Zor Şeyler
| |
Davut Yıldızı - Mühr-ü Süleyman (Star of David)
Hz. Süleyman aleyhisselâm İsrailoğulları’ nın peygamberlerinden Hz. Davut aleyhisselâmın oğludur. Yaklaşık olarak M.Ö 970-931 yılları arasında yaşadığı düşünülür. Büyük güçleri olduğu, tüm hayvanların ve cinlerin dilinden anladığı, cinlerden, hayvan ve insanlardan büyük bir ordu kurduğu, rüzgârlara hükmedebildiği ve bu güçleri kontrol altında tutabilmesini sağlayan bir yüzüğü olduğu tüm büyük dinler tarafından kabul edilir. İşte bu yüzüğe İslam dünyasında “ Mühr-ü Süleyman yani Süleyman’ın Mührü “ adı verilir. Hıristiyan ve Yahudi inanışındaki adı ise “ Davut’un Yıldızıdır “.
Biri aşağıya, biri de yukarıya bakan iki eşkenar üçgenin meydana getirdiği bu hexagram şeklindeki mühür yüzük rivayete göre Allah’ın en büyük adını (İsm-i A’zam) temsil etmektedir. “ Davut’ un Yıldızı “ İslam dünyasında kullanılan adıyla “ Mühr-ü Süleyman “ tunç çağından itibaren Ortadoğu da sıklıkla kullanılmış, Romalılar döneminde ilk kez İsrail’de, Yahudilik ile bağlantılı bir sembol olarak benimsenmiştir.
Bu simgenin ilk kullanımı Pagan inancında görülür. Paganizmde üçgen ▲ ; erkeği, erkek cinselliğini ve gücünü, ters üçgen ▼ ise kadını, kadın cinselliğini ve kadının doğurganlığını simgeler. İkisinin birleşmesi ise kadın ve erkeğin cinsel birleşimini, doğumu ve gelecek yeni nesil’ i temsil eder.
Eski İbrani’ce de ise Davut 3 harf ile yazılırdı ; “ Dalet,Vav,Dalet Dalet harfinin simgesi ise bir üçgendi. Yahudi kral Davut’ da kalkanında kendi imzası niteliğinde olan ve içi içe geçmiş 2 üçgeni belirten 6 köşeli yıldızı kullanırdı. Bu yıldız; Allah’ın kâinatı yönettiği ve bizi 6 yönden, kuzey, güney, doğu, batı, yerden ve gökten gelebilecek her türlü tehlikeye karşı koruduğunun bir işaretiydi. Ayrıca 6 köşeli yıldızın her köşesinde, sırası ile İbrahim, İshak, Yakup, Harun ve Davut isimlerinin yazılı olduğuna inanırlar. Mührün, İlahî himayeyi sembolize ettiğine inanan Yahudiler sonraki dönemlerde bu şekli sancak ve flamalara, muskalara nakşetmişler, büyücülük tılsımı olarak sıklıkla kullanmaya başlamışlar, zamanla ona kutsallık atfedilmiş ve özellikle dinî amaçlar uğrunda kullanmışlardır.
“ Mühr-ü Süleyman, İslam tezyini sanatlarının metal, ahşap, mimari, taş işçiliği, dokuma gibi pek çok dalında da nakış amaçlı kullanılmıştır. Birinin tepesi diğerinin tabanına geçirilmiş iki eşkenar üçgenin figüratif birleşimindeki kontrast, özellikle yapı süslemelerinin göbek motifi olarak çok cazip görülmüştür. Mühr-ü Süleyman’ın bulunduğu yere şeytanın giremediğine dair halk inancından dolayı da taş, ağaç, cam, kağıt vb. satıhlarda merkezî motif niyetine kullanılmıştır. Yine bu inanıştan dolayı cami, tekke vb. mekânların kubbe veya tavan nakışlarında vb. Mühr-ü Süleyman desenleri bulunur.
Anadolu Selçukluları, Artukoğulları ve İlhanlıların eserlerinde bilhassa kubbelerin kilit taşlarında sık rastlanır. Osmanlılarda ise başta hamam kubbe delikleri olmak üzere mezar taşları, cami tezyinatları, anıtlar ve kemer kilit taşlarıyla çini, seramik gibi mimariyi ilgilendiren hususlarda şeytanı uzaklaştırma amacıyla; mutfak eşyalarında, çeşmelerde, sebillerde zehirlenmeye karşı tılsım niyetine; serpuş, tolga vb. başlıklarda güç sembolü olarak; giyim eşyaları ve takılarda da kullanılmıştır.
Nitekim Barbaros Hayreddin Paşa’nın, rüzgâra hükmedebilmek maksadıyla sancağına Mühr-ü Süleyman motifi nakşettirmesi bu geleneğin bir neticesidir.”
Günümüzde Davut’un Yıldızı olarak bilinen bu işaret Yahudilerin evrensel simgesi olmuş, Kızıl Haç ve Kızılay’ın Yahudi versiyonu olan “ Magen David Adom “un simgesi halini almış, İsrail bayrağında da yerini almıştır.
**
Tılsım Yasaları
“ Doğaüstü güçleri olduğuna ve insanları kötü ve şer kuvvetlerden koruduğuna inanılan muska ve tılsımların bazı temel ilkeleri olduğu kabul edilir ve bu ilkeler “ Koruyucuların 6 Yasası “ olarak da adlandırılır.
1. Yasa:
Eğer kötü ruhların etkisindeyseniz, dini inançlarınızı yardıma çağırarak onları yenebilirsiniz:
Benzer, benzeri ile mücadele eder. Doğaüstü güçlere doğaüstü güçlerle karşı konulur. Haç göstermek veya Haç çıkartmak bu tür davranışlara örnek gösterilebilir.
2. Yasa:
Kötü ruhların tehdidindeyseniz onlara karşı dimdik ayakta durup, sizde onları tehdit ederek onlara karşı koyabilirsiniz:
Kendi mücadelelerini yapmak isteyenler incir işaretinden ( Mano Fico ), halka işaretine, parmak göstermekten ( Mano Cornuto ), “ V “ işaretine kadar çeşitli kaba jest ve müstehcen hareketleri uygularlar.
3. Yasa:
Kötü ruhların etkisi altındaysanız, onları dikkatlerini başka yere çekerek yenebilirsiniz:
Kötü ruhların şehvet düşkünü olduklarına inanıldığından, cinsel bir sergilemeye karşı koyamazlar. Onlara kaba bir cinsel imaj göstermek, onların dikkatlerini dağıtmak ve büyülerini bozmak için uygulanır. Eski kiliselerde yer alan açık cinsel kabartmaların varlığı bu sebeptendir. “ Sheela Na Gig”ler bunlara güzel bir örnek teşkil eder.
4. Yasa:
Kötü ruhların etkisi altındaysanız, gözlerinizi üzerlerine dikerek etkilerinden kurtulabilirsiniz:
Mısırdaki Horus’un Kutsal Gözü, Türkiye’deki nazar boncuğu ve Akdeniz de balıkçı kayıklarında ve evlerde sıklıkla kullanılan göz simgeleri kem gözleri uzak tutmak için kullanılır.
5. Yasa:
Kötü ruhların tehdidi altındaysanız, onların duyularını etkisiz hale getirmeniz üzerinizdeki etkilerini yok edecektir:
Ruhların kem gözlerini üzerinizden uzaklaştırmak için güneşte parlayan, parlak metaller veya ufak aynalar kullanılır. Bu parlak yüzeylerden yansıyan parlak ışık üzerinizdeki kem gözleri uzaklaştırır. Bir başka yol ise gürültü ve kokudur. Özellikle Ortaçağda atlara takılan çıngıraklar ile rahiplerin cübbelerine taktıkları ufak çıngırakların onları kötülüklerden koruduğuna inanılırdı. Bunun dışında sarımsak gibi kötü kokulu bitkiler vb. kötü ruhları ve kem gözleri uzaklaştırmak için çeşitli kültürler tarafından sıklıkla kullanılmıştır.
6. Yasa:
Kötü güçlerin etkisinden kurtulabilmenin son yolu ise doğa güçlerini yardıma çağırmaktır:
Canlı bitkiler, mineraller, mistik ve koruyucu güçleri olduğuna inanılan değerli veya yarı değerli taşları kullanmak bu guruba girer. Bitki veya hayvan şeklindeki muska ve tılsımlar ile ametist, mercan vb. gibi doğal unsurlar bu yüzden sıklıkla kullanılırlar. “
İnancın Varyantları
Teist, Tanrı hakkında ileri sürülen her iddiayı başka bir iddia ile dışlamaya çalışır.
Örneğin; Teist: Tanrı vardır.
Ateist: Tanrı varsa görünür, görülmediği için Tanrı yoktur.
Teist: “Onu gözler idrak etmez.”
---
Teist: Tanrı insanları, bir babanın çocuğunu sevdiği gibi sever.
Ateist: Eğer Tanrı insanları severse, bir çocuk neden hastalanır ve hastalanan çocuğa babası iyileşmesi için çaba sarf ederken Tanrı neden hiçbir şey yapmaz?
Teist: Tanrı’nın sevgisi insan sevgisinden farklıdır fakat bu Tanrı sevmiyor, anlamına gelmez.
Düşüncenin Değişiminde
Antony Flew ateist düşüncedeyken, din dilinin anlamsız olduğunu savunmaktadır. Fakat bu tutumu Tanrı’nın varlığını kabul ettikten sonra değişerek din dili anlamlı hale gelmiştir. Flew’un her din diline dair her iki görüşünün zıtlığını ne oluşturmaktadır, diye sorulursa cevap ne verilebilir.
Flew: ‘Tanrı vardır’ çünkü yaşam kompleks bir yapıya sahiptir, evren tesadüfi olamaz.
Ateist: Sonsuz maymun teoremine göre maymunlar bilinçsiz yani rastgele sonsuz klavye tuşlamasıyla Shakespeare’in eserini yazabilir. Dolayısıyla evren de yaşam da tesadüfi olarak ortaya çıkmıştır.
Flew: İngiliz Ulusal Sanat Konseyi tarafından gerçekleştirilen bir deneyde altı maymunun bulunduğu kafese bilgisayar konmuştur. Maymunlar bir ay boyunca klavyeye vurmalarına hatta onu tuvalet olarak kullanmalarına rağmen ayın sonunda elli sayfa çıktı alınmıştır. Fakat sayfaların hiç birinde anlamlı tek bir kelime dahi bulunamamıştır.
G. Schroeder, maymun teoremi çürütmesinde Shakespeare’in “Seni bir yaz gününe benzetebilir miyim?’ sonesinin elde etme olasılığıyla kıyasla Shakespeare’in tüm eserleri yazma olasılığının imkânsız olduğunu göstermiştir.
Evrendeki kompleks yapı maymun teoreminin çürütülmesine dayanarak tesadüf eseri oluşamaz. Örneğin yaşam için gerekli genetik kodlamanın yani DNA’nın rastgele oluştuğunu varsayamayız bilimsel araştırmalar gösteriyor ki DNA’lar karmaşık yapıları nedeniyle üstün bir zeka tarafından oluşturulmuş olmalıdır ve bu zekada Tanrı’dır, dolayısıyla ‘Tanrı vardır.’
Analojik dil [benzeşmeye dayanan] yaklaşımı, teisttin ilk çıkarımında babanın sevgisi ve Tanrı’nın sevgisi arasında ilişki kurulmasıyla işleyişe başlamıştır.
Üçüncü çıkarımda ise Teist, Tanrı sevgisinin insan sevgisinden farklı olduğunu savunarak; Tanrı ve insan sevgisinin kavramsal düzlemde aynı olduğunu fakat kavramın içeriği bakımından farklı olduğunu ileri sürmüştür.
Ateisttin tutumu ise benzerliği yani sevgiyi literal anlamda anlayarak babanın çocuğun iyileşmesi için çabalamasını sevgi olarak addetmesi ve Tanrı’nın sevgisiyle aynı olduğunu savunmasından dolayı tek anlamlı dil yaklaşımı kapsamında değerlendirmesine yol açmıştır. Ateistin tek anlamlı dil yaklaşımını bir silah olarak kullanması zaten cevaplandırılması zor bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü tek anlamlı dil, son aşamada antropomorfizmle sonuçlanmaktadır. İnanan kişinin verdiği her yanıt tek anlamlı dil teorisine karşıt bir yanıttır. Flew ise dini ifadelerin iddia olmadıklarını iki farklı din dili anlayışlarının karşılaştırılmasıyla ortaya koymaya çalışmıştır.
Sonuçta Flew, Mantıkçı pozitivist düşünceye gelene kadar ortaya konan din dili varsayımlarını kıyaslamış ve bunun sonucunda Tanrı hakkında konuşmanın geçersiz olduğunu ya da iddia olmadığını yanlışlanabilirlik ilkesi bağlamında değerlendirmiştir.
Antropomorfizm:
Sosy. İnsan Biçimcilik. İsim Fransızca Anthropomorphisme
İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din. Allah'ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm'in başka kılıkta görünüşleridir. Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestliğe bir geri dönüştür. İslâm dini Allah'ın varlığı, sıfatları ve fiilleriyle eşsiz ve benzersiz olduğunu bildirmekle, en üstün ve mükemmel din olmak şerefine hak kazanmıştır. İslâmın "Görmek, işitmek, konuşmak" gibi insani vasıfları Allaha atfettiğini, ve bu sebeple antropomorfik dinler arasında yer aldığını iddia edenler ya bilgisiz ya da kasıtlı kimselerdir. Çünkü İslâm, Allahın "Görmek, işitmek, konuşmak" fiilinde insanın muhtaç olduğu organ ve şartlara muhtaç olmadığını bilhassa belirtir ve insan fiili ile hiçbir surette benzerliği bulunmadığını açıklar. İslâm en cahil insandan en âlim insana kadar herkese hitap eden bir din olduğu için, basit ve kaba düşünenlere, hareketlerinin Allah'dan gizli kalmayacağını anlatmak için Allah'ın, putperestlerin ilahları gibi konuşmaz, görmez, işitmez diye düşünmemelerini, Allah'ın her hal ve hareketlerinden haberdar olduğunu anlatmaktadır.
Dua
Bismillahirrahmanirrahim.
Allah’ım, hayırla tamamlat.
Her sözün en güzelini söyleyen Allah’a hamdolsun.
Salat ve selam Onun kulu ve peygamberi olan Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme, en temiz ve makbul biçimiyle olsun.
Şimdi: (Bu Kitabı okuyan kişi…sen)
Bilime rağbet, Allah Teala’nın kullarından dilediğine erdirdiği bir olgunluk ve doğruluktan kaynaklanır. Kalbin nuru ve gözün sağlığına, himmete nail olmak, öz güvene sahip olmak (=kibri’n-nefs) ve fıtrat (yaradılış)m duruluğu, karakterin temizliğine nispet eder.
Allah Teâla bilime rağbet konusunda seni insanların en olgunluğa ermişi, bilime en çok önem vereni kıldığı gibi bilim konusunda en nasiplisi de yapmıştır.
Seni bilime en ehil, öğrencilerine de en şefkatlisi yapmıştır.
Allah Teala onlara senden daha güzelini, onlar hakkında olan gayretinin daha iyisini sana nasip etsin.
Sana olan nimetlerini daimi kılsın ve arttırsın. Nimetlerinden faydalandırsın.
Sen bana tıp ile ilgili görüşleri, her durumda faydası hemen elde edilebilen, yayınlanması iyi olan, edepli birisine bilmemenin caiz olmama nitelikleriyle sınırlı olarak, bıktıran uzatmalardan, derin tıbbî bilgilerden arınmış, karmaşık konulara girmeden, özet olarak bir araya getirmemi; bütün amacımı kolay belirtme, açık ifadeler ile açıklama ve detaylandırmaya odaklanmamı bana emrettin. *
Ben de senin bana emrettiğin bu görevi, Allah Teala’nın yardımına güvenerek üstlendim.
Çünkü bu, Allah Teala’nın seni, böyle bir faydayı sağlamana karşı mükafatlandıracağı ve ebediyete kadar güzel bir dille andıracağı toplumun genelini ilgilendiren faydalı bir iştir.
Başarı Allah’tandır.
--
*[Ibni sina/ Kitab el kanun el sağir fi't tibb. Büyük filozof-bilginler, büyük çaptaki eserlerinin bir de küçüğünü yazarlardı. Bu eser de İbn Sina tarafından kaleme alınmış büyük Kanun (el-Kânûn fi't-Tıbb) eserinin küçüğüdür.]
Yeni Ateizm
Yeni ateizm kavramı ilk olarak 2006 yılında ortaya çıkmıştır. Yeni ateizmin ayırt edici özellikleri olarak şunlar belirleyici olmuştur:
- Yeni ateizm, ateizmin bayramıdır. Çünkü Tanrı’nın cenaze töreni kutlanacak bir şeydir, yas tutulacak değil.
- Teizmin reddi değil, açık bir şekilde Hıristiyanlığın Tanrı’sının reddidir.
- Tamamen bilimsel kanıtlara dayanmaktadır. Tanrı’nın varlığı sorusu bilimsel bir sorudur ve din bilimin tamamen zıttıdır. Bu yolla insan aklının yaylaları aydınlanacaktır.
- Çocukları Tanrı inancıyla eğitmek onlar için oldukça zararlıdır.
- Dünyadaki en büyük tehlike dindir.
Yeni ateizmin savunucuları ve başlıca eserleri şu şekilde gösterilebilir:
Richard Dawkins The God Delusion (Tanrı Yanılgısı), Daniel Dennett Breaking The Spell (Büyü Bozumu), Sam Harris The End of Faith (İnancın Sonu), Lewis Wolpert Six Impossihle Things Before Breakfast (Kahvaltıdan Önceki Altı Olasılık), Victor Stenger The Comprehensible Cosmos (Kavranabilir Evren)
Ateizm Savunusunun Netliği
Ateist İnançlarının Netliğini Tanımlamak Açısından Bunları Bilmek Gerekir:
“ Bir Tanrı olmadığım biliyorum.”
“ Tanrı hakkında bir inanç sistemi şunlarla aynı zıtlığı içerir: bekâr kocalar ya da yuvarlak kareler.”
“ Evrenin bir başlangıcının olmadığı ve bir sonunun da olmayacağına inanma eğilimindeyim. Aslında bunların herhangi birini tartışmak için iyi nedenler göremiyorum.”
“Yaşayan organizmaların, yaşamayan materyallerden, oldukça uzun bir dönem içinde, evrim geçirdiğine inanıyorum.”
Tanrı Anlayışındaki Değişimin Nedenleri
Bir zamanlar ateizm iddiasının The Presumption of Atheism (Ateizm Varsayımı) eseriyle doruk noktasına ulaştığım, bir Tanrı’nın varlığına inanmak için, sağlam nedenlerin olması gerektiğini ve eğer bu nedenler yoksa negatif ateist ya da agnostik olmak gerektiğini söyleyen Flew, yarım yüzyıldır süren ateizm savunmasını artık kabul etmediğini şu sözleriyle belirtir:
“Şimdi evrenin sonsuz bir Zekâ tarafından var edildiğine inanıyorum. Evrenin karışık kanunlarının bilim adamlarının Tanrı’nın Zihni dedikleri şeyi ortaya koyduğuna inanıyorum. Hayatın ve çoğalmanın, ilahi bir Kaynaktan başladığına inanıyorum.”
Flew, modem bilimin ortaya çıkardığı dünya resmini, bu şekilde algıladığım söylemektedir. Ona göre bilim, doğanın üç boyutuna ışık tutmaktadır ki, bunlar aynı zamanda Tanrı’ya işaret etmektedirler:
1 - Doğanın kanunlara uyduğu gerçeği.
2- Hayat boyutu; maddeden oluşan ve zekice ayarlanıp amaca yönelik hareket eden varlık boyutu.
3- Doğanın varlığı
Bu üç boyuta paralel olarak Flew, üç sondan bahseder ve bunlara özellikle önem verdiğini ve bugünün kanıtları ışığında ilerlerken de bunları dikkate aldığım belirtir.
1- Doğanın kanunları nasıl oluştu?
2- Evren, yani fiziksel olan her şey, nasıl var oldu?
3- Bir fenomen olarak hayat, nasıl hayatın yokluğundan çıktı?
Flew kendi ifadesiyle Tanrı’yı keşfinin doğaüstü fenomenle hiç ilgisi olmadan, doğal bir düzeyde geliştiğini ifade etmektedir. “Bu geleneksel olarak doğal teoloji denen bir uygulamaydı. Bugün bilinen dinlerin herhangi biriyle bir bağlantısı olmadı.
Ayrıca kişisel mucizevî türden bir deneyimden de bahsedemem. Kısaca, Tanrı’yı keşfim aklın yolculuğudur, inancın değil.”
Dönmüş Bir Ateist Gözüyle Dinler
Antony Flew’ün kendi ifadeleri doğrultusunda Hıristiyanlık ve İslâmî kaderci olarak yorumladığım söyleyebiliriz. İki dinin de en temel öğretisi olarak kaderciliği kabul ettiğini düşünmektedir.
Hıristiyanlığın Ortaçağ’da kabul ettiği ve uygulamaya çalıştığı doğrular, Reform hareketinden sonra geçerliliğini kaybetmiştir. Fakat İslam ne Reform’dan ne de Aydınlanma’dan hiçbir şekilde etkilenmemiştir.
Flew, Kuran’ın kaderci ifadelerinin, İncil’in en sert ifadelerinden bile daha saldırgan ve daha kesin olduğunu söyleyerek, Kuran’daki ikinci surenin 6 ve 7. ayetlerini örnek vermiştir: “Şüphesiz inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için fark etmez inanmazlar. Allah onların kalplerini ve kulaklarım mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Büyük azap onlar içindir.”
Flew’a göre Kuran ve İncil arasında hiçbir benzerlik bulunmamaktadır.
Mesela marketlerde İncil bulunabilir ve edebi bir eser olarak okunabilir. Fakat Kuran’ı okumak zevkten çok kefarettir.
Kuran’da herhangi bir düzen de yoktur; tüm sureler uzunluklarına göre sıralanmıştır. Mesela en uzunu en baştadır. Bir Arap klasiği olan Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem Peygamber’e Cebrail tarafından gizli durumlarda ve parça parça gönderilen bu Kuran’ da, herhangi olağanüstü bir durumun olduğunu varsaymak zor görünmektedir.
Yine iki büyük dinin peygamberlerini karşılaştırırken şöyle demektedir Flew: İsa Peygamber oldukça çekici ve karizmatik bir figürken, İslam’ın Peygamberi vurgulayarak söylemeliyim ki bu şekilde değildir.
Antony Flew’ün, Gary Habermas ile yaptığı görüşmede, Habermas Flew’e teizimden Hıristiyanlığa geçmeyi düşünüp düşünmediğini sormuştur. Flew’ün cevabı şu şekildedir:
Bu oldukça ihtimal dışı görünmektedir. Fakat böyle bir şey olursa bazı ilginçlikler içerir, belki Ortodoksluk şeklinde ve yine belki inanç olmadan fakat düzenli dini fiiller şeklinde olabilir. Eğer gelecekte bu şekilde bir şey düşünürsem Yehova’nın Şahidi olabilirim fakat tamamen inanmış olursam. Ve duyduğum dehşet ve korku sebebiyle kesinlikle İslam’a riayet etmem.
**
Ateistin Savunmaları
Antony Flew üzerinden bu konuyu açalım.
Antony Flew uzun ve tartışmalı hayatı boyunca uygulamaya çalıştığı tek bir prensipten bahseder. Bu Plato’nun Republıc (Cumhuriyet) eserinde Socrates’e yönelttiği “Kanıtın bizi götürdü yeri takip etmeliyiz.” prensibidir.
Flew, ateizmi on beş yaşında kabul ettiğini ancak o yaşlarında ateist olmak için yeterli nedenleri olmadığını söylemektedir. Daha sonra “gençliğe özgü bir ısrar” olarak tanımladıktan sonra, ateizmini dayandırdığı iki nedenden bahseder:
1- Sonsuz iyiliğe sahip, her şeye gücü yeten bir varlık olan Tanrı’nın yokluğunu kesin olarak ispatladığım düşündüğü; “kötülük problemi”.
2- Tanrı’yı kötü olması gerçeğinden kurtarmayan “özgür irade savunması”.
Antony Flew’a göre Tanrı’nın rahmet, kudret ve aşk sıfatları gibi bir takım nitelikleri vardır ki, bunların hiç bir anlamı bulunmamaktadır. Flew, dünyada olup bitenler gözlemlendiğinde acı içinde olan ve hastalıktan ölen çocukların görüldüğünü söylüyor, bu ve benzeri kötülüklere rağmen nasıl olurda iyi ve güçlü olan bir Tanrı’nın var olduğu iddia edilebilir diye soruyordu. Ona göre bu durum Tanrı’nın gücü ve sevgisiyle çelişmekteydi. Dünyadaki kötülüğün varlığı, pek çok insanın güçlü ve yarattıklarım seven bir Tanrı’ya inanmasında çoğu kez bir engel teşkil etmektedir.
Teolog Rabbi Eugene Borowitz, The Mask Jews Wear adlı eserinde Holokost hakkında şunları yazar:
“Holokost’a izin vermiş olabilen, o esnada sessiz kalmış olabilen, tam arandığı zaman “yüzünü gizlemiş olabilen” herhangi bir Tanrı inanmaya değmezdi. Onun hakkında anlayabileceğimiz şeylerin bir sınınrı olabilirdi, fakat Auschwitz anlamayı makul olmayacak denli askıya almayı gerektiriyordu. Bu kadar dehşetli bir kötülük karşısında, o iyi ve kudretli olan Tanrı, öylesine anlaşılamazdı ki, insanlar “Tanrı öldü” dediler.”
“Tabii Din Üzerine Diyalog” adlı yazının sahibi David Hume, teizmin kötülük problemine ilişkin çelişkisini şu şekilde dile getirmiştir:
- “Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da gücü mü yetmiyor; o halde O güçsüzdür.
- Yoksa gücü yetiyor da önlemek mi istemiyor; o halde O kötü niyetlidir.
- Eğer Tanrı hem güçlü hem de kötülüğü ortadan kaldırmak niyetinde ise, bunca kötülük nasıl oldu da var oldu?”
Pek çok düşünüre göre kötülük problemi, teist inanca karşı en güçlü itirazdır. Alman teolog Hans Küng bunun için “ateizmin kayası” demiştir. Bir taraftan şunu kabul eden teist:
1- Mutlak güç ve mutlak ilim sahibi olan bir Tanrı vardır, diğer taraftan şunu da kabul eder:
2- Dünyada kötülük vardır.
Bazı eleştirmenler bu iki önermenin ikisinin aynı anda doğru olamayacağını ve burada mantıksal bir çelişki olduğundan bahsederler. Eğer bunlar birbirleriyle çelişiyorsa, öyleyse ikisine birden inanmak akla aykırıdır. Alvin Plantinga bu tutarsızlık suçlamasına karşı, Free Will Defense (Özgür İrade Savunması) adlı eseriyle bu konuda bir tutarsızlık olmadığını göstermeye çalışır ki, daha öncede söylediğimiz gibi “Özgür İrade Savunması” Flew’ün ateizmini dayandırdığı gerekçelerden biridir. Plantinga’ya göre, bu iki önermenin tutarlı olduğunu göstermek için, doğruluğu mümkün olan birinci önermeyle tutarlı ve hem birinci önermeyi hem ikinci önermeyi kapsayan üçüncü bir önerme bulmak gerekmektedir. Bu üçüncü önermenin doğru olması ve hatta kuvvetle muhtemel olması gerekmez. Sadece doğruluğunun mümkün olması yeterlidir. Çünkü burada yaptığımız işin, önermelerin hepsinin veya birinin fiilen doğru olup olmadığıyla ilgisi yoktur. Hepsinin birden doğru olmalarının imkânıyla ilgilenmekteyiz. İnsan özgürlüğüne ilişkin Plantinga Şöyle der:
“Bazen önemli ölçüde özgür olan (ve özgür olarak, kötülükten daha çok iyilik yapan) yaratıkların olduğu bir dünya, hiç özgür yaratıklar içermeyen fakat diğer her şeyin aym olduğu bir dünyadan daha değerlidir. İmdi, Tanrı sadece özgür yaratıklar yaratabilir, fakat onların sadece doğru olanı yapmalarına neden olamaz veya bunu zorunlu kılamaz. Çünkü eğer öyle yaparsa, onlar önemli derecede özgür olmazlar; onlar doğru olanı özgürce yapmazlar. Ahlaki iyiye yetenekli yaratıklar yaratmak için, o halde, Tanrı ahlaki kötüye de yetenekli yaratıklar yaratmak zorundadır; Tanrı hem onları kötülük yapmada" serbest bırakıp hem de kötülük yapmaktan alıkoyamaz. Vakıa şudur ki, Tanrı önemli derecede özgür olan yaratıklar yaratmıştır; ne yazık ki onlardan bazıları özgürlüklerini kullanmada yoldan çıkmışlardır. İşte ahlaki kötülüğün kaynağı budur. Ancak bu yaratıkların bazen yoldan çıkması ne Tanrı’nın kudretine, ne de O’nun iyiliğine karşı bir delil oluşturur.”
Tanrı Dili
Tanrı’nın kendi varlığının referansının bizatihi kendisidir. Bu referans olma biçiminin de dille gerçekleştiği malumdur. Fakat söz her ne kadar Tanrı sözü olsa da, muhatap insandır. Bu sebeple Tanrı, sözü kullanırken hitap ettiği insanın kültüründen, dilinden ve birikiminden istifade etmiştir.
Yani Tanrı, kendisi hakkında kullandığı ifadelerin tamamına yakınını insanın kullandığı gündelik dilden almıştır. Bu bir taraftan kullanılan dilin muhteviyat ve maksadının anlaşılmasını kolaylaştırırken, diğer taraftan birtakım sorunlara kapı aralayabilmektedir. Çünkü Tanrıdan bir şahıs olarak söz etmek istediğinizde (gündelik dilin zihin dünyamızda uyandırdığı etkiler dolayısıyla) ne kadar kaçınsanız da teşbihe düşmekten sakınamazsınız. Bu tehlikeyi görüp, farklı bir yol denediğinizde seçenek bu defa tenzihi önceleyen dili tercih etmek olacaktır ki, burada da anlamın daralması veya bütünüyle yok olması gibi bir tehlike belirecektir. Bundan kaçınmak imkânsız gibidir.
İnsanın muhatap alındığı bir iletişim biçiminde bu riskler her zaman olacaktır, bunu kabul ediyoruz. Fakat bunu bahane ederek dili bütünüyle anlamsız ve geçersiz ilan etmenin oldukça tarafgir ve haksız bir tutum olduğuna da özellikle dikkat çekmek istiyoruz.
Renk Psikolojisi
Renkli bir yüzeye baktığımızda iki tip etki söz konusudur. İlki sadece fizik etkidir. Kısa süreli bir duyumdur bu, derine inmez. Renk psikolojisi, fizik renk duyumundan çok daha karmaşık bir sisteme sahiptir. Renk faaliyetleri geliştikçe basit fizik aksiyondan daha derin ve daha güçlü bir başka aksiyon doğar. Renklerin duyular üzerindeki etkileri, uzun süre ile aynı şiddette devam etmez. En çarpıcı renkler dahi bir süre sonra gözü bıktırır, alıştırır. Ancak bu alışkanlık sonunda; renk, bilinçdışına nüfuz ederek psişik etkiye dönüşmüştür.
Renk psikoloji modeli altı temel ilkeye dayanır:
1. Renk özel bir anlam taşıyabilir.
2. Rengin anlamı öğrenilmiş ya da biyolojik olarak doğuştan gelen bilgilere
dayalı olabilir.
3. Bir renk algılandığı anda kişide otomatik olarak anında değerlendirilir.
4. Değerlendirmenin sonucunda kişi bir davranışa motive olmuştur.
5. Renk otomatik olarak üstünlük kurar.
6. Renk anlam ve etkisinin bağlam ile ilgisi olmayabilir.
Rengin öncü psikolojideki aşamaları ile ilgilenen Carl Jung renklerin 'özellikleri ve anlamları ile ve bir araç olarak sanat potansiyelinin psikoterapisi ile ilgilendi.
Jung’a göre her birimiz varlığımızın gizli boyutlarında kısmen kökensel biçimleri taşımaktayız ve etnik hafıza ve inanç sisteminden beslenen güçlü damarlar çok sert göstergeler taşıyabilirler. Jung’un kolektif bilinçdışı dediği ortak bilgi, özne farkında olmasa da işlevini sürdürür.
“Renkler, ortak bilinçdışının bir yansıması olarak toplumsal ölçekte anlam boyutu kazanabilirler. Ortak bilinçdışı, sembolik bir yapı içinde oluşturulan renk anlamlarını, toplumun uzun süren deneyimleriyle elde edilmiş birikimlerin sonucunda oluşturmaktadır. Renk anlamlarının toplumsal kullanımındaki bu ortaklık, doğaldır ki renklerin ortak psikolojisini debelirlemektedir. Renkler bir toplumda benzer biçimde algılanmakta, aynı duyguları uyandırmakta ve belleklerde benzer çağrışımlar yaptırmaktadır.”
Jung hastalarının renk duyarlılıkları üzerinden psikolojik çözümlemeler yapıyordu. Rengin tıp alanında şifa gücü olarak kullanılması ise eski bir inanıştı. Modern uygulayıcılar bu teknikleri antik Mısır, İran, Çin ve Hindistan’dan ve Ortaçağ Avrupa’sında uygulanan değerli taş terapilerinden almaktadırlar.
Psikosözlük
after-image: Süksesif kontrastlığa (ardışık zıtlık) göre görünenin zıddının algıda oluşması
akut porfiri: Porfirin biyosentezinde yer alan enzimlerin doğuştan ya da kazanılmış bozukluğu ya da eksikliği sonucunda gelişen hastalık
alem-i sagir: Mikro-kozmos
Ahura-Mazda: Zerdüştlük dininde Ehrimen (kötülük)le mücadele eden baş tanrı: bilginin
efendisi.
ampirik: Deneye dayalı
andojen: Hermafrodit, çift cinsiyetli, hünsa
anima: Pisagor ve Platon’a göre zihin ve ruh. Psişe sadece yaşamsal unsurdur, nous ruhtur.
anima-mundi: (Latince) Kuantum teorisi. Birçok düşünce sistemine göre gezegendeki tüm
canlılar arasında içsel bir bağlantı olduğu fikri.
anksiyete: Evham hastalığı
anomi: Anlamsızlık hastalığı
antropomorfik: İnsan biçimli
antroposentrik: İnsanı merkeze alan, ego-merkezci
a-priori: Bir nedene bağlı olmaksızın temelde var olan
Aydınlanma: Tekâmül, inisiye olma
beden mutilasyonu: Bedeni kesme
beden modifikasyonu: Beden fizyonomisinde cerrahi boyutta değişim yaratma
Belle Epoque: 1871-1914 arası Avrupa’da iyimserlik, bölgesel barış, ekonomik refah ve teknolojik, bilimsel ve kültürel yeniliklerin olduğu çağ.
bipolar affectif bozukluk: Manik depresif psikoz. Çift kutuplu duygu durum bozukluğu
çakra: Doğu ezoterizminde insan bedenindeki eneji çeken, dönüştüren, dağıtan merkezler
dekadanlık: Toplumda ve kültürde çökme, bozulma, dejenerasyon anlamına gelen dekadan kelimesinden türemiş felsefi görüş, öncülüğünü 18. yüzyılda Jean-Jacques Rousseau yapmıştır.
determinist: Neden-sonuç ilkesi. Nedenler bilimsel yasalara dayalıdır ve sonuç buna bağımlıdır.
disforik mod: İstem dışı sinirsel ve ruhsal değişimlerin güçlü bir şekilde kendini belli etme durumu
disosiye durum: Bilincin bölünmez durumunun kaybı. Bulunduğu ortamdan kopma, unutkanlık ve yabancılaşma şeklinde yaşanır. Bayılma vakası görülebilir
egzoretik: Dışsal, dış yüzcü
endojen depresyon: Genetik depresyon
epifenomenal: Süreçte ortaya çıkan ve süreci etkilemeyen ikincil sonuç, olgu. Tıpta bir hastalığın seyrinde ek koşul veya belirti.
epifiz bezi: Descartes’ın ruhun bedene etki ettiği yer dediği dopamin, seratonin, melatonin, DMT gibi mutluluk hormonlarını salgılayan pineal gland, kozalaksı bez.
epistemoloji: Bilgi bilimi
epizodik psikoz: Düşünce ve duyusu ağır şekilde bozulmuş, kişilik değişimi gösteren bir psikotik hastanın halüsinasyon görüp delüzyonel (paranoya benzeri) sanrı veya hezeyanlara kapılması
etimoloji: Sözcüklerin kökenini araştıran bilim
Eucharist: Ekmek-şarap (Rabbani) ayini
evangelist: Gezici rahip
ezoterik: İçsel, bâtıni
frengi: Cinsel yolla bulaşan bir tür enfeksiyon
Geschwind sendromu: Temporal lop epilepsisi
glaucoma: Göz tansiyonu
Hakikat: İslam mistisizminde Tanrısal olan gerçeklik bilgisi. Tanrısal âlemin gücü içerisinde erime, sonsuzlaşarak bekalaşma, Hakikate erme olup bir mertebedir.
hermafrodit: Androjen çift cinsiyetli, hünsa
hipokondriakal: Hastalık hastası, evham hastalığına yakalanmış şekilde
hue: Özgül renk (3 ana 3 ara renk)
Gestalt: Algı psikolojisi üzerine kuram
gnostik: Gnosis ile uğraşan, ilhamcı
gnosis: Sezgi ve tefekkür yolu ile edinilen bilgi
indeterminist: Nedensizlik ilkesi, bir sonuç belli bir nedene bağımlı değildir.
idiografik: Genel ilke ve yasalarla değil, belli bir bireysel duruma özgü olarak ve önceden tahmin edilemeyen koşullarla açıklanabilen, nomotetik
idiomorfik: Tuhaf ya da karakteristik bir forma sahip durum ya da nitelik: formda biricik ya da özgün kimlikte oluş.
inisiyasyon: Aşamalı spritüel gelişim metodu
inisiye: İnisiyasyondan geçmiş
juxtaposé: Yanyana
Kartezyen felsefe: Rasyonalitesini matematik ve fiziğe dayandıran 17. yüzyıl sistematik felsefesi
katharsis: Ruhsal arınma
kromoterapi: Renkle tedavi
Kundalini: Doğu Ezoterizmine göre bedende pasif halde bulunan, fakat birtakım uygulamalarla etkin duruma geçebilen ruhsal enerji
‘lake’: Işığa maruz kaldığında solan organik pigment türü
libido: Yaşam enerjisi
‘madder’: Kırmızı kök pigment (Alizarin)
Méniere sendromu: İç kulak sıvısının mikrobiyotik oluşumlarla aşırı derecede artması ya da azalması sonucu oluşan denge kaybı ve işitme güçlüğü yaratan hastalık
metamorfoz/ transfiguration: Başkalaşım
mezzotint: Bakır veya çekil klişe baskı tekniği
mistisizm: Gizemcilik
Mithras: Zerdüştlük
mood: İzleyiciyi içine alan atmosferin yarattığı ruhsal mod
morfik: Jeomorfik olarak belirli, özel bir şekle sahip olan
Nirvana: Doğu dinlerinde, mistisizminde ve teozofisinde “manevi kurtuluş” anlamında
kullanılan Sanskrit kökenli terim
Nöropati: Sinir liflerinde tutulma, uyuşma
okültizm: Geçmiş çağlarda doğa, evren, tesirler, insan ve evren ilişkileri ve gelecek hakkında ezoterik yollarla ya da medyumik kanalla elde edilmiş bilgiler bütününün günümüze ulaşmış biçimine verilen ad.
Panteizm: Doğa tanrıcılık. Tanrı’nın doğa formundaki işlevini ve ona nasıl temas ederek onu
şekillendirdiğini inceler. Evrenin tamamı tanrıdır.
Panenteizm: Tüm tanrıcılık. Her şeyin Tanrı’dan kaynaklandığına inanma. Panteizmde her
şey Tanrı olarak düşünülür, Pan-enteizm’de her şey Tanrı’dan sâdır olmuş, meydana gelmiştir. Evren Tanrı’dadır ve bu Tanrı’yı sınırlamaz.
parabolik: Benzetme yolu ile ifade
paraphrase: İma yollu, dolaylı anlatım
Peripatetic: Gezginci Aristotle Okulu
profan: Din dışı, laik
Phoenix (Feniks): Ateş kuşu (Mısır), Simurg (Pers), Zümrüd-ü anka (Türk)
Pimander: Hermetik yasalar (The Corpus Hermeticum)
Pleinairism: Açık havada resim yapma
psiko-analitik yöntem: Freud’un psikanalitik ruh çözümleme yöntemi
psiko-fizyoloji: Psikolojik olayların fizyolojik yönlerini inceleyen bilim dalı
psiko-mitoloji: Kişinin kendi merkezine doğru yolculuğunda mitolojik durumun belirmesi. C.G. Jung mithosta beliren arketip simgelerin psikolojide başvuru referansları olduğunu söyler.
psiko-pataloji: Duygu, düşünce ve davranış bozukluğu, uyumsuz davranış, ruhsal bunalım
üzerine araştırma dalı
psiko-teknoloji: Belli durumlarda birey, grup ve toplum psikolojisini anlamak ve etkilemek
üzere insan bedeni üzerinde geliştirilen bilgi ve teknikler
Püritanizm: 16. ve 17. yüzyıllarda I. Elizabeth'in İngiliz Kilisesi’nde başlattığı reformist harekete karşı çıkan, “saflığı” aradıkları iddiasında olan Protestan doktrin ve ibadetinin öğretiye dönüşmüş hali
Sekine/Şekinah: Hermetizmde dişil prensip. Farklı kültürlerde İştar, İsis, Demeter, Ceres,
Kibele, Sibel, Luna, Selene, Parvati, Sophia ve Meryem olarak karşımıza çıkar
semptom: Belirti
sendrom: Hastalık
sunyata: Nihai gerçekliği oluşturan boşluk
tathata: Budist öğretide hiçbir anın diğeriyle aynı olmaması. İyi ve kötü sürekli birbiri içine geçerek kritik anda gerçekleşir.
tekâmül: Ruhsal gelişim
tefekkür: Tanrı ve yaratıları üzerine derin düşünme
temporal lop epilepsisi: Ön beyin lobu psiko-motor bozukluk
tenebrizm/ tenebrismo: İtalyanca tenebroso (karanlık) kelimesinden türemiş dramatik ışık gölge (clair-obscur) ile resmetme tarzı
teozofi: Tanrı bilimi. Doğu gelenekleri üzerine kurulmuş, ezoterik bilgilerden yararlanan felsefi bir sistemdir.
Tetraktis: Pisagorcu okulun mistik dini sembolüdür. 4 diziden oluşmaktadır. Bu 4 dizi ile birlikte (1+2+3+4 = 10) 10 noktadan ibarettir.
timbre: Ses rengi, tını
Yadjour- Veda /Ayur-veda: Kökeni Hindistan’ın Vedik kültürüne dayanan 5000 yıllık doğal şifa sistemi
Yin-Yang: Evrenin dualite üzerine kurulu birliği
Zoroaster: Zerdüşt
Dil Bölümleri
Dil; seslere, kelime ve sözlere göre bölümlenir. Dil araştırmalarının mihenk taşı niteliğindeki dil unsurları sırasıyla şunlardır:
Sesbilgisi (Fonetik): Dil seslerindeki değişme ve birleşmeleri inceler.
Yapıbilgisi (Morfoloji): Kelimelerin yapısını ve değişikliklerini irdeler.
Sözdizimi (Sentaks): Dilde kelimelerin sıralanması konusunu inceler.
Anlambilgisi (Semantik): Söz varlığını oluşturan dil unsurlarının barındırdıkları anlamları irdeler.
Metinbilgisi (Filoloji): Dilde metin açıklaması, metin onarımı ve metin tenkidi ile uğraşır.
Kelime Cinayeti
“Kelimeleri vaktinden evvel öldürmek, genç bir insan öldürmek kadar kanlı bir cinâyettir. Kelimelerin yaşama haklarını, insanların yaşama hakları kadar mukaddes ve muhterem sayanlar, insanlar içinde en az barbar veya en çok medeni olanlardır.” [ Banarlı, Nihad Sâmi, Türkçenin Sırları, 54. b, Kubbealtı Neş., 2017., s. 206.]
Hazret-i Ebû Bekir radiyallâhü anhın vecizeleri
1.Vecize
Yapılan iyilikler, bizi her türlü kötülükten korur.
2. Vecize
Anlamayı anlamaktan aciz olmak anlamaktır.
3.Vecize
Kendini tanımada acizlikten başka bir yol bırakmayan Allah’ı her türlü noksanlıktan tenzih ederim.
4. Vecize
Ölüme karşı düşkün ol ki sana hayat bağışlansın.
5.Vecize
Sabırda bela, sabırsızlıkta fayda yoktur.
6. Vecize
Ölüm, dünya belalarının en zoru, ahiret belalarının en kolayıdır.
7.Vecize
Rasülüllâh salla'llâhü aleyhi ve sellemin kaybını hatırlayın ki başınıza gelecek belalar hafiflesin.
8.Vecize
Cezası en hızlı bir şekilde verilen günahın azgınlık ve akraba ziyaretini kesmek olduğunu bilir misiniz?
9. Vecize
Mal cimride, silah kullanmayanda, görüş makbul olmayanda olursa, işler bozulur.
10.Vecize
Ey kuş! Ağaca konar ve meyvesinden yersin; ancak başına gelecekleri bilmezsin.
11.Vecize
Allah kulunun korku ve ümit arasında yaşaması için müjde ve azabı bir arada andı.
12.Vecize
Ey insanlara yol gösteren kılavuz! Eğer yolu kaybettiysen ya sabahın aydınlığına kadar beklersin; ya da karanlığın denizinde belalarla karşılaşırsın.
13.Vecize
Hiçbir felaket yoktur ki ondan daha ağır bir felaket olmasın.
14. Vecize
Muhakkak ki insan belaya dili yüzünden düşer.
15.Vecize
İnsan ne çekerse dili yüzünden çeker.
16.Vecize
Hilekâr, dönek ve azgının zararı yine kendine döner.
17.Vecize
Gerek bağışladığında gerek cezalandırdığında sakın boş söz söyleme! Yoksa sana güvenildiğinde güvenilirliğin, korkuttuğunda da caydırıcılığın olmaz.
18.Vecize
Sakın suçun cezasından daha ağır olanıyla tehdit etme! Onu uygularsan günaha girersin, uygulamazsan yalancı çıkarsın.
19.Vecize
Her şeyde bağırıp çağırarak tehdit etme!
20.Vecize
Hayrı kaçırırsan onu yakala; sana şer ulaşırsa ondan önce davran!
21.Vecize
Muhakkak ki üzerinde, Allah’ın seni gören gözleri vardır.
22.Vecize
Kardeşini nefsine tercih edene ve onu duasına ortak edene Allah rahmet etsin!
23.Vecize
Doğruluk emanet, yalancılık ise hiyanettir.
24.Vecize
Yağmadan hakkımı aldım, nafileleleri de isterim. (Farzları yaptım, nafileleri de yapmak isterim.)
25.Vecize
Harama düşme korkusuyla yetmiş helali terk ederdik.
26.Vecize
Allah’a en itaatkâr olan insan, günahından en çok nefret eden insandır.
27.Vecize
Muhakkak ki Allah, dışını gördüğü gibi içini de görür.
28.Vecize
Cahiliye kibrinden sakın! Çünkü Allah, cahiliye kibrine ve cahiliye kibrini taşıyanlara buğz eder.
29.Vecize
Muhakkak ki Allah katında insanların en iyisi, O’nu en çok sevendir.
30.Vecize
Sözün çoğu birbirini unutturur, sana ait olan aklında tutabildiğin kadardır.
31.Vecize
Kendini düzelt ki halk da seni doğru kabul etsin.
32.Vecize
Gizlini aşikâr olanla bir tutma; yoksa işlerin bozulur.
33.Vecize
Danışmanından hiçbir bilgiyi gizleme; aksi takdirde başına geleceklerin sorumlusu senden başkası değildir.
34.Vecize
Muhakkak ki her nefsin bir şehveti vardır; eğer onun istediğini verirsen, ısrarla istemeye devam eder ve arzulu bir şekilde rağbet eder.
35.Vecize
Biz de baştan böyleydik, sonra kalplerimiz karardı. (Hz. Ebû Bekir bu sözü, Yemen’den İslam’ı kabul etmeye gelen bir grubun Kur’an-ı Kerim okunduğunda aşırı etkilenip, çok ağlamaları üzerine söylemiştir.)
36.Vecize
Biz sana halifelik vermedik, seninle halifeliğe değer kazandırdık. (Hz. Ebû Bekir bu sözü, Hz. Ömer’in halifeliğe atanmayı kabul etmemesi üzerine söylemiştir.)
37.Vecize
Komşunla çekişme; çünkü herkes gider o kalır.
38.Vecize
İnsanların en akıllısı Allah’tan en çok korkan, en âciziyse en çok günah işleyendir.
39.Vecize
Benim katımda en güçlünüz hakkını ona verinceye kadar zayıf olanınız, en zayıfınız da başkasının hakkı ondan alınıncaya kadar güçlü gözükeninizdir.
40. Vecize
Hz. Peygamber’in dediğini yap; çünkü O Hak üzeredir. (Hz. Ebû Bekir bu sözü, Hz. Ömer’in Hudeybiye Antlaşmasını yadırgaması üzerine söylemiştir.)
41.Vecize
Muhakkak ki size arkasında ecel olan bir süre verilmiştir; umutlarınız kesilmeden ve kötü amellerinizle karşılaşmadan önce o süreyi iyi değerlendirin.
42. Vecize
Doğru olan, hakkın konulmuş olduğu terazinin ağır gelmesi, batılın konulmuş olduğu terazinin de hafif gelmesidir.
43.Vecize
Muhakkak ki Allah, farzı yerine getirmedikçe nafile ibadeti kabul etmez.
44. Vecize
Şu dört özelliği üzerinde taşıyan, Allah’ın hayırlı kullarındandır: Tevbe edene sevinen, günahkârın bağışlanmasını isteyen, dine sırt çevirene dua eden ve iyilik yapan kimselere yardım eden.
45.Vecize
Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki kanuni ceza dışında birinizin boynunun vurulması, dünya gafletine dalmasından daha hayırlıdır.
46. Vecize
Eğer iyilik yaparsam bana yardımcı olun, kötülük yaparsam beni düzeltin.
47. Vecize
Bir toplum Allah yolunda cihadı terk ederse Allah o toplumu alçaltır.
48. Vecize
Bir toplumda ahlaksızlık yaygınlaşırsa, Allah o toplumun tümüne birden bela verir.
49. Vecize
Kim Allah ve Resulü’ ne itaat ederse doğru yolu bulmuş olur, kim de Allah ve Resulü’ ne isyan ederse sapıtır.
50.Vecize
Ben, Allah ve Resulü’ne itaat ettiğim sürece bana itaat edin, isyan edersem bana itaat etmeyin.
51. Vecize
İyiliği emreden, kötülükten sakındıran yöneticiye itaat eden kurtuluşa ermiş ve onun üzerindeki hakkını ödemiş olur.
52. Vecize
Nefsinizin arzularına uymaktan sakının; muhakkak ki nefsin arzularına uymaktan, dünyaya hırsla sarılmaktan ve öfkeden korunanlar kurtuluşa ermiştir.
53. Vecize
Övünmekten sakınınız! Topraktan yaratılan, bugün diri olsa da yarın ölüp toprağa tekrar dönecek olan ve kurtların kendisini yiyeceği kimse nasıl övünebilir ki?
54.Vecize
Mazlumun duasından sakınınız!
55. Vecize
Sabrediniz! Bütün işler sabırla çözüme ulaşır.
56.Vecize
Allah’ın, rahmetinden size vadettiği şeylere koşunuz.
57.Vecize
İyi görünümlü fakat sonu cehennem olan iyi, iyi değil; kötü görünümlü fakat sonu cennet olan kötü de kötü değildir.
58. Vecize
Küfrü birbirine düşürerek yık!
59.Vecize
Suçluyu önce ikaz et!
60.Vecize
Ne söylediğine ve ne zaman söylediğine iyi bak!
61. Vecize
Ezan sesi duyduğun bir yerin durumunu iyice öğrenmeden saldırı düzenleme!
62. Vecize
“Namaz kılanı öldürmekten sakın!’’
63. Vecize
Ne toplumun mukaddesatını koruyan o eski muhafızlar kaldı ne de savaşan mücahidler!
64.Vecize
İstişare ettiğinde doğruyu söyle ki alınan kararlar isabetli olsun.
65.Vecize
Allah’a yemin olsun ki devenin yularını (zekâtı) vermeyenlere savaş ilan ederim.
66.Vecize
Düşmanın bir açığını yakalarsan, zaferi kazanıncaya kadar onu gizle.
67.Vecize
Devlet başkanı halka örnektir; o ne yaparsa halk da onu yapar.
68.Vecize
Askerinle gece sohbetleri yap ki her şeyden haberdar olasın.
69.Vecize
Ceza vermede aceleci olma; çünkü onun en hafifi bile acı verir.
70.Vecize
Düşmanla karşılaştığında metin ol, korkma! Sen korkarsan adamların da korkar.
71.Vecize
Allah’tan yardım iste, sana O yeter, O’na karşı doğru ol, O da sana karşılığını versin.
72. Vecize
Daima güvenilir olmaya çalış!
73.Vecize
Arkadaşlarınla iyi arkadaşlık yap, hepsini haklarda eşit tut!
74. Vecize
Allah’ı görüyormuşçasına amelini yap ve kendini ölmüşlerden say!
75.Vecize
Dünyalıklarla insanları kazanmaya çalış!
76. Vecize
Zulmedenler, yakında nasıl bir ınkılaba uğrayıp devrileceklerini ve hangi Rabbe döndürüleceklerini öğrenecekler.
77. Vecize
Şehitlerin kanlarını yıkamayınız; çünkü onların kanları pis değildir.
78. Vecize
Sen nasıl ki yöneticin dahi olsa, ondan hakkını almak istiyorsan, sen de üzerinde hakkı olan kimselerin hakkını ver.
79. Vecize
Allah için amellerinizi ihlasla yaparsanız, Rabbinize itaat etmiş ve ahiretten nasibinizi almış olursunuz.
80. Vecize
Allah’a kulluk etme ve emrine uyma dışında, Allah’la hiçbir kimse arasında bağ yoktur ki ona iyiliği dokunsun ve ve ondan kötülüğü gidersin.
81. Vecize
Dikkat edin! Kim neyi duyduysa söylesin, kim de neye şahit olduysa anlatsın!
82.Vecize
Tilkinin şahidi kuyruğudur.
83.Vecize
Sana Allah’tan korkmanı tavsiye ediyorum; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görür, sen O’nu gözetmesen de O seni gözetir.
84. Vecize
Kim ki Hz Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)’e tapıyorsa muhakkak ki O ölmüştür; kim ki Allah’a tapıyorsa muhakkak ki Allah diridir ve ölümsüzdür.
85. Vecize
Biz Allah’ın cömertlik kaplarından bir kabız.
86.Vecize
Herhangi bir kimseye zulmeden, Allah’la olan ahdini bozmuş olur.
87. Vecize
Kim ki halkın yönetimini üstlenir de Allah’ın kitabına göre hükmetmezse, Allah’ın laneti onun üzerine olsun!
63
88. Vecize
Sabah namazını kılan Allah’ın koruması altındadır.
89.Vecize
Ben Hz. Peygamber’in yerini dolduramayan bir halifeyim. (Hz. Ebû Bekir’e sen Allah’ın halifesisin denildiğinde, Peygamber’e nispetle yetersizim sizin en hayırlınız değilim diyerek, bu sözü söylemiştir.)
90. Vecize
Ben de sizin gibi bir insanım, yanlış da yapabilirim doğru da yapabilirim; acele de davranabilirim geri de kalabilirim.
91. Vecize
Allah için çekilen kılıcı geri yerine koymam!
92. Vecize
Ailesinin içerisinde sabahlayan kişiye, ölüm ayakkabısının bağından daha yakındır.
93. Vecize
Allah’tan af, afiyet ve belalardan korunmayı isteyiniz.
94.Vecize
Sabır, imanın yarısıdır.
95.Vecize
Yakîn imanın tamamıdır.
96. Vecize
Tüm işlerinde Müslümanlara karşı yumuşak davran!
97. Vecize
İçinizde taşıdığınız düşünceniz ve yiyeceğiniz güzel olsun; çünkü Allah takva sahipleri ve iyilik edenlerle beraberdir.
98. Vecize
Ganimet olarak ele geçirdiklerini savaş teçhizatı yap!
99. Vecize
Müslümanlar yöneticilerine beddua etmesinler ve ülkelerinden savaşmaksızın çıkmasınlar.
100.Vecize
Allah’tan yardım iste, yardımcı olarak O sana yeter, Allah’a dayan, vekil olarak O sana yeter!
Satranç Hindistan’da yaklaşık 1500 yıl önce bulunmuş klasik bir strateji oyunudur. Satranç Sanskritçe’de Çaturanga, dört çatu yol ranga anlamlarına gelir. Şatranc-ı Urefa, Osmanlı döneminde kıraathanelerde ve dost meclislerinde kemal meseleleri de mütalaa ederek zamanın değerlendirilmesi hedeflenen bir oyun olarak lansedilmiştir.
Tasavvuf’ta 4 yol: Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet olarak bilinir. Ariflerin maneviyat seyrinde aldıkları dört makamın bahisleri ele alınmış bir şekil verilerek bir eğitimin verildiği söylenilmektedir. Oyun aşağıdaki levha üzerinde oynanır.
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder