Print Friendly and PDF

Aşkın, Hakîkî Ve Mecâzî

|

Aşkın, hakîkî ve mecâzî olmak
üzere çeşitleri vardır. İlahî aşk da denilen hakîkî aşk Allah’ın kulu sevmesi
ve kulun Allah’ı sevmesi şeklinde iki türlüdür.





Beşerî aşk da denen mecâzî aşk
ise insanın insanı veya diğer yaratıkları sevmesidir. Bunun da rûhânî ve aklî aşk
ile tabîî aşk olmak üzere iki türlüsü vardır.





Rûhânî ve aklî aşk ilahî güzellikten
varlıklara aks eden güzelliklere duyulan aşk şeklinde tanımlanır. Rûhun en yüce
hissi ile yaratıklardaki güzellikleri sevmek estetik sevgidir. Bu anlayışla
erkeğin kadını, kadının erkeği sevmesi afif aşktır. Buna orta aşk ya da köprü
aşk da denir. Bu iffetli ve nezih aşk ilahî aşka yükselmeyi ve geçmeyi
sağlayabilir. Beşerî ölçüde aşkı öğrenenler ilahî çaptaki aşka geçebilirler.
Gerek aynı cinsten, gerekse karşı cinsten bir insanı sevmek ise tabîî aşktır.

Meşrû sınırlar içinde kalması şartıyla tabîî aşk mübah ve câizdir. Meşrûiyet
sınırlarını aşar ve haram sahaya girmeye yol açarsa o zaman bu sevgiye
behîmî(hayvanî) aşk adı verilir.





Ruzbihan, Abherü’l-aşıkin’de
ilahî aşkın müşâhede ve tevhid ehli için, aklî aşkın ârifler için, ruhânî aşkın
aydınlar için, tabîî aşkın halk için ve behîmî aşkın aşağılık kişiler için
bahis mevzûu olduğunu söyler.





Bunlardan başka uzrî aşk denilen
bir çeşit aşk daha vardır. Burada âşık önce sevdiği kadına meftun olur, onu
çılgınca sever. Aşkın verdiği ıstırap ve elem içinde yanar, kavrulur. Nihayet
öyle bir noktaya gelir ki ma’şûkası olan dilberinden çok, aşkından hoşlanmaya
ve haz almaya başlar.
Artık bu noktada o, aşk için ma’şûkasını unutur, onun
aşkıyla yaşar, ma’şûkasına kavuşma onun aşkını sona erdireceğinden o vuslatı
değil hicranı tercih eder. Leylâ’yı seven Mecnûn’un aşkı böyledir.


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar