ÇARLIK RUSYASI’NDA MÜSLÜMAN KONGRELERİ
| |
T. C.
— DOKTORA TEZİ —
Hazırlayan
Necip HABLEMİTOĞLU
ANKARA-1988
ÎÇÎNDEKİLER
Sayfa
ÖNSÖZ........................................................ ................................ ............ I
KISALTMALAR....................................................................................... II
GÎRÎŞ.......................................................................................................... 1
1.
BÖLÜM
YÎRMÎNCİ YÜZYILA GİRERKEN RUSYA MÜSLÜMANLARININ
GENEL DURUMU................................................................................................... 7
A- Rusya
Müslümanlarının Merkezi
İdare Açısından
Genel Durumu.........7
8-
Panslavizm ve Misyonerlik Tehdidi Karşısında Rusya
Müslümanlarının Durumu9
C- Dinî
Teşkilâtlanma Açısından
Rusya Müslümanlarının
Durumu...........,16
D- Basın ve Yayın
Faaliyetleri Açısından Rusya Müslümanlarının Durumu.24
1)
îlk Basın Faaliyeti..,................................................. ....24
2)
îlk Yayın
Faaliyeti................,.29
E- Kültürel
Faaliyetler Açısından
Rusya
Müslümanlarının Durumu............32
1)
îlk Yenileşme Hareketleri............34 a-
Îdil-Ural’da Yenileşme
Hareketleri.34
b- Kırım'da Yenileşme
Hareketleri .................................................... 36
c-
Kafkasya ve Azerbaycan'da
Yenileşme
Hareketleri
d- Türkistan'da Yenileşme
Hareketleri ............................................................................................ .41
2)
Yenileşme Hareketlerine Tepkiler. .................................... .42
3)
Eğitim Kurumlan........................................................ 46
4)
Eğitimde Reform Hareketleri................................. ..52
5)
Dil ve Edebiyat Alanındaki Gelişmeler.... ....59
F- Ekonomik ve
Sosyal Faaliyetler Açısından Rusya Müslümanlarının
Durumu..................................................................................................... 64
1)
Kırım'da Ekonomik va Sosyal Faaliyetler Açısından
Müslümanların Durumu..64
2)
Kafkasya ve Azerbaycan'da Ekonomik ve Sosyal
Faaliyetler Açışından Müslümanların Durumu.......67
3)
Îdil-Ural ve îç Rusya'da Ekonomik ve Sosyal
Faaliyetler Açısından Müalümamların Durumu.......70
4)
Türkistan ve Kazak-Kırgız Steplerinde Ekonomik ve
Sosyal Faaliyetler Açısından Müslümanların Durumu ................................................ ..............74
G-
Demografik Açıdan Rusya Müslümanlarının Durumu............ ......76
11.
BÖLÜM
RUSYA MÜSLÜMANLARININ GENEL SÎYASÎ KONGRELERİ VE
SONUÇLARI........................................................................................................................ 85
A-
1905 İhtilalinde
Rusya
Müslümanları........8
1)
Îdil-Ural Müslümanları ve
1905 İhtilâli................................................................................................... 89
2)
Azerbaycan-Kafkasya Müslümanları ve 1905 İhtilâli 90
3)
Kırım Müslümanları ve
1905
İhtilâli................................................................................................. 91
4)
Türkistan Müslümanları ve 1905 İhtilâli................. 92
8-
Rusya Müslümanlarının Birinci Kongresi (15.8.1905). 94
1)
Kongrenin Hazırlık Safhası........................... 102
2)
Kongre Faaliyetleri ve Alınan Kararlar............... 108
C- Rusya Müslümanlarının İkinci Kongresi (13-23
Ocak 1906).. 113
1)
Kongrenin Hazırlık Safhası..........116
2)
Kongre Faaliyetleri ve Alınan Kararlar....................... ..117
D- Rusya Müslümanlarının üçüncü Kongresi (16-21
Ağustos 1906) 133
1)
Kongrenin Hazırlık Safhası...................... .....136
2)
Kongrenin Faaliyetleri ve Alınan Kararlar................. .138
E-
"Rusya Müslümanları tttifakı"nın Faaliyetleri ve Sonu..*............... ...148
F-
Rusya Müslümanlarının Dördüncü Kongresi (15-25 Haziran 1914).........155 1)
Kongrenin Hazırlık Safhası.............................................................. ....156
2) Kongrenin Faaliyetleri ve Alınan Kararlar....................................... ....158
G- 1917 İhtilâlinin Rusya Müslümanları Üzerindeki
Etkisi .164
H- Bütün Rusya Müslümanları I. Kongresi (1-11
Mayıs 1917)........ 167
1)
Kongrenin Hazırlık Safhası................................ ...167
2)
Kongrenin Faaliyetleri ve Alınan Kararlar.............. .169
I- Bütün Rusya Müslümanları II.
Kongresi (20-31 Haziran 1917) ve Diğer Kongreler............................................................................................. ..194
III.
BÖLÜM
RUSYA MÜSLÜMANLARI KONGRELERİNİN ANADOLU-TÜRK
İNKILÂBINA ETKİLERİ........................................................................................................ 198
A-
Kültürel ve Sosyal Alanda Etkileşim...202
B- Siyasî ve İdeolojik Alanda Etkileşim..203
l)Türkçülük...................... 203
2 )İslâmcılık. .................................................................................................. 205
3)Sosyalizm. ......................................................... ................2
05
C— Kongrelerin Anadolu-Türk İnkılâbına Dolaylı
Katkıları.... ......206
D- Atatürk’ün Rusya
Müslümanlarına Bakışı..............................................
......2 08
SONUÇ....................................................................................................... 2... 09
BÖLÜM DİPNOTLARI................................................................................. 212
BİBLİYOGRAFYA.......................................................................................... 274
EKLER............................................................................................................. 286
ÖNSÖZ
Türk Tarihinin
bütünlüğü perspektifinden bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında
yaşamakta olan Türk asıllı topluluklarının da tarihine ilişkin bilimsel araştırmaların
gerekliliği görülür. Çarlık Rusyası* nin son döneminde, bu ülkede yaşayan
müslüman topluluklarının siyasî organizasyonları ortaya çıkmaya başlar.
Müslüman Kongreleri ile ifade bulan siyasî gelişmeler, bu açıdan bakıldığında
Çarlık rejimini, komşusu olması dolayısıyla da Osmanlı devletini yakından
ilgilendirmiştir. Rusya müslümanları açısından "Kongreler Dönemi"
olarak büyük önem taşıyan 1905-1917 yıllan, araştırmacılar için bâkir bir saha
olarak kalmıştır.
"Çarlık
Rusyası*nda Müslüman Kongreleri (1905-1917) ve Türk İnkılâbına Etkileri"
konulu tezimde, işte bu bâkir yani Üzerinde yeterince çalışılmamış
dönemde>Rusya Müslümanlarının kültürel canlanış ve siyasî örgütlenme faaliyetleri
ile bunların Osmanlı Devletine ve bilâhare da Türkiye Cumhuriyeti*ne etkileri
üzerinde durmaya çalıştım. Döneme ait orjinal dokümanlara ağırlık vererek
sürdürdüğüm çalışmalar sırasında, her şeyden önce bir "tarih tezi"
yaptığım gerçeğinden hareketle, ilgili dönem içinde çoğu bir dram halinde
yaşanan olayların ve kahramanlarının edebî bir ortama çekilmesinden özellikle
kaçındım.
Çalışmalarım
boyunca yapıcı uyarılarıyla tezimi yönlendiren, tezimin her aşamasında
yardımlarını esirgemeyen danışmanım hocam Sayın Yard. Doç.Dr. Yusuf
Oğuzoğlu’na teşekkürlerini sunmayı bir ödev bilmekteyim.
Necip Hablemitoğlu
GİRİŞ
1552*de Kazan
Hanlığı, 1556» da ftstırahan Hanlığı, 1558- 1582 arasında Sihir Hanlığı,
1593-1604 arasında Sibirya’nın tamamı, 1604*da Nogay bölgesi, 1628*de Yukarı
Yenisey, 1731»de Küçük Cüz (Kazak) bölgesi, 1783»de Kırım, 1859»da Kuzey
Kafkasya, 1865»de Taşkent, 1880-1884»de ise Türkmen- bölgesi Ruslar tarafından
elegeçirildi. 1868»de Buhara Hanlığı, 1873»de Hive Hanlığı vb 1876»da da Hokand Hanlığının
Rus hâkimiyeti altına girmesiyle birlikte, tarih literatüründe yeni bir deyim
kullanılmaya başlandı: Rusya Müslümanları».
XX. Yüzyıl
başlarında Osmanlı Devletinin yaşadığı fırtınalı olaylar, Dünya»nin başka büyük
devletlerinde ve bu arada Rusya'da, başka şekillerde yaşanmıştır. Bu durumun
genel sebebini, Dünya»nin özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısında geçirdiği
siyasî ve ekonomik gelişmelerin hızında aramak gerekir. Balkanlardaki slav
unsurları ile Rnadolu*- daki Ermeni unsurunu her fırsatta Osmanlı
İmparatorluğu»na karşı koz olarak kullanan Çarlık Rusyası, XX. yüzyılın başlarında,
uyguladığı tüm kolonizasyon ve asimilasyon metotlarına karşın, Osmanlı
Devletine sempati duyan ve her şeyden önce de siyasî organizasyonlarla sesini
duyurmaya çalışan dinamik bir müslüman topluluğunu karşısında bulmuştur. Bu
konudaki gelişmeler, önce 1905 İhtilâlini yaşayan ve sonra da 1917 İhtilâli ile
tarihe karışan Çarlık rejimini ilgilendirdiği kadar, bu ülkenin ezelî düşmanı
ve
ebedî komşusu
Anadolu Türklerini de ilgilendirmektedir» Bu döneme ait Osaanlı-Rusya
ilişkileri hakkında yapılacak bilimsel bir çalışmada, Çarlık Rusyasınm son
dönem gelişmelerine doğrudan etkide bulunan bir müslüman azınlığın
mevcudiyetini değerlendirmemek olanaksızdır. Kaldı ki, Rusya müslümanları ile
Osmanlı Türkleri arasında, ırkî, tarihî, dil ve din gibi müşterek bağların
yanısıra, XX. yüzyılın başı itibariyle ortak bir yön daha bulunmaktadır: Her
alanda gerilik, cehalet ve bağnazlık*,». Yenileşme yolunda ilk inkılâp
hareketleri, her iki toplumda da aşağı yukarı aynı dönemde başlamıştır. Aynı
şekilde, her iki toplumun bireylerinin benzer siyasal akımlardan etkilenmeleri
hususu da, konunun Türk İnkılâp Tarihi kapsamına girmesi için yeterli
nedendir» Kaldı ki, karşılıklı etkileşim hakkında pekçok örnek mevcuttur.
Çarlık İmparatorluğu'nun yıkılması ile Rusya müsiümanlarının, Osmanlı
İmparatorluğu’nun yıkılması ile de Anadolu Türklerinin silâhlı millî mücadeleye
girmeleri, aşağı yukarı aynı yıllara rastlamaktadır.
İşte bu nedenlerden
dolayı, tez konusu, yakın dönem Türk Tarihini ilgilendiren bir olay olarak
görülebileceği gibi, özellikle Millî Plücadele döneminde Türk ve müslüman
kitlelerle yakın ilişki içinde olan yeni Türkiye için taşıdığı önemi kabul
etmek yerinde olacaktır. İncelediğimiz bu konu, hem dönemi açısından, hem
Atatürk tarafından yeniden inşâ edilen Türk Devletinin bir bakıma benzer şartlar
içinde bulunması yönünden ve hem de Rusya müslümanları ile Anadolu Türklerini
ilgilendiren siyasî gelişmelerin zaman zaman paralellik arzetmesi bakımından
bizim için önemlidir. Üstelik, araştırmamızda incelendiği üzere Rusya’daki
müslüman hareketinin, Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen yeni Türk
inkılâbına dolaylı katkıları da olmuştur.
Doktora Tezi olarak
sunduğumuz bu araştırma, orjinal dokümanlara ağırlık verilmek suretiyle
hazırlanmıştır. Şahsî arşivimizde, Rusya'daki müslüman hareketinin en önemli
iki liderinin, Gaspıralı îsmail Bey ile Ali Mordan Topçubaşı'nın orjinal arşiv
malzemeleri mevcuttur. Bunlar arasında, çeşitli kongrelere ait tutanaklar,
matbu kongre kararları (Rusça ve Türkçe), başlıklı ve mühürlü kâğıtlara
elyazısı ya da daktilo ile yazılmış önergeler, kanun teklifleri, Rus hükümetine
gönderilen talepleri havi rusça dilekçeler, bildiriler, el ve duvar afişleri,
elyazması hâtıralar, kongrelere, toplantılara ve önemli şahsiyetlere ait orjinal
fotoğraflar, protokoller, nizamnameler, programlar, cemiyet raporları, Rus
Duması'ndaki (Parlamento) Müslüman Fraksiyonu'na ait raporlar, kongre
davetiyeleri, yaka kartları ve kartvizitler, mahallî liderler arasında yapılmış
muhaberâta ait orjinal pul ve zarfıyla yüzlerce mektup, telgraflar,
"Tercüman'*, "Hayat", "İrşat", "Vakit",
"Kaspiy", "Golos Tatar", "Bakinski Raboçi",
"Tanğ Yıldızı", "Alem-i Nisvan", "Alem-i Sibyan",
"Millet", "Beyan-ül Hak", "ülfet" gibi çok sayıda
gazete ve periyodiğin yüzlerce önemli nüshası bulunmaktadır. Bunların yanısıra,
Millî Kütüphane aracılığı ile kendi arşivimde ve Türkiye'deki
kütüphanelerde
bulunmayan “Tercüman” ve "Vakit” gazetelerine ait nüshaları mikrofilm
halinde "British Museum", "Bibliothdque Nationale" ve
"Bibliothdque de 1*Üniversite de Helsinki” den temin ettik. Ayrıca,
Abdürreşid İbrahim'e ait "Çulpan Yıldızı", "Devr-i Alem",
Gaspıralı İsmail Beye ait "Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene",
Fatih Kerimî*ye ait "Kırım’a Seyahat" ve "İstanbul
Mektupları", Burhan Şeref tarafından hazırlanan "Gani Bay", Musa
Carullah Bigi tarafından hazırlanan "Islahat Esasları" gibi tez
konusu dönemi aydınlatan eserlerin fotokopilerini elde ettik.
Tezi hazırlarken
sadece orjinal dokümanlardan yararlanmak yerine, bu dokümanları yabancı ve
Türk bilim adamlarının konu ile ilgili yayınları ile desteklemeyi de uygun
gördük. BÎLKENT Dokümantasyon Merkezi’nin katkılarından da yararlandık,
özellikle belirtmek gerekirse, Prof. Serge A. Zenkovsky’nin (Pan Turkism and
İslam in Russia), Prof. Alan Fisher'm (The Crimean Tatars), Richard Pierce'in
(Russian Central Asia 1867-1917), Eduard Lazzerini’nin yayınlanmamış doktora
tezi olan (İsmail Bey Gaspirinskii and Müslim Modernism in Russia, 1B78-1914)
ile Gerhard von Mende*nin (Der Nationale Kampf der Russlandtürken) vb
Dr. Ediğe M.
Kırımal’ın (Der Nationale Kampf der Krimtürken), Prof.Dr. A. Bennigsen ve C.L.
Ouelüuejay*m birlikte hazırladıkları ( La Presse et le Mouvement National Chez
Les Musulmans de Russia Avant 1920) v.b. gibi temel yabancı literatürü de görme
imkânı bulduk. Ayrıca, bir kısmı Türkçe- ye çevrilmiş yukarıdaki Batılı
araştırmacıların kitapları-
Türk olduğu halde,
dinî ve siyasî nedenlerle "Rusya Türkleri" deyimi hiçbir zaman
itibar görmemiştir, kullanılmamıştır. Tezimiz orjinal kaynaklara dayalı olduğu
için, en yaygın kullanılan "Rusya Müslümanları" deyimini kullanmayı
tercih ettik ve bunu yaparken da Türklük kavramını hiçbir şekilde gözerdi
etmediğimizi burada vurgulamayı uygun gördük. Ayrıca, isimlerin sonuna eklenen (ov,
ova, nski) gibi Rusça takıları, orjinal kullanımın dışına çıkmamak için
parantez içinde verdik. Aynı şekilde, özellikle kongre kararlarını, ittifak
program ve nizamnamesini ve diğer mektup, rapor v.s. belgeleri verirken, olduğu
gibi orjinal transkripsiyonu ile geçtik. Biraz dikkat edilirse, anlaşılacağı
için, sadeleştirme yoluna gitmedik ve yer yer parantez içinde Türkçe
karşılıklarını vermekle yetindik. Bunun yanısıra, tez içinde kullanılan bazı
kararların ve dokümanların orjinalliği için Rusçalarını ekte verdik. Keza, konu
ile ilgili orjinal fotoğraflardan bazılarının -ki en az yarısı hiçbiryerde
yayımlanmamış olup, orjinali şahsî arşivimdedir- ekte yer almasını uygun
gördük. Tezimizin yazı aşamasına gelinceye kadar dört senelik bir araştırma
süresine dayandığını belirtmemizin gerekeceği kanaatindeyiz.
YÎRMÎNCÎ YÜZYILA
GİRERKEN RUSYA MÜSLÜMANLARININ GENEL DURUNU
< 1905-1917 Yılları arasını
kapsayan ve Rusya Müslümanları
için millî-medenî,
siyasî, dinî, sosyal ve kültürel sahalarda uyanışın göstergesi olarak kabul
edilen "Kongreler Dönemi", gerçekte XIX. yüzyılın ikinci yarısında
kendini gösteren "ceditçilik"^ temeline dayanır. Bu temel bilinmeden
ve Rusya Müslümanlarının 1905 İhtilâli öncesi genel durumu gözönüne alınmadan,
"Kongreler Dönemi" lâyıkıyla anlaşılamaz, değerlendirilemez. Zira,
Çarlık yasalarının önünde "yabancı" statüsüne sahip Rusya
Müslümanlarının XX. yüzyıla girerken içinde bulunduğu esaretden kaynaklanan
tüm sorunları ile Çarlık Rusyasmın antidemokratik devlet yapısından
kaynaklanan sorunlar, sözkonusu kongrelerin gündemlerini, kararlarını ve
sonuçlarını doğrudan etkilemiştir,
A.
RUSYA MÜSLÜMANLARININ MERKEZİ .İDARE AÇISINDAN
DURUMU 2 3
XX. Yüzyıla
girerken, dvoryanları , köylüleri ve giderek sanayileşme ile birlikte sayıları
artan işçileri ile farklı sosyal sınıflara sahip Rusya’da, bir de
"inorodetsi"^ adı verilen, toplumdan dışlanmış, eğitim ve dinî
kurumlan baskı altında tutulup asimile edilmek istenen millî topluluklar
sözkonusudur. Temel hak ve hürriyetler ile vatandaşlık hukukunun kullanılması
açısından Ortodoks Ruslarla eşit tutulmayan bu millîEtopluluklar içinde ilk
sırayı, büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Rusya Müslümanları almaktadır,
1552’da Kazan
şehrinin zabtı ile başlayan Rusların Türk
illerindeki
-yayılmacı siyasetinin karakteristiği, "yerlilerin üst
tabakasını,
asil zümreyi ve ruhanî sınıfı imha etmek, Müslü- manlığı ezmek ... Ortodoksluğa
çevirmek’* idi. Kazan* ın ilk işgal yıllarında 300-400 bin Türkün öldürüldüğü;^
pek azı 7 dışında şehir halkının taşraya sürüldüğü; aynı akıbete ilk 15 yılda
206 Türk köyü ve 60 büyük çiftliğin sâkinlerinin * 8
de uğratıldığı;
böylece şehrin çevresindeki 30-40 km. sahada "güvenlik** mülâhazası ile
Türk nüfusunun bırakılmayıp, gas- g
pedilen arazinin
Rus göçmenlerine tahsis edildiği bilinmektedir. Baskıların devamı..sonucunda,
bölge Türkleri, Başkurt ve Sibirya topraklarına göç etmek zorunda-kaldı*10
Başta camiler olmak üzere, Hanlık dönemini hatırlatan tüm eserler -gözetleme
kulesi olarak kullanılan "Süyümbike Minaresi" hariç- imha edildi.11
Bu suretle kısa bir zaman içinde Kazan şehri, kiliseleri, kuleleri, manastır ve
Rus yaoısı binalarıyla tam bir Rus şehri haline getirildi. Müteakip yıllarda
Ortodoks- 13 luğu kabul eden TÜrklere Ruslarla eşit haklar tanındı.
Ortodoksluğa geçen
beyler, mirzalar ve tarhanlara küçük çaplı askerî görevler verildi.1^
Sonra da müslüman halkın zorla din değiştirmesi için her türlü baskının
uygulanmasına 15 girişildi. Bu iş için Rusya’nın tüm devlet imkânları mis- 16
yonerler emrine tahsis edildi.
Benzeri uygulamalar
1556*da Astırahan Hanlığı*nin işgalinde ve takip 'eçjen'$»ılta!fda Sibirya’da,
Nogay ve Kırgız illerinde, Kırım’da, Kuzey Kafkasya ve Azerbaycan’da, Türkistan’da
şu veya bu şekilde ama kolonizasyon ve asimilasyon politikasından taviz verilmeksizin
cereyan etti. Çarlık Hükümetleri, işgal ettiği tüm bu topraklarda yaşayan müslüman
ahaliye "inorodetsi" damgasını vurup, vatandaşlık hak
ve nimetlerinden
Ruslarla eşit biçimde faydalanmalarını ön-
Leyici tedbirlari
aldı. Panslavizm ideolojisinin bayraktarlığını yapan misyonerler vasıtasıyla
"hristiyanlaştırarak rus- 19 laştırma" programları geliştirildi.
Müslümanların millî- medenî ve kültürel sahada canlanmalarının önüne geçmek
için
2 eğitim kurumlan
çok sıkı denetim ve kontrol altında tutuldu;
21 salıca çok zayıf
olan basın için de sansür engeli çıkarıldı.
Rusya
Hüslümanlarınm merkezî idare açısından durumunun anlaşılabilmesi, Çarlık
Hükümetlerinin tüm sahalarda Müs- İdmanlara müdahale metotlarının bilinmesi ile
mümkündür. Bu itibarla, Rusya Müslümanlarının -1905 îhtilâli öncesi- demografik,
ekonomik, dinî, kültürel ue sosyal durumlarının ortaya konması gerekir. Met ve
teferruatsız bilinmesi gereken bir diğer gerçek de, bu dönemde Rusya
Müslümanlarının hiçbir siyasî faaliyetine izin verilmemesi vakıasıdır.
B.
PANSLAVÎZM VE MİSYONERLİK TEHDİDİ KARŞISINDA RUSYA
MÜSLÜMANLARININ DURUMU
Panslavizm adı her
ne kadar terminolojide XIX, Yüzyıldan itibaren kullanılmışsa da, gerçekte çok
daha önceleri, adı belirtilmeden bu ideal, Çarlık Rusyasmın yöneticileri tara-
22 fından kabul gördü, aksiyona geçirildi. Tüm Slavları siyasî bir birlik
altında toplama ideali, ortodoks olmayan tüm teb’ayı ortodokslaştırma amacıyla
bütünleşti. XVI. ve XVII. yüzyıllarda zorla gerçekleştirilmeye çalışılan
hristiyanlaş- tırma işlemleri, daha sonraları yerini daha ince tekniklerle
yürütülen misyoner faaliyetlerine bıraktı.
Zor kullanılarak
hristiyanlaştırmanın ilk adımı, Kazan Başpiskoposu Gürü tarafından 1555*de
atıldı.2^ Şeklen hris- tiyanlığa geçenleri asimile için ağır cezai
yaptırımlar getirildi.2^ Rusça "kresceny", Türkçe
"kreşin’’ namıyla tesmiye olunan bu "yeni hristiyanlar", diğer
müslümanlardan tecrit
2 5
edildi, baskı altında tutuldu. Pl'dclümanlardan kız alıp, ver-
2 6
mek; kreşin
çocuklarını eğitmek.yasaklandı. Bütün bunlara rağmen, 1763 itibariyle Kazan
vilâyeti sınırları içinde yaşamakta olan 110.264 müslümandan ancak 13.615*i
hristiyanlığa 2 7 geçmişti. XIX. Yüzyılın başı itibariyle "aslen hristiyan
olanlar"ın mikdarı 17.369, "eski dinlerine dönmeye hazırla- 2 8
nanlar"m
sayısı ise 13.777 idi. Aynı asrın sonlarında Ufa ve Şamara vilâyetlerinde
kreşinlerin sayısı 10.000’i 2 9 geçmekteydi. Çocuklarını müslüman okullarına
gönderemeyen kreşinler, ruslaşmak korkusuyla rus okullarına da gönderme- 30
diklerinden açınılacak ölçüde cehalet içindeydiler. Nitekim "zahiren
hristiyan ve batınen müslüman" kreşinlerin
40.000 kadarının 17
Ekim 1905 manifestosunun tanıdığı kısmî hürriyetden istifade ile müslümanlığa
geçişleri, misyonerlerin "başarı" ölçüsünü ortaya koyması açısından
düşündü- rücüdür. Sözkonusu girişimler, her ne kadar 1811-1827 tarihleri
arasında yapıldıysa da, Çar I. Nikola, müslümanlığa dönüş taleplerini
kesinlikle reddetmiş, "hristiyanlıktan izinsiz ayrılanların ağır cezalara
çarptırılacakları tehdi- dinde de bulunmuştu".
Zorla
hristiyanlaştırma metotlarının kullanılması, sadece iç Rusya bölgeleri ile
Kırım’da yaşayan müslümanlara münhasır bir vakıa değildi. Tüm müslüman
bölgelerinde camiler imha edildi, yeni camilerin yapımına ise çok uzun yıl-
lar sonunda izin verildi. Hristiyanlığın yayılması uğruna özellikle
Türkistan’da akılalmaz yollara başvuruldu; cani ve katiller için
"hristiyanlığı kabul etmek kayıt ve şartıy- la" suçlarının affı
yoluna gidildi. Keza, müslüman olma-
van Sibirya Türk
boylarına da ”papaz-polis” İkilisi ile din 35 değiştirerek hristiyan olmaları
sağlardı. '‘Deli Petro zamanından itibaren Yakutlar, zorla kitle halinde
vaftiz edilmeğe başlandı...1859 yılında Moskova’da yakutla bir İncil
basıldı.'... Ne var ki, Yakutlar arasındaki Ortodoksluk, vaziyete uymak gibi
basit bir intibak hareketinden ileri git- miyordu.”^^
Ne var ki,
sözkonusu baskılardan genel anlamda bir asimilasyon sonucuna varılamazken,
başta toprak ve diğer imtiyazlarım kaybetmek istemeyen pekçok "zâdegân’’
aile, gerçekten hristiyanlığı kabul ile ruslaştı. Rusya’nın siyasî hayatında
Önemli rol oynayan Uvarov, Saburov, Apraksin, Rastopçin, Glinsky, Golovin,
Lopuhin, Matyuşkin, Yusupov, Kuragin, Narişkin, Bibikov, Çirikov, Sasonov,
Meşçerskiy v.d. Edebiyat alanında Dostoyevski, Turgenyev, Derjavin, Yazikov,
Deniz Davidov, Zagoskin, K. Leontief, Ogaref, Kuprin, Artsi- başef, Zamiatin,
Bulgakof v.d. Müzik ve güzel sanatlar alanında Rimskiy-Korsakov, Mendeleev,
Meçnikof, Timiryazef, Kantimir, Karamzin, Hanikov, Tretyakov, Pavlova, Ulanova,
Spesivtseva, Skryabin, Taneef, Şişkin v.d. Kuzey kutbu araştırıcılarından
Çeliuskin ve Cirikof. îki Çar (Boris ve Feodor Godunof) ile beş Çariçe
(Salamiye Saburova, Yelena Glinskaya, İrina Godunova, Natalya Narişkina, Marfa
Apraksina Yevdokiya Saburova). Ayrıca, Knez Yuri Mişçerski, Andrey Serkizof,
Apraksin, Yermolof, Dahturof, Matiuşkin, Mardvinof, Yepançin, Biriulof,
3ilinski, Şirbaçog ve daha pek çok ünlü general ve amiral Rus ordusunda isim
yapmış ruslaşan Türkler 37 arasında idi. Meselâ, tanınmış müsteşriklerden
Nikolay 38
Aşmarin Çuvaş ve
Prof. N.F. Katanov Altay’ın Sagay Türkle-
3 9 cindendi.
Hatta, ortodoks "evliyası" olarak kabul edilen ruslaşmış Türkler»-.
de rastlanildi
Hristiyanlaştırarak
loşlaştırmanın çok sınırlı sonuçları, '‘zorlama" matotlarının yanında
organize olmuş misyoner faaliyetlerini gündeme getirdi. 1707*de Kazan
Başpiskoposu Tihon tarafından, yeni din değiştirenlerin çocukları için 41 ilk
eğitim kuruluşu tesis edildi. Burada yetişen gençler tatarcayı çok iyi konuşan
Hristiyan misyonerleri olacaklardı. Ancak bu girişimin sonu gelmedi, okulun
"zorla yola getirilmiş" sadece otuz iki .öğrencisi olmuştu. Ertesi
yıl, 1709‘da okul kapatıldı. Ancak 13 Mart 1723’te aynı rahip bir yeni dinsel
okul daha açtı ve 1728*de din değiştiren Tatarlar için bir "seminer"
düzenledi. Tatar kökenli ilk yerli papaz o yıl göreve başladı.1742’de
împaratoriçe Anna tvanovna’nın emriyle "Yeni Din Değiştirenler
Dairesi" kuruldu. Eğitim ve baskı metotlarına ilâveten bu yeni teşkilât,
Müslüman halka A karşı şiddet hareketleri haşlattı. Artı, "din değiştiren
tatarlardan yeni Hristiyan öğretmenleri yetiştirmek amacıyla okullar açtı.
Zamanla bu öğretmenlerin mollaların yerini almaları ve yeni din değiştirmiş
tatarları birleştirici bir 44 rol oynamaları bekleniyordu." Ne var ki
misyonerler, molla ve imamların müslüman cemaati içindeki nüfuz, prestij ve
fonksiyonlarını iyi değerlendiremediklerini kısa süre içinde an- layacaklardı.
Zira, itibarın kaynağı, ilmi ve İdarî mevki- lerinden daha ziyade îslâm dininde
idi.
Yoğun faaliyet
gösteren misyoner okullarının yanısıra, aynı amaca hizmet eden dernekler
devreye konuldu."Papaz
okullarında Rus
öğrencilerine Tatarlar arasında papazlık ya-
nabilmeleri için
Tatar dili öğretilmeye başlandı. Ayrıca, Kazan’daki tlâhiyat Fakültesi
bünyesinde bir "Misyonerlik 49 Dairesi” oluşturuldu. Bu daire, Tatar,
Çuvaş, Çeremiş (Mari) ve Moğol asıllı öğrencilere 4 yıl süreyle özel bir
misyonerlik eğitimi programını uyguladı: Hz. Muhammed’in s
bayatı, îslâmiyetin
kaynakları, müslümanların örf ve âdetleri ve onlarla pedagojik yönden nasıl
ilişki kurulacağı hususları, sözkonusu eğitim programının özünü oluşturdu,
öğrencilerin dil eğitimine özel önem verildiği için, mate- 49 matik, fen v.b.
dersler için muafiyet tanındı. Yalnız, bu ve bunun gibi misyoner eğitimi veren
kuruluşların en büyük sorunu, öğrenci temini konusundaydı. “Müslüman çocuk- 50
lan zorla ... yollanıyordu.” Bazen akılalmaz yollara başvuruluyordu. Meselâ,
1892*de, müslümanların yoğun olarak yaşadığı iç Rusya ve Türkistan
bölgelerinde vukubulan açlık sırasında, bazı müslüman aileler çaresizlikten
çocuklarını "satmak” zorunda kalmıştı. En büyük müşteri ise se-
minaryalar yani misyoner yetiştiren ruhanî okullar idi. Bunlardan sadece Ufa
Seminaryası, satın aldığı "180 balayı 51 terbiye kıldı" yani
hristiyanlık propagandisti olarak yetiştirdi. Hatta, öğrenci temini uğruna
"çocuk hırsızlığı” bile yapıldı. özellikle Türkistan’da, cinayet ya da
başka ağır suç işleyen canilere ”hristiyanlığı kabul" şartı ile
hürriyetlerinin verilmesinden murat, bu kişilerin hristiyan lığa
kazandırılmasından daha çok, bunların çocuklarının otomatikman adigeçen
seminaryalara öğrenci olarak alınma- , 53 siydi.
Çarlık Rusyasında
misyonerlik alanında en sivrilmiş kişi olarak temayüz eden Nikolay îvanoviç
îlminski^ asimilasyon politikasına katkı saklamak üzere yeni teori va projeler
geliştirdi, tlminski, sert misyonerlik metodunun, yani zorakî vaftizleme ve Rus
eğitimi yerine, hassas bir sistemle din okullarında yabancı dilde (yani
Rusçadan başka) öğrenime başlayarak uygulanan bir metot denedi.... Her boyun
şive özelliklerine göre Rus harfleriyle ayrı ayrı hazırlanmış kitaplar basma
fikrini savundu. Projesini hayata geçirmek için 1864’de Kazan*da vaftiz olmuş
müslüman çocukları için bir okul açtı. 26 Mart 1870 tarihli hükümet tedbirleri
ile tlminski*nin görüşleriıyasal bir temele oturtu- lup devlet politikası
haline dönüştü. Mukaddes Sinodun yöneticisi K. Pobedonostev, ortodoks
kilisesinin tüm imkânlarını tlminski lehinde kullandı ve müslümanlar ve diğer
azınlıklar için yüzden fazla okul açılmasına katkıda bulundu. Meselâ, 26 Ekim
1872*de Kazan Öğretmen Okulu*nun açılış töreninde bir konuşma yapan okul
müdürü tlminski, bu tür okulların amacını şu cümlelerle özetledi: ”Kazan Muallim
Mektebinin yakın gayesi, Rus ve diğer milletlerin köy mekteplerine öğretmen
yetiştirmek, uzak ve umumî gayesi ise Rus olmayan milletleri, maarif yolu ile
Ruslara yaklaştırmaktır".^ tlminski, N, Ostromuov^® U. Radloff$$ ve daha
birçoklarının çalışmaları, hükümete verdikleri uyarı rapor- 60 lan, amaçlanan
asimile hedefine ulaşılmasına yatmedi, tlminski, bizzat kaleme aldığı rapor ve
mektuplarında, müs- lümanların hristiyanlığa geçişleri şöyle dursun, daha önce
hristiyanlaştırılmış azınlıkların giderek kitleler halinde müslümanlığa
döndüklerini acı bir dille itiraf ile şikâyet etmekte idi.$l
Çarlık Rusyasınm
yöneticileri ile misyonerlerin, gözardı ettikleri ya da anlamaya çalışmadıkları
bir gerçek vardı: "Müslüman toplumu, hiç bir alanda, dinî ve kültürel
haklarının suistimaline karşı geldiği kadar spontane tepki
göstermemiştir."^ Kazan’da,$$ Kırım’da,Kafkasya ve Azerbaycan’da^
Türkistan’da^ ve îç Rusya’da müslümanların çı- 67 karmış oldukları çok sayıdaki
iç isyan, göçler ve diğer direniş hareketleri, genellikle dinî kökenli hükümet
baskılarından kaynaklandı ve Rusya’nın düzenini olumsuz yönde etkiledi.
1905 İhtilâli
öncesinde, Rusya Müslümanlanna siyasî mahiyette söz, düşünce, toplantı ve
gösteri ile teşekkül kurma gibi temel hak ve hürriyetlerin hiç biri -asgarî düzeyde
de olsa- tanınmamıştı. Basın ve yayın faaliyetleri ile eğitim ve dinî
faaliyetleri ise Çarlık Hükümetlerinin çok sıkı baskı ve denetimi altında idi.
Ne var ki, bütün bu yasaklama ve kısıtlamalara karşı müslümanların tepkisi,
hristiyanlaştırmak suretiyle asimile politikası çerçevesindeki misyoner
faaliyetlerine gösterilen tepkinin yanında -müteakip bölümlerde de görüleceği
üzere- hiç denecek seviyede gerçekleşmişti. Çarlık yöneticilerinin îslâmiyete
karşı yürütmüş olduğu "düşmanca" politika, beraberinde Rus milletine
ve devletine "düşman" nazarı ile bakan ve savunma zorunluluğunu
hisseden bir birleşmiş müslüman toplumu- nun ortaya çıkmasına sebep oldu.
Müslümanlık kavramı, çeşitli boylardan oluşan Rusya Türklerinin -ve bazı Türk
ol- - mayan müslüman topluluklarını (Tacikler, înguşlar, Osetin- ler v.d.) da
içine alacak biçimde- milliyet kavramıyla özdeşleşti .
Etkiye
karşı tspki kuralı çerçevesinde, asimilasyon makinasınm dişlisi olarak
öngörülen Rus okullarının fonksiyonu yetersiz kaldı. Çoğunlukla da bu dişli
tersine dönmek suretiyle, Haşan Bey Zerdabif® İsmail Gaspıralı, 70 71
fili
ferdan Topçubaşı, Nasib Yusufbeyli, Dr. Hüseyinzade 72 73
AJi Bey, Ahmed Ağaoğlu, Ahmed Baytursun, Mağcan 7 A 76 76
Cumabay,
Ali Han Bökeyhan, Ayaz tshakî, Abdürreşid 77 7B
Mehdi, Musa
Carullah Bigi ve daha pek çok "milliyetçi- reformcuyu" yetiştirmişti.
Bütün bu kişiler, 1905-1917 "kongreler dönemi"nin lider kadrosunu
oluşturması açısından ayrıca öneme haizdi. Aynı şekilde, kendi istekleriyle
müs- lümanlığa geçen Rusların durumu da bir başka çelişkiyi or- 79 taya
koyuyordu.
C.
DİNÎ TEŞKİLATLANMA AÇISINDAN RUSYA MÜSLÜMANLARININ
DURUMU
Rusya
Müslümanları, Çarlık Hükümetlerinin zorla hris- tiyanlaştırma politikasına
tepki olarak çok sayıda isyan çı- 80 81
kardılar ve de
geniş kapsamlı isyanlara iştirak ettiler.
Sözkonusu
isyanların içinde en geniş sahaya yayılanı, Pugaçof isyanı idi. Rus Hükümetine
karşı, Yemilan Pugaçof liderliğinde Hıristiyanların katılımı ile başlayan bu
halk hareketine (1773-74) Kazan ve Başkurt bölgelerindeki müslüman- 82 lar da
iştirak etti. "Pugaçev ayaklanması esnasında, ki btT yalnız bir köylü
hareketi değil, fakat din bakımından azınlıkların da başkaldırmasıydı -Eski
mutekitler gibi Müslümanlar da- Rus ruhanileri misyonerlik çabaları yüzünden
ağır darbe yediler. Yalnız Kazan ilinde yüzotuziki papaz öldürülmüş- 83 tü.”
Ayaklanma, Başkurt ve Kazan Türkleri için adeta bir 84 "millî
mücadele" halini almıştı.
Pugaçof isyanında
"Kazan Türkleri '»a Başkurtların oynadıkları rol meydanda olduğundan, hiç
olmazsa hükümete sadık kalan bazı zümreleri (mirzaları) memnun etmek icabe-
diyordu.' Aynı zamanda tüccar olarak kendilerini göstermeğe başlayan Kazan
Türklerinde, Kazak ve Kırgızlarla ticaret r münasebetlerinde faydalanmak
ihtiyacı da, onlara dinî cihet- den bazı müsamahalar yapılmasını
icabettiriyordu. Petersburg* - da Rus hükümet mahfillerinde, Kazak ve Kırgızlar
arasında îslâmiyetin tahkimi sayesinde^Rus idaresini takviye etmek* görüşü
kuvvet bulmuştu. Rus hükümetine sadık ’Tatar mollaları* vasıtasıyla Kazak ve
Kırgızlara tesir yapmak imkânları düşünülmekte idi. Bunun neticesinde 1785
tarihlerinde Kazak sınırlarına yakm şehirlerde Rus hâzinesi hesabına mescitler
inşasına başlandı. Bu cümleden olmak üzere Oren- 85 burg ve Troitsk
şehirlerinde de büyük camiler yaptırıldı.
İşbirliği ya da
yumuşama dönemi olarak adlandırılan II. Katerine döneminde, dinî baskıların
hafifletilmesi 1764 yılına dayanır, önce, 20 Şubat 1764 ukaz* iyle° "Yeni
Din 8 7
Değiştirenler
Kuruluşu" kanatıldı. Ayrıca, müslümanların din değiştiren kardeşlerinin
yerine vergi ödeme yükümlülüğü 98 kaldırıldı. Cami inşasına ve medrese tesisine
kısmen de 89 olsa izin verildi. 1784 Ukazı ile de "Tatar asillerin"
90
haklan iade edildi.
Müslüman tüccarlara, sadece doğu sınır bölgeleri ile değil, aynı zamanda bütün
Rusya*da da ti- 91 caret yapmak müsaadesi tanındı,
îşte bu siyasî ve
ekonomik mülâhazalarla, İmparatoriçe II. Katerina, 22 Eylül 1788 tarihli bir
ferman yayınladı: "Mollaları ve diğer müslüman ruhanîlerini tayin ve
Rusya’da
18
yaşayan Müslüman ruhanî görev sahiplerini idare etmek için,
92
Ufa şehrinde bir
ruhanî meclis kurmak hakkında” Orenburg Valisi Baron tgelstrom’a hitaben
yazılmış bu ferman, Müftülük makamına yıllık 1500 ruble maaşla Kargalı (Said)
îmamı Muhammed Can Hüseyin’in atanmasını; maiyetine ise Kazan ulemasından Uç
kişinin yıllık 120 ruble maaşla getirilmesini; Kırım vilâyetinin (Tavriçeski
Oblast) ayrı dinî idaresi olması dolayısıyla yetki sınırları dışında
tutulmasını içeri- n*r yordu. “Müftü" tayini hakkındaki karar Senatoca da
tasvip edildi.94
Çariçe*nin
sözkonusu fermanı çerçevesinde, Baron
Ingelstrom tarafından, 1789’da, Ufa şehrinde “Orenburg Müs-
95
lüman Ruhanî Meclisi" tesis edildi. .Çariçe*nin fermanın-
96
da müftü ile Mahkeme-i Şer’iyye’nin üyelerinin seçimi ve-
ya tayini usulü hakkında hiçbir kayıt yoktur. Ancak, müftü,
müslümanların seçimi ile değil de Rus hükümetinin tayiniyle
işbaşına getirildi ve bu durum 1917*ye kadar aynı usulde
sürdü gitdi. ilk müftü Muhammed Can Hüseyin, Rus Hüküme-
tinin siyasî emellerine hizmet ettiği için, bu makama tayin
edilmeden çok çok önceleri bile Rus hâzinesinden aylık al-
98
dığı ve taltif
edildiği malûm olan bir molla idi. Sonraki müftülerin ve kadıların atanma
usullerinden de anlaşıldığı üzere, bu kişilerin Rus hükümetleri nezdinde
alelade bir
99
Rus memurundan
farkları bulunmamaktaydı. Atanmadaki başlıca kriter, “"ilmî vukuf"
yerine "Rus devletine sadakat" idi. ikinci müftü Abdulselam bin
Abdülrahim, müteakiben ise Abdulvahiddin Süleyman, Selim Gerey Mirza Tefkilef,
Mirza
Muhammed Yar bin
Muhammed Şerif ve Safa Bayezid hep bu sadakat kriteri ile müftülük makamına
getirilmişlerdi. Dinî bilgi ve İlmî kariyer atamalarda dikkate alınmıyordu. Bu
durum, aşağı yukarı kadılar için de sdzkonusuydu.^^^ Baş- langıçda Orenburg
valisine bağlı olan Dinî Merkez, sonraları Rus Dahiliye Nezaretindeki
"Yabancı Mezhepler Büro- *su”na bağlandı. Müftülerin tayininde
"Mukaddes Sinod" (Ortodoks Kilisesini idare eden en yüksek makam) ve
Dahiliye Nazırlarının görüşleri ağır basar, ve daima "emin", yani
Ruslar*a tamamiyle sadık kimselerin tayinine dikkat edilir, namzedin İlmî
seviyesi asla dikkat nazarına alınmazdı. Bundan ötürü Çarlık devri Müftüleri
cahil kimselerdi. Böylece, Dinî Merkez, Dahiliye Nezareti*nin emrinde,
tatbikatta, hükümetin onun vasıtasıyla müslüman nüfu- 102
sunu kontrol ettiği
bir organ mesabesinde idi. Bu suretle tüm imam tayinleri tam bir kontrole
alınmış, hem de müslüman ahalinin din ve kültür faaliyetleri hakkında mü- 103
him bir arşiv
malzemesi toplanmağa başlanmıştı. Bütün bunlara karşılık müslüman din adamları
ile Rus papazları arasında -sahip oldukları hak ve hukuk açısından- büyük bir
uçurum bulunmaktaydı. Müslüman din adamları, "Rus kanunlarına göre yine
de alelâde bir ’köylü* (krestiyanin) muamelesine tabi olmakta devam
ettiler.Müslüman din adamları, hristiyan ruhbanları gibi beden cezalarından
muaf değillerdi} müslüman ve hristiyanların yaşadıkları meskûn mahallerde, köy
ve kasabaların başına sadece orto- dokslar getiriliyordu, camilerde din
görevlilerinin sayısı, müslümanların Dinî Meclisi'nce değil, çarlık makamları
105 tarafından tayin ediliyordu.
Rus hükümetlerinin
bütün kısıtlamalarına karşılık, Dinî Merkez ya da diğer adıyla Mahkeme-i
Çer’iyye, "îslâmi- yete dahi hizmet etmiştir."^^^"Din işlerinde
sınırlı da elin? sa hukukî bir güvenlik sağlamıştır."
Dinî Merkezin
kurulmasından en çok istifada eden Türk boyu*, göçebe Kırgızlar oldu.
Cehaletten kurtulma yolunda önemli adımlar atıldı. Dolayısıyla, Kırgızları
ruslaşdırmak üzere Kırgız sahralarına gönderilen özel misyoner ve papazlar, etkisiz
kaldı, hatta bölgeye iskân edilen Ruslardan Kırgızlaşan- lar oldu. Ekonomik
nedenlerle Kazak-Kırgız topraklarına büyük ilgi gösteren, bunun için de step
sınırlarında camiler ve medreseler açtıran II. Katerina, bölge müslümanları
için ayrı bir dinî idare kurdurmadığı gibi Orenburg*daki Dinî Merkeze dahil
olmalarını da istemedi. Asimilasyon çarkının tersine dönmeye başladığı
anlaşılınca, "hükûmet-i müstebi- denin desise-i melânetkârisi" ile de
Kazaklar Dinî Merkezden koparıldı,
Dinî Merkez, Rus
hükümetlerinin kontrolü altında bir takım düzenlemelere gittiyse de,
"rüşvet" ve "iltimas"m önüne geçmek mümkün olmadı.Zira,
müftü ve kadılara hükümet tarafından Ödenen aylıklar, rüşveti özellikle teşvik
eder mahiyetteydi, Meselâ, 1885 yılı itibariyle müftülük görevine getirilen
Muhammed Yar Sultan*m "yükseltilmiş" maaşı -yıllık olarak- 5.000
ruble iken, Petersburg Metropoliti’nin maaşı 269.000, Novgorod Metropoliti*nin
maaşı 307.000, Kiyev Metropoliti* nin 84.000, Kazan Metropoliti’nin 50.000
ruble 112 idi. Maaş azlığından gerçek ulema, kadılık görevine talip 113 olmak
istemiyordu. Rüşvetin bu müesseseyi yozlaştırdığını gören Kazan tüccarları, 600
rublelik ek ödemeyi üstlendiler. Kazan’dan Muhammedi Kadı ile Şâkir Kadı bu
suretle görev üstlenenler arasındaydı.^ynı şekilde, ünlü misyoner
İlminski, "Mukaddes Sinod"un yöneticisi K. Pobedonostev*e gönderdiği
mektup-raporda: "Orenburg Müslüman İdaresine e Kazan mollalarından Salihof
Kadı saylandı (seçildi). Kadılık maaşı pek az olduğundan, Kazan tacirleri bu
mollaya senede 600 ruble ciyub (toplayıp) verecek oldular. Bu halde mezkûr
molla kadılığı kabul etti. Şimdiye kadar böyle bir alâmet görülmemiş idi.
Tacirlerin bu gayretleri şayan-ı dik- katdir. Bu müslümancılık ve ittihad-ı
îslâm, Gasprinski ile şürekâsının politikasmdandır" demek suretiyle
şikâyet et- 115 mekte ve hedef göstermekteydi.
Çar II, Aleksandr
ile birlikte İslâm’a karşı yürütülen karşı kampanya yeniden yürürlüğe
kondu.Misyonerle- 117 rin Orenburg Dinî Merkezi’ne saldırıları artdı. Kapatıl-
ııa ması için fırsat kollanmaya başlandı. Temsil ettikleri müslüman kitlesinin
yerine, hükümetin çıkarlarını kollayan müftülerin aşırı pasif tutumları,
Orenburg Dinî Merkezi’nin 119 kapatılmamasında en önemli etkenlerden biri oldu.
Rusya’da yaşayan
müslümanların tek dinî merkezi Orenburg’daki Mahkeme-i Şer*iyye ya da bir diğer
adıyla îdare-i Ruhaniye değildi.İkinci- Dini Merkez, "Mâverâ-i Kafkaz
Müftülüğü" olup, Tiflis’de bulunuyordu ve bölgedeki sünnî müslümanları
içine alıyordu .L2^ üçüncü Dinî Merkez, "Havera-i Kafkaz
Şeyhülislâmlığı"dır ki, şiî müslümanların 122 bu üst dinî merkezi de
Tiflis’de yeralıyordu.
Dördüncü Dinî
Merkez, Kırım’ın Akmesçid (Simferopol) şehrinde bulunuyordu. Kırım’ın Rusya’ya
ilhakı ila birlikte, ilhak bildirisinin şartlarına uygun olarak, ulema korunmuş
123 ve kollanmıştı, Bu cümleden, Müftü Musalar<Efendi ile kadıaeker Seyid
Mehmed Efendi’ye 2.0C0 rublelik yıllık maaş bağlandı.[1] [2]
[3]
[4]
[5]”1791’de
Müftü Musalar Efendinin ölümüyle ... Kırım valisinin tavsiyesi üzerine kadıasker
Seyid Mehmet Efendi müftü oldu. Vali yeni müftünün ’tahta karşı sadakat- la
dolu, görevine bağlı, zeki ve âdil kişi’ olduğunu söylüyordu. Yeni müftünün
tavsiyesi üzerine vali kadıaskerlik makamını ... Kırım ulemasının üst
kademesinden ’ iyi seçilmiş* 6 üyeden meydana gelen ve yeni bir*dinî makam’
haline 12 5 getirdi? 1796’da bu makama birtakım hukukî yetkiler ta- 12 6 nındıj
1831 fermanı ile de Tavrid Vilâyetindeki ve Rusya’nın batı bölgelerindeki
bütün müslümanlar ona tâbi kılın- 127 dı. Hatta müteakip yıllarda, küçük çapta
olsa da bazı
ları ile imamlar
cemaat tarafından seçiliyor, ancak bu seçimin de vilâyet makamları tarafından
tasdiki gerekiyordu. En Önemlisi de, vilâyet makamları, imamları görevden almak
yetkisine sahipti. İmtiyazlı ortodoks din adamlarının aksine imamlar devletten
malî yardım görmüyorlar, iaşeleri tamamen cemaatleri tarafından karşılanıyordu.
Bunun yanı- sıra, müslüman din adamlarının büyük bir kısmı din adamları
sınıfına dahil edilmiyor, köylü*' olarak kabul edili- yorlardı. Bütün bunlar,
Kırım müslümanlarının dinî hayat ve dinî kurumlarının Çarlık tarafından
kısıtlandırılmış yönlerini ortaya koymaktaydı.
Yukarıda adıgeçen
dört Dinî Merkez’in müşterek sıkıntısı, sadece yetkilerinin aşırı
"kısıtlandırılması" değildi, aynı zamanda İslâmiyet aleyhine
yürütülen iftira ve karalamalara karşı hiçbir müdahalede bulunamamaktı da. Misyonerlerin
-hükümetten destekli- İslâmiyet aleyhtarı yayınlarına, ki bu yayınlar arasında
sadece 1871-1886 yıllan arasında 54 kitap çıkmıştır, cevap olmak yani
İslâmiyet! savunmak üzere organize hiçbir müdahale sözkonusu olmadı. Ayrıca,
hükümetin ağır sansür uygulaması, Rusya Müslümanlarının din ve diyanetini
öğretecek kitapların yayımını engellediği gibi, bu tür kitapların İstanbul’
dan ya da komşu diğer müslüman. ülkelerden getirtilmesin! imkânsız kılmaktaydı.
Bu yüzden müslümanlar arasında göç fikri doğmuş, hat- ta göç edenler olmuştu.
Tüm bu sorunlar,
1905 İhtilâli sonrasında Rusya Müslümanlarının Umumî Kongrelerinin gündeminde
ağırlıklı olarak yer alacaktır.
D.
PASIN VE YAYIN FAALtYETLERİ AÇIŞIMDAN RUSYA
MÜSLÜMANLARININ DURUMU
Çarlık Rusyası
hükümetlerinin Rusya müslümanlarına yönelik asimilasyon politikasının bir
sonucu olarak, müslü- manlara oldukça uzun bir süre basın ve yayın alanında
hürriyet verilmedi. Rus hükümetlerinin arapça hurufatlı matbaa tesisi ile Türk
dilinde gazete ve dergi yayımı hususunda çıkardığı zorluklar, hiç şüphe yok ki,
ezici çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Rusya Müslümanlarının siyasî sahada
olduğu kadar, kültürel, sosyal ve hatta ekonomik sahada uyanışlarını; bir
milletten olma bilinciyle organize olmalarını geciktirmeyi amaçlıyordu.
1.
tik Basın Faaliyetleri
Rusya Müslümanları
arasında ilk Türkçe gazete olan "Ekinci", 1875*de Bakiî’da, Ünlü bir
eğitimci olan Haşan Bey Zerdabî tarafından çıkarıldı. "Ekinci" adı,
Rus asıllı Valinin "ekin ve ziraatden söz edecek" bir gazete kanaatiyle
izin vermesini sağlama amacına yönelik olarak verilmişti. Zerdabî, yayın
iznini aldıktan sonra, matbaa hurufatını temin etmek üzere İstanbul’a gitti.
Ağır malî güçlükler 13 içinde, gazetesini üç yıl boyunca yaşatmaya muvaffak
oldu.
Rusya müslümanları
için ilimin ve eğitimin öneminin her fırsatta vurgulandığı
"Ekinci"nin, 1877 yılı itibariyle 200’den 13 7
az müşterisi
bulunmaktaydı. 1877*de Türk-Rus savaşı dolayısıyla uygulanan sıkı sansür ve
Zerdabî*nin iç Rusya’daki bir okula tayini sebebiyle, "Ekinci" yayın
hayatından çekildi.138
"Ekinci"den
çok daha önceleri, Rusya müslümanları 139 arasında gazete çıkarmak girişiminde
bulunanlar olmuştu.
Meselâ, 1870’11
yıllarda ünlü ulemalardan Abdülkayyum Nasırî’nin Türk dilinde gazete çıkarma
niyeti bilinmekteydi.^^ O’nun 1896*da "Tanğ Yıldızı” adlı bir gazete
çıkarmak için yaptığı resmî başvuru, hükümet tarafından geri çevrilmişti.
Petersburg îmemı A. Bayezid (ov)’un "Yıldız” adıyla bir gazete çıkarmak
için 1886*da yaptığı başvuru da aynı makamlar tarafından kabul edilmemişti.
Türkistan* - da yaşayan müslümanları .asimile etmek amacıyla, ünlü mis- yoner
Ostromuov1 tarafından yönetilen "Türkistan Vilâyetinin
Geziti" adını taşıyan gazete, 1870*de yayın hayatına başlamış ve 48 yıl
boyunca, "Şart lehçesi"ni, diğer Türk lehçelerinden (Tatarca ve
Kazakça) bağımsız bir "lisan” haline getirmeye çalışmıştı.îlminski’nin
geliştirmiş olduğu "ne kadar küçük olursa olsun her boyun şivesini ayır-
14 5 ma sistemi" çerçevesinde hareketle Taşkent*de yayıklanan sözkonusu
gazete, finanse edildiği Türkistan Genel Valiliği’- nin resmî yayını statüsünde
idi.^^ Ayrıca, 1870* den itibaren Rusça olarak yayın hayatına giren
"Kaspiy", Bakû’da ün- İÜ Türk zenginlerinden Hacı Zeynelâbidin
Tagi(yev)’inx malî desteğinde Kafkasya ve Azerbaycan
müsiümanlarının menfaatlerini temsil ediyordu.
"Ekinci"den
sonra, Tiflis şehrinde Ünsizâde Sait ve Celal Beyler bir matbaa tesis ile "Ziya"
gazetesi için resmî izin almayı başardı. $ "Ziya”, 1884’e kadar 76 sayı
yayımlandı. Aynı kardeşler,1880’de "Ziya-i Kafkasya" ve "Keşkül”
mecmualarını yayımladı.^0 Kafkasya ve Azerbaycan’da
yaşayan
müslümanlara eğitim konusunda yönlendirici yayın 151
yapanx
ve îlminski’nin aksine, Azerice’nin "lisan-ı Türkî- 152
nin bir şubesi”
olduğunu önesürerek sade bir Türkçe ile okuyucularına hitab eden Unsizâde
kardeşler, Gaspıralı İsmail Beyin ilk eserlerini matbaalarında basma cesaretini
153
de
gösterdiler. Ünsizâde Sait ve Celal Beylerin "Türkçü 154 eğilimi" ve
cesareti, Çar hükümetinin takibat ve soruşturmasına sebep olunca, bu iki
kardeş Kafkasya’yı terkederek . 155
İstanbul’a
yerleşti. Bu da adıgeçen gazete ve mecmuaların sonu oldu.
1905 Yılma kadar
Rusya müslümanlarının "tek süreli 156 gazetesi" olan
"Tercüman", Kırım’ın Bahçesaray şehrinde, 10 Nisan 1833*de yayın
hayatına başladı. "Tercüman”ın kurucusu ve başyazarı Gaspıralı İsmail
Bey, gazete çıkarma izni almak amacıyla resmî makamlara ilk başvurusunu 1879’da
yap- tıysa da, gerekli izni alamadı. "Ahaliyi bir yoklama ve tecrübe
muradıyla" Gaspıralı, 8 Mayıs 1881’de Tiflis’de "Tonguç" isimli
ilk risalesini yayınladı. Sadece 500 adet basılan "Tonguç"u, aynı yıl
içinde 1000 adet basılan "Şafak" ve diğer risaleler
"Kamer", "Güneş", "Yıldız", "Mirat-ı
Cedit" gibi toplam 12 risale izledi. Bu risalelerde, "bütün
Türk-Müslüman Dünyasının kültürel canlanma gerekliliğini öğütleyen Gaspıralı,
bunları başlıca olarak Kırım dışında yaşayan müslümanlar arasında dağıtmakta
idi."^^^ Sözkonusu risalelerde Gaspıralı, Rusya müslümanlarını bir tek
"umumî lisan"da birleşmeye çağrıyor, ayrı lehçelerin kullanılması
yerine, "temiz türkî dil" kullanmalarını tavsiye ediyordu.l^l Yine
aynı yıl içinde "Mektep" ve "Faydalı
Eğlence"
adında iki ayrı gazete çıkarmak için hükümete baş- 162 vuran Gaspıralı, yine
olumlu cevap alamadı. Bütün bu girişimlerinin yanısıra, "Tavrida"
gazetesinde tefrika halinde yayınladığı rusça makalelerini 1881 yılı
içinde"Russ- koye Musulmanstvo” (Rusya Müslümanları) adı altında bir
risalede toplayan Gaspıralı îsmail Bey, uzun bir mücadeleden sonra bir matbaa
tesisi için resmî izin alabildi.164 Matbaa makinaları ile çıkarmayı
aklına koyduğu gazetenin finansmanı için Kırım dışına çıkan Gaspıralı, Kazan’da
dü- 165 zenlediği “Edebiyat Gecesi”nde umduğunu bulamadı. Nijni- Novgorod’da
düzenlenen fuarda ICO kadar abone toplayabilen Gaspıralı, Volga boyunca bir ay
kadar dolaştıktan sonra Kırım’a döndü. Tüm bu temasları sonucu posta yoluyla
gelenler dahil, toplam 250 civarında abone bulabiİmişti.1$$ Bu arada, gazete
için resmî izin alabilmek ümidiyle birkaç kere Petersburg’a giden Gaspıralı,
finansman için katkısı olur düşüncesiyle, yanına iki sepet fındık, kızılcık ve
benzeri meyvs almak suretiyle, bu şehrin meyvecilerini dolaşarak
"müşteri" aradı. îhracaat yoluyla ticaret girişimlerinden bir sonuç
alamayan Gaspıralı, eşi Zühre Hanımın mücevher ve kıymetli eşyalarını satmak
zorunda kaldı.Yine de gerekli para denkleşmeyince, Zühre Hanıma ait sandıklar
dolusu ipekli ve yünlü kumaş, şal, dantel gibi eşyaları, gaye belirtilmek
suretiyle, zengin ve nüfuzlu mirzalara satıl- 170 dı. Satılan eşyalar arasında,
Gaspıralı’nın annesinin 171 hâtıraları da bulunmaktaydı. Nihayet, toplanan
parayla, 177 Petersburg*dan eski bir matbaa
makinası satın alındı; İstanbul’dan da hurufat getirtildi. îki işçi ile ufak
bir
173 matbaa
faaliyete geçirildi,
... Bir tarafı
Rusça, bir tarafı TUrkçe olarak bir gazete neşrine karar verdik. Bu gibi
gazeteden az olarak TUrkçe bilen Ruslar, az olarak Rusça bilen îslâm- lar
istifade ederlerdi.
Bu sebepten
gazetenin adına "TercUman" dedik. 1892 senesi Ağustosunda İçişleri
Bakanı Graf Tolstoy hazretleriyle görüşmeye nail olup, "Tercüman” için
di- , lekçe verdik. Dört-beş ay sonra, 1893 senesi yaz başında "Tercüman”
gazetesinin neşrine gerekli imtiyaz ve ruhsat verildi. 174
"Tercüman”
(Perevodchik), Kırım’ın Ruslar tarafından işgalinin 100. yıldönümünde, 10 Nisan
1883*de yayın hayatına girdi. İsmail Bey, "Tercüman" sütunlarında
başta Rusya Türk ve müslümanları olmak üzere Türk-MUslüman Dünyasına ait en
aktüel siyasî, sosyal, İktisadî, kültürel, millî ve 175
dinî problemleri
aydınlatmakta idi. Bu gazete, Kırım’dan başlayıp, Kafkasya, Kazan, Urallar,
Sibirya, Türkistan Türkleri arasında okunuyorj Doğu Türkistan, İran ve Mısır’da
bile okuyucular buluyordu. II. AbdUlhamid’in müsaadesiy- la bir müddet
Türkiye’de dahi satılıyordu. Önceleri haftalık olarak çıkan
"Tercüman"ın, 1885 yılı itibariyle 10C0 177
abonesi vardı. Çok
geçmeden, sadece İstanbul’da 5-6 bin 178
okuyucuya sahip
olmuştu. Hindistan’dan bile abone kayde- 179
dilmişti.
Dolayısıyla, "TercUman", kısa sürede etkisi ve etki alanı en geniş ve
kuvvetli periyodik olarak temayüz etmiş, üstelik Gaspıralı* nm çok temkinli ve
akılcı yayın politikasının sonucu olarak, misyonerlerin baskılarına rağmen
kapatılmasını gerektirecek bir açığı hükümete göstermemişti.
Takip eden
yıllarda, "Dala Vilâyeti’nin Gaziti” 1998’- de Omsk* da,10?
"Mir* at” 1902’de Petersburg* da,131 "Şarkî Rus"
1903* de Tiflis*
de,10^ "Nur” 1904* de Petersburg* da10^ V0 184
"Hayat"
1904*de BakO’da yayın hayatına girdi. Türkistan
Türklerine ise 1905
yılına kadar gazete çıkarma müsaadesi 185 hiçbir şekilde verilmedi.
Rus İdarî
makamlarının gazete ve mecmua çıkarma iz- mini vermede aşırı müşkülât
çıkarmasının yanısıra, sansür teşkilâtının yürürlükteki sansür yasalarını çok
sıkı biçimde uygulaması, Rusya müslümanlarının basın alanında daha fazla
faaliyet göstermesine engel teşkil eden iki önemli faktördü. Buna rağmen, Rusya
müslümanlarının "Tercüman" ile İR 6 "Kaspiy"in yaşaması
yolundaki gayretleri az değildi, özellikle, Ruslar arasında Rusya Müslümanları
lehine kamuoyu oluşturmak gibi önemli bir gayeye hizmet eden
"Kaspiy"- in desteklenmesinde,Yusuf Akçura*nin telkin ve tavsiyelerinin
rolü oldu.107
1905 İhtilâli ile
birlikte basına uygulanan baskı politikasının biraz gevşemesi, Rusya
müslümanlarının gazete ve dergilerinin sayı ve tiraj itibariyle patlamasına
yol açtı. Bu sonuç, hiç şüphesiz, Rusya müslümanlarının 1905 sonrası umumî
nitelikteki kongrelerini etkileyecek, hatta yönlendirecek ölçülerdeydi.
2.
îlk Yayın Faaliyetleri
Rusya’da arap
harfleriyle basım işlerinin başlaması, 1710-11 yıllarına (Petersburg’da)
rastlar. 1764*de basım işleri, hususî bir matbaanın kurulmasıyla daha da
geliştirildi. Hükümet tebliğleri ile hükümetin teşebbüsü sonucu basılan
yayınlar arasında ilk Türkçe telif eser, Sait Halfin’in T,atar,Tili
.Elifbası (Moskova Akademisi matbaası, 1774, 52 s.
adlı risalesiydi.
tik Kur’an-ı Kerim ise, 1785-1787 yılla- 189
rı itibariyle
basıldı. Özellikle Kazan mi]sl"imanları, din 190 kitaplarının sansür
elinde tahrife uğraması endişesi ile, II. Katerina’nin diğer şehirlerde de
matbaa açılmasına izin 191
veren 15 Ocak 1783
tarihli emirnamesine dayanarak, Petersburg’daki "Asya Matbaası”nın Kazan’a
nakledilmesi için dilekçe ile hükümete müracaat ettiler. Çeyrek asırlık bir
mücadeleden sonra, "Kur’an ve dinî kitaplar basma” iznini aldılar. Böylsce
sözkonusu matbaanın iki tezgâhtan ibaret bölümü, Kazan Gimnaziyumu yönetiminde
ancak 1801’de 193
faaliyete
geçirilebildi. "Asya Basmahanesi” adıyla bilinen bu matbaa, 28 yıl
boyunca Kazan Türklerinden Buraş(ev) ve Yunus Apanay(ev) ila Ubaydullah
Muhammed Rahimoğlu Yunus’un idaresinde kaldıktan sonra, 1829’da Kazan’da açılan
-daha geliştirilmiş- Üniversite Matbaasına devredil- di. Buna karşılık, ilk
özel matbaa 1841’de kuruldu ve bunu 1844’de ikinci ve üçüncü matbaalar takip
etti.1^ Her çeşit İdarî engellemelere1^ ve sansüre
rağmen, meselâ 1801-1805 yılları arasında 7 çeşit kitap, toplam olarak 17 baskı
yaptı. 1841-1850 yılları arasında ise toplam 207 çeşit kitap, 600.600’i aşan
tiraja ulaştı.1^ Sadece 1853- 1859 yıllarında 82.300 nüsha
"Kur’an-ı Kerîm”, 165.900 "Hef- tiyek”1^ ve 77.500 nüsha
"îman Şartı” yayınlandı.1^ Bu rakamlar, Rusya müslümanlarınm
kitaba olan "susuzluğunu” göstermesi açısından olduğu kadar, kültürel
hayata katılım açısından da önem taşımaktaydı. Bir başka örnekle, 1801-1855
yılları arasında bütün Rusya’da basılan toplam 1.463 kitabın 577’sini, yani
üçte birinden fazlasını arap harfleri ile ba-
2 00
sili kitaplar oluşturuyordu. Hatta, 1860 yılında taşbasma
201
olarak Avrupa ile Asya'nın kara haritaları da basıldı.
Kazan*daki bu
matbaalar, müslümanlar için bir yenilik olduğu kadar, fikir hareketlerini
kuvvetlendiren, hızlandıran bir faktör oldu. Mollalar, talebeler birçok kitabı
elle y&zma külfetinden kurtuldu. Özellikle, özel matbaaların ucuz kâğıda
basılı kitaplarının, halkın eline -üniversite matbaasına nispeten- daha ucuza
geçmesi, müslümanlar arasın- 2 03 daki okuma-yazma oranının artışında önemli
etken oldu.
1029*dan itibaren,
"Tatar dili ders kitaplarının basılma- Sih204 mUgiijmaniar arasında eğitimi
hızlandırdı. Kazan* da yayımlanan eserler yalnız Rusya Müslümanları arasında
yayılmıyor, aynı zamanda Türkistan’a, Hiyve, Buhara ve hatta Hindistan’a da
ihraç ediliyorduk^
Dinî ağırlıklı
kitap ve risalelerin çeşit ve tirajında ortaya çıkan sözkonusu
"patlama", zorla hristiyanlığa ge- 7 06 çizilmiş kreşimleri de
doğrudan etkiledi. Sözkonusu yayınları sadece müslümanlar değil,
"hristiyanlaştırılmış Tatar- 207 lar da okuyorlardı." Çarlık
yöneticileri, kitleler halinde müslümanlığa dönmek için resmen başvuran
kreşinlerin bu taleplerini geri çevirdiği gibi, birtakım cezaî müeyyidele- 2 08
ri de uygulama alanına koydu. Bütün bu ikna teşebbüslerine ve polis
memurlarının tehditlerine rağmen, onları Hristi- yanlıkta alıkoyma gayretleri
başarısızlığa uğradıj kreşinler, eskiden’olduğu gibi, "dıştan ortodoks ve
içten müslüman" ol- ona ma özelliğini sürdürmeye devam etti.
Daha sonraki
yıllarda, Kazan*dan sonra, Orenburg ve
210
Ufa’da da matbaa
kuruldu. Bu gelişmeyi takiben, Bahçesaray, Tiflis, Bakıl ve diğer şehirlerde de
peşpeşe matbaalar açıldı. Bu matbaalarda yayınlanan kitaplar, 1905 incesi
Rusya Müslümanları arasındaki "millî-dinî" nitelikli kıpırdanma
hareketlerinin fikrî temelini oluşturdu. Zira, Osmanlı İmparatorluğu*ndan
gönderilen kitaplar ve gazeteler, hangi şehre gönderilmiş olurlarsa olsun, önce
doğrudan Tiflis*deki Sansörhanesi*ne gitmekte, ancak sakıncası olmadığı tespit
olunanlar gerçek adreslerine gönderilmekteydi. Bu önemli engel açısından,
Rusya’daki müslüman matbaalarının fonksiyonu tartışılmazdı, özellikle, eğitime
yönelik kitap ve risale yayını açısından -çeşit ve tiraj itibariyle- Gaspıralı
îsmail Beyin yönetimindeki "Tercüman Matbaası", başlıbaşına bir
kültür merkezi konumundaydı. Bu konumun sürekliliğinde, Rus misyonerlerinin
olanca tepkilerine rağmen, Çar sansürünü kullandığı ihtiyatlı dil ile
atlatmayı başaran ...
O 1 ’T
Gaspıralı’nin rolü son derecede büyüktü.
E.
KÜLTÜREL FAALİYETLER AÇISINDAN RUSYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU
Rusya müslümanları,
bilim ve teknik açıdan "geri" oldukları içindir ki Çarlık Rusyası’nın
yayılmacı politikası karşısında "zayıf" kalmışlar; Kazan, Astırahan,
Kırım derken tamamı bağımsızlıklarını kaybederek Rus esaretine girmişlerdi.
Orta Asya’da binlerce yıllık gözkamaştırıcı kültür geçmişine sahip olan
müslümanlar, XVI. yüzyıldan sonra bu kültür birikimine sahip çıkmak şöyle
dursun, skolastik bir eğitim düzeni ve tevekküle dayanan bir dünya görüşü
içinde ortaçağı bir türlü aşamamışlardı. Rusya müslümanla- rının kültürel
hayatına hâkim olan bu "atâlet", sömürü ve ve asimilasyon
politikasını sürdürmek vs problemsiz sonuçlandırmak isteyen Rus hükümetleri
için büyük bir avantaj oluşturmaktaydı. Yeni fikirlere ve yenileşme
hareketlerine kapalı, eğitimsiz, siyasî amaçlara ve teşkilâtlara sahip olmayan,
milliyet bilincine ulaşamamış bir azınlık olarak RGsya müslümanları, “uysal
teb*a” kalıbına harfiyen uymaktaydılar. Bu yüzden Rus hükümetleri, Rusya
müslümanları arasında siyasî hareketlere olduğu kadar, kültürel canlanmaya set
oluşturacak her türlü İdarî, hukukî ve ekonomik tedbiri -müeyyideleri ile
birlikte- yürürlüğe koydular.
Rusya
müslümanlarınm kültürel faaliyetler açısından karşılaştıkları tek engel, Rus
hükümetleri değildi: Coğrafî uzaklıklar; lehçe, mezhep ve yerleşik-göçebe
kültür farklılıkları; parçalanmış topraklar ve özellikle Batıda birbirinden
kopuk, çoğunluğu teşkil eden slav unsurları içinde azınlıkta kalma problemleri
de, en az "hükümet”, "taassub”, “kabilecilik-fcoyculuk? i:
kadar kültürel gelişmeleri olumsuz yönde etkilemekteydi.
Kısaca
"ceditçilik" ya da "cedidizm" olarak tanımlanan yenileşme
hareketleri, işte bu şartlar içinde, sayıca çok az ama etki alanı itibariyle
çok geniş etkinliğe sahip Türk aydınları'tarafından başlatıldı. Daha sonra
eğitim ala nına kaydırılan reformlarla bu hareket kısaca "usul-ü cedit
adıyla tanımlanmaya ve bilâhare de ortak bir dil ve edebiya ta sahip olma
yolundaki çalışmalarla kültürel anlamda bir inkılâba yöneldi.
1 İlk Yenileşme
Hareketleri
Rusya Müslümanları
arasında ilk olarak XIX. yüzyıl ortalarında görülmeye başlanan yenileşme
hareketleri, geriliğe, cehalete, kısaca "eski düzen eğitime" tepki
olarak doğdu; zaman içinde de eski durumun devamından yana olan Çarlık
yöneticileri ile her türlü yeniliğe karşı katı ta- vır koyan mutaassıp ulema ve
mollalara yani "kadimcilere" karşı siyasî, edebî ve toplumsal
karakter de kazanarak gelişti. Başlangıçta değişik bölgelerde, değişik zaman
dilimlerinde ferdî olarak ortaya çıkan yenileşme hareketleri, ancak 1905
İhtilâli*nden sonra başlayan "Kongreler Dönemi" ile birlikte organize
hüviyete büründü.
a)
Îdil-Ural*da yenileşme hareketleri;
214
Kazan Türkleri
arasında uyanış hareketinin önemli temsilcisi olarak adından ilk olarak söz
ettiren Abdünnâsır Kursavî, "yalnız Rusya Türkleri çerçevesinde değil,
umumiyetle bütün İslâm dünyası Ölçüsünde yeni fikirler ortaya atmak cesâretini
gösterdi.” Birtakım İslâmî bilgilerle ilgili 216 olarak köhne saplantıları
cesaretle teşhir etti. Dalayı- 217 sıyla da kadimcilerin hücumlarına maröz
kaldı. Daha önce de özellikle din tesiri altındaki edebiyat alanında temayüz
eden âlimler sözkonusu olduysa da, bunların hiçbiri Kursavî kadar iz bırakamadı10
Abdül-Kayyum Nasırî
ise, "geçen asrın ikinci yarısında esaretin şiddeti altında Uçyüz yıldan
beri ağır baskıya karşı yalnız din kuvvetiyle dayanan Kazan ahalisini ilim ve
irfan ışıklarıyla uyandırmağa muvaffak olan bir muallim, ders kitapları yazan
bir terbiyeci, mütefekkir, muharrir, filolog, tarihçi, etnograf ve folklorcu
olarak muayyen bir me- todla çalışmış olan ve hakkında yazı yazanların çoğunun
219 fikirlerine göre bir ansiklopedist idi." Nasırî’nin
22 0 çeşitli
konularda 50*ye yakın kitabı yayınlanmıştı.
r
İdil-Ural bölgesindeki
yenileşme hareketleri çerçevesinde adından en çok sözettiren ve taraftar
toplayan reformcu, hiç şüphesiz Şihâbeddin Mercânî idi.^l Qf
"evvelâ ilâ- hiyat bilgini ile din ıslâhatçısı; İkincisi de Rusya Müslümanları
arasında ilk defa olarak tarih ilimlerinde Avrupai 222 metotlar uygulamış olan
tarihçi" olarak tanınmaktaydı. Bu büyük reformcu, modern bilimlerin
medreselere girmesi için büyük mücadele vermiş; yüzlerce öğrenci yetiştirmiş-
ti." Telif eseri olarak 24 eseri bulunan Mercan!, vatandaşlık haklarından
müslümanların lâyıkıyla faydalanabilmesi için Rusça öğrenmenin gerekliliğine
her fırsatta işaret etmiş, ancak bu dilin öz lisana karıştırılmamasını; öz lisanın
elden geldiğince saf ve temiz tutulmasını istemişti. 224 Hiç şüphesiz, etkisi
çok büyük olmuştu.
Mercânî’nin
öğrencilerinden Hüseyin Feyizhânî, özellikle geri durumda bulunan medreselerin
ıslâhı yolundaki 22 6 yayınları ve mücadelesi ile dikkatleri çekti. Medreselerin
Avrupa’daki okullar gibi düzenli programa sahip olması ve çeşitli bilim
dallarını müfredatına alması gerektiğini savunan Feyizhânî, öğretmenlerin aydın
ve kültürlü olmaları durumunda ancak faydalı olabilecekleri görüşünü yaymaya çalıştı.
Hocası Mercânî ile birlikte hazırladıkları bir proje ile bir Tatar
üniversitesi* nin kurulması; kurulacak bu Üniversitede dinî bilimlerin
yanısıra dinî olmayan bilimlerin 227 de okutulması yolunda mücadele verdi.
Rusya müslümanla- nnın sosyal problemlerini aydınlatacak bir gazete yayınla-
228
ma girişimlerine,
hükümet izin vermedi. Medreselere ilişkin projelerinin Orenburg*daki Hüseyniye,
Kazan’daki ünlü Muhammediye Medresesi gibi büyük medreselerde
uygulandığı- 22 9 nı göremeden genç yaşta öldü.
İdil-Ural
bölgesinde yenileşme hareketine katkıda 23 0 bulunanlar arasında, İbrahim
Half(in), Rizaeddin Bin Fahreddin,231 Zahir Bigi,232 Musa
Carullah (Bigi),233 234
Abdürreşid İbrahim
gibi çok sayıda âlim ve edebiyatçı yeraldı. XX. Yüzyıla girilmesiyle birlikte
de, Alimcan Barudi, A. Hadi Maksudi, Şakircan Tahirî, Sadrî Maksudî, Ayaz
İshâkî, Fatih Emirhan, Abdullah ve Ubeydullah Bubî, Fatih Kerimî ve daha
yüzlerce "ceditçi", yenileşme hareketinin canlanmasına, müslüman
toplumuna malolmasma hizmet etti.
b)
Kırım’da yenileşme hareketleriî
Kırım’ın 1783’de
Rus hâkimiyetine girmesiyle birlikte, General Potemkin’in gerçekleştirdiği
katliamlar ve hemen 235
arkasından gelen
toprak müsadereleri, stratejik öneme haiz olan bölgedeki Türk çoğunluğunun
azınlığa dönüşmesine yolaç- tı. Osmanlı ülkesine yani "ak topraklara"
doğru gelişen kitlesel göçler, Rus hükümetinin açık asimilasyon politikasına
236
tepki idi. Ne var
ki, boşalan köyleri Rus göçmenleri doldurmakta, zengin tarih ve kültür
eserleri ise bu arada acı- 23 6
masızca
yokedilmekteydi. 1880’lerde
çok geri durumda bu-
237 bulunan 11
medrese kalmıştı. 1805*te 1.558 olan câmi
238 sayısı da XX.
yüzyılın başları itibariyle 700’e inmişti.
Her cami yanında
bir ibtidâi mektebin bulunduğu dikkate alınırsa, bu tablo, Kırım Türklerinin
eğitim alanında içinde bulunduğu feci seviyeye tipik bir misâl oluşturmakta 239
|di. Hükümetin çeşitli baskılarıyla sindirilmiş bir azınlık görünümündeki Kırım
Türkleri, dolayısıyla 1880*li yıllara kadar, her türlü yenilik ve gelişmeye
kapalı bir zihniyetle yaşantısını sürdürmekteydi.
Kırım’da yenileşme
fikrinin doğmasında ve fiiliyata dönüşmesinde} yenileşme hareketinin Kırım’dan
sonra tüm Rusya müslümanlarını da kapsayacak biçimde organize olmasında en
önemli rolü oynayan Gaspıralı îsmail Bey, "Rusya müslümanlarındaki
hareketi fikriyenin mucidi, birinci usulü cedit mekteplerinin ilk üstadı, millî
cemiyeti hayriyeler tesisinin mürşidi, Tatar gazeteciliğinin babası, Rusya müs-
lümanlarının büyük ıslahçısı ve umum Türk-Tatar dünyasının büyük bir kahramanı
idi."^^^
1851*de Kırım’da
(Bahçesaray-Avcıköy) doğan Gaspıralı, bir süre Moskova*da askerî bir okulda
eğitim gördükten sonra, Zincirli Medresesi’nde rusça Öğretmeni olarak işe başladı.
1872-74 yılları arasında Paris’de bulunduğu sırada Batı kültürü ve medeniyetini
tanıma ve araştırma imkânını bulan Gaspıralı îsmail Bey, bir yıl da İstanbul’da
kaldıktan sonra Kırım’a döndü.Bir 3üre Bahçesaray Belediye
Başkanlığı görevini sürdüren Gaspıralı, 1881’de “Tavrida’* gazetesinde rusça
olarak yayımlanan "Rusya Müslümanları"
adlı seri
makalesinde, öngördüğü programını ortaya koydu. Gaspıralı, ömrünün sonuna kadar
taviz vermeksizin tâkip ettiği bu programda:
1.
Millî okulların geliştirilmesini ve eğitimde
reform yapılmasını;
2.
Millî eğitim merkezlerinin maddeten desteklenmesi
için "Cemiyet-i Hayriye" kurulmasını;
3.
Bütün Türklere ortak dilde hitâb edecek millî basının
faaliyete geçmesini;
4.
Müslüman hayat tarzının modernleştirilmesini;
5.
Müslüman kadınının hürriyete kavuşturulmasını;
6.
Millî aydınla* zümresinin yetiştirilmesini, talep
etmekteydi,
Gaspıralı îsmail
Beyin.kültürel sahada yenileşmeyi öngören programı, tüm Rusya Müslümanlarını
içine alan bir şiarda ifadesini buldu: "Dilde, Fikirde, îşde
Birlik..."
Gaspıralı’nin
çabaları sonucu, Kırım’daki müslüman azınlıkta kültürel canlanma belirtileri
görüldü, özellikle 243 zemstvo teşkilâtının her çeşit imkân ve fırsatlarından
faydalanıldı.24$ Haşan Sabri Ayvaz(of), Osman Nuri Akçokraklı, Cafer Seydahmet,
Dr. Ahmet Özenbaşlı, Hamdi Giraybay, Bekir Efendi Emektar(of) ve daha pekçok
aydın, yenileşme taraftan olarak bu dönemde yetişti.
7.
Kafkasya ve Azerbaycan*da yenileşme hareketleri
Çarlık yönetimi,
Kafkasya ve Azerbaycan’da yenileşme hareketlerine paralel olarak millî
faaliyetlerin de ortaya çıkmasını istemediğinden, nisbî imtiyazlara sahip
toprak sahibi-zâdegân sınıf ile îran kültürü tesiri altında, dinî hurâfelerle
yetişmiş mollaları -her türlü yenileşme akımlarına karşı- koz olarak kullandı.
"Rusya bu iki unsuru usta-
lıkla kullanarak,
Azerbaycan’daki hâkimiyetini kökleştirme- 24 5
ye
çalışmıştı." Bu arada üçüncü bir Azerbaycan grubu daha vardı ki,
"milletperest" olarak anılmaktaydılar. Bu grubun içinde halktan
kimseler olduğu kadar, zâdegândan veya Rus okullarından yetişmiş münevverler de
bulunmaktaydı, Bunların takip ettikleri gaye, Azerbaycan Türkünün ekonomik
seviyesini yükseltmek, millî bir matbuat yaratmak, millî dili canlandırmak ve
nihayet geniş halk kitlesine
24 6 millî terbiye
ve millî şuuru aşılamaktı.
XIX.
Yüzyılın ilk yarısından itibaren başgösteren
yenileşme cereyanının ilk isimleri arasında, Türkoloji alanındaki çalışmaları
ve hizmetleri ile tanınan Mehmet Ali
247
Mirza Kâzım Bey,
ünlü tarihçi, yazar ve eğitimci Abbas-
O A Q
Kulu Ağa Bakıhanlı,
Rus zulmüne ve esaretine karşı müca- 24 9
delesi ile bilinen
şair Kâsım Bey Zâkir, eğitimci, şair, ve yazar olarak -ama özellikle Mirza
Feth-Ali Ahundzâde’nin hocası olarak- tanınan Mirza Şefi Vazeh, ile yazar
îsmail 2 51
Bey Kutkaşınlı yer
aldı.
Azerbaycan kültür
hayatında en önemli rol oynayan reformculardan biri olan Mirza Feth-Ali
Ahundzâde, nesir sahasında açtığı çığırla, modern Azerbaycan edebiyatının 252 kurucusu
olarak nitelendirildi. Mütefekkir, ıslahatçı ve dram türü tiyatro eserleri ile
tanınan Feth-Ali Bey, taassuba, bâtıl itikatlara, istibdada, zulme ve haksızlığa
mücadele açtı ve birçok eserler verdi. 1863*de arap harflerinin terkedilip
-daha kolay ve çabuk öğrenilmesi açısından- lâtin alfabesinin kabul edilmesi
konusuyla il-
gili olarak
İstanbul'a gelen Ahundzâde, devrin Sadrazâmı Fuad Paşaya bir dilekçe ile
başvurdu. Temaslarından bir sonuç alamayan Ahundzâde, îran'da da benzeri bir
girişimde bulunduysa da başarılı olamadı. Bu yüzden mutaassıp çevrelerin
şiddetli hücumlarına marOz kalan Mirza Feth- Ali, "kâfir" kabul
edilip dışlandı} hattâ, cenazesine kimse gelmediğinden, cenaze namazı
kılınmadı ve dramatik bi- 2en çimde gömüldü.
Rusya müslümanları
arasında ilk Türkçe gazete olan "Ekinci"yi çıkaran Haşan Bey Zerdabî,
tek bir edebî dilin oluşturulması, batı medeniyeti ile hürriyetin iki önemli
hedef olarak kabul edilmesi yolunda büyük çaba,
harcadı. Cemiyet-i'Hayriye, tiyatro tesisi konularındaki girişimlerinden
çok,eğitim alanında büyük başarı gösteren Zerdabî, Azerbaycan ve Kafkasya’daki
yenileşme hareketleri ile millî faaliyetlerin öncüsü oldu. Halk üzerindeki
yapıcı ve birleştirici etkisi o kadar büyük olmuştu ki, muhteşem bir törenle
toprağa verildiği gün, 25< millî matem ilân edilmiş, bütün çarşı-pazar
kapanmıştı.
Tanınmış eğitimci
Hacı Seyid Azim Şirvanî’nin usul-ü cedid üzere yazdığı ders kitapları ile şiir
külliyatı, onun kayda değer eserleri arasındaydı. Azerbaycan fikir ve kültür
hayatında önemli yere sahip olan Sultan Mecit Ganizâde, Sâbir ve daha pekçok
ceditçi, Şirvanî’nin okulundan yetişmişti.^55
XX.
Yüzyılın başlarında, Azerbaycan ve Kafkasya’da
giderek gelişen yenileşme hareketleri çerçevesinde, sayılan giderek artan
aydınlar arasında Ali Merdan Topçubaşı, Hüseyinzâde Ali, Ahmet Ağaoğlu, Nasib
Yusufbeyli, Haşim Vezirli, Ali Ekber Sabit Tahirzâde, Mehmet Emin Resulzâde,
Necef Vezirli, üzeyir Hacıbeyli ve daha niceleri yeraldı.
8.
Türkistan*da yenileşme hareketleri
Türkistan’da
yenileşme hareketlerinin başlamasında ve gelişmesinde, Gaspıralı îsmail Beyin
"Tercüman" gazetesinin vanısıra, usul-ü cedit okullarının açılmasına
öncülük eden Kazanlı ve AzerbaycanlI aydınların da büyük rolü oldu.256
Kültürel açıdan Rus
hükümetlerinin kasdî politikası sonucu geri bırakılmış olan Türkistan’da,
Kazak Türklerinin ayrı bir kültür zenginliğine sahip bulunduğunu Manas
Destanına ilişkin araştırmalarla ortaya koyan Çokan Velihan(ov) Cengizoğlu,
kısa hayatında kayda değer hayli 2 57 eser verdi. Rus askerî akademisinde
öğrenim görmesine rağmen, millî kültüre hizmeti daha büyük oldu.^^®
Modern
anlamda Kazak edebiyatının kurucusu olarak kabul edilen Abay Kunanbay (ev),
Batı ve Rus edebiyatı 259 ile ilk ilgilenen müslüman aydınları arasındaydı.
Abay, şiirlerinde,vatan ve millet sevgisi ile ilim ve sanatın öğrenilmesinin
önemi gibi temaları işledi. 0, "Rus kültür ve yaşayışını öğrenmeyi tavsiye
etmekle beraber, eğitimin 7 sn
Kazak Türk
şivesinde yapılmasını istiyordu."
Eğitimci ve yazar
İbrahim Altınsarı(n), Kazak leh-
7 61 çesinde ders kitapları,
şiir ve hikâyeler kaleme aldı.
Başlangıçta, Ünlü
misyoner îlminski’nin etkisi altında eserler veren AItınsan(n), bakımsız bir
Kazak yazı dili 2 g2 oluşturulması amacına hizmet etti. Ne var ki, daha sonra
hatasını anlayan Altınsarı(n), Kazak Türklerinin 2 53 kültür hayatına kişisel
katkıda bulunmayı sürdürdü. O Kazak folklorunun zenginliğini ortaya çıkardı.
Hîva Hanlığı’nda,
Genç Hîveliler hareketinin öncü- O £*£ sü olan Başbakan îsmail Hoca4
ile Buhara Hanlığı* nda
2 55
Ahmet Daniş
tarafından başlatılan reformculuk, kısa sürede geniş bir taraftar kitlesinin
oluşmasına yolaçtı.
Türkistan’da
ceditçilik akımının esas gelişmesi ve taraftarlarının yetişmiş bir kadro
oluşturması, ancak XX. yüzyıla girilmesinden sonra mümkün oldu. "Çok
farklı lehçelerin Üzerinde ortak millet ve milliyet kavramı yer etti. Aydınlar
arasında Osmanlı (îstanbul - N.H.) Türkçe- si kabul edildi, dil birliğine
gidildi,p|ahnıud Hoca Behbudî, Ahmet Baytursun, Abdurrauf Fıtrat,
Abdülhamid Süleyman (Çolpan), Mağcan Cumabayoğlu, Mir Yakup Dulat (Devlet),
Abdürreşid Münevver Karî, Abdullah Avlanî, Sadreddin Aynî ve daha pek çok
ceditçi, bu devrede yetiş- ti.268
2.
Yenileşme Hareketlerine
Tepkiler
Rusya Müslümanları
arasında cehalet ve geriliğe tepki olarak doğan ve gelişen yenileşme
hareketleri, XX, yüzyılın başlarına kadar, organize bir hareket olmayıp, daha
ziyade kişisel bir görünüm taşımaktaydı. Yenileşme taraftarları, bir başka
ifadeyle ceditçiler arasında
bütün Rusya
müslümanlarını içins alacak biçimde bir programı ilk geliştiren, Gaspıralı
îsmail Bey idi. 0, coğrafî uzaklıkları, lehçe ve mezhep farklılıklarını,
bölgecilik ya da kabileciliği hiç dikkate almamış; "Tercüman"
gazetesinin başlığına eklediği "Dilde, Fikirde, fîşde
BİRLÎK" düsturu ila Rusya müslümanlarını tam bir birliğe davet etmişti.
Rusya müslümanlarının önce kültürel sahada olmak üzere tüm sahalarda
kalkınmasının gerekliliğini savunan Gaspıralı, bu tezi ile, ceditçilik hareketinin
organize görünümlü olmasında ve siyasî hüviyet kazanmasında büyük rol oynadı.
Gaspıralı*nin olgunlaştırdığı fikrî temeller üzerinde, ancak 1905 İhtilâlini
takiben “Kongreler Dönemi" ile birlikte teşkilâtlanma aşamasına
geçilebildi.
Yenileşme
hareketlerinin kısa süre zarfında katet- tiği bu mesafe, hiç şüphe yok ki önce
Çarlık hükümetlerinin tepkisine neden oldu. Kazan Hanlığı’nin işgal edildiği
1552*den beri sürdürülen "hristiyanlaştırarak asimile etme"
politikası ile "cahil bırakarak idare ile sömürme" politikası,
ceditçilerin muhalefeti sonucu, etkisini giderek yitirmek durumunda kaldı. Bu
gelişmeyi önlemek isteyen Çarlık hükümetleri, Arap hurufâtı ile Türk dilinde
çıkarılmak istenen gazete ve dergilerle birlikte kitaplara da uyguladığı
"izin" engeli ile birlikte sansürü; okulların Maarif Bakanlığı’na
bağlanmasını; hapis ve sürgün cezalarını ve daha pek çok tedbiri, sürekli
olarak gündemde tuttu. Meselâ, ceditçilik hareketinin en çok taraftar bulduğu,
"usul-ü cedit” üzere eğitim yapan okulların en yaygın olduğu Kazan ila
civarında yaşayan müslümanların, Türkistan’da "gayrimenkul sahibi
olmalarının’hükümet emri ile yasaklanmış olması” hiç şüphe yok ki, Türkistan’daki
müslümanların, iç Rusya müsiümanlarının -ceditçilik 270 açısından- nüfuzu
altına girmemesi amacına yönelikti. Keza, îlminski’nin Gaspıralı İsmail Bey
başta olmak üzere ceditçileri ihbar eden raporları, misyonerlerin bu konudaki
endişelerini yansıtması açısından özel bir önem taşı- 7
71 maktaydı.
Yenileşme
hareketlerine tepki gösterenler, sadece Çarlık hükümetleri ile misyonerler
değildi. Usul-ü cedit hareketine karşı olarak eski usul yani "usul-ü
kadîm” tezini savunan mutaassıp mollalar, müderrisler ve hocalar, yenilik
taraftarlarını dinsizlik ve kâfirlikle itham et- 2 72 mekteydi. Meselâ, Tontar
müderrisi îşmehmet Hazret, ceditçilik hareketinin önderlerinden Gaspıralı
İsmail Bey için, "Gaspirinski benim indimde kâfirdir, çünkü usulü cedidi
takviye ediyor" diyordu. Gaspıralı ise, kadîm- cilerin bu muhalefetinden,
”^.i Bilmezsiniz, kendi dindaşlarımı, benim din aleyhinde gizli bir maksadım
olmadığına inandırmak için ne kadar müşkülât çektim. Beni milletime ve hatta
dinime ihanet etmekle itham ettiler ve Rustan
2 74 ziyade rusçu
diye tavsif ettiler" sözleriyle şikâyet ediyordu. Çağdaş bilime ve bilimin
tüm yeniliklerine karşı olan bu skolastik zihniyeti! çevre, usul-ü cedit hareketinin
gelişmesine paralel olarak muhalefetinin dozajını arttırdı} eğitim alanındaki
reformlara, çok evliliğin yasaklanması girişimlerine, "başlık"
âdetinin kaldırılmasına ilişkin tekliflere ve kısaca söylemek gerekirse, modernleşme
yolunda atılan tüm adımlara karşı çıktı. Bu muhalefet, cahil ve mutaassıp
halkı kışkırtmak dahil, Rus hükümeti ve polisi ile işbirliği boyutlarına
ulaştı. XX. yüzyıla girildiğinde, kadimcilerin sesi, Petersburg’da yayımlanmaya
başlanan "Nur" gazetesi vasıtasıyla daha etkili biçimde duyulmaya
başladı.^^ özellikle, 1905-1906 Rusya Müslümanları Umumî Kongreleri (Syezd)
sonrasında, iletki bölümlerde de değinileceği üzere, cedit mekteplerinin
kapatılmasında, Bubî Kardeşlerin hapis cezasına, Alimcan Barudi*nin sürgün
cezasına çarptırılmasında kadimcilerin 276
Önemli rolü oldu.
Hiç şüphe yok ki, Ruslara ve Rus devletine hizmet etmeyi tslâm dinine
"küfür" sayacak kadar katı fanatizme sahip Veysi tarikatı ile
Nakşibendî tarikatı mensupları, Rusya’dan olduğu kadar Avrupa ülkelerinden
gelen tüm yeniliklere ve bu yeniliklere açık müslüman 277 aydınlarına karşı
tutum içindeydi.
Kadimcilerin
yenilik düşmanlığı konusundaki mütecâ- nis yapısını, ceditçilerde görmek hiçbir
zaman mümkün olmadı. özellikle, 1905 İhtilâli ile birlikte ceditçilik hareketi
süratle gelişirken, kadimcilerin başlıca dayanağı olan medreselerde bile
"El-Islâh" hareketi, ceditçilik hareketi ile bütünleşebildiNe var ki,
ceditçiler de Rusya’daki diğer ideolojik gruplaşmalar doğrultusunda,
"türkçü", "panislâmist", "tatarcı",
"solcu"(menşevik, bolşevik, es-er, trudovik v.d.) gibi farklı
politika iz- leyan siyasal gruplara bölündü. Zaten, 1905-1917 yılları arasında
cereyan eden Rusya Müslümanları Umumî Kongreleri, farklı siyasal grupların
uzlaşması amacına hizmet etmek üzere toplanmış siyasal organizasyonlardı.
9
XX. Yüzyıla
girerken, Rusya müslümanlarının ibtidâi eğitim veren ilkokulları (mektep) ile
medreselerinden başka eğitim kurumu bulunmamaktaydı. Sadece Kur’an-1 Kerîm’in
ve bazı lüzumlu dinî bilgilerin öğretildiği mektepler, son derecede ibtidaî
usullerle eğitim vermekte ve genellikle de cami ve mesçitlerin yanında tesis
olunmakta idi. Bu mekteplerin muallimliğini yani öğretmenliğini yürüten cami
hocalarının eşleri de, kız çocuklarının eğitimlerini üstlenmişlerdi. Yine
sadece ilâhiyatla ilgili eğitimin verildiği medreseler, modern anlamda bilime
ve çağdaş yeniliklere kapalı bir görünüm arzetmekteydi. Bu medreseler,
özellikle Buhara’da yoğun olarak bulunmaktaydı.
Meselâ, 1881
itibariyle Rusya müslümanlarının yaklaşık
2 79 16.000 mahalle
mektebine sahip olduğu kaydedilmekteydi.
1874 yılı
itibariyle, sadece Orenburg Dinî Merkezi sınır-
280 lan içinde
6.000 kadar mektep bulunmaktaydı. Bu sınırlar içinde yeralan Orta Volga sahası
ile güney Urallar bölgesinde 186o yılı itibariyle 1859 mektep mevcut olup,
yalnız Kazan ilinde 408 adet mektep faaliyet göstermekte idi. Ayrıca, yine aynı
bölgede -özellikle köylerde- resmî kayıtlara girmediği için sayıları bilinmeyen
"Sabak öye”ler yani "ders evleri" oldukça etkindi. Az çok okuma
leyen siyasal
gruplara bölündü. Zaten, 1905-1917 yılları arasında cereyan adan Rusya
Müslümanları Umumî Kongreleri^ farklı siyasal grupların uzlaşması amacına
hizmet etmek üzere toplanmış siyasal organizasyonlardı.
3. Eg i t im K u
ru m 1 ar ı <
XX. Yüzyıla
girerken, Rusya müsiümanlarının ibtidai eğitim veren ilkokulları (mektep) ile
medreselerinden başka eğitim kurumu bulunmamaktaydı. Sadece Kur’an-1 Kerîm’in
ve bazı lüzumlu dinî bilgilerin öğretildiği mektepler, son derecede ibtidaî
usullerle eğitim vermekte ve genellikle de cami ve mezgitlerin yanında tesis
olunmakta idi. Bu mekteplerin muallimliğini yani öğretmenliğini yürüten cami
hocalarının eşleri de, kız çocuklarının eğitimlerini üstlenmişlerdi. Yine
sadece ilâhiyatla ilgili eğitimin verildiği medreseler, modern anlamda bilime
ve çağdaş yeniliklere kapalı bir görünüm arzetmekteydi Bu medreseler, özellikle
Buhara'da yoğun olarak bulunmaktaydı.
Meselâ, 1081
itibariyle Rusya müsiümanlarının yaklaşık
2 79 16.000 mahalle
mektebine sahip olduğu kaydedilmekteydi.
1874 yılı
itibariyle, sadece Orenburg Dinî Merkezi sınır-
280 lan içinde
6.000 kadar mektep bulunmaktaydı. Bu sınırlar içinde yeralan Orta Volga sahası
ile güney Urallar bölgesinde 186o yılır itibariyle 1859 mektep mevcut olup,
yalnız Kazan ilinde 408 adet mektep faaliyet göstermekte 281 idi. Ayrıca, yine
aynıbölgede -özellikle köylerde- resmî kayıtlara girmediği için sayıları
bilinmeyen "Sabak öye"ler yani "ders evleri" oldukça
etkindi. Az çok okuma yazma bilen bir köy sâkininin evinde, ev sahibi ihtiyarî
olarak, komşuluğunda yaşayan erkek ve kız çocuklarına pek de muntazam olmamakla
beraber ders veriyordu. Bu arada, "birçok çocuk, bir dereceye kadar
yazmayı da Öğreniyordu. Ders evleri* ilkokullar sayısına girmiyordu. Bu
’evlerin’, öğrencilere okuma yazma öğretmenin yanısıra, onların ahlâkî ve
manevî eğitiminde de büyük önemi vardı.”2®2 Keza, 1903
yılı itibariyle bir başka Türk yurdunda, Kırım’da 2.000 kadar mektep bulunmakta
idi.2®® Azerbaycan ve Kafkasya’da mekteplerin durumu sayısal açıdan
hiç de içaçıcı değildi. Meselâ, 1390*larda 3.000 Rus’a 1 okul isabet ederken,
17.300 Azerî Türküne 1 okul düşmekteydi.204 Eğitim alanında
Türkistan’ın durumu ise tam bir fecaatdı. Rus Hükümeti, Türkistan’ı cahil
bırakma politikasını tür- oac
İÜ
metodlar geliştirerek sürdürmekteydi. Nitekim, bu politikanın en önde gblen
uygulayıcıları, bizzat Rus » 286
mülkî makamları
idi. Asimilasyon amacına hizmet için açılmış resmî Rus okullarına ilgi
gösterilmemesinin başlıca sebebi ise, müslümanların misyonerlerden duyduğu
kor- 2 A7 kuydu. Meselâ, Türkistan Genel Valiliği sınırları içinde, 1886 yılı
itibariyle, tüm resmî okullarda 326’sı Türkistanlı olmak üzere sadece 2.075
öğrenci öğrenim gör- mekteydi. Buna karşılık, eğitim seviyesi itibariyle çok
geri olan 4.000*den fazla ibtidaî mektebin mevcudiyeti, 289 bizzat Rus
makamları tarafından tespit olunmuştu. TeC! ır olarak teşkil olunan
"Rus-Yerliler Okulu” sistemi de işlemedi. 1896 Yılı itibariyle,
"Rus-Yerliler 0kulları”na sa- 2 90 dece 650 müslüman çocuğu gidiyordu.
"Rus-Kazak Okulları”-
nin durumu da
diğerlerinden farksızdı; 1905 İhtilâli sonrasında -1916 yılı itibariyle- sayısı
500’e, toplam öğrenci sayısı ise 13.000*e ulaşan bu okullarda, müslü- 291 * man
öğrenciler sUrekli azınlıktaydı. ilgi oranı ne olursa olsun, "Çarlık
Rusyası idaresi eski usul mektep ve medreselerin orta çağlardan kalma
usullerle, hiç bir ıslâhat yapılmadan devamını ve devlet parasıyla yalnız Rusça
öğretmeyi ve Rus kültürünü aşılamayı hedef tutan, Rus-Yerli okulları açmayı,
kendi sömürgeci menfaatlarına 292 daha uygun buluyordu." Rus
hükümetlerinin tavizsiz sürdürdükleri bu eğitim politikasına rağmen, iç Rusya
ve Sibirya gibi nüfus açısından tenha ve hatta geri bölgelerde yaşayan
müslümanların durumu, Türkistan müslüman- larının eğitim durumundan daha iyi
sayılırdı. Meselâ, 3.000 Müslümanın yaşadığı Tomsk şehrinde, 3 mekteb bulunmaktaydı.
Keza, Tomsk*a bağlı 25 köyün hepsinde de müslüman mektebi mevcuttu. Tipik bir
örnek olmak üzere, Kaltay Köyünde, çoğunluğu teşkil eden Ruslar arasında,
sadece 21 hâneden ibaret müslümanların müstakil bir mektebi bulunmakta ve bu
mektepte 45 Öğrenci öğrenim gör- 2 93 mekteydi. Aynı şekilde, Sibirya’daki
hapishane ve sürgün köylerinde bile, müslüman çocukları için mektep- 294 ler
açılmıştı.
Sözkonusu
mekteplerdeki eğitim usulleri, "‘usulsüzlük* denilecek kertede eskimiş,
bozulmuş bulunuyordu... başlıca okuma*
öğretimi önde tutulur, rYazma* hünerine pek o kadar önem verilmezdi.
Hele kız çocuklarına yazı öğretmek kesin olarak yasaktı. Mektep kitabı diye bir
şey
bulunmazdı;
öğrenciler sınıflara bölünmezdi. Hayat bil- 295
gileri katiyen
öğretilmezdi." Rusya müsiümanlarının sahip olduğu bir diğer eğitim kurumu
olan medreselerin genel seviyesi ise son derecede düşüktü. Sırf dinî bilimlerin
-son derece çağdışı usullerle- öğretildiği bu medreseler, müslümanların dinî
merkezlerine değil de, Maarif Nezareti’ne bağlanmakla, hem Çar hükümetlerinin
kontrol ve denetimi altına girmiş ve hem de Müslümanları cahil bırakma politikasına
hizmeti sağlanmıştı.
Medreselerin
yoğunluğu ve eğitimi açısından, Buhara, cazibe merkezi olma özelliğini muhafaza
etmişti. Burada, 200 kadar medrese ile bu medreselerde eği- 2 96 tim gören
27.000 öğrenci bulunmaktaydı. Her yıl, Ağustos ayından Şubat ayına kadar geçen
sürede verilen yetersiz eğitim, medrese müderrislerine haksız çıkar sağlamanın
ötesinde, ancak bazı lüzumlu dinî bilgilerin verilmesi ile sınırlı bir
fonksiyon yerine getirmekte idi. "Skolastik ve mugalâtada yarışma haline
gelen Buhara, Timur’un devrinde olduğu gibi gerçek ilmin merkezi olarak eski
önemini yitirmekle birlikte, bilgiye susamış Müslüman gençleri kendine çekmeye
henüz devam ediyordu. Geri öğrenim usullerine, dinî istisnaiyet ve taassubun
hüküm sürmesine rağmen, orada Arap ve Fars dillerini öğrenen öğrenciler, isim
yapmış bilginlerin derslerini dinlemek ve en önemlisi, zengin kütüphanelerden
yararlanmak ve büyük doğulu düşünürlerin öğretileri- incelemek imkânına sahip
bulunuyorlardı." Gerek ulaşımın zorluğu, gerekse "Damulla"
(büyük imam) ünvanmı
alabilmek uğruna
Buhara*da en az 10 yıl çekilen maddî sıkıntı nedeniyle, Rusya'nın çeşitli
merkezlerinde alter- 299
natif
"yerli” medreseler tesis olundu. Meselâ, 1771'de Kazan'da iki medrese
varken, XIX. asrın ortasında bu sayı 57'ye yükselmişti.300
"iptidaî", "rüşdî", "idâdî"ve "âlî"
»eğitimin hepsini bünyesinde toplayan medreselerden en 301 ünlüleri, Kazan'da
"Muhammediyye", Ufa*da "Medrese-i Aliye-i Diniyye",30^
Orenburg*da "Hüseyniye",303 idi. Köylerde açılan
medreselerin ise en ünlüsü "Bubi Medresesi" olup,30^
Kırım'ın Bahçesaray’ından,30^ Hazar-Ötesi bölgesi- 306 307
ne; Taşkent*den
Sibirya’nın içlerine kadar pekçok 308 medrese şehirlerde ve köylerde tesis
olunmuştu. Gerek Kazan*da ve gerekse Türkistan’da mevcut medreselerin önemli
bir bölümü, eski usul üzere (usul-ü kadim) eğitim yapmaktaydı (XX. y.y.’a
girerken).30^
Türkistan
medreselerinde tahsil 20 seneye kadar varan uzun bir devre devam ediyordu. Hiç
bir fen ve tatbiki ilim dalının ders olarak yapılmadığı bu mektep ve medreselerde
okutulan mevzuların çoğu îslâm dinine ait bulunuyordu. Bazı dersler de Arapça
ve Farsça idi. Talebeler, bütün bu dersleri ezberleyerek okuyup öğrenirdi.
Fakat öğrendiği 310 Arapça ve Farsçanın Türkçe karşılığını bilmezdi. Keza,
"Tatar medreselerinde öğretim, Buhara medreselerindeki ■ K
aynı prensipler
Üzerine düzenlenmişti. Ne kesin olarak tayin edilen programlar vardı, ne de
kesin öğretim müddetleri; öğretim hayattan uzak ıskolastik metotlarla yapılıyordu;
her türlü özel düşüncenin belirtisine imkân vermesi 1 yen dini dogmatizm hüküm
sürüyordu." Hiç şüphe yok ki,
"bu (eski
usul) medreselerde öğrenim metotları ne kadar geri olursa olsun, bunlarda
öğretim, öğretmenlerin ihtisas seviyesi ve saire bakımından, en çok îslâm dini
konusunda genel bilgiler verilen ve bu arada öğrencilerin kabiliyetlerine
göre ana dilinde okuma yazmayı öğrendikleri 312 eski usul ilkokullardan çok
daha üstündüler."
Gerek medreselerde
ve gerekse mekteplerdeki çok geri öğretim metotlarına ve oldukça düşük eğitim
seviyesine rağmen, Rusların da kabul ettikleri bir gerçek vardı: Okur-yazarlık
oranı bakımından Rusya Müslümanlarının, Ruslara ve diğer azınlıklara oranla
daha ileride olmasıydı. Meselâ, Kırım*ı da içine alan Tavrid eyaletinde, 1867
yılı itibariyle, "Rus ahalisinden 66,1 kişi başına ancak 1 öğrenci düştüğü
halde, Kırım Türkleri 27,9 kişi başına 313 bir öğrenciye sahip
olmuşlardı." Aynı şekilde, 1870’- lerde Kazan vilâyetinde her 119 çocuğa
bir okul (medrese) düştüğü bilinmekteydi. Ünlü türkolog Hermann Vambâry’- nin
yazdığına göre, "Tatarlar arasında okuma yazma bilmeyenlerin sayısı,
hatta İngiltere ve Ftansa’dakilerden daha azdır." Bu arada Vambâry,
Tatarlar (Kazan ya da Îdil-Ural Türkleri kastediliyor - N.H.) arasında okuma
yazma bilenlerle böbürlenmek değil, okuryazar olmayanları hor görmek âdetinin
hâkim olduğunu kaydediyordu. Bir başka Batılı bilim adamı K. Fuchs’un ifadesine
göre Tatarlar, "hatta bazı Avrupa halklarından daha tahsillidirler. Okuma
yazma bilmeyen bir Tatar, hemşerileri tarafından 316 küçümsenmekte, ... ona
saygı gösterilmemektedir." Hiç şüphesiz, Rusya müslümanları arasında
okuryazarlık oranı en düşük olan Kazak-Kırgız boyları arasında eğitimin ya-
yılmasında
tdil-Ural müslümanlarınm -hocası, muallim ve müderrisi, maarifperest zengini
v.d.- rolü büyük olmuştu.Ksza, Sibirya’daki müslümanların eğitimine Buharalı
318 müslümanların katkısı inkâr edilemezdi.
4 Eğitimde
Reform Hareketleri
Çar hükümetlerinin
Rusya müslümanlarını cahil ve geri bırakma yolunda izlemiş olduğu sömürgeci
eğitim politikasına karşılık olarak, Kırım’dan Türkistan’a ve Sibirya’dan
Hazar Ötesi’ne kadar uçsuz bucaksız bir sahada açılmış binlerce mektep ve
medresenin mevcudiyeti, hiç şüphe yok ki, asimile olmamak için direnen bir
milletin iradesini yansıtıyordu. Rusya müslümanlarınm fedakârlığı son derecede
büyüktüj müslümanlara ait mektep ve medreseler,-Ufa ve Bahçesaray’ın dışında-
resmî okul olarak kabul edilmediğinden, no hükümetin ve ne de zemstvo
idaresinin malî yardımını alamamaktaydı. Gerek îslâmiyetteki vakıf geleneği ve
gerekse Hacı Zeynelabidin Tagi(yev), Hüseyinfov) ve Remi(ev) kardeşler gibi çok
sayıda zenginin, eğitim yolundaki büyük fedakârlıkları sözkonusuydu, ama
yinede en büyük fedakârlık, fakir ve ihtiyaç içindeki sade müslümanlara
düşmekteydi» flektep ve medresenin tesisi, hoca ve muallimin maaşı ve eğitimle
ilgili tüm harcamalar, köy ya da mahalle sakinleri tarafından karşılanmaktaydı.
Örnek vermek gerekirse, Sibirya’nın küçük ve fakir bir köyünde, 45 çocuğu
eğiten bir mektebin 550 ruble gibi azımsanmayacak bir meblağa ulaşan yıllık
masrafını, sadece 21 hâne arasında paylaşmakta 319 idi. Ne var ki, bunca emeğin
ve fedakârlığın karşılığı tam olarak alınamıyordu. Yedi-sekiz yıllık eğitimin
sonrasında hâlâ okuma-yazmayı sökememiş öğrenciler; ezberledik-
leri metinlerin
dışında arapça ve farsçayı okuyup anlayamayan mollalar, çağın çok çok
gerisinde kalmış eğitim dü- 32 0 zeninin göstergesiydi.
özellikle
medreselerde mutlak reform yapılması gerektiği yolunda bilinen ilk teklif,
Kazanlı ceditçilerden ünlü tarihçi ve ilâhiyatçı Şehabeddin Mercanî’den geldi.
Medreselerde skolastik muhtevalı eski ve yararsız kitapların kaldırılması;
dinî olmayan bilimlere müfredat programında yer verilmesi ve hatta rus dilinin
okutulmasına itiraz edilmemesi gibi o devrin şartlarına göre oldukça rasyonel
ve cesaret isteyen teklifleri önesüren Mercanî*- 321 yi, onun öğrencisi olan
Hüseyin Feyizhanî izledi. Aynı şekilde dünyevî derslerin de müfredat
programına alınmasını savunan Feyizhanî, ıslah projesi ile mektep ve medreseleri,
Rus okulları seviyesine çıkarmayı hedef aldı. Nitekim, geç de olsa,
"Muhammediyye Medresesi", "Bubi Medresesi", "Resuliye
Medresesi" gibi birçok önemli ve seçkin medrese, esas itibariyle Hüseyin
Feyizhanî’nin 322 projesinden esinlenerek tesis olundu.
Rusya
müslümanlarının eğitim kurumlarında ve eğitim zihniyetinde köklü
değişikliklere yol açan en önemli reform, Gaspıralı îsmail Bey tarafından
gerçekleştirildi. Sosyal-pedagojik çalışmalarına ilk olarak 1868’de Bahçesaray’
daki ünlü Zincirli Medresesi’nde rusça muallimi olarak başlayan Gaspıralı,
burada edindiği acı tecrübelerin-^23 ışığında, kafasındaki yeni öğretim
metotlarını sistematize edip uygulamaya koyabilmek için 1884 yılma kadar
bekledi.
Gasnıralı* nın
önesürdüğü, ”usul-ü cedit” ya da "usul-ü savtiya” diye da bilinen öğretim
metodu, fonetik metodun ta kendisiydi; harfleri değil, sesleri öğretmek esasına
70 A dayanıyordu. Gaspıralı îsmail
Bey, bu yeni öğretim metodunu bütün Rusya müslümanlarına tanıtmak amacıyla,
önce ‘'Tercüman” gazetesinde seri yazılar yayınladı. Sonra, yeni metodu
uygulayacak mekteplerde kullanılmak üzere ilk alfabe kitabını "Hoca-i
Sibyân”ı bizzat kaleme alarak ‘Tercüman l’latbaası”nda bastırdı. Daha sonra da,
1884 yılı içinde "Birinci Mekteb-i Cedidi”, Bahçesaray’m Kaytmaz Ağa
mahallesinin harabe mektep binası içinde faaliyete geçirdi. Sadece 12 çocuğun
kaydını yaptırdığı bu mektepte, 45 günlük eğitimin hemen ertesi günü yapılan
halka açık imtihanda, bütün öğrencilerin Türkçe okuyup yazabildikleri 32 5
görüldü. Usul-Ü Kadim yani eski tip eğitim metodunun kalmasından yana olanların
hücumlarına rağmen, önce öğrenci sayısı 40’a çıktı, sonra ikinci cedit mektebi
açıldı. Gaspıralı, lehte kamuoyu oluşturmak amacıyla, Bahçesaray pazarındaki
bir kahvehanede yirmi kadar hammal ve çırak için "Akşam Mektebi"
tesis etti ve 40 gün içinde hepsinin 32 6 okur-yazar olmasını sağladı.
Gaspıralı*nın yeni
metoduna göre, Arap alfabesinin öğretilmesi bile farklıydı. Byna göre, önce
harflerin telâffuz şekilleri, takiben kelime içinde kullanılış biçimleri,
sonra da bu kelimelerin cümle içinde nasıl kullanıldıkları öğretilecekti,
tlâve olarak da yazı yazmaya en baştan öncelik verilecekti. özetle söylemek
gerekirse bu yeni metotta, dayak, falaka ve küfür yoktu. Sıhhî bina ve derslik,
teneffüs zamanı vs tatil süresi, her sınıfta 30’u aşmayan öğrenci sayısı, günde
4 saat üzerinden haftada 6 günlük ders programı, aritmetik ve türkçe gramerin
de yeraldığı zenginleştirilmiş müfredat gibi pek çok ayrıntı, bizzat Gaspıralı
tarafından hüküm altına alınmış- *19 o
,tı. Eğitimin
başarılı sonuçları, başta "Tercüman” olmak üzere diğer müslüman
gazetelerinde duyurulunca, Rusya’nın hemen her tarafından bu yeni metodu
öğrenmek isteyen mollalar, Bahçesaray*a gelmeye başladı. Böylece,
"Birinci nümune mektebi, hem mekteb, hem de bir dereceye kadar *Darü'
1-flua İlimin’ vazifesini ifa ediyordu." Burada bir iki ay kadar kalıp,
yeni metodu öğrenen mollalardan -yiyecek ua yatacak parası dahil- bir tek
kuruş bile alınmıyordu, hatta "kuru dua" bile kabul edilmiyor- *r n
du. Bütün bu hizmetlerin karşılığında Gaspıralı’nm bir tek isteği vardı;
"Öğrendiklerini iki adama öğretmeye, usûl-ü savtiyye’yi göstermeye, kendi
mekteplerinden maada iki mektebin daha ıslahına çalışmaya söz veriyorlar, yani
vicdanen borçlu ediliyorlar idi. Böylece birbirinden öğren- 331 mek usûlü ile
muallim yetiştirmek çaresi bulunmuş idi." Gaspıralı, yeni metotla
öğretimin propagandası için sık sık gezilere çıktı, davetler ve toplantılar
düzenledi, özellikle de zengin tüccarların malî desteğini, bu yeni metot üzere
eğitim veren mektepler üzerine çekmeyi başardı. "Bakû’lu Hacı
Zeynelâbidin Tagi(yef), Orenburg’lu HUseyinoğlu, SibiryalI Hacı Nimetullah gibi
yüz ikiyüz mektebin masrafına para vermişlerden sarfınazar Akçura- oğulları,
Apanamioğulları, Abdülmennanoğulları gibi onar, 332 onbeşer mektep te’sis eden
Türkler az değildi." Oysa,
1890'11 yıllarda,
müslüman zenginlerin maarif ve hayır 333
işlerine
ilgisizliğinden şikâyet edilmekteydi. Halkın da bu okulların masraflarına
katılımıyla, usul-U cedit mekteplerinin sayısı kısa sürede çığ gibi arttı.
Ancak, Orta Asya'da hiçbir gelişme görülmemesi üzerine, Gaspıralı îsmail Bey,
1893'de bu bölgeye gitti. Türkçeden çok fars- çanın geçerli olduğu Semerkant
şehrinde, ünlü zenginlerden Abdülgani Bay Hüseyin(ov)'un evinde misafir olunan
ve bu sayede şehrin ilerigelenleri ile toplantı yapma imkânına kavuşan
Gaspıralı, usul-U cedit mekteplerinin faydalarını anlattıktan sonra,
evsahibinin hânesinde 20-30 kadar çocuğun devam edeceği bir nümune mektep
açtı. Yol arkadaşı Bakıl'lu Sultan Mecit Ganizâde bu mektebin eğitim sorum-
luluğunu üstlendi,0 "Gelen gidene usul-ü aavtiyenin âsân- lığı
gösterildi. İmtihan ile sabiyanın derste olan terakkileri tayin edildi.
Mektebin şöhreti her tarafa cayrap tiz öğrettiğine göre Türkistanlılar bu
mektebe kendilerince münasip bir isim verdiler.. Bu da 'maşinalı mektep' 335
idi." Ne var ki, mektebin şöhretinin yayılmasıyla birlikte, üç ay sonra
resmî makamlar tarafından kapatıldı. Ancak, maksada ulaşılmıştı; Taşkent ve
Fergane'de de 336
benzer mektepler
tesisine girişilmişti. 1905'de Kongreler Dönemine girilirken, Rusya'da usul-ü
cedit üzere 337 eğitim veren okulların sayısı 5.000’i bulmuştu.
Yeni eğitim
metodunun başarısı, sadece kabul gördüğü mekteplerin sayısı ile sınırlı değildi:
Eğitimde 33R arapça, yerini türkçeye bırakmış; dolayısıyla dilde birliğe doğru
Önemli bir adım atılmıştı. Bu da yeterli değildi. Reformun çerçevesi oldukça
geniş tutulmuştu: "İlkokul medreseden ayrılacaktı (eskiden bunlar karışıktı);
öğretmen * sadaka* değil, aylık alacaktı (eskiden böyle bir şey yoktu);
ilkokulun kendine has öğretmenleri olacaktı; kız çocukları için ayrıca
ilkokullar açılacak ve onlara da erkek çocuklara öğretilen bilgi ve marifetler
öğretilecekti; Öğretim bir programa göre yapılacak, 33 5
her yaşa göre ders
kitapları kullanılacaktı.** Bu gaye doğrultusunda Gaspıralı İsmail Bey,
sözkonusu mekteplerin ihtiyacı olan ders kitaplarını, diploma v.s. gibi matbu
evrakı da kendi matbaasında basmayı ve dağıtımını Üstlendi.340
Görüleceği üzere,
"İlkin Türk çocuklarına Elifba*yi, daha o zaman Batı dünyasında eskimiş
olan ve bizce *cedid* (yeni) sayılan usulle öğretim dâvasıyla *Usul-ü cedid’ hareketi,
sonraları, çeşitli zamanlarda Rus istilâsına uğrayan ve çarların obuscurantist
(cehalet taraflısı) idaresi altında uzun devirler bilim ışığı görmeyen T0rk
ka- vimlerinin, bir maarif ve kültür davasına dönüştü.”34^ Bu arada
medreseler de ihmal edilmedi. XX. Yüzyıla girerken, başta Alimcan Barudi* nin
idaresindeki "Huhammediyye’’ medresesi olmak üzere, Bahçesaray*daki
Zincirli Medresesi 342 ve daha pek çok medresede reform hareketleri görüldü.
Mercanî ile başlayae bu yenileşme, Gaspıralı’nın yeni eğitim metodunun geniş
tabanlı kabulü ile daha çok medrese de kendini hissettirdi. Ancak, Rus yöneticilerinin
türlü engellemeleri sonucunda, 1894-1905 yılları arasında bu yeni metot üzere
eğitim veren 9 yeni medrese kurulabil- 34 3 di. Hiç şüphe yok ki, sayının bu
kadar yetersiz olma-
sında, Çarlık
yöneticilerinin İdarî ve hukukî engellemelerinin yanısıra, medreselere yeni
metodun girmesine şiddetle karşı çıkan molla ve müderrislerin, kısaca kadimci-
lerin büyük rolü oldu.344 Yeni metodun öngördüğü, Türk dili ve
edebiyatı, fizik, kimya, psikoloji, sağlık bilgisi, Rusça ve Fransızca gibi
zorunlu dersleri vermek, ya da verilmesine müsamaha göstermek; kadimcilerin
köhnemiş ilim 34 5 zihniyetine ters gelmekteydi. Ancak, sınırlı sayıda da olsa,
yeni metot üzere eğitim veren medreseler, Rusya müs- lümanlarmın kültürel
hayatına önemli katkılar sağladı- lac.34S
1905
İhtilâli ile başlayan "Kongreler Dönemi", usul-ü cedit üzere eğitim
veren mektep ve medreselerin sayısında adeta bir patlamaya yolaçtı. Sayısal
artış ise beraberinde millî-kültürel canlanmayı getirdi; eğitimin kalitesi
yükseldi ve bunun sonucunda da bağımsızlık talebine giden yolda mücadele veren
kadrolar yetişti. Ayrıca ilâve etmek gerekirse, müslümanları asimile etmek
amacıyla açılmış "Yerli-Rus" okullarından yetişen Türk gençleri de
-pek az istisnayla- bu kadroların içinde yeraldı. Ama, özellikle eğitim
alanında usul-ü cedit hareketine omuz veren ve hatta Gaspıralı İsmail Beyin
programına katkıda bulunan aydınları belirtmek gerekirse, Îdil-Ural*dan Hadi
Maksudî,340 pı. Fatih Kerimî,349 Alimcan Barudi,350
Abdullah 351 T
en
ve Ubeydullah Bubî,
Azerbaycan ve'Kafkasya’dan Sâbir 4 Hacı Seyit Azim, Sultan Mecit
Ganizade, Habib Bey Mahmut- beyli, Mirza İsmail Kutsî, Haşan Bey Zerdabî ve eşi
Hanife 353 Hanım, Türkistan’dan Münevver Kâri, Sabircan Rahimî,
îşan Hoca Hani,
Sami Kâri, Selimhan Tillehanoğlu, Flahmud 3 54
Hoca Behbudî, kayda
dağar ceditçi eğitimciler arasında yeraldı.
5» Dil ve
Edebiyat Alanındaki Gelişmeler
Rusya müslümanları,
Tacikler ve Kafkasya’da yaşamakta olup sayıca önemsiz bazı etnik gruplar
(Çeçenler, înguşlar, Osetinler v.d.) dışında, ezici çoğunluk itibariyle Türk
soyundan gelmekteydi. Ancak, çok geniş bir coğrafî sahaya yayılmış olmaları,
çok sayıda boydan oluşmaları, şive farklılıkları gibi bir dezavantajı da bera-
355 berinde getirmişti. XIX. Yüzyılın sonlarında başgöste- ren kültürel
reformlar öncesinde son derecede geri ve kapalı bir hayat yaşayan Rusya
müslümanlarının, lehçe ve şive farklılıklarını gidermek suretiyle millet
bilincine ulaşmaları elbette düşünülemezdi. "Huhammedan” tâbiri ile anılan
Rusya müslümanları, milliyetlerini ifade için de "müslüman"
kelimesini tercih ile kullanmakta idi. Ayrı bir Türk milletine mensup oldukları
gerçeğini anlamaları; Kazak, Tatar, Kırgız, Azeri gibi çeşitli adlarla anılan
müslümanların Türk soyundan geldiğini kabul etmeleri için güçlü bir propaganda
ve sürekli eğitim gerekliydi. Ne var ki, Çarlık hükümetlerinin -başta sansür
uygulaması olmak üzere- asimilasyon politikasını iflâs ettirecek bir azınlık
milliyetçiliği propagandasına ve eğitimine izin vermeyecekleri de tabiiydi.
Üstelik, misyoner îlminskiy’in resmî makamlar tarafından kabul gören metodunun
esasını, kiril alfabesini Türk lehçelerinde kullanmak ve bu suretle Rus kültürü
ve Ortodoksluk potasında erimelerini sağlamak tezi teşkil ediyordu, tkinci
aşamada ise, “müşterek bir Türk-Tatar dili yerine, her bir boy için boy
şivesinin ana dili olarak kabul ettirilmesi** gelmekteydi. Nitekim, Kazaklar
arasında, îlminskiy’in bizzat hazırlamış olduğu Kazak gramerinin de etkisiyle,
“Kazak milleti, dili ve edebiyatı" oluşturulması yolunda teşebbüslere
rastlanıldı. Meselâ, İbrahim Altınsarı(n), îlminskiy tarafından kullanıldığını
anladıktan sonra, bu yolda eser vermeyi bırakmıştı.
Rusya müslümanları
arasında "dilde birlik" sağlama yolunda en etkili adım, diğer reform
hareketlerine damgasını vuran Gaspıralı îsmail Bey tarafından atıldı. O’nun
356 bu alandaki prensipleri şöyle özetlenebilir:
1)
Türkçeden, mümkün olduğu kadar yabancı dil ve
kaideleri çıkarmak,
2)
Okur yazarlar tarafından anlaşılmayan arabî ve
farisî tabirleri kaldırmak,
3)
Her şivede pek kaba olmayan mahallî kelimeleri
Osmanlı-Türk tasrifine uydurarak kullanmak,
Gaspıralı îsmail
Bey*e göre, Rusya müslümanlarını "dilde, fikirde, işde birlik" hâline
getirmenin en önemli aşaması, yani millet olma bilincinin temeli, ortak bir
yazı ve konuşma dilinin hâkim ve geçerli kılmmasıydı. Gaspıralı*nın bu amaca
ulaşmadaki en önemli vasıtası ise, "Tercüman" gazetesi olmuştu.
"Tercüman*ın lisanı Kazan*dan Kafkasya’ya, Kırım’dan Türkistan’a kadar
anlaşılıyordu..., 357 TÜrkler her yerde anlaşmağa başlamışlardı." Keza,
"Türkçülüğün Esasları"nda Ziya Gökalp, "Tercüman gazetesini
Şimal Türkleri anladığı kadar da Şark Türkleri ile Garp Türkleri de anlardı.
Bütün Türklerin aynı lisanda
birleşmelerinin
kabil olduğuna bu gazetenin vücudu canlı 359
bir delildir” demek
suretiyle, Gaspıralı*nin bu alandaki başarısını takdis ediyordu. "Osmanlı
dili, Türk şivelerinin biridir ve en büyüğüdür, edebiyatça en ziyade
ilerlediğidir"359 diyen Gaspıralı İsmail Bey, Türk Dünyasının
müşterek edebî dili olarak kabul ettiği sadeleştirilmiş İstanbul lisanını
kullanan şair Flehmet Emin Beye 3 60
(Yurdakul)
gönderdiği tebrik mektubunda:
...Türk âlemine
dediğim mübalâğa zannolunmasm ... çünkü şiirlerinizi Edirne, Bursa, Konya,
Ankara, Erzurum Türkleri anlayıp, lezzetlenip okuyacakları gibi, Tiflis,
Tebriz, Şirvan, Horasan, Türkistan, Kâşgar, Deşt-i Kıpçak, Sibirya, Kazan ve
Kırım Türkleri de okuyacaktır ki, bu şerefe Fuzulî ve Nâbî nail olamadılar.
Kırk elli milyonluk ve otuz asırlık bu âleme iptida bir kaşık oğul balını
yediren siz oldunuz ki size şereftir, bize saadettir... Tebrik ediyorum...
"Tercüman"ın da çabaladığı bu yolda hizmettir. Sade ve
"kaba" lisandır ki, Dersaadet’in hamal ve kayıkçılarına, Çin dahilinde
bulunan Türk devecilerine gazeteyi tanıtmıştır} Kazan’da, Sibirya’da olduğu
gibi, Tebriz’de ve Horasan’da da Bahçesaray dilini Öğrenmeğe meyil doğurmuştur.
İstanbul edebiyatının mesleksiz devamından ve tutî kuşu lisanından usanmış,
kararmıştım. Şiirleriniz pek büyük teselli oldu. Bunun için de Allah sizden
razı olsun....
Cümleleriyle, dil
birliğinin siyasî sınır tanımazlığını ve kapsamını veciz bir üslûpla dile
getiriyordu, Usul-ü cedit hareketi ile birlikte kullanım alanı da genişleyen
"müşterek edebî dil" yani sadeleştirilmiş, halkın anlayabileceği
saflıkta İstanbul Türkçesi, "Tercüman" gazetesinin sütunlarını aşmak
suretiyle, Kazan*da, Kırım’da, Kafkasya’da, Türkistan’da yayınlanan 35’i aşkın
gaze- 3 61 te ve mecmuanın sütunlarında da yeralmıştı. Bunların içinde etki ve
tiraj itibariyle en önemli olan ikisi, Orenburg’da yayınlanan "Vakit”
gazetesi ile Kazan*da yayınlanan "Beyan-ül Hak" gazetesi idi.
Ayrıca, "Tercüman" İdaresi tarafından yayınlanan kitapların yanısıra,
Kazanlı Musa Akyiğitzade*nin "Hüsamettin Malla" .adiı hikâyesi 1896*
da, Zahir Bigi’nin "Güzel Hatice" adlı romanı 1896*da, Osman
Akçokraklı’nm "Hikâyeti Minkecan Hanım Türbesi" adlı hikâyesi
1899*da, Seyit Abdullah özenbaşlı*nin "Olacağa Çare Olmaz" ve Haşan
Sabri Ayvaz(ov)*un "Neden Bu Hale Kaldık" adlı piyesleri ve
"Nasıl Tedris" eseri, Tercüman dilinde idi. Aynı şekilde Ayaz
İshakî’nin bazı hikâyeleri ila Abdullah Tukay*m bazı şiirleri, Sadri
Maksudî*nin "Maişet" hikâyesi ve Fatih Kerimî*nin bütün yazıları,
"müş- 3 62 terek edebî dil" ile yazılmıştı.
Gaspıralı İsmail
Bey*in önderliğinde yürütülen "dilde birlik" hareketi, yüzyıllar
öncesinde kaleme alınmış "Köroğlu", "Ahmediyye",
"Letaif-i Hoca Nasrettin", "Seyitbattal”, "Aslı ve
Kerem", "Aşıkgarip"den öteye gitmeyen edebiyatın gelişmesine de
büyük katkıda bulundu. Kazan Türklerinin yeni edebiyatına ve o edebiyatın yeni
lisanına damgasını vuran Abdülkayyum Nasirî ile Azerî lehçesinin işlenmesinde
önemli rol oynayan Mirza Fethali Ahundzâde, dil sorununa "mahalli
lehçecilik" perspektifinden bakmışlar, Çokan Velihan(ov), îbrahim
Altmsarı(n) ve Abay Kunanbay(ev)’de aynı perspektiften Kazak edebiyatına
katkıda bulunmuşlardı. Dolayısıyla, "umumî edebî dil yanında mahallî
lehçecilik cereyanı da bütün Türklerde 3 63 canlanıyordu." Bu iki cereyan,
her ne kadar birbiriyle çelişse de, XX. yüzyıla girerken Rusya müslümanlarının
Batı ve Ru3
edebiyatıyla tanışmasına, kendi edebiyatının 3 6^ çağdaş örneklerinin ortaya
çıkmasına yolaçtı.
XX.
Yüzyıla girerken,"hristiyanlaştırılraış Kazan- lılar, Yakutlar ve
Sibirya*da yaşayan bazı ufak Türk kabileleri ... Rus harfleri kullanıyorlardı
ki, bu yazı on- < T
lara Ortodoks
mezhebi ile birlikte intikal etmişti.” tşte bu sonucun alınmasında en önemli
rol oynayan îlminskiy’- in 25 Hayıs 1876 tarihli teklifi, "çeşitli
işaretlerle harekelenmiş Rus alfabesinin müslüman Türklerin kullan- 3 66 dığı
ayrı lehçelere uygulanmasıydı." Ne var ki, çeşitli siyasî sebeplerle
Çarlık hükümetleri, îlminskiy*in sözkonusu teklifini -sadece Ortodoksluğa geçen
Türk bayları üzerinde pratiğe geçirebildi.
Arap alfabesinin
öğretiminde karşılaşılan güçlükler, öğrenilmesi çok daha kolay olan kiril
alfabesinin ruslaştırma politikasının bir vasıtası olarak kullanılması gerçeği
karşısında, birtakım Türk aydınlarının alternatif alfabe aramalarına yolaçtı.
Bu, lâtin alfabesiydi. îlk olarak Flirza Fethali Ahundzâde, "1857* de
Azerbaycan’da ve 1853*de İstanbul’da Türk dili için lâtin harfleri- 3 67 nin
kabulü ile ilgili projeler ortaya atmış," ve projesini İstanbul’da
Sadaret makamına bizzat vermiş idi. Ahundzâde’nin projesi, kendisinin de
katıldığı "Cem’iyyet-i îlmiyye-i Osmaniyye"nin toplantısında
görüşülmüş, somut bir karara varılamamıştı.,Buna rağmen, sözkonusu toplantıda
Ahundzâde’nin teklifi hayli taraftar bulmuştu. Ahundzâde, projesinin
desteklenmesi için Namık Kemal’den de yardım istemişti. Arap harfleri yerine
lâtin harf-
lerinin
ikâmesi teklifi, daha sonra Tiflis’de "Şark-ı Rus” 370 gazetesinin
yayıncısı Muhammed Şahtahin(skiy) ila
Kazan’-
da Said Remi
tarafından yeniden gündeme getirildi. Ama sonuç değişmedi} Çarlık rejimi
süresince arap harfleri hiçbir ıslahata gidilmeksizin Rusya müsiümanlarının
yazısı dlmakta devam etti.
F. EKONOMİK VE
SOSYAL FAALİYETLER AÇISINDAN RUSYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU
Çarlık Rusyası
kanunları önünde "yabancı dinden” uyruk statüsündeki Rusya müslümanları,
tıpkı kültürel sahada olduğu gibi, ekonomik ve sosyal sahada da geri durumda
idi. Banka kredileri başta olmak üzere, tarım, ticaret ve sanayii teşvik
tedbirleri, müslümanlar için geçerli değildi. Müslümanlara banka kurma izni
verilmiyordu. Keza, verimli toprakları ellerinden alınan müslümanlar, daha
kıraç topraklara sürülüyor, yerlerine Rus göçmenler iskân ediliyordu. Ama
bütün bunlara rağmen, yine de müslümanlar hatırı sayılır zenginlere sahipti.
Buna karşılık, birden çok kadınla evlilik, "kalın” adı verilen acımasız
başlık âdeti gibi pekçok hususlar, Rusya müsiümanlarının sosyal açıdan
geriliğinin göstergesiydi. Başta "cemiyet-i hayriye"ler olmak üzere,
Rus mülkî makamlarının izin verdiği ölçüde açılan sosyal yardımlaşmayı
amaçlayan dernekler, işsizlik, açlık, cehalet gibi sosyal yaraları sarmaya
çözüm yolları aramaktaydı.
1» Kırım’da
Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler Açısından Müslümanların Durumu
Kırım’ı da içine
alan Tavrida vilâyetinin Genel Valisinin 1891’de yaptırdığı bir araştırmanın
sonucuna göre, müslümanlara ait toprakların üçta ikisi, çeşitli hileli
yollardan, sahte belgelerden yararlanılarak Rus hâzinesi- 3 72 ne devredilmiş
ve Rusların mülkiyetine geçirilmişti.
Bu durum, başlıca
geçim kaynağı tarım olan Kırım müslü- manları için açlık ve sefalet anlamına
gelmekteydi. Toprakların gaspedilmesi, az topraklı köylüleri olduğu kadar,
Hanlık Döneminden intikal eden çok topraklı mirza sınıfı- 373 nı da olumsuz
yönde etkiledi. Şehirlerdeki müslümanla- rm durumu hiç te içaçıcı değildij
sadece Bahçesaray*da Belediye Teşkilâtında müslümanların sözsahibi olmaları ve
bir ölçüde zenaatkârların geleneksel "lonca sistemini" devam
ettirmeleri, tüm olumsuzluklar içinde görülen sadece iki olumlu gelişmeydi.
Vakıf arazilerinin tamamına ya- 375 kını müsadere edilmişti. Ve bu şartlar
altında, tüccar ya da sanayici olarak isim yapan kayda değer bir müslüman
zengininden bahsetmek mümkün değildi.
Bütün müslüman
kadınlarının ortak sorunu olan "teaddid-i zevcât" yani çok evlilik,
Kırımlı müslüman kadınlar için de sözkonusuydu. Aynı şekilde, eğitim açısından
erkeklere oranla daha geri olan müslüman kadınları, XIX. yüzyılın sonlarına
doğru, fedakârlık ve çalışkanlıkta Zühre Gaspıralı’örneğine sahip oldular.
Gaspıralı îsmail Beyin eşi olan Zühre Gaspıralı, kadınların da erkeklerle birlikte
yanyana mücadele verip kazanabileceklerine dair canlı bir timsal olarak dikkat
çekti. Daha sonra bu imajı, kızı Şefika Gaspıralı (Yusufbeyli) "Alem-i
Nisvan" (Kadınlar Alemi) mecmuasını yayınlamak suretiyle pekiş- 377 tirdi.
Usul-ü cedit mekteplerinin yaygınlaşması ile birlikte, '‘Türk kız va erkekleri
Rus lise ve üniversitelerine devama başlamışlardı. Şöyle ki 1897’de yapılan
nüfus sayımı, îdil boyu ve Kırım müslüman kadınları arasındaki okur yazarlık
nispetinin, Rus kadınlarınınkinin üstünde 3 73 olduğunu ortaya koymuştu.”
I
Vakıf topraklarının
tamamına yakınına hükümet tarafından elkonmuş olması nedeniyle, Kırım’da
müslümanlarara- sı dayanışmayı sağlayacak sosyal yardımlaşma cemiyetlerine
büyük ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu alanda da ilk adım Gaspıralı İsmail Bey
tarafından atıldı. 1870’de dört yıllık süre için Bahçesaray Belediye
Başkanlığı’na seçilen Gaspıralı, hayır işleri doğrultusundaki pekçok
girişiminde sert muhalefet- le karşılaştı. Daha sonra, "Cemiyet-i
Hayriye”lerin tesisi için kamuoyu oluşturma gayreti gösteren Gaspıralı,
Bahçesaray’daki "Yetimler Müessesesi"ne işlerlik kazandırmak
amacıyla, şehrin tüccar, esnaf ve diğer ilerigelenleri- ne davetiyeler gönderdi
ve bu suretle hayır işlerine geniş 300 çaplı katılım için ilk fırsat ortamını hazırladı.
Kısa bir süre içinde Kırım’ın hemen her kasabasında "cemiyet-i 381
hayriye"ler tesis olundu. Meselâ, Akmesçit Cemiyet-i Hayriyesi’nin 1895’de
toplanan 1. Kongresi* ne, şehrin mir- 382 zaları ile muteber kişilerinin tamamı
katılmıştı. Sözkonusu cemiyetler, fakir-fukaraya yardımın yanısıra, başta
Rusya olmak üzere, İstanbul, Lozan, Paris gibi merkezlerde müslüman
öğrencilerin yüksek öğrenim görmeleri çok yüce anlamlı bir görev de
üstlenmişti. Rusya müslüman- ları içinde türkoloji alanındaki çalışmaları ve
eserleri 384 ile Un yapan Prof. Bekir Sıtkı Çobanzade, birincilikle mazun
olduğu rüşdiye mektebi boyunca Karasubazar Cemiyet-i Hayriyesi’nin maddî
desteğini almış, aynı cemiyetin yardımları ile İstanbul’a -öğreniminin devamı
için- gönderil-
id C
mişti. Sadece
"Yalta îslâm Cemiyet-i Hayriyesi"nde fakirlere yapılan yardımların
yanısıra, 2’si yüksek öğrenim-
,de olmak üzere, 99
erkek ve 56 kız çocuğuna karşılıksız burs verilmekte, okullara parasal yardımda
bulunulmakta idi.39ö
2.
Kaf kasya yet .Azerbaycan* da Ekonomik ve Sosyal
Faalivetlar Açısından Müslümanların Durumu Kafkasya ve Azerbaycan’daki müslümanların
çoğunluğu topraksız köylü durumunda idi. Bölgenin Rus işgaline girmesinden
sonra, Çat’ın 1841 tarihli fermanı ile "sadık olmayan" büyük toprak
sahiplerinin (beg ve ağalar) toprakları müsadere edilmiş; 1846 tarihli ferman
ile de müslüman köylüler, Rus mujikleri gibi kulluk-kölelik sistemine katılmıştı.
Her ne kadar 1870’de çıkarılan yeni bir fermanla kulluk-kölelik sistemi iptal
edildiyse de, topraksız müslüman köylülerin durumunda olumlu hiçbir gelişme
olma- 7 Q *7 mıştı. öte yandan sanayileşmenin ve özellikle Bakû’daki petrole
dayalı sanayiin tabii bir sonucu olarak, müslüman işçilerin sayısında önemli
artışlar oldu. Bu arada Hacı Zeynelabidin Tagi(yev), Şemsi Abdulla(yev), Musa
Naki(yev), Ş. Asadulla(yev), A. Rıza(yev), H. Dadaş(ov), î. Hacı(nski) gibi
hatırı sayılır sermaye ve işletme sahipleri ortaya 388 çıktı. Keza,
Azerbaycan’ın orta halli ve daha yüksek çapta toptancı tüccar sınıfı, müslümanlardan
oluşmaktaydı. Azerî sanayicileri, "sadece Rus sermayesi ile değil, Rusların
desteklediği Ermeni endüstrisi ... ile de mücadele 38 9 etmek ...
zorundaydı."
Kafkasya
ve Azerbaycan’da sünnî ve şif mezhebine mensup müslümanların sahip olduğu iki ayrı
dinî merkeze rağmen, müslüman kadınların ekonomik, sosyal, siyasal ve hukukî
alanda geriliği, eşitsizliği hep aynıydı, özellikle "teaddid-i
zevcât" âdeti, müslüman kadınların en önemli sorunu olmakta devam
ediyordu. Çarlık hükümetleri, bu hukuksuzluğu giderecek tedbirleri almak şöyle
dursun, mekteplere, öğrencilerin bağdaş kurup oturmaları yerine iskemle ve kara
tahta hediye eden yani çağdaş görünüme küçük bir katkıda bulunanlara -iki yıl-
hapis cezasını 390 lâyık görüyordu. Bazı yüksek okullara müslüman öğrencilerin
girmelerine izin verilmiyorj izin verilen yüksek okullardan mezun olanlar ise,
"votkanın sertlik derecesini tayin etmenin dışında, -öğretmenlik dahil-
hiçbir « J91
görev
adamıyorlardı." Bu olumsuz şartlar altında, müslüman kadınının lâyık
olduğu çağdaş seviyeye gelmesi, eşit hukuka kavuşması için ilk adım, büyük
reformcu Haşan Bey Zerdabî ve eşi Hanife Hanım tarafından atıldı. Haşan Bey,
"kadınların Azerbaycan Türk toplumunda öz değerli yerlerini tutabilmeleri
için, onların da okumaları gerektiğine inanıyordu. Bu amaçla bir kız okulu
açmak için bir dilekçe veriyor; dilekçe en sonunda çarın vezirler heyetine
(Bakanlar Kurulu - N.H.) Bu mesele sinodda görüşülürken sinod savcısı meşhur
Pobedonostsev’in, ’İslâm yedi başlı dev gibi bir heykele benzer, bu heykelin
bir başını kessen yerine yüzü biter. Biz bunların erkeklerinin okumasından
korkuyoruz. Kadınlan da okursa onlara karşı dur- 392 mak olmaz.* gerekçesile
reddedilmişti." Zerdabî, red cevabından yılmadı ve tekrar aynı mealde
dilekçe verdi. Ancak, II. Nikola’nın taç giyme gününü fırsat bilen önlü zengin
Hacı Zeynelabidin Tagi(yev), ekonomik nüfuzunu kullanmak süratiyle, hükümetten
bir kız okulu açmak iznini aldı. Bu okulun tüzüğünü Haşan Bey Zerdabî
hazırladı, müdüreliğini İsa eşi Hanife Hanım üstlendi. Tagi(yev) ayrıca,
müslüman kadınlarının temel görgü ve hukuk bilgisine sahip olmaları amacıyla
hazırlattığı "Terbiye-i Nisvan" 393 risalelerini ücretsiz olarak
dağıttırdı.
Bölgedeki vâkıf
topraklarının büyük bölümü, işgal 394 sonrasında Çarlık hükümetleri tarafından
gaspedildi. Fakir ve yetimlere yardım amacıyla ilk dernek kurma teşebbüsü,
1872’de Haşan Bey Zerdabî tarafından gerçekleştirildi ve gerekli izin resmî
makamlardan alındı. Bakû'da faaliyete geçen bu "Cemiyet-i Hayriye",
Zerdabî’nin yorulmak bilmeyen çalışma temposu sayesinde, özellikle fakir
öğrencilerin okutulması hususlarında parlak sonuçlar elde ettiyse de, iletki
yıllarda yardımların kesilmesi sonucu 395 kapandı. Bu tür hayır cemiyetlerinin
kurulabilmesi, ancak 1905 îhtilâli sonrasında mümkün oldu. "Kongreler 3 96
Dönemi"nin başlaması ile birlikte "Saadet Cemiyeti",
"Kafkas Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi", 397 "Tiflis
Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi",390 "Necat Cemiyeti", 399
"Neşr-i Maarif Cemiyeti'*400 üa "Sefa
Cemiyeti" ve "Edep Yurdu"401 ^ibi çok sayıda
kültürel-politik dernek bölge müslümanlarına hizmet vermeye başladı. Bu suretledir
ki, Azerbaycan ve Kafkasya’da sosyal-kültürel hayatta canlanma, millî-medenî
uyanış sözkonusu olabildi.
3.
tdjl-Ural ve tç Rusya' da Ekonomik ve Sosyal
Faaliyetler Açısından
Müslümanların Durumu Kazan Hanlığı’nın işgalinden sonra topraklarının
büyük bölümü Ruslar tarafından gaspedilen müslümanlar, Rusya’nın iç bölgeleri
ile Sibirya’ya kadar uzanan bölge- ' lerde yeni yerleşim merkezleri kurmuşlar,
özellikle Kazak-Kırgız stepleri ve Türkistan ile olan ticarî ilişkilerde, dil
ve din avantajı ile Rus tüccarlarından daha 402 başarılı olmuşlardı. Daha 13.
yy.da Kazan şehri ve civarında fabrika ve imalâthanesi olan müslümanların sayısındaki
artış dikkati çekmekte idi, Ahmed, Gani ve Hahmud Hüseyin(ov)*lar, Orenburg’dan
Şakir ve Zakir Remi(ev)’ler, SibiryalI Nimetullah Hacı Seydak(of), Bubî*den
Hacı Muhammedcan, Troyski’den Yauş(ev)* ler, Kızılyar’dan Flurad(ov) Tümin(ov)’
lar, SibiryalI Şeyhullah ve Zahidullah Kardeşler, kayda değer zenginler
arasında sayılıyordu. ”1812’de Tatarlar Kazan’da on büyük sanayi tesisinin
dokuzuna sahipti ve 1890*da oradaki bütün sanayiin üçte biri ellerinde idi.
Akçura, Agişef, Apanaef, Burnabaef, Yunusof ve Rahmetullin doğu Rusya dokuma
ürünlerinin ve sabun ve deri sanayiinin ... Urallarda altın 403 madeni ve
orman işlerini üzerlerine almışlardı.** Çarlık hükümetleri, özellikle müslüman
tüccarların Türkistan ve Kazak-Kırgız steplerindeki ticaret tekelini kırmak
amacıyla birdizi tedbirler aldı.^0^ Hatta daha da ileri gidildi ve
Tatar tüccarlarına Türkistan’da mülk edinme yasağı getirildi,kredi açılmadı ve
büyük şirket kur- maları engellendi. Bu gelişmeler üzerine müslüman
tüccar ve
sanayicileri, Rus "emperyalizmine karşı", kendi bölgelerinin dışında,
Rusya Türk topluluklarının tamamını içine alacak biçimde bir millî-dinî birlik
idealine sarıldılar. "Çünkü Rus rakipleriyle savaşabilmek için bu sınıfın
önünde tek bir hedef vardı: Dil akrabalığı ve din bir- A n7
’liği." Gerçekten
de müslüman zenginler, dar bölgesel menfaat hesapları yerine, Rusya’daki
ceditçi harekete yardımcı oldular, okullara, hayır derneklerine büyük bağışlarda
bulundular ve Rusya dışına öğrenci gönderdiler. Ayrıca, gazete ve dergi
çıkarılmasına parasal imkân sağladılar.408
Îdil-Ural’da
yaşayan müslüman kadınlar, sosyal hayat itibariyle Türkistan’da ve Kafkasya’da
yaşayan müslüman kadınlarından daha ileri seviyedeydi. Daha çok okluna yazma
oranının yüksekliği ile Rus okullarından ve üniversitelerinden mezun olan
müslüman kadınların sayıca üstünlüğünden kaynaklanan bu nisbî avantaja rağmen,
"Rysya Müslüman halklarının birlikte hareket etme fikrinin en zayıf
noktasını, Tatarların devamlı olarak üzerinde durdukları ve çalıştıkları kadın
meselesi teşkil ediyordu. Bunun sebeplerini, ayrı ayrı Müslüman halkların aile
ve toplumunda kadının bulunduğu çeşitli durumda aramak gerektir. Daha eski
zamanlardan beri hatırı sayılır hürriyetten yararlanan Tatar kadınının
azatlığı Şubat îhtilâli’nden önceki son yarım asır içinde oldukça ilerlemiş
bulunu- 409 yordu.” Bir kere, kızlar okullarda erkek çocukları ile eşit olarak
okuyorlardı. "Tatar öğretmeni Tatar kadın öğretmeniyle elele vererek
çalışıyordu. Tatar tiyatrosunda erkek hiçbir zaman kadın rolünü oynamamıştır;
Tatar kadını kendisi sahneye çıkıyordu. 1905 ihtilâlinden sonra periyodik
basın meydana çıkınca birçok Tatar kadınlan gazete ve dergilerde çalışmaya
başlamışlardı.,., Tatar kadınları hem Rus, hem de dış memleketler
.Üniversitelerinde öğrenim yapıyorlardı,... Kadın öğretmen ve gazetecilerin
yanı sıra kadınlar arasında hekimler, dişçiler ve orta tıp 410
personeli vesaire
ortaya çıkmıştı." Nitekim, 1917 Kongrelerinde Îdil-Ural’11 mUslüman
kadınlar, tüm Rusya müslüman kadınlarını yönlendirebilecek kadroya
ulaşmışlardı.
Îdil-Ural bölgesi
ile iç Rusya’da müslümanların yoğun olarak yaşadığı şehirlerde görülen sosyal
faaliyetler, diğer bölgelerle mukayese edildiğinde, oldukça ileri düzeyde idi.
Meselâ, Kazan*daki "Şark Kulübü", fonksiyonları itibariyle bütün
Rusya’da tekti ve başta tiyatro olmak özere çeşitli kültürel ve sanat
faaliyetlerinin orga- 412 nizasyonunu gerçekleştirmekteydi. "Cemiyet-i
Hayriye’’- ler ise, pekçok yerleşim merkezinde kurulmuş olup, fakir ve
yetimlere, fakir öğrencilere yönelik yardımlaşmayı organize etmekteydiler.
Yüzyılın hemen başlarında (1903), bütün Rusya’da nizamî olarak kurulmuş sadece
8 Cemiyet-i yi 1 Hayriye bulunmaktaydı. Ama kısa süre içinde, sadece
Îdil-Ural ve iç Rusya’da kurulan yardımlaşma dernekleri, bu sayıyı birkaç kat
fazlasıyla geçti. Meselâ, sadece Orenburg vilâyetinde 18 cemiyet faaliyet
göstermekte idi ve bunların yarısı köylerde kurulmuştu (18-20 köyün bir-
leşmesiyle). Bu cemiyetler, ünlü hayırsever Ahmet Bay Hüseyin(ov) adına kurulan
vakıftan her yıl için 100.000
ruhla yardım
almaktaydılar. 500.000 Müslümanm yaşadığı Orenburg vilâyetinde bu kadar çok
sayıda hayır cemiyeti- nin mevcudiyetine karşılık, 1.500.000 müslümanın yaşadığı
Ufa vilâyetinde sadece 3 hayır cemiyeti (Ufa Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, Ufa
Hüslimeler Cemiyeti ve
*Sterlitamak
Cemiyeti) bulunmakta idi. 800.000 Müslümanın yaşadığı Kazan vilâyetinde ise en
büyük cemiyet, “Kazan 415 Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi” olup, Han Kirman’daki
“Han Kirman Cemiyet-i Hayriyesi”^$ ile Petersburg’daki "Neşr-i Maarif
Cemiyeti” ve "Petersburg Cemiyet-i 417 Hayriyesi" bütçe ve
etkinlikleri ile kayda değer cemiyetler arasında sayılmaktaydı. Ayrıca,
"Çilebi Cemiyet-i Hayriyesi,” hayır işlerinin yanısıra bir de "hüner
mektebi" açmıştı.^ Troysk Cemiyet-i Hayriyesi ise, sınırlı bir kuruluş
gayesinin ötesinde, "Tercüman" gazetesinin 20. yıl jübilesine
"şükran ifadesi olarak” tem- 419 silci göndermişti. Hacı Tarhan şehrindeki
aŞurı-i îslâm" ise, siyasî niteliği olan organizasyonlara
teşebbüs Art O etmişti. Ünlü hayırseverlerden Şeyhullah Efendi tarafından
idare olunan "îrkutsk Cemiyet-i Hayriyesi" daha çok eğitim alanında
SibiryalI fakir müslüman çocuklara . 421
büyük imkânlar
sağlıyordu. Hiç şüphe yok ki, tüm bu gelişmeler "millet olma
bilinci"ne doğru atılan önemli adımlardı ve sözkonusu bölgelerde yaşayan
müslümanlar, "Kongreler Dönemi" ve sonrası için tüm Rusya
müslümanları- nı yönlendirecek kadroyu -sözkonusu dernekler çerçevesinde-
hazırlıyordu.
4.
Türkistan va Kazak-Kırgız Steplerinde Ekonomik ve
Sosyal Faaliyetler Açısından Müslümanların Durumu
Türkistan ve
Kazak-Kırgız steplerinde yaşayan Türk asıllı müslümanlar, yerleşik ya da
göçebe, geleneksel ha- <yat tarzlarını sürdürmekteydiler. Önemli ölçüde
hayvancılık ve tarımla geçinen bölge müslümanları, XX. yüzyıla girerken, Batı
uygarlığı ile ancak Rusya’nın kolonizasyon politikası sonucu yüzyüze
gelebilmişlerdi. Ne var ki, bunun bedeli müslümanlar için son derece yüksek
olmuştu: Rus hükümetleri, verimli topraklara elkoymuş ve buralara 422
Rus göçmenler iskân
etmişti. Ayrıca, Rusya’nın tüm ihtiyacını sağlamak üzere, Türkistan’ın tarıma
uygun toprak- 42 3 larmda pamuğa dayalı tek ürün mecburiyeti getirildi.
Bu gelişmeler,
zaten ekonomik açıdan yetersiz olan bölge müslümanlarını daha da yokluğa itti.
Müslümanlar arasında millet bilincinin oluşmaması için özellikle Kazak Türkleri
arasında "Kazak Milleti" bilincinin oluşması yolundaki yoğun
propagandaya yönelik girişimler, müslümanlar arasın- AO A
da ikiliğe neden
oldu. Rus yönetimine karşı çeşitli nedenlerle ayaklanmalar vukubuldu.^5
Hiç şüphe yok ki, müs- lüman direnişinin zayıf olmasında en önemli neden, çağa
ayak uyduramamaktıj okuma yazma oranı yok denecek ölçüde düşüktü ve hâlâ geçmiş
yüzyılların silâhları ile at üstünde savaşıyorlardı. Cehalet, esaret ve açlığı
sürekli kılıyordu. 1905 İhtilâli ile başlayan "Kongreler Dönemi"nin
kendileri için ne anlam ifade ettiğini anlayamadıkları için ilgilerini
esirgeyen bölge müslümanları, usul-ü cedit mekteplerinin yaygınlaşması ile
ortaya çıkan millî-medenî uyanış ve kültürel canlanmanın sonucunda, 1917*deki
kongrelere topyekûn katıldılar, esarete karşı mücadelede yerlerini aldılar.426
Türkistan ve
Kazak-Kırgız steplerinde yaşayan müs- lümanlarla Rus göçmenleri arasındaki
ekonomik ve siyasî eşitsizlik ne ölçüde bölgedeki huzursuzluğun kaynağıysa,
müslüman kadınları ile erkekleri arasındaki eşitsizlik ve hukuksuzluk da,
müslüman toplumundaki sosyal yaranın başlıca kaynağıydı. Yüzlerce yıla dayanan
ve "kalın” adıyla bilinen başlık âdetine göre, kız çocukları daha çok
küçük yaştayken, "kalın" karşılığı kendilerinden çok yaşlı erkeklere
satılmakta (evlendirilmekte) idi. Bu acımasız âdet, İslâmî geleneklere
dayandırılan "teaddid-i zevcât" ile birleşimce, müslüman kadınların
her türlü hak ve hu- AO O kuktan yoksun kölelerden farkı kalmıyordu. Rus İdarî
makamları, sözkonusu. hukuksuzluğa karşı hiçbir tedbir alma 428 yoluna gitmiyordu. Bölgedeki müslüman kadın ve
kızların durumu, Hokand* lı Naciye Hanım tarafından "Alem-i Nisvan"
mecmuasına gönderilen bir mektupta çok veciz biçimde anlatılmıştı!42^
Bizler şu suretde
uyumuşuz ki ... zamanımızda Sartiya müslimelerinin ancak yüzde biri oku-yaza
bilüb, doksandokuzu ferace astında, nâmahrem ka- rab yürümekten başka hüner
bilmiyorlar..
Bizler kadar
dünyada hukuksuz müslime hanımlar hiç yok desek caizdir. Bizlere erlerimiz şu
kadar zulüm kılırlar ki tilim tavsifden, kalem yazudan âcizdir,... tarih
sahifelerinde yalnız namımız kalub bütün âlem-i müslimelerinin bizi nefretle
yâd etmelerine müstehâk olacağımız! kati bilelim de ibret alub hallerimizi
ıslaha çalışalım ve kızlarımıznı Nogay kız mekteblerine yürütüb oku-
(talım)....
Nitekim, 1917
yılına gelindiğinde, müslüman kadın ve kız temsilcileri, kongrelerde kendi
meseleleri görüşülürken "kongre divanını" ve "kongre binasının
kapılarını" 430 tutacak kadar bilinçlendiklerini ortaya koyacaklardı.
Diğer taraftan,
Çarlık hükümetleri tarafından gas- pedilen vakıf topraklarının iadesi konusu,
Türkistanlılar A *T *1 tarafından sürekli gündemde tutuldu. Ancak, Türkistan’ın
mülkî idare yönünden farklı yapısı yani bir üst düzeyde general-valinin
idaresi çerçevesinde -yasal yollardan
A TA olsa da- hak
arama yolları alabildiğine kısıtlanmıştı.
Bu yüzden, amacı
sadece sosyal yardımlaşma olan ilk "Cemiyet-i Hayriye"nin açılmasına
gerekli izni alabilmek A »T için 1906’ya kadar beklemek gerekmişti. İlki
Taşkent şehrinde açılan bu cemiyetler, "... gizlice, ilkokulları
bitirdikten sonra, Türkiye’ye, Orenburg, Ufa ve Azerbaycan’a 434 gönderilen
öğrencilere yardım işini başarmakta idi."
Ayrıca, Türkistan
Genel Valiliği’nin ceditçilere karşı mücadelesinde destek sağlayan
"Şura-i İslâm" cemiyeti d®
435 kadimciler
tarafından kurulmuştu. Kısaca söylemek gerekirse, Türkistan ve Kazak-Kırgız
steplerindeki sosyal faaliyetler, îdil-üral ya da Kırım’a nispetle son derecede
durgundu.
G. DEMOGRAFİK
AÇIDAN RUSYA MÜSLÜMANLARININ DURUMU
XX. Yüzyılın başı
itibariyle, Çarlık Rusyası’nın toplam nüfusu 128.924.289 olup, resmî
istatistiklere göre müslümanların toplam nüfusu ise yaklaşık 12,5 milyon ola-
rak ilân edilmişti. Resmî istatistiklere göre toplam nüfusun yaklaşık %10’unu
oluşturduğu önesürülen Rusya
müslümanlarının
gerçekte sayısı va toplam nüfus içindeki yüzdesi daha yüksekti. Eldeki
kaynaklar çerçevesinde gerçek sayıyı ispatlama imkânı bulunmasa da, müslüman
nüfusu hakkında 15-40 milyon arasında tahminî rakamlar önesürül- 437 438
mekte idi. Zira,
1897 Genel Nüfus Sayımının sonuç- ' ları müslümanlar açısından "güvencesiz
ve düşük rakamla- 439 ra" dayanmaktaydı. Bunun sebebi de, "müslüman
Rusya Türklerinin hükümet yöntemlerine karşı takındıkları şüpheci tutumdan
ileri gelmekteydi. Zira, sayımın ardından vaftiz yapma (hristiyanlaştırma) ve
askere çağırma kampanyaları umdukları için, imkânlar dahilinde geri durmayı
440 tercih etmişlerdi." Tipik bir örnek olmak üzere, Orenburg Dinî
flerkezi* nin yetki alanı içinde tutulan mit- rike defterleri (doğum, ölüm,
evlenme gibi olayların muntazaman imamlar tarafından -zorunlu olarak-
kaydedildiği defterler) ile resmî istatistik sonuçları arasında yaklaşık 2,5
milyonluk bir fark görülmekteydi, yani resmî istatistikler,îdil yöresinde
yaşamakta olan 7,8 milyon Türk’ü 2,5 milyon eksiği ile göstermişti.^1
R^sya müslümanları
arasında ortak bir millet bilincinin oluşmasında "geciktirici"
sebeplerden birini, müs- lümanların çok geniş bir coğrafî sahaya dağılmış
olmaları teşkil etmekteydi. Kırım, Azerbaycan, Türkistan gibi bölgelerde,
müslümanlar çoğunluğu oluştururken,- Îdil-Ural ve 442 Rusya’nın iç bölgelerinde
azınlık durumundaydılar, "Türk topluluklarının yerleşim merkezleri, tabiattan
kaynaklanan Hazer Denizi ve bozkırlar gibi manialarla birbirinden ayrılmış ve
sınırlanmış olup, batıya yaklaştıkça yabancı yani Rus (Belorus, UkraynalI v.s.)
yerleşim merkezleri tarafından aralanmış veyahut birbirlerinden kopar-
tılmışlardı. Türk tarafının (pozisyonunun) en zayıf noktası da topraklarının
parçalanmış olmasından ileri gelmektedir. Gerçi yerleşim merkezlerinin
birbirinden uzak olması aralarındaki sürtüşmeyi önleyip, Rus baskısı var
oldukça bu baskıya karşı beraberliklerini sağlamaktadır. Ancak, beraberliği
sağlayan savunma, negatif bir misyondan pozitif bir misyona dönüşerek, Rusya
Türklerinin tek bir Türk milleti olarak birleşmek talepleri düşünülürse,
toprakların bu parçalanmış hâli organik bir bağlantı kurmaya ters düşecektir.
Çünkü bu unsur (toprak parçalanmışlığı) Türk toplulukları arasındaki ırk, dil
ve kültür
443
farklarını
kapamakta engelleyici olmaktadır," Hiç şüphesiz bu gerçek, özellikle
1917*deki müslüman kongrelerinde, delegelerin "federalist" ve
"ünitarist" taraftarı 444 olarak ikiye bölünmesine yolaçacaktı.
XX. Yüzyıla
girilirken, Rusya müslümanlarını doğrudan ilgilendiren birtakım demografik
hareketler henüz sona ermiş değildi. Çarlık hükümetleri, Osmanlı
İmparatorluğu’- na sınırı olan stratejik bölgelerde (Kırım ve Kafkasya) yaşayan
müslümanların sayısını azaltmayı temel politika edinmişti. Kırım’ı işgal eden
General Potemkin’in gerçek- 445 leştirdiği toplu katliamlar ile Şeyh Şamil’in
liderliğindeki Kuzey KafkasyalI müslümanların çıkardıkları ayaklanmaların
tenkili sırasında gerçekleştirilen toplu kat- liamlar,446 daha sonra yerini
"askere alma", "açlık ve kıtlık", "İdarî
baskılar" ve "dinî baskı" gibi zorlama usullerinin yürürlüğe
sokulmasından kaynaklanan dış göçlere bıraktı. Milyonlarca Kırım ve Kafkas
Türkü, 1790*lı yıllarda başlamak Üzere ”aktopraklar"a yani Osmanlı
Ülkesine göç etti. Son derecede olumsuz şartlarda gerçekleştirilen bu göç
esnasında ve daha sonra iskân yerlerine uyumsuzluk gibi nedenlerden dolayı,
yüzbinlercesi canından oldu. Kırım ve Kafkasya’da köyler boşaldı, binlerce
yıllık uygarlığın izleri Rus göçmenleri tarafından hunharca yokedildi ve ge-
tide kalanlar da azınlık durumuna düştü. Meselâ, 1784- 1800 yılları arasında
yarım milyon müslüman Kırım’ı terke- derek göçe teşebbüs ettiyse de, ancak
300.000’i Anadolu ve Dobruca’ya ulaşabildi.^8 gaha sonra,
1815, 1818, 1829, 1860-61, 1864, 1874, 1890-93 yılları arasında büyük göç
dalgaları vukubuldu ve Kırım’daki müslüman nüfusu -1783*de 1.500.000 iken- XIX.
yüzyılın sonlarında 280.000 kişiye 4 4 fl indi. Çar II. Aleksandr,
Kırım’daki yetkililerden, gizli ve açık göçlere engel olunmamasını,
müslümanların kendi istekleriyle yaptıkları göçlerin, memleketi (Kırım’ı) bu
"zararlı halktan” temizleme için en iyi bir fırsat olduğunu, dolayısıyla
gereğinin yapılmasını istiyordu.^0 Zira, müslümanlardan boşalan
yerlere, Rus, Ukrayna, Alman, Bulgar, 451 Çek ve Eston kolonistleri
yerleştiriliyordu. Kırım’ın Militopol, Dneprovsk gibi birçok ilçesinde, bu
göçler neticesinde Türk nüfusu sayısı, slavlara kıyasla ^2’ye in- 452
mişti. Kısaca,
binlerce yıllık Türk vatanı Kırım, aşağı yukarı yüzyıllık bir süre içinde
süratle ruslaşıyordu. Kırım’ı bu korkunç akıbetten kurtarmak amacıyla ilk teşebbüse
geçen kişi, Gaspıralı îsmail Bey oldu. 0, "Tercüman” gazetesinde yazdığı
seri makalelerinde, müslümanları göç felâketinden vazgeçirmek için sürekli
mesajlar vermekteydi s
Rusya’dan olan
muhaceretin Devlat-i Osmaniye’ye faydası olmamakla beraber bunun, Rusya’da
kalanlara da büyük ziyanı vardır, çünkü her aileden biri, ikisi hicret ettiği
halde geride kalanları “bizde gideriz" fikrile yurtlarında misafir gibi
kalıp lâzım olduğu derecede iş tutmayıp, iktisaden pek çok ziyanlara
uğruyorlar. Böylece ne camiye kandil oluyorlar, ne kiliseye mum’. ...
doğrusunu söylüyorum, eğer benim elimde olsaydı Rusya'dan bir tek Türk oğlunu
yerinden kımıldatmazdım, çünkü giden bir Türk on Türke daha tesir ediyor,
dalâlette bırakıyor ve kendi ise muhacerattan necât bulamıyor; yurt bozuluyor,
fakat yurt^kurulmuyor, hiç kimsenin kârı yok herkese zarar....
Kardeşim
Cafer*. Kış geldi, su toprak buzladı,
kar ile örtüldü. Cümle mahlûkat yerine, yuvasına kapandı, soğuktan, kıştan
kaçtı. Sen ise bir elinde sabi ve sabiyelerin, öbür elinde ayalin, bu zam-
herire karşı göğüs gerip hicret yoluna düşüyorsun... Kudurmuş^deryaya kendisi
emanet ediyorsun, kardeşim bu acele ne lâzım?'..
Gaspıralı tsmail
Beyin bu yazı kampanyası, Kırımlı müslümanlar üzerinde oldukça etkili oldu ve
toplu göçler 455
asgarî seviyeye
indi. Ancak bu suretledir ki, 1917*de kendi cumhuriyetini ilân edip kendi
geleceğini eline alacak kadar müslüman topluluğu Kırım'da kalabildi.
Osmanlı ülkesine
ayrıca Îdil-Ural ve Sibirya boylarından "izinli-pasaportlu" göç
hareketleri de oldu. Ne var ki, sayı itibariyle bu göç hareketleri oldukça sınır- 456
11 idi.
Aktopraklara göç, tam anlamı ile "dış göç" kapsamına girerken, bir
de "iç göç" olgusu dikkat çekiyordu. Kazan Hanlığı'mn yıkılmasından
itibaren, Kazanlı müslümanlar, "toprakların ellerinden alınması",
"dinî baskı", "İktisadî yağmalar" gibi sebeplerden dolayı
güneydoğuya Urallar yönüne ve kuzeydoğuya ormanlık bölgelere kaçmışlar, Rus
baskısı arttıkça ve sürüp gittikçe de onlar bu yönlerde yayıldıkça-yayılmış,
alabildiğine dağılmışlar.
Daha sonraları,
Başkurt ve Kazak Türkleri ila ticaret yapmak üzere doğuya açılan Kazanlı
tüccarlar, Ufa, Orenburg, Troyski, Kızılcar-Petropavlovsk gibi birçok şehir ve
Kargalı gibi kasabada yerleşmiş, cami ve medreseler açmışlar, müslüman
mahalleleri kurmuşlardı. Ayrıca, Urallarda, Kırgız- Kazak steplerinde ve Batı
Sibirya’da köyler kurup tarımla uğraşan Kazanlı göçmenlere de rastlanıyordu.
Ancak kazanlıların
merkezden muhitlere doğru açılması, yayılıp-dağılması yalnız bu yönlerde de
olmuş değildir. Şöyle ki son Rus ihtilâllerinden önceki yıllarda bu halkın
dağılış manzarası şu idiî Baltık denizinden taa Pasifik kıyılarınadek;
şimaldeki Beyaz deniz dolaylarından güneydeki Karadeniz sahille- rinedek olan
yerlerdekij Urallardaki, Kuzey ve Güney Türkistan’daki adeta bütün şehir ve
kasabalarda zanaatçı, işçi ve esnaf tüccar sıfatıyla çakışan ka- zanlı göçmen
mahalleleri bulunmaktaydı.’
Sonuç itibariyle,
ister "dış göç" ve isterse "iç göç", olan binlerce yıllık
Türk yurdu Kazan’a olmuş ve 1897 yılı Genel Nüfus Sayımının verilerine göre
müslümanlar bu şehir- de % 28,75’lik bir oranla azınlık durumuna düşmüşlerdi.
Ve tabii olarak
boşalan yerleri slav göçmenler doldurmuşlardı.
Çarlık
hükümetlerinin Kırım, Kazan, Kafkasya ve Azerbaycan’da uyguladığı kolonizasyon
politikası, XIX. yüzyıldan itibaren Türkistan ve Kırgız-Kazak stepleri için de
geçerli oldu. "Bâkir Topraklar" olarak nitelendirilen bölgede, Rus
hâkimiyetinin sağlamlaştırılması için önce tarıma elverişli araziler
devletleştirildi; toprakları ellerinden alınan müslümanlar, bozkırlara
sürüldü.Sadece Kazak Türklerinin elindeki 40 milyon dönümlük arazi Rus
göçmenlerine tahsis edildiKırgız Sahrası’nda yeralan
Ural, Turgay,
Akmolla ve Semipalatinsk’da 330.000 km ara- 2 ziden sadece 72.000 km lik kısmı müslümanlara bırakıldı, 461 rus hükümetleri, bu suretle zahmetsizce
va masrafsızca gaspettiği topraklara, Rus ve UkraynalI göçmenlerin gelmelerini
sağlamak için, en iyi toprakların yanısıra, tüm yol masraflarını ve iki yıl
süreyle yeni iskân bölgesindeki yiyecek-içecek ihtiyacını karşılamayı taahhüt
ediyor, ayrıca 10 yıl süreyle askerlik muafiyeti tanıyor- 4 62
du. Tüm bu teşvik
tedbirleri, İdarî ve* ekonomik mülâhazalara olduğu kadar, stratejik mülâhazaya
da dayanıyordu, Meselâ, Başkurt arazisi ile Kazak arazisi arasına tampon bir
Rus vilâyeti sokmak için milyonlarca hektar araziye 463 elkonmuş ve bu uğurda
Kazaklar yurtlarından sürülmüştü.
1893 Yılına
gelindiğinde sadece Kazak bölgesine iskân edi-
A
len slav unsurunun
sayısı 200 bini bulmuştu. 1897* de ise bu rakam 493 bine, 1911*de ise
1,544.000*e ulaşmış- 465
ti, Dolayısıyla
slav göçmenler, toplam bölge nüfusunun % 40*ını teşkil etmekteydi.Bu durum her
yerde bir olmayıp, bazı yerlerde Rus göçmenlerin lehine bir görünüm kazanmıştı.
Meselâ, Akmolla oblastında slavlar toplam nüfusun % 58*ini oluşturuyordu. Bu arada,
müslüman nüfusu ise, Çarlık hükümetlerinin pamuk ve iskân politikası yüzünden
ya stepin içlerine çekilmek ya da "sun*i açlık" ve diğer İdarî
baskılar gibi nedenlerle sürekli azalma kaydetmekteydi. 1891-92*deki büyük
açlık sırasında müslüman nüfusu kırılırken, çok sayıda müslüman aile
çocuklarını satarak kurtarmayı çözüm olarak görmüşlerdi. Bu çocukların baş 467
alıcıları da Rus
misyonerleriydi.
Başlangıçta, Rus
göçmenleri kanal açmayı ve artezyen kuyusu kazmayı bilmediklerinden,
alışmadıkları bir iklimde "evvelkinden daha sefil sergerdân kaldılar. Bir
kısmı tekrar eski vatanlarına döndü, diğer bir kısmı kendine daha bahtiyarâne
bir çare buldu ki o da Kırgızlar 4 68 arasına karışdılar." Yeni iskân
yerlerini terkederek dönenlerin oranı % 60*ı bulmaktaydı. Slav göçmenlerini yerlerinde
tutabilmek için, her türlü hukuk kuralları çiğneniyor, yerli müslümanlara
karşı cinayet suçu işleyenlere 469 kesinlikle dokunulmuyordu. Bu suretle
"dinini ve dili- A 7H ni değiştirerek Kırgızlaşan
slav göçmenleri" vakıasının Önüne geçme pahasına, "müslüman
düşmanlığı" bizzat resmî makamlar tarafından tahrik ile körükleniyordu. Bu
düşmanlık ve hukuksuzluk sonucunda çıkan müslüman isyanları da her defasında
kanlı biçimde bastırılıyor, katliam- A 71 larla müslüman nüfusunun
azaltılması amaçlanıyordu.
XX. Yüzyıla
girilirken, Türkistan’daki kolonizasyona hız verildi. Rusya’nın tüm pamuk
ihtiyacını karşılayan Türkistan’da slav göçmenlerin sayısal artışı, steplere
göre daha yavaş cereyan etti. Türkistan Genel Valiliği sınırları içinde
6.493.000 toplam nüfusun ancak % 6’sini yani 407.000’- A 77 ini slav göçmenleri
oluşturmaktaydı. Sir Derya, Fergana, Semerkand ve Hazar-ötesi oblastlkrında bu
oran, toplam 5.291.152 nüfusa 202.290 idi.473 Şu halde, doğuya
gidildikçe slav göçmenlerin toplam nüfus içindeki oranı azalıyor- A 7A du. Tabii olarak bu
kolonizasyon politikası, "Kongreler Dönemi" arasında, Rusya
müslümanlarını en fazla ilgilendiren konulardan biri olacaktı. Ardı arkası
kesilmeyen Rus göçmen kafileleri; yurtlarından edilen, açlıktan kırılan ve
katliamlara tâbi tutulan Orta Asya müslümanları’... Bu
konuyu sürekli
olarak kongrelerinde tutmak, Rusya müslü- manlan açısından hem millî ve dinî,
hem de İnsanî bir görev olarak kabul edilecekti.
Kısaca söylemek
gerekirse, XX. yüzyıla girerken , Rusya müslümanlarınm genel durumu hiçte
içaçıcı değildi.
Ne var ki, birtakım
kültürel reformların etkisiyle, millî- medenî anlamda uyanığı sözkonusu olmaya
başlayan, aydınlar kadrosu yeni yeni yetişen bir azınlık görüntüsü, gelecek
açısından ümitler vaadediyordu. Çünkü, sömürenlerle sömürülenler -eşit olmayan
şartlarda- birbirini, kültürünü ve amacını tanımış ve öğrenmişti. Ve bu yeni
yüzyılda, millî benliğini muhafazadan bağımsızlığa, yasal platformda mücadeleden
silâhla savaşa uzanan çizgide ardarda değişimler ve gelişimler Rusya
müslümanlarını bekliyordu. îşte tüm bu belirsizlikle "Kongreler
Bönemi"ne girildi.
RUSYA
MÜSLÜMANLARININ GENEL-SÎYASÎ KONGRELERİ VE SONUÇLARI (1905-1917)
1905 Meşrutiyetine
kadar Rusya’da "sakıncalı" olarak kabul edilen kişi ve gruplara,mülkî
idareler,toplantı ve gösteri iznini kesinlikle vermemekteydiler. Aynı şekilde
mahkemeler de, hükümete ve rejime "muhalif" olduğu kanısını veren
kişi ve gruplara dernek kurma iznini sözkonusu bile etmemekteydiler. Muhalif
bir siyasal partinin kurulması ise zaten kesinlikle mümkün değildi. îlk olarak
örgütlü biçimde "ihtilâl" denemesi, doğrudan Çar I.Nikola’ya ya-1-
pıldığı İçin, tepki de son'derecede sert olmuş, "Dekabrist- ler
Hareketi" kanlı biçimde bastırılmıştı.Bu suretle siyasî hayata egemen
olan "polis devleti" imajı, Çar I. Nikola’nın 30 yıllık istibdat
yönetiminden sonra tahta geçen II. Aleksandr döneminde (1355-1381) iyice
perçinlendi» Genellikle topraksız köylülerin kaynağını oluşturduğu ihtilâlci
ve terörist hareketler ile bilhassa "Nihilizm" akımı taraftarlarının
eylemleri tüm Rusya’yı sarstı. Rejime karşı hareketler, Çar III. Aleksandr
(1381-1894) ve II. Nikola (1894-1917) dönemlerinde de devam etti. Bu defa,
rejim aleyhtarı kitleye aydınlar da katıldı. Puşkin, Gogol, Belinski, Turgenev,
Tolstoy gibi yazar, şair ve düşünürlerin eserleriyle katkıda bulundukları
muhalefet, baskı altındaki azınlıkların ve dinî grupların desteğine de sahipti.
Liberal grupların yanısıra, rejim aleyhtarlarının esas
eylemci göçünü sosyalist
gruplar (Sosyal Demokratlar ve 3 Sosyal-îhtilâlciler "Ea-Er")
oluşturmakta idi. 1904-1905 Rus-3apon savaşının Rusya aleyhine sonuçlanması
üzerine, ülkenin içine düştüğü ekonomik bunalımın şiddeti ile grev- A ler ve
kitlesel eylemler her tarafı sardı. Örgütlü halk
ayaklanmasının üstün gelme ihtimali karşısında
Çar II. Nikola, 17 (30) Ekim 1905 tarihli "Manifesto”yu ilân zo- c runda
kaldı. Buna göre, "kişi dokunulmazlığı ile temel hak ve hürriyetlerin
halka bağışlanması} daha önce seçme- seçilme hakkına sahip olmayan sınıflara bu
hakkın verilmesi} Duma ve Devlet Şûrası seçimlerinin yapılması} yasama
organının yetkilerine tecavüz edilmemesi" gibi pekçok hususu Çar II.
Nikola kabul ile taahhüt etti.$ Bu gelişme, bütün Rusya’da genel bir hürriyet
havasının doğmasına yol- açtı. Ardarda kurulan siyasî partiler, dernekler}
yayın hayatına giren binlerce gazete ve dergi ile tiraj patlaması}
siyasî-ideolojik kitap basımındaki olağanüstü artış gibi gelişmeler, hiç
şüphesiz Rusya’daki müslüman azınlığı da etkileyecekti ve nitekim etkiledi de.
A. 1905
İHTİLALİNİN MÜSLÜMANLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ İhtilâl öncesinde, ülkenin en çok
baskı altında tutulan ve hiçbir siyasî hakkı bulunmayan azınlığı konumundaki
müslümanlar için, elbette "biraraya gelme hürriyeti" de sözkonusu
olamazdı. Çok sıkı polis takibi altında gizli toplantılarda biraraya gelmek de
son derecede riskli bir davranış olurdu ki, bu da mümkün değildi. Sadece,
siyasî amacı olmayan birkaç toplantının gerçekleştirildiği bilinmekte.
Bunların ilki, 1896’da "Bozoluk" şehrinde gerçekleştirilen
"Muallimler Ciyuluşu" yani toplantısı olup, resmî izin alınıp
alınmadığı bilinmiyor. Usul-Ü savtiye üzere eğitimde birlik sağlamak üzere
25’den fazla muallimin katılımı ile gerçekleşen bu toplantının, Gani Bay
Hüseyin(ov)’- in isteği ve Alimcan Barudi ile Rızaeddin Bin Fahreddin(ov)*- un
teşvikleri sonucu oluşturulduğu kaydedilmekte. 20 Haziran 1898*de ise, Ufa
şehrinde "I. Edebî Ciyuluşu" gerçekleştirildi. Mekteplerin ıslahı,
imlâ konuları, neşr-i maarif ve Türk lisanının ıslahı hususlarında araştırma ve
müzakerelerin yapıldığı bu toplantıda da ünlü hayırsever zengin Gani 8
Bay’ın hazır
bulunduğu anlaşılıyor. "Til tüzemek, cemiyet, mektebni ıslah ve neşr-i
maarif sözleri şol vakitdeki memurlar hakkında alug cinayet gibi hesab
edildiğinden cemiyet, g resmî surette değil, belki gayrıresmî idi.” Bu
toplantıdan önce, aynı yılın Ocak ayında ön hazırlık' toplantısı yapılmıştı. 6
Ocak 1898*de gerçekleştirilen bu özel toplantıda bir "cemiyet"
kurulması kararına varıldı, hatta cemiyete "reis ve idarege azalar hem de
hazinevî ile yazucu saylanub nizamı tâyin edildi ve hayli azalar
kaydedildi."^ Cemiyetin Başkanı Hayrullah Ahund olup, 20 Haziran 1898*deki
toplantının tutanakları ve kararları, çoğaltılmak suretiyle katılan üyelere
verildi ve sonradan da yayınlandı. Ne var ki, cemiyet için resmî izin
verilmesi şöyle dursun, görevli memurların âdet dışı işgüzarlıkla konunun
üzerine gitmeleri üzerine bir daha toplantı yapılamadı ve gayrıresmî olarak
seçilmiş yöneticileri de hiçbir iş göremedi.Rızaeddin Bin Fahreddin, ayrıca
1901 Kasımında bir "Ulema l*leclisi”nin 12 toplantısından sözetmekteyse de
ayrıntısına girmiyor. Orenburg’da Mahmud Bay Hüseyin(ov)* un evinde yemekli
olarak yapılan ve çok sayıda tanınmış ulemanın katıldığı bu toplantı hakkında
başka bir kaynakta bilgiye rastlanılamadı.
Yukarıdaki nitelik
ve nicelik yönünden son derece yetersiz toplantı girişimlerinin dışında, Rusya
müslüman- larının ilerigelenlerinin katıldığı iki büyük ve önemli toplantı daha
olmuştur: "Tercüman” gazetesinin 1893 ve 1903 yıllarındaki 10. ve 20. yıl
jübileleri... Her 5 yılda , bir yapılan normal, 10 yılda bir yapılan büyük
jübileler, "Tercüman" gazetesinin reklâmından çok, Rusya Müslümanlarının
hatırı sayılır şahsiyetlerinin tanışıp kaynaşmalarım *1 *2 sağlamaya yönelikti.
Gaspıralı İsmail Bey, jübilelere, özellikle dikkat çekmemesi için yüksek
rütbeli Rus bürokrat ve askerlerini de davet etmekteydi. Meselâ, 10 Nisan
1893’deki 10. yıl jübilesine Bahçesaray Polis Müdürü de katılmış, ayrıca Gaspıralı
İsmail Beye kutlama hediyesi ola- 14 rak altın yaldızlı ağır bir gümüş kalem
hediye etmişti. Tören için takdim olunan çok sayıda kıymetli hediyenin ya-
nısıra, Tercüman Matbaası* nm tevsii ve tamamlanması için açık tutulan
"iane-i milliye" kutusunda 1.000 ruble toplanmıştı.Ama, "asıl
büyük kazanç, Rusya müsiümanlarının edibinin, muharririnin, ulemasının, muallim
ve soldatının (asker) biraraya gelebileceğine dair ümit ve heyecanın
doğmasıydı, misafirlerin * kırk yıllık dost* gibi kaynaş- masıydı."'*’^ En
geniş davetli topluluğunun katıldığı ve sonuçları açısından en muhteşem
biçimde organize edilmiş jübile 2T). yıl jübilesiydi. Jübilenin ilk tertip
fikri, Rusya dışında, Paris’te doğmuş, Yusuf Akçura ve Sadri Maksudî (Arsal)
tarafından uygulamaya konulmuştu. Bu iş için hazırlanan 26 sahifelik broşür
Cenevre’de basılmış ve Rusya müsiümanlarının ilerigelen şahsiyetlerine posta
ile gönderilmişti. Gerçekten de Rusya’nın hemen her tarafından en muteber
zevâtın iştirak ettiği jübilede, Abdürreşit tbrahim(ov), M. Fatih Kerimî, Nasip
Yusubek(ov), Hacı Abdurrahman Ahmer(ov) da hazır bulundu» Rusya’nın hemen
tarafından gelen telgrafların yanısıra, Çin Türkistan*ın- dan, Cenova’dan,
Hive’den, İran’dan, Mısır’dan, Bulgaristan’dan, Paris’ten ve Neu York*dan da kutlama
telgrafları 18
geldi. Çok kıymetli
hediyeler takdim olundu. "Bu tören ve toplantı Rusya Türklerinin ilk millî
kongresi mâhiyetini aldı. Bu içtimâda türlü vilâyetlerden gelen münevver
Türkler, ilk defa olarak, Rusya’ya tâbi Türkleri alâkadar eden millî meseleler,
millî kültürü yaşatma çareleri ve Çarların Ruslaştırma siyâsetile mücadele için
alınması lâzım gelen tedbirler hakkında görüşmüş oldular. Tercüman’m jübilesi
Rusya Türklerinin millî uyanış tarihinde yer alan 19 bir vak*a oldu.”
Jübileler, gösterişli birer kutlama töreninden ibarettij polise de, savcıya da,
halka da açıktı, dolayısıyla toplantı iznini gerektirmiyordu, üstelik, törende
Rusya’nın millî .marşı çalmıyor, Çar için de hayırdua ediliyordu. Kısaca,
Gaspıralı îsmail Beyin olağanüstü ihtiyatlı politikası ile maksat hâsıl olmuştu
ve arzu edilen sonuç alınmıştı. Bu tecrübeler, Rusya Müslümanlarının 19G5
İhtilâlinde çok işlerine yarayacaktı.
1. Îdil-Ural
Müslümanları ve 1905 İhtilâli
1905 İhtilâli
Öncesinde, İdil-Ural müslümanları arasında siyasî faaliyetler son derecede
sınırlı idi. İhtilâl süresince Kazan şehri ile Urallardaki demir ve altın madenlerinde
çalışan müslüman işçilerin grev ve gösterilere ka-
? n tıldıkları
önesürUlüyor. Hatta, ihtilâl sırasında, müslüman mahallelerin müslümanlar
tarafından -hükümet tanm- maksızın- 3 gün süreyle idare olunduğuf bu süre içinde boykot
eylemleri ile toplantılar yapıldığı ve gazete neşre- dildiği de biliniyor.^
İhtilâl sırasında tdil-Ural müslü- ftanları arasında dikkat çeken dört ayrı
siyasal grup ve dolayısıyla eğilim mevcuttu: ”îttifakçılar”, "Islahçı-
lar”,”Tanğcılar””Sosyal Demokratlar”,^ Bütün bu gruplar, ihtilâl atmosferinde
ve sonrasında müslüman azınlığı yönlendirmek amacıyla çeşitli siyasal
faaliyette bulundular.
2 Azerbaycan -
Kafkasya Müslümanları.ve 1905 ihtilâli
Bölge müslümanları
arasında görülen ve eylem gücüne sahip ilk örgüt olarak bilinen "Himmet”
grubu, ki daha sonra siyasî parti olarak ortaya çıkan bu örgüt, Rus Sosyal
Demokrat Partisine bağlıydı, 1904 yılından itibaren adını 2 g duyurmuştu.
Neriman Neriman(ov), Efendi(yev) ve Meşhedî Azizbek(ov) bu örgütün liderleri
arasında idi,^? Yine 1904’- de ortaya çıkan bir başka gizli siyasî parti,
"Hürriyet" adını taşıyor ve özellikle de aynı adı taşıyan gazetesi
va- 2 8 oltasıyla Türkleri Rus ordusundan firara teşvik ediyordu. Bu partinin
programı milliyetçilik ilkesine dayanmakta idi. Bu arada, 1905’deki Ermeni
saldırılarına karşı müslümanla- rın silâhlı savunmasını üstlenmek amacıyla bir
de gizli 2 9 "Difai Partisi” kuruldu. Azerbaycan’da Türkçülük akımının
önderlerinden Ahmet Ağa(yef) tarafından kurulan bu gizli parti, Ermeni
komitelerinin taşkınlıklarına son verdiği gibi, ihtilâl sırasında uzlaşma ve
birlikte hareket
30 etme
tekliflerine de yolaçtı. Ayrıca, Ali Flordan Topçu- başı, Ahmet Ağa(yev), Dr.
HÜseyinzâde Ali Bey, Ferruh Bey Vezir(ov), Şemsi Asadullayev, Hacı Zeynelabidin
Tagi(ysv) ve diğerleri ise "İttifakçı"ların ilerigelenleri olarak,
ihtilâlin ilk aylarında toplantı ve dilekçe yollarına baş- 31 yurdukları
gözlendi.
3 Kırım
Müslümanları ve 1905 İhtilâli
İhtilâl döneminde
Kırım’da "Genç Tatarlar" hareketi, müslümanların Çarlık istibdadına
karşı reaksiyoner duygularının ifadesi olarak ortaya çıktı ve gelişti.
Liderliğini Abdürreşit Mehdi(yev)*in yaptığı "Genç Tatarlar", her
zümreye mensup ihtilâlci fikirli gençlerden meydana geli- 32 yordu. Hareketin
merkezi, Kırım’ın Karasubazar şehri idi. Hareketi maddî yönden destekleyen
Karasubazar’lı zengin Süleyman Alimolla(yev), öğretmen Menseyid Cemil, Haşan
Çergi(yev), Hüseyin Şamil Tohtargazi gibi şairler, yüksekokul öğrencileri,
tüccarlar ve mirzalar, grubun 33 dinamik gücünü oluşturmaktaydı. örgütün ayrıca
Bahçasaray’- da, Evpatoria* da, Feodosia’da, yarımadanın güney sahilinde
şubeleri ve Kırım köylerinde hücreleri vardı. "Genç Tatarlar", daha
önce hükâmet tarafından gaspedilmiş toprakların, topraksız köylülere -ki o
sıralarda 50 bin topraksız müslüman köylü bulunmaktaydı- dağıtılması; vakıf
topraklarının yağmasına son verilmesi; âdil vergi düzenlemesi; ruslaştırma
politikasına son verilmesi; Türklere R^srlarln +«m dşitlik sağlanması gibi
radikal talepler önesürüyor- lardı.34 Toprak konusundaki görüşleri,Es-Er* lerin
toprak politikası ile benzerlik göstermekteydi. Ama bu grup,
hedeflerine ulaşmak
için Rusya’daki bütün ihtilâlci güç- rr c
lerden faydalanmaya
çalıştı. Meselâ, "Kanlı Pazar" olayı (9 Ocak 1905) vukubulduğunda,
-dayanışma amacıyla- "Genç Tatarlar" çeşitli grevler düzenlemişlerdi.
Yine aynı yıl içinde Akmesçit şehrinde ilk "açık gösteri" gerçekleştirilmişti.
Grubun "sol kanadı" ise özellikle köylüleri ayaklan- 3 6 dırmak için
çaba sarfetmişti.
"İttifakçı"ların
lideri Gaspıralı îsmail Bey ile "Genç Tatarlar" hareketinin
taraftarları arasında ideoloji
37 ve strateji
açısından önemli farklılıklar olmasına rağmen, Gaspıralı ile "Genç
Tatar"ların lideri Abdürreşit Mehdi(yev) arasındaki samimi diyalog hiçbir
zaman kopmamıştı. Gaspıralı, Mehdi(yev) hakkında "yolumuz bir, taktik
ayrı" demekte
30
idi. Kısaca
söylemek gerekirse, "Kongreler Dönemi" için Kırım müslümanları her
yönden hazırdı.
4 Türkistan
Müslümanları ve 1905 İhtilâli Kazakistan’da "Genç Tatarlar"a
benzer, gizli yahut 3 9
açık şekilde pek
çok grup yer alıyordu. Rus okullarında, ceditçi Kazanlılann açtıkları okullarda
öğrenim görenlerin sayısındaki artış; İstanbul ile temas; "Tercüman"
Gazetesinin tesiri; demiryollarının inşası ile dış çevreyi tanımanın
kolaylaşması gibi faktörler, muntazam siyasî partiler kurmaya yetecek kadar
olmasa da, aydın müslümanların çoğalmasında etkili olmuştu.İşte bu yüzden,
1905 İhtilâli, Türkistan ve Kırgız-Kazak steplerinde yaşayan müslümanlar
arasında heyecan yaratmıştı: 1905 Haziranında Karkaralı Tümeninin Kuyandı
Panayırında 14.500 Kazak Türkü biraraya goldi.^^ Alihan Bökeyhanoğlu’nun
başkanlığındaki bu açık hava toplantısında, "Rusya hükflmetine toprak,
mülk, din hürriyeti ve medeniyet meselelerine ait bir petetion (di- 42 lekçe)
gönderilmesi” kararı alındı ve temsilciler seçildi. Toplantıya katılanların
“Türkçü” ve "Batıcı” olarak ikiye ayrıldığı, "Türkçü” grubun
çoğunluğu teşkil etmesi nedeniyle, kararlarda bu grubun etkisinin daha fazla
olduğu, 43 bizzat Alihan BUkeyhanoğlu tarafından ifade edilmekteydi.
Yine aynı yılın son
aylarında Orunbor şehrinde bir başka toplantının yapıldığı, toplantı
başkanlığını yine Alihan Bükeyhanoğlu’nun yaptığı önesürülmekteyse de,
toplantının kararları ve kesin tarihi hakkında herhangi bir bilgiye ya da
toplantıyı doğrulayan ikinci bir kaynağa rastlamak mümkün olmadı.^ yıne
1905 yılı içinde bir grup Kazak aydını ile kabile yaşlılarından oluşan bir
heyetin Petersburg*» gittiği ve Çar II. Nikola’dan ”Kazak steplerinin sömürül-
mesinin durdurulmasını ve Kazak dilinin mahkemelerde ve idarelerde Rusça
yanında kullanılması için izin istedikleri" 45 * biliniyor. istekleri
yerine getirilmese de, Kazak Hey*etinin en büyük kazancı, Duma seçimleri
öncesi liberal "Kadet" Partisi ile ilişki kurup uzlaşma sağlamaları
oldu. "Kadehlerle işbirliği kararı, Aralık 1905*de düzenlenen bir Kazak z
6 Konferansında alınan kararla desteklendi. Buna benzer bir başka karar da, W.
Tanışbay(ev) başkanlığındaki Verny (Alma- Ata) mitinginde Doğu Kazak
liderlerinin temsilcileri tarafın- a 7 dan alındı.
Güney Türkistan’da
ise, Rus demiryolu işçileri ile
askerleri arasında
çıkan olaylara müslümanlar karışmadı Taşkent müslümanlarının ilerigelenleri,
10-15 Mart 1905 tarihleri arasında iki ayrı evde biraraya gelip, hükümete
verilmek üzere kaleme aldıkları bir dilekçeyi Türkistan Genel Valisi*ne teslim
ettiler. Taşkent Polis Müdürü’nün iznini aldıkları her fırsatta toplantılar düzenleyen
müslümanlar, Türkistan müslümanlarının âciliyet kesbeden meselelerinin
çözümünü Öngören bir talepname hazırladılar. Öteki şehirlerde de -hatta Amu
Derya*nin Çımbay şehri dahil- benzeri toplantılar gerçekleştirildi. Kısaca söylemek
gerekirse, Türkistanlı müslümanları yönlendirecek yetişmiş bir kadronun mevcut
olmayışı ile kültürel hayata hâkim olan cehalet, ihtilâlden kaynaklanan
fırsatların değer- lendirilemeyişinde iki önemli etkendi.
B. RUSYA
MÜSLÜMANLARININ BÎRÎNCÎ KONGRESİ (15.8,1905) 1905 İhtilâline kadar Rusya
müslümanlarının tek muntazam çıkan uzun ömürlü gazetesi "Tercüman” idi,
İhtilâlin getirmiş olduğu nisbî hürriyet ortamında, yeni yeni periyodikler
yayın hayatına girdi. Kazan*da Seyidgerey Mirza Alkin’in yönetiminde
"Kazan Muhbiri" 29 Ekim 1905*de;4^ Petersburg*da
Abdürreşid îbrahim(ov)*un yönetiminde "ülfet" 15 Aralık 1908’de 50
ve yine aynı yıl içinde Uralsk’da "Fikir" gazetesi, müslüman
basınında yerine aldı. Buna karşılık, Zâkir Tahir(ov) tarafından Kazan*da
çıkarılmak iste- 51 nen "Hürriyet" gazetesine izin verilmedi. . Keza,
1905’de Kırım’da "Tercüman"m dışında yeniL.bir gazete yayınlanmadı.
Azerbaycan’da ise, aynı yıl içinde Bakıl* da "îrşad" gazetesi 52
yayın hayatına
girdi. 1904*de yayın hayatına giren "Hayat" Ali nardan Topçubaşı*nin
yönetiminde yayınına davam edi- 53 yordu. Ayrıca, illegal "Himmet
Partisi"nin aynı ismi taşıyan dergisi de illegal suratta yayınlanarak
dağıtımı ya- 54 pılıyordu. 1905 itibariyle, Kazakistan’da yayın hayatına giren
herhangi bir gazete ya da dergi sözkonusu değildi. Münevver Karî Abdürreşid
tarafından "Hurşîd" isimli bir gazete çıkarılmak için müracaat da
bulunulduysa da, "yayıncının rusça bilmemesi" gerekçesi ile bu istek
geri çevrilmişti. Bunun üzerine Taşkent* deki ceditçiler, bir Rus’un yönetiminde
"Orta Asyanınğ Umur Güzârlığı-Terakkî" isimli gazete için izin
almışlarsa da, gazete 8 hafta sonra kapan- 55 mıştı. Gazete ve dergi yayını
itibariyle her ne kadar böl- gelerarası dengesizlik sözkonuysa da, özellikle
"Tercüman", "Ülfet", "Kazan Muhbiri" ve
"Hayat" gazeteleri, Rusya’nın hemen her tarafına dağılıyor,
kolaylıkla okuyucu buluyordu. Yukarıdaki dört büyük gazetenin sorumlu
yayıncıları, Gaspıralı İsmail Bey, Abdürreşid İbrahim(ov), Yusuf Akçura ve Ali
Merdan Topçubaşı, aynı dünya görüşünü paylaşmakta, Rusya müsiümanlarının
sorunlarına aynı bakış açısı ile yaklaşmaktaydılar. Dolayısıyla, Rusya
müsiümanlarının "umumî bir kongrece olan âcil ihtiyaçları konusunda
kamuoyu oluşturulması hayal sayılmazdı. Sözkonusu gazeteler, müslüman
kamuoyunun dikkatlerini hep aynı -müşterek- sorunlar üzerine teksif etmekteydiler»
"Yeni millî mekteplerin tesisi; dinî merkezlerin ve vakıfların idaresinin
müslümanlara bırakılması (halkın seçimi esası ile); sosyal ve kültürel amaçlı
derneklerin kurulmasına izin verilmesi; Belediye ve Duma seçimlerinde Ruslarla
tam eşitliğin sağlanması; vatandaşlık ve ehliyet
hakkının her yönden
müslümanlara dahi teşmili ve müslü- manların siyasî va mülkî haklar bakımından
diğer vatandaş- 56
larla eşit
tutulması v.s.” Bütün bu sorunlar, alışılmamış bir serbestlikle ve her fırsatta
vurgulanırken, çözümü için mutlaka bütün müslüman temsilcilerinin biraraya
geleceği t>ir kongrenin gerekliliği fikri işleniyordu. Kısacası, bir kongre
için kamuoyu oluşturma ve bunun gündemini tespit şerefi, tamamiyle müslüman
basınına aitti.
Kongre fikrinin
oluşumunda, ihtilâl hareketleri ile birlikte Rusya müslümanlarınm en barışçı
yolu tercih suretiyle hükümete gönderdikleri dilekçelerden hiçbir sonuç çık-
mayışı da etkili oldu. Heselâ, 1905 Nisanının sonlarına doğru Kırım’ın
Akmesçit (Simferopol) şehrinde gerçekleştirilen büyük bir toplantıda,
"Ruslarla her hakta eşitlik; okul ve cami yapımında tam serbestlik
v.s." gibi 17 önemli istekten oluşan bir talepname hazırlandı. Gaspıralı
îsmail Bey, bu talepleri içeren dilekçeyi Petersburg*da hükümet yetkililerine
teslim edecek hey’etin başkanlığına getirildi. 8 Mayısta Petersburg*a varan
hey*et, sırasıyla Halk Eğitimi Bakanı, İçişleri Bakanı ve Savaş Bakanı ile
görüştü. Ancak, bütün bu temasların sonucu koskoca bir "hiç" oldu.
Dilekçedeki
57 taleplerden bir
teki bile yerine getirilmedi. Aynı şekilde, Petersburg müslümanları adına
hükümete verilen dilekçe- 58 de, "tam eşitlik ve dinî baskı yasağı"
istenilmişti.
1904 Aralığında
Troysk müslümanları adına hükümete gönderilen dilekçede, "müftülerin halk
tarafından seçilmesi; OsmanlI ülkesi ile diğer dış ülkelerde öğrenim görenlere
diyânet kademesinde görev yapma hakkının verilmesi; ortodoks ruhanilerine
varilmiş tüm hak ve imtiyazların müslüman din adamlarına da teşmili; dinî
idarelerin misyonerlerin kontrolü dışında bırakılması ve misyonerler tarafından
yürütülen İslâm aleyhtarı propagandaya karşı basında cevap hakkının tanınması;
Türk dilinde her nevi mektep açma ve yine Türk filinde gazete, dergi ve kitap gibi
neşriyatı tab va dağıtımını gerçekleştirme serbestisinin sağlanması; zorla
hris- tiyanlaştırılmışların çocuklarına din seçme hürriyetinin, 59 Kırgızlara
ise ibadet kısıtlamasının geçerli olması v.s." gibi taleplerde
bulunulmuştu, 1905 kartında Bakıl’da Hacı Zeynelabidin Tagi(yev) tarafından
organize edilen toplantıda^ alınan kararlar, Tiflis, Erivan, Nahçivan, Nuha,
Salyan, Derbent, Küba, Şemahı, Lenkeran gibi şehirlerden seçilen temsilcilerden
oluşan bir hey’etle -15 maddelik bir dilekçe halinde- Petersburg*da hükümete
teslim edildi. Bu dilekçe ile Azerî müslümanlar, "müslümanlar aleyhine
konulmuş tüm resmî sınırlamaların kaldırılmasını ve Ruslarla eşit hukuk
sağlanmasını; genel seçimletiiçin müslümanlara,Ruslarla müsavi seçme-seçilme
hakkinin verilmesini; memuriyete girmede ve meslek seçmedeki kısıtlamaların
iptalini; hürriyetleri yokeden olağanüstü kanunların feshedilmesini” hükümetten
istemekteydiler.^ Keza, Kazak stepleri ile Türkistan*-daki. müslümanların
hükümete gönderdikleri dilekçelerde de "eşitlik ve hürriyet" esasına
dayalı benzer is- 62
tekler
yeralmaktaydı. Dolayısıyla, sorunlar gibi talep- 63-
ler de benzerlik
göstermekteydi. Ne var ki, ihtilâl geliştikçe tüm rejim karşıtı grup ve
örgütlere siyasî nitelikli tavizler verilirken -işlenen tüm cinayetlere ve her
türlü yasadışı eylemlerine rağmen- rejime yönelik hiçbir talebi ve eylemi
olmayan Müslümanların sadece vatandaşlıktan doğan hak ve hürriyetlerinin
iadesini isteyen İnsanî taleplerine kulak verilmedi. Hükümete verilen yüzlerce
dilekçeden hiçbiri işlem görmedi. Rusya müslümanları, dilekçeler yolu ile hak
aramanın boş bir çaba olduğunu kısa bir t süre içinde anlamışlardı.
Diğer taraftan Rus
hükümeti, müslümanlann muhtemel bir tepkisini önlemek, 'hem de sorghlörmın
çözümünde'.^eni alternatif-arayışlarının önüne geçmek için, alışılmamış bir
taktiğe başvurdu: "Orenburg Müslüman Ruhanî Meclisi" (Dinî Merkez)
Müftüsü Muhammedyar Sultan(ov)*dan dinî nitelikli isteklerin değerlendirileceği
bir "Ulema Meclisi’’nin toplanması ve bir dilekçe hazırlanması istenildi.
Daha önce hükümete gönderilen dilekçelerde, müftünün -hükümet tarafından değil
de- müslümanlar tarafından seçilmesi gibi istekler, hükümetin sâdık bir memuru
olan müftünün çıkarlarına da dokunmuştu. Bu yüzden, 1905 Mart ayı içinde
Petersburg*a Çar II. Nikola tarafından kabul edilmek niyetiyle gelen müftü,
burada bir hey* et halinde kendisiyle birlikte Çat’ın yanma gitmek isteyen
ulemadan 7-8 kişilik bir grubu, tahkir ile kovdu.Müftü’nün Çar ile görüşmesi
hakkında hiçbir bilgi bulunmamakla birlikte, Başbakan Graf Vitte tarafından
kabul edildiği ve iltifat gördüğü biliniyor. Burada,"Ulema Cemiyeti"
oluşturup dilekçe hazırlaması talimatını alan Müftü, çoğunluğu imam ve müderris
olmak üzere 39 kişiye A rusça yazılmış davetiye gönderdi. Adet dışı olarak,
davetiyede "toplantının gayesi" belirtilmemişti ve anlaşılan o ki,
65 isimlerin tespitinde hiçbir titizlik gösterilmemişti.
10-15 Nisan 1905
tarihleri arasında Ufa’da cereyan eden toplantıda, önce Rusya’da müslümanları
ilgilendiren hukukî metinler okundu. Davetliler toplantıya hazırlıksız r
geldiklerinden, tek bir dinî merkez üstüne sonuçsuz tartışmalar yapıldı.
Toplantı devam ederken, Kazanlı Yusuf Akçura tarafından "Tüccar ve Ayan
Layihası" başlıklı bir dilekçe sunuldu» Toplantı sonuçlarının halka
açıklanması, dinî konuların yanısıra sosyal ve siyasî meselelerin de ele
alınması, toplantıya aydınların da katılması ve seçim esasları ile oldukça
radikal istekler yeralmiştı. Dilekçenin dikkat çeken bir başka yönü de,
müslümanlar arasında itibarı hayli 6 6
yüksek şahsiyetler
tarafından imzalanması idi. Daha sonra, Rizaeddin Bin Fahreddin’in 111 maddelik
dilekçesi okundu. Dinî Merkezin hatalarının kişilerden çok sistemden kaynaklandığına
dikkat çeken Fahreddin, somut çözüm yollarını teklif ederken, Kırgız
müslümanlarının|da Dinî Merkez kapsamına alınması gerektiğini ortaya koydu.
Dilekçesinde, Dinî Merkez üyelerinin rusça-bilmelerini şart koşan Fahreddin,
kanun maddelerinde reform yapılırken, fıkıh kitaplarında, yani şeriat yönünden
de reforma gidilmesinin şart olduğunu 67 belirtti. Toplantıda ayrıca, Ufa’lı
Öğrenciler adına Abdullah Dibirdi tarafından verilen 90 imzalı-2B maddeli
dilekçede, Osmanlı eğitim sistemine benzer bir eğitim teşkilât şeması teklif
ile gerçekten rasyonel birtakım istek- lerde bulunuldu. Ayrıca toplantıya
birkaç ferdî dilekçe
de
sunuldu ve okundu. Meselâ, Abdullah Dibirdî’nin 25 maddeden oluşan şahsî
dilekçesinde, "kreşinlere din seçme hürriyetinin tanınması; sansürün
tamamiyle lâğvedilmesi; din adamlarının askerlikten muaf tutulması; mülk 70
edinme hususunda Ruslarla eşitlik sağlanması v.s." gibi tjususlara yer*
verilmişti. Ufa vilâyeti Buri kasabası Tav köyünden İmam Şihman tshakî
tarafından Ulema Cemiyeti’ne gönderilen 6 maddelik dilekçede -ki bu dilekçe 24
Ocak 1905*de Gunder Panayırında biraraya gelen 70 din adamı tarafından da
imzalanmıştır- ise, nDini Merkez’in yetkilerinin arttırılması;
askerî imamlar tayin edilmesi ve müslüman askerlerin haram yiyeceklerle mağdur
ettirilmemesi; din ve basın hürriyetinin sağlanması; Ruslarla tam vatandaşlık
hakkının verilmesi (profesörlük ve küçük-büyük her göreve gelebilme); çoğunluğu
müslümanların oluşturduğu vilâyetler- de valinin de müslümanlar arasından
atanması v.s.” gibi biraz daha değişik hususlara temas edilmişti. Kadı Haşan
Ata Abeşi, 49 maddelik dilekçesinde farklı olarak, ”öğret- men okullarında Türk
tarihi ile dilbilgisinin öğretilmesi; mahkeme kararı olmaksızın müslümanların
tutuklanmaması, cezalandırılmaması ya da sürülmemesi; mektep-mesçit ve kab- . 72
Fistanların hiçbir
şekilde istimlâk edilmemesi v.s.” gibi önemli isteklere değinilmişti.
Toplantıda bulunan davetliler tarafından hükümete sunulmak üzere kaleme alman
10 maddeü dilekçede de müslümanların âcilen çözümü bulunması gereken sorunları
sıralanmıştı. Toplantıda okunan ve görüşülen diğer dilekçelerde de birbirini
tamamlayan çeşitli sorunlara yar verilmiş ve bunların nihai dilekçede değer- 73
lendirilmesi istenilmişti. Bütün bu dilekçeleri değerlendirmek üzere bir
"Redaksiyon Hey*eti" oluşturuldu. Yusuf Akçura ve Rizaeddin Bin
Fahreddin’in dilekçelerindeki hususlar ağırlıkta olmak üzere, 19 bölüm ve 90
maddeden ibaret bir kanun taslağı hazırlandı. Rusçaya tercüme edilen bu kanun
taslağı, 12 Mayıs 1905’de Müftü tarafından Başba- 74 kan Graf Vitte’ye gönderildi.
Ufa’daki bu
toplantının kararları yayınlanmadığı için halk arasındaki etkisi de sınırlı
oldu. Ancak, hükümet emri ile gerçekleştirilen bu toplantının hemen sonrasında
bazı mahallî toplantılara resmî izin alınabildi: Bunların biri, 22-24 Haziran
1905’de Ufa’da Mahdum Şâkir Tukay başkanlığında 120’den fazla din adamının
katıldığı toplantı olup, diğeri ise yine Ufa’daki Başkurt temsilcilerinin
toplantısı 75 idi. Ufa’daki "Ulema Cemiyeti", bizzat Başbakan
Vitte*nin emri ve yine hükümetin küçük bir memuru mesabesindeki Müftü
Sultan(ov)’un kontrolündelgerçekleştirildiği için millî bir kongre değil, olsa
olsa "güdümlü" bir toplantı idi. Nitekim, bu toplantının va
toplantıda alınan kararların hükümet nez- dinde hiçbir önemi ve ağırlığı
olmadığı, kısa bir süre içinde anlaşıldı. Diğer taraftan, ihtilâlin heyecanı
bütün müslümanları da sarmıştı. Yasal yollardan sorunlarının çözümü uğruna
türlü yollara başvuran, ancak hiçbirinden sonuç alamayan Rusya müsiümanlarının
önünde bir tek yol kalmıştı, o da tüm Rusya müsiümanlarının temsilcilerinin
katılacağı millî nitelikli bir kongre toplamak’...
Yükseköğretim
Kurulu
Dokümantasyon Merkesl
1 Kongrenin
Hazırlık Safhası
Rusya
müslümanlarınm bir bütün halinde siyasî hareketlere katılımının ilk örneğini,
15 Ağustos 1905’de Nijni Novgorod’da gizli olarak gerçekleştirilen "Rusya
Müslümanlarının Birinci Kongresi" oluşturdu. Bu kongrenin gerçekleştirilmesinde
ilk adımı atan ve dolayısıyla Rusya müslüman- larının birliğine giden yolda
olaylar zincirini başlatan kişi ise, aydın bir din adamı, gazeteci, politikacı,
seyyah, hatib ve yazar olan Abdürreşid îbrahim(ov) idi. Daha 1995 yılında
kaleme aldığı "Çulpan Yıldızı" adlı kitapta, Çarlık rejiminin
müslümanlar Üzerindeki baskılarını ve asimilasyon politikasını anlatan Abdürreşid
îbrahim(ov), Çarlık rejimi 76 aleyhine faaliyetleri gerekçesiyle,Osmanlı
hükümetinin de izniyle, Çarlık polisi tarafından 8(21) Ağustos 1904*de
İstanbul’da tutuklanarak Odessa’ya götürüldü.
Abdürreşid
İbrahim’in Odessa’da hapiste tutulduğu haberi, Rusya müslümanları arasında
umumî bir heyecana neden oldu. Rusya’nın her tarafından gelen protesto telgrafları,
maddî ve manevî destek hareketleri sonucunda, 12(25) Ağustos tarihinde
Odessa’da hapisaneye konan Abdürreşid İbrahim, 21 Ağustosta serbest bırakıldı.
Bu olay, toplu dayanışmanın ve direnişin sağlayacağı faydalar hakkında genel
bir fikir verdiği gibi, Abdürreşid İbrahim’in bu tarihten sonra izleyeceği
stratejinin şekillenmesine, de yardımcı oldu. Odessa’dan Petersburg’a geçen
Abdürreşid İbrahim, bu şehirde İçişleri Bakanı S.P. Mirskii ile görüştükten
sonra, 22 Eylül günü "Zemstvo" idarecilerinden Satahoviç ile tanış-
tı
ve sözkonusu teşkilâtın qizli toplantıları ve kararları hakkında bilgi ile
doküman edindi. Abdürreşid İbrahim, Ekim ayı başında Kazan şehrine gelerek,
burada genç yazarlar ile "müslümanların müşterek hareketlari"ne
ilişkin görüşmelerde bulunduktan sonra Vyatka vilâyetine, oradan da hırayla
Orenburg vilâyetine, Troyski’ye ve Ufa’ya geçip, müslümanların ilerigelen
şahsiyetleriyle temaslarda bulun- du. Bundan sonra fikirlerini mektuplar yolu
ile yaymaya çalışan Abdürreşid îbrahim, özellikle müslümanlar arasında 80 r*
sözü geçerli
şahsiyetlere ulaşmaya çalıştı. Bununlapa kalmayan Abdürreşid îbrahim,
Sibirya*daki müslümanları umumî bir harekete katılmaya ikna için Petropavel
şehrine geçti, 8 T oldukça verimli temaslarda bulundu. Tekrar Kazan’a dönen
Abdürreşid îbrahim, burada Yusuf Akçura*nm evinde bir ön toplantı düzenledi. Bu
toplantıda alınan karar gereği, ertesi gün, Kazanlı zenginlerden Ahmet Bay
Hüseyin(ov)’un evinde genişletilmiş ikinci bir toplantı daha yapıldı. Alimcan
Barudi, Bünyamin AhtemÇov), Abdullah Apanay(ev), Seyid Gerey flirza Alkin gibi
altmışa yakın önemli davetlinin katıldığı bu toplantının başkanlığını Abdürreşid
îbrahim üst- 82 lendi. Rusya müslümanlarının çeşitli meselelerinin görüşüldüğü
toplantıda, Kur’an-ı Kerim’in Türk diline tercüme edilmesinin lüzumuna
değinildi ve en sonunda da toplantıda alınan kararların bir dilekçe ile
hükümete bildirilmesinde 83 görüş birliği sağlandı. Yaklaşık 4,5 saat süren bu
toplantının sonuçlarının verdiği cesaretle ertesi gün de bir- araya gelen
Abdürreşid İbrahim, Yusuf Akçura ve arkadaşları, "Petrograd’da umum Rusya
müslümanları isminden bir siyezd
(kongre) yasamak
(yapmak) içün, Kırım, Kafkas, Kazak, Türkistan müslümanlarına dâvet yazmak
kararını da kabul ettiler."04
Alınmış bu kongre
kararı çerçevesinde görev bölümü yapıldı: Abdürreşid İbrahim, Bakû’da Ali
Merdan Topçubaşı’- 9 na bir mektup yazarak kararı bildirdi ve Bakû
temsilcilerini Petersburg*a davet etti. Yusuf Akçura ise, aynı mealde bir başka
mektubu Gaspıralı İsmail Beye gönderdi. Her iki mektupta da kesin bir gün
belirtilmemekle birlikte, Hart 1905 85 içinde Petersburg’da olmaları rica
edilmişti. Mektupların yazıldığı günün hemen ertesinde, bu sefer Ahmet Can
Seydaş(ev)’in evinde daha da genişletilmiş bir toplantı yapıldı. Çok sayıda
"ıslahçı" medrese öğrencisinin de hazır olduğu bu toplantıda, Ahmet
Bay Hüseyin(ov)*un evindeki toplantıda alınmış kararlar aynen benimsendij
sadece, Petersburg*a gidecek hey*ete Ahmet Can Seydaş(ev)’de dahil 8 6 edildi.
Hey*et Petersburg’a doğru yola çıkmadan önce, Abdürreşid İbrahim ve Bünyamin
Ahtem(ov) Kazan’dan ayrılarak Petersburg*a vardı. Onlardan birkaç gün sonra da
Kafkasya’dan Ali Merdan Topçubaşı, Ahmet Ağa(yev), Hüseyinzâde Ali Bey ve daha
birkaç temsilci Petersburg’a geldi. Ayrıca, Penze, Tambov, Simbirsk, Kazan gibi
dahilî Rusya vilâyetlerinin temsilcileri de Petersburg’a ulaştı. Bütün bu temsilci
he^r* etleri birkaç defa biraraya geldiyse de -özellikle KafkasyalIlar ile
Kazanlılar arasında- istenilen yakm- 87 laşma sağlanamadı. Karşılıklı temaslar
sırasında, Ali Merdan Topçubaşı*nm yayın iznini almaya çalıştığı
"Hayat" gazetesinde Abdürreşid İbrahim’in yazı yazma teklifini kabul
etmesi ila bir diyalog kurulabildi. Bu gelişme üzerine fırsatı kaçırmayan
Abdürreşid İbrahim, kendi evinde bir toplantı düzenledi. KafkasyalI
temsilcilerden başka, toplantıda Alim Maksud(ov) , Bünyamin Ahtem(ov),
Lütfullah îshakî’de 88 hazır bulundu. 8 Nisan 1905 gecesi gerçekleştirilen bu
toplantıda, Ahmet Ağa(yev), sünnî-şiî müslümanlar için bir tek dinî merkezin
teşkili fikrine karşı çıktı. Buna karşılık Ali Merdan Bey, böyle bir merkezin
lüzumunu belirterek 8 9 bu iş için umumî bir toplantının yapılmasını teklif
etti. Bu toplantıdan sonra KafkasyalI temsilciler Petersburg’dan ayrıldıysa da,
Ali Merdan Bey kalarak temaslarını sürdürdü. 0 sıralarda Kırım Temsilcileri de
Petersburg’a geldi ve değişik yarlerde değişik zamanlarda küçük çaplı
toplantılar yapıldı: "Umumî bir siyezd davet etmek fikri işte o vakit
kabul kılındı,
Yusuf Akçura ile
Abdürreşid İbrahim’in dâvet mektuplarında kesin bir tarih verememeleri
sebebiyle, çeşitli vilâyetlerden gelen temsilcilerin biraraya gelmeleri mümkün
olmadı. Ancak, umumî bir kongre yapmak fikrine karşı da çıkılmadı. üstelik, bu
umumî kongrenin Nijni Novgorod’da fuar zamanı yapılmasında görüş birliği de
sağlandı. Bu arada, Çistay^dan gelen temsilcilerden Zâkir Hazret oğlu İbrahim
Şevket, kızkardaşi Aliye Hanımın 20 Mayıs 1905*de yapılacak nikâh töreniiçin
tüm temsilcileri dâvet etti. Bu suretle, Rusya’nın hemen her tarafından gelen
temsilcilerin dikkat çekmeden biraraya gelmeleri -üstelik validen izin alıp alamama
riski olmaksızın- mümkün olabilecekti. Şayet, Ali
Merdan Bay, mâzeret
bayan edip Bakû'ya dönmese idi, Rusya Müslümanlarının I. Kongresi, Çistay’daki
bu nikâh töreni 92 sırasında gerçekleştirilecekti. Ali Merdan Bey, Nijni
Fuarında gerçekleştirilecek bu umumî toplantıya Kafkasya vekilleri ile
katılacağına dair söz verdi. Aynı söz Gaspı- ralı îsmail Bey*den de alındı.
Bunun üzerine, Abdürreşid îbrahim ve diğer temsilciler, Çistay’a müteveccihen
hareket ettiler, Çistay’daki toplantı, her. nekadar umumî toplantı kabul
edilmese de, katılanların sayısı ve şahsiyetlerin önemi açısından oldukça
büyük bir toplantı sayılırdı. Rusya müslümanlarının âcil çözüm bekleyen
meselelerinin çözüm yollarının tartışıldığı bu toplantıda, Abdürreşid îbrahim,
”Neşr-i Maarif Cemiyeti” kurulması teklifini getirdi. 0'na göre, cemiyetin adı
ve gayesi siyasî olmadığından, hükümetin resmî izin vermesi kuvvetle
muhtemeldi. Toplantıda, Nijni Fuarında toplanma kararı tekrarlandı ve
müslümanlara ilân 94
edildi. Daha sonra,
Nijni’de müslüman kongresi yapılacağına ilişkin kamuoyu oluşturulması
faaliyetlerine girişildi. Bu konuda Abdürreşid İbrahim’in '‘Hayat1’
gazetesinde yayınlanan seri makalelerinin etkisi büyük oldu. Ayrıca, kongre
kararının alınmasında etkisi büyük olan önderler, Rusya müslümanlarının muteber
şahsiyetlerine birer davetiye gön- 95 dererek kongreye iştirak etmelerini
istediler,
Nijni-Novgorod
Fuarına kongre hazırlıklarına katılmak üzere erken gelen temsilcilerden
yaklaşık onbeş kişi, bir restaurantda toplanarak resmî izin için Valiye başvurmayı
kararlaştırdılar. Vali, şehirde yürürlükte olan sıkı-
9 6 yönetimi
gerekçe göstererek izin talebini reddetti.
Oysa, Ağustosun
10’una doğru, Rusya’nın hemen her tarafından temsilciler şehre gelmeye
başlamışlardı. Gaspıralı îsmail Bey, Ali Merdan Topçubaşı, Ahmet ve Gani
Hüseyin(ov)’- lar, Zâkir Rami(ev), Veli Yauş(ev), Kutluğ Mirza Tefkil(ev),
Alimcan Barudî, Şah Haydar Sırtlan(ov), Seyid Gerey Alkin, Selim Gerey Cantüre,
Abdullah Apanay, Muhammed Fatih Kerimî, Yusuf Akçura gibi pekçok davetli,
Rusya’nın hemen her tarafında yaşayan müslümanları temsilen Nijni’ye gelmişler
ve kongreyi beklemek üzere yerleşmişlerdi. 12 Ağustosta Rus Sosyal
Demokratlarının sempatizanı müslüman öğrencilerin "acemice"
gerçekleştirdikleri bir toplantı vukubuldu. 13 Ağustosta ise, Molla Ali Yaüş(ev)
tarafından Germanya Otelinde "BakÛ muteberânı şerefine" bir yemek
verildi. Yemek-
97 te hazır bulunan
25 seçkin davetli müslümanlar arasında mutlaka bir ”ittifak"ın lüzumundan
bahisle, Valiye yeniden adam gönderip izin isteme kararı alındı. Ancak, Vali bu
talebi yine aynı gerekçeyle reddetti. 14 Ağustosta ümitsizlikten kaynaklanan
sıkıntı ve çaresizlik had safhada iken, Abdürreşid İbrahim’in orjinal bir
teklifi gündeme geldi, derhal de tatbikine geçildi. Buna göre, Oka Nehri
üzerinde yolcu taşıyan bir vapur kiralandı. Rusların gizli siyasî polis örgütü
"Ohranka"nın ve sosyal demokrat gençlerin bu yolculuktan haberleri
olmaması için gizliliğe riayet edildi. Toplantıya katılacak kişilere aynı gece
gerekli mesaj iletildi. Ayrıca, davetsiz olarak toplantıya katılmak üzere
gelenlerin de kabul edilmesinde prensip anlaşmasına varıldı.90
15 Ağustos 1905
günü saat 9.00’de limana gelen Abdürreşid İbrahim, toplantıya tam anlamıyla
gezi süsü verebilmek için yiyecek ve içecek ikmalini yaptırdı. Yaklaşık bir saat
sonra da davetliler gelmeye başladı. Vapurun kalkmasına 15 dakika kala, yani
9.45*de vapur acenta- t sından bir yetkili, "Ohrana'nın şüpheleri"
konusunda ikazda bulundu. Bunun üzerine, derhal limandan hareket edildi.
Vapuru kaçıran davetliler ile 20 civarındaki "solcu" Öğrenci, ufak
bir motora binmek suretiyle vapura yetiştiler ve 99 kabul edildiler.
tşte, Rusya
Müslümanlarının bu tarihî I. Kongresi, en elverişsiz şartlar altında,
imkânların sonuna kadar zorlanmasıyla, "Gustav Struve" vapuru Üzerinde
başlayabildi
2 Kongre
Faaliyetleri ve Alınan Kararlar "Gustav Struve" vapuru, limandan
ayrılır ayrılmaz, Vladikafkas İmamı Sadık Rahimkul’un okuduğu Kur’an-ı Kerim
ile birlikte yolcular -delegeler- üst kata çıkarak daha önceden hazırlanmış
sıralarda yerlerini aldılar.
Kongreye başkanlık
görevi, oybirliği ile Gaspıralı İsmail Bey*e tevdi olundu. Gaspıralı, açış
konuşmasından sonra ilk sözü Ali Merdan Topçubaşı*na verdi. Toplantıya
katılanlar arasinda dostluk havasının doğmasına vesile olan bu konuşmada Ali
Merdan Bey, alışılmamış bir üslûpla:
Biz Türk balaları;
aslımız bir, neslimiz bir, dinimiz birdir. Magribden maşriklare kadar bizim
babalarımızın mülki idi. Babalarımız o kadar kahraman bir millet oldukları
halde, şu gün Kafkasya dağlarında, Kırım’ın bağlarında, Kazan*ın kırlarında,
ata babalarımızın mülkü olan öz vatanımızda, öz toprağımızda, öz
ihtiyaçlarımızı danışmağa ihtiyârımız kalma-
dı. Şükürler olsun
Hüdâ’ya...., şu kadar mekrleri- ne, gadrlerine bakmayıp, sular üzerinde
yüreklerimizi açub birbirimizi râberû görüp, kucaklaşUb, sevişmeye bugün
muvaffak olduk. İndi artık ben kat’iy- yen eminim: Bundan sonra eğer bize sular
üzerinde danışmağa vakit virmezler ise, göklere çıkarız, yul- dızlar
üzerinde.uer buluruz da, gine şu küngi bayramı icrâ ideriz.
Dedikten sonra, sözü başka konuşmacılara
bıraktı.
Oka Nehri üzerinde
yaklaşık 13 saat -sürekli hareket halindeyken cereyan eden bu Kongrede, dört
maddeden ibâret bir karar, görüşülerek kabul edildi. Kurşun kalemle yazılmış bu
karar, rusçasmdan tercüme edilmiş orjinal ifadesiyle aşağıdaki metinden
oluşmaktaydı:
1905 SENE
flVgUST 15 .KARARININ TERCÜMESİ
Nijni Novgorod’da
Oka Nehri üzerinde "Gustav Struve" vapurunda, memleketin her
tarafından Müslümanların herce tabakasından toplanmış cemiyet, devletin şu
küngi hâlleri iktizâsıyle çıkarılmış meseleleri hem de şu küngi ahvâl
noktasından özlerinin hâcetlerine maslahatlarına dair bütün meseleleri
müzâkere kılub, şu kararı bilâittifak kabul itdi:
1)
Şu küngi hayat iktizâsıyle çıkmış siyasî, içtimai,
İlmî işlerin hemesinde Umum Rusya Müslümanlarına birleşmek zaruridir.
2)
Şu maksatlarını fiiliyetke çıkarmak yolunda Rusya
Müslümanları Rusların terakkiperverleriyle hemfikir olub, halk ihtiyâriyle
saylanmış vekilleri, devleti idare itmek, kanunları vaz* itmek vazifelerinde
iştirâkleri esaslarına kurulmuş “nizâm hukuku"nu tesis itmek yolunda iş
körürler.
3)
Ruslarla heme hukuklarda Rusya Müslümanları her
cihetle berâber kılınmaz ise, ikinci maddede beyân kılınmış maksadlara nâil
olmak hiç bir vakit mümkün olmaz. Buna kanaat hâsıl idüb; siyasî, İçtimaî,
dinî hukukların her birinde Ruslarla her cihetle müsâvî olmak; hem de şu küngi
zakonlarda (yasalarda) hükümetin administratörlerinde prak- tikalarında
(hükümet kararnamelerinde ve uygulama biçimlerinde) Rusya Müslümanlarına Sid
tahdidle- ri, darlıkları, istisnaları ref’ itmek yolunda Rusya Müslümanları
meşrû tariklerin muvafık çarelerin herbiriyle elbette içtihâd idecek.
4)
Rusya müslümanları özlerinin hama içtihâdlan- nı,
devletin şu küngi hem olabilecek ihtiyaçlarına tafsillerine köre, tevcih
iderler. Hem de devlet hâllerinin iktizâsıyla vâki olabilecek yeni esaslara,
yeni nizamlara, yeni hayata müslümanları hazırlamak emeliyle, müslümanları her
cihetle terbiye vazifelerinde itina iderler. Buna köre, her yerde özlerinin
ihtiyaçlarına köre her nevî mektepler tesis idübj kitaplar, cerideler,
jurnaller, kütübhâ- » neler, kıtaathâneler halk ... ianesiyle, şu küngi hayatın
İlmî mebda*larını halk arasında neşr itmek vazifelerinde içtihâd iderler.
5)
Şu dört maddede kösterilmiş maksadlara itişmek
yollarını âsânlaşdırmak içün, her yerde, Rusya Müslümanlarının nöbetli
siyezdleri iânesiylegidare kılınacak mahallî meclisler teşkil kılınur.
“Tercüman
Lisanı"na yakın bir dil kullanılarak Rusça aslından tercüme edilen
kararlardan da anlaşılacağı üzere, 1. maddede, o günkü hayat şartlarının Rusya
ftüslümanla- rmı siyasî, sosyal ve kültürel işlerinde birleşmelerini zorunlu
kıldığı ifade olunmaktadır. 2. Maddede, Rusya müs- lümanlarının bu amaçlarına
ulaşmak hususunda Rus ilericileriyle aynı fikir doğrultusunda, halkın oyu ile
seçilen vekillerin devleti yönetme, yasaları hazırlama ile yetkili kılınması
esasına dayanan "hukuk” düzenini te’sis etmek yolu faaliyette
bulunacakları, belirtilmektedir. 3. Maddede, Ruslara verilen haklar aynen
müslümanlara da verilmezse, ikinci maddede belirtilen amaçlara ulaşmak asla
mümkün değildir, denilmekte ve Rusya müslümanlarınm bu kanaatte olduğu, siyasî,
sosyal ve dinî haklarda tam anlamıyla eşit duruma gelinceye kadar, -hâlen
yürürlükte olan kanunları, hükümet kararnamelerini, yönetim biçimlerini,
müslümanlara konmuş sınırlamaları, istisnaları ortadan kaldırmak yo-
lunda-meşrû amaçlarına ne şekilde olursa olsun erişmeye çalışacakları
söylenmektedir. 4. Maddede, Rusya müslümanları-
nin faaliyetlerine,
devletin şimdiki ve gelecekteki şartlarına göre yön verecekleri; kendilerini
devlet yanışında olacak derişikliklere, yeni şartlara, hayat tarzına uygun bir
şekilde hazırlamak için itina gösterecekleri; buna göre her yarde ve kendi
ihtiyaçlarına uygun her çeşit okul te’sis edecekleri; kitap, gazete, dergi
yayınlayacakları; kütüphane, kıraathane açacakları; halktan toplanan ianelerle
halkı bugünkü çağdaş şartlara göre yetiştirmeğe çalışacakları gibi hususlara
yer verilmiştir. Bu dört ana maddeye ek 5. maddede ise, ilk dört maddede
zikredilen amaçlara ulaşmayı kolaylaştırmak için, müslümanların belli zamanlarda
toplanacak kongreleri tarafından verilecek talimata göre hareket edecek
mahalli meclislerin oluşturulacağına değinilmiştir.
120 Delegenin
katıldığı bu "Suüstü Kongresi"nde, bütün Rusya müslümanlarının bir
"İTTİFAK” kurmaları esası kabul edildi, ancak bunun henüz bir siyasî parti
mahiyeti alıp almayacağına açıklık getirilmedi. Sadece, Rusya müs- lümanları 16
şubeye taksim kılınması, her şubenin merkezden gelecek talimata uygun iş
görmesi, prensipte kararlaş- 103
tırıldı. Ayrıca, bu
büyük ve tarihî kongrenin hâtırasına olmak üzere, 15 Ağustos gününün millî
bayram olarak kabul edilmesi,- bunun yanısıra her yılın 15 Ağustos günü yine
Nijni Novgorod’da umurçıî bir kongre yapılması karar altına i u 104 alındı.
"Suüstü
Kongresi", Rusya müslümanlarının birliği ve işbirliği yolunda bir başka
"ilk" özelliğine daha sahipti:
O güne kadar
birbirine selâm bile vermeyen sünnî ve şiî temsilciler, yüzyılların anlamsız
küskünlüğünü ve-düşman- lığını bırakarak, müşterek geleceklerinin kavgasına
birlikte girmeye “ittifak*' ettiler.105
Gece saat 23,00'e
doğru müzakerelet tamama erdi. Vapur limana yaklaşırken, Rus polisinin tertibat
alma ihtimali değerlendirildi. Kongrenin kurşun kalemle yazılmış kararlarını
muhafaza etmek üzere yanına alan Abdürreşid İbrahim, kaptana düdük çalmadan
sessizce limana yanaşmasını tenbih etti. Yarım saat kadar sonra vapur limana
yanaştı ve tedbir amacıyla hazır tutulan arabaya binen Abdürreşid İbrahim ve
beraberlerindekiler, bu tarihî kongrenin tarihî karar metnini selâmetle
tehlikeli bölgeden uzaklaştırdı- lar?°S
I. Kongrenin bu
suretle gerçekleşmiş olması, müslümanlar arasında büyük heyecana yolaçtı.
AzerbaycanlI milyoner Hacı Zeynelabidin Tagi(yev), Kafkasya Şeyhülislâmı ve
Kafkasya Müftüsü gibi önemli kişilerden tebrik telgrafları geldi. 16 Ağustos
akşamı KafkasyalI temsilcilerden Aşurbek(ov), temsilciler şerefine
"Salaviyov 0teli“nde büyük bir ziyafet verdi. Burada yapılan konuşmalarla,
dostluk ve dayanışma duyguları perçinlendi, 1B Ağustosta ise, KafkasyalI
temsilciler şerefine bir ziyafet verildi. 150 Davetlinin katıldığı bu ziyafeti,
polis son anda yasakla- dıysa da, Abdürreşid İbrahim'in “himmetiyle yahut
hilesiy- le“ anlaşma sağlandı ve ziyafete devam edildi.
20 Ağustos 1905'den
itibaren temsilciler Nijni-Novgo- rod'dan ayrılarak kendi bölgelerine dönmeye
başladılar.
C. RUSYA
NİİSLÜNANLAR.ININ ÎKtNCÎ KONGRESİ (13-23 Ocak 19C6)
I. Kongre
sonrasında, Rusya’daki siyasî gelişmelerin -özellikle terör eylemlerinin-
tırmanış kaydetmesi, ülkedeki siyasî şartların da değişmesine neden oldu» Çar
II. Ni’kola, toplumsal bir patlamanın önüne geçebilmek için, istibdad rejimini,
yayınlamış olduğu fermanlar, kararname- 108 ler ile tedrici surette gevşetme
politikası güttü. Temel hak ve hürriyetlerde bu suretle hissedilen nisbî
hürriyet, Rusya mUslÜmanlarını da etkiledi. Heselâ, Abdürreşid tbrahim,
Petersburg*a döndüğünde, "İTTİFAK” kurmanın zaruretini açıklamak üzere,
"Binüçyüz Senelik Nazar" adlı bir eser kaleme aldı. Bu eser,
"sansörün kurşun kaleminden Szâd olub, tab kılınmış Türkî eserlerin en
birincisi" idi. 1905 Ekimine gelindiğinde, ihtilâl hareketleri bütün
Rusya’yı sarsarken, Kafkasya ve Azerbaycan’da da Ermeni komitacıların müslümanlara
yönelik insanlıkdışı eylemleri ise had safhaya ulaştı. Bu yüzden
olacak,"İTTİFAK"ın Bakû’daki muvakkat merkezi, kayda değer hiçbir
faaliyet gösteremedi Buna karşılık, Ali Merdan Topçubaşı ve Ahmet Ağa(yev)
Petersburg*da Abdürreşid tbrahim ile temas kurmak suretiyle "İTTÎFAK”ın
hem Nizamnamesini ve hem de Programını kaleme aldılar. Sık sık biraraya gelmek
suretiyle son şeklini alan Program ve Nizamname, ,’ÎTTİFAK"ın
gayrıresmî olacağı varsayımına dayanılarak hazırlandı. Daha da önemlisi, bu
metinler kaleme alındığında, Rusya’da siyasî parti yoktu ve "ÎTTÎFAK”
gayrıresmî bir parti olarak illegal faaliyetlerle
Rusya
müslümanlarıni örgütleme iddiasmdaydı.111 Dahası, Uya kadına mahsus,
merkez-i idaraye mahsus, şubelere mah- 112
sus
alâmetler ile şifre kodları tespit olundu. Herhangi bir olayda, bu özel şifre
kodu ile "organizasyon, kararlar ve İttifak*ın programı ile ilgili
yazışmalar Rus yetkilile- * 113
tince
farkedilmeyacekti." Ekim
ayına kadar müslüman ba
sınında
"İTTİFAK" ile ilgili herhangi bir habere rastlanmadı, çünkü
anlaşıldığı kadarı ile hükümet takibatından çe- kinilmekteydi. Ama 17 Ekim
Manifestosu ile birlikte, siyasî partilerin kurulması sözkonusu olunca,
"ÎTTÎFAK" konusu, müslüman basında yer almaya başladı. Hatta, 26 Ekim
1905 tarihinde, Kırım’ın Bahçesaray şehrinde konu ile ilgili bir istişare
toplantısı yapıldı. Şehir salonunda yapılan bu toplantıyı 100*ü aşkın kişi
izledi. Bizzat Gaspıralı îsmail Beyin yönettiği bu toplantıda, konuşmacı olarak
îsmail Leman(ov) ve Mustafa Mirza Davidoviç’de hazır bulundu. Toplantının
gündemi oldukça kısaydı: Müslümanlar kendi politik organizasyonlarını kurup,
bağımsız bir politika mı izlemeliler, yoksa hazır kurulu bir siyasî partiyle
işbirliğine mi gitmeliler? Toplantıya katılanların kararı net ve açıktı:
"Rusya birliğinin temelinde Liberal Partiye prensipte katılmak için
Nijni-Novgorod’daki Müslüman Kong- resi* nin kararlarını desteklemek*..."
Ne var ki, Rusya’daki siyasî değişim günbegün sürmekteydi. Bahçesaray Toplantısından,
19 Aralıktaki Akmesçit Toplantısına gelindiğinde, Rusya’daki siyasî ağırlığın
ibresi çoktan sağcı "Oktob- ristler" ile solcu ”Kadet"çiler
lehine dönmüştü. Akmesçit Toplantısında, aynı hataya düşülmedi, bu konuda
herhangi bir bir karar alınmadı.
Duma (Parlamento)
seçimlerinin yapılacağının açıklanması ile birlikte peşpeşe kurulan siyasî
partiler, belli ki, ülkedeki 20-30 milyonluk bir müslüman potansiyelinin
farkında idi. Bunun için de açık rekabete girmişler ve müs- lüman toplumunu
etkilemek için ”ÎTTÎFAK”ın ilerigelen şahsiyetlerine yönelmişlerdi. Meselâ,
"ÎTTÎFAK"ın Kazan şubesi, "Kadet" Partisini tercih etti}
bu partinin programı "Kazan Muhbiri"nde tercüme edilerek yayınlandı.
Orenburg grubu da kararını aynı doğrultuda verdi.Kadet (Konsti- tüsyonelist
Demokratlar) Partisi, müslümanlara önem verdiğini göstermek açısından, Yusuf
Akçura*yı ilk kongresinde
117 partinin Merkez Komitesi*ne aldı» Aynı şekilde, 10 Aralık gecesi Petersburg*da Cemiyet-i Hayriye binasında iki büyük parti sözcülerinin karşı karşıya geldiği toplantıda, ııa Kadet Partisi ağırlığını hissettirdi. Bütün bu gelişmeler, yani Kadet Partisi’nin güdümünde hareket etme kararları, bağımsız "İTTİFAK" Partisi*nin canlandırılması ve II. Kongre*nin toplanması niyetine engel olmadı. Çünkü, herhangi bir büyük partinin desteklenmesi, daha çok müslüman milletvekili çıkarmak açısından rasyonel bir yaklaşımdı. Zira, "İTTİFAK"ın yasal bir parti haline dönüşmesi, Rusya müsiümanlarının yaşadığı çok geniş coğrafî alanda örgütlenmesi ve seçimlere girmesi için oldukça zaman gerekmekteydi. Oysa, seçimler iyice yaklaşmıştı. Bu şartlar altında, müslümanlar arasında "birlik" bilincinin doğması ve seçimlerde marjinal sayıda milletvekili çıkarılması için II. Kongre*nin resmî ya da gayrıresmî yapılması gerekiyordu...
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder