Kayıtlar

İnsan Sevdiğini Görmediğinde

Kıskançlıklarla, kuşkularla, hesaplaşmalarla süren sancılı bir aşkın orta yerindeki bir sevişmeden sonra adam odadan çıktığında başlayan bir hava bombardımanında ev isabet alıyor ve adamın biraz önce geçtiği bölüm çöküyor.  Daha iki dakika önce koynunuzda olan birinin yok olduğunu görüyorsunuz.  O korkunç anda kadın, yaşadığı çaresizlik karşısında, aslında pek de inanmadığı Tanrı'ya sığınıyor.  Dizlerinin üstüne çöküp yalvarıyor.  "İnandır beni" diyor, "o yaşarsa sana inanacağım.  Ona bir fırsat tanı.  Bırak mutluluğuna sahip olsun.  Bunu yap, inanacağım sana. " Ve Tanrı'yla bir pazarlığa oturup en çok sevdiğini geri alabilmenin karşılığında Tanrıya en çok sevdiğini vermeyi öneriyor.  Eğer biraz önce o kapıdan çıkan erkek yeniden o kapıdan sağ olarak dönerse, o erkeği bir daha hiç görmeyeceğine söz veriyor Tanrı'ya. "insanlar birbirlerini görmeden de sevebilirler, değil mi" diyor, "seni hayatlarında bir kere bile görmeden seviyorlar. "

İçime aldım yok ettim seni

O gaudlo del mio cuore Ohime ! ehe gran dolore. Yüreğimin sevinci, Ah ne büyük acı. Vivendo si morire. Aşk hali hem yaşamaktır hem ölmek Mutluluğun yalnız aşk ve aşkı esinleyen kadın yoluyla erişilebileceği düşüncesi bütün Batı edebiyatının kaynağı olmuş, roman da, romantizm de ondan doğmuştur.   Stendhal, De L’Amour (Aşk Üzerine)’de özellikle güzel kadınlar hakkında yazarken şöyle der: “Bir kişi genel olarak ne kadar çok beğenilirse, bu beğeni o kadar geçicidir.” Güzel olmayan, ama “çekici” denilen kadınlar, belki de o kadar yoğun olmayan, ama daha derin ve uzun süreli bir izlenim bırakırlar. Bir kadının bir erkeği güçlü bir biçimde büyülemesi yeterli değildir; büyünün etkisini sürdürmesi ve yoğunluğunu artırması gerekir. Liebesfreud (aşk sevinci) ve Liebesleid (aşk acısı) konusunda kadınlar erkeklerden daha çok özbilinçlidirler. Kadın erkekten çok daha gerçekçidir ve patolojik tezahürlerde bile onun hayal gücünün sınırlamaları daha dardır. Alles Vergaengliche Ist nur ein Gleichnis :

Firar Ediyorum

“cehennem dedi ki:... hiç bir aşıkı yakamam... çünkü zaten aşk onu binlerce kez yakmıştı.” bütünümle kendime sakladığım kalbimin sözleri senin için sev beni kendini sevdiğin gibi bir sen ol kimsem aşkın ne olduğunu bildiğimden beri sana firar ediyorum… değil mi erimişim sevdan can evimde bir yangın alevi zihnim allak bullak ebedî aşkım yarımsın benim minnetimle canım yoluna öylesine bir tufanda kesilmiş nefesim düşündüm doyamadığım gerçekteki hayalinle seni seviyorum … demekten haya bile ediyorum bugüne kadar hiç mi hiç sevmemişim diye uzak kalmak mı senden…kendime hakim olamıyorum canını acıtacak kadar kollarına al sık beni şimdi bomboş geliyor hayat yok olurcasına koynunda boğulduğum bugüne kadar aradığım aşk bu imiş kalbimden inen gözyaşlarım durmuyorlar anımda isyan ediyor Allah’ım bambaşka bir dünyada bizi sevindirsin ebedi hayatı sunsun beklediğim iptilam bu olmamalıydı hazırlıklıydım şimdi nasıl dayanacağımı bilemiyorum düşünüyorum birbirimizden ay

Bir Muhib, Sadık Bir Aşık

Attar, şeytanı vefakar bir muhib, sadık bir aşık ve fedakar bir yiğit olarak tasvir eder. Haktan başkasına boyun eğmeme ve secde etmeme uğrunda ebedi azabı göze alan bir aşk kahramanı olarak tanıtır. İlk defa Hallaç tarafından ortaya atılan bu nazariye, Ahmed Gazzali tarafından Mevaiz ve Sevanih isimli eserlerinde geliştirilmiş, daha sonra Yezidilerin İblis'e hürmet etmesi akidesini doğurmuştur.

Aşk Yasası

aşk yolunda mısın… sevgilin semti nerede doktorlar ilâç bulamadı aşk yarasına lokman da…bilgelik… okumakmış aşk derdine deva kim ki aşk dâvasını bilirim derse inanma insan olanın ne işi olabilir şehri aşkta beşer misin bulunabilmen şartı fenadır her neyi görsen tanrındır aynanda birde şarkıların varsa düşün ki hiçbir şey kalmamış katre dünyanda mabedine bile gittiğinde söyleyecek bir söz bulama ah sevgilim olsun … yüce tanrım da o zaman yüreğin dolup taşar düşünüp durma sevgiliyi tatlım kesilirse soluğun geceleri…gün ışığı ruhuna gizlice sızdığında kötüysen iyiye dönüştüğünü hissettirir ver ruhunu satarsın bir kaç pula yine de sevineceğini sanma…sevinçlerinde olacağına yıldızların ötesinde ne çok âlem vardır aşk için sınavlar da ilki kendine gelmemen senin bile seni incitmemendir sarhoşum sevgilim ölürem beni ayıktırsana uyuyor musun şimdi yoksa ben ise burada yangınlarda ...

Boşalmayın

Vücudun “ su” tutması denince akla Balzac’ı getirmemek imkânsız. Yazar,arkadaşlarına seks yaparken yaratıcı enerjisini tüketme korkusuyla boşalmamayı tercih ettiğini söylemişti. “ Boşalma noktasına kadar öpüşüp koklaşmaların, aşk oyunlarının bir sakıncası yoktu,” diye açıklamıştı sırdaşlarından biri,“ ama ancak o noktaya kadar. Balzac için sperm, beynin en saf maddelerinin dışarı atılması, dolayısıyla da potansiyel bir sanatsal yaratı eyleminin organ aracıyla akıtılması, kaybedilmesi anlamına geliyordu.” Yada, çok sayıdaki sevgililerinden biriyle doruğa ulaştıktan sonra Balzac’ınsöylediği gibi:“ Bu sabah bir roman kaybettim!”

Aşk Çekimi Yağı

2        damla ylang ylang yağı  2 damla sandal ağacı yağı 2 damla adaçayı yağı

Eş Sevgisi/ Evlilik yağı

3       damla günlük ağacı yağı  damla selvi ağacı yağı  damla sandal ağacı yağı Bu karışımı evliliğinizi daha tutkulu ve aşk dolu yapmak için kullanın

Aşk Ortamı

“1 damla lavanta yağı  2 damla portakal yağı 3 damla limon yağı” Birinin sizi arzulaması için bu yağı kullanabilirsiniz. Kırmızı bir muma bu karışımdan sürüp, arzuladığınız kişi yanınızdayken mumu yakın.

Hatırlanmayan Rüyalar

Rüya görürken, insanoğlunun en mutaassıbının, en bakirinin bile günlük yaşamdaki çekingenliği kalkar. Rüyada cinsel arzularımız özgürce sergilenir. Hayallerimiz sansürsüz bir film gibi rüyalarımıza girer. Genellikle cinsellikle ilgili rüyalar tedirgin bir uyku sırasında görülür, uyanınca hatırlanmak istenmez, içimizde gizli bir haz olarak kalır. Bu tür rüyalar, cinsel dürtülere bağlı olarak görülen, bastırılmış isteklerin ortaya çıkmasıyla oluşan rüyalardır.

Nasıl bir Azap

Bir kimseye şöyle denilse: “Sana şu dünyada geniş bir saadetle, bir milyon sene ömür verilecek, fakat sonra âdeme mahkûm olacaksın, ya'ni hiç olacaksın!” O kimsenin sevinmesi şöyle dursun, derhal acı bir elem duyar. Binaenaleyh sultanı ruh, ancak ebediyyetle tatmin olur. Sonra rahmeti İlâhî mevcudatta apaçık meydandadır. Eğer hicrânı ebedîye kaail olursan o zaman muhabbet, şefkat, aşk ni'metleri bir kıymet ifâde etmez.

Sevad-ı Âzam

Aşk mezhebinde sevad-ı âzam dedikleri şey, yoksulluğun libasına bürünmektir. Zengin kimse yakınlığın son derecesinde iken uzaktır. Yoksul kimse ıraklığın son derecesinde yakındır. Muhabbet rüzgârı ne zaman eserse zengini yerinden koparır. Yoksulluk ile esmiş olsaydı terbiye eder ve beslerdi. Kulağıma ne diyorlar biliyor musun? Bir zengin ve bir yoksul aşk diyarına gidiyorlar. Zenginin elinde yanmakta olan bir mum, yoksulun elinde yarı yanmış bir odun parçası var. Rüzgâr esmeye başlayınca zenginin elindeki mum sönüyor. Yoksulun elindeki odun parçası parlıyor. Şu halde “ ben gönlü kırıkların yanındayım”, kutsal hadîsi çevgâniyle bu meydanda topu ileriye yetiştirenler; gönülleri kırk kimselerdir.

Kuran'da Aşk Kelimesi

Aşk kelimesi Kuran'da mevcut değilse de mefhumu bulunmaktadır. “İman edenlerin Allah için sevgileri en şiddetli sevgidir”, âyetinde aşkın mefhumu görülüyor. Çünkü aşk, herhangi bir sevginin şiddetinden ibarettir. Kâinatın her zerresinde aşkın mayası bulunuyor demektir. Bu noktaya; göre büyük mutasavvıf Cenab-ı Mevlâna, Mesnevi mukaddemesinde “Bu aşkın ateşidir ki nay'ın sedasına düşmüş ve aşkın heyecanıdır ki, şaraba düşüp karışmıştır,” demişlerdir. Kâinatta her ne zuhur ederse hep aşk ve muhabbete raci'dir. Ağlamak ve gülmek gibi iki zıt keyfiyet muhabbettendir. Ağlıyan bir kimse sevdiğinden ayrıldığı için ağlar. Gülen bir kimse dahi sevdiğine kavuştuğu için güler. Mecazi sevgiler, yollarını şaşıran serseri sevgilerdir. Bunları asıl membaları olan Allah sevgisine, mütekâmil bir aşka irca etmek yaradılışın gayesi icabıdır. Esasen yaradılış Allah'ın sevgisinden ve mahlûkat arasında menfi ve müsbet bütün fiiller ve haller, umumi ve manevî bir cazibeden fışkırmakta olduğ

Zümrüt

Jean de Serres 1638'de Jean Renou'nun şu ünlü Oeuvres pharmaceutiques’ini yeni çevirmiştir; bu kitapta "doğanın Yaratıcısı, her bir değerli taşa Tanrısal olarak bazı özgül ve hayranlık verici özellikler koymuştur, böylece krallar ve prensler taçlarına bunlardan koymak zorunda kalmaktadır... (bunu) kendilerini büyülere karşı güvenceye almak, birçok hastalığı iyileştirmek ve sağlıklarını korumak için yapmaktadırlar.,  Örneğin lacivert taş, ’’görmeyi güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda kalbe neşe verdiğinden ötürü taşınmaktadır; yıkandıktan ve gerektiği gibi hazırlandıktan sonra, melankolik keyifsizliği hiçbir tehlike olmadan yok etmektedir”. Bütün taşlar arasında en çok ve aynı zamanda en değişken güçlere sahip olanı zümrüttü r; en büyük meziyeti Birlik ve Erdem'i sakınmasıdır; Jean de Renou'ya göre bu taş "altın bir halka içinde parmaklarına takanları saradan korumakla kalmaz, aynı zamanda belleği güçlendirir ve dünyevi isteklerin çağrısından korur. Çünkü Ma

Sevgili (Beloved) And Aşk (Love)

Âteş (Persian): 1. od, hareret, kızgınlık [fire, heat, fever] 2. aşk, sevda, tutku, acı, ızdırap [love, passion, pain, suffering], Ateş etmek [to shoot], Ateşe atılmak: Canını riske etmek [to risk one’s life blindly], Ateşle barut aynı yerde durmaz: Genç erkek ve kız yalnız bırakılmaz [lit. Fire and powder cannot stay together – It is dangerous to leave young people (boys and girls) together], Ateş bacayı sardı: İki taraf arasında aşk başladı [lit. The fire has caught the chimney – The love affair is out of control], Ateş kırmızısı: Parlak kırmızı [fiery red], Ateş pahası: çok pahalı [too expensive], Aşk ateşi [fire of love]. âteş-i sûzân (the biggest fire).

Melek mi İnsan

"Ebul Hasan Harkânî, Necmeddin el-Kübra’ya şöyle dedi: "Ben tavaf ederken rûhaniyyetimle yükseldim ve Kâbe’nin etrafını binlerce kere tavaf ettim. Etrafımda olanlar benin bu sür'atli tavafıma şaşırdılar. Bense onların tavafına şaşırmadım. Onlara dedim ki,  "Siz kimsiniz? Ve bu tavafınız niçin bu kadar yavaştır." Onlar dediler ki, "Biz melekleriz ve nuruz, ama bundanhızlı tavafa asla gücümüz yetmez." Onlar da bana sorarak, "Sen kimsin ve bu sür'at de neyin nesi?" Ben de onlara dedim ki, "Ben Ademiyim ve bende aşkın nuru vardır. Bu sür'atin sebebi ise nûr-u şevktir." Raks ve devrân hâlinde de, fukaranın aşk ve şevkle dönüp dönmediği, o devranın hızlı dönüp dönmediğinden anlaşılır.

Sevelim Sevilelim

sensin taptığım güzelim sâhibinden ayrılamayan ben kimlere ne desem ki... aşkımı her bedende her yüzde ve her bir bakışta hayâlimin gizli ve karışık yollarında ruhum… şuurum gördüğümdün yeminle bin âlemimde yoktu anlayanım bir sen bildin… gizli mâbedimi dinimi imanımı tesellimdir… bu bana yetmez mi içtenlikle dîvânem bîçârem diye andığında feryatla haykırıp inledim ıztırâbımın rüzgârında bilinmezliğe sürüklenenirken kalbim ateşlerinle yandı şimdi gözlerim kupkuru ve yaşsız ne yapabilirim bana aşk lisanını sen öğrettin ölmeyi de…canımı sana versem korkum olmaz ki ya da günahtır yaptıklarınla cehenneme gidersin dersen bağrımdaki dertleri görünce cehennemin ateşi söner acırda beni yakamaz cenneti zaten istemem sen cennetimsin rabbimden… tek bir dileğim var beni ayağının tozu etsin bir de dudaklarını öpmek en büyük özlemim ona da çözüm buldum bedenime sıcaklığın dağılsın diye ateşe tapıyorum… güneşe secde ediyorum hava kararınca veya gün ışığım bulutla

Aşka Çıkan Sevgi Merdiveni

1- Meveddet: Sevgi sebebiyle kalbin özlem içinde bulunması. 2- Hevâ: Sürekli olarak sâlike göz yaşı döktüren sevdâ.  3- Hillet: Sevgilinin sevgisiyle sermest olmak, tam dostluk. 4- Mahabbet: Kötü huylardan arınma ve güzel huylarla donanma sûretiyle sevgiliye lâyık olmak ve yaklaşmak. 5- Sağaf: Kalbi parçalayan ve yakan ateşli sevgi. 6- Hüyâm: Sevdalıyı çıldırtan sevgi, sevgi çılgınlığı, çılgınca sevme, sevgilinin kulu, kölesi olma. 7- Vâleh: Dostun ve yârin güzelliğini seyrederken sevgi şarabıyla kendinden geçme. Sevgi şarabını kana kana içmek. 8- Aşk: Sevenin sevgilisinde kendisini yok etmesi; aşkın yok olup sadece ma’şûkun var olması, her şeyin ondan ibâret olması hâli.

Şarkım… Ezeli Hatırlamanın Tek Yolu

bilmem bunları neden sana anlatıyorum basit değil… ancak senden başka kimsenin benim için kıymeti kalmadı mademki seni seviyorum…anlatmalıyım baştan aşağı beni aydınlatan sende gördüğüm bu hal aynaya bakmamış kimse nasıl kendini tanımazsa sende beni gör yüzümün en hurda çizgilerini haksız mıyım içimde gizlediğim sırrım…o kadar büyük ve değerliydi ki kimse bilsin istemiyordum ama… sen bil gördüğüm…sana baktığım zaman benden başkası değildin ve seni gizledim gurbetteydim şehrim bile ayrıydı acım başımı yerlere düşürürdü bana gam değildi senden habersiz kalmak gör şahit olarak eskimiş yüzümdeki çizikleri yüzümü toprağa sürerdim sevdiğim ayağını bastı diye gökten daha yüceydi… salınıp gezdiğin toprak yine de kimseler bilmesin istedim ziyanı yok… benim dünyamda batmayan güneşim fark etmiştin aslında birini…önceden sevdiğimi ve aşkına esir olduğumu fakat sen olduğunu hiç düşünmemiştin benim ki aşktı… şehveti uzaktan yakından tanımayan sanıldı ki içimdeki at

Âşığın Hastalığı

“Âşığın hastalığı hastalıklardan apayrıdır; aşk, Tanrı sırlarının usturlabıdır. Aşk ister bu yandan olsun, ister o yandan; sonunda o yana kılavuzdur bize. Aşkı anlatmak, bildirmek için, ne dersem diyeyim, asıl aşka geldim mi, o sözlerden utanır kalırım. Dilin anlatışı aydınlatır, aydınlatır ama, dile düşmeyen, söze gelmeyen aşk, daha da aydındır.” Mesnevi

Aşk Yılmaz, Yanar

“Aşka düşen kişide zerre kadar korku yoktur; aşk mezhebinde her şey aşka kurbandır! Aşkın beşyüz kanadı vardır; her kanadı, arşın en yüksek yerinden yerin dibine kadar bütün kâinatı kaplar” “Aşk yılmaz, yanar, yakılır ve canını sakınmaz. Utanma ve sıkılma da bilmez. Değirmen taşının altındaki buğday gibi, o da ezilir, belâlara katlanır, sabreder. Bütün akılların hekimliği; aşka göre çizilmiş nakışlardan, sûretlerden başka bir şey değildir. Bütün gönül alan güzellerin yüzleri, aşkın yüzüne bir perdedir. Çünkü âriflerin inancına göre, bütün dünyevî bilgiler, dünyada görülen bütün güzellikler aşkın gölgeleridir.”

Aşkın Aşkı

“Aşk beşeridir; bakışla başlar, sorumluluk getirir. Gözden girer, gönülde yaşar. Surete meyledenler ziyandadır. Aşk platoniktir; sohbetle başlar, zahmet getirir. Zihinden girer, gönülde yaşar. Sîretini süslemeyenler yol şaşırır. Aşk ilahidir; imanla başlar, vahdete götürür. Gönülde doğar, gönülde yaşar. Sırrı saklamayanlar başını verir.”

Aşkın, Hakîkî Ve Mecâzî

Aşkın, hakîkî ve mecâzî olmak üzere çeşitleri vardır. İlahî aşk da denilen hakîkî aşk Allah’ın kulu sevmesi ve kulun Allah’ı sevmesi şeklinde iki türlüdür. Beşerî aşk da denen mecâzî aşk ise insanın insanı veya diğer yaratıkları sevmesidir. Bunun da rûhânî ve aklî aşk ile tabîî aşk olmak üzere iki türlüsü vardır. Rûhânî ve aklî aşk ilahî güzellikten varlıklara aks eden güzelliklere duyulan aşk şeklinde tanımlanır. Rûhun en yüce hissi ile yaratıklardaki güzellikleri sevmek estetik sevgidir. Bu anlayışla erkeğin kadını, kadının erkeği sevmesi afif aşktır. Buna orta aşk ya da köprü aşk da denir. Bu iffetli ve nezih aşk ilahî aşka yükselmeyi ve geçmeyi sağlayabilir. Beşerî ölçüde aşkı öğrenenler ilahî çaptaki aşka geçebilirler. Gerek aynı cinsten, gerekse karşı cinsten bir insanı sevmek ise tabîî aşktır. Meşrû sınırlar içinde kalması şartıyla tabîî aşk mübah ve câizdir. Meşrûiyet sınırlarını aşar ve haram sahaya girmeye yol açarsa o zaman bu sevgiye behîmî(hayvanî) aşk adı verilir. Ruzbiha

Kadınlara Göre Aşk

Kadınlar erkeklere göre aşk konusunda çok daha duygusaldır, hassastır, daha olgun, daha mantıklıdır. Çünkü kadın erkeğine güvenmez. Kadın temkinlidir, meraklıdır. Erkekler aşık oldukları kadınları etkilemeye ve kendileriyle birlikte olmalarını sağlamaya çalışmaktadırlar. Bunu elde etmek için de onlar bilinen aşk oyunlarına başvururlar: Hitap ettikleri kadınlara övgü dolu sözler yazarlar ve onların güzelliklerini tanrıçaların güzellikleriyle kıyaslarlar. Ellerinden geldiğince çeşitli vaatlerde bulunurlar ve sevdikleri kadına birlikte mutlu ve zevk dolu bir hayat sözü verirler. Aşklarını yüceltir ve ilk görüşte aşık oldukları anı anlatarak onların güvenini kazanmaya çalışırlar. Aşklarının masum olduğuna ve doğru bir iş yaptıklarına sevdikleri kadınları inandırmaya çalışırlar. Kendilerini acındırırlar. Kadın sadıktır. Kadın erkeğe göre daha fazla acı çekmekte ve daha fazla korku duymaktadır. Ancak tüm aşıklar kıskançtır: Erkeklere göre hem geleceğe karşı daha kayıtlı ve düşünceli ol

Bedeni Ölse de, Tinsel Varlığı

Canına kıyan, otuzüç yaşında bir hemşireymiş. Kadın kendisiyle aynı hastanede çalışan, evli bir kalp cerrahıyla yasak aşk yaşıyormuş. Derken adam onu terk etmiş. Kadın da bir gün elinde bir tabancayla herifin odasına dalıvermiş. "Yüreğime bak," dedikten sonra da sıkmış kendi kalbine kurşunu. Doktor, kadını ameliyata almış hemen. Hemşirenin canını kurtaramamış ama yüreğini görmüştür çaresiz. Bu özkıyım davranışının aslında dünyadan çekip gitmeye değil, bir biçimde yaşamı sürdürmeye dönük olduğunu düşündüm. Diğer bir deyişle, hemşirenin bedeni ölse de, tinsel varlığı son nefesini verene kadar daktorunkinden ayrılmayacaktı.

Heves Etme

“Benim kadehlerimden içmeye heves etme!”; Cenâb-ı Hakk’ın zâtî zuhûrunu meydana getirdiği mahaller O’nun kadehleridir. Bu mahal de insân-ı kâmil mahallidir ve esâs olarak aşk ve muhabbet şarâbı orada vardır. Ve bu yola girmiş isen hemen içmeye heves etme ya’ni hemen onun halleriyle hallenmeye kalkma ya’ni sâdece lafzî olarak onun söylediklerini heryerde söyleme.

Yinetekim

imdat senden koklayamadığım gülüm toprağım suyum havam birsenim aşıklık kâr etmiyor aşkı ancak aşk anlar diyorlar ben sen var mı üzülme benimsin biliyorum ama ayrılıkla korkutma kulluğumu bilirim…kölenimde senden geldim… yaşadım… hayatı sende bir kıvılcım sıçradı mı kalbime fânûsum...ışıltın bağrımı dağlasa aşkının odunda yansın alevim seni beklerim limanım sığınağım yinetekim kimsesizim değilim... dimi

Hayber

Temhidât Ey aziz! Gayret alemini terk et! Dünyada İblis adını verdiğin o divane âşıkı ilahi alemde hangi adla çağıracaklarını bilemezsin. Onun adı­nı bilsen, onu bu adla adlandırdığın için kendini kafir sayarsın. Heyhat! Nereden bileceksin ki? Bu divane, Allah'ı sevdi. Muhabbetinin mihengi ne oldu, bilir misin? Biri bela ve kahır, diğeri kınanma ve sefillik. Ona " Eğer bizim aşk davamıza giriştiysen bunun için bir delil gerekir" dediler; sonra da bela, kahır, kınanma ve sefillik mihengini sundular. O da kabul etti . İşte o an, bu iki mihenk, aşkın delilinin sadakat olduğuna şahitlik ettiler. Benim ne dediğimi asla anlayamazsın! Aşıkın, maşukun lütuf ve kahrında pişmesi için, aşkta cefa ve vefa gerekir. Aksi halde, ham kalır ve ondan bir şey ortaya çıkmaz. Heyhat! Aşk makamları içinde aşkın kemalinin öyle bir makamı vardır ki, burada aşık, maşuktan kötü bir söz bile duysa, bu ona başkalarının lütfundan daha hoş gelir, maşukun kötü sözünü başkalarının lütfuna te

Temhidat

Bir Sözün Yeniden Yazılışı Rabia'nın, muhabbet ateşini açıklama konusunda söylediği sözler  eşsiz bir etkiye sahipti. Çeşitli kaynaklarda yazdıklarına göre, ona "Allah'ı seviyormusun?" diye sormuşlar, o "Evet, seviyorum" cevabını vermiş, "Şeytana düşmanlık besliyor musun?" diye sormuşlar, bu soruya  da "Hayır" cevabını vermiştir. "Neden?" diye sorduklarında, şu karşılığı vermiştir: "Rahman'ın muhabbetinden şeytana düşmanlık besleyecek fırsat bulamıyorum. Allah'ın Elçisi (salla’llâhü aleyhi ve sellem)'i rüyamda gördüm. Bana  'Ey Rabia, beni seviyor musun?' diye sordu. Ona 'Ey Allah'ın Elçisi (salla’llâhü aleyhi ve sellem),  hiç seni sevmeyen kimse olabilir mi? Ancak Hakk'ın sevgisi beni öylesine kuşattı ki, başkasının dostluğuna da, düşmanlığına da yer kalmadı' şeklinde cevap verdim:'  Doğrusu: Altı  çizili yer için şu sözü söylemiş. “Ben Seni Allah’a bakarken görüyoru