın diye böyle muhtasar/kısa olmasına karar verdim.
Kıt’a-
Ey Camî söz yaygısını yay çünkü sözden daha
güzel yaygı yoktur.
Kıt’a –
Dinleyenleri de sıkma
eğer istek yoksa sözü kes çünkü dinleyenlerde istek yoksa yalnız senin isteğin
kâfi değildir.
Şu kitapta nazmına nispet
edilmiş şiirler aciz muharririn zadei tab’ıdır.
Rubâî –
Camî ne yazdıysa kendi
sözüdür başkalarından iğreti birşey almamıştır.
Bir adamın mağazası
kendi ma’mulâtı ile dolu ise dellal olup başkalarının kumaşlarını satması
yakışmaz.
Şu eseri okuyanların
hüsn’ü ahlâkından bir kusuruna vakıf olurlarsa af eteği ile örtmeleri onu ifşa
için dillerini açmamalarını ümit ederim.
Kıt’a –
Bir aşinanın bir ayıbını
görürsen onu yabancılara söylemek iyidir.
Çünkü işin sonunu
düşünenlere göre ayıp örtmek ayıp aramaktan iyidir.
Sh: 143
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
BEKLEME BENİ
Kıt’a —
Bir zengin bir dervişe
niçin bize çoktan beri gelmiyorsun? dedi.
Derviş şöyle cevap verdi
: Niçin gelmiyorsun suâli niçin geldin? niye geldin? Sualinden daha tatlıdır.
Sh:34
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder