Print Friendly and PDF

ÇARLIK RUSYASI’NDA MÜSLÜMAN KONGRELERİ

|

 

T. C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRK İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ

ÇARLIK RUSYASI’NDA
MÜSLÜMAN KONGRELERİ
(1905-1917)
VE
TÜRK İNKILÂBINA ETKİLERİ

— DOKTORA TEZİ —

Hazırlayan

Necip HABLEMİTOĞLU

ANKARA-1988



ÎÇÎNDEKİLER

Sayfa

ÖNSÖZ........................................................ ................................ ............ I

KISALTMALAR....................................................................................... II

GÎRÎŞ.......................................................................................................... 1

1.        BÖLÜM

YÎRMÎNCİ YÜZYILA GİRERKEN RUSYA MÜSLÜMANLARININ GENEL DURUMU................................................................................................... 7

A- Rusya Müslümanlarının Merkezi

İdare Açısından Genel Durumu.........7

8-                               Panslavizm ve Misyonerlik Tehdidi Karşısında Rusya Müslümanlarının Durumu9

C- Dinî Teşkilâtlanma Açısından

Rusya Müslümanlarının Durumu...........,16

D- Basın ve Yayın Faaliyetleri Açısından Rusya Müslümanla­rının Durumu.24

1)                                           îlk Basın Faaliyeti..,................................................. ....24

2)                                            îlk Yayın Faaliyeti................,.29

E- Kültürel Faaliyetler Açısından

Rusya Müslümanlarının Durumu............32

1)                                           îlk Yenileşme Hareketleri............34 a- Îdil-Ural’da Yenileşme

Hareketleri.34

b- Kırım'da Yenileşme Hareketleri ....................................................   36

c- Kafkasya ve Azerbaycan'da

Yenileşme Hareketleri

 d- Türkistan'da Yenileşme

Hareketleri ............................................................................................   .41

2)                                            Yenileşme Hareketlerine Tepkiler.  ....................................     .42

3)                                           Eğitim Kurumlan........................................................ 46

4)                                           Eğitimde Reform Hareketleri................................. ..52

5)                                           Dil ve Edebiyat Alanındaki Gelişmeler....    ....59

F- Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler Açısından Rusya Müslümanlarının

Durumu..................................................................................................... 64

1)                                               Kırım'da Ekonomik va Sosyal Faaliyetler Açısından Müslü­manların Durumu..64

2)                                                Kafkasya ve Azerbaycan'da Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler Açışından Müslümanların Durumu.......67

3)                                                Îdil-Ural ve îç Rusya'da Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler Açısından Müalümamların Durumu.......70

4)                                                Türkistan ve Kazak-Kırgız Step­lerinde Ekonomik ve Sosyal Faali­yetler Açısından Müslümanların Durumu ................................................      ..............74

G- Demografik Açıdan Rusya Müslü­manlarının Durumu............ ......76

11.         BÖLÜM

RUSYA MÜSLÜMANLARININ GENEL SÎYASÎ KONGRELERİ VE SONUÇLARI........................................................................................................................ 85

A- 1905 İhtilalinde

Rusya Müslümanları........8

1)                                               Îdil-Ural Müslümanları ve

1905 İhtilâli................................................................................................... 89

2)                                                Azerbaycan-Kafkasya Müslümanları ve 1905 İhtilâli                90

3)                                               Kırım Müslümanları ve

1905 İhtilâli................................................................................................. 91

4)                                                Türkistan Müslümanları ve 1905 İhtilâli................. 92

8-                                    Rusya Müslümanlarının Birinci Kongresi (15.8.1905). 94

1)                                               Kongrenin Hazırlık            Safhası........................... 102

2)                                                Kongre Faaliyetleri ve Alınan Kararlar...............   108

C- Rusya Müslümanlarının İkinci Kongresi (13-23 Ocak 1906).. 113

1)                                               Kongrenin Hazırlık Safhası..........116

2)                                                Kongre Faaliyetleri ve Alınan Kararlar.......................                  ..117

D- Rusya Müslümanlarının üçüncü Kongresi (16-21 Ağustos 1906)           133

1)                                               Kongrenin Hazırlık            Safhası...................... .....136

2)                                                Kongrenin Faaliyetleri ve Alınan Kararlar.................      .138

E- "Rusya Müslümanları tttifakı"nın Faaliyetleri ve Sonu..*............... ...148

F- Rusya Müslümanlarının Dördüncü Kongresi (15-25 Haziran 1914).........155 1) Kongrenin Hazırlık Safhası.............................................................. ....156

2) Kongrenin Faaliyetleri ve Alınan Kararlar....................................... ....158

G- 1917 İhtilâlinin Rusya Müslümanları Üzerindeki Etkisi               .164

H- Bütün Rusya Müslümanları I. Kongresi (1-11 Mayıs 1917)........ 167

1)                                                          Kongrenin Hazırlık Safhası................................ ...167

2)                                                           Kongrenin Faaliyetleri ve Alınan Kararlar..............   .169

I- Bütün Rusya Müslümanları II. Kongresi (20-31 Haziran 1917) ve Diğer Kongreler.............................................................................................    ..194

III. BÖLÜM

RUSYA MÜSLÜMANLARI KONGRELERİNİN ANADOLU-TÜRK İNKILÂBINA ETKİLERİ........................................................................................................ 198

A- Kültürel ve Sosyal Alanda Etkileşim...202

B- Siyasî ve İdeolojik Alanda Etkileşim..203 l)Türkçülük...................... 203

2 )İslâmcılık. .................................................................................................. 205

3)Sosyalizm.  ......................................................... ................2 05

C— Kongrelerin Anadolu-Türk İnkılâbına Dolaylı Katkıları.... ......206

D- Atatürk’ün Rusya Müslümanlarına Bakışı.............................................. ......2     08

SONUÇ.......................................................................................................   2... 09

BÖLÜM DİPNOTLARI................................................................................. 212

BİBLİYOGRAFYA.......................................................................................... 274

EKLER............................................................................................................. 286

ÖNSÖZ

Türk Tarihinin bütünlüğü perspektifinden bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında yaşamakta olan Türk asıllı topluluklarının da tarihine ilişkin bilimsel araş­tırmaların gerekliliği görülür. Çarlık Rusyası* nin son döneminde, bu ülkede yaşayan müslüman topluluklarının si­yasî organizasyonları ortaya çıkmaya başlar. Müslüman Kongreleri ile ifade bulan siyasî gelişmeler, bu açıdan bakıldığında Çarlık rejimini, komşusu olması dolayısıyla da Osmanlı devletini yakından ilgilendirmiştir. Rusya müslümanları açısından "Kongreler Dönemi" olarak büyük önem taşıyan 1905-1917 yıllan, araştırmacılar için bâkir bir saha olarak kalmıştır.

"Çarlık Rusyası*nda Müslüman Kongreleri (1905-1917) ve Türk İnkılâbına Etkileri" konulu tezimde, işte bu bâkir yani Üzerinde yeterince çalışılmamış dönemde>Rusya Müslü­manlarının kültürel canlanış ve siyasî örgütlenme faali­yetleri ile bunların Osmanlı Devletine ve bilâhare da Türkiye Cumhuriyeti*ne etkileri üzerinde durmaya çalıştım. Döneme ait orjinal dokümanlara ağırlık vererek sürdürdüğüm çalışmalar sırasında, her şeyden önce bir "tarih tezi" yaptığım gerçeğinden hareketle, ilgili dönem içinde çoğu bir dram halinde yaşanan olayların ve kahramanlarının edebî bir ortama çekilmesinden özellikle kaçındım.

Çalışmalarım boyunca yapıcı uyarılarıyla tezimi yönlendiren, tezimin her aşamasında yardımlarını esirgeme­yen danışmanım hocam Sayın Yard. Doç.Dr. Yusuf Oğuzoğlu’na teşekkürlerini sunmayı bir ödev bilmekteyim.

Necip Hablemitoğlu

GİRİŞ

1552*de Kazan Hanlığı, 1556» da ftstırahan Hanlığı, 1558- 1582 arasında Sihir Hanlığı, 1593-1604 arasında Sibirya’­nın tamamı, 1604*da Nogay bölgesi, 1628*de Yukarı Yenisey, 1731»de Küçük Cüz (Kazak) bölgesi, 1783»de Kırım, 1859»da Kuzey Kafkasya, 1865»de Taşkent, 1880-1884»de ise Türkmen- bölgesi Ruslar tarafından elegeçirildi. 1868»de Buhara Hanlığı, 1873»de Hive Hanlığı vb 1876»da da Hokand Han­lığının Rus hâkimiyeti altına girmesiyle birlikte, tarih literatüründe yeni bir deyim kullanılmaya başlandı: Rusya Müslümanları». 

XX. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devletinin yaşadığı fırtınalı olaylar, Dünya»nin başka büyük devletlerinde ve bu arada Rusya'da, başka şekillerde yaşanmıştır. Bu durumun genel sebebini, Dünya»nin özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında geçirdiği siyasî ve ekonomik gelişmelerin hızın­da aramak gerekir. Balkanlardaki slav unsurları ile Rnadolu*- daki Ermeni unsurunu her fırsatta Osmanlı İmparatorluğu»na karşı koz olarak kullanan Çarlık Rusyası, XX. yüzyılın baş­larında, uyguladığı tüm kolonizasyon ve asimilasyon metot­larına karşın, Osmanlı Devletine sempati duyan ve her şey­den önce de siyasî organizasyonlarla sesini duyurmaya ça­lışan dinamik bir müslüman topluluğunu karşısında bulmuş­tur. Bu konudaki gelişmeler, önce 1905 İhtilâlini yaşayan ve sonra da 1917 İhtilâli ile tarihe karışan Çarlık reji­mini ilgilendirdiği kadar, bu ülkenin ezelî düşmanı ve

ebedî komşusu Anadolu Türklerini de ilgilendirmektedir» Bu döneme ait Osaanlı-Rusya ilişkileri hakkında yapılacak bilimsel bir çalışmada, Çarlık Rusyasınm son dönem geliş­melerine doğrudan etkide bulunan bir müslüman azınlığın mevcudiyetini değerlendirmemek olanaksızdır. Kaldı ki, Rus­ya müslümanları ile Osmanlı Türkleri arasında, ırkî, tari­hî, dil ve din gibi müşterek bağların yanısıra, XX. yüzyı­lın başı itibariyle ortak bir yön daha bulunmaktadır: Her alanda gerilik, cehalet ve bağnazlık*,». Yenileşme yolunda ilk inkılâp hareketleri, her iki toplumda da aşağı yukarı aynı dönemde başlamıştır. Aynı şekilde, her iki toplumun bireylerinin benzer siyasal akımlardan etkilenmeleri husu­su da, konunun Türk İnkılâp Tarihi kapsamına girmesi için yeterli nedendir» Kaldı ki, karşılıklı etkileşim hakkında pekçok örnek mevcuttur. Çarlık İmparatorluğu'nun yıkılması ile Rusya müsiümanlarının, Osmanlı İmparatorluğu’nun yı­kılması ile de Anadolu Türklerinin silâhlı millî mücadele­ye girmeleri, aşağı yukarı aynı yıllara rastlamaktadır.

İşte bu nedenlerden dolayı, tez konusu, yakın dönem Türk Tarihini ilgilendiren bir olay olarak görülebileceği gibi, özellikle Millî Plücadele döneminde Türk ve müslüman kitlelerle yakın ilişki içinde olan yeni Türkiye için ta­şıdığı önemi kabul etmek yerinde olacaktır. İncelediğimiz bu konu, hem dönemi açısından, hem Atatürk tarafından ye­niden inşâ edilen Türk Devletinin bir bakıma benzer şart­lar içinde bulunması yönünden ve hem de Rusya müslümanları ile Anadolu Türklerini ilgilendiren siyasî gelişmelerin zaman zaman paralellik arzetmesi bakımından bizim için önemlidir. Üstelik, araştırmamızda incelendiği üzere Rusya’­daki müslüman hareketinin, Atatürk’ün önderliğinde ger­çekleştirilen yeni Türk inkılâbına dolaylı katkıları da olmuştur.

Doktora Tezi olarak sunduğumuz bu araştırma, orji­nal dokümanlara ağırlık verilmek suretiyle hazırlanmıştır. Şahsî arşivimizde, Rusya'daki müslüman hareketinin en önem­li iki liderinin, Gaspıralı îsmail Bey ile Ali Mordan Topçubaşı'nın orjinal arşiv malzemeleri mevcuttur. Bunlar arasında, çeşitli kongrelere ait tutanaklar, matbu kongre kararları (Rusça ve Türkçe), başlıklı ve mühürlü kâğıtla­ra elyazısı ya da daktilo ile yazılmış önergeler, kanun teklifleri, Rus hükümetine gönderilen talepleri havi rusça dilekçeler, bildiriler, el ve duvar afişleri, elyazması hâtıralar, kongrelere, toplantılara ve önemli şahsiyetlere ait orjinal fotoğraflar, protokoller, nizamnameler, prog­ramlar, cemiyet raporları, Rus Duması'ndaki (Parlamento) Müslüman Fraksiyonu'na ait raporlar, kongre davetiyeleri, yaka kartları ve kartvizitler, mahallî liderler arasında yapılmış muhaberâta ait orjinal pul ve zarfıyla yüzlerce mektup, telgraflar, "Tercüman'*, "Hayat", "İrşat", "Vakit", "Kaspiy", "Golos Tatar", "Bakinski Raboçi", "Tanğ Yıldızı", "Alem-i Nisvan", "Alem-i Sibyan", "Millet", "Beyan-ül Hak", "ülfet" gibi çok sayıda gazete ve periyodiğin yüzlerce önemli nüshası bulunmaktadır. Bunların yanısıra, Millî Kütüphane aracılığı ile kendi arşivimde ve Türkiye'deki

kütüphanelerde bulunmayan “Tercüman” ve "Vakit” gazete­lerine ait nüshaları mikrofilm halinde "British Museum", "Bibliothdque Nationale" ve "Bibliothdque de 1*Üniversite de Helsinki” den temin ettik. Ayrıca, Abdürreşid İbrahim'e ait "Çulpan Yıldızı", "Devr-i Alem", Gaspıralı İsmail Beye ait "Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene", Fatih Kerimî*ye ait "Kırım’a Seyahat" ve "İstanbul Mektupları", Burhan Şeref tarafından hazırlanan "Gani Bay", Musa Carullah Bigi tarafından hazırlanan "Islahat Esasları" gibi tez konusu dönemi aydınlatan eserlerin fotokopileri­ni elde ettik.

Tezi hazırlarken sadece orjinal dokümanlardan yarar­lanmak yerine, bu dokümanları yabancı ve Türk bilim adamla­rının konu ile ilgili yayınları ile desteklemeyi de uygun gördük. BÎLKENT Dokümantasyon Merkezi’nin katkılarından da yararlandık, özellikle belirtmek gerekirse, Prof. Serge A. Zenkovsky’nin (Pan Turkism and İslam in Russia), Prof. Alan Fisher'm (The Crimean Tatars), Richard Pierce'in (Russian Central Asia 1867-1917), Eduard Lazzerini’nin yayınlanmamış doktora tezi olan (İsmail Bey Gaspirinskii and Müslim Modernism in Russia, 1B78-1914) ile Gerhard von Mende*nin (Der Nationale Kampf der Russlandtürken) vb Dr. Ediğe M. Kırımal’ın (Der Nationale Kampf der Krimtürken), Prof.Dr. A. Bennigsen ve C.L. Ouelüuejay*m birlikte ha­zırladıkları ( La Presse et le Mouvement National Chez Les Musulmans de Russia Avant 1920) v.b. gibi temel yabancı literatürü de görme imkânı bulduk. Ayrıca, bir kısmı Türkçe- ye çevrilmiş yukarıdaki Batılı araştırmacıların kitapları-

Türk olduğu halde, dinî ve siyasî nedenlerle "Rusya Türk­leri" deyimi hiçbir zaman itibar görmemiştir, kullanılma­mıştır. Tezimiz orjinal kaynaklara dayalı olduğu için, en yaygın kullanılan "Rusya Müslümanları" deyimini kullan­mayı tercih ettik ve bunu yaparken da Türklük kavramını hiçbir şekilde gözerdi etmediğimizi burada vurgulamayı uygun gördük. Ayrıca, isimlerin sonuna eklenen (ov, ova, nski) gibi Rusça takıları, orjinal kullanımın dışına çık­mamak için parantez içinde verdik. Aynı şekilde, özellikle kongre kararlarını, ittifak program ve nizamnamesini ve diğer mektup, rapor v.s. belgeleri verirken, olduğu gibi orjinal transkripsiyonu ile geçtik. Biraz dikkat edilirse, anlaşılacağı için, sadeleştirme yoluna gitmedik ve yer yer parantez içinde Türkçe karşılıklarını vermekle yetindik. Bunun yanısıra, tez içinde kullanılan bazı kararların ve dokümanların orjinalliği için Rusçalarını ekte verdik. Keza, konu ile ilgili orjinal fotoğraflardan bazılarının -ki en az yarısı hiçbiryerde yayımlanmamış olup, orjinali şahsî arşivimdedir- ekte yer almasını uygun gördük. Tezimizin yazı aşamasına gelinceye kadar dört senelik bir araştırma süresine dayandığını belirtmemizin gerekeceği kanaatindeyiz.

YÎRMÎNCÎ YÜZYILA GİRERKEN RUSYA MÜSLÜMANLARININ GENEL DURUNU

<               1905-1917 Yılları arasını kapsayan ve Rusya Müslümanları

için millî-medenî, siyasî, dinî, sosyal ve kültürel sahalarda uya­nışın göstergesi olarak kabul edilen "Kongreler Dönemi", gerçekte XIX. yüzyılın ikinci yarısında kendini gösteren "ceditçilik"^ te­meline dayanır. Bu temel bilinmeden ve Rusya Müslümanlarının 1905 İhtilâli öncesi genel durumu gözönüne alınmadan, "Kongreler Dönemi" lâyıkıyla anlaşılamaz, değerlendirilemez. Zira, Çarlık yasalarının önünde "yabancı" statüsüne sahip Rusya Müslümanları­nın XX. yüzyıla girerken içinde bulunduğu esaretden kaynaklanan tüm sorunları ile Çarlık Rusyasmın antidemokratik devlet yapı­sından kaynaklanan sorunlar, sözkonusu kongrelerin gündemlerini, kararlarını ve sonuçlarını doğrudan etkilemiştir,

A.                                  RUSYA MÜSLÜMANLARININ MERKEZİ .İDARE AÇISINDAN DURUMU 2  3

XX. Yüzyıla girerken, dvoryanları , köylüleri ve giderek sanayileşme ile birlikte sayıları artan işçileri ile farklı sos­yal sınıflara sahip Rusya’da, bir de "inorodetsi"^ adı verilen, toplumdan dışlanmış, eğitim ve dinî kurumlan baskı altında tu­tulup asimile edilmek istenen millî topluluklar sözkonusudur. Temel hak ve hürriyetler ile vatandaşlık hukukunun kullanılması açısından Ortodoks Ruslarla eşit tutulmayan bu millîEtopluluklar içinde ilk sırayı, büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Rusya Müslümanları almaktadır,

1552’da Kazan şehrinin zabtı ile başlayan Rusların Türk

illerindeki -yayılmacı siyasetinin karakteristiği, "yerlilerin üst

tabakasını, asil zümreyi ve ruhanî sınıfı imha etmek, Müslü- manlığı ezmek ... Ortodoksluğa çevirmek’* idi. Kazan* ın ilk işgal yıllarında 300-400 bin Türkün öldürüldüğü;^ pek azı 7 dışında şehir halkının taşraya sürüldüğü; aynı akıbete ilk 15 yılda 206 Türk köyü ve 60 büyük çiftliğin sâkinlerinin *   8

de uğratıldığı; böylece şehrin çevresindeki 30-40 km. saha­da "güvenlik** mülâhazası ile Türk nüfusunun bırakılmayıp, gas- g

pedilen arazinin Rus göçmenlerine tahsis edildiği bilinmekte­dir. Baskıların devamı..sonucunda, bölge Türkleri, Başkurt ve Sibirya topraklarına göç etmek zorunda-kaldı*10 Başta camiler olmak üzere, Hanlık dönemini hatırlatan tüm eserler -gözet­leme kulesi olarak kullanılan "Süyümbike Minaresi" hariç- imha edildi.11 Bu suretle kısa bir zaman içinde Kazan şehri, kiliseleri, kuleleri, manastır ve Rus yaoısı binalarıyla tam bir Rus şehri haline getirildi. Müteakip yıllarda Ortodoks- 13 luğu kabul eden TÜrklere Ruslarla eşit haklar tanındı.

Ortodoksluğa geçen beyler, mirzalar ve tarhanlara küçük çap­lı askerî görevler verildi.1^ Sonra da müslüman halkın zor­la din değiştirmesi için her türlü baskının uygulanmasına 15 girişildi. Bu iş için Rusya’nın tüm devlet imkânları mis- 16 yonerler emrine tahsis edildi.

Benzeri uygulamalar 1556*da Astırahan Hanlığı*nin iş­galinde ve takip 'eçjen'$»ılta!fda Sibirya’da, Nogay ve Kırgız illerinde, Kırım’da, Kuzey Kafkasya ve Azerbaycan’da, Türkis­tan’da şu veya bu şekilde ama kolonizasyon ve asimilasyon politikasından taviz verilmeksizin cereyan etti. Çarlık Hükümetleri, işgal ettiği tüm bu topraklarda yaşayan müslü­man ahaliye "inorodetsi" damgasını vurup, vatandaşlık hak

ve nimetlerinden Ruslarla eşit biçimde faydalanmalarını ön-

Leyici tedbirlari aldı. Panslavizm ideolojisinin bayraktar­lığını yapan misyonerler vasıtasıyla "hristiyanlaştırarak rus- 19 laştırma" programları geliştirildi. Müslümanların millî- medenî ve kültürel sahada canlanmalarının önüne geçmek için

2 eğitim kurumlan çok sıkı denetim ve kontrol altında tutuldu;

21 salıca çok zayıf olan basın için de sansür engeli çıkarıldı.

Rusya Hüslümanlarınm merkezî idare açısından durumu­nun anlaşılabilmesi, Çarlık Hükümetlerinin tüm sahalarda Müs- İdmanlara müdahale metotlarının bilinmesi ile mümkündür. Bu itibarla, Rusya Müslümanlarının -1905 îhtilâli öncesi- demog­rafik, ekonomik, dinî, kültürel ue sosyal durumlarının ortaya konması gerekir. Met ve teferruatsız bilinmesi gereken bir diğer gerçek de, bu dönemde Rusya Müslümanlarının hiçbir si­yasî faaliyetine izin verilmemesi vakıasıdır.

B.                                      PANSLAVÎZM VE MİSYONERLİK TEHDİDİ KARŞISINDA RUSYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU

Panslavizm adı her ne kadar terminolojide XIX, Yüzyıl­dan itibaren kullanılmışsa da, gerçekte çok daha önceleri, adı belirtilmeden bu ideal, Çarlık Rusyasmın yöneticileri tara- 22 fından kabul gördü, aksiyona geçirildi. Tüm Slavları siya­sî bir birlik altında toplama ideali, ortodoks olmayan tüm teb’ayı ortodokslaştırma amacıyla bütünleşti. XVI. ve XVII. yüzyıllarda zorla gerçekleştirilmeye çalışılan hristiyanlaş- tırma işlemleri, daha sonraları yerini daha ince tekniklerle yürütülen misyoner faaliyetlerine bıraktı.

Zor kullanılarak hristiyanlaştırmanın ilk adımı, Kazan Başpiskoposu Gürü tarafından 1555*de atıldı.2^ Şeklen hris- tiyanlığa geçenleri asimile için ağır cezai yaptırımlar geti­rildi.2^ Rusça "kresceny", Türkçe "kreşin’’ namıyla tesmiye olunan bu "yeni hristiyanlar", diğer müslümanlardan tecrit

2 5
edildi, baskı altında tutuldu. Pl'dclümanlardan kız alıp, ver-

2 6

mek; kreşin çocuklarını eğitmek.yasaklandı. Bütün bunlara rağmen, 1763 itibariyle Kazan vilâyeti sınırları içinde ya­şamakta olan 110.264 müslümandan ancak 13.615*i hristiyanlığa 2 7 geçmişti. XIX. Yüzyılın başı itibariyle "aslen hristiyan olanlar"ın mikdarı 17.369, "eski dinlerine dönmeye hazırla- 2 8

nanlar"m sayısı ise 13.777 idi. Aynı asrın sonlarında Ufa ve Şamara vilâyetlerinde kreşinlerin sayısı 10.000’i 2 9 geçmekteydi. Çocuklarını müslüman okullarına gönderemeyen kreşinler, ruslaşmak korkusuyla rus okullarına da gönderme- 30 diklerinden açınılacak ölçüde cehalet içindeydiler. Nite­kim "zahiren hristiyan ve batınen müslüman" kreşinlerin

40.000 kadarının 17 Ekim 1905 manifestosunun tanıdığı kısmî hürriyetden istifade ile müslümanlığa geçişleri, misyoner­lerin "başarı" ölçüsünü ortaya koyması açısından düşündü- rücüdür. Sözkonusu girişimler, her ne kadar 1811-1827 ta­rihleri arasında yapıldıysa da, Çar I. Nikola, müslümanlığa dönüş taleplerini kesinlikle reddetmiş, "hristiyanlıktan izinsiz ayrılanların ağır cezalara çarptırılacakları tehdi- dinde de bulunmuştu".

Zorla hristiyanlaştırma metotlarının kullanılması, sadece iç Rusya bölgeleri ile Kırım’da yaşayan müslümanlara münhasır bir vakıa değildi. Tüm müslüman bölgelerinde cami­ler imha edildi, yeni camilerin yapımına ise çok uzun yıl- lar sonunda izin verildi. Hristiyanlığın yayılması uğruna özellikle Türkistan’da akılalmaz yollara başvuruldu; cani ve katiller için "hristiyanlığı kabul etmek kayıt ve şartıy- la" suçlarının affı yoluna gidildi. Keza, müslüman olma-

van Sibirya Türk boylarına da ”papaz-polis” İkilisi ile din 35 değiştirerek hristiyan olmaları sağlardı. '‘Deli Petro za­manından itibaren Yakutlar, zorla kitle halinde vaftiz edil­meğe başlandı...1859 yılında Moskova’da yakutla bir İncil basıldı.'... Ne var ki, Yakutlar arasındaki Ortodoksluk, va­ziyete uymak gibi basit bir intibak hareketinden ileri git- miyordu.”^^

Ne var ki, sözkonusu baskılardan genel anlamda bir asimilasyon sonucuna varılamazken, başta toprak ve diğer im­tiyazlarım kaybetmek istemeyen pekçok "zâdegân’’ aile, ger­çekten hristiyanlığı kabul ile ruslaştı. Rusya’nın siyasî hayatında Önemli rol oynayan Uvarov, Saburov, Apraksin, Rastopçin, Glinsky, Golovin, Lopuhin, Matyuşkin, Yusupov, Kuragin, Narişkin, Bibikov, Çirikov, Sasonov, Meşçerskiy v.d. Edebiyat alanında Dostoyevski, Turgenyev, Derjavin, Yazikov, Deniz Davidov, Zagoskin, K. Leontief, Ogaref, Kuprin, Artsi- başef, Zamiatin, Bulgakof v.d. Müzik ve güzel sanatlar ala­nında Rimskiy-Korsakov, Mendeleev, Meçnikof, Timiryazef, Kantimir, Karamzin, Hanikov, Tretyakov, Pavlova, Ulanova, Spesivtseva, Skryabin, Taneef, Şişkin v.d. Kuzey kutbu araş­tırıcılarından Çeliuskin ve Cirikof. îki Çar (Boris ve Feodor Godunof) ile beş Çariçe (Salamiye Saburova, Yelena Glinskaya, İrina Godunova, Natalya Narişkina, Marfa Apraksina Yevdokiya Saburova). Ayrıca, Knez Yuri Mişçerski, Andrey Serkizof, Apraksin, Yermolof, Dahturof, Matiuşkin, Mardvinof, Yepançin, Biriulof, 3ilinski, Şirbaçog ve daha pek çok ünlü general ve amiral Rus ordusunda isim yapmış ruslaşan Türkler 37 arasında idi. Meselâ, tanınmış müsteşriklerden Nikolay 38

Aşmarin Çuvaş ve Prof. N.F. Katanov Altay’ın Sagay Türkle-

3 9 cindendi. Hatta, ortodoks "evliyası" olarak kabul edilen ruslaşmış Türkler»-. de rastlanildi

Hristiyanlaştırarak loşlaştırmanın çok sınırlı sonuç­ları, '‘zorlama" matotlarının yanında organize olmuş misyoner faaliyetlerini gündeme getirdi. 1707*de Kazan Başpiskoposu Tihon tarafından, yeni din değiştirenlerin çocukları için 41 ilk eğitim kuruluşu tesis edildi. Burada yetişen gençler tatarcayı çok iyi konuşan Hristiyan misyonerleri olacaklardı. Ancak bu girişimin sonu gelmedi, okulun "zorla yola getiril­miş" sadece otuz iki .öğrencisi olmuştu. Ertesi yıl, 1709‘da okul kapatıldı. Ancak 13 Mart 1723’te aynı rahip bir yeni dinsel okul daha açtı ve 1728*de din değiştiren Tatarlar için bir "seminer" düzenledi. Tatar kökenli ilk yerli papaz o yıl göreve başladı.1742’de împaratoriçe Anna tvanovna’nın emriyle "Yeni Din Değiştirenler Dairesi" kuruldu. Eğitim ve baskı metotlarına ilâveten bu yeni teşkilât, Müslüman halka A karşı şiddet hareketleri haşlattı. Artı, "din değiştiren tatarlardan yeni Hristiyan öğretmenleri yetiştirmek amacıyla okullar açtı. Zamanla bu öğretmenlerin mollaların yerini al­maları ve yeni din değiştirmiş tatarları birleştirici bir 44 rol oynamaları bekleniyordu." Ne var ki misyonerler, molla ve imamların müslüman cemaati içindeki nüfuz, prestij ve fonk­siyonlarını iyi değerlendiremediklerini kısa süre içinde an- layacaklardı. Zira, itibarın kaynağı, ilmi ve İdarî mevki- lerinden daha ziyade îslâm dininde idi.

Yoğun faaliyet gösteren misyoner okullarının yanısıra, aynı amaca hizmet eden dernekler devreye konuldu."Papaz

okullarında Rus öğrencilerine Tatarlar arasında papazlık ya-

nabilmeleri için Tatar dili öğretilmeye başlandı. Ayrıca, Kazan’daki tlâhiyat Fakültesi bünyesinde bir "Misyonerlik 49 Dairesi” oluşturuldu. Bu daire, Tatar, Çuvaş, Çeremiş (Mari) ve Moğol asıllı öğrencilere 4 yıl süreyle özel bir misyonerlik eğitimi programını uyguladı: Hz. Muhammed’in s

bayatı, îslâmiyetin kaynakları, müslümanların örf ve âdet­leri ve onlarla pedagojik yönden nasıl ilişki kurulacağı hususları, sözkonusu eğitim programının özünü oluşturdu, öğrencilerin dil eğitimine özel önem verildiği için, mate- 49 matik, fen v.b. dersler için muafiyet tanındı. Yalnız, bu ve bunun gibi misyoner eğitimi veren kuruluşların en büyük sorunu, öğrenci temini konusundaydı. “Müslüman çocuk- 50 lan zorla ... yollanıyordu.” Bazen akılalmaz yollara başvuruluyordu. Meselâ, 1892*de, müslümanların yoğun ola­rak yaşadığı iç Rusya ve Türkistan bölgelerinde vukubulan açlık sırasında, bazı müslüman aileler çaresizlikten çocuk­larını "satmak” zorunda kalmıştı. En büyük müşteri ise se- minaryalar yani misyoner yetiştiren ruhanî okullar idi. Bunlardan sadece Ufa Seminaryası, satın aldığı "180 balayı 51 terbiye kıldı" yani hristiyanlık propagandisti olarak ye­tiştirdi. Hatta, öğrenci temini uğruna "çocuk hırsızlığı” bile yapıldı. özellikle Türkistan’da, cinayet ya da başka ağır suç işleyen canilere ”hristiyanlığı kabul" şartı ile hürriyetlerinin verilmesinden murat, bu kişilerin hristiyan lığa kazandırılmasından daha çok, bunların çocuklarının otomatikman adigeçen seminaryalara öğrenci olarak alınma- , 53 siydi.

Çarlık Rusyasında misyonerlik alanında en sivrilmiş kişi olarak temayüz eden Nikolay îvanoviç îlminski^ asimi­lasyon politikasına katkı saklamak üzere yeni teori va pro­jeler geliştirdi, tlminski, sert misyonerlik metodunun, yani zorakî vaftizleme ve Rus eğitimi yerine, hassas bir sistemle din okullarında yabancı dilde (yani Rusçadan baş­ka) öğrenime başlayarak uygulanan bir metot denedi.... Her boyun şive özelliklerine göre Rus harfleriyle ayrı ayrı ha­zırlanmış kitaplar basma fikrini savundu. Projesini hayata geçirmek için 1864’de Kazan*da vaftiz olmuş müslüman çocuk­ları için bir okul açtı. 26 Mart 1870 tarihli hükümet ted­birleri ile tlminski*nin görüşleriıyasal bir temele oturtu- lup devlet politikası haline dönüştü. Mukaddes Sinodun yöneticisi K. Pobedonostev, ortodoks kilisesinin tüm imkân­larını tlminski lehinde kullandı ve müslümanlar ve diğer azınlıklar için yüzden fazla okul açılmasına katkıda bulun­du. Meselâ, 26 Ekim 1872*de Kazan Öğretmen Okulu*nun açı­lış töreninde bir konuşma yapan okul müdürü tlminski, bu tür okulların amacını şu cümlelerle özetledi: ”Kazan Mual­lim Mektebinin yakın gayesi, Rus ve diğer milletlerin köy mekteplerine öğretmen yetiştirmek, uzak ve umumî gayesi ise Rus olmayan milletleri, maarif yolu ile Ruslara yaklaştır­maktır".^ tlminski, N, Ostromuov^® U. Radloff$$ ve daha birçoklarının çalışmaları, hükümete verdikleri uyarı rapor- 60 lan, amaçlanan asimile hedefine ulaşılmasına yatmedi, tlminski, bizzat kaleme aldığı rapor ve mektuplarında, müs- lümanların hristiyanlığa geçişleri şöyle dursun, daha önce hristiyanlaştırılmış azınlıkların giderek kitleler halinde müslümanlığa döndüklerini acı bir dille itiraf ile şikâyet etmekte idi.$l

Çarlık Rusyasınm yöneticileri ile misyonerlerin, gözardı ettikleri ya da anlamaya çalışmadıkları bir gerçek vardı: "Müslüman toplumu, hiç bir alanda, dinî ve kültürel haklarının suistimaline karşı geldiği kadar spontane tepki göstermemiştir."^ Kazan’da,$$ Kırım’da,Kafkasya ve Azer­baycan’da^ Türkistan’da^ ve îç Rusya’da müslümanların çı- 67 karmış oldukları çok sayıdaki iç isyan, göçler ve diğer direniş hareketleri, genellikle dinî kökenli hükümet bas­kılarından kaynaklandı ve Rusya’nın düzenini olumsuz yön­de etkiledi.

1905 İhtilâli öncesinde, Rusya Müslümanlanna siyasî mahiyette söz, düşünce, toplantı ve gösteri ile teşekkül kurma gibi temel hak ve hürriyetlerin hiç biri -asgarî dü­zeyde de olsa- tanınmamıştı. Basın ve yayın faaliyetleri ile eğitim ve dinî faaliyetleri ise Çarlık Hükümetlerinin çok sıkı baskı ve denetimi altında idi. Ne var ki, bütün bu yasaklama ve kısıtlamalara karşı müslümanların tepkisi, hristiyanlaştırmak suretiyle asimile politikası çerçevesin­deki misyoner faaliyetlerine gösterilen tepkinin yanında -müteakip bölümlerde de görüleceği üzere- hiç denecek se­viyede gerçekleşmişti. Çarlık yöneticilerinin îslâmiyete karşı yürütmüş olduğu "düşmanca" politika, beraberinde Rus milletine ve devletine "düşman" nazarı ile bakan ve savun­ma zorunluluğunu hisseden bir birleşmiş müslüman toplumu- nun ortaya çıkmasına sebep oldu. Müslümanlık kavramı, çe­şitli boylardan oluşan Rusya Türklerinin -ve bazı Türk ol- - mayan müslüman topluluklarını (Tacikler, înguşlar, Osetin- ler v.d.) da içine alacak biçimde- milliyet kavramıyla öz­deşleşti .

Etkiye karşı tspki kuralı çerçevesinde, asimilasyon makinasınm dişlisi olarak öngörülen Rus okullarının fonk­siyonu yetersiz kaldı. Çoğunlukla da bu dişli tersine dön­mek suretiyle, Haşan Bey Zerdabif® İsmail Gaspıralı, 70         71

fili ferdan Topçubaşı, Nasib Yusufbeyli, Dr. Hüseyinzade 72   73

AJi Bey, Ahmed Ağaoğlu, Ahmed Baytursun, Mağcan 7 A        76   76

Cumabay, Ali Han Bökeyhan, Ayaz tshakî, Abdürreşid 77   7B

Mehdi, Musa Carullah Bigi ve daha pek çok "milliyetçi- reformcuyu" yetiştirmişti. Bütün bu kişiler, 1905-1917 "kong­reler dönemi"nin lider kadrosunu oluşturması açısından ayrıca öneme haizdi. Aynı şekilde, kendi istekleriyle müs- lümanlığa geçen Rusların durumu da bir başka çelişkiyi or- 79 taya koyuyordu.

C.                                              DİNÎ TEŞKİLATLANMA AÇISINDAN RUSYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU

Rusya Müslümanları, Çarlık Hükümetlerinin zorla hris- tiyanlaştırma politikasına tepki olarak çok sayıda isyan çı- 80                                                                             81

kardılar ve de geniş kapsamlı isyanlara iştirak ettiler.

Sözkonusu isyanların içinde en geniş sahaya yayılanı, Pugaçof isyanı idi. Rus Hükümetine karşı, Yemilan Pugaçof li­derliğinde Hıristiyanların katılımı ile başlayan bu halk hare­ketine (1773-74) Kazan ve Başkurt bölgelerindeki müslüman- 82 lar da iştirak etti. "Pugaçev ayaklanması esnasında, ki btT yalnız bir köylü hareketi değil, fakat din bakımından azın­lıkların da başkaldırmasıydı -Eski mutekitler gibi Müslüman­lar da- Rus ruhanileri misyonerlik çabaları yüzünden ağır dar­be yediler. Yalnız Kazan ilinde yüzotuziki papaz öldürülmüş- 83 tü.” Ayaklanma, Başkurt ve Kazan Türkleri için adeta bir 84 "millî mücadele" halini almıştı.

Pugaçof isyanında "Kazan Türkleri '»a Başkurtların oynadıkları rol meydanda olduğundan, hiç olmazsa hükümete sadık kalan bazı zümreleri (mirzaları) memnun etmek icabe- diyordu.' Aynı zamanda tüccar olarak kendilerini göstermeğe başlayan Kazan Türklerinde, Kazak ve Kırgızlarla ticaret r münasebetlerinde faydalanmak ihtiyacı da, onlara dinî cihet- den bazı müsamahalar yapılmasını icabettiriyordu. Petersburg* - da Rus hükümet mahfillerinde, Kazak ve Kırgızlar arasında îslâmiyetin tahkimi sayesinde^Rus idaresini takviye etmek* görüşü kuvvet bulmuştu. Rus hükümetine sadık ’Tatar molla­ları* vasıtasıyla Kazak ve Kırgızlara tesir yapmak imkânla­rı düşünülmekte idi. Bunun neticesinde 1785 tarihlerinde Kazak sınırlarına yakm şehirlerde Rus hâzinesi hesabına mescitler inşasına başlandı. Bu cümleden olmak üzere Oren- 85 burg ve Troitsk şehirlerinde de büyük camiler yaptırıldı.

İşbirliği ya da yumuşama dönemi olarak adlandırılan II. Katerine döneminde, dinî baskıların hafifletilmesi 1764 yılına dayanır, önce, 20 Şubat 1764 ukaz* iyle° "Yeni Din 8 7

Değiştirenler Kuruluşu" kanatıldı. Ayrıca, müslümanların din değiştiren kardeşlerinin yerine vergi ödeme yükümlülüğü 98 kaldırıldı. Cami inşasına ve medrese tesisine kısmen de 89 olsa izin verildi. 1784 Ukazı ile de "Tatar asillerin"

90

haklan iade edildi. Müslüman tüccarlara, sadece doğu sı­nır bölgeleri ile değil, aynı zamanda bütün Rusya*da da ti- 91 caret yapmak müsaadesi tanındı,

îşte bu siyasî ve ekonomik mülâhazalarla, İmparatoriçe II. Katerina, 22 Eylül 1788 tarihli bir ferman yayınladı: "Mollaları ve diğer müslüman ruhanîlerini tayin ve Rusya’da

18
yaşayan Müslüman ruhanî görev sahiplerini idare etmek için,
92

Ufa şehrinde bir ruhanî meclis kurmak hakkında” Orenburg Valisi Baron tgelstrom’a hitaben yazılmış bu ferman, Müftü­lük makamına yıllık 1500 ruble maaşla Kargalı (Said) îmamı Muhammed Can Hüseyin’in atanmasını; maiyetine ise Kazan ule­masından Uç kişinin yıllık 120 ruble maaşla getirilmesini; Kırım vilâyetinin (Tavriçeski Oblast) ayrı dinî idaresi ol­ması dolayısıyla yetki sınırları dışında tutulmasını içeri- n*r yordu. “Müftü" tayini hakkındaki karar Senatoca da tasvip edildi.94

Çariçe*nin sözkonusu fermanı çerçevesinde, Baron
Ingelstrom tarafından, 1789’da, Ufa şehrinde “Orenburg Müs-
95
lüman Ruhanî Meclisi" tesis edildi. .Çariçe*nin fermanın-
96
da müftü ile Mahkeme-i Şer’iyye’nin üyelerinin seçimi ve-
ya tayini usulü hakkında hiçbir kayıt yoktur. Ancak, müftü,
müslümanların seçimi ile değil de Rus hükümetinin tayiniyle
işbaşına getirildi ve bu durum 1917*ye kadar aynı usulde
sürdü gitdi. ilk müftü Muhammed Can Hüseyin, Rus Hüküme-
tinin siyasî emellerine hizmet ettiği için, bu makama tayin
edilmeden çok çok önceleri bile Rus hâzinesinden aylık al-
98

dığı ve taltif edildiği malûm olan bir molla idi. Sonraki müftülerin ve kadıların atanma usullerinden de anlaşıldığı üzere, bu kişilerin Rus hükümetleri nezdinde alelade bir

99

Rus memurundan farkları bulunmamaktaydı. Atanmadaki baş­lıca kriter, “"ilmî vukuf" yerine "Rus devletine sadakat" idi. ikinci müftü Abdulselam bin Abdülrahim, müteakiben ise Abdulvahiddin Süleyman, Selim Gerey Mirza Tefkilef, Mirza

Muhammed Yar bin Muhammed Şerif ve Safa Bayezid hep bu sa­dakat kriteri ile müftülük makamına getirilmişlerdi. Dinî bilgi ve İlmî kariyer atamalarda dikkate alınmıyordu. Bu durum, aşağı yukarı kadılar için de sdzkonusuydu.^^^ Baş- langıçda Orenburg valisine bağlı olan Dinî Merkez, sonra­ları Rus Dahiliye Nezaretindeki "Yabancı Mezhepler Büro- *su”na bağlandı. Müftülerin tayininde "Mukaddes Sinod" (Or­todoks Kilisesini idare eden en yüksek makam) ve Dahiliye Nazırlarının görüşleri ağır basar, ve daima "emin", yani Ruslar*a tamamiyle sadık kimselerin tayinine dikkat edi­lir, namzedin İlmî seviyesi asla dikkat nazarına alınmaz­dı. Bundan ötürü Çarlık devri Müftüleri cahil kimseler­di. Böylece, Dinî Merkez, Dahiliye Nezareti*nin emrin­de, tatbikatta, hükümetin onun vasıtasıyla müslüman nüfu- 102

sunu kontrol ettiği bir organ mesabesinde idi. Bu su­retle tüm imam tayinleri tam bir kontrole alınmış, hem de müslüman ahalinin din ve kültür faaliyetleri hakkında mü- 103

him bir arşiv malzemesi toplanmağa başlanmıştı. Bütün bunlara karşılık müslüman din adamları ile Rus papazları arasında -sahip oldukları hak ve hukuk açısından- büyük bir uçurum bulunmaktaydı. Müslüman din adamları, "Rus ka­nunlarına göre yine de alelâde bir ’köylü* (krestiyanin) muamelesine tabi olmakta devam ettiler.Müslüman din adamları, hristiyan ruhbanları gibi beden cezalarından muaf değillerdi} müslüman ve hristiyanların yaşadıkları meskûn mahallerde, köy ve kasabaların başına sadece orto- dokslar getiriliyordu, camilerde din görevlilerinin sayısı, müslümanların Dinî Meclisi'nce değil, çarlık makamları 105 tarafından tayin ediliyordu.

Rus hükümetlerinin bütün kısıtlamalarına karşılık, Dinî Merkez ya da diğer adıyla Mahkeme-i Çer’iyye, "îslâmi- yete dahi hizmet etmiştir."^^^"Din işlerinde sınırlı da el­in? sa hukukî bir güvenlik sağlamıştır."

Dinî Merkezin kurulmasından en çok istifada eden Türk boyu*, göçebe Kırgızlar oldu. Cehaletten kurtulma yolunda önem­li adımlar atıldı. Dolayısıyla, Kırgızları ruslaşdırmak üzere Kırgız sahralarına gönderilen özel misyoner ve papazlar, et­kisiz kaldı, hatta bölgeye iskân edilen Ruslardan Kırgızlaşan- lar oldu. Ekonomik nedenlerle Kazak-Kırgız topraklarına büyük ilgi gösteren, bunun için de step sınırlarında camiler ve medreseler açtıran II. Katerina, bölge müslümanları için ayrı bir dinî idare kurdurmadığı gibi Orenburg*daki Dinî Merkeze dahil olmalarını da istemedi. Asimilasyon çarkı­nın tersine dönmeye başladığı anlaşılınca, "hükûmet-i müstebi- denin desise-i melânetkârisi" ile de Kazaklar Dinî Merkezden koparıldı,

Dinî Merkez, Rus hükümetlerinin kontrolü altında bir takım düzenlemelere gittiyse de, "rüşvet" ve "iltimas"m önü­ne geçmek mümkün olmadı.Zira, müftü ve kadılara hükümet tarafından Ödenen aylıklar, rüşveti özellikle teşvik eder ma­hiyetteydi, Meselâ, 1885 yılı itibariyle müftülük görevine getirilen Muhammed Yar Sultan*m "yükseltilmiş" maaşı -yıllık olarak- 5.000 ruble iken, Petersburg Metropoliti’nin maaşı 269.000, Novgorod Metropoliti*nin maaşı 307.000, Kiyev Met­ropoliti* nin 84.000, Kazan Metropoliti’nin 50.000 ruble 112 idi. Maaş azlığından gerçek ulema, kadılık görevine talip 113 olmak istemiyordu. Rüşvetin bu müesseseyi yozlaştırdığını gören Kazan tüccarları, 600 rublelik ek ödemeyi üstlendi­ler. Kazan’dan Muhammedi Kadı ile Şâkir Kadı bu suretle gö­rev üstlenenler arasındaydı.^y şekilde, ünlü misyoner İlminski, "Mukaddes Sinod"un yöneticisi K. Pobedonostev*e gönderdiği mektup-raporda: "Orenburg Müslüman İdaresine e Kazan mollalarından Salihof Kadı saylandı (seçildi). Kadı­lık maaşı pek az olduğundan, Kazan tacirleri bu mollaya se­nede 600 ruble ciyub (toplayıp) verecek oldular. Bu halde mezkûr molla kadılığı kabul etti. Şimdiye kadar böyle bir alâmet görülmemiş idi. Tacirlerin bu gayretleri şayan-ı dik- katdir. Bu müslümancılık ve ittihad-ı îslâm, Gasprinski ile şürekâsının politikasmdandır" demek suretiyle şikâyet et- 115 mekte ve hedef göstermekteydi.

Çar II, Aleksandr ile birlikte İslâm’a karşı yürütü­len karşı kampanya yeniden yürürlüğe kondu.Misyonerle- 117 rin Orenburg Dinî Merkezi’ne saldırıları artdı. Kapatıl- ııa ması için fırsat kollanmaya başlandı. Temsil ettikleri müslüman kitlesinin yerine, hükümetin çıkarlarını kollayan müftülerin aşırı pasif tutumları, Orenburg Dinî Merkezi’nin 119 kapatılmamasında en önemli etkenlerden biri oldu.

Rusya’da yaşayan müslümanların tek dinî merkezi Orenburg’daki Mahkeme-i Şer*iyye ya da bir diğer adıyla îdare-i Ruhaniye değildi.İkinci- Dini Merkez, "Mâverâ-i Kafkaz Müftülüğü" olup, Tiflis’de bulunuyordu ve bölgedeki sünnî müslümanları içine alıyordu .L2^ üçüncü Dinî Merkez, "Havera-i Kafkaz Şeyhülislâmlığı"dır ki, şiî müslümanların 122 bu üst dinî merkezi de Tiflis’de yeralıyordu.

Dördüncü Dinî Merkez, Kırım’ın Akmesçid (Simferopol) şehrinde bulunuyordu. Kırım’ın Rusya’ya ilhakı ila birlikte, ilhak bildirisinin şartlarına uygun olarak, ulema korunmuş 123 ve kollanmıştı, Bu cümleden, Müftü Musalar<Efendi ile kadıaeker Seyid Mehmed Efendi’ye 2.0C0 rublelik yıllık maaş bağlandı.[1] [2] [3] [4] [5]”1791’de Müftü Musalar Efendinin ölümüyle ... Kırım valisinin tavsiyesi üzerine kadıasker Seyid Mehmet Efendi müftü oldu. Vali yeni müftünün ’tahta karşı sadakat- la dolu, görevine bağlı, zeki ve âdil kişi’ olduğunu söylü­yordu. Yeni müftünün tavsiyesi üzerine vali kadıaskerlik makamını ... Kırım ulemasının üst kademesinden ’ iyi seçil­miş* 6 üyeden meydana gelen ve yeni bir*dinî makam’ haline 12 5 getirdi? 1796’da bu makama birtakım hukukî yetkiler ta- 12 6 nındıj 1831 fermanı ile de Tavrid Vilâyetindeki ve Rusya’­nın batı bölgelerindeki bütün müslümanlar ona tâbi kılın- 127 dı. Hatta müteakip yıllarda, küçük çapta olsa da bazı

ları ile imamlar cemaat tarafından seçiliyor, ancak bu se­çimin de vilâyet makamları tarafından tasdiki gerekiyordu. En Önemlisi de, vilâyet makamları, imamları görevden almak yetkisine sahipti. İmtiyazlı ortodoks din adamlarının ak­sine imamlar devletten malî yardım görmüyorlar, iaşeleri tamamen cemaatleri tarafından karşılanıyordu. Bunun yanı- sıra, müslüman din adamlarının büyük bir kısmı din adamla­rı sınıfına dahil edilmiyor, köylü*' olarak kabul edili- yorlardı. Bütün bunlar, Kırım müslümanlarının dinî ha­yat ve dinî kurumlarının Çarlık tarafından kısıtlandırıl­mış yönlerini ortaya koymaktaydı.

Yukarıda adıgeçen dört Dinî Merkez’in müşterek sıkın­tısı, sadece yetkilerinin aşırı "kısıtlandırılması" değil­di, aynı zamanda İslâmiyet aleyhine yürütülen iftira ve karalamalara karşı hiçbir müdahalede bulunamamaktı da. Mis­yonerlerin -hükümetten destekli- İslâmiyet aleyhtarı yayın­larına, ki bu yayınlar arasında sadece 1871-1886 yıllan arasında 54 kitap çıkmıştır, cevap olmak yani İslâmiyet! savunmak üzere organize hiçbir müdahale sözkonusu olmadı. Ayrıca, hükümetin ağır sansür uygulaması, Rusya Müslümanla­rının din ve diyanetini öğretecek kitapların yayımını engel­lediği gibi, bu tür kitapların İstanbul’ dan ya da komşu diğer müslüman. ülkelerden getirtilmesin! imkânsız kılmak­taydı. Bu yüzden müslümanlar arasında göç fikri doğmuş, hat- ta göç edenler olmuştu.

Tüm bu sorunlar, 1905 İhtilâli sonrasında Rusya Müs­lümanlarının Umumî Kongrelerinin gündeminde ağırlıklı ola­rak yer alacaktır.

D.                                            PASIN VE YAYIN FAALtYETLERİ AÇIŞIMDAN RUSYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU

Çarlık Rusyası hükümetlerinin Rusya müslümanlarına yönelik asimilasyon politikasının bir sonucu olarak, müslü- manlara oldukça uzun bir süre basın ve yayın alanında hürri­yet verilmedi. Rus hükümetlerinin arapça hurufatlı matbaa tesisi ile Türk dilinde gazete ve dergi yayımı hususunda çıkardığı zorluklar, hiç şüphe yok ki, ezici çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Rusya Müslümanlarının siyasî sahada olduğu kadar, kültürel, sosyal ve hatta ekonomik sahada uyanışlarını; bir milletten olma bilinciyle organize olma­larını geciktirmeyi amaçlıyordu.

1.                                             tik Basın Faaliyetleri

Rusya Müslümanları arasında ilk Türkçe gazete olan "Ekinci", 1875*de Bakiî’da, Ünlü bir eğitimci olan Haşan Bey Zerdabî tarafından çıkarıldı. "Ekinci" adı, Rus asıllı Valinin "ekin ve ziraatden söz edecek" bir gazete kanaatiy­le izin vermesini sağlama amacına yönelik olarak verilmiş­ti. Zerdabî, yayın iznini aldıktan sonra, matbaa hurufatı­nı temin etmek üzere İstanbul’a gitti. Ağır malî güçlükler 13 içinde, gazetesini üç yıl boyunca yaşatmaya muvaffak oldu.

Rusya müslümanları için ilimin ve eğitimin öneminin her fır­satta vurgulandığı "Ekinci"nin, 1877 yılı itibariyle 200’den 13 7

az müşterisi bulunmaktaydı. 1877*de Türk-Rus savaşı dola­yısıyla uygulanan sıkı sansür ve Zerdabî*nin iç Rusya’daki bir okula tayini sebebiyle, "Ekinci" yayın hayatından çe­kildi.138

"Ekinci"den çok daha önceleri, Rusya müslümanları 139 arasında gazete çıkarmak girişiminde bulunanlar olmuştu.

Meselâ, 1870’11 yıllarda ünlü ulemalardan Abdülkayyum Nasırî’nin Türk dilinde gazete çıkarma niyeti bilinmektey­di.^^ O’nun 1896*da "Tanğ Yıldızı” adlı bir gazete çıkar­mak için yaptığı resmî başvuru, hükümet tarafından geri çev­rilmişti. Petersburg îmemı A. Bayezid (ov)’un "Yıldız” adıyla bir gazete çıkarmak için 1886*da yaptığı başvuru da aynı makamlar tarafından kabul edilmemişti. Türkistan* - da yaşayan müslümanları .asimile etmek amacıyla, ünlü mis- yoner Ostromuov1 tarafından yönetilen "Türkistan Vilâye­tinin Geziti" adını taşıyan gazete, 1870*de yayın hayatı­na başlamış ve 48 yıl boyunca, "Şart lehçesi"ni, diğer Türk lehçelerinden (Tatarca ve Kazakça) bağımsız bir "lisan” ha­line getirmeye çalışmıştı.îlminski’nin geliştirmiş ol­duğu "ne kadar küçük olursa olsun her boyun şivesini ayır- 14 5 ma sistemi" çerçevesinde hareketle Taşkent*de yayıklanan sözkonusu gazete, finanse edildiği Türkistan Genel Valiliği’- nin resmî yayını statüsünde idi.^^ Ayrıca, 1870* den itiba­ren Rusça olarak yayın hayatına giren "Kaspiy", Bakû’da ün- İÜ Türk zenginlerinden Hacı Zeynelâbidin Tagi(yev)’inx ma­lî desteğinde Kafkasya ve Azerbaycan müsiümanlarının menfaat­lerini temsil ediyordu.

"Ekinci"den sonra, Tiflis şehrinde Ünsizâde Sait ve Celal Beyler bir matbaa tesis ile "Ziya" gazetesi için res­mî izin almayı başardı. $ "Ziya”, 1884’e kadar 76 sayı ya­yımlandı. Aynı kardeşler,1880’de "Ziya-i Kafkasya" ve "Keş­kül” mecmualarını yayımladı.^0 Kafkasya ve Azerbaycan’da

yaşayan müslümanlara eğitim konusunda yönlendirici yayın 151

yapanx ve îlminski’nin aksine, Azerice’nin "lisan-ı Türkî- 152

nin bir şubesi” olduğunu önesürerek sade bir Türkçe ile okuyucularına hitab eden Unsizâde kardeşler, Gaspıralı İsmail Beyin ilk eserlerini matbaalarında basma cesaretini 153

de gösterdiler. Ünsizâde Sait ve Celal Beylerin "Türkçü 154 eğilimi" ve cesareti, Çar hükümetinin takibat ve soruş­turmasına sebep olunca, bu iki kardeş Kafkasya’yı terkederek .                                 155

İstanbul’a yerleşti. Bu da adıgeçen gazete ve mecmuaların sonu oldu.

1905 Yılma kadar Rusya müslümanlarının "tek süreli 156 gazetesi" olan "Tercüman", Kırım’ın Bahçesaray şehrinde, 10 Nisan 1833*de yayın hayatına başladı. "Tercüman”ın kuru­cusu ve başyazarı Gaspıralı İsmail Bey, gazete çıkarma izni almak amacıyla resmî makamlara ilk başvurusunu 1879’da yap- tıysa da, gerekli izni alamadı. "Ahaliyi bir yoklama ve tecrübe muradıyla" Gaspıralı, 8 Mayıs 1881’de Tiflis’de "Tonguç" isimli ilk risalesini yayınladı. Sadece 500 adet basılan "Tonguç"u, aynı yıl içinde 1000 adet basılan "Şafak" ve diğer risaleler "Kamer", "Güneş", "Yıldız", "Mirat-ı Cedit" gibi toplam 12 risale izledi. Bu risalelerde, "bütün Türk-Müslüman Dünyasının kültürel canlanma gerekli­liğini öğütleyen Gaspıralı, bunları başlıca olarak Kırım dışında yaşayan müslümanlar arasında dağıtmakta idi."^^^ Sözkonusu risalelerde Gaspıralı, Rusya müslümanlarını bir tek "umumî lisan"da birleşmeye çağrıyor, ayrı lehçelerin kullanılması yerine, "temiz türkî dil" kullanmalarını tav­siye ediyordu.l^l Yine aynı yıl içinde "Mektep" ve "Faydalı

Eğlence" adında iki ayrı gazete çıkarmak için hükümete baş- 162 vuran Gaspıralı, yine olumlu cevap alamadı. Bütün bu girişimlerinin yanısıra, "Tavrida" gazetesinde tefrika ha­linde yayınladığı rusça makalelerini 1881 yılı içinde"Russ- koye Musulmanstvo” (Rusya Müslümanları) adı altında bir risalede toplayan Gaspıralı îsmail Bey, uzun bir mücade­leden sonra bir matbaa tesisi için resmî izin alabildi.164 Matbaa makinaları ile çıkarmayı aklına koyduğu gazetenin finansmanı için Kırım dışına çıkan Gaspıralı, Kazan’da dü- 165 zenlediği “Edebiyat Gecesi”nde umduğunu bulamadı. Nijni- Novgorod’da düzenlenen fuarda ICO kadar abone toplayabilen Gaspıralı, Volga boyunca bir ay kadar dolaştıktan sonra Kırım’a döndü. Tüm bu temasları sonucu posta yoluyla gelen­ler dahil, toplam 250 civarında abone bulabiİmişti.1$$ Bu arada, gazete için resmî izin alabilmek ümidiyle birkaç ke­re Petersburg’a giden Gaspıralı, finansman için katkısı olur düşüncesiyle, yanına iki sepet fındık, kızılcık ve benzeri meyvs almak suretiyle, bu şehrin meyvecilerini dolaşarak "müşteri" aradı. îhracaat yoluyla ticaret girişimlerinden bir sonuç alamayan Gaspıralı, eşi Zühre Hanımın mücevher ve kıymetli eşyalarını satmak zorunda kaldı.Yine de ge­rekli para denkleşmeyince, Zühre Hanıma ait sandıklar do­lusu ipekli ve yünlü kumaş, şal, dantel gibi eşyaları, gaye belirtilmek suretiyle, zengin ve nüfuzlu mirzalara satıl- 170 dı. Satılan eşyalar arasında, Gaspıralı’nın annesinin 171 hâtıraları da bulunmaktaydı. Nihayet, toplanan parayla, 177 Petersburg*dan eski bir matbaa makinası satın alındı; İstanbul’dan da hurufat getirtildi. îki işçi ile ufak bir

173 matbaa faaliyete geçirildi,

... Bir tarafı Rusça, bir tarafı TUrkçe olarak bir gazete neşrine karar verdik. Bu gibi gazeteden az ola­rak TUrkçe bilen Ruslar, az olarak Rusça bilen îslâm- lar istifade ederlerdi.

Bu sebepten gazetenin adına "TercUman" dedik. 1892 senesi Ağustosunda İçişleri Bakanı Graf Tolstoy haz­retleriyle görüşmeye nail olup, "Tercüman” için di- , lekçe verdik. Dört-beş ay sonra, 1893 senesi yaz ba­şında "Tercüman” gazetesinin neşrine gerekli imti­yaz ve ruhsat verildi. 174

"Tercüman” (Perevodchik), Kırım’ın Ruslar tarafından işgalinin 100. yıldönümünde, 10 Nisan 1883*de yayın hayatı­na girdi. İsmail Bey, "Tercüman" sütunlarında başta Rusya Türk ve müslümanları olmak üzere Türk-MUslüman Dünyasına ait en aktüel siyasî, sosyal, İktisadî, kültürel, millî ve 175

dinî problemleri aydınlatmakta idi. Bu gazete, Kırım’dan başlayıp, Kafkasya, Kazan, Urallar, Sibirya, Türkistan Türkleri arasında okunuyorj Doğu Türkistan, İran ve Mısır’­da bile okuyucular buluyordu. II. AbdUlhamid’in müsaadesiy- la bir müddet Türkiye’de dahi satılıyordu. Önceleri haf­talık olarak çıkan "Tercüman"ın, 1885 yılı itibariyle 10C0 177

abonesi vardı. Çok geçmeden, sadece İstanbul’da 5-6 bin 178

okuyucuya sahip olmuştu. Hindistan’dan bile abone kayde- 179

dilmişti. Dolayısıyla, "TercUman", kısa sürede etkisi ve etki alanı en geniş ve kuvvetli periyodik olarak temayüz etmiş, üstelik Gaspıralı* nm çok temkinli ve akılcı yayın politikasının sonucu olarak, misyonerlerin baskılarına rağ­men kapatılmasını gerektirecek bir açığı hükümete gösterme­mişti.

Takip eden yıllarda, "Dala Vilâyeti’nin Gaziti” 1998’- de Omsk* da,10? "Mir* at” 1902’de Petersburg* da,131 "Şarkî Rus"

1903* de Tiflis* de,10^ "Nur” 1904* de Petersburg* da10^ V0 184

"Hayat" 1904*de BakO’da yayın hayatına girdi. Türkistan

Türklerine ise 1905 yılına kadar gazete çıkarma müsaadesi 185 hiçbir şekilde verilmedi.

Rus İdarî makamlarının gazete ve mecmua çıkarma iz- mini vermede aşırı müşkülât çıkarmasının yanısıra, sansür teşkilâtının yürürlükteki sansür yasalarını çok sıkı biçim­de uygulaması, Rusya müslümanlarının basın alanında daha fazla faaliyet göstermesine engel teşkil eden iki önemli faktördü. Buna rağmen, Rusya müslümanlarının "Tercüman" ile İR 6 "Kaspiy"in yaşaması yolundaki gayretleri az değildi, özellikle, Ruslar arasında Rusya Müslümanları lehine kamu­oyu oluşturmak gibi önemli bir gayeye hizmet eden "Kaspiy"- in desteklenmesinde,Yusuf Akçura*nin telkin ve tavsiyeleri­nin rolü oldu.107

1905 İhtilâli ile birlikte basına uygulanan baskı politikasının biraz gevşemesi, Rusya müslümanlarının gaze­te ve dergilerinin sayı ve tiraj itibariyle patlamasına yol açtı. Bu sonuç, hiç şüphesiz, Rusya müslümanlarının 1905 sonrası umumî nitelikteki kongrelerini etkileyecek, hatta yönlendirecek ölçülerdeydi.

2.                                               îlk Yayın Faaliyetleri

Rusya’da arap harfleriyle basım işlerinin başlaması, 1710-11 yıllarına (Petersburg’da) rastlar. 1764*de basım iş­leri, hususî bir matbaanın kurulmasıyla daha da geliştiril­di. Hükümet tebliğleri ile hükümetin teşebbüsü sonucu bası­lan yayınlar arasında ilk Türkçe telif eser, Sait Halfin’in T,atar,Tili .Elifbası (Moskova Akademisi matbaası, 1774, 52 s.

adlı risalesiydi. tik Kur’an-ı Kerim ise, 1785-1787 yılla- 189

rı itibariyle basıldı. Özellikle Kazan mi]sl"imanları, din 190 kitaplarının sansür elinde tahrife uğraması endişesi ile, II. Katerina’nin diğer şehirlerde de matbaa açılmasına izin 191

veren 15 Ocak 1783 tarihli emirnamesine dayanarak, Petersburg’daki "Asya Matbaası”nın Kazan’a nakledilmesi için dilekçe ile hükümete müracaat ettiler. Çeyrek asır­lık bir mücadeleden sonra, "Kur’an ve dinî kitaplar basma” iznini aldılar. Böylsce sözkonusu matbaanın iki tezgâhtan ibaret bölümü, Kazan Gimnaziyumu yönetiminde ancak 1801’de 193

faaliyete geçirilebildi. "Asya Basmahanesi” adıyla bili­nen bu matbaa, 28 yıl boyunca Kazan Türklerinden Buraş(ev) ve Yunus Apanay(ev) ila Ubaydullah Muhammed Rahimoğlu Yunus’un idaresinde kaldıktan sonra, 1829’da Kazan’da açı­lan -daha geliştirilmiş- Üniversite Matbaasına devredil- di. Buna karşılık, ilk özel matbaa 1841’de kuruldu ve bunu 1844’de ikinci ve üçüncü matbaalar takip etti.1^ Her çeşit İdarî engellemelere1^ ve sansüre rağmen, meselâ 1801-1805 yılları arasında 7 çeşit kitap, toplam olarak 17 baskı yaptı. 1841-1850 yılları arasında ise toplam 207 çe­şit kitap, 600.600’i aşan tiraja ulaştı.1^ Sadece 1853- 1859 yıllarında 82.300 nüsha "Kur’an-ı Kerîm”, 165.900 "Hef- tiyek”1^ ve 77.500 nüsha "îman Şartı” yayınlandı.1^ Bu rakamlar, Rusya müslümanlarınm kitaba olan "susuzluğunu” göstermesi açısından olduğu kadar, kültürel hayata katılım açısından da önem taşımaktaydı. Bir başka örnekle, 1801-1855 yılları arasında bütün Rusya’da basılan toplam 1.463 kitabın 577’sini, yani üçte birinden fazlasını arap harfleri ile ba-

2 00
sili kitaplar oluşturuyordu. Hatta, 1860 yılında taşbasma
201
olarak Avrupa ile Asya'nın kara haritaları da basıldı.

Kazan*daki bu matbaalar, müslümanlar için bir yenilik olduğu kadar, fikir hareketlerini kuvvetlendiren, hızlandı­ran bir faktör oldu. Mollalar, talebeler birçok kitabı elle y&zma külfetinden kurtuldu. Özellikle, özel matbaaların ucuz kâğıda basılı kitaplarının, halkın eline -üniversite matbaasına nispeten- daha ucuza geçmesi, müslümanlar arasın- 2 03 daki okuma-yazma oranının artışında önemli etken oldu.

1029*dan itibaren, "Tatar dili ders kitaplarının basılma- Sih204 mUgiijmaniar arasında eğitimi hızlandırdı. Kazan* da yayımlanan eserler yalnız Rusya Müslümanları arasında yayıl­mıyor, aynı zamanda Türkistan’a, Hiyve, Buhara ve hatta Hindistan’a da ihraç ediliyorduk^

Dinî ağırlıklı kitap ve risalelerin çeşit ve tirajın­da ortaya çıkan sözkonusu "patlama", zorla hristiyanlığa ge- 7 06 çizilmiş kreşimleri de doğrudan etkiledi. Sözkonusu yayın­ları sadece müslümanlar değil, "hristiyanlaştırılmış Tatar- 207 lar da okuyorlardı." Çarlık yöneticileri, kitleler halin­de müslümanlığa dönmek için resmen başvuran kreşinlerin bu taleplerini geri çevirdiği gibi, birtakım cezaî müeyyidele- 2 08 ri de uygulama alanına koydu. Bütün bu ikna teşebbüsleri­ne ve polis memurlarının tehditlerine rağmen, onları Hristi- yanlıkta alıkoyma gayretleri başarısızlığa uğradıj kreşinler, eskiden’olduğu gibi, "dıştan ortodoks ve içten müslüman" ol- ona ma özelliğini sürdürmeye devam etti.

Daha sonraki yıllarda, Kazan*dan sonra, Orenburg ve

210

Ufa’da da matbaa kuruldu. Bu gelişmeyi takiben, Bahçesaray, Tiflis, Bakıl ve diğer şehirlerde de peşpeşe matbaalar açıl­dı. Bu matbaalarda yayınlanan kitaplar, 1905 incesi Rusya Müslümanları arasındaki "millî-dinî" nitelikli kıpırdanma hareketlerinin fikrî temelini oluşturdu. Zira, Osmanlı İmparatorluğu*ndan gönderilen kitaplar ve gazeteler, hangi şehre gönderilmiş olurlarsa olsun, önce doğrudan Tiflis*deki Sansörhanesi*ne gitmekte, ancak sakıncası olmadığı tespit olunanlar gerçek adreslerine gönderilmekteydi. Bu önem­li engel açısından, Rusya’daki müslüman matbaalarının fonk­siyonu tartışılmazdı, özellikle, eğitime yönelik kitap ve risale yayını açısından -çeşit ve tiraj itibariyle- Gaspıralı îsmail Beyin yönetimindeki "Tercüman Matbaası", başlıbaşına bir kültür merkezi konumundaydı. Bu konumun sürekliliğinde, Rus misyonerlerinin olanca tepkilerine rağmen, Çar san­sürünü kullandığı ihtiyatlı dil ile atlatmayı başaran ...

O 1 ’T Gaspıralı’nin rolü son derecede büyüktü.

E.                                   KÜLTÜREL FAALİYETLER AÇISINDAN RUSYA MÜSLÜMANLARI­NIN DURUMU

Rusya müslümanları, bilim ve teknik açıdan "geri" oldukları içindir ki Çarlık Rusyası’nın yayılmacı politika­sı karşısında "zayıf" kalmışlar; Kazan, Astırahan, Kırım derken tamamı bağımsızlıklarını kaybederek Rus esaretine girmişlerdi. Orta Asya’da binlerce yıllık gözkamaştırıcı kültür geçmişine sahip olan müslümanlar, XVI. yüzyıldan son­ra bu kültür birikimine sahip çıkmak şöyle dursun, skolastik bir eğitim düzeni ve tevekküle dayanan bir dünya görüşü içinde ortaçağı bir türlü aşamamışlardı. Rusya müslümanla- rının kültürel hayatına hâkim olan bu "atâlet", sömürü ve ve asimilasyon politikasını sürdürmek vs problemsiz sonuç­landırmak isteyen Rus hükümetleri için büyük bir avantaj oluşturmaktaydı. Yeni fikirlere ve yenileşme hareketlerine kapalı, eğitimsiz, siyasî amaçlara ve teşkilâtlara sahip olmayan, milliyet bilincine ulaşamamış bir azınlık olarak RGsya müslümanları, “uysal teb*a” kalıbına harfiyen uymak­taydılar. Bu yüzden Rus hükümetleri, Rusya müslümanları arasında siyasî hareketlere olduğu kadar, kültürel canlan­maya set oluşturacak her türlü İdarî, hukukî ve ekonomik tedbiri -müeyyideleri ile birlikte- yürürlüğe koydular.

Rusya müslümanlarınm kültürel faaliyetler açısından karşılaştıkları tek engel, Rus hükümetleri değildi: Coğrafî uzaklıklar; lehçe, mezhep ve yerleşik-göçebe kültür farklı­lıkları; parçalanmış topraklar ve özellikle Batıda birbi­rinden kopuk, çoğunluğu teşkil eden slav unsurları içinde azınlıkta kalma problemleri de, en az "hükümet”, "taassub”, “kabilecilik-fcoyculuk? i: kadar kültürel gelişmeleri olumsuz yönde etkilemekteydi.

Kısaca "ceditçilik" ya da "cedidizm" olarak tanımla­nan yenileşme hareketleri, işte bu şartlar içinde, sayıca çok az ama etki alanı itibariyle çok geniş etkinliğe sahip Türk aydınları'tarafından başlatıldı. Daha sonra eğitim ala nına kaydırılan reformlarla bu hareket kısaca "usul-ü cedit adıyla tanımlanmaya ve bilâhare de ortak bir dil ve edebiya ta sahip olma yolundaki çalışmalarla kültürel anlamda bir inkılâba yöneldi.

1 İlk Yenileşme Hareketleri

Rusya Müslümanları arasında ilk olarak XIX. yüzyıl ortalarında görülmeye başlanan yenileşme hareketleri, geri­liğe, cehalete, kısaca "eski düzen eğitime" tepki olarak doğdu; zaman içinde de eski durumun devamından yana olan Çarlık yöneticileri ile her türlü yeniliğe karşı katı ta- vır koyan mutaassıp ulema ve mollalara yani "kadimcilere" karşı siyasî, edebî ve toplumsal karakter de kazanarak ge­lişti. Başlangıçta değişik bölgelerde, değişik zaman dilim­lerinde ferdî olarak ortaya çıkan yenileşme hareketleri, ancak 1905 İhtilâli*nden sonra başlayan "Kongreler Dönemi" ile birlikte organize hüviyete büründü.

a)                                  Îdil-Ural*da yenileşme hareketleri;

214

Kazan Türkleri arasında uyanış hareketinin önemli temsilcisi olarak adından ilk olarak söz ettiren Abdünnâsır Kursavî, "yalnız Rusya Türkleri çerçevesinde değil, umumiyet­le bütün İslâm dünyası Ölçüsünde yeni fikirler ortaya atmak cesâretini gösterdi.” Birtakım İslâmî bilgilerle ilgili 216 olarak köhne saplantıları cesaretle teşhir etti. Dalayı- 217 sıyla da kadimcilerin hücumlarına maröz kaldı. Daha önce de özellikle din tesiri altındaki edebiyat alanında temayüz eden âlimler sözkonusu olduysa da, bunların hiçbiri Kursavî kadar iz bırakamadı10

Abdül-Kayyum Nasırî ise, "geçen asrın ikinci yarısın­da esaretin şiddeti altında Uçyüz yıldan beri ağır baskıya karşı yalnız din kuvvetiyle dayanan Kazan ahalisini ilim ve irfan ışıklarıyla uyandırmağa muvaffak olan bir muallim, ders kitapları yazan bir terbiyeci, mütefekkir, muharrir, filo­log, tarihçi, etnograf ve folklorcu olarak muayyen bir me- todla çalışmış olan ve hakkında yazı yazanların çoğunun 219 fikirlerine göre bir ansiklopedist idi." Nasırî’nin

22 0 çeşitli konularda 50*ye yakın kitabı yayınlanmıştı.

r

İdil-Ural bölgesindeki yenileşme hareketleri çerçeve­sinde adından en çok sözettiren ve taraftar toplayan reform­cu, hiç şüphesiz Şihâbeddin Mercânî idi.^l Qf "evvelâ ilâ- hiyat bilgini ile din ıslâhatçısı; İkincisi de Rusya Müslü­manları arasında ilk defa olarak tarih ilimlerinde Avrupai 222 metotlar uygulamış olan tarihçi" olarak tanınmaktaydı. Bu büyük reformcu, modern bilimlerin medreselere girmesi için büyük mücadele vermiş; yüzlerce öğrenci yetiştirmiş- ti." Telif eseri olarak 24 eseri bulunan Mercan!, vatan­daşlık haklarından müslümanların lâyıkıyla faydalanabilme­si için Rusça öğrenmenin gerekliliğine her fırsatta işaret etmiş, ancak bu dilin öz lisana karıştırılmamasını; öz li­sanın elden geldiğince saf ve temiz tutulmasını istemiş­ti. 224 Hiç şüphesiz, etkisi çok büyük olmuştu.

Mercânî’nin öğrencilerinden Hüseyin Feyizhânî, özel­likle geri durumda bulunan medreselerin ıslâhı yolundaki 22 6 yayınları ve mücadelesi ile dikkatleri çekti. Medresele­rin Avrupa’daki okullar gibi düzenli programa sahip olması ve çeşitli bilim dallarını müfredatına alması gerektiğini savunan Feyizhânî, öğretmenlerin aydın ve kültürlü olmaları durumunda ancak faydalı olabilecekleri görüşünü yaymaya ça­lıştı. Hocası Mercânî ile birlikte hazırladıkları bir proje ile bir Tatar üniversitesi* nin kurulması; kurulacak bu Üni­versitede dinî bilimlerin yanısıra dinî olmayan bilimlerin 227 de okutulması yolunda mücadele verdi. Rusya müslümanla- nnın sosyal problemlerini aydınlatacak bir gazete yayınla- 228

ma girişimlerine, hükümet izin vermedi. Medreselere iliş­kin projelerinin Orenburg*daki Hüseyniye, Kazan’daki ünlü Muhammediye Medresesi gibi büyük medreselerde uygulandığı- 22 9 nı göremeden genç yaşta öldü.

İdil-Ural bölgesinde yenileşme hareketine katkıda 23 0 bulunanlar arasında, İbrahim Half(in), Rizaeddin Bin Fahreddin,231 Zahir Bigi,232 Musa Carullah (Bigi),233 234

Abdürreşid İbrahim gibi çok sayıda âlim ve edebiyatçı yeraldı. XX. Yüzyıla girilmesiyle birlikte de, Alimcan Barudi, A. Hadi Maksudi, Şakircan Tahirî, Sadrî Maksudî, Ayaz İshâkî, Fatih Emirhan, Abdullah ve Ubeydullah Bubî, Fatih Kerimî ve daha yüzlerce "ceditçi", yenileşme hareke­tinin canlanmasına, müslüman toplumuna malolmasma hizmet etti.

b)                                    Kırım’da yenileşme hareketleriî

Kırım’ın 1783’de Rus hâkimiyetine girmesiyle birlik­te, General Potemkin’in gerçekleştirdiği katliamlar ve hemen 235

arkasından gelen toprak müsadereleri, stratejik öneme haiz olan bölgedeki Türk çoğunluğunun azınlığa dönüşmesine yolaç- tı. Osmanlı ülkesine yani "ak topraklara" doğru gelişen kit­lesel göçler, Rus hükümetinin açık asimilasyon politikasına 236

tepki idi. Ne var ki, boşalan köyleri Rus göçmenleri dol­durmakta, zengin tarih ve kültür eserleri ise bu arada acı- 23 6

masızca yokedilmekteydi.                     1880’lerde çok geri durumda bu-

237 bulunan 11 medrese kalmıştı. 1805*te 1.558 olan câmi

238 sayısı da XX. yüzyılın başları itibariyle 700’e inmişti.

Her cami yanında bir ibtidâi mektebin bulunduğu dikkate alınırsa, bu tablo, Kırım Türklerinin eğitim alanında için­de bulunduğu feci seviyeye tipik bir misâl oluşturmakta 239 |di. Hükümetin çeşitli baskılarıyla sindirilmiş bir azınlık görünümündeki Kırım Türkleri, dolayısıyla 1880*li yıllara kadar, her türlü yenilik ve gelişmeye kapalı bir zihniyetle yaşantısını sürdürmekteydi.

Kırım’da yenileşme fikrinin doğmasında ve fiiliyata dönüşmesinde} yenileşme hareketinin Kırım’dan sonra tüm Rusya müslümanlarını da kapsayacak biçimde organize olma­sında en önemli rolü oynayan Gaspıralı îsmail Bey, "Rusya müslümanlarındaki hareketi fikriyenin mucidi, birinci usulü cedit mekteplerinin ilk üstadı, millî cemiyeti hayriyeler tesisinin mürşidi, Tatar gazeteciliğinin babası, Rusya müs- lümanlarının büyük ıslahçısı ve umum Türk-Tatar dünyasının büyük bir kahramanı idi."^^^

1851*de Kırım’da (Bahçesaray-Avcıköy) doğan Gaspıralı, bir süre Moskova*da askerî bir okulda eğitim gördükten son­ra, Zincirli Medresesi’nde rusça Öğretmeni olarak işe baş­ladı. 1872-74 yılları arasında Paris’de bulunduğu sırada Batı kültürü ve medeniyetini tanıma ve araştırma imkânını bulan Gaspıralı îsmail Bey, bir yıl da İstanbul’da kaldık­tan sonra Kırım’a döndü.Bir 3üre Bahçesaray Belediye Başkanlığı görevini sürdüren Gaspıralı, 1881’de “Tavrida’* gazetesinde rusça olarak yayımlanan "Rusya Müslümanları"

adlı seri makalesinde, öngördüğü programını ortaya koydu. Gaspıralı, ömrünün sonuna kadar taviz vermeksizin tâkip et­tiği bu programda:

1.                                   Millî okulların geliştirilmesini ve eğitimde reform yapılmasını;

2.                                   Millî eğitim merkezlerinin maddeten desteklenmesi için "Cemiyet-i Hayriye" kurulmasını;

3.                                   Bütün Türklere ortak dilde hitâb edecek millî ba­sının faaliyete geçmesini;

4.                                   Müslüman hayat tarzının modernleştirilmesini;

5.                                   Müslüman kadınının hürriyete kavuşturulmasını;

6.                                   Millî aydınla* zümresinin yetiştirilmesini, talep etmekteydi,

Gaspıralı îsmail Beyin.kültürel sahada yenileşmeyi öngören programı, tüm Rusya Müslümanlarını içine alan bir şiarda ifadesini buldu: "Dilde, Fikirde, îşde Birlik..."

Gaspıralı’nin çabaları sonucu, Kırım’daki müslüman azınlıkta kültürel canlanma belirtileri görüldü, özellikle 243 zemstvo teşkilâtının her çeşit imkân ve fırsatlarından faydalanıldı.24$ Haşan Sabri Ayvaz(of), Osman Nuri Akçokraklı, Cafer Seydahmet, Dr. Ahmet Özenbaşlı, Hamdi Giraybay, Bekir Efendi Emektar(of) ve daha pekçok aydın, yenileşme taraftan olarak bu dönemde yetişti.

7.                                   Kafkasya ve Azerbaycan*da yenileşme hareketleri

Çarlık yönetimi, Kafkasya ve Azerbaycan’da yenileşme hareketlerine paralel olarak millî faaliyetlerin de ortaya çıkmasını istemediğinden, nisbî imtiyazlara sahip toprak sahibi-zâdegân sınıf ile îran kültürü tesiri altında, dinî hurâfelerle yetişmiş mollaları -her türlü yenileşme akımla­rına karşı- koz olarak kullandı. "Rusya bu iki unsuru usta-

lıkla kullanarak, Azerbaycan’daki hâkimiyetini kökleştirme- 24 5

ye çalışmıştı." Bu arada üçüncü bir Azerbaycan grubu daha vardı ki, "milletperest" olarak anılmaktaydılar. Bu grubun içinde halktan kimseler olduğu kadar, zâdegândan veya Rus okullarından yetişmiş münevverler de bulunmaktay­dı, Bunların takip ettikleri gaye, Azerbaycan Türkünün eko­nomik seviyesini yükseltmek, millî bir matbuat yaratmak, millî dili canlandırmak ve nihayet geniş halk kitlesine

24 6 millî terbiye ve millî şuuru aşılamaktı.

XIX.                                  Yüzyılın ilk yarısından itibaren başgösteren yenileşme cereyanının ilk isimleri arasında, Türkoloji ala­nındaki çalışmaları ve hizmetleri ile tanınan Mehmet Ali

247

Mirza Kâzım Bey, ünlü tarihçi, yazar ve eğitimci Abbas-

O A Q

Kulu Ağa Bakıhanlı, Rus zulmüne ve esaretine karşı müca- 24 9

delesi ile bilinen şair Kâsım Bey Zâkir, eğitimci, şair, ve yazar olarak -ama özellikle Mirza Feth-Ali Ahundzâde’nin hocası olarak- tanınan Mirza Şefi Vazeh, ile yazar îsmail 2 51

Bey Kutkaşınlı yer aldı.

Azerbaycan kültür hayatında en önemli rol oynayan reformculardan biri olan Mirza Feth-Ali Ahundzâde, nesir sahasında açtığı çığırla, modern Azerbaycan edebiyatının 252 kurucusu olarak nitelendirildi. Mütefekkir, ıslahatçı ve dram türü tiyatro eserleri ile tanınan Feth-Ali Bey, taassuba, bâtıl itikatlara, istibdada, zulme ve haksız­lığa mücadele açtı ve birçok eserler verdi. 1863*de arap harflerinin terkedilip -daha kolay ve çabuk öğrenilmesi açısından- lâtin alfabesinin kabul edilmesi konusuyla il-

gili olarak İstanbul'a gelen Ahundzâde, devrin Sadrazâmı Fuad Paşaya bir dilekçe ile başvurdu. Temaslarından bir sonuç alamayan Ahundzâde, îran'da da benzeri bir girişim­de bulunduysa da başarılı olamadı. Bu yüzden mutaassıp çevrelerin şiddetli hücumlarına marOz kalan Mirza Feth- Ali, "kâfir" kabul edilip dışlandı} hattâ, cenazesine kim­se gelmediğinden, cenaze namazı kılınmadı ve dramatik bi- 2en çimde gömüldü.

Rusya müslümanları arasında ilk Türkçe gazete olan "Ekinci"yi çıkaran Haşan Bey Zerdabî, tek bir edebî dilin oluşturulması, batı medeniyeti ile hürriyetin iki önemli hedef olarak kabul edilmesi yolunda büyük çaba,  harcadı. Cemiyet-i'Hayriye, tiyatro tesisi konularındaki girişimlerinden çok,eğitim alanında büyük başarı göste­ren Zerdabî, Azerbaycan ve Kafkasya’daki yenileşme hare­ketleri ile millî faaliyetlerin öncüsü oldu. Halk üze­rindeki yapıcı ve birleştirici etkisi o kadar büyük ol­muştu ki, muhteşem bir törenle toprağa verildiği gün, 25< millî matem ilân edilmiş, bütün çarşı-pazar kapanmıştı.

Tanınmış eğitimci Hacı Seyid Azim Şirvanî’nin usul-ü cedid üzere yazdığı ders kitapları ile şiir kül­liyatı, onun kayda değer eserleri arasındaydı. Azerbaycan fikir ve kültür hayatında önemli yere sahip olan Sultan Mecit Ganizâde, Sâbir ve daha pekçok ceditçi, Şirvanî’­nin okulundan yetişmişti.^55

XX.                                               Yüzyılın başlarında, Azerbaycan ve Kafkasya’da giderek gelişen yenileşme hareketleri çerçevesinde, sayı­lan giderek artan aydınlar arasında Ali Merdan Topçubaşı, Hüseyinzâde Ali, Ahmet Ağaoğlu, Nasib Yusufbeyli, Haşim Vezirli, Ali Ekber Sabit Tahirzâde, Mehmet Emin Resulzâde, Necef Vezirli, üzeyir Hacıbeyli ve daha niceleri yeraldı.

8.                                            Türkistan*da yenileşme hareketleri

Türkistan’da yenileşme hareketlerinin başlamasın­da ve gelişmesinde, Gaspıralı îsmail Beyin "Tercüman" gazetesinin vanısıra, usul-ü cedit okullarının açılması­na öncülük eden Kazanlı ve AzerbaycanlI aydınların da bü­yük rolü oldu.256

Kültürel açıdan Rus hükümetlerinin kasdî politika­sı sonucu geri bırakılmış olan Türkistan’da, Kazak Türk­lerinin ayrı bir kültür zenginliğine sahip bulunduğunu Manas Destanına ilişkin araştırmalarla ortaya koyan Çokan Velihan(ov) Cengizoğlu, kısa hayatında kayda değer hayli 2 57 eser verdi. Rus askerî akademisinde öğrenim görmesine rağmen, millî kültüre hizmeti daha büyük oldu.^^®

Modern anlamda Kazak edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Abay Kunanbay (ev), Batı ve Rus edebiyatı 259 ile ilk ilgilenen müslüman aydınları arasındaydı. Abay, şiirlerinde,vatan ve millet sevgisi ile ilim ve sanatın öğrenilmesinin önemi gibi temaları işledi. 0, "Rus kültür ve yaşayışını öğrenmeyi tavsiye etmekle beraber, eğitimin                                                  7 sn

Kazak Türk şivesinde yapılmasını istiyordu."

Eğitimci ve yazar İbrahim Altınsarı(n), Kazak leh-

7 61 çesinde ders kitapları, şiir ve hikâyeler kaleme aldı.

Başlangıçta, Ünlü misyoner îlminski’nin etkisi altında eserler veren AItınsan(n), bakımsız bir Kazak yazı dili 2 g2 oluşturulması amacına hizmet etti. Ne var ki, daha sonra hatasını anlayan Altınsarı(n), Kazak Türklerinin 2 53 kültür hayatına kişisel katkıda bulunmayı sürdürdü. O Kazak folklorunun zenginliğini ortaya çıkardı.

Hîva Hanlığı’nda, Genç Hîveliler hareketinin öncü- O £*£ sü olan Başbakan îsmail Hoca4 ile Buhara Hanlığı* nda

2 55

Ahmet Daniş tarafından başlatılan reformculuk, kısa sürede geniş bir taraftar kitlesinin oluşmasına yolaçtı.

Türkistan’da ceditçilik akımının esas gelişmesi ve taraftarlarının yetişmiş bir kadro oluşturması, ancak XX. yüzyıla girilmesinden sonra mümkün oldu. "Çok farklı lehçelerin Üzerinde ortak millet ve milliyet kavramı yer etti. Aydınlar arasında Osmanlı (îstanbul - N.H.) Türkçe- si kabul edildi, dil birliğine gidildi,p|ahnıud Hoca Behbudî, Ahmet Baytursun, Abdurrauf Fıtrat, Abdülhamid Süleyman (Çolpan), Mağcan Cumabayoğlu, Mir Yakup Dulat (Devlet), Abdürreşid Münevver Karî, Abdullah Avlanî, Sadreddin Aynî ve daha pek çok ceditçi, bu devrede yetiş- ti.268

2.                                            Yenileşme Hareketlerine Tepkiler

Rusya Müslümanları arasında cehalet ve geriliğe tepki olarak doğan ve gelişen yenileşme hareketleri, XX, yüzyılın başlarına kadar, organize bir hareket olmayıp, daha ziyade kişisel bir görünüm taşımaktaydı. Yenileşme taraftarları, bir başka ifadeyle ceditçiler arasında

bütün Rusya müslümanlarını içins alacak biçimde bir programı ilk geliştiren, Gaspıralı îsmail Bey idi. 0, coğrafî uzaklıkları, lehçe ve mezhep farklılıklarını, bölgecilik ya da kabileciliği hiç dikkate almamış; "Tercüman" gazetesinin başlığına eklediği "Dilde, Fikirde, fîşde BİRLÎK" düsturu ila Rusya müslümanlarını tam bir birliğe davet etmişti. Rusya müslümanlarının önce kültü­rel sahada olmak üzere tüm sahalarda kalkınmasının gerekli­liğini savunan Gaspıralı, bu tezi ile, ceditçilik hareke­tinin organize görünümlü olmasında ve siyasî hüviyet ka­zanmasında büyük rol oynadı. Gaspıralı*nin olgunlaştırdığı fikrî temeller üzerinde, ancak 1905 İhtilâlini takiben “Kongreler Dönemi" ile birlikte teşkilâtlanma aşamasına geçilebildi.

Yenileşme hareketlerinin kısa süre zarfında katet- tiği bu mesafe, hiç şüphe yok ki önce Çarlık hükümetleri­nin tepkisine neden oldu. Kazan Hanlığı’nin işgal edildiği 1552*den beri sürdürülen "hristiyanlaştırarak asimile etme" politikası ile "cahil bırakarak idare ile sömürme" politi­kası, ceditçilerin muhalefeti sonucu, etkisini giderek yitirmek durumunda kaldı. Bu gelişmeyi önlemek isteyen Çarlık hükümetleri, Arap hurufâtı ile Türk dilinde çıkarıl­mak istenen gazete ve dergilerle birlikte kitaplara da uy­guladığı "izin" engeli ile birlikte sansürü; okulların Maarif Bakanlığı’na bağlanmasını; hapis ve sürgün cezala­rını ve daha pek çok tedbiri, sürekli olarak gündemde tuttu. Meselâ, ceditçilik hareketinin en çok taraftar bul­duğu, "usul-ü cedit” üzere eğitim yapan okulların en yay­gın olduğu Kazan ila civarında yaşayan müslümanların, Türkistan’da "gayrimenkul sahibi olmalarının’hükümet emri ile yasaklanmış olması” hiç şüphe yok ki, Türkistan’­daki müslümanların, iç Rusya müsiümanlarının -ceditçilik 270 açısından- nüfuzu altına girmemesi amacına yönelikti. Keza, îlminski’nin Gaspıralı İsmail Bey başta olmak üzere ceditçileri ihbar eden raporları, misyonerlerin bu konu­daki endişelerini yansıtması açısından özel bir önem taşı- 7 71 maktaydı.

Yenileşme hareketlerine tepki gösterenler, sadece Çarlık hükümetleri ile misyonerler değildi. Usul-ü cedit hareketine karşı olarak eski usul yani "usul-ü kadîm” te­zini savunan mutaassıp mollalar, müderrisler ve hocalar, yenilik taraftarlarını dinsizlik ve kâfirlikle itham et- 2 72 mekteydi. Meselâ, Tontar müderrisi îşmehmet Hazret, ceditçilik hareketinin önderlerinden Gaspıralı İsmail Bey için, "Gaspirinski benim indimde kâfirdir, çünkü usulü cedidi takviye ediyor" diyordu. Gaspıralı ise, kadîm- cilerin bu muhalefetinden, ”^.i Bilmezsiniz, kendi dindaş­larımı, benim din aleyhinde gizli bir maksadım olmadığına inandırmak için ne kadar müşkülât çektim. Beni milletime ve hatta dinime ihanet etmekle itham ettiler ve Rustan

2 74 ziyade rusçu diye tavsif ettiler" sözleriyle şikâyet ediyordu. Çağdaş bilime ve bilimin tüm yeniliklerine kar­şı olan bu skolastik zihniyeti! çevre, usul-ü cedit hare­ketinin gelişmesine paralel olarak muhalefetinin dozajını arttırdı} eğitim alanındaki reformlara, çok evliliğin yasaklanması girişimlerine, "başlık" âdetinin kaldırılma­sına ilişkin tekliflere ve kısaca söylemek gerekirse, mo­dernleşme yolunda atılan tüm adımlara karşı çıktı. Bu mu­halefet, cahil ve mutaassıp halkı kışkırtmak dahil, Rus hükümeti ve polisi ile işbirliği boyutlarına ulaştı. XX. yüzyıla girildiğinde, kadimcilerin sesi, Petersburg’da yayımlanmaya başlanan "Nur" gazetesi vasıtasıyla daha et­kili biçimde duyulmaya başladı.^^ özellikle, 1905-1906 Rusya Müslümanları Umumî Kongreleri (Syezd) sonrasında, iletki bölümlerde de değinileceği üzere, cedit mektepleri­nin kapatılmasında, Bubî Kardeşlerin hapis cezasına, Alimcan Barudi*nin sürgün cezasına çarptırılmasında kadimcilerin 276

Önemli rolü oldu. Hiç şüphe yok ki, Ruslara ve Rus dev­letine hizmet etmeyi tslâm dinine "küfür" sayacak kadar katı fanatizme sahip Veysi tarikatı ile Nakşibendî tari­katı mensupları, Rusya’dan olduğu kadar Avrupa ülkelerin­den gelen tüm yeniliklere ve bu yeniliklere açık müslüman 277 aydınlarına karşı tutum içindeydi.

Kadimcilerin yenilik düşmanlığı konusundaki mütecâ- nis yapısını, ceditçilerde görmek hiçbir zaman mümkün ol­madı. özellikle, 1905 İhtilâli ile birlikte ceditçilik ha­reketi süratle gelişirken, kadimcilerin başlıca dayanağı olan medreselerde bile "El-Islâh" hareketi, ceditçilik hareketi ile bütünleşebildiNe var ki, ceditçiler de Rusya’daki diğer ideolojik gruplaşmalar doğrultusunda, "türkçü", "panislâmist", "tatarcı", "solcu"(menşevik, bolşevik, es-er, trudovik v.d.) gibi farklı politika iz- leyan siyasal gruplara bölündü. Zaten, 1905-1917 yılları arasında cereyan eden Rusya Müslümanları Umumî Kongreleri, farklı siyasal grupların uzlaşması amacına hizmet etmek üzere toplanmış siyasal organizasyonlardı.

3.                                   Eğitim Kurumlan

9

XX. Yüzyıla girerken, Rusya müslümanlarının ibtidâi eğitim veren ilkokulları (mektep) ile medreselerinden baş­ka eğitim kurumu bulunmamaktaydı. Sadece Kur’an-1 Kerîm’in ve bazı lüzumlu dinî bilgilerin öğretildiği mektepler, son derecede ibtidaî usullerle eğitim vermekte ve genellikle de cami ve mesçitlerin yanında tesis olunmakta idi. Bu mektep­lerin muallimliğini yani öğretmenliğini yürüten cami hoca­larının eşleri de, kız çocuklarının eğitimlerini üstlenmiş­lerdi. Yine sadece ilâhiyatla ilgili eğitimin verildiği medreseler, modern anlamda bilime ve çağdaş yeniliklere kapalı bir görünüm arzetmekteydi. Bu medreseler, özellikle Buhara’da yoğun olarak bulunmaktaydı.

Meselâ, 1881 itibariyle Rusya müslümanlarının yaklaşık

2 79 16.000 mahalle mektebine sahip olduğu kaydedilmekteydi.

1874 yılı itibariyle, sadece Orenburg Dinî Merkezi sınır-

280 lan içinde 6.000 kadar mektep bulunmaktaydı. Bu sınır­lar içinde yeralan Orta Volga sahası ile güney Urallar bölgesinde 186o yılı itibariyle 1859 mektep mevcut olup, yalnız Kazan ilinde 408 adet mektep faaliyet göstermekte idi. Ayrıca, yine aynı bölgede -özellikle köylerde- resmî kayıtlara girmediği için sayıları bilinmeyen "Sabak öye”ler yani "ders evleri" oldukça etkindi. Az çok okuma

leyen siyasal gruplara bölündü. Zaten, 1905-1917 yılları arasında cereyan adan Rusya Müslümanları Umumî Kongreleri^ farklı siyasal grupların uzlaşması amacına hizmet etmek üzere toplanmış siyasal organizasyonlardı.

3. Eg i t im K u ru m 1 ar ı <

XX. Yüzyıla girerken, Rusya müsiümanlarının ibtidai eğitim veren ilkokulları (mektep) ile medreselerinden baş­ka eğitim kurumu bulunmamaktaydı. Sadece Kur’an-1 Kerîm’in ve bazı lüzumlu dinî bilgilerin öğretildiği mektepler, son derecede ibtidaî usullerle eğitim vermekte ve genellikle de cami ve mezgitlerin yanında tesis olunmakta idi. Bu mektep­lerin muallimliğini yani öğretmenliğini yürüten cami hoca­larının eşleri de, kız çocuklarının eğitimlerini üstlenmiş­lerdi. Yine sadece ilâhiyatla ilgili eğitimin verildiği medreseler, modern anlamda bilime ve çağdaş yeniliklere kapalı bir görünüm arzetmekteydi Bu medreseler, özellikle Buhara'da yoğun olarak bulunmaktaydı.

Meselâ, 1081 itibariyle Rusya müsiümanlarının yaklaşık

2 79 16.000 mahalle mektebine sahip olduğu kaydedilmekteydi.

1874 yılı itibariyle, sadece Orenburg Dinî Merkezi sınır-

280 lan içinde 6.000 kadar mektep bulunmaktaydı. Bu sınır­lar içinde yeralan Orta Volga sahası ile güney Urallar bölgesinde 186o yılır itibariyle 1859 mektep mevcut olup, yalnız Kazan ilinde 408 adet mektep faaliyet göstermekte 281 idi. Ayrıca, yine aynıbölgede -özellikle köylerde- resmî kayıtlara girmediği için sayıları bilinmeyen "Sabak öye"ler yani "ders evleri" oldukça etkindi. Az çok okuma yazma bilen bir köy sâkininin evinde, ev sahibi ihtiyarî olarak, komşuluğunda yaşayan erkek ve kız çocuklarına pek de muntazam olmamakla beraber ders veriyordu. Bu arada, "birçok çocuk, bir dereceye kadar yazmayı da Öğreniyordu. Ders evleri* ilkokullar sayısına girmiyordu. Bu ’evlerin’, öğrencilere okuma yazma öğretmenin yanısıra, onların ah­lâkî ve manevî eğitiminde de büyük önemi vardı.”2®2 Keza, 1903 yılı itibariyle bir başka Türk yurdunda, Kırım’da 2.000 kadar mektep bulunmakta idi.2®® Azerbaycan ve Kafkas­ya’da mekteplerin durumu sayısal açıdan hiç de içaçıcı değildi. Meselâ, 1390*larda 3.000 Rus’a 1 okul isabet ederken, 17.300 Azerî Türküne 1 okul düşmekteydi.204 Eği­tim alanında Türkistan’ın durumu ise tam bir fecaatdı. Rus Hükümeti, Türkistan’ı cahil bırakma politikasını tür- oac

İÜ metodlar geliştirerek sürdürmekteydi. Nitekim, bu politikanın en önde gblen uygulayıcıları, bizzat Rus »           286

mülkî makamları idi. Asimilasyon amacına hizmet için açılmış resmî Rus okullarına ilgi gösterilmemesinin baş­lıca sebebi ise, müslümanların misyonerlerden duyduğu kor- 2 A7 kuydu. Meselâ, Türkistan Genel Valiliği sınırları için­de, 1886 yılı itibariyle, tüm resmî okullarda 326’sı Türkistanlı olmak üzere sadece 2.075 öğrenci öğrenim gör- mekteydi. Buna karşılık, eğitim seviyesi itibariyle çok geri olan 4.000*den fazla ibtidaî mektebin mevcudiyeti, 289 bizzat Rus makamları tarafından tespit olunmuştu. TeC! ır olarak teşkil olunan "Rus-Yerliler Okulu” sistemi de işle­medi. 1896 Yılı itibariyle, "Rus-Yerliler 0kulları”na sa- 2 90 dece 650 müslüman çocuğu gidiyordu. "Rus-Kazak Okulları”-

nin durumu da diğerlerinden farksızdı; 1905 İhtilâli sonrasında -1916 yılı itibariyle- sayısı 500’e, toplam öğrenci sayısı ise 13.000*e ulaşan bu okullarda, müslü- 291 * man öğrenciler sUrekli azınlıktaydı. ilgi oranı ne olursa olsun, "Çarlık Rusyası idaresi eski usul mektep ve medreselerin orta çağlardan kalma usullerle, hiç bir ıslâhat yapılmadan devamını ve devlet parasıyla yalnız Rusça öğretmeyi ve Rus kültürünü aşılamayı hedef tutan, Rus-Yerli okulları açmayı, kendi sömürgeci menfaatlarına 292 daha uygun buluyordu." Rus hükümetlerinin tavizsiz sürdürdükleri bu eğitim politikasına rağmen, iç Rusya ve Sibirya gibi nüfus açısından tenha ve hatta geri böl­gelerde yaşayan müslümanların durumu, Türkistan müslüman- larının eğitim durumundan daha iyi sayılırdı. Meselâ, 3.000 Müslümanın yaşadığı Tomsk şehrinde, 3 mekteb bu­lunmaktaydı. Keza, Tomsk*a bağlı 25 köyün hepsinde de müslüman mektebi mevcuttu. Tipik bir örnek olmak üzere, Kaltay Köyünde, çoğunluğu teşkil eden Ruslar arasında, sadece 21 hâneden ibaret müslümanların müstakil bir mek­tebi bulunmakta ve bu mektepte 45 Öğrenci öğrenim gör- 2 93 mekteydi. Aynı şekilde, Sibirya’daki hapishane ve sürgün köylerinde bile, müslüman çocukları için mektep- 294 ler açılmıştı.

Sözkonusu mekteplerdeki eğitim usulleri, "‘usulsüz­lük* denilecek kertede eskimiş, bozulmuş bulunuyordu... başlıca  okuma* öğretimi önde tutulur, rYazma* hünerine pek o kadar önem verilmezdi. Hele kız çocuklarına yazı öğretmek kesin olarak yasaktı. Mektep kitabı diye bir şey

bulunmazdı; öğrenciler sınıflara bölünmezdi. Hayat bil- 295

gileri katiyen öğretilmezdi." Rusya müsiümanlarının sahip olduğu bir diğer eğitim kurumu olan medreselerin genel seviyesi ise son derecede düşüktü. Sırf dinî bi­limlerin -son derece çağdışı usullerle- öğretildiği bu medreseler, müslümanların dinî merkezlerine değil de, Maarif Nezareti’ne bağlanmakla, hem Çar hükümetlerinin kontrol ve denetimi altına girmiş ve hem de Müslüman­ları cahil bırakma politikasına hizmeti sağlanmıştı.

Medreselerin yoğunluğu ve eğitimi açısından, Buhara, cazibe merkezi olma özelliğini muhafaza etmiş­ti. Burada, 200 kadar medrese ile bu medreselerde eği- 2 96 tim gören 27.000 öğrenci bulunmaktaydı. Her yıl, Ağustos ayından Şubat ayına kadar geçen sürede verilen yetersiz eğitim, medrese müderrislerine haksız çıkar sağlamanın ötesinde, ancak bazı lüzumlu dinî bilgilerin verilmesi ile sınırlı bir fonksiyon yerine getirmekte idi. "Skolastik ve mugalâtada yarışma haline gelen Buhara, Timur’un devrinde olduğu gibi gerçek ilmin mer­kezi olarak eski önemini yitirmekle birlikte, bilgiye susamış Müslüman gençleri kendine çekmeye henüz devam ediyordu. Geri öğrenim usullerine, dinî istisnaiyet ve taassubun hüküm sürmesine rağmen, orada Arap ve Fars dillerini öğrenen öğrenciler, isim yapmış bilginlerin derslerini dinlemek ve en önemlisi, zengin kütüphaneler­den yararlanmak ve büyük doğulu düşünürlerin öğretileri- incelemek imkânına sahip bulunuyorlardı." Gerek ula­şımın zorluğu, gerekse "Damulla" (büyük imam) ünvanmı

alabilmek uğruna Buhara*da en az 10 yıl çekilen maddî sıkıntı nedeniyle, Rusya'nın çeşitli merkezlerinde alter- 299

natif "yerli” medreseler tesis olundu. Meselâ, 1771'de Kazan'da iki medrese varken, XIX. asrın ortasında bu sayı 57'ye yükselmişti.300 "iptidaî", "rüşdî", "idâdî"ve "âlî" »eğitimin hepsini bünyesinde toplayan medreselerden en 301 ünlüleri, Kazan'da "Muhammediyye", Ufa*da "Medrese-i Aliye-i Diniyye",30^ Orenburg*da "Hüseyniye",303 idi. Köylerde açılan medreselerin ise en ünlüsü "Bubi Medresesi" olup,30^ Kırım'ın Bahçesaray’ından,30^ Hazar-Ötesi bölgesi- 306     307

ne; Taşkent*den Sibirya’nın içlerine kadar pekçok 308 medrese şehirlerde ve köylerde tesis olunmuştu. Gerek Kazan*da ve gerekse Türkistan’da mevcut medreselerin önem­li bir bölümü, eski usul üzere (usul-ü kadim) eğitim yap­maktaydı (XX. y.y.’a girerken).30^

Türkistan medreselerinde tahsil 20 seneye kadar va­ran uzun bir devre devam ediyordu. Hiç bir fen ve tatbiki ilim dalının ders olarak yapılmadığı bu mektep ve medrese­lerde okutulan mevzuların çoğu îslâm dinine ait bulunuyor­du. Bazı dersler de Arapça ve Farsça idi. Talebeler, bütün bu dersleri ezberleyerek okuyup öğrenirdi. Fakat öğrendiği 310 Arapça ve Farsçanın Türkçe karşılığını bilmezdi. Keza, "Tatar medreselerinde öğretim, Buhara medreselerindeki K

aynı prensipler Üzerine düzenlenmişti. Ne kesin olarak ta­yin edilen programlar vardı, ne de kesin öğretim müddet­leri; öğretim hayattan uzak ıskolastik metotlarla yapılı­yordu; her türlü özel düşüncenin belirtisine imkân verme­si 1 yen dini dogmatizm hüküm sürüyordu." Hiç şüphe yok ki,

"bu (eski usul) medreselerde öğrenim metotları ne kadar geri olursa olsun, bunlarda öğretim, öğretmenlerin ihti­sas seviyesi ve saire bakımından, en çok îslâm dini konu­sunda genel bilgiler verilen ve bu arada öğrencilerin ka­biliyetlerine göre ana dilinde okuma yazmayı öğrendikleri 312 eski usul ilkokullardan çok daha üstündüler."

Gerek medreselerde ve gerekse mekteplerdeki çok geri öğretim metotlarına ve oldukça düşük eğitim seviyesi­ne rağmen, Rusların da kabul ettikleri bir gerçek vardı: Okur-yazarlık oranı bakımından Rusya Müslümanlarının, Ruslara ve diğer azınlıklara oranla daha ileride olmasıy­dı. Meselâ, Kırım*ı da içine alan Tavrid eyaletinde, 1867 yılı itibariyle, "Rus ahalisinden 66,1 kişi başına ancak 1 öğrenci düştüğü halde, Kırım Türkleri 27,9 kişi başına 313 bir öğrenciye sahip olmuşlardı." Aynı şekilde, 1870’- lerde Kazan vilâyetinde her 119 çocuğa bir okul (medrese) düştüğü bilinmekteydi. Ünlü türkolog Hermann Vambâry’- nin yazdığına göre, "Tatarlar arasında okuma yazma bilme­yenlerin sayısı, hatta İngiltere ve Ftansa’dakilerden daha azdır." Bu arada Vambâry, Tatarlar (Kazan ya da Îdil-Ural Türkleri kastediliyor - N.H.) arasında okuma yazma bilenlerle böbürlenmek değil, okuryazar olmayanları hor görmek âdetinin hâkim olduğunu kaydediyordu. Bir başka Batılı bilim adamı K. Fuchs’un ifadesine göre Tatar­lar, "hatta bazı Avrupa halklarından daha tahsillidirler. Okuma yazma bilmeyen bir Tatar, hemşerileri tarafından 316 küçümsenmekte, ... ona saygı gösterilmemektedir." Hiç şüphesiz, Rusya müslümanları arasında okuryazarlık oranı en düşük olan Kazak-Kırgız boyları arasında eğitimin ya-

yılmasında tdil-Ural müslümanlarınm -hocası, muallim ve müderrisi, maarifperest zengini v.d.- rolü büyük olmuş­tu.Ksza, Sibirya’daki müslümanların eğitimine Buharalı 318 müslümanların katkısı inkâr edilemezdi.

4 Eğitimde Reform Hareketleri

Çar hükümetlerinin Rusya müslümanlarını cahil ve geri bırakma yolunda izlemiş olduğu sömürgeci eğitim po­litikasına karşılık olarak, Kırım’dan Türkistan’a ve Sibir­ya’dan Hazar Ötesi’ne kadar uçsuz bucaksız bir sahada açıl­mış binlerce mektep ve medresenin mevcudiyeti, hiç şüphe yok ki, asimile olmamak için direnen bir milletin iradesi­ni yansıtıyordu. Rusya müslümanlarınm fedakârlığı son de­recede büyüktüj müslümanlara ait mektep ve medreseler,-Ufa ve Bahçesaray’ın dışında- resmî okul olarak kabul edilme­diğinden, no hükümetin ve ne de zemstvo idaresinin malî yar­dımını alamamaktaydı. Gerek îslâmiyetteki vakıf geleneği ve gerekse Hacı Zeynelabidin Tagi(yev), Hüseyinfov) ve Remi(ev) kardeşler gibi çok sayıda zenginin, eğitim yolun­daki büyük fedakârlıkları sözkonusuydu, ama yinede en büyük fedakârlık, fakir ve ihtiyaç içindeki sade müslümanlara düşmekteydi» flektep ve medresenin tesisi, hoca ve muallimin maaşı ve eğitimle ilgili tüm harcamalar, köy ya da mahalle sakinleri tarafından karşılanmaktaydı. Örnek vermek gerekir­se, Sibirya’nın küçük ve fakir bir köyünde, 45 çocuğu eğiten bir mektebin 550 ruble gibi azımsanmayacak bir meblağa ula­şan yıllık masrafını, sadece 21 hâne arasında paylaşmakta 319 idi. Ne var ki, bunca emeğin ve fedakârlığın karşılığı tam olarak alınamıyordu. Yedi-sekiz yıllık eğitimin sonra­sında hâlâ okuma-yazmayı sökememiş öğrenciler; ezberledik-

leri metinlerin dışında arapça ve farsçayı okuyup anlaya­mayan mollalar, çağın çok çok gerisinde kalmış eğitim dü- 32 0 zeninin göstergesiydi.

özellikle medreselerde mutlak reform yapılması ge­rektiği yolunda bilinen ilk teklif, Kazanlı ceditçilerden ünlü tarihçi ve ilâhiyatçı Şehabeddin Mercanî’den geldi. Medreselerde skolastik muhtevalı eski ve yararsız kitap­ların kaldırılması; dinî olmayan bilimlere müfredat prog­ramında yer verilmesi ve hatta rus dilinin okutulmasına itiraz edilmemesi gibi o devrin şartlarına göre oldukça rasyonel ve cesaret isteyen teklifleri önesüren Mercanî*- 321 yi, onun öğrencisi olan Hüseyin Feyizhanî izledi. Ay­nı şekilde dünyevî derslerin de müfredat programına alın­masını savunan Feyizhanî, ıslah projesi ile mektep ve medreseleri, Rus okulları seviyesine çıkarmayı hedef al­dı. Nitekim, geç de olsa, "Muhammediyye Medresesi", "Bubi Medresesi", "Resuliye Medresesi" gibi birçok önemli ve seçkin medrese, esas itibariyle Hüseyin Feyizhanî’nin 322 projesinden esinlenerek tesis olundu.

Rusya müslümanlarının eğitim kurumlarında ve eği­tim zihniyetinde köklü değişikliklere yol açan en önemli reform, Gaspıralı îsmail Bey tarafından gerçekleştirildi. Sosyal-pedagojik çalışmalarına ilk olarak 1868’de Bahçesa­ray’ daki ünlü Zincirli Medresesi’nde rusça muallimi olarak başlayan Gaspıralı, burada edindiği acı tecrübelerin-^23 ışığında, kafasındaki yeni öğretim metotlarını sistematize edip uygulamaya koyabilmek için 1884 yılma kadar bekledi.

Gasnıralı* nın önesürdüğü, ”usul-ü cedit” ya da "usul-ü savtiya” diye da bilinen öğretim metodu, fonetik metodun ta kendisiydi; harfleri değil, sesleri öğretmek esasına 70 A dayanıyordu. Gaspıralı îsmail Bey, bu yeni öğretim me­todunu bütün Rusya müslümanlarına tanıtmak amacıyla, önce ‘'Tercüman” gazetesinde seri yazılar yayınladı. Sonra, ye­ni metodu uygulayacak mekteplerde kullanılmak üzere ilk alfabe kitabını "Hoca-i Sibyân”ı bizzat kaleme alarak ‘Tercüman l’latbaası”nda bastırdı. Daha sonra da, 1884 yılı içinde "Birinci Mekteb-i Cedidi”, Bahçesaray’m Kaytmaz Ağa mahallesinin harabe mektep binası içinde faaliyete geçirdi. Sadece 12 çocuğun kaydını yaptırdığı bu mektepte, 45 günlük eğitimin hemen ertesi günü yapılan halka açık imtihanda, bütün öğrencilerin Türkçe okuyup yazabildikleri 32 5 görüldü. Usul-Ü Kadim yani eski tip eğitim metodunun kalmasından yana olanların hücumlarına rağmen, önce öğren­ci sayısı 40’a çıktı, sonra ikinci cedit mektebi açıldı. Gaspıralı, lehte kamuoyu oluşturmak amacıyla, Bahçesaray pazarındaki bir kahvehanede yirmi kadar hammal ve çırak için "Akşam Mektebi" tesis etti ve 40 gün içinde hepsinin 32 6 okur-yazar olmasını sağladı.

Gaspıralı*nın yeni metoduna göre, Arap alfabesinin öğretilmesi bile farklıydı. Byna göre, önce harflerin telâffuz şekilleri, takiben kelime içinde kullanılış bi­çimleri, sonra da bu kelimelerin cümle içinde nasıl kulla­nıldıkları öğretilecekti, tlâve olarak da yazı yazmaya en baştan öncelik verilecekti. özetle söylemek gerekirse bu yeni metotta, dayak, falaka ve küfür yoktu. Sıhhî bina ve derslik, teneffüs zamanı vs tatil süresi, her sınıfta 30’u aşmayan öğrenci sayısı, günde 4 saat üzerinden haf­tada 6 günlük ders programı, aritmetik ve türkçe gramerin de yeraldığı zenginleştirilmiş müfredat gibi pek çok ay­rıntı, bizzat Gaspıralı tarafından hüküm altına alınmış- *19 o

,tı. Eğitimin başarılı sonuçları, başta "Tercüman” ol­mak üzere diğer müslüman gazetelerinde duyurulunca, Rus­ya’nın hemen her tarafından bu yeni metodu öğrenmek is­teyen mollalar, Bahçesaray*a gelmeye başladı. Böylece, "Birinci nümune mektebi, hem mekteb, hem de bir dereceye kadar *Darü' 1-flua İlimin’ vazifesini ifa ediyordu." Burada bir iki ay kadar kalıp, yeni metodu öğrenen molla­lardan -yiyecek ua yatacak parası dahil- bir tek kuruş bile alınmıyordu, hatta "kuru dua" bile kabul edilmiyor- *r n du. Bütün bu hizmetlerin karşılığında Gaspıralı’nm bir tek isteği vardı; "Öğrendiklerini iki adama öğretmeye, usûl-ü savtiyye’yi göstermeye, kendi mekteplerinden maada iki mektebin daha ıslahına çalışmaya söz veriyorlar, yani vicdanen borçlu ediliyorlar idi. Böylece birbirinden öğren- 331 mek usûlü ile muallim yetiştirmek çaresi bulunmuş idi." Gaspıralı, yeni metotla öğretimin propagandası için sık sık gezilere çıktı, davetler ve toplantılar düzenledi, özellikle de zengin tüccarların malî desteğini, bu yeni metot üzere eğitim veren mektepler üzerine çekmeyi başar­dı. "Bakû’lu Hacı Zeynelâbidin Tagi(yef), Orenburg’lu HUseyinoğlu, SibiryalI Hacı Nimetullah gibi yüz ikiyüz mektebin masrafına para vermişlerden sarfınazar Akçura- oğulları, Apanamioğulları, Abdülmennanoğulları gibi onar, 332 onbeşer mektep te’sis eden Türkler az değildi." Oysa,

1890'11 yıllarda, müslüman zenginlerin maarif ve hayır 333

işlerine ilgisizliğinden şikâyet edilmekteydi. Halkın da bu okulların masraflarına katılımıyla, usul-U cedit mekteplerinin sayısı kısa sürede çığ gibi arttı. Ancak, Orta Asya'da hiçbir gelişme görülmemesi üzerine, Gaspıralı îsmail Bey, 1893'de bu bölgeye gitti. Türkçeden çok fars- çanın geçerli olduğu Semerkant şehrinde, ünlü zenginlerden Abdülgani Bay Hüseyin(ov)'un evinde misafir olunan ve bu sayede şehrin ilerigelenleri ile toplantı yapma imkânına kavuşan Gaspıralı, usul-U cedit mekteplerinin faydalarını anlattıktan sonra, evsahibinin hânesinde 20-30 kadar ço­cuğun devam edeceği bir nümune mektep açtı. Yol arkadaşı Bakıl'lu Sultan Mecit Ganizâde bu mektebin eğitim sorum- luluğunu üstlendi,0 "Gelen gidene usul-ü aavtiyenin âsân- lığı gösterildi. İmtihan ile sabiyanın derste olan terak­kileri tayin edildi. Mektebin şöhreti her tarafa cayrap tiz öğrettiğine göre Türkistanlılar bu mektebe kendile­rince münasip bir isim verdiler.. Bu da 'maşinalı mektep' 335 idi." Ne var ki, mektebin şöhretinin yayılmasıyla bir­likte, üç ay sonra resmî makamlar tarafından kapatıldı. Ancak, maksada ulaşılmıştı; Taşkent ve Fergane'de de 336

benzer mektepler tesisine girişilmişti. 1905'de Kong­reler Dönemine girilirken, Rusya'da usul-ü cedit üzere 337 eğitim veren okulların sayısı 5.000’i bulmuştu.

Yeni eğitim metodunun başarısı, sadece kabul gör­düğü mekteplerin sayısı ile sınırlı değildi: Eğitimde 33R arapça, yerini türkçeye bırakmış; dolayısıyla dilde birliğe doğru Önemli bir adım atılmıştı. Bu da yeterli değildi. Reformun çerçevesi oldukça geniş tutulmuştu: "İlkokul medreseden ayrılacaktı (eskiden bunlar karışık­tı); öğretmen * sadaka* değil, aylık alacaktı (eskiden böyle bir şey yoktu); ilkokulun kendine has öğretmenleri olacaktı; kız çocukları için ayrıca ilkokullar açılacak ve onlara da erkek çocuklara öğretilen bilgi ve marifet­ler öğretilecekti; Öğretim bir programa göre yapılacak, 33 5

her yaşa göre ders kitapları kullanılacaktı.** Bu gaye doğrultusunda Gaspıralı İsmail Bey, sözkonusu mekteple­rin ihtiyacı olan ders kitaplarını, diploma v.s. gibi matbu evrakı da kendi matbaasında basmayı ve dağıtımını Üstlendi.340

Görüleceği üzere, "İlkin Türk çocuklarına Elifba*yi, daha o zaman Batı dünyasında eskimiş olan ve bizce *cedid* (yeni) sayılan usulle öğretim dâvasıyla *Usul-ü cedid’ ha­reketi, sonraları, çeşitli zamanlarda Rus istilâsına uğ­rayan ve çarların obuscurantist (cehalet taraflısı) ida­resi altında uzun devirler bilim ışığı görmeyen T0rk ka- vimlerinin, bir maarif ve kültür davasına dönüştü.”34^ Bu arada medreseler de ihmal edilmedi. XX. Yüzyıla girer­ken, başta Alimcan Barudi* nin idaresindeki "Huhammediyye’’ medresesi olmak üzere, Bahçesaray*daki Zincirli Medresesi 342 ve daha pek çok medresede reform hareketleri görüldü. Mercanî ile başlayae bu yenileşme, Gaspıralı’nın yeni eğitim metodunun geniş tabanlı kabulü ile daha çok medre­se de kendini hissettirdi. Ancak, Rus yöneticilerinin tür­lü engellemeleri sonucunda, 1894-1905 yılları arasında bu yeni metot üzere eğitim veren 9 yeni medrese kurulabil- 34 3 di. Hiç şüphe yok ki, sayının bu kadar yetersiz olma-

sında, Çarlık yöneticilerinin İdarî ve hukukî engelleme­lerinin yanısıra, medreselere yeni metodun girmesine şid­detle karşı çıkan molla ve müderrislerin, kısaca kadimci- lerin büyük rolü oldu.344 Yeni metodun öngördüğü, Türk di­li ve edebiyatı, fizik, kimya, psikoloji, sağlık bilgisi, Rusça ve Fransızca gibi zorunlu dersleri vermek, ya da verilmesine müsamaha göstermek; kadimcilerin köhnemiş ilim 34 5 zihniyetine ters gelmekteydi. Ancak, sınırlı sayıda da olsa, yeni metot üzere eğitim veren medreseler, Rusya müs- lümanlarmın kültürel hayatına önemli katkılar sağladı- lac.34S

1905 İhtilâli ile başlayan "Kongreler Dönemi", usul-ü cedit üzere eğitim veren mektep ve medreselerin sa­yısında adeta bir patlamaya yolaçtı. Sayısal artış ise beraberinde millî-kültürel canlanmayı getirdi; eğitimin kalitesi yükseldi ve bunun sonucunda da bağımsızlık tale­bine giden yolda mücadele veren kadrolar yetişti. Ayrıca ilâve etmek gerekirse, müslümanları asimile etmek amacıyla açılmış "Yerli-Rus" okullarından yetişen Türk gençleri de -pek az istisnayla- bu kadroların içinde yeraldı. Ama, özellikle eğitim alanında usul-ü cedit hareketine omuz veren ve hatta Gaspıralı İsmail Beyin programına katkıda bulunan aydınları belirtmek gerekirse, Îdil-Ural*dan Hadi Maksudî,340 pı. Fatih Kerimî,349 Alimcan Barudi,350 Abdullah 351                                                                                                            T en

ve Ubeydullah Bubî, Azerbaycan ve'Kafkasya’dan Sâbir 4 Hacı Seyit Azim, Sultan Mecit Ganizade, Habib Bey Mahmut- beyli, Mirza İsmail Kutsî, Haşan Bey Zerdabî ve eşi Hanife 353 Hanım, Türkistan’dan Münevver Kâri, Sabircan Rahimî,

îşan Hoca Hani, Sami Kâri, Selimhan Tillehanoğlu, Flahmud 3 54

Hoca Behbudî, kayda dağar ceditçi eğitimciler arasın­da yeraldı.

Dil ve Edebiyat Alanındaki Gelişmeler

Rusya müslümanları, Tacikler ve Kafkasya’da yaşa­makta olup sayıca önemsiz bazı etnik gruplar (Çeçenler, înguşlar, Osetinler v.d.) dışında, ezici çoğunluk itiba­riyle Türk soyundan gelmekteydi. Ancak, çok geniş bir coğrafî sahaya yayılmış olmaları, çok sayıda boydan oluş­maları, şive farklılıkları gibi bir dezavantajı da bera- 355 berinde getirmişti. XIX. Yüzyılın sonlarında başgöste- ren kültürel reformlar öncesinde son derecede geri ve kapalı bir hayat yaşayan Rusya müslümanlarının, lehçe ve şive farklılıklarını gidermek suretiyle millet bilincine ulaşmaları elbette düşünülemezdi. "Huhammedan” tâbiri ile anılan Rusya müslümanları, milliyetlerini ifade için de "müslüman" kelimesini tercih ile kullanmakta idi. Ayrı bir Türk milletine mensup oldukları gerçeğini anlamaları; Kazak, Tatar, Kırgız, Azeri gibi çeşitli adlarla anılan müslümanların Türk soyundan geldiğini kabul etmeleri için güçlü bir propaganda ve sürekli eğitim gerekliydi. Ne var ki, Çarlık hükümetlerinin -başta sansür uygulaması olmak üzere- asimilasyon politikasını iflâs ettirecek bir azın­lık milliyetçiliği propagandasına ve eğitimine izin ver­meyecekleri de tabiiydi. Üstelik, misyoner îlminskiy’in resmî makamlar tarafından kabul gören metodunun esasını, kiril alfabesini Türk lehçelerinde kullanmak ve bu suretle Rus kültürü ve Ortodoksluk potasında erimelerini sağlamak tezi teşkil ediyordu, tkinci aşamada ise, “müşterek bir Türk-Tatar dili yerine, her bir boy için boy şivesinin ana dili olarak kabul ettirilmesi** gelmekteydi. Nitekim, Kazaklar arasında, îlminskiy’in bizzat hazırlamış olduğu Kazak gramerinin de etkisiyle, “Kazak milleti, dili ve edebiyatı" oluşturulması yolunda teşebbüslere rastlanıl­dı. Meselâ, İbrahim Altınsarı(n), îlminskiy tarafından kullanıldığını anladıktan sonra, bu yolda eser vermeyi bırakmıştı.

Rusya müslümanları arasında "dilde birlik" sağlama yolunda en etkili adım, diğer reform hareketlerine damga­sını vuran Gaspıralı îsmail Bey tarafından atıldı. O’nun 356 bu alandaki prensipleri şöyle özetlenebilir:

1)                                   Türkçeden, mümkün olduğu kadar yabancı dil ve kaideleri çıkarmak,

2)                                   Okur yazarlar tarafından anlaşılmayan arabî ve farisî tabirleri kaldırmak,

3)                                   Her şivede pek kaba olmayan mahallî kelimeleri Osmanlı-Türk tasrifine uydurarak kullanmak,

Gaspıralı îsmail Bey*e göre, Rusya müslümanlarını "dilde, fikirde, işde birlik" hâline getirmenin en önemli aşaması, yani millet olma bilincinin temeli, ortak bir yazı ve konuşma dilinin hâkim ve geçerli kılmmasıydı. Gaspıralı*nın bu amaca ulaşmadaki en önemli vasıtası ise, "Tercüman" gazetesi olmuştu. "Tercüman*ın lisanı Kazan*dan Kafkasya’ya, Kırım’dan Türkistan’a kadar anlaşılıyordu..., 357 TÜrkler her yerde anlaşmağa başlamışlardı." Keza, "Türkçülüğün Esasları"nda Ziya Gökalp, "Tercüman gazete­sini Şimal Türkleri anladığı kadar da Şark Türkleri ile Garp Türkleri de anlardı. Bütün Türklerin aynı lisanda

birleşmelerinin kabil olduğuna bu gazetenin vücudu canlı 359

bir delildir” demek suretiyle, Gaspıralı*nin bu alan­daki başarısını takdis ediyordu. "Osmanlı dili, Türk şi­velerinin biridir ve en büyüğüdür, edebiyatça en ziyade ilerlediğidir"359 diyen Gaspıralı İsmail Bey, Türk Dünya­sının müşterek edebî dili olarak kabul ettiği sadeleşti­rilmiş İstanbul lisanını kullanan şair Flehmet Emin Beye 3 60

(Yurdakul) gönderdiği tebrik mektubunda:

...Türk âlemine dediğim mübalâğa zannolunmasm ... çünkü şiirlerinizi Edirne, Bursa, Konya, Ankara, Erzurum Türkleri anlayıp, lezzetlenip okuyacakları gibi, Tiflis, Tebriz, Şirvan, Horasan, Türkistan, Kâşgar, Deşt-i Kıpçak, Sibirya, Kazan ve Kırım Türk­leri de okuyacaktır ki, bu şerefe Fuzulî ve Nâbî nail olamadılar. Kırk elli milyonluk ve otuz asır­lık bu âleme iptida bir kaşık oğul balını yediren siz oldunuz ki size şereftir, bize saadettir... Tebrik ediyorum... "Tercüman"ın da çabaladığı bu yolda hizmettir. Sade ve "kaba" lisandır ki, Dersaadet’in hamal ve kayıkçılarına, Çin dahilin­de bulunan Türk devecilerine gazeteyi tanıtmıştır} Kazan’da, Sibirya’da olduğu gibi, Tebriz’de ve Horasan’da da Bahçesaray dilini Öğrenmeğe meyil doğurmuştur. İstanbul edebiyatının mesleksiz deva­mından ve tutî kuşu lisanından usanmış, kararmıştım. Şiirleriniz pek büyük teselli oldu. Bunun için de Allah sizden razı olsun....

Cümleleriyle, dil birliğinin siyasî sınır tanımaz­lığını ve kapsamını veciz bir üslûpla dile getiriyordu, Usul-ü cedit hareketi ile birlikte kullanım alanı da ge­nişleyen "müşterek edebî dil" yani sadeleştirilmiş, hal­kın anlayabileceği saflıkta İstanbul Türkçesi, "Tercüman" gazetesinin sütunlarını aşmak suretiyle, Kazan*da, Kırım’­da, Kafkasya’da, Türkistan’da yayınlanan 35’i aşkın gaze- 3 61 te ve mecmuanın sütunlarında da yeralmıştı. Bunların içinde etki ve tiraj itibariyle en önemli olan ikisi, Orenburg’da yayınlanan "Vakit” gazetesi ile Kazan*da ya­yınlanan "Beyan-ül Hak" gazetesi idi. Ayrıca, "Tercüman" İdaresi tarafından yayınlanan kitapların yanısıra, Kazanlı Musa Akyiğitzade*nin "Hüsamettin Malla" .adiı hikâyesi 1896* da, Zahir Bigi’nin "Güzel Hatice" adlı romanı 1896*da, Osman Akçokraklı’nm "Hikâyeti Minkecan Hanım Türbesi" adlı hikâyesi 1899*da, Seyit Abdullah özenbaşlı*nin "Ola­cağa Çare Olmaz" ve Haşan Sabri Ayvaz(ov)*un "Neden Bu Ha­le Kaldık" adlı piyesleri ve "Nasıl Tedris" eseri, Tercüman dilinde idi. Aynı şekilde Ayaz İshakî’nin bazı hikâyeleri ila Abdullah Tukay*m bazı şiirleri, Sadri Maksudî*nin "Maişet" hikâyesi ve Fatih Kerimî*nin bütün yazıları, "müş- 3 62 terek edebî dil" ile yazılmıştı.

Gaspıralı İsmail Bey*in önderliğinde yürütülen "dilde birlik" hareketi, yüzyıllar öncesinde kaleme alın­mış "Köroğlu", "Ahmediyye", "Letaif-i Hoca Nasrettin", "Seyitbattal”, "Aslı ve Kerem", "Aşıkgarip"den öteye git­meyen edebiyatın gelişmesine de büyük katkıda bulundu. Kazan Türklerinin yeni edebiyatına ve o edebiyatın yeni lisanına damgasını vuran Abdülkayyum Nasirî ile Azerî lehçesinin işlenmesinde önemli rol oynayan Mirza Fethali Ahundzâde, dil sorununa "mahalli lehçecilik" perspektifin­den bakmışlar, Çokan Velihan(ov), îbrahim Altmsarı(n) ve Abay Kunanbay(ev)’de aynı perspektiften Kazak edebiya­tına katkıda bulunmuşlardı. Dolayısıyla, "umumî edebî dil yanında mahallî lehçecilik cereyanı da bütün Türklerde 3 63 canlanıyordu." Bu iki cereyan, her ne kadar birbiriyle çelişse de, XX. yüzyıla girerken Rusya müslümanlarının

Batı ve Ru3 edebiyatıyla tanışmasına, kendi edebiyatının 3 6^ çağdaş örneklerinin ortaya çıkmasına yolaçtı.

XX. Yüzyıla girerken,"hristiyanlaştırılraış Kazan- lılar, Yakutlar ve Sibirya*da yaşayan bazı ufak Türk ka­bileleri ... Rus harfleri kullanıyorlardı ki, bu yazı on- <                                                                                                                             T

lara Ortodoks mezhebi ile birlikte intikal etmişti.” tşte bu sonucun alınmasında en önemli rol oynayan îlminskiy’- in 25 Hayıs 1876 tarihli teklifi, "çeşitli işaretlerle harekelenmiş Rus alfabesinin müslüman Türklerin kullan- 3 66 dığı ayrı lehçelere uygulanmasıydı." Ne var ki, çeşit­li siyasî sebeplerle Çarlık hükümetleri, îlminskiy*in sözkonusu teklifini -sadece Ortodoksluğa geçen Türk bay­ları üzerinde pratiğe geçirebildi.

Arap alfabesinin öğretiminde karşılaşılan güçlük­ler, öğrenilmesi çok daha kolay olan kiril alfabesinin ruslaştırma politikasının bir vasıtası olarak kullanılma­sı gerçeği karşısında, birtakım Türk aydınlarının alter­natif alfabe aramalarına yolaçtı. Bu, lâtin alfabesiydi. îlk olarak Flirza Fethali Ahundzâde, "1857* de Azerbaycan’­da ve 1853*de İstanbul’da Türk dili için lâtin harfleri- 3 67 nin kabulü ile ilgili projeler ortaya atmış," ve pro­jesini İstanbul’da Sadaret makamına bizzat vermiş idi. Ahundzâde’nin projesi, kendisinin de katıldığı "Cem’iyyet-i îlmiyye-i Osmaniyye"nin toplantısında görüşülmüş, somut bir karara varılamamıştı.,Buna rağmen, sözkonusu toplantı­da Ahundzâde’nin teklifi hayli taraftar bulmuştu. Ahundzâde, projesinin desteklenmesi için Namık Kemal’den de yardım istemişti. Arap harfleri yerine lâtin harf-

lerinin ikâmesi teklifi, daha sonra Tiflis’de "Şark-ı Rus” 370 gazetesinin yayıncısı Muhammed Şahtahin(skiy)                                                                   ila Kazan’-

da Said Remi tarafından yeniden gündeme getirildi. Ama sonuç değişmedi} Çarlık rejimi süresince arap harfleri hiç­bir ıslahata gidilmeksizin Rusya müsiümanlarının yazısı dlmakta devam etti.

F. EKONOMİK VE SOSYAL FAALİYETLER AÇISINDAN RUSYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU

Çarlık Rusyası kanunları önünde "yabancı dinden” uyruk statüsündeki Rusya müslümanları, tıpkı kültürel saha­da olduğu gibi, ekonomik ve sosyal sahada da geri durumda idi. Banka kredileri başta olmak üzere, tarım, ticaret ve sanayii teşvik tedbirleri, müslümanlar için geçerli değil­di. Müslümanlara banka kurma izni verilmiyordu. Keza, ve­rimli toprakları ellerinden alınan müslümanlar, daha kıraç topraklara sürülüyor, yerlerine Rus göçmenler iskân edili­yordu. Ama bütün bunlara rağmen, yine de müslümanlar hatırı sayılır zenginlere sahipti. Buna karşılık, birden çok ka­dınla evlilik, "kalın” adı verilen acımasız başlık âdeti gibi pekçok hususlar, Rusya müsiümanlarının sosyal açıdan geriliğinin göstergesiydi. Başta "cemiyet-i hayriye"ler ol­mak üzere, Rus mülkî makamlarının izin verdiği ölçüde açı­lan sosyal yardımlaşmayı amaçlayan dernekler, işsizlik, açlık, cehalet gibi sosyal yaraları sarmaya çözüm yolları aramaktaydı.

Kırım’da Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler Açısından Müslümanların Durumu

Kırım’ı da içine alan Tavrida vilâyetinin Genel Vali­sinin 1891’de yaptırdığı bir araştırmanın sonucuna göre, müslümanlara ait toprakların üçta ikisi, çeşitli hileli yollardan, sahte belgelerden yararlanılarak Rus hâzinesi- 3 72 ne devredilmiş ve Rusların mülkiyetine geçirilmişti.

Bu durum, başlıca geçim kaynağı tarım olan Kırım müslü- manları için açlık ve sefalet anlamına gelmekteydi. Top­rakların gaspedilmesi, az topraklı köylüleri olduğu kadar, Hanlık Döneminden intikal eden çok topraklı mirza sınıfı- 373 nı da olumsuz yönde etkiledi. Şehirlerdeki müslümanla- rm durumu hiç te içaçıcı değildij sadece Bahçesaray*da Belediye Teşkilâtında müslümanların sözsahibi olmaları ve bir ölçüde zenaatkârların geleneksel "lonca sistemini" de­vam ettirmeleri, tüm olumsuzluklar içinde görülen sadece iki olumlu gelişmeydi. Vakıf arazilerinin tamamına ya- 375 kını müsadere edilmişti. Ve bu şartlar altında, tüccar ya da sanayici olarak isim yapan kayda değer bir müslüman zengininden bahsetmek mümkün değildi.

Bütün müslüman kadınlarının ortak sorunu olan "teaddid-i zevcât" yani çok evlilik, Kırımlı müslüman kadın­lar için de sözkonusuydu. Aynı şekilde, eğitim açısından erkeklere oranla daha geri olan müslüman kadınları, XIX. yüzyılın sonlarına doğru, fedakârlık ve çalışkanlıkta Zühre Gaspıralı’örneğine sahip oldular. Gaspıralı îsmail Beyin eşi olan Zühre Gaspıralı, kadınların da erkeklerle birlikte yanyana mücadele verip kazanabileceklerine dair canlı bir timsal olarak dikkat çekti. Daha sonra bu imajı, kızı Şefika Gaspıralı (Yusufbeyli) "Alem-i Nisvan" (Kadınlar Alemi) mecmuasını yayınlamak suretiyle pekiş- 377 tirdi. Usul-ü cedit mekteplerinin yaygınlaşması ile bir­likte, '‘Türk kız va erkekleri Rus lise ve üniversiteleri­ne devama başlamışlardı. Şöyle ki 1897’de yapılan nüfus sayımı, îdil boyu ve Kırım müslüman kadınları arasındaki okur yazarlık nispetinin, Rus kadınlarınınkinin üstünde 3 73 olduğunu ortaya koymuştu.”

I

Vakıf topraklarının tamamına yakınına hükümet tara­fından elkonmuş olması nedeniyle, Kırım’da müslümanlarara- sı dayanışmayı sağlayacak sosyal yardımlaşma cemiyetlerine büyük ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu alanda da ilk adım Gaspıralı İsmail Bey tarafından atıldı. 1870’de dört yıllık süre için Bahçesaray Belediye Başkanlığı’na seçilen Gaspıralı, hayır işleri doğrultusundaki pekçok girişiminde sert muhalefet- le karşılaştı. Daha sonra, "Cemiyet-i Hayriye”lerin tesisi için kamuoyu oluşturma gayreti gösteren Gaspıralı, Bahçesaray’daki "Yetimler Müessesesi"ne işlerlik kazandır­mak amacıyla, şehrin tüccar, esnaf ve diğer ilerigelenleri- ne davetiyeler gönderdi ve bu suretle hayır işlerine geniş 300 çaplı katılım için ilk fırsat ortamını hazırladı. Kısa bir süre içinde Kırım’ın hemen her kasabasında "cemiyet-i 381 hayriye"ler tesis olundu. Meselâ, Akmesçit Cemiyet-i Hayriyesi’nin 1895’de toplanan 1. Kongresi* ne, şehrin mir- 382 zaları ile muteber kişilerinin tamamı katılmıştı. Söz­konusu cemiyetler, fakir-fukaraya yardımın yanısıra, baş­ta Rusya olmak üzere, İstanbul, Lozan, Paris gibi merkez­lerde müslüman öğrencilerin yüksek öğrenim görmeleri çok yüce anlamlı bir görev de üstlenmişti. Rusya müslüman- ları içinde türkoloji alanındaki çalışmaları ve eserleri 384 ile Un yapan Prof. Bekir Sıtkı Çobanzade, birincilikle mazun olduğu rüşdiye mektebi boyunca Karasubazar Cemiyet-i Hayriyesi’nin maddî desteğini almış, aynı cemiyetin yar­dımları ile İstanbul’a -öğreniminin devamı için- gönderil-

id C

mişti. Sadece "Yalta îslâm Cemiyet-i Hayriyesi"nde fa­kirlere yapılan yardımların yanısıra, 2’si yüksek öğrenim-

,de olmak üzere, 99 erkek ve 56 kız çocuğuna karşılıksız burs verilmekte, okullara parasal yardımda bulunulmakta idi.3

2.                                    Kaf kasya yet .Azerbaycan* da Ekonomik ve Sosyal Faalivetlar Açısından Müslümanların Durumu Kafkasya ve Azerbaycan’daki müslümanların çoğunluğu topraksız köylü durumunda idi. Bölgenin Rus işgaline gir­mesinden sonra, Çat’ın 1841 tarihli fermanı ile "sadık olmayan" büyük toprak sahiplerinin (beg ve ağalar) toprak­ları müsadere edilmiş; 1846 tarihli ferman ile de müslüman köylüler, Rus mujikleri gibi kulluk-kölelik sistemine ka­tılmıştı. Her ne kadar 1870’de çıkarılan yeni bir ferman­la kulluk-kölelik sistemi iptal edildiyse de, topraksız müslüman köylülerin durumunda olumlu hiçbir gelişme olma- 7 Q *7 mıştı. öte yandan sanayileşmenin ve özellikle Bakû’daki petrole dayalı sanayiin tabii bir sonucu olarak, müslüman işçilerin sayısında önemli artışlar oldu. Bu arada Hacı Zeynelabidin Tagi(yev), Şemsi Abdulla(yev), Musa Naki(yev), Ş. Asadulla(yev), A. Rıza(yev), H. Dadaş(ov), î. Hacı(nski) gibi hatırı sayılır sermaye ve işletme sahipleri ortaya 388 çıktı. Keza, Azerbaycan’ın orta halli ve daha yüksek çapta toptancı tüccar sınıfı, müslümanlardan oluşmaktaydı. Azerî sanayicileri, "sadece Rus sermayesi ile değil, Rus­ların desteklediği Ermeni endüstrisi ... ile de mücadele 38 9 etmek ... zorundaydı."

Kafkasya ve Azerbaycan’da sünnî ve şif mezhebine mensup müslümanların sahip olduğu iki ayrı dinî merkeze rağmen, müslüman kadınların ekonomik, sosyal, siyasal ve hukukî alanda geriliği, eşitsizliği hep aynıydı, özellik­le "teaddid-i zevcât" âdeti, müslüman kadınların en önem­li sorunu olmakta devam ediyordu. Çarlık hükümetleri, bu hukuksuzluğu giderecek tedbirleri almak şöyle dursun, mekteplere, öğrencilerin bağdaş kurup oturmaları yerine iskemle ve kara tahta hediye eden yani çağdaş görünüme küçük bir katkıda bulunanlara -iki yıl- hapis cezasını 390 lâyık görüyordu. Bazı yüksek okullara müslüman öğren­cilerin girmelerine izin verilmiyorj izin verilen yüksek okullardan mezun olanlar ise, "votkanın sertlik derece­sini tayin etmenin dışında, -öğretmenlik dahil- hiçbir « J91

görev adamıyorlardı." Bu olumsuz şartlar altında, müs­lüman kadınının lâyık olduğu çağdaş seviyeye gelmesi, eşit hukuka kavuşması için ilk adım, büyük reformcu Haşan Bey Zerdabî ve eşi Hanife Hanım tarafından atıldı. Haşan Bey, "kadınların Azerbaycan Türk toplumunda öz değerli yerlerini tutabilmeleri için, onların da okumaları gerek­tiğine inanıyordu. Bu amaçla bir kız okulu açmak için bir dilekçe veriyor; dilekçe en sonunda çarın vezirler heyeti­ne (Bakanlar Kurulu - N.H.) Bu mesele sinodda görüşülür­ken sinod savcısı meşhur Pobedonostsev’in, ’İslâm yedi başlı dev gibi bir heykele benzer, bu heykelin bir başını kessen yerine yüzü biter. Biz bunların erkeklerinin okuma­sından korkuyoruz. Kadınlan da okursa onlara karşı dur- 392 mak olmaz.* gerekçesile reddedilmişti." Zerdabî, red cevabından yılmadı ve tekrar aynı mealde dilekçe verdi. Ancak, II. Nikola’nın taç giyme gününü fırsat bilen önlü zengin Hacı Zeynelabidin Tagi(yev), ekonomik nüfuzunu kullanmak süratiyle, hükümetten bir kız okulu açmak izni­ni aldı. Bu okulun tüzüğünü Haşan Bey Zerdabî hazırladı, müdüreliğini İsa eşi Hanife Hanım üstlendi. Tagi(yev) ay­rıca, müslüman kadınlarının temel görgü ve hukuk bilgisi­ne sahip olmaları amacıyla hazırlattığı "Terbiye-i Nisvan" 393 risalelerini ücretsiz olarak dağıttırdı.

Bölgedeki vâkıf topraklarının büyük bölümü, işgal 394 sonrasında Çarlık hükümetleri tarafından gaspedildi. Fakir ve yetimlere yardım amacıyla ilk dernek kurma teşeb­büsü, 1872’de Haşan Bey Zerdabî tarafından gerçekleştiril­di ve gerekli izin resmî makamlardan alındı. Bakû'da faa­liyete geçen bu "Cemiyet-i Hayriye", Zerdabî’nin yorul­mak bilmeyen çalışma temposu sayesinde, özellikle fakir öğrencilerin okutulması hususlarında parlak sonuçlar elde ettiyse de, iletki yıllarda yardımların kesilmesi sonucu 395 kapandı. Bu tür hayır cemiyetlerinin kurulabilmesi, ancak 1905 îhtilâli sonrasında mümkün oldu. "Kongreler 3 96 Dönemi"nin başlaması ile birlikte "Saadet Cemiyeti", "Kafkas Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi", 397 "Tiflis Müs­lüman Cemiyet-i Hayriyesi",390 "Necat Cemiyeti", 399 "Neşr-i Maarif Cemiyeti'*400 üa "Sefa Cemiyeti" ve "Edep Yurdu"401 ^ibi çok sayıda kültürel-politik dernek bölge müslümanlarına hizmet vermeye başladı. Bu suretle­dir ki, Azerbaycan ve Kafkasya’da sosyal-kültürel hayat­ta canlanma, millî-medenî uyanış sözkonusu olabildi.

3.                                        tdjl-Ural ve tç Rusya' da Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler Açısından Müslümanların Durumu Kazan Hanlığı’nın işgalinden sonra topraklarının büyük bölümü Ruslar tarafından gaspedilen müslümanlar, Rusya’nın iç bölgeleri ile Sibirya’ya kadar uzanan bölge- ' lerde yeni yerleşim merkezleri kurmuşlar, özellikle Kazak-Kırgız stepleri ve Türkistan ile olan ticarî iliş­kilerde, dil ve din avantajı ile Rus tüccarlarından daha 402 başarılı olmuşlardı. Daha 13. yy.da Kazan şehri ve ci­varında fabrika ve imalâthanesi olan müslümanların sayı­sındaki artış dikkati çekmekte idi, Ahmed, Gani ve Hahmud Hüseyin(ov)*lar, Orenburg’dan Şakir ve Zakir Remi(ev)’ler, SibiryalI Nimetullah Hacı Seydak(of), Bubî*den Hacı Muhammedcan, Troyski’den Yauş(ev)* ler, Kızılyar’dan Flurad(ov) Tümin(ov)’ lar, SibiryalI Şeyhullah ve Zahidullah Kardeşler, kayda değer zenginler arasında sayılıyordu. ”1812’de Tatarlar Kazan’da on büyük sanayi tesisinin dokuzuna sahipti ve 1890*da oradaki bütün sana­yiin üçte biri ellerinde idi. Akçura, Agişef, Apanaef, Burnabaef, Yunusof ve Rahmetullin doğu Rusya dokuma ürün­lerinin ve sabun ve deri sanayiinin ... Urallarda altın 403 madeni ve orman işlerini üzerlerine almışlardı.** Çar­lık hükümetleri, özellikle müslüman tüccarların Türkistan ve Kazak-Kırgız steplerindeki ticaret tekelini kırmak amacıyla birdizi tedbirler aldı.^0^ Hatta daha da ileri gidildi ve Tatar tüccarlarına Türkistan’da mülk edinme yasağı getirildi,kredi açılmadı ve büyük şirket kur- maları engellendi. Bu gelişmeler üzerine müslüman

tüccar ve sanayicileri, Rus "emperyalizmine karşı", kendi bölgelerinin dışında, Rusya Türk topluluklarının tamamını içine alacak biçimde bir millî-dinî birlik idealine sarıl­dılar. "Çünkü Rus rakipleriyle savaşabilmek için bu sını­fın önünde tek bir hedef vardı: Dil akrabalığı ve din bir- A n7

’liği." Gerçekten de müslüman zenginler, dar bölgesel menfaat hesapları yerine, Rusya’daki ceditçi harekete yar­dımcı oldular, okullara, hayır derneklerine büyük bağış­larda bulundular ve Rusya dışına öğrenci gönderdiler. Ayrıca, gazete ve dergi çıkarılmasına parasal imkân sağ­ladılar.408

Îdil-Ural’da yaşayan müslüman kadınlar, sosyal ha­yat itibariyle Türkistan’da ve Kafkasya’da yaşayan müslü­man kadınlarından daha ileri seviyedeydi. Daha çok okluna yazma oranının yüksekliği ile Rus okullarından ve üniver­sitelerinden mezun olan müslüman kadınların sayıca üstün­lüğünden kaynaklanan bu nisbî avantaja rağmen, "Rysya Müslüman halklarının birlikte hareket etme fikrinin en zayıf noktasını, Tatarların devamlı olarak üzerinde dur­dukları ve çalıştıkları kadın meselesi teşkil ediyordu. Bunun sebeplerini, ayrı ayrı Müslüman halkların aile ve toplumunda kadının bulunduğu çeşitli durumda aramak gerek­tir. Daha eski zamanlardan beri hatırı sayılır hürriyet­ten yararlanan Tatar kadınının azatlığı Şubat îhtilâli’nden önceki son yarım asır içinde oldukça ilerlemiş bulunu- 409 yordu.” Bir kere, kızlar okullarda erkek çocukları ile eşit olarak okuyorlardı. "Tatar öğretmeni Tatar kadın öğretmeniyle elele vererek çalışıyordu. Tatar tiyatrosunda erkek hiçbir zaman kadın rolünü oynamamıştır; Tatar kadı­nı kendisi sahneye çıkıyordu. 1905 ihtilâlinden sonra pe­riyodik basın meydana çıkınca birçok Tatar kadınlan ga­zete ve dergilerde çalışmaya başlamışlardı.,., Tatar ka­dınları hem Rus, hem de dış memleketler .Üniversitelerinde öğrenim yapıyorlardı,... Kadın öğretmen ve gazetecilerin yanı sıra kadınlar arasında hekimler, dişçiler ve orta tıp 410

personeli vesaire ortaya çıkmıştı." Nitekim, 1917 Kong­relerinde Îdil-Ural’11 mUslüman kadınlar, tüm Rusya müslü­man kadınlarını yönlendirebilecek kadroya ulaşmışlardı.

Îdil-Ural bölgesi ile iç Rusya’da müslümanların yoğun olarak yaşadığı şehirlerde görülen sosyal faaliyet­ler, diğer bölgelerle mukayese edildiğinde, oldukça ileri düzeyde idi. Meselâ, Kazan*daki "Şark Kulübü", fonksiyon­ları itibariyle bütün Rusya’da tekti ve başta tiyatro ol­mak özere çeşitli kültürel ve sanat faaliyetlerinin orga- 412 nizasyonunu gerçekleştirmekteydi. "Cemiyet-i Hayriye’’- ler ise, pekçok yerleşim merkezinde kurulmuş olup, fakir ve yetimlere, fakir öğrencilere yönelik yardımlaşmayı or­ganize etmekteydiler. Yüzyılın hemen başlarında (1903), bütün Rusya’da nizamî olarak kurulmuş sadece 8 Cemiyet-i yi 1 Hayriye bulunmaktaydı. Ama kısa süre içinde, sadece Îdil-Ural ve iç Rusya’da kurulan yardımlaşma dernekleri, bu sayıyı birkaç kat fazlasıyla geçti. Meselâ, sadece Orenburg vilâyetinde 18 cemiyet faaliyet göstermekte idi ve bunların yarısı köylerde kurulmuştu (18-20 köyün bir- leşmesiyle). Bu cemiyetler, ünlü hayırsever Ahmet Bay Hüseyin(ov) adına kurulan vakıftan her yıl için 100.000

ruhla yardım almaktaydılar. 500.000 Müslümanm yaşadığı Orenburg vilâyetinde bu kadar çok sayıda hayır cemiyeti- nin mevcudiyetine karşılık, 1.500.000 müslümanın yaşa­dığı Ufa vilâyetinde sadece 3 hayır cemiyeti (Ufa Müslü­man Cemiyet-i Hayriyesi, Ufa Hüslimeler Cemiyeti ve

*Sterlitamak Cemiyeti) bulunmakta idi. 800.000 Müslümanın yaşadığı Kazan vilâyetinde ise en büyük cemiyet, “Kazan 415 Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi” olup, Han Kirman’daki “Han Kirman Cemiyet-i Hayriyesi”^$ ile Petersburg’daki "Neşr-i Maarif Cemiyeti” ve "Petersburg Cemiyet-i 417 Hayriyesi" bütçe ve etkinlikleri ile kayda değer cemiyetler arasında sayılmaktaydı. Ayrıca, "Çilebi Cemi­yet-i Hayriyesi,” hayır işlerinin yanısıra bir de "hüner mektebi" açmıştı.^ Troysk Cemiyet-i Hayriyesi ise, sınırlı bir kuruluş gayesinin ötesinde, "Tercüman" gaze­tesinin 20. yıl jübilesine "şükran ifadesi olarak” tem- 419 silci göndermişti. Hacı Tarhan şehrindeki aŞurı-i îslâm" ise, siyasî niteliği olan organizasyonlara teşebbüs Art O etmişti. Ünlü hayırseverlerden Şeyhullah Efendi tara­fından idare olunan "îrkutsk Cemiyet-i Hayriyesi" daha çok eğitim alanında SibiryalI fakir müslüman çocuklara .                         421

büyük imkânlar sağlıyordu. Hiç şüphe yok ki, tüm bu gelişmeler "millet olma bilinci"ne doğru atılan önemli adımlardı ve sözkonusu bölgelerde yaşayan müslümanlar, "Kongreler Dönemi" ve sonrası için tüm Rusya müslümanları- nı yönlendirecek kadroyu -sözkonusu dernekler çerçevesin­de- hazırlıyordu.

4.                                                                Türkistan va Kazak-Kırgız Steplerinde Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler Açısından Müslümanların Durumu

Türkistan ve Kazak-Kırgız steplerinde yaşayan Türk asıllı müslümanlar, yerleşik ya da göçebe, geleneksel ha- <yat tarzlarını sürdürmekteydiler. Önemli ölçüde hayvancı­lık ve tarımla geçinen bölge müslümanları, XX. yüzyıla girerken, Batı uygarlığı ile ancak Rusya’nın kolonizasyon politikası sonucu yüzyüze gelebilmişlerdi. Ne var ki, bu­nun bedeli müslümanlar için son derece yüksek olmuştu: Rus hükümetleri, verimli topraklara elkoymuş ve buralara 422

Rus göçmenler iskân etmişti. Ayrıca, Rusya’nın tüm ih­tiyacını sağlamak üzere, Türkistan’ın tarıma uygun toprak- 42 3 larmda pamuğa dayalı tek ürün mecburiyeti getirildi.

Bu gelişmeler, zaten ekonomik açıdan yetersiz olan bölge müslümanlarını daha da yokluğa itti. Müslümanlar arasında millet bilincinin oluşmaması için özellikle Kazak Türkleri arasında "Kazak Milleti" bilincinin oluşması yolundaki yoğun propagandaya yönelik girişimler, müslümanlar arasın- AO A

da ikiliğe neden oldu. Rus yönetimine karşı çeşitli ne­denlerle ayaklanmalar vukubuldu.^5 Hiç şüphe yok ki, müs- lüman direnişinin zayıf olmasında en önemli neden, çağa ayak uyduramamaktıj okuma yazma oranı yok denecek ölçüde düşüktü ve hâlâ geçmiş yüzyılların silâhları ile at üstün­de savaşıyorlardı. Cehalet, esaret ve açlığı sürekli kılı­yordu. 1905 İhtilâli ile başlayan "Kongreler Dönemi"nin kendileri için ne anlam ifade ettiğini anlayamadıkları için ilgilerini esirgeyen bölge müslümanları, usul-ü cedit mekteplerinin yaygınlaşması ile ortaya çıkan millî-medenî uyanış ve kültürel canlanmanın sonucunda, 1917*deki kong­relere topyekûn katıldılar, esarete karşı mücadelede yer­lerini aldılar.426

Türkistan ve Kazak-Kırgız steplerinde yaşayan müs- lümanlarla Rus göçmenleri arasındaki ekonomik ve siyasî eşitsizlik ne ölçüde bölgedeki huzursuzluğun kaynağıysa, müslüman kadınları ile erkekleri arasındaki eşitsizlik ve hukuksuzluk da, müslüman toplumundaki sosyal yaranın başlıca kaynağıydı. Yüzlerce yıla dayanan ve "kalın” adıy­la bilinen başlık âdetine göre, kız çocukları daha çok küçük yaştayken, "kalın" karşılığı kendilerinden çok yaş­lı erkeklere satılmakta (evlendirilmekte) idi. Bu acımasız âdet, İslâmî geleneklere dayandırılan "teaddid-i zevcât" ile birleşimce, müslüman kadınların her türlü hak ve hu- AO O kuktan yoksun kölelerden farkı kalmıyordu. Rus İdarî makamları, sözkonusu. hukuksuzluğa karşı hiçbir tedbir alma 428 yoluna gitmiyordu. Bölgedeki müslüman kadın ve kızların durumu, Hokand* lı Naciye Hanım tarafından "Alem-i Nisvan" mecmuasına gönderilen bir mektupta çok veciz biçimde an­latılmıştı!42^

Bizler şu suretde uyumuşuz ki ... zamanımızda Sartiya müslimelerinin ancak yüzde biri oku-yaza bilüb, doksandokuzu ferace astında, nâmahrem ka- rab yürümekten başka hüner bilmiyorlar..

Bizler kadar dünyada hukuksuz müslime hanımlar hiç yok desek caizdir. Bizlere erlerimiz şu kadar zulüm kılırlar ki tilim tavsifden, kalem yazudan âcizdir,... tarih sahifelerinde yalnız namımız kalub bütün âlem-i müslimelerinin bizi nefretle yâd etmelerine müstehâk olacağımız! kati bilelim de ibret alub hallerimizi ıslaha çalışalım ve kızlarımıznı Nogay kız mekteblerine yürütüb oku- (talım)....

Nitekim, 1917 yılına gelindiğinde, müslüman kadın ve kız temsilcileri, kongrelerde kendi meseleleri görüşü­lürken "kongre divanını" ve "kongre binasının kapılarını" 430 tutacak kadar bilinçlendiklerini ortaya koyacaklardı.

Diğer taraftan, Çarlık hükümetleri tarafından gas- pedilen vakıf topraklarının iadesi konusu, Türkistanlılar A *T *1 tarafından sürekli gündemde tutuldu. Ancak, Türkistan’­ın mülkî idare yönünden farklı yapısı yani bir üst düzey­de general-valinin idaresi çerçevesinde -yasal yollardan

A TA olsa da- hak arama yolları alabildiğine kısıtlanmıştı.

Bu yüzden, amacı sadece sosyal yardımlaşma olan ilk "Cemiyet-i Hayriye"nin açılmasına gerekli izni alabilmek A »T için 1906’ya kadar beklemek gerekmişti. İlki Taşkent şehrinde açılan bu cemiyetler, "... gizlice, ilkokulları bitirdikten sonra, Türkiye’ye, Orenburg, Ufa ve Azerbaycan’a 434 gönderilen öğrencilere yardım işini başarmakta idi."

Ayrıca, Türkistan Genel Valiliği’nin ceditçilere karşı mü­cadelesinde destek sağlayan "Şura-i İslâm" cemiyeti d®

435 kadimciler tarafından kurulmuştu. Kısaca söylemek ge­rekirse, Türkistan ve Kazak-Kırgız steplerindeki sosyal faaliyetler, îdil-üral ya da Kırım’a nispetle son derece­de durgundu.

G. DEMOGRAFİK AÇIDAN RUSYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU

XX. Yüzyılın başı itibariyle, Çarlık Rusyası’nın toplam nüfusu 128.924.289 olup, resmî istatistiklere göre müslümanların toplam nüfusu ise yaklaşık 12,5 milyon ola- rak ilân edilmişti. Resmî istatistiklere göre toplam nüfusun yaklaşık %10’unu oluşturduğu önesürülen Rusya

müslümanlarının gerçekte sayısı va toplam nüfus içindeki yüzdesi daha yüksekti. Eldeki kaynaklar çerçevesinde ger­çek sayıyı ispatlama imkânı bulunmasa da, müslüman nüfusu hakkında 15-40 milyon arasında tahminî rakamlar önesürül- 437                                                                                                              438

mekte idi. Zira, 1897 Genel Nüfus Sayımının sonuç- ' ları müslümanlar açısından "güvencesiz ve düşük rakamla- 439 ra" dayanmaktaydı. Bunun sebebi de, "müslüman Rusya Türklerinin hükümet yöntemlerine karşı takındıkları şüp­heci tutumdan ileri gelmekteydi. Zira, sayımın ardından vaftiz yapma (hristiyanlaştırma) ve askere çağırma kam­panyaları umdukları için, imkânlar dahilinde geri durmayı 440 tercih etmişlerdi." Tipik bir örnek olmak üzere, Orenburg Dinî flerkezi* nin yetki alanı içinde tutulan mit- rike defterleri (doğum, ölüm, evlenme gibi olayların mun­tazaman imamlar tarafından -zorunlu olarak- kaydedildiği defterler) ile resmî istatistik sonuçları arasında yak­laşık 2,5 milyonluk bir fark görülmekteydi, yani resmî istatistikler,îdil yöresinde yaşamakta olan 7,8 milyon Türk’ü 2,5 milyon eksiği ile göstermişti.^1

R^sya müslümanları arasında ortak bir millet bilin­cinin oluşmasında "geciktirici" sebeplerden birini, müs- lümanların çok geniş bir coğrafî sahaya dağılmış olmaları teşkil etmekteydi. Kırım, Azerbaycan, Türkistan gibi bölge­lerde, müslümanlar çoğunluğu oluştururken,- Îdil-Ural ve 442 Rusya’nın iç bölgelerinde azınlık durumundaydılar, "Türk topluluklarının yerleşim merkezleri, tabiattan kay­naklanan Hazer Denizi ve bozkırlar gibi manialarla birbi­rinden ayrılmış ve sınırlanmış olup, batıya yaklaştıkça yabancı yani Rus (Belorus, UkraynalI v.s.) yerleşim merkez­leri tarafından aralanmış veyahut birbirlerinden kopar- tılmışlardı. Türk tarafının (pozisyonunun) en zayıf nok­tası da topraklarının parçalanmış olmasından ileri gel­mektedir. Gerçi yerleşim merkezlerinin birbirinden uzak olması aralarındaki sürtüşmeyi önleyip, Rus baskısı var oldukça bu baskıya karşı beraberliklerini sağlamaktadır. Ancak, beraberliği sağlayan savunma, negatif bir misyon­dan pozitif bir misyona dönüşerek, Rusya Türklerinin tek bir Türk milleti olarak birleşmek talepleri düşünülürse, toprakların bu parçalanmış hâli organik bir bağlantı kur­maya ters düşecektir. Çünkü bu unsur (toprak parçalanmış­lığı) Türk toplulukları arasındaki ırk, dil ve kültür

443

farklarını kapamakta engelleyici olmaktadır," Hiç şüp­hesiz bu gerçek, özellikle 1917*deki müslüman kongrele­rinde, delegelerin "federalist" ve "ünitarist" taraftarı 444 olarak ikiye bölünmesine yolaçacaktı.

XX. Yüzyıla girilirken, Rusya müslümanlarını doğru­dan ilgilendiren birtakım demografik hareketler henüz sona ermiş değildi. Çarlık hükümetleri, Osmanlı İmparatorluğu’- na sınırı olan stratejik bölgelerde (Kırım ve Kafkasya) yaşayan müslümanların sayısını azaltmayı temel politika edinmişti. Kırım’ı işgal eden General Potemkin’in gerçek- 445 leştirdiği toplu katliamlar ile Şeyh Şamil’in lider­liğindeki Kuzey KafkasyalI müslümanların çıkardıkları ayak­lanmaların tenkili sırasında gerçekleştirilen toplu kat- liamlar,446 daha sonra yerini "askere alma", "açlık ve kıt­lık", "İdarî baskılar" ve "dinî baskı" gibi zorlama usulle­rinin yürürlüğe sokulmasından kaynaklanan dış göçlere bı­raktı. Milyonlarca Kırım ve Kafkas Türkü, 1790*lı yıllarda başlamak Üzere ”aktopraklar"a yani Osmanlı Ülkesine göç etti. Son derecede olumsuz şartlarda gerçekleştirilen bu göç esnasında ve daha sonra iskân yerlerine uyumsuzluk gibi nedenlerden dolayı, yüzbinlercesi canından oldu. Kırım ve Kafkasya’da köyler boşaldı, binlerce yıllık uygarlığın izleri Rus göçmenleri tarafından hunharca yokedildi ve ge- tide kalanlar da azınlık durumuna düştü. Meselâ, 1784- 1800 yılları arasında yarım milyon müslüman Kırım’ı terke- derek göçe teşebbüs ettiyse de, ancak 300.000’i Anadolu ve Dobruca’ya ulaşabildi.^8 gaha sonra, 1815, 1818, 1829, 1860-61, 1864, 1874, 1890-93 yılları arasında büyük göç dalgaları vukubuldu ve Kırım’daki müslüman nüfusu -1783*de 1.500.000 iken- XIX. yüzyılın sonlarında 280.000 kişiye 4 4 fl indi. Çar II. Aleksandr, Kırım’daki yetkililerden, giz­li ve açık göçlere engel olunmamasını, müslümanların kendi istekleriyle yaptıkları göçlerin, memleketi (Kırım’ı) bu "zararlı halktan” temizleme için en iyi bir fırsat olduğu­nu, dolayısıyla gereğinin yapılmasını istiyordu.^0 Zira, müslümanlardan boşalan yerlere, Rus, Ukrayna, Alman, Bulgar, 451 Çek ve Eston kolonistleri yerleştiriliyordu. Kırım’ın Militopol, Dneprovsk gibi birçok ilçesinde, bu göçler ne­ticesinde Türk nüfusu sayısı, slavlara kıyasla ^2’ye in- 452

mişti. Kısaca, binlerce yıllık Türk vatanı Kırım, aşağı yukarı yüzyıllık bir süre içinde süratle ruslaşıyordu. Kırım’ı bu korkunç akıbetten kurtarmak amacıyla ilk teşeb­büse geçen kişi, Gaspıralı îsmail Bey oldu. 0, "Tercüman” gazetesinde yazdığı seri makalelerinde, müslümanları göç felâketinden vazgeçirmek için sürekli mesajlar vermekteydi s

Rusya’dan olan muhaceretin Devlat-i Osmaniye’ye faydası olmamakla beraber bunun, Rusya’da kalanla­ra da büyük ziyanı vardır, çünkü her aileden biri, ikisi hicret ettiği halde geride kalanları “bizde gideriz" fikrile yurtlarında misafir gibi kalıp lâ­zım olduğu derecede iş tutmayıp, iktisaden pek çok ziyanlara uğruyorlar. Böylece ne camiye kandil olu­yorlar, ne kiliseye mum’. ... doğrusunu söylüyorum, eğer benim elimde olsaydı Rusya'dan bir tek Türk oğlunu yerinden kımıldatmazdım, çünkü giden bir Türk on Türke daha tesir ediyor, dalâlette bırakı­yor ve kendi ise muhacerattan necât bulamıyor; yurt bozuluyor, fakat yurt^kurulmuyor, hiç kimsenin kârı yok herkese zarar....

Kardeşim Cafer*.  Kış geldi, su toprak buzladı, kar ile örtüldü. Cümle mahlûkat yerine, yuvasına kapandı, soğuktan, kıştan kaçtı. Sen ise bir elin­de sabi ve sabiyelerin, öbür elinde ayalin, bu zam- herire karşı göğüs gerip hicret yoluna düşüyorsun... Kudurmuş^deryaya kendisi emanet ediyorsun, kardeşim bu acele ne lâzım?'..

Gaspıralı tsmail Beyin bu yazı kampanyası, Kırımlı müslümanlar üzerinde oldukça etkili oldu ve toplu göçler 455

asgarî seviyeye indi. Ancak bu suretledir ki, 1917*de kendi cumhuriyetini ilân edip kendi geleceğini eline ala­cak kadar müslüman topluluğu Kırım'da kalabildi.

Osmanlı ülkesine ayrıca Îdil-Ural ve Sibirya boy­larından "izinli-pasaportlu" göç hareketleri de oldu. Ne var ki, sayı itibariyle bu göç hareketleri oldukça sınır-  456

11 idi. Aktopraklara göç, tam anlamı ile "dış göç" kap­samına girerken, bir de "iç göç" olgusu dikkat çekiyordu. Kazan Hanlığı'mn yıkılmasından itibaren, Kazanlı müslü­manlar, "toprakların ellerinden alınması", "dinî baskı", "İktisadî yağmalar" gibi sebeplerden dolayı güneydoğuya Urallar yönüne ve kuzeydoğuya ormanlık bölgelere kaçmış­lar, Rus baskısı arttıkça ve sürüp gittikçe de onlar bu yönlerde yayıldıkça-yayılmış, alabildiğine dağılmışlar.

Daha sonraları, Başkurt ve Kazak Türkleri ila ticaret yapmak üzere doğuya açılan Kazanlı tüccarlar, Ufa, Orenburg, Troyski, Kızılcar-Petropavlovsk gibi birçok şehir ve Kargalı gibi kasabada yerleşmiş, cami ve medreseler açmışlar, müs­lüman mahalleleri kurmuşlardı. Ayrıca, Urallarda, Kırgız- Kazak steplerinde ve Batı Sibirya’da köyler kurup tarımla uğraşan Kazanlı göçmenlere de rastlanıyordu.

Ancak kazanlıların merkezden muhitlere doğru açıl­ması, yayılıp-dağılması yalnız bu yönlerde de olmuş değildir. Şöyle ki son Rus ihtilâllerinden önceki yıllarda bu halkın dağılış manzarası şu idiî Baltık denizinden taa Pasifik kıyılarınadek; şimaldeki Be­yaz deniz dolaylarından güneydeki Karadeniz sahille- rinedek olan yerlerdekij Urallardaki, Kuzey ve Güney Türkistan’daki adeta bütün şehir ve kasabalarda za­naatçı, işçi ve esnaf tüccar sıfatıyla çakışan ka- zanlı göçmen mahalleleri bulunmaktaydı.’

Sonuç itibariyle, ister "dış göç" ve isterse "iç göç", olan binlerce yıllık Türk yurdu Kazan’a olmuş ve 1897 yılı Genel Nüfus Sayımının verilerine göre müslümanlar bu şehir- de % 28,75’lik bir oranla azınlık durumuna düşmüşlerdi.

Ve tabii olarak boşalan yerleri slav göçmenler doldurmuş­lardı.

Çarlık hükümetlerinin Kırım, Kazan, Kafkasya ve Azerbaycan’da uyguladığı kolonizasyon politikası, XIX. yüzyıldan itibaren Türkistan ve Kırgız-Kazak stepleri için de geçerli oldu. "Bâkir Topraklar" olarak nitelendirilen bölgede, Rus hâkimiyetinin sağlamlaştırılması için önce tarıma elverişli araziler devletleştirildi; toprakları el­lerinden alınan müslümanlar, bozkırlara sürüldü.Sadece Kazak Türklerinin elindeki 40 milyon dönümlük arazi Rus göçmenlerine tahsis edildiKırgız Sahrası’nda yeralan

Ural, Turgay, Akmolla ve Semipalatinsk’da 330.000 km ara- 2 ziden sadece 72.000 km  lik kısmı müslümanlara bırakıl­dı, 461 rus hükümetleri, bu suretle zahmetsizce va masraf­sızca gaspettiği topraklara, Rus ve UkraynalI göçmenlerin gelmelerini sağlamak için, en iyi toprakların yanısıra, tüm yol masraflarını ve iki yıl süreyle yeni iskân bölge­sindeki yiyecek-içecek ihtiyacını karşılamayı taahhüt edi­yor, ayrıca 10 yıl süreyle askerlik muafiyeti tanıyor- 4 62

du. Tüm bu teşvik tedbirleri, İdarî ve* ekonomik mülâha­zalara olduğu kadar, stratejik mülâhazaya da dayanıyordu, Meselâ, Başkurt arazisi ile Kazak arazisi arasına tampon bir Rus vilâyeti sokmak için milyonlarca hektar araziye 463 elkonmuş ve bu uğurda Kazaklar yurtlarından sürülmüştü.

1893 Yılına gelindiğinde sadece Kazak bölgesine iskân edi-

A

len slav unsurunun sayısı 200 bini bulmuştu. 1897* de ise bu rakam 493 bine, 1911*de ise 1,544.000*e ulaşmış- 465

ti, Dolayısıyla slav göçmenler, toplam bölge nüfusu­nun % 40*ını teşkil etmekteydi.Bu durum her yerde bir olmayıp, bazı yerlerde Rus göçmenlerin lehine bir görünüm kazanmıştı. Meselâ, Akmolla oblastında slavlar toplam nüfu­sun % 58*ini oluşturuyordu. Bu arada, müslüman nüfusu ise, Çarlık hükümetlerinin pamuk ve iskân politikası yüzünden ya stepin içlerine çekilmek ya da "sun*i açlık" ve diğer İdarî baskılar gibi nedenlerle sürekli azalma kaydetmek­teydi. 1891-92*deki büyük açlık sırasında müslüman nüfusu kırılırken, çok sayıda müslüman aile çocuklarını satarak kurtarmayı çözüm olarak görmüşlerdi. Bu çocukların baş 467

alıcıları da Rus misyonerleriydi.

Başlangıçta, Rus göçmenleri kanal açmayı ve artez­yen kuyusu kazmayı bilmediklerinden, alışmadıkları bir iklimde "evvelkinden daha sefil sergerdân kaldılar. Bir kısmı tekrar eski vatanlarına döndü, diğer bir kısmı ken­dine daha bahtiyarâne bir çare buldu ki o da Kırgızlar 4 68 arasına karışdılar." Yeni iskân yerlerini terkederek dönenlerin oranı % 60*ı bulmaktaydı. Slav göçmenlerini yer­lerinde tutabilmek için, her türlü hukuk kuralları çiğne­niyor, yerli müslümanlara karşı cinayet suçu işleyenlere 469 kesinlikle dokunulmuyordu. Bu suretle "dinini ve dili- A 7H ni değiştirerek Kırgızlaşan slav göçmenleri" vakıası­nın Önüne geçme pahasına, "müslüman düşmanlığı" bizzat resmî makamlar tarafından tahrik ile körükleniyordu. Bu düşmanlık ve hukuksuzluk sonucunda çıkan müslüman isyan­ları da her defasında kanlı biçimde bastırılıyor, katliam- A 71 larla müslüman nüfusunun azaltılması amaçlanıyordu.

XX. Yüzyıla girilirken, Türkistan’daki kolonizasyona hız verildi. Rusya’nın tüm pamuk ihtiyacını karşılayan Türkis­tan’da slav göçmenlerin sayısal artışı, steplere göre da­ha yavaş cereyan etti. Türkistan Genel Valiliği sınırları içinde 6.493.000 toplam nüfusun ancak % 6’sini yani 407.000’- A 77 ini slav göçmenleri oluşturmaktaydı. Sir Derya, Fergana, Semerkand ve Hazar-ötesi oblastlkrında bu oran, toplam 5.291.152 nüfusa 202.290 idi.473 Şu halde, doğuya gidildik­çe slav göçmenlerin toplam nüfus içindeki oranı azalıyor- A 7A du. Tabii olarak bu kolonizasyon politikası, "Kongreler Dönemi" arasında, Rusya müslümanlarını en fazla ilgilendi­ren konulardan biri olacaktı. Ardı arkası kesilmeyen Rus göçmen kafileleri; yurtlarından edilen, açlıktan kırılan ve katliamlara tâbi tutulan Orta Asya müslümanları’... Bu

konuyu sürekli olarak kongrelerinde tutmak, Rusya müslü- manlan açısından hem millî ve dinî, hem de İnsanî bir görev olarak kabul edilecekti.

Kısaca söylemek gerekirse, XX. yüzyıla girerken , Rusya müslümanlarınm genel durumu hiçte içaçıcı değildi.

Ne var ki, birtakım kültürel reformların etkisiyle, millî- medenî anlamda uyanığı sözkonusu olmaya başlayan, aydınlar kadrosu yeni yeni yetişen bir azınlık görüntüsü, gelecek açısından ümitler vaadediyordu. Çünkü, sömürenlerle sömü­rülenler -eşit olmayan şartlarda- birbirini, kültürünü ve amacını tanımış ve öğrenmişti. Ve bu yeni yüzyılda, millî benliğini muhafazadan bağımsızlığa, yasal platformda müca­deleden silâhla savaşa uzanan çizgide ardarda değişimler ve gelişimler Rusya müslümanlarını bekliyordu. îşte tüm bu belirsizlikle "Kongreler Bönemi"ne girildi.

RUSYA MÜSLÜMANLARININ GENEL-SÎYASÎ KONGRELERİ VE SONUÇLARI (1905-1917)

1905 Meşrutiyetine kadar Rusya’da "sakıncalı" olarak kabul edilen kişi ve gruplara,mülkî idareler,toplantı ve gösteri iznini kesinlikle vermemekteydiler. Aynı şekilde mahkemeler de, hükümete ve rejime "muhalif" olduğu kanısını veren kişi ve gruplara dernek kurma iznini sözkonusu bile etmemekteydiler. Muhalif bir siyasal partinin kurulması ise zaten kesinlikle mümkün değildi. îlk olarak örgütlü biçimde "ihtilâl" denemesi, doğrudan Çar I.Nikola’ya ya-1- pıldığı İçin, tepki de son'derecede sert olmuş, "Dekabrist- ler Hareketi" kanlı biçimde bastırılmıştı.Bu suretle si­yasî hayata egemen olan "polis devleti" imajı, Çar I. Nikola’nın 30 yıllık istibdat yönetiminden sonra tahta ge­çen II. Aleksandr döneminde (1355-1381) iyice perçinlen­di» Genellikle topraksız köylülerin kaynağını oluşturduğu ihtilâlci ve terörist hareketler ile bilhassa "Nihilizm" akımı taraftarlarının eylemleri tüm Rusya’yı sarstı. Reji­me karşı hareketler, Çar III. Aleksandr (1381-1894) ve II. Nikola (1894-1917) dönemlerinde de devam etti. Bu defa, rejim aleyhtarı kitleye aydınlar da katıldı. Puşkin, Gogol, Belinski, Turgenev, Tolstoy gibi yazar, şair ve düşünürle­rin eserleriyle katkıda bulundukları muhalefet, baskı al­tındaki azınlıkların ve dinî grupların desteğine de sahip­ti. Liberal grupların yanısıra, rejim aleyhtarlarının esas

eylemci göçünü sosyalist gruplar (Sosyal Demokratlar ve 3 Sosyal-îhtilâlciler "Ea-Er") oluşturmakta idi. 1904-1905 Rus-3apon savaşının Rusya aleyhine sonuçlanması üzerine, ülkenin içine düştüğü ekonomik bunalımın şiddeti ile grev- A ler ve kitlesel eylemler her tarafı sardı. Örgütlü halk

 ayaklanmasının üstün gelme ihtimali karşısında Çar II. Nikola, 17 (30) Ekim 1905 tarihli "Manifesto”yu ilân zo- c runda kaldı. Buna göre, "kişi dokunulmazlığı ile temel hak ve hürriyetlerin halka bağışlanması} daha önce seçme- seçilme hakkına sahip olmayan sınıflara bu hakkın veril­mesi} Duma ve Devlet Şûrası seçimlerinin yapılması} yasama organının yetkilerine tecavüz edilmemesi" gibi pekçok hu­susu Çar II. Nikola kabul ile taahhüt etti.$ Bu gelişme, bütün Rusya’da genel bir hürriyet havasının doğmasına yol- açtı. Ardarda kurulan siyasî partiler, dernekler} yayın hayatına giren binlerce gazete ve dergi ile tiraj patlama­sı} siyasî-ideolojik kitap basımındaki olağanüstü artış gibi gelişmeler, hiç şüphesiz Rusya’daki müslüman azın­lığı da etkileyecekti ve nitekim etkiledi de.

A. 1905 İHTİLALİNİN MÜSLÜMANLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ İhtilâl öncesinde, ülkenin en çok baskı altında tu­tulan ve hiçbir siyasî hakkı bulunmayan azınlığı konumun­daki müslümanlar için, elbette "biraraya gelme hürriyeti" de sözkonusu olamazdı. Çok sıkı polis takibi altında gizli toplantılarda biraraya gelmek de son derecede riskli bir davranış olurdu ki, bu da mümkün değildi. Sadece, siyasî amacı olmayan birkaç toplantının gerçekleştirildiği bilin­mekte. Bunların ilki, 1896’da "Bozoluk" şehrinde gerçekleş­tirilen "Muallimler Ciyuluşu" yani toplantısı olup, resmî izin alınıp alınmadığı bilinmiyor. Usul-Ü savtiye üzere eğitimde birlik sağlamak üzere 25’den fazla muallimin ka­tılımı ile gerçekleşen bu toplantının, Gani Bay Hüseyin(ov)’- in isteği ve Alimcan Barudi ile Rızaeddin Bin Fahreddin(ov)*- un teşvikleri sonucu oluşturulduğu kaydedilmekte. 20 Haziran 1898*de ise, Ufa şehrinde "I. Edebî Ciyuluşu" gerçekleşti­rildi. Mekteplerin ıslahı, imlâ konuları, neşr-i maarif ve Türk lisanının ıslahı hususlarında araştırma ve müzakerele­rin yapıldığı bu toplantıda da ünlü hayırsever zengin Gani 8

Bay’ın hazır bulunduğu anlaşılıyor. "Til tüzemek, cemiyet, mektebni ıslah ve neşr-i maarif sözleri şol vakitdeki memur­lar hakkında alug cinayet gibi hesab edildiğinden cemiyet, g resmî surette değil, belki gayrıresmî idi.” Bu toplantıdan önce, aynı yılın Ocak ayında ön hazırlık' toplantısı yapıl­mıştı. 6 Ocak 1898*de gerçekleştirilen bu özel toplantıda bir "cemiyet" kurulması kararına varıldı, hatta cemiyete "reis ve idarege azalar hem de hazinevî ile yazucu saylanub nizamı tâyin edildi ve hayli azalar kaydedildi."^ Cemiyetin Başkanı Hayrullah Ahund olup, 20 Haziran 1898*deki toplantı­nın tutanakları ve kararları, çoğaltılmak suretiyle katılan üyelere verildi ve sonradan da yayınlandı. Ne var ki, cemi­yet için resmî izin verilmesi şöyle dursun, görevli memur­ların âdet dışı işgüzarlıkla konunun üzerine gitmeleri üze­rine bir daha toplantı yapılamadı ve gayrıresmî olarak seçil­miş yöneticileri de hiçbir iş göremedi.Rızaeddin Bin Fahreddin, ayrıca 1901 Kasımında bir "Ulema l*leclisi”nin 12 toplantısından sözetmekteyse de ayrıntısına girmiyor. Orenburg’da Mahmud Bay Hüseyin(ov)* un evinde yemekli olarak yapılan ve çok sayıda tanınmış ulemanın katıldığı bu top­lantı hakkında başka bir kaynakta bilgiye rastlanılamadı.

Yukarıdaki nitelik ve nicelik yönünden son derece yetersiz toplantı girişimlerinin dışında, Rusya müslüman- larının ilerigelenlerinin katıldığı iki büyük ve önemli toplantı daha olmuştur: "Tercüman” gazetesinin 1893 ve 1903 yıllarındaki 10. ve 20. yıl jübileleri... Her 5 yılda , bir yapılan normal, 10 yılda bir yapılan büyük jübileler, "Tercüman" gazetesinin reklâmından çok, Rusya Müslümanla­rının hatırı sayılır şahsiyetlerinin tanışıp kaynaşmalarım *1 *2 sağlamaya yönelikti. Gaspıralı İsmail Bey, jübilelere, özellikle dikkat çekmemesi için yüksek rütbeli Rus bürok­rat ve askerlerini de davet etmekteydi. Meselâ, 10 Nisan 1893’deki 10. yıl jübilesine Bahçesaray Polis Müdürü de katılmış, ayrıca Gaspıralı İsmail Beye kutlama hediyesi ola- 14 rak altın yaldızlı ağır bir gümüş kalem hediye etmişti. Tören için takdim olunan çok sayıda kıymetli hediyenin ya- nısıra, Tercüman Matbaası* nm tevsii ve tamamlanması için açık tutulan "iane-i milliye" kutusunda 1.000 ruble toplan­mıştı.Ama, "asıl büyük kazanç, Rusya müsiümanlarının edibinin, muharririnin, ulemasının, muallim ve soldatının (asker) biraraya gelebileceğine dair ümit ve heyecanın doğmasıydı, misafirlerin * kırk yıllık dost* gibi kaynaş- masıydı."'*’^ En geniş davetli topluluğunun katıldığı ve so­nuçları açısından en muhteşem biçimde organize edilmiş jü­bile 2T). yıl jübilesiydi. Jübilenin ilk tertip fikri, Rus­ya dışında, Paris’te doğmuş, Yusuf Akçura ve Sadri Maksudî (Arsal) tarafından uygulamaya konulmuştu. Bu iş için ha­zırlanan 26 sahifelik broşür Cenevre’de basılmış ve Rusya müsiümanlarının ilerigelen şahsiyetlerine posta ile gönde­rilmişti. Gerçekten de Rusya’nın hemen her tarafından en muteber zevâtın iştirak ettiği jübilede, Abdürreşit tbrahim(ov), M. Fatih Kerimî, Nasip Yusubek(ov), Hacı Abdurrahman Ahmer(ov) da hazır bulundu» Rusya’nın hemen tarafından gelen telgrafların yanısıra, Çin Türkistan*ın- dan, Cenova’dan, Hive’den, İran’dan, Mısır’dan, Bulgaris­tan’dan, Paris’ten ve Neu York*dan da kutlama telgrafları 18

geldi. Çok kıymetli hediyeler takdim olundu. "Bu tören ve toplantı Rusya Türklerinin ilk millî kongresi mâhiyeti­ni aldı. Bu içtimâda türlü vilâyetlerden gelen münevver Türkler, ilk defa olarak, Rusya’ya tâbi Türkleri alâkadar eden millî meseleler, millî kültürü yaşatma çareleri ve Çarların Ruslaştırma siyâsetile mücadele için alınması lâ­zım gelen tedbirler hakkında görüşmüş oldular. Tercüman’m jübilesi Rusya Türklerinin millî uyanış tarihinde yer alan 19 bir vak*a oldu.” Jübileler, gösterişli birer kutlama töreninden ibarettij polise de, savcıya da, halka da açık­tı, dolayısıyla toplantı iznini gerektirmiyordu, üstelik, törende Rusya’nın millî .marşı çalmıyor, Çar için de hayır­dua ediliyordu. Kısaca, Gaspıralı îsmail Beyin olağanüstü ihtiyatlı politikası ile maksat hâsıl olmuştu ve arzu edi­len sonuç alınmıştı. Bu tecrübeler, Rusya Müslümanlarının 19G5 İhtilâlinde çok işlerine yarayacaktı.

1. Îdil-Ural Müslümanları ve 1905 İhtilâli

1905 İhtilâli Öncesinde, İdil-Ural müslümanları ara­sında siyasî faaliyetler son derecede sınırlı idi. İhtilâl süresince Kazan şehri ile Urallardaki demir ve altın maden­lerinde çalışan müslüman işçilerin grev ve gösterilere ka-

? n tıldıkları önesürUlüyor. Hatta, ihtilâl sırasında, müs­lüman mahallelerin müslümanlar tarafından -hükümet tanm- maksızın- 3 gün süreyle idare olunduğuf bu süre içinde boykot eylemleri ile toplantılar yapıldığı ve gazete neşre- dildiği de biliniyor.^ İhtilâl sırasında tdil-Ural müslü- ftanları arasında dikkat çeken dört ayrı siyasal grup ve dolayısıyla eğilim mevcuttu: ”îttifakçılar”, "Islahçı- lar”,”Tanğcılar””Sosyal Demokratlar”,^ Bütün bu gruplar, ihtilâl atmosferinde ve sonrasında müslüman azın­lığı yönlendirmek amacıyla çeşitli siyasal faaliyette bu­lundular.

2 Azerbaycan - Kafkasya Müslümanları.ve 1905 ihtilâli

Bölge müslümanları arasında görülen ve eylem gücüne sahip ilk örgüt olarak bilinen "Himmet” grubu, ki daha son­ra siyasî parti olarak ortaya çıkan bu örgüt, Rus Sosyal Demokrat Partisine bağlıydı, 1904 yılından itibaren adını 2 g duyurmuştu. Neriman Neriman(ov), Efendi(yev) ve Meşhedî Azizbek(ov) bu örgütün liderleri arasında idi,^? Yine 1904’- de ortaya çıkan bir başka gizli siyasî parti, "Hürriyet" adını taşıyor ve özellikle de aynı adı taşıyan gazetesi va- 2 8 oltasıyla Türkleri Rus ordusundan firara teşvik ediyordu. Bu partinin programı milliyetçilik ilkesine dayanmakta idi. Bu arada, 1905’deki Ermeni saldırılarına karşı müslümanla- rın silâhlı savunmasını üstlenmek amacıyla bir de gizli 2 9 "Difai Partisi” kuruldu. Azerbaycan’da Türkçülük akımı­nın önderlerinden Ahmet Ağa(yef) tarafından kurulan bu gizli parti, Ermeni komitelerinin taşkınlıklarına son ver­diği gibi, ihtilâl sırasında uzlaşma ve birlikte hareket

30 etme tekliflerine de yolaçtı. Ayrıca, Ali Flordan Topçu- başı, Ahmet Ağa(yev), Dr. HÜseyinzâde Ali Bey, Ferruh Bey Vezir(ov), Şemsi Asadullayev, Hacı Zeynelabidin Tagi(ysv) ve diğerleri ise "İttifakçı"ların ilerigelenleri olarak, ihtilâlin ilk aylarında toplantı ve dilekçe yollarına baş- 31 yurdukları gözlendi.

3 Kırım Müslümanları ve 1905 İhtilâli

İhtilâl döneminde Kırım’da "Genç Tatarlar" hareketi, müslümanların Çarlık istibdadına karşı reaksiyoner duygu­larının ifadesi olarak ortaya çıktı ve gelişti. Liderliği­ni Abdürreşit Mehdi(yev)*in yaptığı "Genç Tatarlar", her zümreye mensup ihtilâlci fikirli gençlerden meydana geli- 32 yordu. Hareketin merkezi, Kırım’ın Karasubazar şehri idi. Hareketi maddî yönden destekleyen Karasubazar’lı zen­gin Süleyman Alimolla(yev), öğretmen Menseyid Cemil, Haşan Çergi(yev), Hüseyin Şamil Tohtargazi gibi şairler, yüksekokul öğrencileri, tüccarlar ve mirzalar, grubun 33 dinamik gücünü oluşturmaktaydı. örgütün ayrıca Bahçasaray’- da, Evpatoria* da, Feodosia’da, yarımadanın güney sahilinde şubeleri ve Kırım köylerinde hücreleri vardı. "Genç Tatarlar", daha önce hükâmet tarafından gaspedilmiş toprak­ların, topraksız köylülere -ki o sıralarda 50 bin topraksız müslüman köylü bulunmaktaydı- dağıtılması; vakıf toprakla­rının yağmasına son verilmesi; âdil vergi düzenlemesi; ruslaştırma politikasına son verilmesi; Türklere R^srlarln +«m dşitlik sağlanması gibi radikal talepler önesürüyor- lardı.34 Toprak konusundaki görüşleri,Es-Er* lerin toprak politikası ile benzerlik göstermekteydi. Ama bu grup,

hedeflerine ulaşmak için Rusya’daki bütün ihtilâlci güç- rr c

lerden faydalanmaya çalıştı. Meselâ, "Kanlı Pazar" olayı (9 Ocak 1905) vukubulduğunda, -dayanışma amacıyla- "Genç Tatarlar" çeşitli grevler düzenlemişlerdi. Yine aynı yıl içinde Akmesçit şehrinde ilk "açık gösteri" gerçekleştiril­mişti. Grubun "sol kanadı" ise özellikle köylüleri ayaklan- 3 6 dırmak için çaba sarfetmişti.

"İttifakçı"ların lideri Gaspıralı îsmail Bey ile "Genç Tatarlar" hareketinin taraftarları arasında ideoloji

37 ve strateji açısından önemli farklılıklar olmasına rağmen, Gaspıralı ile "Genç Tatar"ların lideri Abdürreşit Mehdi(yev) arasındaki samimi diyalog hiçbir zaman kopmamıştı. Gaspıralı, Mehdi(yev) hakkında "yolumuz bir, taktik ayrı" demekte

30

idi. Kısaca söylemek gerekirse, "Kongreler Dönemi" için Kırım müslümanları her yönden hazırdı.

4 Türkistan Müslümanları ve 1905 İhtilâli Kazakistan’da "Genç Tatarlar"a benzer, gizli yahut 3 9

açık şekilde pek çok grup yer alıyordu. Rus okullarında, ceditçi Kazanlılann açtıkları okullarda öğrenim görenlerin sayısındaki artış; İstanbul ile temas; "Tercüman" Gazetesi­nin tesiri; demiryollarının inşası ile dış çevreyi tanıma­nın kolaylaşması gibi faktörler, muntazam siyasî partiler kurmaya yetecek kadar olmasa da, aydın müslümanların çoğal­masında etkili olmuştu.İşte bu yüzden, 1905 İhtilâli, Türkistan ve Kırgız-Kazak steplerinde yaşayan müslümanlar arasında heyecan yaratmıştı: 1905 Haziranında Karkaralı Tümeninin Kuyandı Panayırında 14.500 Kazak Türkü biraraya goldi.^^ Alihan Bökeyhanoğlu’nun başkanlığındaki bu açık hava toplantısında, "Rusya hükflmetine toprak, mülk, din hürriyeti ve medeniyet meselelerine ait bir petetion (di- 42 lekçe) gönderilmesi” kararı alındı ve temsilciler seçil­di. Toplantıya katılanların “Türkçü” ve "Batıcı” olarak ikiye ayrıldığı, "Türkçü” grubun çoğunluğu teşkil etmesi nedeniyle, kararlarda bu grubun etkisinin daha fazla olduğu, 43 bizzat Alihan BUkeyhanoğlu tarafından ifade edilmekteydi.

Yine aynı yılın son aylarında Orunbor şehrinde bir başka toplantının yapıldığı, toplantı başkanlığını yine Alihan Bükeyhanoğlu’nun yaptığı önesürülmekteyse de, toplantının kararları ve kesin tarihi hakkında herhangi bir bilgiye ya da toplantıyı doğrulayan ikinci bir kaynağa rastlamak mümkün olmadı.^ yıne 1905 yılı içinde bir grup Kazak ay­dını ile kabile yaşlılarından oluşan bir heyetin Petersburg*» gittiği ve Çar II. Nikola’dan ”Kazak steplerinin sömürül- mesinin durdurulmasını ve Kazak dilinin mahkemelerde ve idarelerde Rusça yanında kullanılması için izin istedikleri" 45 * biliniyor. istekleri yerine getirilmese de, Kazak Hey*eti­nin en büyük kazancı, Duma seçimleri öncesi liberal "Kadet" Partisi ile ilişki kurup uzlaşma sağlamaları oldu. "Kadeh­lerle işbirliği kararı, Aralık 1905*de düzenlenen bir Kazak z 6 Konferansında alınan kararla desteklendi. Buna benzer bir başka karar da, W. Tanışbay(ev) başkanlığındaki Verny (Alma- Ata) mitinginde Doğu Kazak liderlerinin temsilcileri tarafın- a 7 dan alındı.

Güney Türkistan’da ise, Rus demiryolu işçileri ile

askerleri arasında çıkan olaylara müslümanlar karışmadı Taşkent müslümanlarının ilerigelenleri, 10-15 Mart 1905 tarihleri arasında iki ayrı evde biraraya gelip, hükümete verilmek üzere kaleme aldıkları bir dilekçeyi Türkistan Genel Valisi*ne teslim ettiler. Taşkent Polis Müdürü’nün iznini aldıkları her fırsatta toplantılar düzenleyen müs­lümanlar, Türkistan müslümanlarının âciliyet kesbeden me­selelerinin çözümünü Öngören bir talepname hazırladılar. Öteki şehirlerde de -hatta Amu Derya*nin Çımbay şehri dahil- benzeri toplantılar gerçekleştirildi. Kısaca söy­lemek gerekirse, Türkistanlı müslümanları yönlendirecek ye­tişmiş bir kadronun mevcut olmayışı ile kültürel hayata hâ­kim olan cehalet, ihtilâlden kaynaklanan fırsatların değer- lendirilemeyişinde iki önemli etkendi.

B. RUSYA MÜSLÜMANLARININ BÎRÎNCÎ KONGRESİ (15.8,1905) 1905 İhtilâline kadar Rusya müslümanlarının tek mun­tazam çıkan uzun ömürlü gazetesi "Tercüman” idi, İhtilâlin getirmiş olduğu nisbî hürriyet ortamında, yeni yeni periyo­dikler yayın hayatına girdi. Kazan*da Seyidgerey Mirza Alkin’in yönetiminde "Kazan Muhbiri" 29 Ekim 1905*de;4^ Petersburg*da Abdürreşid îbrahim(ov)*un yönetiminde "ülfet" 15 Aralık 1908’de 50 ve yine aynı yıl içinde Uralsk’da "Fikir" gazetesi, müslüman basınında yerine aldı. Buna kar­şılık, Zâkir Tahir(ov) tarafından Kazan*da çıkarılmak iste- 51 nen "Hürriyet" gazetesine izin verilmedi. . Keza, 1905’de Kırım’da "Tercüman"m dışında yeniL.bir gazete yayınlanmadı. Azerbaycan’da ise, aynı yıl içinde Bakıl* da "îrşad" gazetesi 52

yayın hayatına girdi. 1904*de yayın hayatına giren "Hayat" Ali nardan Topçubaşı*nin yönetiminde yayınına davam edi- 53 yordu. Ayrıca, illegal "Himmet Partisi"nin aynı ismi ta­şıyan dergisi de illegal suratta yayınlanarak dağıtımı ya- 54 pılıyordu. 1905 itibariyle, Kazakistan’da yayın hayatına giren herhangi bir gazete ya da dergi sözkonusu değildi. Münevver Karî Abdürreşid tarafından "Hurşîd" isimli bir gazete çıkarılmak için müracaat da bulunulduysa da, "ya­yıncının rusça bilmemesi" gerekçesi ile bu istek geri çev­rilmişti. Bunun üzerine Taşkent* deki ceditçiler, bir Rus’un yönetiminde "Orta Asyanınğ Umur Güzârlığı-Terakkî" isimli gazete için izin almışlarsa da, gazete 8 hafta sonra kapan- 55 mıştı. Gazete ve dergi yayını itibariyle her ne kadar böl- gelerarası dengesizlik sözkonuysa da, özellikle "Tercüman", "Ülfet", "Kazan Muhbiri" ve "Hayat" gazeteleri, Rusya’nın hemen her tarafına dağılıyor, kolaylıkla okuyucu buluyordu. Yukarıdaki dört büyük gazetenin sorumlu yayıncıları, Gaspıralı İsmail Bey, Abdürreşid İbrahim(ov), Yusuf Akçura ve Ali Merdan Topçubaşı, aynı dünya görüşünü paylaşmakta, Rusya müsiümanlarının sorunlarına aynı bakış açısı ile yaklaşmak­taydılar. Dolayısıyla, Rusya müsiümanlarının "umumî bir kong­rece olan âcil ihtiyaçları konusunda kamuoyu oluşturulması hayal sayılmazdı. Sözkonusu gazeteler, müslüman kamuoyunun dikkatlerini hep aynı -müşterek- sorunlar üzerine teksif et­mekteydiler» "Yeni millî mekteplerin tesisi; dinî merkezle­rin ve vakıfların idaresinin müslümanlara bırakılması (halkın seçimi esası ile); sosyal ve kültürel amaçlı derneklerin kurulmasına izin verilmesi; Belediye ve Duma seçimlerinde Ruslarla tam eşitliğin sağlanması; vatandaşlık ve ehliyet

hakkının her yönden müslümanlara dahi teşmili ve müslü- manların siyasî va mülkî haklar bakımından diğer vatandaş- 56

larla eşit tutulması v.s.” Bütün bu sorunlar, alışılmamış bir serbestlikle ve her fırsatta vurgulanırken, çözümü için mutlaka bütün müslüman temsilcilerinin biraraya geleceği t>ir kongrenin gerekliliği fikri işleniyordu. Kısacası, bir kongre için kamuoyu oluşturma ve bunun gündemini tespit şe­refi, tamamiyle müslüman basınına aitti.

Kongre fikrinin oluşumunda, ihtilâl hareketleri ile birlikte Rusya müslümanlarınm en barışçı yolu tercih sure­tiyle hükümete gönderdikleri dilekçelerden hiçbir sonuç çık- mayışı da etkili oldu. Heselâ, 1905 Nisanının sonlarına doğ­ru Kırım’ın Akmesçit (Simferopol) şehrinde gerçekleştirilen büyük bir toplantıda, "Ruslarla her hakta eşitlik; okul ve cami yapımında tam serbestlik v.s." gibi 17 önemli istekten oluşan bir talepname hazırlandı. Gaspıralı îsmail Bey, bu talepleri içeren dilekçeyi Petersburg*da hükümet yetkilile­rine teslim edecek hey’etin başkanlığına getirildi. 8 Mayıs­ta Petersburg*a varan hey*et, sırasıyla Halk Eğitimi Bakanı, İçişleri Bakanı ve Savaş Bakanı ile görüştü. Ancak, bütün bu temasların sonucu koskoca bir "hiç" oldu. Dilekçedeki

57 taleplerden bir teki bile yerine getirilmedi. Aynı şekil­de, Petersburg müslümanları adına hükümete verilen dilekçe- 58 de, "tam eşitlik ve dinî baskı yasağı" istenilmişti.

1904 Aralığında Troysk müslümanları adına hükümete gönderi­len dilekçede, "müftülerin halk tarafından seçilmesi; Osman­lI ülkesi ile diğer dış ülkelerde öğrenim görenlere diyânet kademesinde görev yapma hakkının verilmesi; ortodoks ruhani­lerine varilmiş tüm hak ve imtiyazların müslüman din adam­larına da teşmili; dinî idarelerin misyonerlerin kontrolü dışında bırakılması ve misyonerler tarafından yürütülen İslâm aleyhtarı propagandaya karşı basında cevap hakkının tanınması; Türk dilinde her nevi mektep açma ve yine Türk filinde gazete, dergi ve kitap gibi neşriyatı tab va dağı­tımını gerçekleştirme serbestisinin sağlanması; zorla hris- tiyanlaştırılmışların çocuklarına din seçme hürriyetinin, 59 Kırgızlara ise ibadet kısıtlamasının geçerli olması v.s." gibi taleplerde bulunulmuştu, 1905 kartında Bakıl’da Hacı Zeynelabidin Tagi(yev) tarafından organize edilen toplan­tıda^ alınan kararlar, Tiflis, Erivan, Nahçivan, Nuha, Salyan, Derbent, Küba, Şemahı, Lenkeran gibi şehirlerden seçilen temsilcilerden oluşan bir hey’etle -15 maddelik bir dilekçe halinde- Petersburg*da hükümete teslim edildi. Bu dilekçe ile Azerî müslümanlar, "müslümanlar aleyhine konul­muş tüm resmî sınırlamaların kaldırılmasını ve Ruslarla eşit hukuk sağlanmasını; genel seçimletiiçin müslümanlara,Ruslar­la müsavi seçme-seçilme hakkinin verilmesini; memuriyete girmede ve meslek seçmedeki kısıtlamaların iptalini; hürriyetleri yokeden olağanüstü kanunların feshedilmesini” hükümetten istemekteydiler.^ Keza, Kazak stepleri ile Türkistan*-daki. müslümanların hükümete gönderdikleri dilek­çelerde de "eşitlik ve hürriyet" esasına dayalı benzer is- 62

tekler yeralmaktaydı. Dolayısıyla, sorunlar gibi talep- 63-

ler de benzerlik göstermekteydi. Ne var ki, ihtilâl ge­liştikçe tüm rejim karşıtı grup ve örgütlere siyasî nite­likli tavizler verilirken -işlenen tüm cinayetlere ve her türlü yasadışı eylemlerine rağmen- rejime yönelik hiçbir talebi ve eylemi olmayan Müslümanların sadece vatandaşlık­tan doğan hak ve hürriyetlerinin iadesini isteyen İnsanî taleplerine kulak verilmedi. Hükümete verilen yüzlerce di­lekçeden hiçbiri işlem görmedi. Rusya müslümanları, dilekçe­ler yolu ile hak aramanın boş bir çaba olduğunu kısa bir t süre içinde anlamışlardı.

Diğer taraftan Rus hükümeti, müslümanlann muhtemel bir tepkisini önlemek, 'hem de sorghlörmın çözümünde'.^eni alternatif-arayışlarının önüne geçmek için, alışılmamış bir taktiğe başvurdu: "Orenburg Müslüman Ruhanî Meclisi" (Dinî Merkez) Müftüsü Muhammedyar Sultan(ov)*dan dinî nitelikli isteklerin değerlendirileceği bir "Ulema Meclisi’’nin top­lanması ve bir dilekçe hazırlanması istenildi. Daha önce hükümete gönderilen dilekçelerde, müftünün -hükümet tarafın­dan değil de- müslümanlar tarafından seçilmesi gibi istek­ler, hükümetin sâdık bir memuru olan müftünün çıkarlarına da dokunmuştu. Bu yüzden, 1905 Mart ayı içinde Petersburg*a Çar II. Nikola tarafından kabul edilmek niyetiyle gelen müf­tü, burada bir hey* et halinde kendisiyle birlikte Çat’ın yanma gitmek isteyen ulemadan 7-8 kişilik bir grubu, tahkir ile kovdu.Müftü’nün Çar ile görüşmesi hakkında hiçbir bilgi bulunmamakla birlikte, Başbakan Graf Vitte tarafından kabul edildiği ve iltifat gördüğü biliniyor. Burada,"Ulema Cemiyeti" oluşturup dilekçe hazırlaması talimatını alan Müftü, çoğunluğu imam ve müderris olmak üzere 39 kişiye A rusça yazılmış davetiye gönderdi. Adet dışı olarak, daveti­yede "toplantının gayesi" belirtilmemişti ve anlaşılan o ki, 65 isimlerin tespitinde hiçbir titizlik gösterilmemişti.

10-15 Nisan 1905 tarihleri arasında Ufa’da cereyan eden toplantıda, önce Rusya’da müslümanları ilgilendiren hukukî metinler okundu. Davetliler toplantıya hazırlıksız r geldiklerinden, tek bir dinî merkez üstüne sonuçsuz tartış­malar yapıldı. Toplantı devam ederken, Kazanlı Yusuf Akçura tarafından "Tüccar ve Ayan Layihası" başlıklı bir dilekçe sunuldu» Toplantı sonuçlarının halka açıklanması, dinî ko­nuların yanısıra sosyal ve siyasî meselelerin de ele alınma­sı, toplantıya aydınların da katılması ve seçim esasları ile oldukça radikal istekler yeralmiştı. Dilekçenin dikkat çeken bir başka yönü de, müslümanlar arasında itibarı hayli 6 6

yüksek şahsiyetler tarafından imzalanması idi. Daha sonra, Rizaeddin Bin Fahreddin’in 111 maddelik dilekçesi okundu. Dinî Merkezin hatalarının kişilerden çok sistemden kaynak­landığına dikkat çeken Fahreddin, somut çözüm yollarını teklif ederken, Kırgız müslümanlarının|da Dinî Merkez kapsa­mına alınması gerektiğini ortaya koydu. Dilekçesinde, Dinî Merkez üyelerinin rusça-bilmelerini şart koşan Fahreddin, kanun maddelerinde reform yapılırken, fıkıh kitaplarında, yani şeriat yönünden de reforma gidilmesinin şart olduğunu 67 belirtti. Toplantıda ayrıca, Ufa’lı Öğrenciler adına Abdullah Dibirdi tarafından verilen 90 imzalı-2B maddeli dilekçede, Osmanlı eğitim sistemine benzer bir eğitim teş­kilât şeması teklif ile gerçekten rasyonel birtakım istek- lerde bulunuldu. Ayrıca toplantıya birkaç ferdî dilekçe

de sunuldu ve okundu. Meselâ, Abdullah Dibirdî’nin 25 maddeden oluşan şahsî dilekçesinde, "kreşinlere din seçme hürriyetinin tanınması; sansürün tamamiyle lâğvedil­mesi; din adamlarının askerlikten muaf tutulması; mülk 70 edinme hususunda Ruslarla eşitlik sağlanması v.s." gibi tjususlara yer* verilmişti. Ufa vilâyeti Buri kasabası Tav köyünden İmam Şihman tshakî tarafından Ulema Cemiyeti’ne gönderilen 6 maddelik dilekçede -ki bu dilekçe 24 Ocak 1905*de Gunder Panayırında biraraya gelen 70 din adamı tara­fından da imzalanmıştır- ise, nDini Merkez’in yetkilerinin arttırılması; askerî imamlar tayin edilmesi ve müslüman as­kerlerin haram yiyeceklerle mağdur ettirilmemesi; din ve basın hürriyetinin sağlanması; Ruslarla tam vatandaşlık hakkının verilmesi (profesörlük ve küçük-büyük her göreve gelebilme); çoğunluğu müslümanların oluşturduğu vilâyetler- de valinin de müslümanlar arasından atanması v.s.” gibi biraz daha değişik hususlara temas edilmişti. Kadı Haşan Ata Abeşi, 49 maddelik dilekçesinde farklı olarak, ”öğret- men okullarında Türk tarihi ile dilbilgisinin öğretilmesi; mahkeme kararı olmaksızın müslümanların tutuklanmaması, cezalandırılmaması ya da sürülmemesi; mektep-mesçit ve kab- .           72

Fistanların hiçbir şekilde istimlâk edilmemesi v.s.” gibi önemli isteklere değinilmişti. Toplantıda bulunan davetli­ler tarafından hükümete sunulmak üzere kaleme alman 10 maddeü dilekçede de müslümanların âcilen çözümü bulunması gereken sorunları sıralanmıştı. Toplantıda okunan ve görü­şülen diğer dilekçelerde de birbirini tamamlayan çeşitli sorunlara yar verilmiş ve bunların nihai dilekçede değer- 73 lendirilmesi istenilmişti. Bütün bu dilekçeleri değerlen­dirmek üzere bir "Redaksiyon Hey*eti" oluşturuldu. Yusuf Akçura ve Rizaeddin Bin Fahreddin’in dilekçelerindeki hu­suslar ağırlıkta olmak üzere, 19 bölüm ve 90 maddeden iba­ret bir kanun taslağı hazırlandı. Rusçaya tercüme edilen bu kanun taslağı, 12 Mayıs 1905’de Müftü tarafından Başba- 74 kan Graf Vitte’ye gönderildi.

Ufa’daki bu toplantının kararları yayınlanmadığı için halk arasındaki etkisi de sınırlı oldu. Ancak, hükümet emri ile gerçekleştirilen bu toplantının hemen sonrasında bazı mahallî toplantılara resmî izin alınabildi: Bunların biri, 22-24 Haziran 1905’de Ufa’da Mahdum Şâkir Tukay başkanlığın­da 120’den fazla din adamının katıldığı toplantı olup, diğe­ri ise yine Ufa’daki Başkurt temsilcilerinin toplantısı 75 idi. Ufa’daki "Ulema Cemiyeti", bizzat Başbakan Vitte*nin emri ve yine hükümetin küçük bir memuru mesabesindeki Müftü Sultan(ov)’un kontrolündelgerçekleştirildiği için millî bir kongre değil, olsa olsa "güdümlü" bir toplantı idi. Nitekim, bu toplantının va toplantıda alınan kararların hükümet nez- dinde hiçbir önemi ve ağırlığı olmadığı, kısa bir süre için­de anlaşıldı. Diğer taraftan, ihtilâlin heyecanı bütün müslümanları da sarmıştı. Yasal yollardan sorunlarının çö­zümü uğruna türlü yollara başvuran, ancak hiçbirinden so­nuç alamayan Rusya müsiümanlarının önünde bir tek yol kal­mıştı, o da tüm Rusya müsiümanlarının temsilcilerinin katı­lacağı millî nitelikli bir kongre toplamak’...

V. d

Yükseköğretim Kurulu
Dokümantasyon Merkesl

1 Kongrenin Hazırlık Safhası

Rusya müslümanlarınm bir bütün halinde siyasî hare­ketlere katılımının ilk örneğini, 15 Ağustos 1905’de Nijni Novgorod’da gizli olarak gerçekleştirilen "Rusya Müslüman­larının Birinci Kongresi" oluşturdu. Bu kongrenin gerçekleş­tirilmesinde ilk adımı atan ve dolayısıyla Rusya müslüman- larının birliğine giden yolda olaylar zincirini başlatan kişi ise, aydın bir din adamı, gazeteci, politikacı, seyyah, hatib ve yazar olan Abdürreşid îbrahim(ov) idi. Daha 1995 yılında kaleme aldığı "Çulpan Yıldızı" adlı kitapta, Çarlık rejiminin müslümanlar Üzerindeki baskılarını ve asimilasyon politikasını anlatan Abdürreşid îbrahim(ov), Çarlık rejimi 76 aleyhine faaliyetleri gerekçesiyle,Osmanlı hükümetinin de izniyle, Çarlık polisi tarafından 8(21) Ağustos 1904*de İstanbul’da tutuklanarak Odessa’ya götürüldü.

Abdürreşid İbrahim’in Odessa’da hapiste tutulduğu haberi, Rusya müslümanları arasında umumî bir heyecana ne­den oldu. Rusya’nın her tarafından gelen protesto telgraf­ları, maddî ve manevî destek hareketleri sonucunda, 12(25) Ağustos tarihinde Odessa’da hapisaneye konan Abdürreşid İbrahim, 21 Ağustosta serbest bırakıldı. Bu olay, toplu da­yanışmanın ve direnişin sağlayacağı faydalar hakkında genel bir fikir verdiği gibi, Abdürreşid İbrahim’in bu tarihten sonra izleyeceği stratejinin şekillenmesine, de yardımcı ol­du. Odessa’dan Petersburg’a geçen Abdürreşid İbrahim, bu şehirde İçişleri Bakanı S.P. Mirskii ile görüştükten sonra, 22 Eylül günü "Zemstvo" idarecilerinden Satahoviç ile tanış-

tı ve sözkonusu teşkilâtın qizli toplantıları ve kararları hakkında bilgi ile doküman edindi. Abdürreşid İbrahim, Ekim ayı başında Kazan şehrine gelerek, burada genç yazar­lar ile "müslümanların müşterek hareketlari"ne ilişkin gö­rüşmelerde bulunduktan sonra Vyatka vilâyetine, oradan da hırayla Orenburg vilâyetine, Troyski’ye ve Ufa’ya geçip, müslümanların ilerigelen şahsiyetleriyle temaslarda bulun- du. Bundan sonra fikirlerini mektuplar yolu ile yaymaya çalışan Abdürreşid îbrahim, özellikle müslümanlar arasında 80                                                 r*

sözü geçerli şahsiyetlere ulaşmaya çalıştı. Bununlapa kal­mayan Abdürreşid îbrahim, Sibirya*daki müslümanları umumî bir harekete katılmaya ikna için Petropavel şehrine geçti, 8 T oldukça verimli temaslarda bulundu. Tekrar Kazan’a dönen Abdürreşid îbrahim, burada Yusuf Akçura*nm evinde bir ön toplantı düzenledi. Bu toplantıda alınan karar gereği, erte­si gün, Kazanlı zenginlerden Ahmet Bay Hüseyin(ov)’un evin­de genişletilmiş ikinci bir toplantı daha yapıldı. Alimcan Barudi, Bünyamin AhtemÇov), Abdullah Apanay(ev), Seyid Gerey flirza Alkin gibi altmışa yakın önemli davetlinin ka­tıldığı bu toplantının başkanlığını Abdürreşid îbrahim üst- 82 lendi. Rusya müslümanlarının çeşitli meselelerinin görü­şüldüğü toplantıda, Kur’an-ı Kerim’in Türk diline tercüme edilmesinin lüzumuna değinildi ve en sonunda da toplantıda alınan kararların bir dilekçe ile hükümete bildirilmesinde 83 görüş birliği sağlandı. Yaklaşık 4,5 saat süren bu top­lantının sonuçlarının verdiği cesaretle ertesi gün de bir- araya gelen Abdürreşid İbrahim, Yusuf Akçura ve arkadaşları, "Petrograd’da umum Rusya müslümanları isminden bir siyezd

(kongre) yasamak (yapmak) içün, Kırım, Kafkas, Kazak, Türkis­tan müslümanlarına dâvet yazmak kararını da kabul etti­ler."04

Alınmış bu kongre kararı çerçevesinde görev bölümü yapıldı: Abdürreşid İbrahim, Bakû’da Ali Merdan Topçubaşı’- 9 na bir mektup yazarak kararı bildirdi ve Bakû temsilcilerini Petersburg*a davet etti. Yusuf Akçura ise, aynı mealde bir başka mektubu Gaspıralı İsmail Beye gönderdi. Her iki mek­tupta da kesin bir gün belirtilmemekle birlikte, Hart 1905 85 içinde Petersburg’da olmaları rica edilmişti. Mektupla­rın yazıldığı günün hemen ertesinde, bu sefer Ahmet Can Seydaş(ev)’in evinde daha da genişletilmiş bir toplantı ya­pıldı. Çok sayıda "ıslahçı" medrese öğrencisinin de hazır olduğu bu toplantıda, Ahmet Bay Hüseyin(ov)*un evindeki toplantıda alınmış kararlar aynen benimsendij sadece, Petersburg*a gidecek hey*ete Ahmet Can Seydaş(ev)’de dahil 8 6 edildi. Hey*et Petersburg’a doğru yola çıkmadan önce, Abdürreşid İbrahim ve Bünyamin Ahtem(ov) Kazan’dan ayrıla­rak Petersburg*a vardı. Onlardan birkaç gün sonra da Kafkas­ya’dan Ali Merdan Topçubaşı, Ahmet Ağa(yev), Hüseyinzâde Ali Bey ve daha birkaç temsilci Petersburg’a geldi. Ayrıca, Penze, Tambov, Simbirsk, Kazan gibi dahilî Rusya vilâyet­lerinin temsilcileri de Petersburg’a ulaştı. Bütün bu tem­silci he^r* etleri birkaç defa biraraya geldiyse de -özellik­le KafkasyalIlar ile Kazanlılar arasında- istenilen yakm- 87 laşma sağlanamadı. Karşılıklı temaslar sırasında, Ali Merdan Topçubaşı*nm yayın iznini almaya çalıştığı "Hayat" gazetesinde Abdürreşid İbrahim’in yazı yazma teklifini kabul etmesi ila bir diyalog kurulabildi. Bu gelişme üzerine fır­satı kaçırmayan Abdürreşid İbrahim, kendi evinde bir top­lantı düzenledi. KafkasyalI temsilcilerden başka, toplantı­da Alim Maksud(ov) , Bünyamin Ahtem(ov), Lütfullah îshakî’de 88 hazır bulundu. 8 Nisan 1905 gecesi gerçekleştirilen bu toplantıda, Ahmet Ağa(yev), sünnî-şiî müslümanlar için bir tek dinî merkezin teşkili fikrine karşı çıktı. Buna karşı­lık Ali Merdan Bey, böyle bir merkezin lüzumunu belirterek 8 9 bu iş için umumî bir toplantının yapılmasını teklif etti. Bu toplantıdan sonra KafkasyalI temsilciler Petersburg’dan ayrıldıysa da, Ali Merdan Bey kalarak temaslarını sürdürdü. 0 sıralarda Kırım Temsilcileri de Petersburg’a geldi ve değişik yarlerde değişik zamanlarda küçük çaplı toplantılar yapıldı: "Umumî bir siyezd davet etmek fikri işte o vakit kabul kılındı,

Yusuf Akçura ile Abdürreşid İbrahim’in dâvet mektup­larında kesin bir tarih verememeleri sebebiyle, çeşitli vilâyetlerden gelen temsilcilerin biraraya gelmeleri mümkün olmadı. Ancak, umumî bir kongre yapmak fikrine karşı da çı­kılmadı. üstelik, bu umumî kongrenin Nijni Novgorod’da fuar zamanı yapılmasında görüş birliği de sağlandı. Bu arada, Çistay^dan gelen temsilcilerden Zâkir Hazret oğlu İbrahim Şevket, kızkardaşi Aliye Hanımın 20 Mayıs 1905*de yapılacak nikâh töreniiçin tüm temsilcileri dâvet etti. Bu suretle, Rusya’nın hemen her tarafından gelen temsilcilerin dikkat çekmeden biraraya gelmeleri -üstelik validen izin alıp ala­mama riski olmaksızın- mümkün olabilecekti. Şayet, Ali

Merdan Bay, mâzeret bayan edip Bakû'ya dönmese idi, Rusya Müslümanlarının I. Kongresi, Çistay’daki bu nikâh töreni 92 sırasında gerçekleştirilecekti. Ali Merdan Bey, Nijni Fuarında gerçekleştirilecek bu umumî toplantıya Kafkasya vekilleri ile katılacağına dair söz verdi. Aynı söz Gaspı- ralı îsmail Bey*den de alındı. Bunun üzerine, Abdürreşid îbrahim ve diğer temsilciler, Çistay’a müteveccihen hareket ettiler, Çistay’daki toplantı, her. nekadar umumî toplantı kabul edilmese de, katılanların sayısı ve şahsiyetlerin öne­mi açısından oldukça büyük bir toplantı sayılırdı. Rusya müslümanlarının âcil çözüm bekleyen meselelerinin çözüm yol­larının tartışıldığı bu toplantıda, Abdürreşid îbrahim, ”Neşr-i Maarif Cemiyeti” kurulması teklifini getirdi. 0'na göre, cemiyetin adı ve gayesi siyasî olmadığından, hükümetin resmî izin vermesi kuvvetle muhtemeldi. Toplantıda, Nijni Fuarında toplanma kararı tekrarlandı ve müslümanlara ilân 94

edildi. Daha sonra, Nijni’de müslüman kongresi yapılacağı­na ilişkin kamuoyu oluşturulması faaliyetlerine girişildi. Bu konuda Abdürreşid İbrahim’in '‘Hayat1’ gazetesinde yayın­lanan seri makalelerinin etkisi büyük oldu. Ayrıca, kongre kararının alınmasında etkisi büyük olan önderler, Rusya müslümanlarının muteber şahsiyetlerine birer davetiye gön- 95 dererek kongreye iştirak etmelerini istediler,

Nijni-Novgorod Fuarına kongre hazırlıklarına katıl­mak üzere erken gelen temsilcilerden yaklaşık onbeş kişi, bir restaurantda toplanarak resmî izin için Valiye başvur­mayı kararlaştırdılar. Vali, şehirde yürürlükte olan sıkı-

9 6 yönetimi gerekçe göstererek izin talebini reddetti.

Oysa, Ağustosun 10’una doğru, Rusya’nın hemen her tarafın­dan temsilciler şehre gelmeye başlamışlardı. Gaspıralı îsmail Bey, Ali Merdan Topçubaşı, Ahmet ve Gani Hüseyin(ov)’- lar, Zâkir Rami(ev), Veli Yauş(ev), Kutluğ Mirza Tefkil(ev), Alimcan Barudî, Şah Haydar Sırtlan(ov), Seyid Gerey Alkin, Selim Gerey Cantüre, Abdullah Apanay, Muhammed Fatih Kerimî, Yusuf Akçura gibi pekçok davetli, Rusya’nın hemen her tara­fında yaşayan müslümanları temsilen Nijni’ye gelmişler ve kongreyi beklemek üzere yerleşmişlerdi. 12 Ağustosta Rus Sosyal Demokratlarının sempatizanı müslüman öğrencilerin "acemice" gerçekleştirdikleri bir toplantı vukubuldu. 13 Ağustosta ise, Molla Ali Yaüş(ev) tarafından Germanya Ote­linde "BakÛ muteberânı şerefine" bir yemek verildi. Yemek-

97 te hazır bulunan 25 seçkin davetli müslümanlar arasında mutlaka bir ”ittifak"ın lüzumundan bahisle, Valiye yeniden adam gönderip izin isteme kararı alındı. Ancak, Vali bu talebi yine aynı gerekçeyle reddetti. 14 Ağustosta ümitsiz­likten kaynaklanan sıkıntı ve çaresizlik had safhada iken, Abdürreşid İbrahim’in orjinal bir teklifi gündeme geldi, derhal de tatbikine geçildi. Buna göre, Oka Nehri üzerinde yolcu taşıyan bir vapur kiralandı. Rusların gizli siyasî polis örgütü "Ohranka"nın ve sosyal demokrat gençlerin bu yolculuktan haberleri olmaması için gizliliğe riayet edil­di. Toplantıya katılacak kişilere aynı gece gerekli mesaj iletildi. Ayrıca, davetsiz olarak toplantıya katılmak üze­re gelenlerin de kabul edilmesinde prensip anlaşmasına va­rıldı.90

15 Ağustos 1905 günü saat 9.00’de limana gelen Abdürreşid İbrahim, toplantıya tam anlamıyla gezi süsü verebilmek için yiyecek ve içecek ikmalini yaptırdı. Yak­laşık bir saat sonra da davetliler gelmeye başladı. Vapu­run kalkmasına 15 dakika kala, yani 9.45*de vapur acenta- t sından bir yetkili, "Ohrana'nın şüpheleri" konusunda ikaz­da bulundu. Bunun üzerine, derhal limandan hareket edildi. Vapuru kaçıran davetliler ile 20 civarındaki "solcu" Öğren­ci, ufak bir motora binmek suretiyle vapura yetiştiler ve 99 kabul edildiler.

tşte, Rusya Müslümanlarının bu tarihî I. Kongresi, en elverişsiz şartlar altında, imkânların sonuna kadar zor­lanmasıyla, "Gustav Struve" vapuru Üzerinde başlayabildi

2 Kongre Faaliyetleri ve Alınan Kararlar "Gustav Struve" vapuru, limandan ayrılır ayrılmaz, Vladikafkas İmamı Sadık Rahimkul’un okuduğu Kur’an-ı Kerim ile birlikte yolcular -delegeler- üst kata çıkarak daha önceden hazırlanmış sıralarda yerlerini aldılar.

Kongreye başkanlık görevi, oybirliği ile Gaspıralı İsmail Bey*e tevdi olundu. Gaspıralı, açış konuşmasından sonra ilk sözü Ali Merdan Topçubaşı*na verdi. Toplantıya katılanlar arasinda dostluk havasının doğmasına vesile olan bu konuşmada Ali Merdan Bey, alışılmamış bir üslûpla:

Biz Türk balaları; aslımız bir, neslimiz bir, dini­miz birdir. Magribden maşriklare kadar bizim babala­rımızın mülki idi. Babalarımız o kadar kahraman bir millet oldukları halde, şu gün Kafkasya dağlarında, Kırım’ın bağlarında, Kazan*ın kırlarında, ata baba­larımızın mülkü olan öz vatanımızda, öz toprağımız­da, öz ihtiyaçlarımızı danışmağa ihtiyârımız kalma-

dı. Şükürler olsun Hüdâ’ya...., şu kadar mekrleri- ne, gadrlerine bakmayıp, sular üzerinde yürekleri­mizi açub birbirimizi râberû görüp, kucaklaşUb, se­vişmeye bugün muvaffak olduk. İndi artık ben kat’iy- yen eminim: Bundan sonra eğer bize sular üzerinde danışmağa vakit virmezler ise, göklere çıkarız, yul- dızlar üzerinde.uer buluruz da, gine şu küngi bayra­mı icrâ ideriz.

 Dedikten sonra, sözü başka konuşmacılara bıraktı.

Oka Nehri üzerinde yaklaşık 13 saat -sürekli hareket halin­deyken cereyan eden bu Kongrede, dört maddeden ibâret bir karar, görüşülerek kabul edildi. Kurşun kalemle yazılmış bu karar, rusçasmdan tercüme edilmiş orjinal ifadesiyle aşağıdaki metinden oluşmaktaydı:

1905 SENE flVgUST 15 .KARARININ TERCÜMESİ

Nijni Novgorod’da Oka Nehri üzerinde "Gustav Struve" vapurunda, memleketin her tarafından Müslümanların he­rce tabakasından toplanmış cemiyet, devletin şu küngi hâlleri iktizâsıyle çıkarılmış meseleleri hem de şu küngi ahvâl noktasından özlerinin hâcetlerine masla­hatlarına dair bütün meseleleri müzâkere kılub, şu kararı bilâittifak kabul itdi:

1)                                     Şu küngi hayat iktizâsıyle çıkmış siyasî, içtimai, İlmî işlerin hemesinde Umum Rusya Müslümanlarına bir­leşmek zaruridir.

2)                                     Şu maksatlarını fiiliyetke çıkarmak yolunda Rusya Müslümanları Rusların terakkiperverleriyle hemfikir olub, halk ihtiyâriyle saylanmış vekil­leri, devleti idare itmek, kanunları vaz* itmek vazifelerinde iştirâkleri esaslarına kurulmuş “nizâm hukuku"nu tesis itmek yolunda iş körürler.

3)                                     Ruslarla heme hukuklarda Rusya Müslümanları her cihetle berâber kılınmaz ise, ikinci maddede beyân kılınmış maksadlara nâil olmak hiç bir va­kit mümkün olmaz. Buna kanaat hâsıl idüb; siyasî, İçtimaî, dinî hukukların her birinde Ruslarla her cihetle müsâvî olmak; hem de şu küngi zakonlarda (yasalarda) hükümetin administratörlerinde prak- tikalarında (hükümet kararnamelerinde ve uygulama biçimlerinde) Rusya Müslümanlarına Sid tahdidle- ri, darlıkları, istisnaları ref’ itmek yolunda Rusya Müslümanları meşrû tariklerin muvafık çare­lerin herbiriyle elbette içtihâd idecek.

4)                                       Rusya müslümanları özlerinin hama içtihâdlan- nı, devletin şu küngi hem olabilecek ihtiyaçlarına tafsillerine köre, tevcih iderler. Hem de devlet hâllerinin iktizâsıyla vâki olabilecek yeni esasla­ra, yeni nizamlara, yeni hayata müslümanları hazır­lamak emeliyle, müslümanları her cihetle terbiye vazifelerinde itina iderler. Buna köre, her yerde özlerinin ihtiyaçlarına köre her nevî mektepler te­sis idübj kitaplar, cerideler, jurnaller, kütübhâ- » neler, kıtaathâneler halk ... ianesiyle, şu küngi hayatın İlmî mebda*larını halk arasında neşr itmek vazifelerinde içtihâd iderler.

5)                                       Şu dört maddede kösterilmiş maksadlara itiş­mek yollarını âsânlaşdırmak içün, her yerde, Rusya Müslümanlarının nöbetli siyezdleri iânesiylegidare kılınacak mahallî meclisler teşkil kılınur.

“Tercüman Lisanı"na yakın bir dil kullanılarak Rus­ça aslından tercüme edilen kararlardan da anlaşılacağı üze­re, 1. maddede, o günkü hayat şartlarının Rusya ftüslümanla- rmı siyasî, sosyal ve kültürel işlerinde birleşmelerini zorunlu kıldığı ifade olunmaktadır. 2. Maddede, Rusya müs- lümanlarının bu amaçlarına ulaşmak hususunda Rus ilericile­riyle aynı fikir doğrultusunda, halkın oyu ile seçilen ve­killerin devleti yönetme, yasaları hazırlama ile yetkili kılınması esasına dayanan "hukuk” düzenini te’sis etmek yo­lu faaliyette bulunacakları, belirtilmektedir. 3. Maddede, Ruslara verilen haklar aynen müslümanlara da verilmezse, ikinci maddede belirtilen amaçlara ulaşmak asla mümkün değildir, denilmekte ve Rusya müslümanlarınm bu kanaatte olduğu, siyasî, sosyal ve dinî haklarda tam anlamıyla eşit duruma gelinceye kadar, -hâlen yürürlükte olan kanunları, hükümet kararnamelerini, yönetim biçimlerini, müslümanlara konmuş sınırlamaları, istisnaları ortadan kaldırmak yo- lunda-meşrû amaçlarına ne şekilde olursa olsun erişmeye ça­lışacakları söylenmektedir. 4. Maddede, Rusya müslümanları-

nin faaliyetlerine, devletin şimdiki ve gelecekteki şart­larına göre yön verecekleri; kendilerini devlet yanışında olacak derişikliklere, yeni şartlara, hayat tarzına uygun bir şekilde hazırlamak için itina gösterecekleri; buna gö­re her yarde ve kendi ihtiyaçlarına uygun her çeşit okul te’sis edecekleri; kitap, gazete, dergi yayınlayacakları; kütüphane, kıraathane açacakları; halktan toplanan ianeler­le halkı bugünkü çağdaş şartlara göre yetiştirmeğe çalışa­cakları gibi hususlara yer verilmiştir. Bu dört ana madde­ye ek 5. maddede ise, ilk dört maddede zikredilen amaçlara ulaşmayı kolaylaştırmak için, müslümanların belli zamanlar­da toplanacak kongreleri tarafından verilecek talimata gö­re hareket edecek mahalli meclislerin oluşturulacağına değinilmiştir.

120 Delegenin katıldığı bu "Suüstü Kongresi"nde, bütün Rusya müslümanlarının bir "İTTİFAK” kurmaları esası kabul edildi, ancak bunun henüz bir siyasî parti mahiyeti alıp almayacağına açıklık getirilmedi. Sadece, Rusya müs- lümanları 16 şubeye taksim kılınması, her şubenin merkez­den gelecek talimata uygun iş görmesi, prensipte kararlaş- 103

tırıldı. Ayrıca, bu büyük ve tarihî kongrenin hâtırasına olmak üzere, 15 Ağustos gününün millî bayram olarak kabul edilmesi,- bunun yanısıra her yılın 15 Ağustos günü yine Nijni Novgorod’da umurçıî bir kongre yapılması karar altına i u 104 alındı.

"Suüstü Kongresi", Rusya müslümanlarının birliği ve işbirliği yolunda bir başka "ilk" özelliğine daha sahipti:

O güne kadar birbirine selâm bile vermeyen sünnî ve şiî temsilciler, yüzyılların anlamsız küskünlüğünü ve-düşman- lığını bırakarak, müşterek geleceklerinin kavgasına birlik­te girmeye “ittifak*' ettiler.105

Gece saat 23,00'e doğru müzakerelet tamama erdi. Vapur limana yaklaşırken, Rus polisinin tertibat alma ihti­mali değerlendirildi. Kongrenin kurşun kalemle yazılmış ka­rarlarını muhafaza etmek üzere yanına alan Abdürreşid İbrahim, kaptana düdük çalmadan sessizce limana yanaşması­nı tenbih etti. Yarım saat kadar sonra vapur limana yanaş­tı ve tedbir amacıyla hazır tutulan arabaya binen Abdürreşid İbrahim ve beraberlerindekiler, bu tarihî kongrenin tarihî karar metnini selâmetle tehlikeli bölgeden uzaklaştırdı- lar?°S

I. Kongrenin bu suretle gerçekleşmiş olması, müslü­manlar arasında büyük heyecana yolaçtı. AzerbaycanlI mil­yoner Hacı Zeynelabidin Tagi(yev), Kafkasya Şeyhülislâmı ve Kafkasya Müftüsü gibi önemli kişilerden tebrik telgraf­ları geldi. 16 Ağustos akşamı KafkasyalI temsilcilerden Aşurbek(ov), temsilciler şerefine "Salaviyov 0teli“nde bü­yük bir ziyafet verdi. Burada yapılan konuşmalarla, dost­luk ve dayanışma duyguları perçinlendi, 1B Ağustosta ise, KafkasyalI temsilciler şerefine bir ziyafet verildi. 150 Davetlinin katıldığı bu ziyafeti, polis son anda yasakla- dıysa da, Abdürreşid İbrahim'in “himmetiyle yahut hilesiy- le“ anlaşma sağlandı ve ziyafete devam edildi.

20 Ağustos 1905'den itibaren temsilciler Nijni-Novgo- rod'dan ayrılarak kendi bölgelerine dönmeye başladılar.

C. RUSYA NİİSLÜNANLAR.ININ ÎKtNCÎ KONGRESİ (13-23 Ocak 19C6)

I. Kongre sonrasında, Rusya’daki siyasî gelişmelerin -özellikle terör eylemlerinin- tırmanış kaydetmesi, ülkede­ki siyasî şartların da değişmesine neden oldu» Çar II. Ni’kola, toplumsal bir patlamanın önüne geçebilmek için, istibdad rejimini, yayınlamış olduğu fermanlar, kararname- 108 ler ile tedrici surette gevşetme politikası güttü. Temel hak ve hürriyetlerde bu suretle hissedilen nisbî hürriyet, Rusya mUslÜmanlarını da etkiledi. Heselâ, Abdürreşid tbrahim, Petersburg*a döndüğünde, "İTTİFAK” kurmanın zarure­tini açıklamak üzere, "Binüçyüz Senelik Nazar" adlı bir eser kaleme aldı. Bu eser, "sansörün kurşun kaleminden Szâd olub, tab kılınmış Türkî eserlerin en birincisi" idi. 1905 Ekimine gelindiğinde, ihtilâl hareketleri bütün Rusya’­yı sarsarken, Kafkasya ve Azerbaycan’da da Ermeni komitacı­ların müslümanlara yönelik insanlıkdışı eylemleri ise had safhaya ulaştı. Bu yüzden olacak,"İTTİFAK"ın Bakû’daki muvakkat merkezi, kayda değer hiçbir faaliyet gösteremedi Buna karşılık, Ali Merdan Topçubaşı ve Ahmet Ağa(yev) Petersburg*da Abdürreşid tbrahim ile temas kurmak suretiyle "İTTÎFAK”ın hem Nizamnamesini ve hem de Programını kaleme aldılar. Sık sık biraraya gelmek suretiyle son şeklini alan Program ve Nizamname, ,’ÎTTİFAK"ın gayrıresmî olacağı varsa­yımına dayanılarak hazırlandı. Daha da önemlisi, bu metin­ler kaleme alındığında, Rusya’da siyasî parti yoktu ve "ÎTTÎFAK” gayrıresmî bir parti olarak illegal faaliyetlerle

Rusya müslümanlarıni örgütleme iddiasmdaydı.111 Dahası, Uya kadına mahsus, merkez-i idaraye mahsus, şubelere mah- 112

sus alâmetler ile şifre kodları tespit olundu. Herhangi bir olayda, bu özel şifre kodu ile "organizasyon, kararlar ve İttifak*ın programı ile ilgili yazışmalar Rus yetkilile- *                                        113

tince farkedilmeyacekti."                        Ekim ayına kadar müslüman ba­

sınında "İTTİFAK" ile ilgili herhangi bir habere rastlan­madı, çünkü anlaşıldığı kadarı ile hükümet takibatından çe- kinilmekteydi. Ama 17 Ekim Manifestosu ile birlikte, siyasî partilerin kurulması sözkonusu olunca, "ÎTTÎFAK" konusu, müslüman basında yer almaya başladı. Hatta, 26 Ekim 1905 tarihinde, Kırım’ın Bahçesaray şehrinde konu ile ilgili bir istişare toplantısı yapıldı. Şehir salonunda yapılan bu top­lantıyı 100*ü aşkın kişi izledi. Bizzat Gaspıralı îsmail Beyin yönettiği bu toplantıda, konuşmacı olarak îsmail Leman(ov) ve Mustafa Mirza Davidoviç’de hazır bulundu. Top­lantının gündemi oldukça kısaydı: Müslümanlar kendi poli­tik organizasyonlarını kurup, bağımsız bir politika mı izlemeliler, yoksa hazır kurulu bir siyasî partiyle işbir­liğine mi gitmeliler? Toplantıya katılanların kararı net ve açıktı: "Rusya birliğinin temelinde Liberal Partiye prensipte katılmak için Nijni-Novgorod’daki Müslüman Kong- resi* nin kararlarını desteklemek*..." Ne var ki, Rusya’­daki siyasî değişim günbegün sürmekteydi. Bahçesaray Top­lantısından, 19 Aralıktaki Akmesçit Toplantısına gelindiğin­de, Rusya’daki siyasî ağırlığın ibresi çoktan sağcı "Oktob- ristler" ile solcu ”Kadet"çiler lehine dönmüştü. Akmesçit Toplantısında, aynı hataya düşülmedi, bu konuda herhangi bir bir karar alınmadı.

Duma (Parlamento) seçimlerinin yapılacağının açık­lanması ile birlikte peşpeşe kurulan siyasî partiler, belli ki, ülkedeki 20-30 milyonluk bir müslüman potansiyelinin farkında idi. Bunun için de açık rekabete girmişler ve müs- lüman toplumunu etkilemek için ”ÎTTÎFAK”ın ilerigelen şah­siyetlerine yönelmişlerdi. Meselâ, "ÎTTÎFAK"ın Kazan şube­si, "Kadet" Partisini tercih etti} bu partinin programı "Kazan Muhbiri"nde tercüme edilerek yayınlandı. Orenburg grubu da kararını aynı doğrultuda verdi.Kadet (Konsti- tüsyonelist Demokratlar) Partisi, müslümanlara önem verdiği­ni göstermek açısından, Yusuf Akçura*yı ilk kongresinde

117 partinin Merkez Komitesi*ne aldı» Aynı şekilde, 10 Ara­lık gecesi Petersburg*da Cemiyet-i Hayriye binasında iki büyük parti sözcülerinin karşı karşıya geldiği toplantıda, ııa Kadet Partisi ağırlığını hissettirdi. Bütün bu gelişme­ler, yani Kadet Partisi’nin güdümünde hareket etme karar­ları, bağımsız "İTTİFAK" Partisi*nin canlandırılması ve II. Kongre*nin toplanması niyetine engel olmadı. Çünkü, herhangi bir büyük partinin desteklenmesi, daha çok müslü­man milletvekili çıkarmak açısından rasyonel bir yaklaşım­dı. Zira, "İTTİFAK"ın yasal bir parti haline dönüşmesi, Rusya müsiümanlarının yaşadığı çok geniş coğrafî alanda örgütlenmesi ve seçimlere girmesi için oldukça zaman gerek­mekteydi. Oysa, seçimler iyice yaklaşmıştı. Bu şartlar al­tında, müslümanlar arasında "birlik" bilincinin doğması ve seçimlerde marjinal sayıda milletvekili çıkarılması için II. Kongre*nin resmî ya da gayrıresmî yapılması gerekiyordu...

DEVAMINI PDF DEN OKUYUN

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar