Kadınların Çileli Hayatı 3
| |
ON
BİRİNCİ BÖLÜM
On altı yaşında bir sokak serserisi
tarafından alınan bekâret, domuza atılmış bir incidir.
-
Walter, My Secret Life'm (Gizli Hayatım) isimsiz yazarı
Benjamin
Franklin bir arkadaşına yazdığı bir mektupta, “sadece belden aşağısını göz
önünde bulundurarak, iki kadından hangisinin genç, hangisinin yaşlı olduğunu
bilmek mümkün değildir. Nasıl karanlıkta bütün kediler gri görünürse, yaşça
büyük bir kadınla yaşanan bedensel eğlencenin zevki de çoğu zaman üstün, ya da
en azından eşit derecededir, ne de olsa her beceri uygulamayla
geliştirilebilir,” diye yazmıştır. Bu ünlü mektupta Franklin erkek bakış
açısından bakıldığında, yaşça büyük ve daha deneyimli kadınlarla yatmanın
tavsiye edilecek çok yanı olduğuna dikkati çekmiştir. “Bir bakirenin ayartılması,
kızın mahvedilip hayatı boyunca mutsuz olmasına neden olabilir" ve “genç
bir kızı perişan etmiş olmak aklınıza sık sık acı verici düşünceler
getirebilir,” gibi olasılıkların farkında olan Franklin, deneyimli bir kadının
herhangi bir erkeğe büyük olasılıkla bir bakireden daha iyi hizmet sunacağını
söyleyerek mektubunu bitirmiştir.
Franklin
şüphesiz bu konuda uzun uzadıya düşündükten ve epeyce deneyim kazandıktan sonra
bu fikirlere varmıştır: Franklin ömrü boyunca hanımların gözdesi olan bir adam
olarak ün salmıştır. Ancak Batı tarihinin büyük bölümünde, Franklin’in
görüşlerini paylaşanlar açıkça azınlıkta kalmıştır.
Birkaç
yüzyıl boyunca (hatta Rönesans’ın sonlarında pornografinin gelişmesinden önce
Batı’da bu tür şeyleri belgelemek zor olsa da büyük olasılıkla daha da uzun bir
zaman boyunca) bakireler en üstün erotik deneyim, bir çeşit cinsel Kutsal Kâse
ilan edilmiştir.
Bakirelerden
söz ediyormuşuz gibi görünen birçok başka örnekte olduğu gibi bu örnekte de
aslında tartıştığımız bakireler değil, diğer insanların bakireler hakkında
doğru olduğuna inandığı şeylerdir. (Doğru değilse de basit bir nedenden, bakirelerin
erotik deneyimlerinin ya da bu konuda bir düşüncelerinin olmadığı varsayımı
yüzünden, gerçek bakirelerin erotik deneyimleri ve düşünceleri neredeyse hiçbir
zaman dikkate alınmaz.) “Erotik bakireden” söz ettiğimizde bakirelerin kendi
öznel deneyimlerinden değil, bakirelerle ne tür deneyimler kazanıldığından ve
bakirelerin erotik nesneler olarak nasıl hayal edildiğinden söz
etmekteyiz.
Zevk,
Güç ve Yansıtma
Peki
bekâret neden seksi olarak algılansın ki? Cinsel açıdan hiç etkin olmamış bir
kadın kalıtımsal ve dolayısıyla sosyoekonomik nedenler yüzünden değerli bir
maldır. Babalığın, toplumsal ve ekonomik örgütlenmenin temel ilkesi olduğu kültürlerde
bekâret hayati önem taşır. Ama kanıtlanabilir babalık seksi olamayacak kadar
soyuttur. Bakireler cinsel anlamda çekici olduğu için bekâretin seksi olarak
algılandığını iddia edenler olabilir. Oysa canlı olan herkes, çirkin ya da
güzel, zarif ya da bayağı olsun fark etmez, yaşamının bir noktasında
bakiredir. Bütün bakirelerin onları daha tatmin edici cinsel partnerler haline
getiren fiziksel bir özelliğe sahip olduğu da mantıklı bir iddia değildir. Bu,
özellikle bakirelerin genital organları söz konusu olduğunda doğru değildir,
çünkü bakirelerin genital organlarının her noktası, yaşadıkları deneyimlerin
ayrıntıları hariç, bakire olmayanlannki kadar çok değişkenlik gösterir.
Bakirelerden
çoğu zaman “el değmemiş” olarak söz edildiğini düşündüğümüzde, bekâreti neyin
seksi yaptığını anlamaya biraz daha yaklaşırız. Bakireler hakkında seksi olan
şey, gerçek anlamda bilinmez olmalarıdır. Bir bakirenin bedeninin belirli
çekici özelliklere sahip olduğuna inanılabilir. Sonuçta bunun aksini
gösteren bir kanıt yoktur. Bir bakire, kişinin cinsellik ve bekâret
fantezilerini üzerine yansıtabileceği boş bir ekrandır. Bakirelerin ve
bekâretlerin tekbiçimli olmadıklarını ne kadar iyi kavrarsak kavrayalım, belirli
bir bakirenin böyle ya da şöyle bir şey olduğunu henüz kimsenin
kanıllayamamış olması, onun bakirelerin “olması gerektiği gibi” (artık
kafamızda bu her neyse) olduğunu hayal edebileceğimiz anlamına gelir.
Bakirelerin
cinsel açıdan olması gerektiğine inandığımız birkaç şey, bekâret testlerinde
kanıt olarak kullanılan şeylerle aynıdır. Talmud. ucuz aşk romanları,
tanrıbilimciler ve pomocu- lar, bakire vajinasının heyecan verici ve güya
değişmez sıkılığı konusunda bir saplantı geliştirmişlerdir. Bu durumda, tıp metinlerinin
ve seks oyuncağı satan katalogların benzer şekilde, sözü edilen vajina
sıkılığını yaratacak egzersizler, tahriş edici ilaçlar ve ameliyat gibi
yöntemler sunması son derece mantıklıdır. Tertullian, Albertus Magnus ya da
William Acton’a göre bekâreti-“kanıtlayan”, alçakgönüllü bir şekilde aşağıya
bakan gözler, iffetli tavırlar ve gerçek bilgisizlik gibi özelliklerin, 19.
yüzyılda yazılmış cinsel yaşam öyküsü My Secret Li/e'ın (Gizli Hayatım)
anlatıcısını, rüşvet, şantaj ve halta kitapta söylendiğine göre düpedüz
tecavüze tahrik eden şeylerle aynı olması bir rastlantı değildir. Yasa
Kitabında istenen kanlı çarşaflar, Fanny Hill adlı kitapta Fanny’nin
özenle işlenmiş yapay “bekâretini” aşırı miktarda para vererek satın alan
genelev patronu Mr. Norbert’ı cezbeden şeyin önemli bir parçasıdır.
Bekâreti
“kanıtlamakta” olduğu gibi fetiş haline getirmekte de en önemli olan şey,
fiziksel ve görülebilir kılınabilecek her şeydir çünkü bekâretin kendisi
sonsuza kadar ele geçirilmez bir şey olarak kalacaktır. Bekâretin böyle ele
geçmez ve gözden kaybolan bir şey olması da bazı bakire avcılarını cezbeden
Şeyin bir parçasıdır. Sonuçla kovalamaca bu kadar zor ve hassas olduğunda av
da çok daha nefes kesici olmaz mı? Bekâret Uzun zamandır sihirsel güçlerle
donatılmıştır. Geleneksel bekâret sihrine duyulan inanç bu günlerde, en
azından tek boynuzlu allar kadar nadirleşmiştir. Bunun sonrasında, aşkın deneyimlerin
varlığını hâlâ kabul ettiğimiz sınırlı sayıda deneyim alanından birinde,
bekâretin sihirsel güçleri olduğuna inanmaya meyilli olmamız pek de şaşırtıcı
değildir: Erotizm.
Bekâretin
erotik özelliği imparatorun ünlü kıyafetlerine benzer. Hem var olduğu hem de
inanılmaz derecede önemli olduğu konusunda neredeyse herkesin fikir birliği
ettiği bir şeyin, varlığı şöyle dursun, doğasını bile sorgulayacak bakış
açısına ve cesarete sahip çok az kişi vardır. Bu yüzden de bekâret vardır ve
kazanan, bütün ganimetleri alır. Buradaki “ganimetler” tam da yerinde bir
sözcüktür. Bir sınıf olarak bakireler yenilenebilir bir kaynaktır (Jerome’un,
bakireleri ürettiği için evliliği övebileceği yorumunu hatırlayın) ama düşmüş
bir bakireyi Tanrı nın bile ayağa kaldıramayacağını söyleyen de Je- rome’dur.
Üstelik beden, gayet iyi bilindiği gibi bu konularda sessiz kaldığı için
Tanrı’dan başka hiç kimse bir bakirenin “düşmüş” olup olmadığını kesin olarak
bilemez. Geri kalanımız ve bekâret fetişleriyle bekâret testçileri içinse,
bekâretin elle tutulur işaretleri için bitmek bilmeyen bir arayış ve bu işaretlerin
anlamlarının birbirinin peşi sıra anlatılan hikâyelerle sürekli tekrarlanması
vardır.
Bekâret
fetişleri bize birçok hikâye armağan etmiştir. Bu hikâyeler içinde özellikle
popüler olanı, karşı koyan bakirenin ustalıkla istekli bir kadına
“dönüştürülmesi” hikâyesidir. Bu dönüştürme hikâyelerinde fethedilen bekâret,
cinsel “gerçekliğin” ve hâkimiyetin anahtarıdır: Bakire “küçük bir kızın” cinsel
anlamda arzulu “gerçek bir kadına” dönüştürülmesi için “gerçek bir adama”
ihtiyaç vardır ve kadın buna minnettardır. Kadınla yatan ilk kişi olduğu için
adam kelimenin tam anlamıyla kadını yapar. Cinsel ilişkiden hoşlanmayan ya da
lezbi- yen olan bir kadın için çoğunlukla küçümser bir şekilde “hiçbir zaman
doğru adama sahip olmadığı” söylenir. Öyle ya, eğer sahip olsaydı, “doğru”
adamın sihirli değneğiyle o da doğal olarak dönüştürülürdü - abrakadabra!
Erkekler
de bekâretlerini kaybettiklerinde “yapılırlar" ama çok farkh bir şekilde.
Bekâretini kaybeden bir kadın kendi kişiliğine olan erişimi üzerindeki
hâkimiyetini kaybeder: Artık sahip olunmuştur. Öte yandan bekâretini kaybeden
bir adam hâkimiyet kazanır. Argomuz da bunu yansıtır: Adam “kadının kutusunu
açar” ama kadın “adama verir”, adam “kızı patlatır” ama kadının “kızlık zarı
bozulur." Cinsel ilişki erkekleri de kadınları da “gerçek” yapar ama bunun
altında yatan anlam değişmeden kahr: Gerçek erkek hâkim olurken, gerçek kadına
hâkim olunur.
Hâkimiyetin
de ötesinde uzmanlık yatar. Sayısız kaynak, bekâretin böyle bir yaklaşıma
uygun bir nesne olduğu konusunda bizi ikna etmeye çalışmıştır. Gerçekte bazı
yazarlar, bir bakireyle yatma fırsatının çoğu zaman ortalama eğitimsiz bir hödüğe
verilerek boşa harcandığını ileri sürmüştür. Dört bin sayfalık olağanüstü bir
cinsellik günlüğü olan My Secret Life’m (Gizli Hayatım) üst sınıf
anlatıcısı, “Londra’daki on binlerce fahişenin çok azı bekâretini,
beyefendilere ya da genç ya da yaşlı adamlara, ya da genel olarak adamlara
vermiştir,” diye yazmıştır. “Bunları kendi düşük sınıflarının delikanlıları
elde etmiştir. Küçük aralarına ilk olarak sokak serserilerinin kirli çûkleri
girmiştir. Bu çok üzüntü verici bir şeydir çünkü sokak serserileri
mahvettikleri hâzinelerin kıymetini bilmezler. On altı yaşında bir sokak
serserisi tarafından alınan bekâret, domuza atılmış bir incidir. Böylesine bir
acemilik için aslında her am yeteri kadar iyidir. Altmış yetmiş yaşlarında bir
kadın da bu hayvanlara bir bakire kadar, hatta daha fazla zevk verir.” Bu her
açıdan bakire kadınların erotik değerine ilişkin ideolojiden de katı olan
erkekler arasındaki katı sınıf ve değer ideolojisinin erotik bakış açısıdır.
Bütün
bunlar akla şu soruyu getirir: Neden? Bu çekimin nedeni nedir? Örneğin
Patpong’da bir barda (ya da Atlanta’da bir arka odada) bir çocuk fahişenin
hizmetleri için pazarlık eden bir seks turistinin gerçekten satın aldığı nedir?
Sexhy- men.com’a' üyelik satın alan insanlar paralarının karşılığında.
1 Sitenin adı “seks” ve “himen"
sözcüklerinden oluşmaktadır - ç.n. internette başka bir porno sitesinde
bulamadıkları neyi almaktadır? Gerçekten de bakire olmayan bir kaynaktan elde
edile- meyip bakirelerden elde edilebilecek bir şey var mıdır? Tıp, bilim,
toplumbilim ve kişisel anlatılara dayalı hiç de azımsanmayacak miktarda kanıt,
böyle bir şeyin olmadığını ileri sürmektedir. Belki de bilmemiz gereken tek
şey, en önemli cinsel organımızın bacaklarımızın arasında değil, kulaklarımızın
arasında bulunduğudur. Bakirelerin erotik üstünlüğünün fiziksel kanıtını
aramak işi tersinden yapmaktır: Gerçekten bilmemiz gereken tek şey, kişinin
bunun doğru olduğuna inanıp inanmamasıdır.
Epater
Ic Bourgeois?[1]
Bekâretin
sona ermesi öyle basit, derli toplu bir sonlanma değildir. Olamaz da.
Bekâretin arkasında eskilere uzanan çok büyük bir geçmişi vardır. Bir
bakireyle cinsel anlamda ilişki kurmak, daha geniş çerçevede anne ve
babalarla, yasayla, hatta belki de Tanrıyla cinsel anlamda bir ilişki kurmak
demektir. Böyle bir ilişki gerilim yaratır ve toplumsal rolleri değiştirir. Bu,
savunmasızlık, bozulma ve incinmeyi olduğu kadar onaylama, dönüşüm geçirme ve
tamamlamayı da akla getirir. Aynı zamanda bu çoğu zaman, açıklığa kavuşturma ve
hayal kırıklığına uğratma olayıdır da. Temizlik ve kirlenme, fetiş ve tabu,
merak ve korkuyla olduğu gibi kutsallık ve günahla da yakından
ilişkilendirilmiştir. Burada ihlal kaçınılmaz gibidir ve bunun erotik bakire
mitinin işlemesini sağlayan başlıca yakıtlardan biri olması da hiç şaşırtıcı
değildir. Bekâretle ilgili pornografide serpilip büyüyen bütün konular
içerisinde en çok tutulanlar istila etme, sahip olma ve imha etmedir. Ama
sonuçta böyle bir ihlal gerçek anlamda hiç de ihlal edici değildir. Aslında bu
toplumsal açıdan korkunç derecede tutucu bir görüştür ve bekâreti en başta
ihlal edilebilecek bir şey olarak sunan düzeni sağlamlaştırmaktan başka bir işe
de yaramaz.
Bekâretin
erotik yönleri, ataerkil cinselliğin daha çok göze çarpan önceliklerini
oluşturur. Bekâretin erotikleştirilmesiyle birlikte, gençlik, fiziksel
gelişkinlik, bilgisizlik, kırılganlık ve savunmasızlık da, tanımı gereği
bunların hiçbiri olmayan birinin bakış açısına göre nesneleşlirilmektedir. Bir
bakireyle girilen cinsel ilişkiye erotik anlamlar yüklenmesi, deneyimli bir
partnerin cinsel saldırganlığıyla bakire olan tarafın cinsel teslimiyeti
arasında kurulan karşılıklı etkileşime dayanmaktadır. Bu görüş, cinsel ilişkiyi
tamamlama ve dönüştürme aracı olarak göklere çıkarmakta ve bir kadına erişimi
olan kişinin kadını, hem bedenen hem ruhen, doğrudan sahiplenebileceğini ya da
sömürgeleştirebileceğini öne sürmektedir. Benzer şekilde bu görüş, hiçbir
kadının kendi başına cinsel açıdan gerçek sayılamayacağını ve bir kadının
cinselliğinin ancak bir erkek partnerin cinsel eylemiyle gerçek varlık
kazanabileceğini de iddia etmektedir.
Bekâret
pomosu görüntüleri bu ataerkil öncelikleri vurgular. Bunu, yenilik, saflık ve
doğal güzellik izlenimi vermeye şiddetle yoğunlaşarak çok belirli bir şekilde
yapar. Görüntüleri bekâret pornosunun çoğunu oluşturan kadınların gençlere
özgü kusursuz ve açık renkli tenleri vardır. Yüzlerinde ya çok az makyaj vardır
ya da hiç yoktur. Porno sanayisinin geri kalanında son derece yaygın olan
aşırıya kaçan rujlardan ve ağız hareketlerinden özellikle kaçınılır. Koyu renge
boyanmış, O şeklinde duran bir ağzın cinsel bir gösteri olduğu fazla barizdir.
Oysa bu, nasıl bir cinsellik görüyorsak görelim bunun gerçek bir şey olduğuna,
ortada hiçbir hile olmadığına inandırılmamızın son derece önemli olduğu bir
bağlamdır.
Bu
pomo türünde görsel olarak ergenlik başlangıcını hatırlatmaya dair bariz bir
eğilim vardır. Küçük göğüsler, zayıf basenler ve dar kalçalara önem verilir. Modellerin
saçları genellikle uzundur ama çocukluğa özgü tarzlarda ya süslenmeden açık
bırakılmış ya da bakire pornosunda kalıplaşmış olan öğrenci tarzında çift
örgü, at kuyruğu ya da tek örgü olarak toplanmıştır. İşe bakir erkekler de
karıştığında (hem erkek erkeğe pomoda, hem de iki tarafın da bekâretini
kaybettiği heterosek- sûel senaryolarda), benzer şekilde onlar da fark edilecek
kadar genç ve açık renklidir, yüzlerinde ve bedenlerinde ya çok az tüy vardır
ya da hiç yoktur, ince ve çok az kaslıdırlar, canlı ve gergin tenleri vardır.
Aynı şekilde gençliğin sözde doğallığını sergileme girişimi olarak, saçları da
dağıtılmış ya da hafif biçimsiz kesilmiş olabilir.
Bu
tür eğilimler, kusursuz bir bütünlük içinde genilal organları da kapsar. Kasık
bölgesindeki kıllar genellikle kırpılıp düzeltilmiş ya da tıraş edilmiştir; hem
porno sanayisi standartları bunu gerektirdiği, hem de böyle bir beklenti
varmış gibi göründüğü için. Bakirelerin yer aldığı yazılı pornografide de bunun
yansımaları açıkça görülebilir. Belki de henüz “gerçek bir kadın’’ olmadığı
için bakirelerin kılları ancak seyrek olarak çıkmıştır. Genital organlar da
bedenin bütünüyle aynı niteliklere sahiptir. Dolgun, pembemsi ve sağlıklı olur
ve hiçbir sarkma belirtisi göstermezler. Vajinanın büyük dudakları biçimli ve
pürüzsüz, küçük dudaklarıysa küçük ve simetriktir. Testis torbaları ve göğüsler
benzer şekilde sıkı, yukarıya doğru ve gergin durur ve hiçbir zaman sarkık
değildir. Genital organların normalde olduğu gibi cilt dokusu ya da renk bakımından
çeşitlilik göstermesine nadiren rastlanır ve bunlar genellikle solgundurlar.
Yazıh
ya da görsel olsun bekâret pornosunun temel ürünlerinden biri olan aşın
yakından jinekolog çekimlerinde vajinalar kaçınılmaz olarak sıkı ve küçük
betimlenir. Mantığa aykırı da olsa vajina boyutları, yazılı pornografinin
fotoğraflardan daha ikna edici hir biçimde tarif edebildiği şeylerden biridir
çünkü aslında vajinanın çok küçük bir kısmı dışandan görülebilir.
Fotoğraflarda “sıkı” bir vajina izlenimi verildiğinden emin olmak için bekâret
pornosundaki vajinalar, boyut karşılaştırması yapılamasın diye genellikle tek
başına gösterilir. “Küçük bir bakire vajinası” gösteriyormuş gibi sunulan bazı
yakın çekim fotoğrafları aslında vajinayı değil, bunun yerine çok daha küçük
olan idrar yolu girişini gösterir. Bu aldatmaca, aradaki farkı anlayacak kadar
bilgiye sahip olmayan ve kuşkularını çoklan bir kenara bırakarak gösterilen
şeye inanmaya hazır ortalama bir porno müşteri tarafından hiç fark edilmez.
Kuşkuların
bir kenara bırakılması, sadece idrar yolu sahtekârlığı değil, bekâret
pornosundaki himenler konusunda da pornocuların işine gelir. Bekâret pomosu
fotoğraflarının gözde odak konularından biri olan himenler, garip deri renkleri
ve dokularıyla çoğu zaman rötuş edilmiş, hatta belki de yapma gibi görünürler.
Ama bu himenlerin sahte olup olmaması (birçoğu bariz öyledir) pek de önemli
değildir. Sonuçta kaç izleyici gördüklerinin gerçekliğini yargılayabilecek bir
konumdadır ya da bunu umursayacaktır ki? Asıl ilgilendikleri bunu, artık “bu”
her neyse, görüyor olmalarıdır. Önemli olan himenin gerçek olması değil,
gerçekten görülebilir olmasıdır. Pontonun amacına göre himen birçok şey, hatta
hiç olmayacak şeyler bile, örneğin odanın öteki ucundan kolaylıkla görülebilecek
bir şey ya da uyumsuz bir cart pembe tonunda olabilir. Kısacası himen her şey
olabilir ama belirsiz olamaz.
Saç
şeklinden himene kadar her şeyde, bekâret pornosundaki bedenlerin ilettiği
mesaj, ergenlik ve deneyimsizliktir. Bu bedenler deneyime hazır görünürler
ama çoktan deneyim sahibi olduklan izlenimini verecek belirtiler göstermeye
yeltenmezler. Göğüslerin sarkmasına hiçbir zaman izin verilemez.
1 Özenle
yapılmış karmaşık saç şekillerinden fazla bilmiştik ve öngörürlük
sergiledikleri için kaçınılır. Cilt üzerinde çatlaklar söz konusu bile olamaz.
Bekâret pornosunun bize sunduğu bedenler, saf, henüz dokunulmamış ama cinsel
anlamda sahiplenilme deneyimiyle damgalanmaya hazırdır. Özenle “doğal"
gösterilen bu sıradanlık, bu porno türünün orta sınıfın normalliğini resmeden
standart görüntü stokuyla ve ergenlere özgü simgeleşmiş ucuz sanatla
birleştirildiğinde sürekli ve belirli bir mesaj taşır. Hustîer’m yan ürünü Barely
Legal (Henüz Reşit Olmuş) gibi dergiler ve bunların porno sanayisindeki sayısız
kardeşi, gençlik dolu güzellerini, şehir dışındaki zengin evlerin yalak
odaları, üniversite yurtları, soyunma odaları, okulların spor salonlarındaki
duşlar gibi ortamlarda resmederler. Kadınlar ponpon kız, öğrenci, bebek
bakıcısı ve üniversiteli kız kulübü üyesi olarak betimlenmişim Bu kadınlar,
“bütün oyuncular on sekiz yaşının üstündedir” anlamında yetiş, kin olabilirler
ama bu tür pomoda olgunlaşmamışlığın simgeleri daimidir.
Bekâret
pomosunun son durağı kızlık bozulmasıdır. Bu sahne bir porno örneğinde ister
açıkça gösterilsin, ister okurun ya da izleyicinin bunu fanteziyle tamamlaması
için yarım bırakılsın, rotadan hiç şaşılmaz. Sahne gösterildiğinde, ya
uygulama halinde vajinaya girildiği görüntüsünü ya da bekâret kaybının bilinen
göstergelerinden bir ya da daha fazlasını, ya da bu ikisinin birleşimini
içermelidir. Bekâret kaybı pomosunun en kolay elde edilen popüler tılsımı
kandır, lfitbleeds.com[2] adlı
internet sitesi, kendisine uygun kana susamış bir isme sahip olmakla
kalmamış, slogan olarak gazeteci gerçeği olan “Kanarsa kanıtlar” ifadesini
değil (belki de fazla edebi olduğu için reddedilmiştir), “Kanarsa
becerebiliriz!” ifadesini seçmiştir. Bekâret pomosu konulu internet siteleri,
filmler ve resimli dergiler olası izleyicileri, “Himenlerini bozun”
“Külotlarını, çarşaflarını ve daha fazlasını göreceksiniz” ve “Kanlı kutusunu
görebilirsiniz” gibi örneklerle kandırırlar. Resimli bekâret pomosun- da
görülen kanın şüphe yaratacak kadar bol miktarda olduğunu ve çoğu zaman yapay
göründüğünü söylemeye bile gerek yoktur. Bu da eski ve saygın bir gelenekten
gelir.
Bekâret
pomosunun markası niteliğinde olan diğer iki konu da kadının zevk aldığına dair
“kanıt” ve dönüşüm geçirdiği fikridir. Çoğu zaman, vajinaya girilmesine dayalı
ilk cinsel ilişkinin özünde yer alan dönüşümün “gerçek” olduğu konusu
özellikle vurgulanır. Newvirginse.veryday.com[3]
siteye
üye olanların, “bu küçük kızlan gerçek kadınlara dönüştürecek çüklc- ri”
göreceğini vaat eder ve bizi, “kızların GERÇEK kadınlığa yolculuğunun bir saniyesini
bile kaçırmayı göze alamazsınız” (vurgu orijinal), diye uyanr. Bekâretini
kaybettikten sonra cinsel açıdan doymak bilmez birine dönüşüp “anında seks müptelası”
olan bakire, satılık porno görüntülerinden biridir. Baş-
katarını
seks yaparken görüp kendisi de yapmaya heveslenen röntgenci bakire ya da
“cinsel olarak uyandmldığı” için seks arzulayan ve bekâretinden kendi isteğiyle
vazgeçen bakire de sıkça karşımıza çıkar.
Bu
konular çoğu zaman daha etkili olsun diye birleştirilir. 19. yüzyılda yazılan The
Amatory Experiences of a Surgeon (Bir Cerrahın Şehvetli Deneyimleri) adlı
kitapta, başlıkta sözü edilen cerrah, genç bir yatalak hastanın içindeki
şehveti yavaş yavaş uyandırarak öyle bir noktaya getirir ki hasta cerrahtan
kızlığını bozmasını ister. Dahası bu kızlık bozma olayı “genç hastamın
sağlığı üzerinde öyle iyi bir etki yarattı ki sonunda bel- kemiğiyle ilgili
şikâyetin üstesinden gelmekle kalmadı, on sekiz yaşında da evlendi.” Bekâret
pornosunda seks her derde devadır. Kızları kadınlara döndürerek
olgunlaşınamışlığı giderir, cahilleri bilgeye dönüştürür ve isteksizleri
ateşliye çevirir. Engelli kızlan alıp onlara kanlık yapabilme yeteneği
bağışlar. Bu fanteziler hiçbir kuralı ihlal etmez. Bunlar erkek hâkimiyetinin
ve kadın teslimiyetinin fantezileridir.
Kötü
Davranış ve Modern Erkek
Erotikleştirilmiş
bekâretin ilk defa ön plana çıktığı zaman dilimi göz önüne alındığında, kızlık
bozulmasını başkaldın olarak gösterme eğilimi, birçok açıdan oldukça beklenen
bir şeydir. Açık saçık sanat eserleri ve yazılar, antik Yunanlardan da
öncesinden bu yana çeşitli şekil ve tarzlarda var olmuştur ama aslında
bakirelerin erotik bir nesne olarak görülmesi ancak, tarihçilerin modern çağ
dediği kabaca 16. yüzyıldan sonraki dönemden itibaren ortaya çıkmaya
başlamıştır.
16.
yüzyıl öncesinde bugün bildiğimiz anlamda pornografi yoktur. Bunun nedeni, 16.
yüzyılın, pomonun olmadığı bir cennetten ikinci Düşüş’ü simgelemesi değil, 16.
yüzyıldan önce müstehcenliğin amacının büyük olasılıkla bütünüyle şehvetle
ilgili olmamasıdır. O dönemde müstehcenliğin, eski Ro- ma’yı süsleyen sayısız fallus
örneğinde olduğu gibi, ayinsel ya da mitolojik bir önemi olmuş olabilir. Halk
eğlencesinin bir
parçası
(açık saçık bir resim, şaka ya da şarkı) ya da bir genelev reklamı da olabilir.
Lysistrata, Satyricon, Gargantua and Panlagruel (Gargantua ile
Pantagruel), The Canterbury Tales (Canterbury Hikâyeleri) ya da
Hieronmous Bosch’un resimlerinde olduğu gibi, bir yerginin keskin dilini daha
da keskinleştirebilir. Bugün pornografi olarak tanımladığımız şeylerin olmaması,
o zamanın kültürel sularında müstehcenliğin ya da cinsel içeriğin yüzmediği
anlamına gelmez. Açık saçık cinsel içerikler her zaman var olmuştur. Ancak
bunlar her zaman aynı amaçlar uğruna kullanılmamıştır.
Bütün
bu kaba sanat ve düzyazı eserler sayesinde, önceki nesiller için neyin
müstehcen ve seksi olduğu konusunda oldukça iyi bir fikre sahip olabiliriz ve
öyle görünüyor ki bekâret bu nesillerin akıllarında çok da yer etmemiştir.
Örneğin, Ortaçağ'm sonlarında Rabelais ve Chaucer’da erotik olarak
nesneleştirilmiş olan klasik kadın bakire değil, The Canterbury Tales'de
(Canterbury Hikâyeleri) yer alan “The Miller’s Tale” (Değirmencinin Hikâyesi)
hikâyesinin küstah Alisoun’u gibi genç ve güzel eştir. Modern, “porno için
pomo" diyebileceğimiz pornografi türünü başlattığı öne sürülen, Pietro
Areti- no'nun bol bol resimlendirilmiş 1524 tarihli Sonetti lussuriosi adlı
kitabında da bakireyi bulamayız. Aretino’nun sonraki kitabı Ragioıuımentfde
(iki cilttir, 1534-1536) rastladığımız bakireyse erotikleştirilmemiştir.
Aksine bu bakire bir rahibedir ve Aretino’nun dünyasında var olan üç kadın
türünden biri olarak saptanmıştır: Rahibe, eş ve orospu.
Rönesans'ın
doruğunda bekâret, erotik bağlamlarda ortaya çıkmaya başladığında öyle pek
seksi değildir. Aralarında çok sayıda Artemis’in ve Aıhena’nın olduğu (Kraliçe
1. Elizabeth sık sık Aıhena’ya benzetilmiştir) klasikleştirilmiş bakireler,
cinsel yönden çekici ama ulaşılamaz ve hatta şehvete karşı olan kişiler olarak
betimlenmişıir. Üst tabakanın oldukça iyi eğitim görmüş bütün üyelerinin de
bildiği gibi, bakire tanrıçaları erotik nesneler olarak konu etmeye
kalkışanlar bunun bedelini ağır bir şekilde öderdi: Akteon bir erkek geyiğe
dönüştürülmüş, Tiresias ise kör edilmişti. Üst tabakalarda doğan ba- İarelerin
Athena olarak düşünülmesi, seçkinler sınıfının kur yapma anlayışlarına uymuş,
şiir ve şarkı yazılması ve okunması gibi açık flörıleşmenin zihni meşgul eden
biçimlerini beslemişti. Evlenecek yaşa gelmiş olan genç insanlar bu flörtleş-
meyle oyalanırken, kapalı kapılar ardında yaşça büyük akrabaları, hanedanlığa
ve siyasete dair evlilik görüşmelerini sonuca bağlardı. Elbette Athena olmak
ancak geçici bir süreliğine sunulan bir teklifti çünkü bu genç tanrıçaların
neredeyse hepsinin kaderinde evlilik vardı. Ama ilk örnek olan Athena, cinsel
nesne leşti rilmeye karşı resmen bağışık olan bekâretiyle gelişmiştir.
Athena’mn
hemen ardından edebiyatta ve görsel temsillerde görülmeye başlayan alt sınıftan
bakirelerinin böyle bir bağışıklığı yoktu. Athena gibi Hizmetçi Kız da cinsel
yönden çekici ve baştan çıkarıcı olarak görülürdü. Ama Athena toplumsal
konumuyla ve buna ilişkin olarak öteki dünyaya aitmiş gibi görünmesiyle
korunurken, Hizmetçi Kızın bekâreti son derece dünyevi ve savunmasızdı.
Savunmasız olduğu için aldatma konusunda da usta olmuştu. Athena’mn bekâreti
dokunula- mayacâk kadar yüce olduğu için dikkate değer idiyse, Hizmetçi Kızın
bekâreti tam da ulaşılabilir olduğu için dikkate değerdi. Bir yandan Hizmetçi
Kızların alınganlıktan ve kendilerini baştan çıkarmaya niyetlenenlere karşı
koyma becerileri kayda değer olarak görülürdü, öte yandan yoksul ve eğitimsiz
olma- lannın onlan cinsel saldırganlara karşı genellikle savunmasız bıraktığı
düşünülürdü.
Bugün
olduğu gibi o zamanlar da, erkeklerin işçi sınıfından kadınların bekâretine
yeltenmesi çoğu zaman, 18. yüzyıla ait “My Thing Is My Own” (Benim Şeyim
Benimdir) adh sevilen şarkıda tarif edildiği gibi şiddetli savaşlara sahne
olmuştu.
Bir
müzik ustası geldi ki bana
Bir
ders versin aletim konusunda.
Boş
yere teşekkür edip gitmesi için uyardım, Çahnmamalıydı çünkü küçük kemanım.
Koro:
Benim şeyim benimdir, öyle de devam edecektir, Diğer genç kızlar dilediğini
yapabilir edebilir, Benim şeyim benimdir, onu her şeyden uzakta tutacağım Ve
ben kalbini almadan hiçbir adamla paylaşmayacağım.
Bir
de kur yaptı bana kurnaz bir saatçi, Servet vaat etti bana çalarsam
zilini. Ben de bahtım saat düzeneğine ve dedim ki şaşkınlık içinde, Senin
sarkacın fazla küçük gelir benim saatime.
Thomas
d’Urfey’nin Pills to Pıırge Melanclıoly (Melankoliden Kurtaracak
Reçeteler) (1719) adh kitabında kaleme aldığı bu şarkı, işçi sınıfındaki
cinsiyetler arası savaşın yapısı konusunda çok şey anlatır. Maddi kaynaklar
üzerindeki çatışma, ilişkinin sağladığı güvence, toplumsal kabul
edilebilirlik, fiziksel güvenlik, sevgi ve erkeklerin kadınlardan cinsel
arzularını tatmin etmelerini bekleme hakkı gibi etkenlerin hepsi işin içindeydi.
Penis büyüklüğü konusunda yapılan utanmazca yorumlarla birlikte kadının erotik
zevki konusunun da işin içinde olması bir tesadüf değildi.
Şehir
ve Köy
Bekâretin
erotikleştirilmesi, kapitalizmin yükselişi ve şehirlerin artmasıyla
ilişkilidir. 16. yüzyılda başlayarak kapitalist ekonomilerin yükselişe geçmesi
ve sonunda tarım yerine sanayi ekonomisinin öne çıkması, hem coğrafyayı hem
kültürü değiştirmiştir. Zaman içerisinde nakil, insanı zenginliğe götüren
temel araç olarak toprağın yerini almıştır. Maaş karşılığı çalışmak ve nakil
aracılığıyla ticaret yapmak, emek üretmenin ve ticaret yapmanın ana şekli
haline gelmiştir. Şehirler, özellikle de taşımacılık ve gemicilik bakımından
stratejik olarak iyi yerlere kurulmuş olanlar, çok kısa zamanda büyük hızla
büyümüşlerdir. Nüfusu en yakın rakibi Paris’inkini rahatça geçen Londra, bu
şehirlerin en büyüğüydü ve 1835 civarlarında nüfusu bir milyona ulaşacak ilk
Batı şehriydi.
Şehirler
daha da büyüyüp kalabalıklaştıkça ve bu şehirleşmiş ve sanayileşmiş yeni
dünyadaki işler gitgide daha belirli ve uzmanlaşmış hale geldikçe, bunun
toplumsal yan etkilerinin olması kaçınılmazdı. Bu devasa şehirlerde yaşayan
insan lann bütün günlük gereksinimlerinin çaresine bakılmalıydı: Giyecek,
yiyecek, yakıt ve temizlik. Bu ve başka gereksinimleri gidermek içinse çok daha
büyük sayıda, aşçı, hizmetçi, seyis, dikişçi, çamaşırcı, seyyar satıcı, terzi,
kapıcı, uşak ve ayakçı gibi yardmıcı işçilere gerek vardı. Büyük şehirlerin
sunduğu kazanç fırsatları binlerce erkek, kadın ve çocuğu köylerden şehre
çekti. Bu insanlar safça bir araba dolusu yükle şehre vardıklarında bir anda
büyük şehrin kendisine özgü, hakkında neredeyse hiçbir şey bilmedikleri çatışma
kuralları olduğunu keşfettiler.
Bu
da konuyu bakire Hizmetçi Kızımıza geri getirir. Hizmetçi Kız şehirde doğup
bûyüseydi, hele de hızlı ve şanslı bir eğitimden geçmiş olsaydı, “Benim Şeyim
Benimdir”de sözü edilen tedbirli şehirli olabilirdi. Hizmetçi Kız büyük
çoğunlukla Fanny Hill'm ilk bölümünde gördüğümüz saftiriğe çok daha
fazla benzerdi. Coğrafi istikrarın ve topluluk dayanışmasının belli bir
dereceye dürüstlük ya da en azından davranış standartları bakımından hesap
verme yükümlülüğü sağladığı köydeki ya da kırsal topluluktaki toplumsal
beklentilerle yetişen bu kızlar şehirlere vardıklarında güvenlik ağlarını
kaybederdi.
Arkadaşsız
ve beş parasız durumda şehre yeni gelenlerin fazla seçeneği yoktu. Bu köylü
kızlar, zorlu alışma döneminde bekâretlerini korumayı başarabilirler, ama
başaramayabilir de. Şehre yeni gelenleri kandırarak kendilerinin yeni
çalışanları yapan genelev işleticileri ve şehre henüz gelip de başka gidecek
yeri olmayan köylü kadınları cinsel olarak ağına düşüren avcı işverenler
dillere destandı. Ama genç bir kadın bunların yanı sıra, sevgi, rahatlık ve
zevk için duyduğu son derece normal olan kendi arzularıyla da uğraşmak zorundaydı.
Göç yaşamının getirdiği yoksulluk, ağır iş ve toplumsal yalnızlık, kadınları
savunmasız bırakıyordu. Bu savunmasızlıklar gayet iyi biliniyor ve
sömürülüyordu. D’Urfey’nin Pills (Reçeteler) adh kitabındaki başka bir ezginin
de öğütlediği gibi, “on beş yaşm- da bir bakire bulursanız,” tek yapmanız
gereken şudur: “Zekice güzelce konuşarak sakinleştirin ... ve hepsi olsun
sizin.”
Bilgili,
saf ya da ikisinin ortasında bir yerlerde olabilen Hizmetçi Kız, cinsellik
konusuyla kaçınılmaz olarak uğraşmak zorundaydı Bunu yansıtan, tehlikede olan
bekâretin anlatıldığı hikâyeler, 18. yüzyıla damgasını vuran anlatılar olmuştu.
Fanny Hill’ın açılış bölümleri bunun (ve daha birçok başka şeyin) ünlü
bir örneğidir ama aslında örnekler çoğaltılabilir de. Samuel Richardson’ın bu
konuda yazdığı, ahlâk dersi veren iki devasa ibret oyunu romanından ilki olan Pamela
(1740), bu hikâyenin operaya uyarlamasıdır. Pamela zafer içinde
evlilikle sona erer ama Richardson’ın sonraki eseri Clarissa (1748)
kahramanın tecavüze kurban gitmesiyle biter. Efsanevi Marquis de Sade bu
hikâyenin çarpıcı bir biçimde daha karanlık uyarlamaları olan Juliette ve
Justine’i yazmıştır. Gülünç ya da üzücü olsun, cinsel yönden tehdiıkar bir
üst sınıf ortamında hizmet veren ve bekâreti tehlikede olan aşağı sınıf
bakiresinin hikâyesi, kısmen sanatın yaşamı taklit etmedeki doğruluğundan
dolayı, kitaplarda ve tiyatro oyunlarında kalıcı olmaya devam etmiştir.
Matbaa,
Protestanlar ve Frengi
Bekâretin
bariz bir cinsel saplantıya dönüştüğü bir ortamın oluşmasına katkıda bulunan
birçok şey arasında en etkili olanlardan birisi popüler basının ortaya
çıkmasıdır. Kitaplar, bekâretin, güya buna sahip olan kadınlara gönderme yapmadan
özünde nesneleştirilebilen bir şey olduğu fikrinin oluşması ve yayılması
açısından büyük önem taşımıştır. Nicholas Ve- nette’in son derece etkili eseri The
Mysteries of Conjugal Love Reveal’d (Evli Aşkın Gizleri) ve yazarı
bilinmeyen Aristotle's Master-Piece[4]
(Aristo’nun Başyapıtı) gibi popüler kitaplar, be-
karelin
fiziksel bir nesne olduğu fikrinin, sayısı büyük bir hızla arlan okurlara
iletilmesine yardımcı olmuştur.
Okurlar
bu kitaplardan, Aristotle’s Master-Piece adlı kitapla himenin anatomik
tarifinin de gösterdiği gibi, bekâretin bir nesne olduğunu öğrendiler. Bekâret
kesinlikle çok fazla endişeye yol açan bir nesneydi: Venette’inkiler gibi tıp
kitaplarının yanı sıra Fanny Hill ve Moll Flânders gibi romanlar da
okurlarına sadece bekâretin nesneleştirilmiş bir uyarlamasını göstermekle
kalmayıp yüzyıllardır süregelen “yanıltmaca” uygulamalarının varlığım da
ortaya çıkardı. Augustine’in ya da Hilde- gard’m, hatta Aquinalı Thomas’ın
zihninde bekâretin baskın olan tinsel, ahlâki ve psikolojik yönleri bu dönemde
sertçe bir kenara itildi. Sanki yaşayan, düşünen, hisseden bir insanın bedeniyle
hiçbir bağlantısı yokmuş gibi bekâret artık bir nesne, kendi kendisine var olan
bir şey, tek başına tartışılabilen bir şeydir. Bu, fizikötesi hiçbir şey
gerektirmeyen, hatta buna izin vermeyen bir bekâret uyarlamasıydı. Bir kızı fethetmek,
daha kolay olan kızlık zarını fethetme görevinden ayrı bir sorun olarak
görülebilirdi.
Kızlık
zarları sahip olunmak için vardı ve zayıf bir konumda oldukları için onlardan
istifade etmek daha kolaydı. Bir kadın ister köyden şehre yeni gelmiş bir genç
kız olsun, ister işçi sınıfından birinin kızı, ister bir şekilde kıt kanaat
geçinmek zorunda olan bir kızkurusu olsun, evli değilse, ekonomik ve kişisel
olarak savunmasızdı. Evlerde çalışan işçilerin cinsel olarak sömürülmesi, 19.
yüzyıl Fransası’mn zarifçe huysuz edebiyat ünlüleri olan Edmond ve Jules de
Goncourt’un bir hizmetçiyi, “evin genç erkeği tarafından mahvedilmiş kız"
olarak tanımlamasına yetecek kadar yaygındı. Gerçeklen de bu adamı ne
durdurabilirdi ki? Mal varlığı, toplumsal konum ve cinsiyet farkları, gücün
erkek tarafında olmasını sağlıyordu. Erkeklerin çoğu, birlikte cinsel ilişki
yaşadıkları bir kadının başına gelebilecekler konusunda kendilerini neredeyse
hiç sorumlu hissetmiyordu.
Erkekler
için gönül eğlendirme amaçlı cinsel ilişkinin faydalan, olası tehlikelerinden
bariz bir biçimde daha ağır basıyordu. Toplumsal açıdan bu ilişkiler çoğu
zaman erkekliğin kanıtı, değerli bir nitelik olarak görülüyordu. Zamparaların
her zamanki derdi olan zührevi hastalıklara gelince, bu, bakirelerle yatma
çabalarını haklı gösteren etkenlerden sadece biriydi. Tedavi edilebilse de
henüz iyileştirilemeyen belsoğuklu- ğu ve frengi, modem Avrupa'nın
başlangıcında dizginlenemez boyutlardaydı. Temkinli çapkınlar sırf bu nedenden
dolayı çoğu zaman bakirelerin peşinde koşardı. A Modest Defence of Publick
Stews (1724) (Kamu Kerhanelerinin Makûl Bir Savunması) adlı kitabında
Bernard Mandeville, “aşk meşk peşinde koşan zevk sahibi kişiler” diye, sadece
bakirelerle yatmaya çalışan erkeklerden söz etmiştir. Ancak Mandeville’in
gözünde bekâret konusundaki bu erotik saplantı savunulabilirdi çünkü bu, “esas
olarak erkeklerin kişisel güvenliği içindi.” “Lekeden" ya da “frengiden”
kaçmak Mandeville’e göre bakire kadınların tercih edilmesi için iyi bir sebepti
çünkü onun da dediği gibi, “bazı erkekler riske girmekten, hatta kendi
yattıkları bakirelerle ikinci kez yatmaktan bile korkuyordu.”
Modern
çağın başlarında bakirelerle yatma peşinde koşan erkekler arasında, verdikleri
tek hasarın istemsiz ve kısa süreli olduğuna dair bir anlayış vardı. Bir
erkeğin bir kadının vajinasına girmesi doğal ve kaçınılmazdı. Her kadın
nasılsa eninde sonunda bekâretini kaybedecekti. Hatta erkekler ve genelev
patroniçeleri, kızlığı bozulan kadına iyilik etlikleri için kendilerini tebrik
edebilirlerdi çünkü bir kadının kızlığının, yoksullar sınıfının bir üyesi
tarafından bozulmasındansa, yüksek konumlu bir adam tarafından bozulması
teoride daha az onur kırıcıydı. Bu tulumlar, paranın yönettiği, şehirlerin
ekonomik nedenlerle göç edenlerle dolup taştığı ve tanınla uğraşan geniş
ailelerin kazanabildikleri birkaç kuruşa bağımlı olan, bölünmüş yoksul insan
topluluklanna yerini bıraktığı bir dünyayla birleştirildiğinde, cinselliğe uzun
zamandır büyük merak duyan, gereksiz pahah şeyler için yüksek meblağlar
harcayan ve gitgide büyüyen bir burjuva sınıfın var olması ve oldukça büyük
boyutlarda bir bakireyle seks sanayisinin gelişmesi insanı hiç de
şaşırtmamalıdır.
Erdem
ve Ayıp
Bekâretin
fahişeliğin yaygın bir ak kolu olarak satılması, tarihsel kayıtlarda 18.
yüzyılın başlannda görünmeye başlamıştır. Mandeville’in Defence'i
“kiralık bakirelerin" el altında olduğunu açıkça gösterir. Hatta 17.
yüzyıla ait zengin gezginler için tasarlanan genelev ve eğlence kılavuzlarında
bazen, Londra ve Venedik gibi şehirlere göndermeler bulunmaktadır. Söylentiye
göre Brüksel'in, 20. yüzyılın sonlan kadar yakın bir tarihte bile. genelevde
kızlık bozulmalarının yuvası olduğu iddia edilmiştir. Elbette Cleland’in Fanny
Hill’ı da çoğu zaman kızlık ticaretinin kanıtı olarak gösterilmiştir ve
kitabın, bunu belgelemese de örneklediğini düşünmek mantıklı gelmektedir.
Ancak bekâret fuhuşu konusunda dikkate almamız gereken kanıtların çoğunluğu
19. yüzyıl Ingilıeresi’nden gelir.
Bu.
orta sınıf insanseverliğinin hızla yükselişe geçtiği zaman ve şehirlerdeki
yoksulluğun ve bunun beraberinde gelen sorunların örgütlü vatandaş
topluluklarının nihayet dikkatini çekmeye başladığı bir dönemdi. 19. yüzyılda
bakire fuhuşu konusunda nispeten çok az şey biliyoruz, bildiğimiz şeyler de
esas olarak bu uygulamayı ortadan kaldırmaya uğraşanların çalışmaları sayesinde
bize ulaşmıştır. Ama bu kayıtlan kullanmak tarihçiler için bazı sorunlar
çıkarmaktadır.
İnsanseverlerle
düzeltmek istedikleri kadınlar arasındaki uçurum çok derindi. İnsanseverlerin
anlatılarında tarif edilen fahişelerin ve yoksullann dünyası, ne fahişe ne de
yoksul olan ve fahişelerle yoksullan küçük gören insanların kalemleriyle
düzenli olarak süzgeçten geçirilmişti. Tek başına erdemin boğazlarından
nadiren bir lokma ekmek geçmesini sağladığını fark edenlerle, yiyecek ya da
giyecek kıtlığı çekmeyen ve erdem kıtlığı çekmek için de bir nedeni olmayanlar
arasında sürekli, tedirgin ve karşılıklı bir güvensizlik vardı.
Bu
yenilikçilere göre, bir kadının fahişeliğe başlamasının akla yatkın tek
nedeni, kadının baştan çıkarıldıktan ya da tecavüze uğradıktan sonra terk
edilmesi ya da açlıkla karşı karşıya olmasıdır ya da bunların ikisinin birden
başına gelmesidir.
Bundan
başka herhangi bir neden pek akıllarına gelmiyordu. Başlarını sokacak bir evi
karşılayabildikleri, ihtiyaçlarına uygun kıyafetler alabildikleri ve düzenli
olarak beslenebildikleri için yeteneklerinden memnun görünen fahişeler,
ahlâksız ve kendilerini günahkârca modaya ve lükse adamış kadınlar olarak
betimleniyordu. Erkeklerin kendilerine eşlik etmesinden ve cinsellikten açıkça
hoşlanan kadınlar, şehvet düşkünü ve esasen iflah olmaz olarak görülüyordu.
Pişmanlık duymayan seks işçilerinin, özellikle de bu hayata başka kadınlan
sokan ya da genelev işletenlerin varlığı bile, kadınların doğuştan özünde saf,
terbiyeli ve erdemli olduğuna dair yaygın inanışla utanç verici bir çelişki
yaratıyordu. Bu tür sapkın yaratıklarda kadınlık kaybolmuştu: Oklukça ünlü Dr.
Elizabeıh Black- well’in yazdığına göre, bu kadınlar “yok etmekten ve işkenceden
zevk alan vahşi kaplanlara” dönüşmüşlerdi. Hatta fahişeliğin kadınlan ortadan
kaldırdığına inanılıyordu. Ûç yıl fahişelik etmenin bir kadını öldürmeye
yettiği fikri yenilikçiler arasında (on yıllar boyunca fahişelikle uğraşan
kadınlar hakkında kaleme aldıktan kendi yazılannda fazlasıyla aksi yönde kanıt
olmasına karşın) sıkça tekrarlanıyordu.
Bu
konuda doğru olan, bugün olduğu gibi o zamanlar da, seks sanayisinde neredeyse
her türden ve yapıdan kadının var olduğuydu. Birçoğu gerçekten de mağdur
edilmiş şanssız kadınlardı ve onların hikâyeleri yürek parçalayıcı ve
korkunçtu. Ama her fahişenin cinsel saldırı kurbanı olduğu fikri, fahişeliği
meslek olarak yapan kadınların bu işte üçüncü yılını tamamladıktan hemen sonra
düşüp öldükleri fikri kadar yanlıştır. Birçok yenilikçinin güçlü iddialarına
karşın, bir kere bile fahişelik yapan bir kadının temelli bu işi yaptığı inancı
da doğru değildir. Ara sıra rastgele fahişelik yapmak, yoksul kadınlar
arasında, düzenli olarak yaptıkları iş karşılığında aldıkları yetersiz
maaşları tamamlayabilmenin nispeten yaygın bir yoluydu; hatta bazen bunu,
kocaların ya da anne-babaların bilgisi dahilinde yaparlardı.
Bakirelerin
fahişeliğini düşünürken, bütün bunları göz önünde bulundurmak ve yenilikçilerin
kızlık ticareti konusunda göz önüne sermeye istekli olduğu şeyin, her türlü
pornografik uyarlamada olduğu gibi kendi gündemlerinden kaynaklandığını
hatırlamak önemlidir. Aslında yenilikçilerin bakire fuhuşu konusunda
yazdıkları, çoğu zaman çarpıcı şekilde, aynı konuda yazılmış pornografileri
andırır. Aradaki tek fark, pornocunun şehvet uyandırmak için yazarken,
yenilikçinin şaşkınlık ve iğrenme yaratmak için yazmasıdır. Yenilik
edebiyatının konusu hiçbir zaman doğrulan göstermek değil, güçlü duygular
uyandırmak (siyasi ve toplumsal eylem teşvik etmek adına) olmuştur.
İnsanseverlerin
bekâret satışı konusunda yazdıklarına şöyle bir göz atmak, bunun kabul görmüş
ama aynı zamanda nispeten tehlikeli bir piyasa olduğunu ve çoğu zaman gizlilik
içinde yürütüldüğünü ortaya çıkanr. Sadistlik, mazoşistlik, cinsel kölelik ve
ters ilişki gibi daha az tuhaf sapkınlık çeşitlerinin yanında bakire
düşkünlüğü, doğru kişileri tanıyorsanız ve cepleriniz yeterince derinse,
genelevlerde giderilebilecek cinsel heveslerden sadece biriydi.
Bunların
yanı sıra, genelev işleticilerinin bakire olmayan kadınları gerçek mal olarak
satabileceğinin farkında olan bir ba- . kire avcısının aradığı bazı şeyleri de
biliyoruz. Gerçek bir bakirenin kalite işareti olduğu düşünülen birkaç özellik
vardı. Kırsal kesimden gelmiş olmak, saflık ve gençlik gibi özelliklerin
oluşturduğu bir bileşim. Şehirlerin pisliğiyle karşılaştırıldığında kırsal
yaşamın sağlıklı ve temiz olduğu (hem gerçek hem mecazi anlamda) düşünülürdü.
“Baştan çıkarmanın” gerçekle ne gerektirdiğinden ya da bir genelev
patroniçesi, “beyefendiyle gidip oyun oynaması” için bir kıza para teklif
ettiğinde, bunun aslında ne anlama geldiğinden habersiz olmak gibi saflıklar
ise, genç bir kadının hem fiziksel açıdan deneyimsiz olduğunun, hem de kendi
bekâretinin kıymetini bilemeyecek kadar cahil olduğunun kesin bir işareti
olarak görülürdü. Gençliğe gelince, o zaten olmazsa olmazdı.
Modern
Babil’in Kızlık Haracı
Gençlik
aynı zamanda bekâret fuhuşu konusundaki tartışmanın ve yenilikçilerin buna son
vermeye yönelik özel ve yoğun çabalarının da olmazsa olmazıydı. Bu tartışmanın
konusu, çocuk olmanın kültürel ve yasal anlamının yeniden tanımlanmasından
başka bir şey değildi. 1885’ıe Ceza Kanunu Değişikliği Tasarısının kabul
edilmesiyle İngiltere'de cinsel nza yaşı on ikiden (1875’ten önce) ve on üçten
(1875-1885 yıllan arasında) on altıya çıkarılmıştır. Yasa böyle dediği ve
yasal açıdan riskli işlerle meşgul olanlar kendilerine uygulanabilecek yasatan
harfi harfine bilmeye şaşırtıcı derece meyilli olduğu için, bu yaşlar, hem
genelev işleticileri hem de müşterileri için az çok işleyen bir temel
oluştunnuştur. Modem çağın bakış açısından bakıldığında sübyancılık olarak
görünen şey, 1885 öncesinde yasal açıdan hiç böyle bir şey değildi. O dönemin
yasasına göre, on üç yaşındakiler kız değil, kadındı ve bu yüzden de fahişe
olarak çalıştırılmaları öyle özel suç teşkil eden bir durum değildi.
Ama
bu durum çok sünnemişıir. Kültür değişiyor ve o değiştikçe çocukluk ve cinsellik
konusundaki görüşler de değişiyordu. Çocukların dünyanın acı gerçeklerinden
korunması gerektiği, cinsel görüntülere ve fikirlere maruz kalmanın çocuklar
için zararlı olduğu, çocukların çalışmaması gerektiği ve doğuştan masum
oldukları gibi inanışların hepsi, 19. yüzyılın insanseverleri yetiştiren orta
sınıfıyla birlikte kültürel önem kazanan görüşlerdi.
Çocuklar
ve çocukluk konusunda bu kadar yüce gönüllü olmaya yoksulların gücü pek
yetmiyordu. Cinsel ilişki için ne kadar küçük olursa olsun on üç, para kazanmak
için hiç de küçük bir yaş değildi. Çocuk işçiliği 19. yüzyılda çok yaygındı ve
yoksulların çocuktan doğal olarak çalışırdı. Bu çocuklar ancak temel eğitim
alır ve bunun ötesinde nadiren okula gönderilirdi çünkü resmi eğitim para
gerektirirdi ve ailelerin buna ayıracak parası yoklu. Bunun yerine yeterli güce
ulaştıkları düşünüldüğünde yoksul çocukların çoğu hemen çalışmaya
başlardı.
Kırsal kesimlerde çocuklar anne-babalarının ve akrabalarının yanında evde,
tarlalarda ve küçük aile işletmelerinde çalışırdı. Şehirlerde de ailelerine
yardım ederlerdi ama başka yerlerde çalıştıkları da aynı sıklıkta görülürdü.
Dört, beş gibi küçücük yaşlardaki çocuklar fabrikalarda, madenlerde ve sömürü
atölyelerinde çalışırdı. Çok sayıda çocuk kibrit ve gazete satarak, çeşitli
öteberilerle seyyar satıcılık yaparak, eğlenceli gösteriler sunarak, getir
götür işleri yaparak vs. sokaklarda da çalışırdı. Bunlar hiç de istisna
sayılmazdı; nüfusun yarıdan fazlası için bu kural niteliğinde bir durumdu.
19.
yüzyılda para için bekâretini satan ergenin vahim durumunu göz önünde
bulundurduğumuzda, bu kızı günümüz standartlarına göre düşünme lüksümüz yoktur.
Bu kızdan, para kazanıp ailesinin geçimine katkıda bulunması ya da kendi
geçimini sağlaması için yapabileceği her şeyi yapması bekleniyordu ve cinsel
emek ister istemez söz konusuydu. Hatta anne ve baba kızlarının bekâretini
paraya çevrilebilir değerli bir mal olarak görüyor bile olabilirdi. Kızlarının
bekâretini, stratejik bir evliliktense bir gıdım parayla değiş tokuş etmek, üst
sınıfların kadınlara yönelik temel tutumundan farklı bir tutumun kanıtı değil,
kıt kanaat geçinmenin getirdiği zorunlulukları gözler önüne seren bir örnektir.
Ayrıca
yoksulların kızları başkalarının gözünde zaten bir dereceye kadar dünyevi olarak
görülüyor ve bu kızların genellikle karşılarına çıkan ilk fırsatta
bekâretlerinden kurtuldukları farz ediliyordu. Geleneksel olarak erkeğe ait
kamu alanları olan ticaret ve sokaklardaki etkileşimlere ve baştan çıkarmalara
maruz kaldıklarında nasıl saf ve temiz kalabilirlerdi ki?
Gerçekte
bu kızlar çoğu zaman zannedildiğinden daha saf ve temizdi (en azından bazı
açılardan zannedildiğinden şaşırtıcı derecede daha cahillerdi). Tarihçi Peter
Gay’in dönüm noktası niteliğindeki, The Bourgeois Experience: Victoria to
Freud (Burjuva Deneyimi: Victoria’dan Freud’a) adlı çalışmasında ortaya
çıkardığı gibi, 19. yüzyılın şehvet kültürünün açıkça iki yüzü vardı:
Yenilebilen hayvanların bıçaktan geçirilmesinden, şehir yoksulluğunun
sefaletine kadar yaşamın birçok dehşet
verici
gerçeğiyle yakından alakalı olmanın, özenle korunan ve katı bir şekilde
cinsiyeılendirilmiş bir cinsel cehaletle el ele gittiği bir kültür.
“Saygıdeğer” kadınların, evlilik konuyu gündeme getirene kadar cinsel
meselelerden habersiz olması beklenirdi. Roman yazarı bir kadın olan George
Sand, 1843’te üvey erkek kardeşine yazdığı bir mektupta, Viktorya dönemi
toplumundaki orta sınıfın kadınlarının cinsel kaderini şöyle özetlemişti:
“Kendilerini elimizden geldiğince azize olarak yetiştiriyor, sonra da kısrak
gibi teslim ediyoruz.”
Cinsellik
konularındaki tabu, burjuvalar ve üst sınıf aileleriyle pek de sınırlı
değildi. Yoksul çocukların, cinsellik içeren açık saçık görüntülere ve
bilgilere daha fazla maruz kalmış olması olasıdır çünkü yaşam alanları büyük
olasılıkla oldukça kalabalıktı. Yine de bu, cinsellik konularından daha çok haberdar
oldukları ya da cinsel geleceklerinin ne şekil alabileceği konusunda daha iyi
eğilim almış oldukları anlamına gelmezdi. Genelev patroniçeleri ve yenilikçiler
bunun ne anlama geldiğini benzer şekilde anlamıştır: Yoksul genç kadınlar
büyük olasılıkla kolayca kandırılabilirdi. Bir bekâret satışının, o zamana
kadar birçoğunun eline geçenden daha büyük miktarda para getirmesi için, bir ya
da iki sterlinden, fazlasını kapsaması gerekmezdi. Bu kızların çoğu cinsel
ilişkinin ne olduğu ya da ne anlama geldiği konusunda sınırlı bilgiye sahipli
ve genelev patroniçeleri ya da müşterileri de, genç kadınlara her şeyin iyi
olacağı güvencesini vermekten mutluydu. Bu tür bir yatıştırma işe yaramazsa
genç bir kadına bunun kaçınılmaz olduğu ve er ya da geç herkesin başına geldiği
ve cesaretini yitirmemesi gerektiği söylenebilirdi.
Bekâretini
satan genç kadınlar, bugün güvenlik ağı dediğimiz şeye sahip değildi. Aileleri
kendilerine ekonomik güvenlik sunamıyordu. Eğitime ya da fahişeliğin daha az
çekici görünmesini sağlayacak kadar iyi para veren işlere erişimleri yoktu.
Yenilikçiler bu genç kadınların korunmasına yardım edebilecekleri bir yol
bulmakta zorlanıyordu. Bu, sözü edilen kadınlan, devlet korumasını hak eden
bir sınıf olarak nitelendirmenin bir yolunu bulmak demekti. Yenilikçiler de
bunu yapmak için, bekâreti yasal olarak çocuklukla eşanlamlı hale getirmeyi
kapsayan dahice bir yöntem kullandılar.
Bu
koz, büyük yaygara koparan ve geniş yankı uyandıran 1885 tarihli, topluca
“Modem Babil’in Kızlık Haracı” denilen ve uluslararası çapta etki yaratan bir
dizi gazete açıklamasında kullanıldı. Bu açıklamalarda, Pall Mail Gazette’in
yazı işleri müdürü William T. Stead, bekâret satışını saygıdeğer kamu
söyleminin dışında tutan tabuyu kırmak için mağdur edilmiş çocuk imgesini
kullandı. Bir cemaat papazının oğlu olan Stead, kürsü yumruklayan bir vaiz ya
da gözde bir profesör havasında, doğuştan yetenekli bir gösteri ustasıydı. 4
Temmuz 1885’te Pall Mail Gazette'te, ertesi günden itibaren bölümler
halinde, “Ceza Kanunu Değişikliği Tasarısı’nın önlemeyi amaçladığı cinsel suç
türlerini ele alan uzun ve ayrıntılı bir rapor” sunacağını, “Okurların
Dikkatine: Samimi Bir Oyarı” başlığı altında okurlara bildirerek sahneyi
hazırladı.
Sadece
“cinsel suçlar” vaadiyle değil, Ceza Kanunu Değişikliği Tasarısı’nın
kanunlaşmasını önlemek isteyenlerin “yüksek çevrelerde yaptığı hesaplara”
gönderme yapan üstü kapalı sözlerle de heyecanlanan okurlar, skandal sütunu
olmayı vaat eden bir şeyi görmek için perdenin açılmasını zar zor bekleyebildiler.
Hayal kırıklığına da uğramadılar. “En zorunlu kamu görevi anlayışı” adına
Stead, ya mağdur edilmiş ya da mağdur edilmenin kıyısından dönmüş, her biri bir
öncekinden daha da dokunaklı olan, bitmek bilmez gibi görünecek kadar çok
sayıda genç kadının hikâyesini içeren, büyük yaygara koparan ve geniş yankı
uyandıran bir haber dizisi sundu. Bütün dizi boyunca jus primae noctis
mitinin adını anan Stead, “servetin getirdiği gücün utanç verici bir şekilde
suiistimal edilmesinin,” “prens ve düklerin, papazların ve yargıçların ve
bütün sınıfların zenginlerinin, yoksulların henüz kirletilmemiş kızlarını
satın alarak ebedi değilse bile geçici olarak lanetlendiği” bir duruma yola
açtığı bir dünya görüntüsü çizdi.
Stead
sürekli olarak bu “henüz kirletilmemiş kızlan” çocuklaştırdı bir dille tarif
etmektedir. Bunlar “evlatlar,” “kızlar,” “kız çocukları,” “kız oğlan kızlar,”
“narin küçükler” ve “küçük kızlar”dır. Genç bir kadın "ürkmüş bir kuzu”
ya da Ste- ad’in raporunun birinci uzun bölümünü bitiren ünlü satırda olduğu
gibi, kısaca bir çocuk olarak tarif edilebilir: “Çünkü çocuğun karanlıkta
döktüğü gözyaşlarının laneti, öfke içindeki güçlü adamdan daha kuvvetlidir.”
Bu
işe adı karışan genç kadınların herhangi birisinin böyle bir işte gerçekten de
isteyerek çalışıyor olması olasılığı, hem açıkça hem dolaylı olarak anında
bertaraf edilmiştir. Stead’e göre, bu genç kadınların gerçek yaşının,
kendilerini ne derece tanıdıklarının ya da kendilerine yetmelerinin, konuyla
ancak rastlantısal bir ilgisi var gibi görünmektedir. Kimisi meslek sahibi
olan, on altı ve on sekiz yaşındaki bu genç kadınlar (bir tanesi birinci sınıf
bir otelde aşçıdır), on üç. on dört yaşlarındaki beş parasız ergenleri tarif
etmek için kullanılan terimlerle anlatılmaktadır. Bekâretinden vazgeçmeyip az
miktarda para kazanmakla, yüksek bir meblağ karşılığında bekâretinden vazgeçmek
arasında seçim yapması gerektiğinde, ikinci seçeneği tercih edeceğini anlaşılır
bir şekilde ifade edebilen on altı yaşında bir kadının aciz olduğu
düşünülmektedir: "On altı yaşındaki bu kızın, yasanın dediğine göre on üç
yaşına bastığının hemen ertesi gününde rahatça satabileceği tek mala kesinlikle
uygun bir değer biçemeyeceginin bundan daha bariz bir kanıtı olabilir mi?”
Stead’e göre, bekâretini isteyerek satan her kadın çocuktur çünkü ancak bir
çocuk bekâretin paha biçilemez olduğunun farkına varamayacak kadar cahil
olabilir.
Stead
kızlıklarını satmak isleyenlerle bunları satın alacak güce sahip olanları bir
araya getirmekten sorumlu olan aracıları da defalarca hedef almıştı. Bazı
açılardan bu yapılması tamamıyla uygun olan bir şeydi. Ama sapkın
maddecilikleri Ste- ad’in öfkesi için ne kadar tatmin edici bir hedef
oluşturursa oluştursun, genelev patroniçeleri ve bunların ortaklan resmin
sadece bir parçasını oluşturuyordu. Günümüzde uyuşturucu ticaretini gözler
önüne seren benzer açıklamalarda olduğu gibi, sadece sancılan suçlamak talep
sorununu gizlemekteydi.
Stead’in
iddiasına göre bu talep son derece şaşırtıcıdır. Hiç abartısız düzinelerce
satılık bakire ürettikleri için kendileriyle övünen genelev patroniçelerinin
sözlerine yer veren Stead, hem İngiltere’de hem de yurtdışmda açgözlü ve doymak
bilmez bir piyasa imgesi çizmiştir. Bütün bunlann mekanik bir iş, “küçük
kızların’’ bedenlerinin önce kâr için sistemli bir biçimde kullanılıp sonra da
öteki uçtan dışarı atıldığı hayali hir seri üretim hattı,, ham bakire maddenin
acımasızca kâra dönüştürüldüğü kabus gibi bir fabrika olduğu izlenimini teşvik
etmiştir.
Bütün
bunlann ne derece doğru olduğunu söylemek mümkün olmasa da, Stead'in anlatacak
yeterince etkileyici bir hikâyesi olduğundan emin olmak için ne kadar zahmete
katlandığını aynnıılarla söylemek mümkündür. “Kızlık Harcı” dizisi için
yaptığı araştırmanın bir parçası olarak Stead, beş sterlin gibi az bir para
karşılığında. Lily diye çağırdığı ama asıl adı Eliza Armstrong olan, on üç
yaşında bir kız satın almıştır. Emekli bir genelev patroniçesi olan ve Stead’in
şantajla emeklilikten çıkarıp bakire avlama dalaveresini ayarlatarak pis işini
gördürdüğü Rebecca Jarrelt’ın yardımıyla Stead bu kızın sorumluluğunu üzerine
almıştır. Kızı bir ebeye götürmüştür, ebe de kızın virgo intaçta[5]
olduğunu ilan etmiştir. Stead ve Jarretı oradan da “Lily”yi Poland Caddesi
üzerinde bir geneleve götürmüştür. Burada Jarrett genç kadına bir
miktar kloroform koklatmış ve kadın bayıldıktan sonra Stead'le baş başa bırakmıştır.
Stead genç kadın uyanana kadar yanında beklemiş, sonra da aralarında cinsel
hiçbir şey geçmediğini belgelemek için bir doktora götürüp muayene ettirmiştir.
Daha sonra, “Kızlık Haracı”nı yazıp yayımlarken kendisine engel çıkarmasın
diye genç “Lily”yi Paris’e postalamışım Stead, bu müstehcen girişimi (bu girişimde
oynadığı rolden ya da deneğini Fransa’ya ihraç etmesinden söz etmese de), kendi
kimliğini hiç açıklamadan ve ayrıntıları bir çıkararak bir ima ederek anlatmış
ama yine de halkın öfkeden büyük yaygara koparmasına neden olmuştur.
Bu
Stead için görkemli bir andı. Londra'yı bırakın, bütün İngiltere’de o
konuşuluyordu ve Gazette'in baskılan satış hızına yetişemiyordu. Ama
Eliza Armstrong’un annesi de gazeteleri okuyordu. Stead’in sunduğu tariflerden
kızını tanıyıp yetkililere başvurdu. Rakip gazetelerin yardımıyla sonunda
Stead’e dava açtı. (Bu sırada Eliza eskisinden de beter bir halde sessizce İngiltere’ye
iade edilmişti.) 1885’in Kasım ayında nihai sonuç şuydu: Stead İngiltere’de,
Ceza Kanunu Değişikliği Tasarısı altında (Stead’in açıklamalarıyla son derece
etkili bir destek topladığı kanunun ta kendisi) mahkûm edilen ilk adam oldu.
Cürümden üç ay hapis yattı. Her ne kadar bu düzenbazlığa katılmaya şantajla
zorlanmış olsa da Rebecca Jarretı, davaya karışan ebeyle birlikte insafsızca
Sıead’inkinin iki katı cezaya çarptırıldı.
Mahkûm
edilip hapis cezasına çarptırılmasına ve gazetecilik düzenbazlığı açığa çıkınca
gazete yazarı olarak mahvedilmesi- ne karşın Stead, sadece doğru şeyi yapmakla
kalmayıp, iki kere jinekoloji muayenesine maruz bırakılan, ilaçla bayıltılan
ve başka bir ülkeye gönderilen Eliza Armstrong’un (satın aldığı on üç yaşındaki
“ürkmüş bir kuzu”), “en ufak bir rahatsızlık bile yaşamamış” olduğu konusunda
fikrini değiştirmemiştir. Stead’in mahkûmiyeti, ergenlerle cinsel ilişkiye
girmenin suç haline getirilmesi davasını hiçbir şekilde engellememiştir.
“Modern Babil’in Kızlık Haracı,” hem İngiltere hem de Atlantik’in öteki tarafı
üzerinde duygusal ve harekete geçirici şiddetli bir etki yaratmıştır.
Amerika’da sayısız eyalet, Stead’in “Kızlık Haracı”nın ve bunun ardından gelen
ünlü “beyaz kölelik” eylemciliğinin tetiklediği yenilik çabalarından dolayı,
hem rıza verme yaşma hem de fuhuş ve kadın ticaretine ilişkin yasalarını
gözden geçirmiştir. Örneğin Illinois eyaleti 1887’de, rıza verme yaşını ondan
on dörde çıkarmıştır (daha sonra 19O5’te on altıya çıkarılmıştır). Benzer
şekilde 1887’de New York’un rıza verme yaşı ondan on altıya çıkarılmıştır.
Massac- husetts eyaleti, on sekiz yaşın altında herhangi biriyle yasak (örneğin
evlilik dışı) cinsel ilişkiye girilmesini yasadışı yapmıştır. Serbestliğiyle
ünlü Virginia eyaleti bile, aynı zaman diliminde yasalarını değiştirerek
baştan çıkarmayı suç haline getirmiş ve nza verme yaşını ondan on ikiye
çıkarmıştır.
Stead’in
bıraktığı miras, tarihçi Joan Jacobs Brumberg’ûn us-
taca
ifade etliği gibi, “yetişkin cinsel yaşamının yüklerinden bağımsız bir zaman
aralığı olan kadın ergenliği” idealinin yasada yüceltilmesi herhalde Stead’i
çok memnun ederdi. Ama insanların Stead’in (ve onu taklit edenlerin)
yazılarından çıkardığı anlamların çoğu rahatsız edicidir. Stead’in görüşüne
göre bakireler, sadece beş ya da on bir yaşında değil, on altı ve on sekiz
yaşında da çocuktur ve hangi yaşta olursa olsunlar, kesinlikle kendi
kendilerine cinsel kararlar alamayan şanssız kurbanlardır. Bekâretin erotik
çekiciliği fikrini göz önünde bulundurmayarak ve dönüp dolaşıp bunun için para
ödemeye hazır olduğunu iddia ettiği adamların sayısını tekrarlayarak Stead, her
şeyden çok arzulanan erotik bir nesne olarak bekâretin ününü doğrulamış, halta
belki de artırmıştır. Bu iki iddia ille de doğru olacak diye bir şey yoktur.
Ama Stead bunları duygusal açıdan o kadar ikna edici bir biçimde sunmuştur ki
bu iddialar yazıh emir olarak algılanmışlardır (ve hâlâ da sık sık algılanmakladır).
Bekâret
Boşluğu
Bu
Stead’in ille de yanılmış olduğu anlamına gelmez. Radikal iddiaların çoğunda
olduğu gibi, Stead’in iddiasmda da kesinlikle gerçeklik payı vardı. Günümüzde
olduğu gibi o zamanlar da genç kadınlar ve çocuklar fahişelik yapmak için
satılıyordu ve günümüzde olduğu gibi o zamanlar da bundan daha fazla mide
bulandıracak bir işletme hayal etmek zordu. Her ne kadar özenle işlenmiş bir
sansasyonun içinde tamamıyla gözden yitmiş olsa da Stead aslında çok dikkate
değer bir noktaya değinmişti: Genel olarak çocuklar ve ergenler, özellikle de
yoksul çocuklar ve ergenler, gayet iyi belgelenmiş olan son derece ciddi
oranda bir cinsel sömürü riskiyle karşı karşıyadır.
Bu,
üzücü, çıldırtıcı ve tartışmasız doğrudur. Ekonomik ve toplumsal güçten yoksun
olmakla birleştiğinde gençlik, cinsel sömürünün ve istismarın, her kültüre ve
bin yıla özgü reçetesidir. Bu durum, eski Akdeniz’de, çalman bekâretlerinin
karşılığı efendilerine bir gıdım parayla geri ödenen cinsel açıdan
savunmasız
köleler için geçerliydi. “Kan Kontesi” Erzsebet Bâthory, 15. yüzyılın dillere
destan erkek çocuk tacizcisi ve katili Gilles de Rais ve 1726 yılı öncesinde
Paris'te 133 bakireye tecavüz etmekten mahkûm edilen Abbe Claudius Nicholas
des Rues gibi vakalar aynı şeyin yüzlerce yıl sonra bile geçerli olduğunu
kanıtlamaktadır.[6]
Bunun, iş arayışı içinde Londra gibi büyük şehirlere yönelip kendilerini ya
bakire avcılarının tuzağına düşmüş ya da işverenlerin cinsel yönden saldırgan
oyununa gelmiş halde bulan birçok Avrupalı kadın için oynadığı rolü gördük.
Gençlikle yoksulluğun oluşturduğu aynı birleşimin. bugün Asya’daki ve hatta
genelde böyle şeylerin olmadığı zannedilen gelişmiş Baıı’nm göbeğindeki çocuk
seksi ticaretinde de büyük payı vardır. Gençlerin cinsel olarak sömürülmesi,
zamanla ya da mekânla asla sınırlı kalmamıştır. Ancak bu kitabın amaçları
çerçevesinde sorulan soru, çocukların ve ergenlerin cinsel olarak istismara ya
da sömürüye maruz bırakılıp bırakılmadığı değildir, bırakılmışlardır. Asıl
soru, çocukların ve ergenlerin cinsel olarak sömürülüp istismar edilmesinin,
bekâretin erotikleştirilmesiyle herhangi bir ilgisi olup olmadığıdır.
Bu
sorunun cevabı hiç de zannedildiği kadar açık değildir. Cinsel arzulan
çocuklara ve ergenlere yönelen kişilerin ne derece bekâretin
erotikleştirilmesiyle harekete geçtiğini bilmiyoruz. Bekârete ve bakirelere
duyulan arzunun örneklerini bulmanın ne kadar kolay olduğunu düşünürsek,
bekârete duyulan erotik tutkunun, seksologlar, toplumbilimciler ve psikologlar
tarafından hiçbir zaman kendisine özgü ayrı bir durum olarak belirlenmemiş
olması tuhaf ve çarpıcıdır. Bunun ifade etmek için kullanabileceğimiz hiçbir
sözcük yoktur ve ne ■parthenofili” terimi ne de “virgofili”[7]
sözcüğü seksoloji ve tıp tarafından tanınmaktadır.
Bu
tuhaf bir ihmalkârlıktır. Seksoloji, psikiyatri ve psikanaliz dallarının şekil
aldığı on yıllar boyunca, çocuklara (“pedo- fıli”) ya da ergenlere (“hebefili”
ya da “efebofili”) duyulan erotik çekimi tanımlamak için terimler
üretilmiştir. Bu terimler, yaşı küçük ergenlerle cinsel ilişkiye girmeye
çalışanların hissettiği çekimi tarif etmek için bugün hâlâ kullanılmaktadır.
“Efebofili” terimi günümüzde pek tanınmasa da, “pedofili” ailemizin sözcüğü
olmuştur.
W.
T. Stead’in “küçük kız,” "çocuk” ve "kuzu” gibi terimleri kurnazca
kullanarak böylesine hayranlık uyandıran bir ekonomi hakkında açıklığa
kavuşturduğu gibi, bakire nüfusuyla ergen ve çocuk nüfusu arasında büyük bir
örtüşme vardır. Hatta Stead “bakire avcıları” yerine “pedofililer” deseydi hiç
şaşırmazdık. Stead’in bahsettiği adamların bir kısmı pedofili olabilirdi. Ama
öyle görünüyor ki bu durum adamların hepsi için geçerli değildi. Öncelikle,
Stead’in sözünü ettiği bakirelerin hepsi çocuk değildi, hatta bazdan on sekiz
ya da yirmi yaşındaydı. Aynca kimi bakire avcıları, ergenlik çağını geçmiş, on
beş, on altı ya da daha büyük yaştaki, yasal ya da kültürel açıdan çocuk
saydmayan genç kadınları tercih edenler olarak tarif ediliyordu.
“Pedofili”
bekârete duyulan erotik çekimi tanımlamak için doğru bir sözcük değildir. Bunun
nedeniyse basittir: Bütün bakire meraklıları çocuklara ilgi duymaz, bütün
pedofililer de bekâreti umursamaz. Benim pardıenofili (bekârete ya da bakirelere
duyulan belirgin bir cinsel ilgi) olarak nitelendireceğim şey, gerçek ve ayırt
edilebilir bir cinsel eğilimdir. Çok uzun zamandır böylesine belirli bir
erotik çekim için kullanabileceğimiz bir terimden yoksun oluşumuzun nedeni ise
bence, çocuklara duyulan cinsel ilginin tersine, bakirelere duyulan cinsel
ilginin, kültürümüzün tamamıyla normal, kabul edilebilir ve ideolojik açıdan
doğru olduğunu düşündüğü bir şey olmasıdır.
Parthenofili
konusunda hiçbir araştırma yapılmamıştır. Bunu kaç kişinin yaşadığını
bilmiyoruz. Bu arzunun ne zaman hissedilmeye başladığını, arzuyu hissedenlerin
bunu doğuştan mı, yoksa öğrenilmiş bir tercih olarak mı algıladığını bilmiyo-
ruz.
Bu arzu uğruna kaç kişinin belirli cinsel birlikteliklerin peşinden koştuğu ya
da bu kişilerin ne tür cinsel birlikteliklerin peşinden koştuğu konusunda
hiçbir fikrimiz yoktur. Bu arzunun kişiyi cinsel saldırıya ya da istismara sevk
etmekteki olası rolü konusunda hiçbir araştırma yapılmamıştır. Bunun cinsel
çocuk istismarı ya da çocuk fuhuşu konusunda rolü olup olmadığım da bilmiyoruz.
Sigmund Freud bile bu konuya şöyle bir göz atmaktan pek fazlasını yapmamıştır.
Bekâret
boşluğu dediğimiz işte budur. Kültürümüzde bekârete gösterilen ilginin gücü ve
yaygınlığına, bekâret konulu pornografinin üç yüz yıllık geçmişine, Çin
Daraltma Kremleri ve erkekler için olan Lotus Çiçeği Cep Dostu adlı mastürbasyon
kılıflarına (paketin reklam metni, bu özel pembe plastik ürünü, “pürüzsüz, ipek
gibi yumuşacık, zarı sağlam bir am” diye tanıtarak müşteri çekmeye
çalışmaktadır) karşın, dünya genelinde bekâretleri satılan bütün genç kadınların
karşısında bile, bekâret için duyulan erotik arzunun düşünsel ve bilimsel
araştırmalara konu edilmesinden sürekli olarak kaçınılmıştır. Sanki bu konuda
soru sormak için ortada hiçbir neden yokmuş ya da bu konuyla ilgili soru
sorarak hiçbir şey öğrenemezmişiz gibi.
Bu
bekâret boşluğu çitin öteki tarafı için de geçerlidir. Bekârete duyulan erotik
arzu konusunda ne kadar az şey biliyorsak, bakirelerin erotik yaşamları
hakkında ondan daha da az şey bilmekteyiz. Özellikle de bakirelerin erotik
nesneler olarak kendi varlıklarını nasıl algılamış olabilecekleri ya da erotik
açıdan, kültürün bu kadar içine işleyen erotik bakire mitinden nasıl etkilenmiş
olabilecekleri konusunda çok az bilgimiz vardır. Sonuçta bakireler, kendi
cinsel konumları hakkındaki mitlere karşı bağışık değildir. Bir bakire erotik
açıdan, kendisini cinsel konumunun getirdiği sonuçlara tamamıyla, onun kutusunu
açma fantezisi kuran bir adam kadar kaptırmış olabilir. Ama bakireye bu konuda
soru sorulması olasılığı, adama sorulması olasılığından çok daha düşüktür.
Bekârete kafayı bu çok kadar takan bir kültürde kör kalmayı seçmiş olmamız ne
tuhaftır.
Bekâret
seksin tersi değildir. Kendisine özgü, eşsiz ve benzersiz bir şekilde başa
bela olan ve çoğu zaman hakkında konuşmaktan kaçındığımız bir cinsel
varoluştur. Bekâret konusunda bildiğimizi sandığımız şeyler çok uzun zamandır
bizimledir ve bırakın değiştirmeyi, bunları sorgulamak bile ciddi ölçüde
zaman ve çaba gerektirecektir. Ama bekâret boşluğunu, propagandadan daha
gerçekçi ve porno fantezisinden daha doğru bir şeyle doldurmak istiyorsak bu
zorlu çalışmayı göze alsak iyi ederiz.
on ikinci bölüm
Bakire: Çocuklarınıza bunun pis bir
sözcük olmadığını öğretin.
-
Reklam panosu, Baltimore, Maryland, 2003
Caz
Çağı’nda yaygın olan bir fıkrada, “Hollywood’da düzenlemeyi düşündükleri
bakire yürüyüşünü duydunuz mu?” diye sorulur. “Kızlardan biri hastalanmış,
diğeri de kendi başına yürümek istememiş.” 1920’lerin bu fıkrasının da
gösterdiği gibi Amerika’da cinsellik kültürünün serbestleşmesi, 1960’ların
sözde cinsel devriminden çok önce başlamıştır. 20. yüzyılda insan doğasına
ilişkin inanışlarımız ve beklentilerimiz, ekonomik yaşamlarımız, beden ve
kimlik konusundaki deneyimlerimiz ve dinle olan ilişkilerimiz çok büyük çapta
(ve devam eden) bir değişim geçirmiştir. Bu durumda, bekârete ilişkin
İdeallerimizin ve beklentilerimizin değişiyor olmasında da pek şaşılacak bir
şey yoktur.
Dergi
makalelerinin sık sık 20. yüzyılda “bekâretin ölümünün” yasını tutmasına ve bakirelerin,
soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir tür olduğu konusunda
birçok fıkra üretilmesine karşın, bekâret aslında hiç de bunların dediği kadar
kırılgan değildir. Bugün bekâretin yaşamlarımızdaki yeri ve kültürümüzdeki
rolü, tarihin akıntılarıyla birlikte değişim geçirmeye devam etmektedir. Bu
değişimin yapısını, 1980’le- rin sonlarında genç yetişkinler arasında yapılan
ve dünya genelinde otuz yedi farklı ülkeyi kapsayan çok büyük çaph bir
araştırmada görebiliriz. Bu çalışmanın da gösterdiği gibi, erkeklerin de
kadınların da olası bir eşte en çok aradığı özelliklerden oluşan on sekiz
maddelik bir listede, evlilik öncesi bekârlık (yani bekâret) hâlâ bir yere
sahiptir. Öte yandan bu çalışma, erkeklerin de kadınların da bekâreti diğer
özelliklerin çoğundan daha alt sıraya yerleştirdiğini ortaya çıkarmıştır. Üstelik
erkekler de kadınlar da bekârete neredeyse eşit derecede önem yüklemiştir
(erkeklerin gözünde en önemli altıncı, kadınlar içinse en önemli on sekizinci
özellik). Benzer şekilde kadınlar ve erkekler için bekâretin, “güvenilir
kişilik,” “eğitim ve zekâ” ve “duygusal denge” gibi şeylerden çok daha önemsiz
olduğu ortaya çıkmıştır.
Açıkça
görüldüğü gibi bekâret hâlâ önemlidir. Ama aynı açıklılıkla görülmektedir ki
bekâret bugün bir yüzyıl, beş yüzyıl ya da bin yıl öncekinden farklı bir önem
taşımaktadır. Kadının erdemi, namusu, kişiliği ve değeri konusundaki anlayışları
belirleyen başlıca etkenlerde olduğu gibi bekâret de düşüşe geçmiştir. İnsanın
içsel değerinin ölçülmesinin, kişinin bir kereliğine cinsel açıdan etkin olup
olmadığından daha anlamlı ve önemli niteliklere dayandırılması gerektiğine
inanıyorsak, bu daha çok hoşumuza gidecektir.
Deneye
Dayalı Bakire
Her
şekilde, Bekâretin tarihe karıştığını ileri süren isterik beyanatların, pek de
bir anlamı yoktur. PT. Barnum’un sözlerini hatırlarsak her dakika bir bakire
dünyaya gelmekledir. Ve insanlar yetişkinler-arası cinselliğe geçişin anlamını
tartışmak zorunda olduğu sürece bekâret de, hem kişisel hem toplumsal açıdan anlamlı
olmaya devam edecektir. Burada sormamız gereken soru, bekâret kültürünün
yaklaşık son bir yüzyıldır değişip değişmediği değildir. Sormamız
gereken sorular bekâretin nasıl ve neden değiştiği ve bu
değişimlerin tamamlanıp tamamlanmadığıdır.
Bu
sorgulamayı her şeyden çok, cinselliği bilimsel olarak araştırarak yaptık ve
yapmaya da devam etmekteyiz. Deneye dayalı bir tıp kuruntunun varlığına alışmış
olmamız, bu tür araştırmaların aslında ne kadar yakın tarihle yaygınlaştığını
kabul etmemizi bazen güçleştirmektedir ama doğrusu, 19. yüzyılın ikinci yansına
kadar tıp ya da cinsellik konusunda tutarlı bir bilimsel yaklaşımdan söz
edemeyiz. Bu tarihten önce cinsellik üzerine yapılan araştırmalar,
tekrarlanabilir veriden çok genellikle çarpıcı kişisel anlatılara
dayanmaktadır.
Cinselliğin
bilimsel çalışma dalı olan seksoloji, 19. yüzyılın sonlarında Havelock Ellis ve
Richard von Krafft-Ebing gibi psikolog ve psikiyatrların çalışmalanyla
başlamıştır. İlk seksologlar esas olarak anormal ve suç teşkil eden cinsellikle
ilgilenmiş olsa da (Krafft-Ebing’in Psychopathia Sexualis adlı ünlü
kitabında olduğu gibi), kısa süre sonra “normal” cinsel arzuların ve
etkinliklerin de belirleyici özelliklerini araştırmaya başlamışlardır. Cinsel
davranış ve tulumlar konusundaki araştırmalar Amerika’da 1920’lerde başlamıştı
bile. Yirmi otuz yıl içerisinde İngiliz ve Avnıpah araştırmacılar da bunu
izlemeye başlamıştır. Yine de bugün seks araştırmaları dediğimizde aklımıza
gelen çok büyük ölçekli, niceliksel seks araştırma türleri, ikinci Dünya Savaşı
sonrasına, Alfred Kinsey’nin 1948 tarihli Sexual Response in the
Human Male (Erkeğin Cinsel Tepkisi) adlı unutulmaz çalışmasına kadar ortaya
çıkmamıştır.
insanın
içinden Kinsey’nin çalışmasını eleştirmek gelse de (yöneltilen eleştirilerin
bazıları çok yerindedir) bu araştırma, seks hakkında ne bilebileceğimiz ve
bilmemiz gerektiği konusundaki beklentilerimizi tamamıyla değiştirdi.
Kinsey’den ve Kinsey’nin hemen ardından yapılan British Mass Observation
(İngiliz Kitle Gözlemleri) gibi Kinsey’nin etkilediği araştırmalardan önce,
neyin cinsel açıdan “normal” ya da “ortalama” görülebileceğine dair fikirler
çoğunlukla söylenti ve varsayıma dayalıydı. Öte yandan Kinsey’den sonra,
sıradan insanlar da uzmanlar gibi, tablolara, çizelgelere ve istatistik
bilgilere dikkati çekebilir ve neyin “olağan” olup neyin olmadığını belirlemek
için bunları kullanabilir hale geldiler. İstatistik yoluyla bütün nüfusun
davranış ve tutumlarını ölçme girişimleri, seks araştırmasının belirleyici
özelliği oldu.
Aynı
dönemde gitgide daha da titizleşen araştırma yöntemleri, duyguların ve
kültürel önyargıların, tıp kuruntunun kadınların bedenlerini inceleme
biçiminde oynadığı rolü azaltmıştır. Bu, sihirli bir dokunuşla tıptaki
cinsiyetçiligin kökünü hiçbir şekilde kurulmasa da, çok daha yüksek seviyelerde
şeffaflığa ve açık sözlülüğe fırsat tanımıştır. Üretken ve cinsel hayatlarıyla
ilgili gerçeğe daha fazla dayanan bu yaklaşımı, birçok kadın hevesle
benimsemiştir. 20. yüzyılın ilk yıllarında kadınları, cinsel sağlık ve doğum
kontrol seçenekleri konularında eğitmek için çabalayan. İngiltere’de Stella
Brovvne ve Marie Stopes, Amerika’da Margarel Sanger gibi kadınlar, bedenleri ve
cinsellikleri konusunda bilimin kendilerine sunduklarını öğrenmek isteyen çok
sayıda kadın karşısında çoğu zaman ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Kadınların
üremeyle ve cinsellikle ilgili yaşamlarını incelerken, mide bulantısına ve
daha da önemlisi duyguya yer vermeyen bir yaklaşım gösterilmesi hızla, tıp
mesleğinde beklenen bir standart haline gelmiştir.
1890’la
1945 arasında Batı, doğum kontrolü harekelinin yükselişine, âdet dönemi için
ticari amaçla üretilen ilk tamponlara, evlilik öncesi jinekoloji
muayenelerinin alışkanlık haline gelmesine, evlilik izni verilmeden önce
zührevi hastalıklar testinden geçme zorunluluğuna (belli yerlerde), kadınlar
tarafından yazılan cinsellik konulu kendi kendine yardım amaçlı kitap
literatürünün başlamasına ve hastanede doğum yapmanın gitgide daha da çok
tercih edilmesine tanıklık etmiştir.
Bu
açık sözlülük hiçbir şekilde, doktorlann muayenehaneleriyle ya da büyük
şehirlerde bir anda ortaya çıkmaya başlayan aile planlaması klinikleriyle
sınırlı değildi. Örneğin, 1939 yılında yapılan ve olağanüstü ilgi çeken,
Tampax’ (Amerikan piyasasına ilk kez 1936’da sürülmüştür) adh yeni vajinal
ürüne adanan Dünya Fuan sergisinde, her gün yüzlerce kadın bilgi almak ve soru
sormak için kendilerine cevap vermek üzere orada bulunan hemşireleri ziyaret
etmişti. Jinekolojiyle ilgili konular, kitaplarda, kitapçıklarda ve yeni bir
tür oluşturan kadın dergilerinde ele alınmıştı. 1918’de bile genç bir İngiliz
çift, Marie Sto-
1 Bir tampon markası - ç.n.
pes’un
Manied Love (Evli Aşk) adlı kitabında, hamileliği önleyici aletler ve
cinsel uyum konularında öğütler bulabilirdi. 1930’a gelindiğinde benzer bir
okur kitlesi için yazılan, The- odor van de Velde'nin ideal Marriage: Its
Physiology and Techni- que (İdeal Evliliğin Fizyolojisi ve Tekniği) adlı
kitabı okurlarını, birçok kadının evlilik yaşamına bakire girmediği konusunda
alışılagelmiş tiksinti dolu dilden çok uzak bir havada bilgilendiriyordu.
1940’ta Oliver Butterfield’in Sex Life in Marriage'i (Evlilikte
Seks Yaşamı) gibi kitaplar okurlarına, dayanıklı himen, vajina ıslaklığı ve
“balayı” sistiti gibi belirgin konularda tıbbi ayrıntılara erişim sağlıyordu.
Hamileliği önleyici aletler ve uyduruk ilaçlar için dergilerde yayımlanan
reklamlar, öteki sözde tıbbi aletlerle birlikte genelde arka sayfalara atılan
maddeler olarak kalırken, tamponun rahatlığına alkış tutan reklamlar, büyük
kadın dergilerinin ana sayfalarına taşınmıştı. Kadınlar saçma sapan bir şey
olmayan ve tampon gibi doğrudan vajinaya uygulanan, hem kullanışlı hem de aktif
bir yaşam tarzına uygun olan ürünlerden faydalanmaya, hatta bunları talep etmeye
gitgide daha da çok haklan olduğunu düşünüyordu. Çok sayıda kadın açıkça,
cinsel ve üretken hayatlarını, etkili, kelimenin tam anlamıyla ellerinin akında
olan uygulamaya elverişli yollarla denetleyebilmek istiyordu. Bu durum
özellikle de, doğum kontrolü tarihçisi Lara V Marks’ın gösterdiği gibi,
kadınların, kendi denetimlerinde olan diyafram ya da hamileliği önleyici
kremler gibi vajina içi hamileliği önleyici yöntemleri daha önce ve daha büyük
bir hevesle benimsediği Amerika için geçerliydi.
Bu
ürünler ilk başta sadece evli ve bakire olmadığı varsayılan kadınlara
pazarlanmış ve ancak onların bu tür ürünleri kullanmasının kabul edilebilir
olduğu düşünülmüştür. Ama bu durum fazla sürmemiştir. Annelerin ve ablaların
kullanıp ihtiyaçlarını (özellikle de âdetle ilgili olanları) giderme açısından
memnun kaldığı şeylerden genç kadınlar da eninde sonunda haberdar olmuştur. Bu trickle
down etkisi* biraz zaman alsa da
(") Tricklc-down effcct
pazarlamada yeni teknolojiyle üretilmiş moda bir ürünün, önceleri sadece
zenginlerin alabileceği bir şey iken, zamanla halkın çoğunluğunun alabileceği
kadar ucuzlamasına verilen isimdir. her yaştan kadının tampon kullanmayı
hızla benimsediği açıktır. İkinci Dünya Savaşı’nın sonu gibi erken bir tarihte
bile, Dr. Robert Dickinson'ın tampon kullanımı konusundaki tıbbi değerlendirmesi.
hem Journal of the American Medical Associati- on’da (Amerikan Tıp
Birliği Dergisi) hem de bunun biraz daha az teknik bir türü olan Consumer
Repoıts’ta (Tüketici Raporları) yayımlanmıştır. Dickinson tamponların
“standart anatomik bekâreti engellemediğini'’ özellikle belirtmiş, böylece de
hem genç kadınların bunları kullanması için, hem de tampon üreticilerinin
ürünlerini bu kesimi hedef alarak pazarlamasında kendilerini haklı görmesi için
zemin hazırlamıştır. 1940’lann sonlarıyla 1950'lerde çıkan jinekoloji meslek
kitaplarının yazarları, âdet görme yaşına gelmiş bütün kadınların rahatlıkla
tampon kullanabileceğini tereddütsüz kabul etmiştir.
1980’lere
gelindiğinde liseli kadınların dörtte üçü düzenli olarak tampon kullanıyordu.
“Hâlâ bakire olacağımdan emin misiniz?” sorusunun altında beyaz gömlekli bir
genç kızın kara kara düşündüğü 1990 tarihli bir Tampax reklamında olduğu gibi
(reklam metni, bu sorunun cevabının “evet” olduğunu kesin bir dille ifade
etmiştir), tampon üreticileri ara sıra kendilerini tampon kullanımının
bekâreti tehlikeye attığına dair halkın endişelerini yatıştırmaya zorlanmış
hissetmiştir. Buna karşın günümüzde gelişmiş ülkelerdeki kadınlar arasında tampon
kullanımının âdet görme yaşındaki kadınlar için uygun olup olmadığını
sorgulanması, genel olarak nispeten seyrekleşmişim Tampondan alman ders,
vajinanın duygusal ve cinsel açıdan tarafsız bölge olabileceğidir. Âdet
kanının dışarı akmasını engellemek için tampon kullanmayı öğrenmek aynı zamanda,
vajinanın içine bir nesne sokulmasının, toplumsal hiçbir anlamı olmadığını ve
tamamıyla faydacı bir şey olabileceğini öğrenmek demekti.
Bugün
bulunduğumuz konumdan bunun, 19. yüzyılın görüş açısından ne kadar ciddi bir
sapma olduğunu anlamamız zordur. Spekulum kullanımı konusundaki tartışmada
olduğu gibi Viktorya dönemi doktorlarının ve hastalarının, vajinaya girilmesini
bırakın, vulvayla kurulan en ciddi tıbbi temastan bile benzer şekilde ödleri
kopmaktaydı. Bu, 19. yüzyılda kadınlara ve kadınların genital organlarına karşı
geliştirilen tutumların içine öylesine işlemişti ki Viktorya dönemi kadınlan ve
kızlarının normal şartlarda hiçbir şeyin üzerine bacaklarını açarak binmesine
izin verilmemesine neden olmuştu. Küçük kızlann tahterevalli ya da oyuncak
atlara binmesi engelleniyor ve koşmaları, atlayıp zıplamaları ya da jimnastik
yapmaları uygun görülmüyordu çünkü çocukluk konusunu çalışan tarihçi Karin
Calvert’m da belirttiği gibi, “yanlış oyunu ya da yanlış oyuncakla oynamanın,
çocuklarda vaktinden evvel cinsel duygular uyandırıp onların doğal saflıklarını
bozabileceğine” inanılıyordu. Aynı nedenden dolayı ata binen bayanlar bunu
atın üzerine yanlamasına oturarak yapıyordu. Bu paranoyak ortamda bisiklete
binmek bile korkunç bir tehdit oluşturuyordu. Yaklaşık olarak 19. yüzyılın
sonlarında, iki tekerlekli bisikletler orta sınıfın gençleri arasında gitgide
daha da çok rağbet görmeye başlayınca, tıp dergileri kimi zaman pornografik
ayrıntılarla dolu, ciddi bir endişeyi gözler önüne serdi. Buna göre bisiklet
selesinin vulvayla apış arası üzerinde yarattığı baskı, sadece “genç kızın o
ana dek bilmediği ve fark etmediği tahrik edici duygulara” yol açma
tehlikesini içermiyor, aynı zamanda bu makalelerin iddiasına göre, genital
organlarda acı veren ve halsizliğe yol açan hastalıkların oluşmasına da neden
olabiliyordu.
Şaşırtıcı
bir şekilde, bacakların yanlara açılmasıyla yapılan bu tür etkinliklerin
bekâreti tehdit ettiği fikri, bugün bile cinsel eğitim metinlerinde görülmektedir.
Ata binmenin, jimnastik yapmanın ya da bisiklete binmenin kadınların
himenlerine hasar vermesine yüksek oranda rastlanıp rastlanmadığı konusunda
literatürde hiçbir gerçek araştırma olmamasına karşın, günümüzde genç kızlan
hedef alan bekâret hakkındaki yazıla- nn neredeyse hepsi, “birçok kız, bisiklet
sürmek, ata binmek ya da jimnastik yapmak gibi sporlarla uğraşarak himenini
yırtmakta ya da en azından açmaktadır,” tarzında bir şeyler söyleyen bir
çekinceyle uygun bir şekilde donatılmıştır. Tampon kullanımı ve mastürbasyon
gibi başka etkinlikler de bazen bu listeye eklenmektedir. Ama bu etkinliklerin
konuya dahil edil- meşini haklı gösterecek neredeyse hiçbir ciddi kanıt
olmadığını düşünürsek, tuhaf “bisiklet sürmek, ata binmek ve jimnastik yapmak”
nakaratının tekrar tekrar karşımıza çıkması hayret vericidir.
Bugün
bu üç etkinlikten, yüz yıl önce olduğundan çok daha farklı bir şekilde
bahsedilir. Kadınlara (aynı zamanda spora ve cinselliğe) yönelik tutumlarda
meydana gelen yüzyıllık serbestleşme, bisiklet sürmeyi, ata binmeyi ve
jimnastik yapmayı, tehdilkâr bir öcüden, bütün kadınların aynı bekâret kaybı deneyimine
sahip olmayacağını hatırlatan uzun bir listeye dönüştürmüştür. Fiziksel
etkinliğin gerçekten himene hasar verip veremeyeceği tartışma konusudur.
Himenin tek başına her durumda faydalı bir bekâret ölçüsü olup olmadığıysa,
daha da büyük bir tartışma konusudur. “Bisiklet sürmek, ata binmek ve jimnastik
yapmak” ifadesi bugün, bir şeyin fiziksel açıdan genital organları kapsayarak
gerçekleşmesinin, bunun ille de seks olduğu anlamına gelmediği fikrinin yerini
tutmaktadır. Bir diğer deyişle, kadınların genital organları, bedenin diğer
bütün parçalan gibi, özünde sıradan ve değişken bir parçacık olabilme
başarısına nihayet ulaşıyor olabilir.
Yeni
Kadın
Deneye
dayah bilimin kadınların bedenlerine yönelik tutumları değiştirdiği sıralarda,
kadın konusundaki toplumsal ve felsefi anlayışlar da, ilericilik, şehirleşme
ve belki de bunların hepsinden daha da ciddi ölçüde düpedüz ekonomi tarafından
değiştiriliyordu. Şehirleşme, fabrika işgücündeki artış ve bununla eşzamanlı
olarak yoksulların ve işçi sınıfının şehirlere akın etmesi, yeni yüzyılda baş
döndürücü bir hızla devam etti. Muazzam iş piyasası, gitgide daha da fazla
sayıda kadının sadece hizmetçi olarak evlerde değil (birçoğu bunu yapmış olsa
da), aynı zamanda sömürü atölyeleri ve fabrikalarda da çalışmaya başladığı
anlamına geliyordu. Yapılan işin makineleşmiş “kadın işi' mi (bugün bile
sömürü atölyelerinde yapılan işlerin çoğu böyledir), yoksa bambaşka bir şey mi
olduğuna bakmaksızın kadınlar geçimlerini sağlamak için çalışmıştır ve kendilerine
bunun karşılığında nakit ödenmiştir.
Ev
dışında çalışan kadınlar çalışıyorlardı çünkü hayatta kalmak için para
kazanmaları gerekiyordu. Ama aileyi geçindiren kişi olmanın ve bu dünyada kendi
geçimini sağlayabilme gücüne sahip olmanın ne anlama geldiği konusunda bu
kadınların kör olduğunu düşünmek yanlış olurdu. Bunun gitgide daha da yaygın
bir durum haline geldiği bir kültürün değişmeden öylece kalabileceğini
düşünmekse daha da büyük bir hata olurdu.
Sanayileşme
çağı öncesinde kendi geçimini sağlama olasılığı olan sadece iki kadın sınıfı
vardı: Miras yoluyla servet edinen çok zengin kadınlar ve kazanabildikleri beş
kuruşla zar zor geçinebilen aşın yoksul kadınlar. Kadınların çoğu sadece
toplum kendilerinden bunu beklediği için değil, Jane Auslen’ın yaklaşık bir
yüzyıl önce Pride and Prejudice (Gurur ve Önyargı) adlı kitabında
yazdığı gibi evlilik, "yoksulluğa karşı en makül ko- ruına”yı sağladığı
için de evleniyordu. Kadınların ekonomik yönden kocalarına bağımlı olması
bekleniyordu; ürettikleri eviçi emeğin bedeliyse para olarak değil, sadece ayni
olarak ödeniyordu.
Geçen
bir yüzyıl süresince maaş karşılığı çalışan kadın, alt sınıfa özgü bir istisna
olmaktan çıkıp sıradan bir durum haline gelmiştir. Sanayileşmiş Batı'nın
ekonomik yapısı kadınların işgücü varlığını tamamıyla içine almıştır. (Aynı
durum bugün bir bütün olarak küresel ekonomi için de geçerlidir.) Kadınların
ücretli emeğindeki genellikle dikkate değer bulunmayan bu devrim, 20. yüzyılda
toplumsal cinsiyet rollerinde meydana gelen devrim niteliğinde çok sayıda başka
değişime de ekonomik bir temel sağlamıştır.
Bu
değişimlerden birisi “insan haklan” başlığı altında gelmiştir. İnsan haklan
felsefesi en basil haliyle bütün insanların, toplumsal konum ya da cinsiyet
ayrımı gözetmeksizin, gelişmek ve refah içinde yaşamak için fırsat eşitliğini
hak ettiğini dile getirmekledir. İlericiler, sadece yoksulluk, hastalık ve çocuk
işçiler ve fuhuş gibi çeşitli toplumsal sorunlann korkunç- hıklarıyla değil,
kadınlara karşı ayrımcılık gibi insan hakları ihlalleriyle de ilgilenme
görevini üstlenmişlerdir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren örgütlü feminizm,
birçok alanda kadınlara karşı var olan önyargılara hücum etmiş ve böylece,
kadınların kendi mal varlıklarına sahip olmasına ve bunları kontrol etmesine,
boşanma işlemlerini başlatmasına, kendi isimleri altında dava açmasına ve oy
kullanmasına izin veren geniş kapsamlı yasal ve lutumsal değişimlerin
gerçekleşmesini sağlamıştır. ileri düşünceli eylemciler, herkese açık olan,
daha çok sayıda ve daha iyi, kamuya ait ve özel eğitim seçenekleri istemiş ve
özellikle kızların ve kadınların eğitimine (buna cinsellik ve doğum kontrolü
eğitimi de dahildir) duyulan ihtiyaç konusunda seslerini duyurmuşlardır.
20.
yüzyılın başlarında ücret karşılığı çalışan kadınlar, anneleri ya da
büyükannelerininkinden çok farklı bir dünyada yaşıyordu. Hatta birçok açıdan
bu kadınlar bambaşka bir türdü: Yeni Kadınlar. Bu “baştan aşağı modem
Millie'lerin”[8]
gözünde iş, para kazanmak için evden ayrılmak, sosyalleşmekse “dışarı çıkmak”
anlamına geliyordu. Dans salonlan, halka açık parklar, vodvil tiyatroları,
sinemalar, restoranlar, hatla açık hava meyhaneleri ve gece klüpleri, maaşları
henüz eşlere ve çocuklara ayrılmamış olan gençlerin eğlenmek için gittiği
yerler haline geldi. Müzik, moda, sanat, ve toplum kuralları, hepsi bu yeni,
çoğunluğunu genç yetişkinlerin sağladığı paranın ve enerjinin etkisini derinden
hissetti. Kadınlar jartiyerlerini çıkarıp uzun, bakımlı saçlarını kestirdiler.
Etek boylan kısaldı ve kıyafet hatları daha düz kesimli ve daha erkeksi oldu.
Korse yerini, daha fazla hareket özgürlüğü sağlayan esnek bütün korseye bırakıp
ortadan kaybolmaya başladı.
Bütün
bunlar içerisinde belki de en şaşırtıcı olan şey. genç kadınların cinsel
cazibelerinin farkında olduklannı, hatta bunu tamamıyla isledikleri gibi
kullanabildiklerini gizlememeye başlamasıdır. “Flapper”[9] ve “vamp”
kadınlar cinselliklerini sahnede, ekranda ve sokaklarda çekinmeden açıkça
gözler önüne sermiştir. Sessiz sinema yıldızı Clara Bow’un oynadığı rollerin de
açıkça gösterdiği gibi, cinsel yönden başarılı, arzu edilen bir kadın olmanın,
geleneksel “iyi” kız olmakla hiçbir ilgisi yoktur. “‘O’ Kız,” işçi sınıfı
hayranlarım yansıtan bir şekilde, garson ya da tezgâhlar rollerinde
oynamıştır. Bu filmler seyircilerine, aşkla başarının güzel görünmekle,
zariflikle ve cesaretle fazlasıyla ilgisi olduğunu söylemiştir.
Bu
dönemde yepyeni bir oyun gelişmekteydi ve kadınlar da erkekler de hâlâ oyunun
kurallarının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Basının kadınların
özgürleşmesinden coşkuyla söz etmesine karşın, 1910’lann ve 1920’lerin Yeni
Kadını cinsiyetinin bütün zincirlerini kırmamış ve kısıtlamalardan kurtulmuş
bir şekilde her şeyin mümkün olduğu korkusuz, yeni bir güne adım atmamıştı.
Artık uygun olmayan eski yaşam tarzlarıyla arasındaki birçok bağı gevşetmişti
ama kendisini yeni bir konuma henüz sağlamca oturtmamıştı. Cinsellik, gördüğü
filmlerden giydiği kıyafetlere ve çıktığı erkeklere kadar, hayatının çok daha
görünür ve göz önünde olan bir parçasıydı. Kendisi bizzat öpüşsün ya da
öpüşmesin, sarmaş dolaş olsun ya da olmasın, okşasın ya da okşamasın, bu tür
etkinliklerden habersiz olması arlık pek olası değildi. Kendi duyguları ve
arzularıysa işleri daha da karmaşıklaştırıyordu. Yeni Kadın’ın cinselliği bir
zevk yolculuğu ve en az bir o kadar da ateş üstünde bir yürüyüştü.
Teoride
kadınların hâlâ evlenmeden önce cinsel ilişkiye girmemesi bekleniyordu. Ama
toplumsal cinsiyet rolleri, kadın bağımsızlığı, yeni başlayan dışarı çıkma
alışkanlığı ve seksîli- gin kadın kimliğinin bir parçası olarak yeni bir
beklenti haline gelmesi konularında yaşanan değişimlerle birlikte, “seks yap-
mak,”
grinin birçok tonunu bünyesinde barındıran bir alan haline gelmişti. Jinekoloji
kitapları bile gerdek gecesi himenle- rinin, daha önceden ateşli ve şiddetli
okşama sırasında keşif yapan parmaklarla büyük olasılıkla çoktan açıldığını
kabul ediyor, ama bu tür hareketleri kesin olarak “seks” ya da “seks değil”
diye nitelendirmekten de kaçınıyordu. Seksle flört etmek arasında kurulan yeni
ekonomik ve toplumsal eşitlikler, seksin (artık bu her ne demekse) bir ilişki
için ne ifade etmesi gerekliğinin artık pek de açık olmadığı anlamına da
geliyordu. Bekâretin bütün bunların içinde tam olarak nereye yerleştiğiyse
diğer bütün sorular kadar zor bir soruydu.
Birçok
kişiye göre Yeni Kadm’m gözler önündeki yeni seksapeli, kargaşa vaat ettiği
kadar özgürlük vaat etmiyordu. Cinsel yönden etkin kadınların tabii ki her
zaman baş belası olduğu düşünülmüştür. Zaten yüzyıllar boyunca bekâretin bir
işlevi de kadınların cinsel etkinliğini kontrol altında bulundurmak ve bunu
gözaltında tutulabilecek ve denetlenebilecek bir şey haline getirmek olmuştur.
Ama cinsel açıdan kendi kararlarını kendi başlarına veren kadınlar, sinema,
tiyatro, gazetecilik ve roman yoluyla daha da görünür hale geldikçe, bunun ne
anlama gelebileceği konusunda gitgide çok daha fazla sayıda kişi tedirginliğe
kapılmıştır. İnsanlar, evlatlık, karılık ve annelik görevlerini yerine
getirebilecekleri konusunda Yeni Kadınlara yine de güvenip güvenemeyeceklerini
sorgulamaya başlamıştır. Böylece de bu kadınların birçok tartışma, araştırma
ve siyasi tasarıya konu olmasını sağlamıştır.
Bu
sürecin bir parçası, bu tuhaf, yeni yaratığın araştırılmasını kapsamıştır. Ne
çocuk ne de yetişkin olan bu acayip varlık nadiren, olması gerekliği gibi
insan olarak tanımlanabiliyordu. 1904’te psikolog G. Stanley Hail, bu baş belası
yabancı yaratığın sistemli bir tanımını oluşturma girişiminde bulundu. Hall’un
kitabı, Adolescence: Its Psychology and Its Relations ta Physiology,
Anthropology, Sociolagy, Scx, Crime, Religion, and Educatian (Ergenliğin
Psikolojisi ve Fizyoloji, Antropoloji, Sosyoloji, Seks, Suç, Din ve Eğitimle
İlişkileri), Yerleşik Toplumun, Genç Kişi’ye karşı açtığı sürekli savaşın
açılışını yapan yaylım ateşiydi.
HalFun
bakış açısına göre Genç Kişi, tuhaf, değişken, aykırı ve savunmasız bir
yaratıkn. Ergen kızlar söz konusu olduğunda bu savunmasızlığın büyük bir kısmı
özellikle cinsellikle ilişkiliydi. Kadınlardan beklenen evlilik öncesi
bekârete, erken yaşta evliliğe ve evlilik sonrası tekeşliliğe ilişkin
kurallardan sapıldıgı- na işaret eden herhangi bir şey, tehlike çanlarının
çalınmasına neden olabilirdi. Sadece psikologlar değil, aileler, anne-babalar,
okullar, arkadaşlar ve dinî kuruluşlar da, daha eski ve daha tutucu cinsellik
ve davranış kurallarına (şiddetli bir saldın altında olduğu düşünülen kurallar)
uymalan için genç kadınlar üzerinde kendilerine özgü yollarda baskı
kunnaktaydı.
Genç
insanların cinsel yaşamlarını denetleme girişimlerinde, yazılı basın da önemli
bir rol oynamıştır. Mademoiselle, Nash’s ve Women’s Own gibi dergilerde
çeşit çeşit makale ve nasihat köşesi çıkmıştır. Gençler, akranlannın sadece ne
giydiğini. ne izlediğini, ne dansı ettiğini değil, ne düşündüğünü ve flört
yaşamlarım nasıl yürüttüğünü öğrenmek için de bu dergilere başvurmuştur. Bu
dergiler, belli bir miktar cinsel özgürlüğün arzu edilebilir olduğunu kabul
ederken aynı zamanda bunun katı sınırlarının olması gerektiği konusunda da
ısrar etmiş ve böylece yeniyle eski arasında bir denge kurmaya çalışmıştır.
Flört etmek artık kuraldan sayılsa da ve öpüşmek zevkli bir şey olarak görülse
de, genç kadınlar hâlâ, “öpücüklerin değerinin, hayattaki diğer iyi şeylerde
olduğu gibi, seyreklikle ölçüldüğü” konusunda uyarılmıştır. Emily Post 1937’de
bu olguyu, “sürekli kullanıldığı için rengi atıp buruşan, kirlenen ya da
yıpranıp kelepir eşya tezgâhındaki indirimli eşyalar arasına atılan mallarda
meydana gelen ucuzlama etkisi” olarak açıklamıştır. Popüler dergilerin yaydığı
mesajlarla etkisi daha da artırılan akran baskısı, cinsel beklentilerin ve
sınırlamaların halk arasında coşkulu bir şekilde dayatılmasımn bir başka
şekliydi.
Geçen
bir buçuk yüzyıl içerisinde bu beklentiler ve sınırlamalar çoğu zaman, aşkla,
duygusal yoğunlukla ve kişinin kendisini bir ilişkiye adadığı anlayışıyla
doğrudan ilişkilendiril- miştir. 1800'lerin ortalarından itibaren, romantik
aşkın bilhassa duygusal bir şekli, kadınlar için ideal ilişki olarak gösıeril-
iniştir. Bu, Joan Jacobs Brumberg’ün de belirttiği gibi, “kadın kimliğinin son
derece önemli bir kaynağıydı.” O kadar ki Stanley Hail ergenlik üzerine yazdığı
ders kitabında, duygusal aşk deneyiminin, ergen kadın kimliğinin vazgeçilmez
bir parçası olduğu fikrine bilimin de onayını ekleyerek, bu aşk türünü kutsal
bir mertebeye çıkarmıştır. Duygusal aşkın varlığı, genç kadınların cinsel
sınırlarını belirleyen denklemlerde hızla kilit rol oynayan etken haline
gelmiştir.
Evlilik
vaadi tarih boyunca çoğu zaman bir kadına cinsel erişim izni almanın bedeli
olmuştur. Ama romantizm duygusunun giderek daha da merkeze oturmasıyla
birlikle, memleketin para birimi de yavaş yavaş “gerçek aşka” dönüşmüştür.
Duygusal deneyimin zirvesi olarak kabul edilen “âşık” olma (çoğu zaman bunu
olumsuz bir şekilde evliliğe karşı gösteren bir tavırda), olağanüstü bir
şekilde baş tacı edilmiştir. Bir aşk ilişkisinde duygusal yoğunluk, iki kişi
arasındaki bağlılığı ve güçlü ilişkiyi temsil etmesi bakımından, evliliğe
benzer bir işlev kazanmıştır ve bugün hâlâ bu çerçevede algılanmaktadır.
Günümüzde yapılan araştırmalar, evlenen insanların yaklaşık % 80’le 90 arasının
evlilik öncesi bir hayli cinsel deneyimi olduğunu ve yansından çoğunun da
evlilik öncesi seksin, “bağlılığa dayalı” bir aşk ilişkisi bağlamında
gerçekleştiği sürece kabul edilebilir olduğuna inandığım göstermektedir.
20.
yüzyılın ilk yıllannda tam olarak kaç kadının evlilik öncesinde cinsel
ilişkiye girdiğini saptamak zordur. Bu dönemi inceleyen seks davranışı
araştırmaları, nispeten az sayıdadır ve uzun aralıklarla yapılmıştır. Üstelik
bu araştırmaların örnek nüfusları çoğu zaman ya sayı açısından kısıtlıdır ya da
nüfus özellikleri açısından belli bir grubu kapsar (ya da ikisi birden). Ama
1920’lerden 1953’te Kinsey’nin Sexual Response in the Hu- man Female
(Kadının Cinsel Tepkisi) adh araştırmasının yayımlanmasına kadar olan
dönemdeki kadınların, evlilik öncesi cinsel yaşamları konusunda elimizde
bulunan veriler, kararlı bir artma eğilimi göstermektedir.
Katherine
Bement Davis’in 1929 tarihli, Factors in the Sex Life of Twenty Two Hundred
Women (İki Bin İki Yüz Kadının Cinsel Yaşamındaki Etkenler) adlı
araştırmasına katılan ve Birinci Dünya Savaşından önce evli olan kadınların
sadece % 8’i evlilik öncesinde cinsel ilişkiye girmiştir. Stanford Üniversitesi
psikologu Lewis Terman’ın Psychological Factors in Marital Unhappiness
(Mutsuz Evliliğin Psikolojik Etkenleri) (1938) adlı araştırmasında da, 1912’den
önce evlenenler için benzer bir seviye (% 12) saptanmıştır. Bu oranı, Terman’ın
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşın hemen sonrasında evlenen kadınlar
için ileri sürdüğüyle karşılaştırın: Görünüşe göre, bu kadınların evlilik
öncesi cinsel ilişki oranı, % 26’ya fırlamıştır. New York’ta doktor olan G.V
Hamilton’ın, 1928’de yüz kadın ve yüz erkekle yaptığı röportajlara dayalı, A Research
in Marri- age (Evlilik Üzerine Bir Araştırma) adlı araştırması, evlilik öncesi
seks oranının % 35 olduğunu göstermiştir. Dorothy Dun- bar Bromley ve Florence
Haxton Britten’m 1938’de yaptığı, Yo- uth and Sex (Gençlik ve Seks) adlı
araştırma, üniversitede lisans eğilimi alan kadınlara bakmış ve bunların
çeyrekle üçte biri arasında bir kısmının “cinsellik edimine teslim olduğunu”
saptamıştır.
Bu
artma eğilimi bağlamında değerlendirildiğinde Kin- sey’nin İkinci Dünya Savaşı
sonrasında yaptığı araştırmanın, yirmi beşinden önce evlenen kadın
katılımcıların yaklaşık % 50’sinin, yirmi altıyla otuz yaş arasında
evlenenlerinse % 66 gibi büyük bir kısmının evlenmeden önce bekâretini
kaybettiğini ortaya çıkarması hiç de şaşırtıcı gelmemektedir. Evlilik öncesi
cinsel ilişki bu yüzyılın başından beri yükselişteydi ve yüzyıl ilerledikçe,
günbegün artan sayıda kadın için bekâret kaybının ve evliliğin birbirinden ayrı
iki olay haline geldiği, gitgide daha da açıkça görünür hale gelmiştir.
Hapta
Kaydedilen ilerleme
İnsanlar
1960’lann başlarından 1970’lerin başlarına kadar olan dönemden çoğu zaman “cinsel
devrim” olarak bahsetmektedir ama gördüğümüz gibi bu “devrim” aslında durup
dururken olmamıştır. Cinsellik tarihçisi Hera Cook’un “uzun süren cinsel
devrim” olarak nitelendirdiği şey. Aşk Yazıyla[10] değil,
ondan çok önce başlamıştır ve Barbara Ehrenreich, Dierdre English ve öteki
yorumcuların da uzun zamandır belirttiği gibi, bu devrim esasen erkeklerin
değil, kadınlarm cinselliğiyle ilgilidir.
Bu
devrimin çoğunlukla sessiz, ama gerçeklen de büyük boyutlarda gerçekleşen bir
parçası da, bekârete verilen değerin temelden sarsılmasını kapsamıştır. Etkili
doğum kontrol yöntemlerinin geliştirilmesi ve ulaşılabilir olmasının, bu
sarsıntıya büyük katkısı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.
Hamile
kalıp kalmayacakları ya da ne sıklıkta hamile kalacakları, kaç çocuk
doğuracakları, hatta doğumdan sağ çıkıp çıkmayacakları sorusu söz konusu
olduğunda, kadınlar tarih boyunca kaderin insafına kalmıştır. Cinsel ilişki
konusunda evli kadınların bile hissettiği çaresizlik ve korku, belirli bir
cinsel birleşme vakasının riskli bir hamileliğe daha yol açıp açmayacağını
bilememelerinin doğrudan bir sonucuydu. Evli olmayan kadınlar içinse hamilelik
olasılığı tabii ki çok daha endişe vericiydi. Duygusal ve halta cinsel flört,
İkinci Dünya Savaşı başladığında oldukça yaygınlaşmıştı ama cinsel birleşme
yine de hâlâ çoğunlukla nişanlılığa ya da evliliğe saklanıyordu çünkü
kadınların sonunda bekâr anne olmaktan haklı olarak ödleri kopuyordu.
İkinci
Dünya Savaşı sırasında ve savaştan hemen sonra görülen, çok genç yaşta evlenme
eğiliminin alımda yatan nedenlerden birisi buydu. Gençlik flörtü ve ona eşlik
eden cinsel denemeler kural haline gelmişti ama kadınların evlenene kadar
hamile kalmayacağı beklentisi tüm gücüyle ayakta kalmıştı. Uzayan dünya
savaşının getirdiği duygusal ve toplumsal kargaşa başta olmak üzere, başka
etkilerin de söz konusu olmasına karşın, bu durumun sonucu, gelinlerin birkaç
on yıldır hiç olmadığı kadar genç olmasıydı. 1940’la 1959 arasında on dörtle
on yedi yaş arasında evlenen kadınların sayısı Amerika’da % 33 oranında
fırlamıştır ve 1959’a gelindiğinde ilk defa evlenen
gelinlerin
çeyreği, nikah masasına on dokuzuncu doğum gününden önce oturmuştur.
İngiltere’de de evlilik yaşında buna benzer ama daha az çarpıcı bir düşüş
yaşanmıştır: 1926'yla 1930 yıllan arasında ilk kez evlenen gelinlerin çoğu
yirmi altı yaşma yaklaşmışken, bu tarihten sonra evlenme yaşı sürekli olarak
düşerek 1960’larda yirmi üç yaş civannda seyretmiştir. Evliliğin daha erken
yaşta gerçekleşiyor olması hiçbir şekilde, gençlerin evlilik öncesi cinsel
ilişkiye girmek yerine evlendiği anlamına değil (İngiltere’de yapılan ulusal
bir araştırma, 1950’lerde evlenen kadınların % 46’smın bakire olarak evlenmediğini
ortaya çıkarmıştır), evlilik öncesi cinsel ilişkiye girenlerin kısa süre sonra
evlenmelerinin daha olası olduğu anlamına gelmekledir. Erken evliliğin bu
dirilişi bazı insanların, Caz Çağı’na özgü aşırılıkların yerini yeniden,
evliliğe ve aileye öncelik tanıyan daha “geleneksel” bir anlayışa bıraktığına
inanmasına yol açmıştır. Aynı yorum, 1950’lerde uzay çağının mutlu ev kadınının
yeniden göklere çıkarılması için de sunulmuştur. Ancak sonradan bu
varsayımların vaktinden evvel ortaya atıldığı görülmüştür.
Bu
zamanın insanlarına göre, kadınların cinsel bağımsızlığına engel olan en büyük
şeyin üstesinden gelinmişti. Elimizde olan kayıtların gösterdiği kadarıyla
kadınlar eskiden beri, çoğu zaman ciddi risklere girerek hamileliği önlemeye
çalışmıştır. Hamileliği önleme yollan tarih boyunca, çoğu zaman elde etmesi
zahmetli, zor ve pahalı olan; kullanması hoş olmayan ve hatta halsizlik yaralan
ve çoğunlukla erkeklerin işbirliğine dayalı yöntemler olmuştur. Üstelik,
verdiği zarara bir de hakaret eklemesine bu yöntemlerin birçoğu kesin bir
önleme sağlamıyordu. Ve sonra dünya değişti: Hormonlann laboratuarda birleştirilmesinde
kaydedilen çeşitli yeniliklerin ardından ilk doğum kontrol hapları, 1957’yle
1960 yıllan arasında İngiltere ve Amerika piyasalanna sürüldü.
Doğum
kontrol hapı, doğum kontrolü harekelinin başlangıcından beri, hamileliği
önleme yöntemlerini savunan eylemcilerin hayali olmuştu: Marie Slopes 1928'de,
“basil bir hap ya da ilaç” şeklinde bir doğum kontrol yöntemi için talebin, ha-
yal
edilemeyecek kadar büyük olacağım belirtmişti. Haklıydı da. Doğum kontrol hapı
ilk başta sadece evli kadınlara veriliyordu ama 1960’Iarın ortalarına
gelindiğinde, Amerika’daki evli kadınların neredeyse üçte biri ve
İngiltere’deki işçi sınıfının daha genç olan çiftlerinin yaklaşık % 25’i hapı
kullanıyordu. Bu yüzdeler daha sonra daha da arttı.
Hapın
güvenilirliği, kullanımının sorunsuz ve uygun olması, popülerliğini daha da
artırdı ama birçok kişinin hapı bu kadar hızlı benimsemesinin nedeni sadece
bunlarla sınırlı değildi. Tarihte ilk defa kadınlar, hem gerçek anlamda hem de
simgesel anlamda seksle hamileliği birbirinden ayırabiliyordu. Doğum kontrol
hapının, cinsel ilişkiye girildiğinde alınması gerekmiyordu. Üstelik hap
doğrudan genital organları da işe karıştırmıyordu. Doğum kontrolü artık
tamamıyla gözden uzak bir yerde ve kadının kendi girişimiyle yapılabilirdi.
Lara
Marks’ın da belirttiği gibi, bu eşi benzeri görülmemiş kontrolün ironik
sakıncaları yok değildi. “Ağızdan alınan bu doğum kontrol yöntemi hamilelik
riskini azaltarak, kadınların daha önceden cinsel birleşmeyi reddetmek için
kullandığı güçlü psikolojik silahın kuyusunu kazmıştır. Sonuçta erkekler artık,
cinsel ilişkiye girmenin riskli olmadığını, bu yüzden de yapmamaları için
ortada bir neden kalmadığını ileri sürebilirdi. Bu bağlamda doğum kontrol
hapı, cinsel birleşmeye ilişkin beklentileri değiştirmiştir. Cinsel ilişki
artık bazı çiftlerin gündeminde, hamilelikten kaçınma yollarından biri olan
şiddetli okşama gibi farklı türden cinsel etkinliklere göre çok daha başa
yerleştirilmiştir.”
Bu
anlayış, doğum kontrol hapının piyasaya girmesiyle, 1960'ların sonları ve
1.970’lerin başlarında yaşanan cinsel devrim arasında bir bağlantı olduğuna
dair yaygın inanış konusunda da bir görüş açısı sunar. Aşk Yazfnın ve bununla
bağlantılı olayların, doğum kontrol hapının piyasaya çıkmasının hemen ardından
hızla ortaya çıktığından şüphemiz olmasa da, bu ikisi arasında bir neden-sonuç
ilişkisi olduğuna işaret eden hiçbir kanıt yoktur. Hap kesinlikle doğum
kontrolünde bir devrim etkisi yaratmış ve kadınların ilk defa, hamile kalma
olasılığından çok zevk almayla ilgilenen bir kadın heterosek- süelliği kavramı
geliştirmesini mümkün hale getirmiştir. Ama Elizabeth Siegel Watkins gibi
tarihçilerin doğru bir şekilde belirttiği gibi, “1960’larda ve 1970’lerin
başlarında nüfus araştırmacıları doğum kontrolü devrimini belgelemek
için evli kadınların doğum kontrol alışkanlıklarına yoğunlaşırken,
sosyologlar, cinsel devrimi çalışmak için evli olmayan kadınların
cinsel tutumlarım ve etkinliklerini araştırmıştır. Gazeteciler, aynı zamanda
gerçekleşen bu iki değişimi birleştirmiş ve Hapı cinsel devrimin simgesi olarak
gösteren kalıcı bir izlenim yaratmıştır. Bilimciler ve halk da bu hap yorumunu
kabul edip geliştirmiştir” (vurgu orijinal).
Bekâretin
öldüğü Gün mü?
O
zamanlar Esquire kadın dergisinde yazan genç bir gazeteci olan Gloria
Steinem 1962’de söyle yazmıştır: “Hapın, cinsellik ve doğum kontrolü devrimleri
bakımından taşıdığı önem açıktır ama ikisini de bomba etkisi yaratarak
başlatan şey hap değildir.” Doğrusu çok sayıda evli olmayan kadın, daha önce
gördüğümüz gibi, on yıllardan beri bu hap olmadan da cinsel ilişkiye giriyordu.
Hapın ardından patlak veren cinsel politika tartışması, haptan kaynaklanmamış
ama hapla birlikte hız kazanmıştır.
Böylesine
yoğun, duygusal ve bilinçli bir siyasi meydan okuma ve kargaşa zamanında cinsel
politika, isyankârların ve kökten değişimcilerin loptan değişim istediği birçok
konudan sadece birisiydi. İkinci dalga feminizm, lezbiyen ve gay özgürleşme
hareketinin doğuşu, özgür aşk fikri, genç yetişkinler arasında aile ve hane
yapılarıyla ilgili deneysel girişimler gibi şeylerin hepsi, cinsel politika ve
olasılıkların etkili ve karmaşık bir şekilde yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Bütün
bunların ortasında bir yerde, sürekli değişen bekâret ideolojisi de sert bir
darbe alarak sola doğru yatmıştır. Kadın bekâretinin nihayet gizemli değerinden
sıyrıldığı ve artık temelde erkek bekâretiyle aynı, bir nitelikten çok bir
olay olarak algılanabileceği anlayışı gitgide daha da yaygınlaşmıştır. Bekâret,
olgunluğa erişenle erişmeyeni birbirinden ayırt ediyordu ama ille de geleneksel
olarak anlaşıldığı şekilde değil: Birçok kişi için bekâret artık “özgürleşen”
ile “engellenen” arasındaki fark olarak görülüyordu. Gerçeklen bakire olmak
kişinin cinselliğinin bastırılmış olduğunu ele veriyordu. Birbirleriyle eş
değiştiren bekârlann ve eğlence amaçlı seksin tanımladığı yeni cinsellik
kültürüne kılavuzluk eden L971’in gözde kitabı The Sensuous Man
(Şehvetli Adam), bekâreti, “İcadının en korkunç rahatsızlığı” olarak nitelendiriyordu.
“Özgürleşmiş”
insanların, cinsel arzuya ve zevke ilişkin engellenme duygusunu aşmış
oldukları kabul ediliyordu. Bu süre boyunca gitgide daha da çok kadın, kadının
cinsellikten zevk almasının erkeğin zevk alması kadar önemli olduğu konusunda
ısrar etmeye başladı. Duygusal bağlılık ve evliliği, başarılı bir kişisel
yaşamın tek ölçülü olarak kullanmak yerine, bazı kadınlar ve erkekler, kişisel
başanyı cinsel deneyim temeline dayanarak ölçmeye başladılar. Bu yeni
“özgürleşmiş” kültürel tutumun gö- züpek kâşifleri, “özgür aşk” denilen, ama
daha doğru bir şekilde, görece serbest seks olarak tanımlanan şeyin içine
giren binlerce kadın ve erkek, seksi evlilikten ya da aşk ilişkilerinden bağımsız
olarak deneme girişimlerinde bulundular.
Bazı
uzmanların kıyamet günü kehanetlerine karşın bu benzeri görülmemiş ve utanmaz
şehvet düşkünlüğü, dünyanın sonunu, hatta bildiğimiz anlamda medeniyetin
çöküşünü bile getirmeyi beceremedi. Ancak cinsellik ve cinsiyet konusunda
gelişmekle olan eşitlikçi düşünüşler aslında cinsel dürtülerimizi
medenileştirme şeklimizi değiştirdi ve bu değişim, elbette ki bekâret
hakkındaki düşünme şeklimizi de fazlasıyla kapsadı. 1960’lardan bu yana,
bekârete toplumsal ve ekonomik değer biçme uygulaması çoğu zaman, aıaerkilliğin
modası geçmiş bir ömegi, cehalet dönemine ait ve bugün konu dışı kalan bir şey
olarak görüldü ve reddedildi. Bu yüzden de birçok kişi, cinsel açıdan
özgürleşmiş, cinsiyetçi olmayan bir kültürde bu fikrin geçerli bir yeri
olmadığını düşündü. Buna göre, “bekâret” ancak, eşli cinsel ilişki yaşayan ve
henüz bunu yaşamayan kişileri birbirinden ayırt etmek için kullanılabilecek ve
belli bir değer taşımayan tarafsız bir terim olarak faydalı olabilirdi.
Tahmin
edilebileceği gibi, toplumun tutucu kesimleri arasında bekâreti bu şekilde ele
almayı eleştirenler muhakkak vardı. Ama liberaller ve kökten değişimciler
arasında da bunun aleyhinde konuşanlar oldu. Lezbiyen feministler, bunların
içinde özellikle de Marilyn Frye, son derece revaçta olan, bekâretin toplumsal
bir konum olarak kötûlenmesinin temelinde yatan hetcroseksûel yanlılığa itiraz
etti. Frye, bir bakirenin, cinsel geçmişi ne olursa olsun, erkeklere hiçbir
borcu olmayan bir kadın olduğunu ileri sûrdu. Frye’a göre bekâret hâlâ bûyûk
güce sahipti, ancak kavramın esas anlamı olduğunu düşündüğü kadm (özgürlüğü
olarak anlaşıldığı sûrece. (Yunanca’da da Latince’de de parthenos ya da
virgo sözcüklerinin insanlardan söz ederken ister istemez böyle bir şeye işaret
ettiğine dair bir kesinlik yoktur. Daha önce de gördüğümüz gibi bu sözcükler
esasen evlenmemiş genç kadın ve kızlan tarif etmek için kullanıyordu.) Bunun
karşılığında Frye da, “bakire” terimini sadece, Rita Mae Brown’m nükteli
ifadesiyle, “penisle pislenmemiş, kendisiyle gururlu” lezbiyenler için kullanarak
farklı bir şekilde onarmaya .çalışan öteki lezbiyen feministler tarafından
eleştirildi.
Bu
tür yapısal analiz ve yeniden tanımlama girişimleri, genel olarak bekâret
fikrinin dengesinin sarsılmasına katkıda bulundu. Bu dengesizlik de bekâretin
sonunun, düğme kancası ve Victrola marka gramofon gibi olacağı inancını
pekiştirdi. Ama bekâretin ölüm haberini vermek için elbette daha çok er- kendi:
Hepimiz hâlâ bakire olarak doğmaktayız. Toplumsal tarih açısından bekâretin
ortadan kalkması hakkmdaki endişe, daha akla yatkın görünür. 20. yüzyılın
gidişatına kaldıysak, bekâret ideolojisi, özellikle kadınlık erdeminin ve insan
değerinin yerini tutmaktan gerçekten yavaş yavaş uzaklaşmaktadır. Bekâret söz
konusu olduğunda bir paradigma değişikliğinin ortasında olduğumuz açıkça
görülmektedir: Ne cinsel devrimle başlayan ne de bununla son bulan ama çok
daha geniş çapta, daha uzun süreli, başlı başına bir devrim oluşturan bir paradigma
değişikliği.
Bakire
Hop Diye Yok Oldu
Bu
paradigma değişikliği konusunda bir fikir edinmenin daha iyi yollarında biri,
bakirelerin ve bekâretin popüler kültürde nerede, ne zaman ve nasıl ortaya
çıktığına bakmaktır. 20. yüzyılın bekâretle ilgili popüler kültürü, kolaylıkla
bir sürü kitap cildini doldurabilir ama bir program dörtlemesini -The Rocky
Horror Picture Show ile Little Darlings ve uluslararası ün kazanan
televizyon dizileri Beverly Hills 90210 ile Bııffy the Vampire
Slayer- ele almak, kültür olarak bekâret hakkında gitgide daha da çok
düşünme eğilimimiz dahil olmak üzere, “devrimci" 1960'lardan bu yana
bekâretin başına gelen bazı şeyleri görmemizi sağlayacaktır.
1973’te
Londra’da sahnelenen bir müzikal olarak ilk ortaya çıktığı günden sonra
(sonunda yaklaşık üç bin kere sahnelenmiştir), Richard O’Brien'ın The Rocky
Horror Show (Rocky Korku Gösterisi) adlı eseri 1975’te, başrollerini Susan
Saran- don ve Tim Curry’nin paylaştığı filme uyarlandığında, The Rocky
Horror Picture Show'a (Rocky Korku Sinema Gösterisi) dönüşmüştür.
1950’lerin ve 1960’lann korku ve bilim-kurgu filmlerine özgü basmakalıp
ifadelerin gülünç taklitlerini sunan Rocky Horror filmi, cinsel devrimin
getirdiği kültür çatışmaları üzerine kurulmuş yapmacık, abartılı bir tezdir.
Filmde tümüyle bakire ve cinsellikleri gülünç derecede bastırdmış bir çift olan
Brad Majors (Barry Bostwick) ile Janet Weiss (Susan Sa- randon), arkadaşlarının
düğününden sonra nişanlanır ama düğünden eve dönerken bir ormanda kaybolurlar.
Tam da Rocky’nin dalga geçtiği düşük bütçeli korku filmlerinin geleneklerine
uyacak şekilde karanlık ve fırtınalı gecede kendilerini, ahlâksız ve seks
manyağı, travesti, deli bilimadamı Dr. Frank N. Furter’ın (Tim Curry) tüyler
ürpertici Gotik şatosunun kapısında bulurlar.
Olaylar
gelişirken, yaşam ilkeleri, “kendini mutlak zevke teslim et” ile “hayalini
kurma, kendisi ol" olan Frank, Brad’i de Janet’ı da baştan çıkarır ama
Brad’le Janet, yaşadıkları seks deneyimine çok farklı şekilde tepki verirler.
Brad sinirli ve
gergin
olmaya ve filmin başında desteklediği tutucu ahlâk değerlerini savunmaya devam
ederken, Janet “bakireden sürtüğe” klişesini canlandırır. Sonunda, Dr. Frank
N. Furter’m iri kaslı, san saçlı “Frankenştayn’ın canavarı” olan Rocky’yle (Pe-
ter Hinwood) gizli bir randevu ayarlar. Rocky’ye söylediği, “Touch-a Touch-a
Touch Me” (Dokun Dokun Dokun Bana) adlı şarkıda Janet, “daha önceleri sadece
öpüşmekle yetinen” ve şiddetli okşamanın sonuçlarından korkan bir kız olduğunu
anlatır ve sonra hiç gecikmeden, Rocky’yi kendisini yatağa atmaya davet
ederek, bekâretini kaybettiğinde her şeyin değiştiğini ilan eder. “Kanın
tadını aldım ve daha fazlasını istiyorum,” diye şarkıya devam edenjanet'm bu
sözleri, kapah devre televizyon aracılığıyla bütün olan biteni dikizleyen evin
iki kadın hizmetçisi tarafından, “Daha fazla! Daha fazla! Daha fazla!”
teranesiyle tekrarlanır.
Filmin
sonunda, kendisini “azat edilmiş” gibi hissettiğini ve “zihninin genişlediğini”
şarkıya döken Janet, neşeli bir çapkına dönüşmüştür. Aynı şarkı içerisinde
buna paralel oluşturan bir kıtadaysa Brad, “Anneciğim, yardım et bana/
Göreceksin, iyi birisi olacağım / bu rüyayı al götür” diye şarkı söylemektedir.
Brad ancak filmin son dakikalarında, Dr. Frank N. Furter’m sihirli cinsel
aşırılık bölgesine teslim olur. Dr. Frank N. Furter, “yaşam tarzı fazla aşırıya
kaçtığı” için sonunda kendi uzaylı ahbapları tarafından öldürülürken, Brad’Ie
Janet kurtulur. Korseler, file çoraplar ve ince topuklu parlak deriden
ayakkabılar giymiş bir halde, bekâretleri çoktan gitmiş, duyarlılıkları
tamamıyla değişmiş olan Brad ve Janet bir başlarına eşeleye eşeleye, Dr. Frank
N. Furter’m yerle bir olmuş malikânesinin enkazından çıkarlar.
Bekâret
ve bekâret kaybı, Rocky Horror için böylesine büyük bir önem taşırken,
filmin geniş seyirci alt kültürünün bu konuyu benimsemesi çok da şaşırtıcı değildir.
Filmin düzenli olarak gösterildiği yerlerin çoğunda (genellikle haftasonu bir
gün, geceyarısında, kostümler içinde rol yapma, şarkı söyleme, dans etme ve
filmi düzinelerce, hatla yüzlerce kez izlemiş olan sadık hayran
topluluklarından oluşan çeşit çeşit seyirci katılımı eşliğinde), tecrübesiz
“bakireler” özel muamele görmek üzere kenara ayrılmıştır. Ayrıntılar
değişiklik gösterse de Rocky Horror “bakireleri,” bekâret konumlarını
ilan eden isim kartları takmaya zorlanmış, yanaklarına ve ahnlarına rujla V[11]
harfi çizilmiş, müstehcen pandomim oyunlarına katılmaya teşvik edilmiş ya
da sadece seyirciler arasındaki daha deneyimli üyelerin önünde tören alayı
şeklinde yürütülmüş ve böylece bir sonraki haftanın “bakire” hasadım başlatan
sevinçli kalabalığa katılmışlardır.
Bekâretle
ilgili olan bundan çok farklı bir başka akran baskısı türü, Ronald Maxwell'in
yönettiği 1980 yapımı Little Dar- lings adlı filmin konusunu oluşturur.
Ergen kızlar için yatılı bir yaz kampında geçen bu film, zengin bir ailenin sosyetik
kızı Ferris’i (Tattım O’Neal), tek ebeveynin geçindirdiği bir işçi sınıfı
ailesinden gelen, çetin ceviz, hayatı sokaklarda öğrenmiş Angel’a (Kristy
McNichol) karşı bir konuma yerleştirir. Kamptaki bazı gençler arasında geçen
ergenliğe özgü tahmin edilebilecek cazgırlık ve aşağılama saldırılan sonunda,
bekâret hakkında alttan alta rekabetçi bir muhabbete yol açar. Kızların çoğu
göz göre göre yalan söylüyor olsa da, aynı kulübede kalan üyelerin ikisi
dışında hepsi cinsel deneyim sahibi olduklarını ileri sürerler. Bakire
olduklarını itiraf edenlerse Ferris’le An- gel’dır. İki kızdan hangisinin o yaz
bekâretini ilk önce kaybetmeyi becereceği konusunda derhal bir bahis
başlatılır.
Bekâret
kaybını, ölûm-kalım gibi ciddi bir bahis meselesine çevirmek, uzun kurgu
tarihinde hiç de yeni bir şey değildir. Fransız yazar ve askeri görevli Pierre
Ambroise Choderlos de Laclos’nun 1782 tarihli, Les Haisons dangereııses
adlı kitabı, bu tür bir iddianın klasik ve çirkin bir örneğini sûnar. Little
Dar- liııgs filmini bu kadar çarpıcı yapansa, bahsin, ergenlik çağında
olan iki kızı kapsaması ve bu kızların kaybetmeyi planladığı bekâretlerin
kendilerine ait olmasıdır. Filmde bekâret kaybını, sadece yetişkinliğin değil,
havalı olmanın da simgesi olarak görürüz: Bekâretlerini kaybettikleri
konusunda yalan söyleyen genç kadınlar bu yalanı söylemektedir çünkü akranlarının
toplumsal beğenisini kazanamamaktan ödleri kopmaktadır. Bu film, cinsel
devrimin çocukları olacak yaştaki kadınlar için, bekâretin ne demek olduğunu ve
ne gerektirdiğini olağanüstü bir şekilde ortaya koymaktadır.
Film
sanayisinin bekârete gösterdiği ilgi çoğu zaman “erkektir ne yapsa yeridir”
diyen çapkınlık kutlamalarıyla sınırlı kalmış olsa da (Porky’s [19821, Losin’
It [Bekâreti Kaybetmek) [1983] ve The Last American Virgin
[Amerika’nın Son Bakiri] [1982] gibi filmler), bazı komedi filmleri (Animal
House [Hayvanlar Evi] [1978] bunun bir örneğidir), bir miktar meme şakasının
yanı sıra, tutucu bekâret ideolojisine karşı ikna edici eleştiriler yöneltmeyi
başarmıştır. Bunların yanı sıra konuyu ciddi olarak ele alan bazı filmler, de
yapılmıştır. Spike Lee’nin 1988 yapımı School Daze (Okul Yıllan) adlı
filmi ve John Hughes’un 1985 yapımı The BreakJasL Club (Kahvaltı Kulübü)
adlı filmi, bekâreti genç yetişkinler arasındaki karmaşık toplumsal ve
duygusal ilişkilere dair bir konu olarak incelemiştir. Her iki Film de, bekâret
ve toplumda kabul görme arasındaki ilişkiye sert bir bakış açısıyla bakmıştır.
1970’lerden
bu yana televizyon da bekâret anlatılarıyla meşgul olmuştur. Televizyondaki
bekâretle ilgili hikâyelerin çoğunluğu, lise çağındaki izleyicileri hedef alan
ve benzer yaş diliminde olan karakterlerin, yarım saatlik hızla geçen tek bir
bölümde, önce bekâret kaybı olasılığıyla yüzleşip sonra da bunun sonuçlarıyla
uğraşmaya geçtiği, bölümlük basit paketler halinde olma eğilimi gösterir. Bu,
en azından yaş dilimi bakımından, gerçeğin nispeten doğru bir yansımasıdır:
1970’lerden bu yana Amerika’da bekâret kaybı yaşı, yaklaşık on altıyla on
sekiz arasında asılı kalmıştır. Yaş meselesini bir tarafa bırakırsak, Slate
televizyon kanalı eleştirmeni Kate Aurthur’un “Çok Özel Bekâret bölümü” dediği
şey, bekâretin televizyon programlarına konu olduğu otuz yıl boyunca tutarlı
özellikler sergilemiştir. Bunların arasında, bekâret kaybının her zaman ciddi
sonuçlan olduğuna dair tekrarlanan iddia vardır.
Bunun
güzel bir örneği, I990’dan 2000 yılma kadar devam eden ve en çok televizyon
izlenen saatlerde yayımlanan Be- verly Hills 90210 adlı olağanüstü
derecede uzun ömürlü pembe dizidir. Başlangıçta, Beverly Hills’e taşınan
Minnesotalı bir ailenin öyküsü olan dizi, ailenin lise çağındaki ikizleri olan
ve Amerika’nın en zengin ailelerinin yaşadığı yerleşim yerlerinden birinde
ergenlik çağma giren Brandon ile Brenda üzerine yoğunlaşmıştır. Gençlere
yönelik dizilerden beklendiği üzere, daha ilk sezonun hemen başında bir bekâret
kaybı hikâyesi vardır. Her ne kadar bunu yapana kadar ilk sezonun çoğu geçmiş
olsa da, başroldeki ailenin kızı Brenda (Shannen Doherty) bekâretini Porsche
kullanan kötü-çocuk Dylan’la (Luke Perry) kaybeder. Brenda’yla Dylan'ın cinsel
ilişkisi, o seneki olaylar dizisinin daha en başında ima edilmiştir bile ama
cinsel yolla bulaşan hastalık kapma olasılığından korkan Brenda, sezonun sondan
bir önceki bölümüne kadar olayı ertelemiştir. Bu da geriye, baştan sona heyecan
verici sonuçlarla dolu (bu örnekte, hamilelik korkusu ve Brenda’yla Dylan’ın
ayrılığı) bir bölüm bırakmıştır. Sezon böylece, dizinin hayranlarını, Bren-
da’nın aslında hamile olmadığı haberini öğrenmek için iki ay beklemek zorunda
bırakarak sona ermiştir.
9021O’da
on sezon boyunca yer alan sayısız kızlık bozulması olayı arasında basında en
fazla köşe yazısı toplayan olay, dizinin yapımcısının oyuncu kızı Tori
Spelling’in canlandırdığı “iyi Katolik kız” karakteri Donna’nın bekâret
kaybıdır. Dizinin başından beri ana karakterler arasında açık bir tartışma konusu
olan Donna’nın bekâreti, neredeyse dizinin kendisi kadar uzun sürmüştür. Her ne
kadar Donna ilk sezondan itibaren başrol oyuncuları arasında olsa ve ikinci
sezonda David karakteriyle aşk ilişkisi yaşamaya başlasa da, sonunda gerçek
aşk olduğu görülecek bu ilişki (en azından Hollywood’un anlayışına göre), hiç
de pürüzsüz geçmemiştir. 90210 karakterlerinin fazlasıyla yatkın olduğu çılgın
kızışma dönemleri düşünüldüğünde, Donna’nın dizinin yedinci senesinde
üniversiteyi bitirene kadar bekâretine sıkı sıkıya tutunması oldukça
olağandışıdır. Donna nihayet David’le yattığındaysa olay ekranda görülmeden
gerçekleşmiştir ve bunun hafif sonuçlan olmuş olsa da
(örneğin,
bu haberi Katolik annesine söylemek zorunda kalmıştır) karşılığında
cezalandırılmamıştır. Sonuç itibariyle ve doruğa çıkan heyecanın gülünç denecek
kadar düşüşe geçmesiyle, Donna ve David karakterleri evlenmiştir.
Seyircilerin
ve eleştirmenlerin, Donna’mn fazlasıyla uzun süren bekâretine (gerçek dünyanın
ölçü sistemine göre pek öyle olmasa da Hollywood standartlarına göre fazla
uzun) verdiği anlamlar büyük değişiklik göstermiştir. Bazıları bunun, gençler
arasında geleneksel cinsellik kurallarına yeniden (ve uzun zamandır kendisini
hissettiren, epey geç kalmış) dönüşün bir kanıtı olduğunu müjdelerken,
başkaları, Donna’mn yıllarca süren bekâret tartışmalarını ve gösterişlerini
sinir bozucu ve aptalca bulmuştur. Tarihsel önem bakımından, Don- na'nın
fazlaca tartışılan bekâreti, hem bunların hiçbirisidir hem de ikisi birdendir.
Brenda
da Donna da aynı anda, 90210 çağının cinsellik kültüründe anlamlı olan
akımları yansıtmışlardır. 1980’lerin ortalarına gelindiğinde, on beş ve on
dokuz yaşlan arasındaki evli olmayan kadınların yaklaşık yarısı,
araştırmacıların örtmece yoluyla “cinsel açıdan etkin” dediği durumdaydı, yani
araştırmaların çoğunda kendilerini en az bir kere eşli seks yaşamış olarak
tanımlamışlardı, tıpkı Brenda gibi.[12] Ve yine
Brenda’nın durumunda olduğu gibi asıl konu, kişinin bakire olup olmadığı
değil, cinsel etkinliğin getirdiği sonuçlann, kişinin orta sınıf başarısına
ulaşma olasılığını tehlikeye atıp atmadığıydı. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar
ve özellikle de istenmeyen hamilelik-
ler,
“daha iyisini bilecek yaşa gelmiş” kadınlar arasında çoğu zaman eleştirel
özdenetim eksikliğini gözler önüne seren şeyler olarak görülmektedir.
Brenda’nın yaşadığı hamilelik korkusu bu yüzden uyan niteliği taşıyan bir
hikâyedir, oysa Donna evlilik öncesi seksi “doğru bir şekilde” idare etme
konusunda başarılı olmuştur.
Uzun
süre ekranlarda kalan (1997 bahar sezonundan 2003 yazma kadar) bir başka
gençlik dizisi, Buffy the Vampire Sla- yer'da, Buffy’nin yaratıcısı Joss
VVhedon bekâret konusuna başka bir bakış açısıyla yaklaşır: Kişisel ve cinsel
yönden güçlü olan genç kadının bakış açısıyla. Bu genç kadın, yani Buffy
Summers (Sarah Michelle Gellar), gündüzleri akh bir karış havada olan
Califomialı bir lise öğrencisi, geceleriyse vampirlerle ve başka doğaüstü
tehlikelerle savaşan, kutsal güçler tarafından seçilmiş bir avcıdır.
“Gözetmeni” olan, akıl hocası ve baba figürü Giles’m (Anthony Stevrart Head) ve
birbirine sıkıca bağlı arkadaş topluluğunun yardımıyla Buffy, görevi,
Sunnydale adlı küçük “cehennemağzı”[13] [14]
kasabalarında ikide birde ortaya çıkan kötü güçlerle savaşmak olan yetenekli
bir savaşçıya dönüşür.
Bu
sırada da, genç yaştaki kadın kahramanların geleneksel olarak başına gelen şey
olur ve Buffy büyük bir tutkuyla âşık olur. Ama âşık olduğu adam, vampir
arkadaşlarının Angelus olarak tanıdığı Angcl (David Boreanaz) adlı bir
vampirdir. An- gel, kendisine ruhunu ve dolayısıyla vicdanım geri veren bir
çingene laneti altında yaşayan tuhaf bir yaratıktır. Bu lanet, suçluluk
duygusuyla yanıp tutuşan bu yaratığın mükemmel mutluluğu tadacağı belirsiz bir
zamana kadar onunla birlikte kalacaktır. Yani dizinin başında Angel tam bir rara
avis,® vampirlerden nefret eden ve karanlığın güçleriyle savaşan bir vampirdir.
Dizinin ikinci senesinin ilk yarısı boyunca, Buffy’yle Angel arasındaki aşk
iyice yoğunlaşır. Nihayet ikinci sezonun tam ortasına denk gelen ve ikiye
bölünen bölümün ilk yansın-
da,
Buffy’nin on yedinci doğum günü gelir ve Buffy, Angel’la aralarında gitıtikçe
artan tutkuya teslim olur. Buffy bekâretini son derece erotik, ama pomo gibi
açık saçık olmayan, parlak cilt tonları ve zengin kumaş kıvrımları arasında,
aşkla yoğun tenselliğin karışımı içinde görsel bir sahneyle kaybeder.
Ciddi
sonuçların gelmesi çok sürmez. Buffy uyandığında Angcl'ın gitmiş olduğunu fark
eder ve Buffy’yle yatmanın, An- gel’ı ruhla donatan lanetin bozulması için
gereken mükemmel mutluluk olayı olduğu hızla açıklık kazanır. Çelişki fazla
abartılmıştır ama işe yarar: Buffy’yle Angel’ın duygularındaki samimiyet,
Angel’m tam bir iblise dönüşmesiyle kanıtlanır. Buffy’ye mecazi anlamda sahip
olan Angel artık diğer anlamda da ona sahip olmaya kararlıdır. Ruhsuz Angel,
bir ruha sahip olmanın görünüşe göre güçsüzleşıirici kısıtlamalarına katlanmaya
zorlanmasının öcünü almaya çalışırken Buffy’nin hayatı (ailesinin ve
arkadaşlarının hayatı da) tehlikededir. Buffy için öyle sıradan bir hamilelik
korkusu söz konusu değildir.
İkinci
sezonun ikinci yarısının tamamı, Buffy’nin sadece Angel’ın oluşturduğu tehditle
değil, kaybettiği âşığının ve ilişkisinin değerli hatıralarıyla da baş etmeye
çalışmasını gösterir. Her ne kadar ilk başta ne olup bitliğini anlamasa da ve
An- gel’ın bir anda ortaya çıkan acımasızlığı için kendisini suçlamaya başlasa
da Buffy kısa zamanda, Angeîdaki değişikliğin, çiftleşme sonrası ihanetinden
çok daha büyük bir soruna işaret ettiğini fark eder. Buffy hızla, Angel’m
oluşturduğu sorunun iki çözümü olduğu sonucuna varır: Ya laneti yenilemenin
bir yolunu bulup Angel’ın ruhunu geri getir ya da Angel’ı öldür. Sonunda
arkadaşlarının yardımıyla Buffy ikisini birden yapar. Gözleri yaşh bir halde
Angel’a gözlerini kapamasını söyler, onu son bir kez öper ve kılıcı kalbine
saplayarak An- gel’ı cehenneme yollar.
Buffy’nin
bekâret hikâyesi, aslında öteki dünyaya ait olsa da, temelde günah ve cezayla
değil, zor bir durum karşısında olgunlaşmayla ilgilidir. Buffy’nin bekâretini
Angel’a verme kararının sonuçlan vardır ama bu sonuçlar tek başına cinsel
ilişkinin sonuçlan değildir. Angel hissettiği duygunun gücü yüzün-
den
ruhunu kaybeder, yaşadığı orgazmın gücü yüzünden değil. Whedon romantik aşkı
kürsüye çıkarır ama sadece sonradan kürsüyü akından çekip almak için.
Whedon’ın kurguladığı evrende, kültürel açıdan en kusursuz romantik bekâret anlatısı
bile, bir kızı kadına dönüştürmek için yeterli değildir. Bir genç kadının
gerçekten kendi kendisinin sahibesi olabilmesi için seksten fazlasını
yapabiliyor olması gerekir. Buffy the Vampire Slayer dünyasında
(Whedon’ın ima ettiğine göre bizim dünyamızda da), bir kadının gerçek değeri
bekâretinde ya da cinsel olarak sevilebilme becerisinde değil; sevme,
sevilebilme ve aynı zamanda “bas kıçına tekmeyi, al elinden ismini” tarzında
düşmanın hakkından gelme ve ne kadar zor olursa olsun yapılması gerekeni yapma
becerisinde yatmaktadır.
Gerçek
Aşk Yasa Çıkartır
Bütün
gelişmiş ülkeler arasında Amerika bugüne kadar, vatandaşlarının bekâretini
federal gündemine almış olan tek ülkedir. Vergi ödeyenlerin sağladığı yüz
milyonlarca doları kapsayan bu gündem, çok şiddetli tartışmalara neden
olmuştur. Birçok açıdan koyu Protestan Hıristiyan çabalarla ve “geleneksel
değerler” ya da “aile değerleri” gibi terimleri (her ne kadar tarih ya da
antropoloji açısından bakıldığında her iki terim de bir dereceye kadar yanlış
isimlendirilmiş olsa da) savunan toplumsal açıdan tutucu başka çabalarla
kesişen bu hükümet programının odak noktası, hiç evlenmemiş kişiler için bekâreti
tek uygun cinsel konum olarak resmileştirmektir.
Bu
gündemin ve onunla bağlantılı olan yasanın tarihi genel İratlarıyla fazlasıyla
basittir. 1981’de Başkan Ronald Reagan’ın birinci dönemi sırasında Kamu Sağlığı
Hizmeti Yasasının XX. Başlığı olan ve AFLA (the Adolescent Family Life Act)
olarak bilinen Ergenlik Aile Yaşamı Yasası, o zamanlar senatör olan Alabama’dan
Cumhuriyetçi Jeremiah Denton (daha sonra Massachusetts eyaletinden Demokrat
Edward Kennedy de ona katılmıştır) tarafından desteklenmiştir. Kanun tasarısı,
Amerikan Nüfus İşleri Dairesinin himayesi alımda geçmiş ve yürürlüğe
konmuştur. AFLA’nın yetkisi, evli olmayan ve erginliğe ulaşmamış (Amerika’da
yasal erginlik yaşı on sekizdir) gençler arasında, özellikle iffeti ve cinsel
olarak kendine hâkim olmayı teşvik ederek hamilelik oranım düşürmek için
programlar yaratmaktır. Medya hiç zaman kaybetmeden AFLA’dan “İffet Yasası”
olarak söz etmeye başlamıştır.
Ergen
hamileliklerini önlemek üzere tasarlanmış ilk federal program olan 1978 Ergen
Hamilelik Programının varisi AFLA tarafından finanse edilen programlarda,
cinsel perhizin, bir başka deyişle bekâretin (çünkü bu programlar henüz cinsel
yönden etkin olmayan ergenleri hedef alıyordu), hamileliği ve hastalıkları
önlemek için kural niteliğindeki standart ve en iyi uygulama olduğunun
öğretilmesi zorunlu tutulmuştur. Buna göre, cinsel perhiz aynı zamanda, çoktan
cinsel ilişki ve/veya hamilelik yaşamış ergenler için de “ikincil önleyici
tedbir” olarak öğretilecekti. AFLA’nın şartları, aile planlaması hizmetlerini
(buna doğum kontrolü ya da tıbbi kürtaj da dahildir) teşvik eden, destekleyen ya
da savunan projelere ödenek verilmesini yasaklıyordu.
Başlangıçta
11 milyon dolar ödenek ayrılan AFLA, Amerikan federal standartlarına göre
düşünüldüğünde oldukça küçük bir programdı. 1982’de 13,5 milyon dolar söz
konusu olunca, beş yüz araştırma ödeneği teklif edilmiş ve altmış iki
araştırmaya ödenek sağlanmıştır. AFLA ödeneği alan birçok araştırmacının
kiliselerle ve dinî kuruluşlarla yakın bağları vardı. AFLA’nın finanse ettiği
programlar kısa zaman sonra, açıkça dinî dil ve kavramlar kullandıkları için
yaylım ateşine tutuldu. Amerikan Sivil Özgürlükler Sendikası’nın (ACLU),
AFLA’nın etkinliklerinin. Amerikan Anayasasının Kurucu Maddesi’ni (kiliseyle
devletin birbirinden ayrılması ilkesi) ihlâl ettiği gerekçesiyle dava açması
çok sürmedi.
1983’te
açılan bu dava Yüksek Mahkeme’ye kadar gitti ama sonunda 1993'te mahkeme
dışında çözüme ulaştırıldı. Bu çözüm, AFLA’yı yürürlükle bırakmak ama bu
programın ve ona benzer başka programlann uygulanmasına izin verilebilmesi için
bazı ölçütler getirmekti. Böylece AFLA yoluna devam etti.
Düzenli
ödenek artışlarıyla AFLA, başlangıçta yıllık 11 milyon dolarlık bir programken
gitgide büyüyerek, 2004 mali yılında yıllık 31 milyon dolarlık bir program
haline geldi.
1994’te
AFLA’nm en şüpheli uygulamalarının mahkemeler tarafından dizginlenmesinden bir
yıl sonra, Kongre Temsilcisi John Dooliıtle (Califomia’dan Cumhuriyetçi), İlk
ve Orta Öğretim Yasası nın yeniden yürürlüğe konmasını değiştirmek için bir
yasa önerisi sundu. Dooliıtle Yasa Tasarısı başarılı olsaydı, eyaletlerin ve
yerel okul bölgelerinin, Amerikan devlet okullarında cinsellikle ilgili eğilim
konusunda büyük önem taşıyan H1V önleme müfredatına dahil edebileceği malzeme
türlerini ciddi anlamda kısıtlayacaktı. Ancak Amerikan federal hükümetinin
devlet okullarına müfredat ölçütleri dayatması yasak olduğu için (Amerikan
devlet okulları, eyalet ve belediye düzeylerinde yönetilmektedir), Doolittle
Yasa Tasansı’nın geçmesinin mümkün olmadığı görüldü.
Ancak
ACLU’nun AFLA’ya meydan okumasıyla başarısız Dooliıtle Yasa Tasarısı arasında,
o zamanlar “iffet eğitimi" olarak anılmaya başlayan şeyi savunanlar, bu
konuda yasama açısından neyin kanunen kabul edilebilir görülebileceği konusunda
bir kılavuz kitap edinmiş oldular. Açıkça dinî dil kullanılması kabul
edilemezdi ve seksten caydırmak adına tıbbi ve bilimsel açıdan yanlış bilgi
sunmak uygun görülmüyordu. Ama hükümetin belirli cinsel ideolojileri ve
davranışları öğretmek için vergilerle finanse edilen programları kullanma
hakkı, hiç tartışılmadan öylece kalmıştı. Dahası federal hükümetin, ödenek
paralarını belirli bir eğilim içeriğiyle ilişkilendirmesini önleyecek hiçbir
yasa yoktu. Yapılması gereken tek şey eyaletlere, ödenekleri, dolayısıyla da
önceden belirlenmiş içerikleri kabul edip etmeme sorumluluğunu yüklemekti.
Bundan
alınan dersler 1996’da, Kişisel Sorumluluk ve İş Olanağı Uzlaşma Yasasına ilave
edilen ek öneriyle uygulamaya koyuldu. Clinton yöneliminin ana yasama
hedeflerinden biri olan bu yasa, Amerikan sosyal yardım sisteminin devasa ölçüde
değiştirilmesinin bir parçasıydı. Bu yasa tasarısı konusunda yürütülen
tartışmaların son saatlerinde yasaya, küçük sessiz bir ek öneri (daha büyük bir
yasa parçasının sırtına binmiş olan ve ancak “ana” yasa geçerse geçecek olan
bir çeşit ilave yasa) ilave edildi. Bu ek öneri konusunda hiçbir kamu tartışması
yapılmadı, hatta öneri pek fark bile edilmedi.
Yasa
ve dolayısıyla V. Başlık, Madde 510(b) olarak bilinen ek öneri de geçli.
Sonradan anlaşıldığı üzere bu yasa tasarısı, iffeti teşvik eden programlan
finanse etmek amacıyla eyaletlere beş yıl boyunca her yıl için 50 milyon dolar
ayınyordu. İnsan Hizmetleri Bölümü’nün Federal Ana Çocuk Sağlığı Şubesi
tarafından uygulanan Madde 510(b), eyaletlerin 3’e 4 eyalet- federal oranında
eşdeğer ödenek sağlamasını gerektirdi. Buna ayrılan eyalet ve federal toplam
fon, ilk beş yıl boyunca her yıl için 437,5 milyon dolardı. İlk beş yıllık
dönem sona erdikten sonra George W. Bush’un yönetimi sırasında yenilenen bu fon
istikrarlı olarak arttı: 2005 mali yılında sadece federal 510(b) fonu 273
milyon dolardı.
Bu
fonların nasıl kullanılabileceği büyük bir titizlikle ayrıntılarla
açıklanmıştır. 510(b)’den para alanlar, eyalet, bölge ve semt düzeyindeki
programları, eğitim kuramlarını ve okul bölgelerini kapsamaktadır. Program
içeriği sekiz ilkeden oluşan bir listeyle belirtilmiştir ve bu ilkelerin
hiçbirisiyle çelişile- mez. Bunlara ek olarak bazı programların 510(b)
uygulamalarına, zorunlu sekiz ilkeye ters düştüğü düşünülen bilgi eklemek
için özel bağış toplamaları yasaklanmıştır.
Madde
510(b) ne öğretilmesini gerektirmektedir? “Eğitim ya da teşvik etme programı”
olarak tanımlanan “cinsel perhiz eğilimi” şunları yapar:
a)
lek amacı, cinsel perhizin toplumsal, psikolojik ve sağlıkla ilgili faydalarını
öğretmektir; b) evlilik dışı cinsel perhizin okul çağındaki bütün çocuklar için
standart beklenti olduğunu öğretir; c) cinsel perhizin evlilik dışı
hamileliği, cinsel yolla bulaşan hastalıkları ve bununla ilişkili diğer sağlık
sorunlarım önlemenin tek kesin yolu olduğunu öğretir; d) evlilik bağlamında
yaşanan karşılıklı sadakate dayalı lekeşli bir ilişkinin, cinsel etkinlik için
standart beklenti olduğunu öğretir;
e)
evlilik dışında yaşanan cinsel etkinliğin muhtemelen zararlı psikolojik ve
fiziksel etkileri olacağım öğretir; f) evlilik dışı çocuk doğurmanın çocuk,
çocuğun anne-babası ve toplum için muhtemelen zararlı sonuçlan olacağını
öğretir; g) genç insanlara cinsel teklifleri nasıl reddedeceklerini ve alkol ve
uyuşturucu kullanımının cinsel tekliflere karşı savunmasızlığı artırdığını
öğretir; g) cinsel etkinlikle meşgul olmadan önce kendi geçimini sağlayabilme
düzeyine ulaşmanın önemini öğretir.
Bunlar
neredeyse tamamıyla ideolojik ifadelerdir. Cinsel etkinliğin zararlılığıyla
ilgili, hatta evli olmadan çocuk doğurmayla ilgili ifadeler bile, çok belirli
toplumsal bağlamlar içinde düşünülmediği sürece anlamsızdır. Evlilik dışı
yaşanan cinsel etkinlik konusundaki yüksek oranlar, 20. yüzyıl boyunca değişmeden
kalmıştır ama nasıl oluyorsa sadece hayatta kalmaya değil, gelişmeye de devam
ediyoruz ve gelişmiş ülkelerin çoğu, atalarımızın ancak hayalini kurabileceği
yaşam standartlarının ve bireysel özgürlüklerin keyfini sürüyor. Evlilik dışı
ebeveynliğin zararlılığına gelince. Danimarka, İsveç ve İzlanda gibi birçok
Kuzey Avrupa ülkesindeki istatistikler, bu kıyamet günü senaryolarının doğru
olmadığım göstermektedir. Danimarka ve İsveç’te doğan bebeklerin yaklaşık
yansı evli olmayan yetişkinlere aittir ve İzlanda’ya baktığımızda, evli
olmayan anne-babalardaki doğum oranı üçte ikiye fırlamaktadır[15]
ama bu ülkelerin hiçbirisinde bu durum, toplumsal sarsıntıya, ekonomik
felakete ya da bu Protestan uluslann ruhban sımflan- mn böyle bir yaygara
koparmasına bile yol açmamıştır.
Madde
510(b) gündeminin diğer ilkeleri de benzer şekilde gerici ve şüphe
uyandırıcıdır. Örneğin, cinselliğin başlangıcından önce kendi geçimini
sağlayabilmenin önemi, bin yıldır evlilik öncesi kadın bekâretini ileri
savunmak için kullanılan ekonomik iddianın bir başka şeklidir. İronik olansa
şudur: Ekonomik açıdan kendine yetmenin, Amerika’da anne ya da baba olacak
kişiler için aslında büyük önem taşımasının bir nedeni de, devletin sağladığı
kamu sağlığı ya da çocuk bakımı hizmetlerinin yetersizliğidir. Bir kadının
ekonomik açıdan kendi kendisine yetmesinin, tek başına çocuk yetiştirmekte
zorlanıp zorlanmayacağını belirleyen başlıca etken olduğunu açıkça belirtmek,
erken plan yapmaktır. Her ne kadar 510(b) yasasının teşvik ettiği gibi,
“evlilik bağlamında yaşanan karşılıklı sadakate dayalı tekeşli bir ilişki” çocuk
yetiştirmek için eldeki kaynakları artırabilse de, kadınların nesiller boyunca
acı çekerek öğrendiği gibi, bu pek de garanti değildir.
Madde
510(b)’nin benzer şekilde ideolojik ve tarihsel açıdan sağgörüsüz olan bir
maddesi de tekeşliliğe ve evliliğe verdiği önemdir. Kadınların tarih boyunca
evlilik öncesi cinsel ilişkiden kaçınmasının beklendiği genel olarak doğru olsa
da, erkeklerden böyle bir şeyin beklenmediği de doğrudur. Bu “standart
beklenti” mecburen, nispeten yeni ve varlığını cinsi. yet eşitlikçiliğine
dayalı feminist kurama borçlu olan bir icat olsa gerek. Burada şunun da
belirtilmesi gerekir: Bu, gerçekten de Amerikan halkının bir kısım azınlığının
beklediği bir standartsa bile, hiçbir zaman halkın büyük çoğunluğunun gözlemlediği
standart olmamıştır.
Buna
ek olarak tarihsel ve yasal bir bakış açısından sorunlu olan bir başka şey de,
“okul çağındaki" ve “çocuklar” sözcükleridir. Günümüzde Amerika’da devlet
okullarında eğitim genel olarak on sekiz yaşma kadar sürmektedir. Ancak otuz
eyaletle orta öğretim sadece genç kişi on altı yaşına gelene kadar zorunludur
(dokuz eyaletteyse bu yaş, on yedidir). Bu yüzden de genç bir kişinin okul
çağında görülebileceği yaş ciddi anlamda değişiklik gösterebilir ve okul
çağının sonu, yasal yetişkinliğe geçişle aynı zamana rastlayabilir de
rastlamayabilir de.
Amerika’da
kimin yetişkin, kimin çocuk görülmesi gerektiğini belirlemenin hileli
olabilmesinin tek nedeni bu değildir.
Federal
yetişkinlik yaşı on sekindir ama eyalet yasaları ayn olarak, reşit olmayanların
araba kullanmasını, maaşlı işlerde çalışmasını ve bazı durumlarda ceza
mahkemesinde yetişkin olarak yargılanmasını mümkün hale getirebilir.’0
Eyalet yasasına bağlı olarak, reşit olmayanların ebeveyn onayıyla evlenmeleri
mümkün olabilir. On yedi yaşında ve reşit olmayanlar yine ebeveyn onayıyla
Amerikan ordusuna katılabilir. Aynı zamanda genç insanların oy
kullanabilmeleri ya da pomo satın alabilmeleri için en az on sekiz yaşında,
alkol satın alabilmeleri ya da tüketebilmeleri içinse en az yirmi bir yaşında
olmaları gerekir. Kimin çocuk olduğu sorusu tamamıyla, genç bir insanın cinsel
ilişkiye onay vermeye yasal yetkisi olup olmadığına bağlı olsa da, bunun mümkün
olduğu yaş, eyaletten eyalete ve on beşle on sekiz arasında değişir.
Amerikalıların bireylerle uğraşırken çocuklarla yetişkinler arasındaki farkı
anlayamayacak kadar beceriksiz olduğunu söylemek aptalca olsa da, Amerikan
yasası yasal açıdan bu ikisi arasında ayrım yapmayı çoğu zaman karmaşık bir iş
haline getirmektedir. Madde 510(b) açıkça, olası en kapsamlı “çocuk” tanımını
kullanmaktadır. Bu da yasal açıdan reşit olmamış bütün kişilerin çocuk olarak
kapsanması demektir. Madde 510(b) bunu yaparak, birçok mevcut eyalet yasasının
kelimesi kelimesine söyledikleriyle en azından manevi anlamda çelişir.
Bütün
bunlar rahatsız edicidir. Ama siyasi bir bakış açısından bakıldığında daha da
rahatsız edici olan. Amerikan cinsel perhiz yasasının, ne mevcut yasanın
taleplerine ne de Amerika’da oy kullananların isteklerine dayalı olan, tepeden
inme ideolojik bir program yaratmış olmasıdır. Araştırmalar, Amerikalıların %
90’ından çoğunun okullarda kapsamlı cinsellik eğitimi verilmesini ve Amerikalı
yetişkinlerin % 80’inden ço-
10 Vermont eyaleıinin yasası on yaşına
kadar küçük çocukların bazı durumlarda yetişkin olarak yargılanmasına izin
verir. Başka eyaletler de en azından reşit olmayanları kapsayan bazı davaların
çocuk mahkemesinden genel ceza mahkemesine nakledilmesine izin verir ama bu
nakillerin yapılabileceği en düşük yaş değişiklik gösterir. Bir davanın
nakledilmesindeki en yaygın yaş kısıtlamaları, on dörtle on yedi yaş arasında
bir yerlerde ya da reşit olma yaşının dört yaşa kadar altındadır. gunun da henüz cinsel
yönden etkin olmayan ergenlere bile doğum kontrolü ve güvenli cinsellik konusunda
bilgi verilmesini desteklediğini defalarca göstermiştir. Cinsel perhiz eğitimi,
Amerikan halkının verdiği bir onayı değil, istenmeyen ahlâki bir gündem
dayatmasını yansıtmaktadır. Bu, Amerikan tarihinde benzeri görülmemiş bir
şeydir ve günümüzün gelişmiş ülkeleri arasında da tek örnektir.
Mevcut
“bekâret” sözcüğünü kullanmayı açıkça reddetmesinde görüldüğü gibi bu yasa hem
kurnaz hem de tuhaftır. “Evlilik dışı cinsel perhizin standart beklenti” olduğu
idealiyle ilgilenen Amerikan yasalarının hiçbirinde "bekâret” sözcüğü
kullanılmaz. İnsan pekâlâ neden diye merak edebilir. Evlilik öncesi bekâreti
ayrıntılarla açıkladıktan sonra sözcüğü kullanmaktan çekinmeleri tuhaf
görünmekledir. Sonuçta bahsettikleri şey aslında bekârettir.
Ancak
öyle görünüyor ki söz etlikleri şeyden algılanmasını istedikleri şey bu
değildir. Hem geçerli hem geçersiz olan nedenlerden dolayı bekâret, 20. yüzyıl
boyunca biraz kötü bir ün kazanmıştır. Özellikle Amerika’da, bakire olan bir
kişi çoğu zaman eşine az rastlanır, belki de tuhaf, muhtemelen iflah olmaz bir
“ezik” olarak görülmektedir. AFLA’nın, Madde 510(b) programlarının ve cinsel
perhiz eğitimi verenlerin benzer şekilde bu sözcükten kaçınmayı tercih
ettiğine şaşmamalı.
Diğer
taraftan cinsel perhiz erdemli özdenetimle ilişkilendi- rilmiştir. Bu ciddi bir
seçenek izlenimi vermektedir. Kişi bakiredir ama perhiz yapmayı seçer. Bu
bağlamda “perhiz" sözcüğünü kullanmak, kendi geleceğini belirleme ve
seçim yapma gibi. Amerikan ideallerinin en klasik örneğini sunar. Hükümet
propagandası yoluyla boyun eğmeyi sözel olarak bir kişisel özgürlük
kutlamasına dönüştürür.
Bekâreti
“perhiz” olarak yeniden adlandırmak, kelimeyi hoşa gitmeyen bir çağrışımlar
ağından çekip çıkarır ve modernleştirir. Böylece kavramı uygun olarak, dinî
çağrışımlardan da uzaklaştırır: İsa’nın annesi Perhiz Yapan Meryem değildi.
“Perhiz” sözcüğünün kullanılması sadece hiç cinsel ilişkiye girmemiş olanları
değil, çoktan seks yapmış ama bir daha yapmamaya ikna edilebilecek kişileri
kapsadığı için de uygundur. Sonuçta bekâret bozulup giden, bir kerelik bir
mesele olarak görülmektedir. “İkinci bekâret” fikri bazı çevrelerde tutulsa
da, aslında o da birçok nedenden dolayı sorunlu bir terimdir; çelişkili bir
ifade gibi görünmesi de cabası. Öte yandan perhiz, herhangi bir kişiden söz
etmek için kullanılabilir çünkü insanlar bir şeyi ister denemiş ister
denememiş olsunlar bundan kaçınabilirler. Amerikan gençliğinin yaklaşık %
50sinin liseyi bitirene kadar eşli seks yaşamış olduğu göz önünde bulundurulursa,
geniş kapsamlı terimlerin kullanışlılığı açıkça görülür.
Cinsel
perhize dayalı eğitimi eleştiren birçok kişi, cinsel perhiz eğitimi gündeminin
bariz bir şekilde dinsel nedenlerle yaratıldığını ileri sürmüştür. Aslında
cinsel perhiz hareketiyle Hıristiyan bireyler ve genel olarak Hıristiyanlık
mezhepleri arasında sayısız bağlantı vardır. 1980’lerin başında AFLAdan fon
alanların epey bir kısmı, bu fonu, açık bir şekilde dinî ilkelere dayalı cinsel
perhiz müfredatları ve eğitim malzemeleri geliştirmek için kullanan dindar
kişiler ya da dinî kuruluşlardı. Madde 510(b), eyaletlere ve semt
kuruluşlarına eğitim ödeneği vermek için cinsel perhiz ideolojisinin
öğretilmesini şart koşunca, bu müfredatlar ve malzemeler Madde 510(b)’nin
yarattığı piyasanın ihtiyaçlarını karşılamak için hazır bulunmuştur.
Bu
konuda sıkça anılan bir örnek, büyük tartışma yaratan ve yedinci sınıftan
dokuzuncu sınıfa kadar kullanılan, Sex Res- pect (Cinsel Saygı) adh
müfredattır. Eserleri arasında Love and Life: A Christiaıı Sexual
Morality Guide/or Tcens (Aşk ve Yaşam: Ergenler İçin Bir Hıristiyan Cinsel
Ahlâk Kılavuzu) olan Katolik seks eğitimcisi Coleen Kelly Mast’la, merkezi
Glenvi- ew, Illinois’da bulunan Committee on the Status of Women (Kadınların
Statüsü Komitesi) (kıdemli bir aşın tutucu olan Phyllis Schlafly tarafından
kurulmuştur) adh kuruluşun ortak üretimi olan Sex Respect, kısmen
1985’te verilen 391.000 dolarlık bir AFLA ödeneği tarafından finanse
edilmiştir. Lise öğrencilerini hedef alan, Facing Reality (Gerçekle Yüzleşmek)
adı altında benzer bir müfredatın hazırlanması için de 1990’da, üç yıllık
300.000 dolar tutarında bir AFLA ödeneği verilmiştir. Ması bugün cinsel perhiz
eğitimi alanında önde gelen uzmanlardan biri olarak görülmektedir.
Özgeçmişinde, Vatikan’ın 1996’da düzenlediği “İffet İçin Eğitim” başlıklı özel
toplantıya katılmak üzere seçilen dört Amerikalıdan biri olduğu görülür.
Ması’ın, yanlış tıbbi bilgiler ve hem ırkla ilgili hem de başka yanlılıklar
içerdiği için basın ve bilimsel kuruluşlar tarafından topa tutulan
müfredatları, iki binden fazla sayıda Amerikan devlet okulu bölgesinde
kullanılmıştır.
Cinsel
perhiz eğitimi malzemelerinin üretilmesinde dinle federal fon, Free Teens USA
(Amerika Özgür Ergenleri) denilen bir program örneğinde çok farklı bir şekilde
çakışır. Madde 510(b) fonunu alan Free Teens USA, Peder Sun Myung Mo- on’un
tartışma yaratan Birlik Kilisesi’yle (Unification Church) yakın bağları olan
bir grup insan tarafından yürütülmektedir. 2003’te Salon adlı internet
dergisinde yazan muhabir John Go- renfeld, Bilgi Özgürlüğü Yasası yoluyla
erişime açılan federal dosyalar arasında çıktığı keşif gezisinin sonuçlarını
açıklamıştır. Free Teens yöneticileri, eyalet genelinde Birlik Kilisesi şubelerine
başkanlık etmiş, silah üreticisi olan Kahr Arms dahil olmak üzere Birlik
Kilisesi’nin sahip olduğu şirketlerde çalışmış ve Birlik Kilisesi’nin
merkezinde üst finans yetkilileri olarak görev yapmıştır. Birlik Kilisesi,
Free Teens ile arasında hiçbir resmî bağ olmadığını iddia etmektedir ama Moon'la
bağlantılı paravan kuruluşlar için bu çoğu zaman böyledir. Free Teens cinsel
perhiz eğitimi, Birlik Kilisesi’nin cinsellik tutumuna gayet iyi uymaktadır.
Bu tutuma göre evlilik dışında yaşanan herhangi bir cinsel deneyim iğrençtir;
o kadar ki Peder Moon (1992’de), cinsel saldırıya uğrayan kadınların, tecavüzün
getirdiği “düşüşü” yaşamalarmdansa kendilerini öldürmeleri gerektiğini
savunmuştur.
Dinî
bağlamlarda kullanılmak üzere geliştirilen öğretim yöntemleri ve
stratejilerinin dindışı uyarlamaları yoluyla da aslında din, cinsel perhiz
eğitiminde önemli bir rol oynamakladır. 1990’Iann başlarından itibaren, ergen
ve genç yetişkin nüfusunu hedef alan koyu Protestan Hıristiyanlık papazlıkları,
gruplar oluşturmaya ve özellikle cinsel saflığa karşı kültürel bir saldın
olarak gördükleri şeyle başa çıkmak için programlar yaratmaya başlamıştır.
Bunlann en iyi bilinen ve en eski örneği, Güney Baptist Toplulugu’nun
(Southern Baptist Conventi- on) bir çalışması olan Yaşam Yolu Hıristiyan
Kaynakları’mn (LifeWay Christian Resources) yürüttüğü Gerçek Aşk Bekler (Tnıe
Love Waits) programıdır. Spor kıyafetleri, yapıştırmalar ve mücevher gibi bir
dizi ürün üretip bunların ruhsatını almanın yanı sıra, Gerçek Aşk Bekler
danışmanlık, eğitim ve motivasyon hizmetleri de sunmaktadır.
Ancak
Gerçek Aşk Bekler’in sunduğu en ayırıcı şey Gerçek Aşk Bekler Söz Verme
Kartıdır. Bu, altında imza yeri olan ve üzerinde, “Verdiğim Söz: Gerçek aşkın
beklediğine inanarak Tann'ya, kendime, aileme, arkadaşlarıma, gelecekteki eşime
ve gelecekteki çocuklarıma, bugünden kutsal evlilik ilişkisine girdiğim güne
kadar yapacağım cinsel perhiz dahil olmak üzere ömür boyu saflık sözü
veriyorum,” yazılı olan basit bir kâğıt parçasıdır.
Gerçek
Aşk Bekler’in hem küçük semt gruplarının hem de büyük bölgesel toplantılarının
vazgeçilmez ürünü olan Gerçek Aşk Bekler yemin kartlan çok tutmuştur. Gümüş
Yüzük Şeyi (Silver Ring Thing) olarak bilinen benzer bir söz verme olayında da
on beş dolarlık bir gümüş yüzük, kişinin bu sözü verdiğinin dışarıdan görülebilir
işareti olarak sözü verenin sol yüzük parmağına (Amerikalıların geleneksel
olarak evlilik yüzüklerini taktıkları parmak) takılır. Birlik Kilisesi’nin Saf
Aşk Birleşmesi (Püre Love Alliance) dahil olmak üzere yaklaşık seksen tane daha
dinî bekâret sözü verme grubu vardır ve bunlar, söz verme sürecini kendi
kullanımlanna göre değiştirmişlerdir. Devlet okullarında kullanılmak üzere,
sayısız cinsel perhiz müfredatı da aynı şeyi yapmıştır. Sex Respect
(Cinsel Saygı) bu sözün. “Ben, [aşağıda imzası bulunan kişi], evlilik geceme
kadar cinsel perhiz yapacağıma söz veriyorum. Cinsel güçlerimi, gelecekteki
eşime ve evliliğime hayat ve sevgi vermek için saklamak istiyorum. Gerçek
aşkım için hazırlanırken, zihnimi ve düşüncelerimi saf tutarak cinsellik armağanıma
saygı göstereceğim. Aşk ve özgürlük içinde yaşamayı öğrenmek için kişiliğimi
geliştireceğime söz veriyorum,” diyen bir uyarlamasını içerir. Her ne kadar bu
ve öteki dinî olmayan uyarlamalar, Tanrı’ya, Incil’e ve bariz dinî olan başka
kavramlara yapılan göndermeleri elese de, hepsinden de buram buram bağnaz
kokular yayılmaktadır.
Ancak
bu yeminlere imza atan gençler için, kullanılan dil çoğu zaman arkadaşlarının
imza atıp atmadığı kadar önemli değildir. Columbia Üniversitesi’nden Peter
Bearman ve Yale Üniversitesi’nden Hannah Brûckner adlı iki araştırmacı birkaç
yıl boyunca kendilerini, bekâret yemini etmenin etkilerini (iyi, kötü ya da
kayıtsız) araştırmaya adamışlardır. 2001 yılında Anıericaıı Journal of
Sociology’de (Amerikan Sosyoloji Dergisi) yayımlanan, “Promising the
Future: Virginity Pledges and the Transition to First Intercourse” (Gelecek
Sözü: Bekâret Yeminleri ve İlk Cinsel Birleşmeye Geçiş) adlı çığır açan rapor
dahil olmak üzere birkaç rapor halinde sundukları araştırma sonuçları şunu
saptamıştır: Bekâret yeminlerinin, imza atanların cinsel davranışları üzerinde
bazı etkileri olmuş olsa da aslında en çok önem taşıyan şey, bu imzayı atmanın
(ve sözü tutmanın) “havalı” görülüp görülmediğidir.
Bir
okulda ne kadar çok yemin eden varsa, yemini edenlerin sözlerini tutma
olasılığı da o kadar yüksektir. Ama bu sadece, yemini edenlerin sayısı, bekâret
yemini etmenin belirli bir ak kültür olmaktan çıkmasına neden olacak kadar
artmadığı sürece geçerlidir. Bearman’le Brûckner, belli bir noktayı geçtikten
sonra bekâret yeminlerinin muhtemelen artık pek etkili olmadığını
keşfetmiştir. Araştırmacıların ifade ettiği gibi, “sonuç olarak yemin kimliği,
ancak bir azınlık kimliği olduğu sürece anlamlıdır; bu da kimliğe dayalı
hareketlerde ortak bir durumdur.”
Öte
yandan yemin kimliğinin anlam ifade etliği kişiler için bu yemin, cinsellik
başlangıcını gerçeklen de erteliyor gibidir. Bunun yeminde öngörülen sûrenin
tamamı boyunca olmadığını söylememiz gerekir ama yemin, yaklaşık olarak on
sekiz ay boyunca işe yaramaktadır. Bearman ve Brückner’in dediği gibi, “zaman
içerisinde yemini edenlerin, etmeyenlere yetiştiği bir aşama gelmektedir.”
Cinsel
perhizi teşvik edenler bu rakamı bir başarı kanıtı olarak görürken
eleştirmenler başarısızlık işareti olarak yorumlamıştır. Aynı veriyi inceleyen
-bugüne kadar federal anlamda yürütülen ve bekâret yeminiyle ilgili sorular
içeren tek cinsellik araştırması, The National Longitudinal Sıudy of Adoles-
cent Health (Ulusal Uzun Zamanlı Ergen Sağlığı Araştırması) (AddHealth)-
Harvard Üniversitesi’nden Janet Rosenbaum gibi başka araştırmacılar, benzer
şekilde yüksek yemin bozma oranları bulmuşlardır. Rosenbaum’un 2006’da
yayımlanan araştırması, yemin edenlerin % 52’sinin yemin ettikten sonra bir yıl
içerisinde cinsel ilişkiye girdiğini göstermektedir. Daha da can sıkıcı olan,
Rosenbaum’un araştırmasının, ergenlerin “şimdiki inançlarıyla anılarını
bağdaştırabilmek için” cinsel deneyimleri konusunda yalan söylemeye yatkın
olduğuna işaret etmesidir. Yemini ettikten sonra cinsel ilişkiye girenlerin %
73’ü daha sonra yemin ettiklerini tamamıyla inkâr etmiştir. Belki de bu tür
bilişsel bir uyuşmazlık, Bearman ve Brück- ner'in ileri sürdüğü gibi, yemin
edenlerin ilk cinsel ilişki sırasında doğum kontrolü kullanma olasılığının, yemin
etmeyenlere göre yaklaşık üçte bir oranında daha düşük olmasının sorumlusudur.
Cinsel
perhiz eğitimi programlan konusunda yapılan çok az sayıda araştırma, bunların
etkili olup olmadıkları konusunda da benzer olumsuz sonuçlar ortaya
çıkarmıştır. Ne AFLA, ne de V. Başlık, Madde 510(b), finanse ettikleri
programlardan etkili olduklarına dair kanıl sunmalarını istemekledir. Yine de
bazı eyaletler kendi başlarına bu tür değerlendirmelere girişmişlerdir. Ancak
genelde başarıyı yakalamak zor olmuştur. Arizona’da (Haziran 2003) ve Texas’ta
(2004) yapılanlar gibi birçok eyalet incelemesi, “cinsel perhiz”
müfredatlarıyla eğitilen genç insanların cinsel davranışlarının, öğrencilerin
daha önceki “kapsamlı” müfredatlarla eğitildiği zamandakinden pek de farklılık
göstermediğini bulmuştur. Minnesota Sağlık Dairesinin, eyaletin “Education Now
and Babies Later” (Önce Eğitim, Sonra Bebek) (ENABL) programının 1998 ile 2002
arasındaki etkilerinin incelenmesi için tayin ettiği bağımsız araştırma gibi
bazı incelemeler, kimi okullarda cinsel etkinliğin cinsel perhiz eğitimi
alanlar arasında ciddi oranda arttığını ortaya çıkarmıştır. Cinsel perhiz
programlarının olumlu etkileri olduğu gösterildiğindeyse, bunların en çok kısa
vadeli sonuçlarla (Bearman’le Brückner’in araştırmasına uygun görünen bir
sonuç) ve daha küçük yaşlardaki öğrencilerle ilişkili olduğu görülmüştür.
Amerika’da
federal bir bekâret ideolojisini yayma deneyinin ne gibi sonuçlar getireceği
belirsizdir. Bu sistem ve beraberindeki ideolojik gündem, halk tartışması ya
da referandumuna baş vurulmadan yürürlüğe konduğu için, programı Amerikan
halkının seçtiğini söylemek yanlış olur. Ama bu federal hükümlerin ulusal bir
oylamayla feshedilmesinin bir yolu olmadığı için, tamamıyla ortadan
kaldırılmaları pek de olası değildir, tabii anayasayı ihlal ettikleri Yüksek
Mahkemede başarılı bir şekilde iddia edilmediği sürece. Salt ekonomik nedenlerden
dolayı eyaletlerin Madde 510(b) yoluyla sağlanan fonları gözden çıkarması pek
olası değildir. Yine de birçok yerel okul bölgesi kendi başlarına, Madde 510(b)
fonlarını almayı reddetmiş ya da bu fonları okul dışı programlara aktarmıştır.
Cinsel
perhiz gündemini başkent sınırlarının hem içinde hem dışında sözünü sakınmadan
eleştirenler vardır (örneğin California’dan kongre üyesi Henry Waxman bunlardan
biridir). Ama sözünü sakınmadan bu gündemi göklere çıkaranlar da vardır,
özellikle de Bush’un Beyaz Sarayı’ndakiler. Perhiz programlarına gösterilen
yönetim desteğinin yoğunluğu kendisini, AFLA’nın ve Madde 510(b)’nin ötesinde,
kimi zaman oldukça rahatsız edici şekillerde hissettirmiştir.
Bulaşıcı
ve müzmin hastalıklarla ilgilenmekten sorumlu federal tıbbi araştırma kuruluşu
olan Hastalık Denetim Merkezi (CDC), 2002’ye kadar “Programs That Work” (İşe
Yarayan Programlar) adı altında, riskli cinsel davranışları ciddi ölçüde
azalttığı bilimsel araştırmalar yoluyla kanıtlanan cinsellik eğilimi
müfredatları üzerine araştırma yapmıştır. Merkezin etkili olduğunu belirlediği
beş programdan hiçbirisi cinsel perhize odaklanmamışım Ancak 2002’den sonra CDC
bu araştırma programını durdurmuştur. Programın bulgularıysa CDC’nin internet
sayfasından, yani halkın görüş alanından kaldırılmıştır. Kamu sağlığı
bağlamında doğum kontrolünü öven başka açıklamalar da, CDC’nin internetle
sundukları arasından gizemli bir şekilde yok olmuş ve geride, cinsel perhiz
programlarına, resmî destek veren başkanın ve başkalarının açıklamalarını
bırakmıştır. Resmî “evlenene kadar bekâret” gündeminden başka her şeye yüksek
rütbelerden gelen itirazların, CDC’nin üreme sağlığı konulannda bilimsel
araştırma yapıp sunma yeteneği üzerinde soğuk duş etkisi yarattığını farz etmek
mantıklı görünmektedir.
Bütün
bunların Amerika’yı nereye götüreceğini ileride göreceğiz. Amerikan tarzı
cinsel perhiz ideolojisini başka ülkelere ihraç etme girişimleri, bu ideolojiyi
Amerikan yurtdışı yardım fonlarına bağlama girişimlerine karşın, şu ana kadar
pek başarılı olmamıştır. Gelişmiş Baıı’da bu ideolojiyi paylaşan din kardeşleri
arasında, Amerikan hükümeti resmî bekâret politikasıyla kendi başmadır.
Amerikalılar, bütün Birinci Dünya ülkeleri arasında bununla başa çıkmanın bir
yolunu kendi başlarına bulmak zorundadır. Belki de eşi görülmemiş bu
bekâret-ıa- dmda-propaganda yasası konusunda tamamıyla açık olan tek şey, son yüzyılın
toplumsal değişim birikimiyle karşı karşıya olan siyasi açıdan güçlü bir sağ
kanadın ciddi ölçüde paniklemeye başladığıdır. Gerici, abartılı ve yoğun bir
şekilde belirli bir Hıristiyan cinsel ahlâk modeline dayalı olan, evlilik
öncesi “standart bir bekâret beklentisini” diriltmeyi (ya da daha doğru bir
deyişle üretmeyi) amaçlayan bu federal Amerikan girişimi, belki de en iyi,
değişime karşı duyulan köklü bir dehşetin işareti olarak anlaşılabilir.
SONSÛZ
Stone
butch'm[16]
şüphe yaratan bir farkı vardır: Neredeyse yalnızca uğraşmadığı işlerle
tanımlanan muhtemelen tek cinsel kimlik olması. Kişinin yapmayacağı şeyle
tanımlandığı başka bir cinsel kimlik var mıdır, diye sorabiliriz.
-
judith Halberstam
Her
tabu, her yasa ve her kural en azından iki işlev görür. Birincil düzlemde
bunlar davranışları denetim altında tutmak, insanların kültürün uygunsuz,
ahlâka aykırı ya da yanlış gördüğü şeyleri yapmasını engellemek için vardır.
Ama daha geniş bir düzlemde kurallar ve tabular, kültürün insan deneyiminden
bir anlam çıkarabilmek için bel bağladığı soyut kavramların betimlemeleri
olarak vardır. “Çalmayacaksınız” gibi bir kural, insanlara başkalarının
mallarını çalmamalarını emreder. Ama aynı zamanda “özel mülkiyet” kavramının kültürde
önemli bir görev gördüğü mesajını da iletir. Üstelik toplumda “özel mülkiyetin”
ve “çalmanın” ne olduğu konusunda bir görüş birliği olduğunu ve bu kükürde
yaşayanların bu fikirlerin ve ne anlama geldiklerinin farkında olduğunu farz
eder.
Bu
tür kurallar hiçbir zaman kendi başlarına tamam değildir. Bu soyut kavramlar,
olaylar bir kenara, yasalar halinde somutlaştığında, bağlama ihtiyaç duyar.
Bağlam beraberinde değişkenler getirir. Değişkenlerle birlikle de bu soyut
kavramların nasıl anlaşılacağı ve yorumlanacağı konusunda sorunlar baş
gösterir. Adamın biri açlıktan ölmemek için çalarsa “çalmak” hâlâ aynı şekilde
mi anlaşılır? Ya başka bir adam, çalmadığı taktirde onu öldüreceğini
söyleyerek kendisini tehdit ettiği için çaldıysa? Ya da bütün mevcut
kaynakları, başkası hiçbirine sahip olamasın diye tekeline almış birinden
çalarsa? O zaman ne olacak? Tek başına hiçbir soyul kavram ya da tek başına
hiçbir kural yeterli şekilde her gereksinimi karşılayamaz.
Soyut
bir ilkeyle bunun gerçek dünyadaki somutlaşması arasına köprü kurma işi,
karmaşık ve son derece zamansaldır. Bu köprü ancak anlık olarak ve belirli
tarihlerin mirasçıları olan ve belli yer ve zamanlarda yaşayan insanlar
tarafından kurulabilir. Soyut kavramları uygulamaya geçirme süreci, kaçınılmaz
olarak hem geçmişin hem günümüzün ortamını, kuramlarını, düşünüşlerini ve
göreneklerini yansıtır.
Hal
böyle olunca bu süreç aynı zamanda değişimi de yansıtır. En yavaş değişen
soyut kavramlar, en hızlı değişense bu kavramların gerçek yaşamdaki
uygulamalarıdır. Günlük uygulamaya şekillendirip bunlara kılavuzluk eden
düzenekler olan yasalar ve kurallarsa bu ikisinin arasında bir hızda değişir.
Bunların hepsi, insan kültürünün eserleri, yaşamlarımızı, ailelerimizi,
topluluklarımızı, şehirlerimizi, ülkelerimizi ve kurulularımızı düzenlemek
için kullandığımız araçlardır. Sürekli, karmaşık bir yaratım ve yıkım, büyüme
ve değişim ağı içerisinde var olan araçlar.
Cinsel
davranışlara denetlenmesi ve düzenlenmesi, kültürün kendisini var ettiği en temel
ve çoğu zaman en değişken alanlardan birisidir. Bekâret, insan kültürlerinin,
üyelerinin cinsel davranışlarına bir çeşit düzen dayatmak için geliştirdiği bir
dizi soyul kavramdan biridir. Her insan kültürü bekârete belli bir değer
yüklemez ve bekârete değer veren her insan kültürü de aynı şekilde ya da aynı
derecede değer vermez. Hatta, belirli bir kültürün bekâreti ele alış biçimi
zaman içerisinde değişebilir.
Yine
de bakirelerle bakire olmayanlar arasında bir fark yaratmak insan kültüründe
yaygın bir motiftir ve pragmatik açıdan bakınca, bunun böyle olması gerektiği
sonucuna varılabilir. Üreme olasılığı taşıyan cinsel etkinlik, bir kültürün
hayatla kalması ve gelişmesi için son derece önemlidir. Bu yüzden de bir
toplumun bireylerinin yaşamında bu etkinliğin başlangıcı anlamlıdır: Bu,
bireylerin halklarının uzun vadede hayatta kalması için verdiği savaşta
mücadeleye girdiği andır.
Tanımlardan
ayinlere, yasadan ahlâka kadar, bekâret hakkında konuştuğumuzda sözünü
ettiğimiz her şey, seksin önemli olduğu bilincinden yola çıkar. Seks
insan olarak hepimiz için her zaman önemli olmuştur ve muhtemelen daima da
olacaktır. Seksin ne şekilde önemli olduğu gittikçe daha da karmaşıklaşın
ıştır ama bu sadece büyük beyinlerimizin ve bunları kullanarak geliştirdiğimiz
karmaşık kültürlerimizin bir kanıtıdır. Esas konu, seksin önemli bir şey,
gayet gerçek şekillerde yaşamın kendisine özgü bir şey olduğudur. Bekâreti her
zaman umursamış olmamızın, muhtemelen her zaman da umursayacak olmamızın
nedeni budur.
Kafamızı
karıştıransa, bekârete bakışımızı destekleyen çerçevenin yeniliğe uğradığı
zamanlardır. Bunun bir örneği, Hıristiyanlık çağının ilk yıllarında,
geleneksel olarak sosyoekonomik ve ailevi bir endişe teşkil eden bekâretin bir
anda bireysel kutsallığın temel bir koşulu olarak seferber edilmesiyle
gerçekleşmiştir. Ayrıca bugün de, bekâret din çevresinden ve sosyoekonomik ve
akrabalıkla ilişkili temelinden arta kalanlardan uzaklaşırken
gerçekleşmektedir. Bekâret bunun yerine, deneyim ve kimliği düzenlemenin bir
yolu haline gelmektedir.
Bireysel
özerklik ve insan hakları eşitlikçiliği kavramları. Aydınlanma Çağı’nın son üç
yüzyıl boyunca geliştirdiği düşünsel ürünlerdir. Bunlar sadece kadın haklan,
köleliğin ve ırk ayrımcılığının kaldırılması ve toplumsal eşitlik alanında kaydedilen
diğer ilerlemeler gibi şeylere yol açmamış, aynı zamanda bir dizi başka
etkenle birleşerek sekste devrim yaratmıştır. Cinsellik giderek kişisel bir
özerklik alanı olarak görülmeye başlamıştır. Aileler, din yetkilileri ve hükümetler
bir zamanlar, insanların cinsel davranışlanna kanşmak için geçerli nedenleri
olduğu fikri karşısında çok az muhalefetle karşılaşıyordu. Bugünse kişinin
cinsel yaşamında söz sahibi olan başlıca geçerli yetkilinin, kişinin kendisi
olduğuna inanmaya gitgide daha yatkın hale geliyoruz. Bilgili ve bilinçli
verilen bireysel nza bugün, cinsel etkinliğin bir insanın yaşamında var olmasının
altın kuralı olmuştur.
Eşitlikçi
ve bilimsel düşünüş, cinselliği, görkemleri ve tehlikeleri cinsiyete bakılmaksızın
herkesçe paylaşılan bir şey ve insanlık durumunun genel anlamda evrensel bir
yönü olarak gören bir cinsellik felsefesi yaratmak için de birleşmiştir. Kadınların
da erkeklerin de benzer şekilde, nefretten arzuya kadar birçok cinsel duygu
yaşadıkları kabul edilmiştir. İnsanların bireysel cinselliklerini, adına
“cinsel kimlik" dediğimiz ve kişiliklerinin ayrılmaz bir parçası olarak
gördüğümüz şeye uygun olarak yaşadığına dair bir anlayışı ifade etmek için
temelde psikanalize dayah bir model kullanmayı öğrenmişizdir. Bu cinsel
kimliklerin, sadece istatistiksel (ve kültürel) olarak egemen heteroseksüel
şekli değil, birçok başka şekli de, özellikle de homoseksüelliği ve
transseksüelliği de kapsadığı gözlemlenmiştir. Bugünkü inancımıza göre
cinsellik, sayısız olası şekilde ortaya çıkabilen bir değişmezdir.
Kültürümüz
bu ve bununla ilişkili idealleri sindirip benimsedikçe, bekâret hakkında
düşünme şekillerimiz de değişmeye devam edecektir. Bekâret hâlâ anlamlı bir
terimdir, bekâretin işaret ettiği cinsel konum da hâlâ anlamlıdır. Ama
bekâretin taşıdığı önem gitgide kamusal olmaktan çok özel, kurumsal ya da
ailevi olmaktan çok da kişisel hale gelmektedir. Eşli bir cinsel yaşama
başlama kararı günümüzde büyük olasılıkla duygu, tahrik olma ya da merak gibi
içsel gerçeklikler üzerine kurulmaktadır. Bu, bir kadının eşli cinsel
yaşamının büyük olasılıkla zoraki evliliğin konuyu gündeme getirmesi yüzünden
başladığı günlerden çok farklıdır.
Kişinin
bekâreti nasıl anladığı ve tanımladığı da benzer şekilde daha kişiye odaklı
hale gelmiştir. Cinselliğin evrensel olduğu, özel edimlerin de ancak bu
evrenselin farklı görüntüleri olduğu fikri, penisin vajinaya girmesine dayah
ilişkiydi, uzun zamandır elinde bulundurduğu başlıca seks edimi konumunun fark
edilir bir biçimde dışına atmaya başlamıştır. Gay erkeklerle lezbiyenler
arasında ve giderek daha da yüksek bir
oranda
heteroseksüellerle biseksüeller arasında da, oral seks, anal seks ve karşılıklı
mastürbasyon bugün çoğu zaman bakireleri bakire olmayanlara dönüştüren şeyler
olarak görülmektedir. Yine de bazıları, kimi zaman şakadan kimi zamansa cidden,
cinsel bir etkinliğin içerebileceği bütün bu delikler için ve giriştikleri her
cinsel edim türü için ayn bir bekâretleri olduğundan söz etmektedir.
“Cinsellik başlangıcım” kavramsal- laştırmanın birçok farklı yolu, “ilk”
fikrinin de düşünülebileceği birçok farklı bakış açısı vardır.
Kimileri
de cinselliğin ömür boyu devam ettiği ve bir cinsel konumdan başkasına geçiş
yapmanın (gerçek bedensel bilginin edinimi) zaman aldığı anlayışına uygun
olarak, bekâreti yeniden tanımlamaya başlamıştır. Bu düşünüşe göre, kişinin
bekâretini kaybetmesi tek bir bireysel fiziksel olaydan çok, fiziksel,
duygusal, zihinsel ve psikolojik yönleri kapsayan bir süreçtir. Bu düşünüşün örneğini
çoğu zaman, insanlar seks açısından bilinçlenme duyumunu açıklamanın yollarım
aradığında görürüz: Diyelim, önce bekâreti sona erdiren teknik gerekleri
yerine getiren bir ilkten söz edip sonra da “işte şimdi gerçekten ne olduğunu
anladım” ya da “nihayet ne yapuğımı biliyonnuşum gibi hissettim” gibi
hissetmelerine neden olan bir deneyimi ya da deneyimleri tarif ettiklerinde. Bu
ille de saptırımcılık ya da iki karşıt görüşe birden inanma anlamına gelmez.
Çoğu zaman herhangi tek bir seks deneyiminden çok daha uzun süren bir cinsel
gelişim sürecini dürüstçe ifade etme girişimidir.
Gelişimsel
bir evre olarak bekâret kaybı bazı açılardan tuhaf bir fikir gibi görünebilir
ama bazı açılardan da son derece mantıklıdır. Tıpkı ergenliğin çocuklukla
yetişkinlik arasında var olan gelişimsel bir köprü olarak anlaşılması gibi,
cinsel deneyimsizlikle, günlük dilde bir adı olmayan ama belki de cinsel
ustalık denilebilecek bir cinsel konum arasında köprü görevi gören bir cinsel
gelişim evresi hayal etmek de zor değildir. Hem eşitlikçilige hem insan
kimliğine dair gelişimsel bir modele değer vermeye başlamış bir kükürde, ömür
boyu süren bir cinsellik çalışmasının bir parçası olarak görülen bir cinsel
öğrenme
dönemi (ya da isterseniz staj diyebilirsiniz) hayal etmenin çekici bir
yansızlığı vardır çünkü yaşa bakmaksızın eşit şekilde hem erkeklere hem
kadınlara, hem heteroseksüellere hem heteroseksüel olmayanlara uygulanabilir.
Günümüzde
bekâreti farklı şekillerde düşünebilmemiz birçok felsefi ve ideolojik açıdan
devrim niteliği taşımaktadır, özellikle de bunun, kadınları, kendi kararlarını
veren özgür bireyler olarak gören tarihte benzeri görülmemiş bir yaklaşımı
yansıttığı düşünüldüğünde. Ama bu kitabın da defalarca gösterdiği gibi,
bekâreti birçok farklı şekillerde kavramsallaştırmak hiç de yeni bir şey
değildir. Modern düşünüş tek parçadan oluşan bir bekâret anıtını
parçalamamıştır çünkü ortada hiçbir zaman böyle tek parça bir anıt olmamıştır.
Ancak
bugün bekâret hakkındaki şeyleri karmakarışık şekillerde düşünmemiz
sıradışıdır. Bu, birbirinden aşırı derecede farklı bakış açılarını ve
felsefeleri kapsamaktadır. Böylesine karmakarışık bir bekâretler girdabı,
Hıristiyanlığın gelişen cinsel ideolojilerinin, pagan, Gnostik ve Yahudi
kültürlerinin toplumsal, ekonomik ve ayinsel bekâret ideolojileriyle bir arada
girdap gibi döndüğü, bunlarla savaştığı ve bazı durumlarda karıştığı
Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarından beri var olmamıştır. Araya giren yüzyıllar
bize, alışkanlıklarımızı sabitleştirmemiz ve cinsellik ve bekâret konusunda
Kilise’nin egemen olduğu Batı düşüncesinin doğuştan, doğal ya da Tanrı’nın
isteği olduğunu varsaymamız için gereken bütün zamanı sağlamıştır. Ama bugün
yeni paradigmalar eski paradigmalarla karşı karşıya geldikçe ve gelişen
ideolojiler bin yıllardır ortalıkta olan ideolojilerle omuz omuza geldikçe,
uzun zamandır var olan demirbaşların çoğunun paslandığı göze çarpmaktadır.
İnsanlar buna korku ve nefretle, şüphecilik ve tahlille ya da büyük coşkuyla
tepki verebilirler ama bakire olsun ya da olmasın çok az kişi bunun karşısında
kayıtsız kalır.
Bu
sadece gelişmiş Batı, yani bekâretin tarihini keşfeden bu kitabın yapı
iskelesini kuran “Batı kültürü” dediğimiz geniş alan için değil, dünya geneli
için de geçerlidir. Uçaktan elektronik postaya kadar birçok teknolojik yenilik
sayesinde dünya. dedikleri gibi, gitgide küçülüyor. Apayrı kültürler her gün
birçok farklı şekilde birbirleriyle temas kuruyor. Bu karşılaşmalarda,
sanayileşmiş Batı’nın korkunç siyasi ve ekonomik gücü, bununla orantılı bir ölçüde
korkunç bir kültürel etki yaratmaktadır. Seyahat ettiğimizde, mal ihraç
ettiğimizde, yardım sağladığımızda, yabancı topraklarda savaştığımızda, kültürümüzü
de yanımızda götürüyoruz. Buna cinsellik kültürümüz de dahildir.
Yani
Batı’da meydana gelen cinsellik paradigması değişimi aslında hiç de Bau’yla
sınırlı değildir. Yine de bunun, arkasından dünyayı sürükleyen, önüne geleni
yıkıp geçen durdurulamaz bir güç olup olmadığı tartışılır. Diğer kültürlerin
seks, cinsiyet ve bekâret konularını ele almak için başvurduğu kendilerine
özgü öncelikleri, felsefeleri ve mantıkları vardır ve bu kültürler seks
kültürünün davetsiz misafirleriyle uğraşmaya yabancı kültürlerden daha hevesli
olacak diye bir şey de yoktur.
Bu
çoğu zaman çatışmaya yol açmaktadır. Kadın konuları ve özellikle de kadınların
cinsel ve üretken hayatlarına ilişkin konular düzenli olarak uluslararası
siyasi ve toplumsal gündemlerin diplerine atılmaktadır. Bu zor konularda
harekete geçildiğindeyse, insan hakları felsefesinin, küresel yardım programlarının
ve kültürel bütünlüğün farklı talepleri, ne yapılması gerektiğini bilmeyi
zorlaştırabilir. Birçok yerde, özellikle de İslam dünyasında uygulanan kadın
genital organların kesilerek sakatlanmasını (FGM ya da “kadın sünneti” olarak
da bilinir) sona erdirmek için durmaksızın devam eden çalışmalarda, çok büyük
bir gerilim yaşanmaktadır: Bir tarafta, kızları ve kadınları kendi isteklerine
karşı fiziksel olarak sakat bırakılmaktan koruma arzusu; diğer tarafta,
çoğunluğu Batılı olan konudan sorumlu kuruluşların, bunu yaparak ancak kendi
kültürel önceliklerini ve cinsel ideolojilerini yardım etmeye çalıştıkları kişilere
zorla kabul ettirmeye çalışıyor gibi görülmelerinde başarı sağlayabilecekleri
fikri. “Namus cinayetlerine” (ailelerinin namusuna zarar verdiğine bir şekilde
karar verilen kadınlara uygulanan, çoğu zaman ailelerinin ve kültürlerinin
bekâret beklentilerini gerçekten ihlâl ettikleri ya da öyle zannedilmesi
gerekçesiyle
işlenen, sakat bırakmayı ya da cinayeti kapsayan şiddet edimleri) müdahale
girişimleri de çoğu zaman benzer bir yazgıyla karşı karşıya kalır. Birleşmiş
Milletlerin nihayet Ekim 2004'te namus cinayetlerini kınayan bir karar
çıkarmasına karşın, bu konuda anlamlı uluslararası yüzleşmelerin gerçekleştirilmesi,
büyük olasılıkla uzun zaman alacaktır, tabii eğer gerçekleştirilirse.
Bekâretle
ilgili kadınlara yönelik şiddet uygulamaları, korkunç insan hakları
ihlalleridir ama aynı zamanda karmaşık kültürel sorunlardır. Ne kadın sünneti
ne de namus cinayetleri, kendi başlarına kolayca ele alınabilecek konulardır.
Bunlar sadece sorunlu bekâret ideolojilerine ilişkin meseleler olarak bile ele
alınamazlar çünkü kadın sünneti de namus cinayetleri de bekâretten çok daha
fazlasını kapsar.
Kadınlara
yönelik bu tür yıkıcı şiddet uygulamalarının sona erdiğini görme arzumuz ne
kadar aşırı olursa olsun, başka kültürlerin, iş cinselliğe gelince izledikleri
yollardan öylece vazgeçip Balı’nın kültürel önceliklerini benimsemelerini beklemek
gerçekçi değildir. Özellikle de bekâret gibi son derece değişken bir bölgede
bunu yapabilmenin yolları çoğu zaman sarp ve belirsizdir. Varsayımın ve
bilgisizliğin karanlığında bu tür yolları geçme girişimi, olsa olsa süreci daha
da zorlaştırır. Bunun gibi kitaplar (tabii ki sadece bununla sınırlı değil)
değişimin hayati bir parçasıdır. Bekâret meselelerinin ve tarihinin bütün
yönleriyle ilgili bilgiler, hatta bu konuda araştırma yapılabileceğinin,
bekâretin bir tarihinin olduğunun farkında olmak bile, çoğu zaman
doğanın indirgenemez bir gerçeği olarak gösterilen toplumsal bir ilkeyle
uğraşırken vazgeçemeyeceğimiz bir silahtır.
Antropologlar
ve tarihçiler, bekâreti çalışmak için ancak nadir girişimlerde bulunmuşlardır,
bu girişimler de dar kapsamlı olmuştur: Bunun gibi araştırına tarzında bir kitap
bile dünyanın ancak küçük bir kısmının şöyle bir kabasını almaktadır. Bekâret
konusunda hâlâ toplanması gereken çok miktarda bilgi ve yazılması gereken çok
sayıda kitap vardır. Benim bu sayfalarda boş bıraktığım yerlerin (ve benim bu
kısıtlı incelemede 372
yanma
bile yaklaşamadığım, bekâret tarihinin ve kültürünün kapsadığı uçsuz bucaksız
bölgelerin) başkaları tarafından doldurulması ve bu konunun daha, çok daha iyi
anlaşılması en büyük temennimdir.
Geçmişi
sonradan anlamak rahatlıktır ve bazı açılardan da bir kurgudur. Tarih kitapları
çoğu zaman okurda, sanki görkemli bir plana göre gerçekleşen bir tarih
okuyormuş gibi bir his uyandırır. Ancak tarih kayıtlarının bütün uçsuz
bucaksızh- gı, hiçbir tarihçinin asla tamamım dahil edemeyeceği milyonlarca veri
parçacığı, iyi ya da kötü bunun aslında doğru olmadığım kanıtlar. Olaylar
bilinen belirli sonuçlar meydana gelsin diye öyle gerçekleşmezler. Sadece
gerçekleşirler. Tarih kitaplarına geçen olaylar, karmaşık bir girişim,
durağanlık ve saf aptal şansının bileşimi sayesinde bu kitaplara geçerler.
Batı kültürünün şu anda, özellikle bekâret kültüründe ve genel olarak
cinsellik ve cinsiyet kültüründe ciddi değişim sancıları çektiği açıkça görülse
de, bu değişimlerin bizi nereye götüreceğini söylemek imkânsızdır.
Bekâretin
geçirdiği çağlar boyunca yaptığım bu gezinin sonunda, ancak açılış bölümünde
söylediğime geri dönebildiğimi fark ediyorum. Bekâret soyut bir kavramdır ama
bu soyut kavram, Batı kültürlerimizi düzenleme şeklimiz açısından o kadar büyük
bir anlam taşımıştır ki yaşamlarımızı bu kavram etrafında düzenlemiş, kavramı
dinlerimizin, yasalarımızın, evlilik tanımlarımızın ve aileleri düzenleme
şeklimizin bir parçası olarak yaratmış ve kimlik ve kişilik kavramlarımızın
bir parçası olarak kurmuşuzdur. Değişen kültürümüz bizi nereye götürürse
götürsün ve bekârete ilişkin fikirlerimiz ne yönde değişirse değişsin,
cinsellik en ufak bir önem bile taşıdığı sürece, başka bir şey söyleyemesem de
en azından, bekâretin ve ba- kir(e)lerin hepimiz için son derece önemli olmaya
devam edeceğini kesin olarak söyleyebileceğimi düşünüyorum.
1:
Bir
Bahire Gibi?
Antik Yunan bekâreti konusunda
kullanılan dil, Giulia Sissa’nın Greek Virgtnity (Yunan Bekâreti)
(çeviren, Arthur Goldhammer) adlı eserinde tartışılan konulardan biridir
(Cambridge, MA: Harvard University Press, 1990).
Ortaçağ âlimlerinin bekârete ve iffete
yaklaşımı birçok kaynakta tartışılmaktadır. Bunlann içinde en çok tutulan iki
tanesi, Pierre Payer’in 5ex and thc Penitenti- als: The Development of a
Sexua1 Code, 550-1150 (Seks ve Pişmanlıklar: Bir Cinsellik Yasasının
Gelişimi 550-1150) (Toronto: University of Toronto Press, 1984) ve The Bridling
of a Desire: Vieıvs of Sex in the Later Middle Ages (Arzuyu Dizginlemek:
Ortaçağ’ın Sonlarında Sekse Dair Görüşler) (Toronto: University of Toronto
Press, 1993) adlı eserleridir.
Seksoloji literatüründe nadiren
tartışma konusu olan çocuk cinselliği antropologlar tarafından daha sık ele
alınmıştır. Dünya genelinde çocuk cinselliği konusunda yapılmış araştırmaları
toplayan dört ciltlik muazzam bir ansiklopedi. Di- ederik E Janssen, Corpus
“Gmwmg Up Sezually” (Külliyat “Cinsel Olarak Büyümek"), (Berlin,
Magnus Hirschfeld Archive for Sexology [Magnus Hirschfeld Seksoloji Arşivi),
2002-2005) sürekli şu adreste güncellenmektedir: http://www2.hu-berlin.de/sexology/GESUND/ARCHIV/GUS/GUS_AFS.HTM.
Doğum öncesi genital uyarılma
konusunda şu kaynak bir tartışma sunmaktadır: Catherine Blackledge, The
Story of V: A Natunıl History of Feınale Sexuality (Vnin Hikâyesi:
Kadın Cinselliğinin Doğal Tarihi) (New Brunswick, NJ: Rut- gers University
Press, 2004).
Jung’un cinsel öncesi kavramı
konusunda bakınız, C. G. Jung, “The Transformati- on of Libido" (Libidonun
Dönüşümü), Collected Worhf of C. G. Jung, cilt 5, Re- ad, Herbert ve
diğerlen, editörler, (New York, Pantheon Boks, 1953).
Evlilik yaşma ilişkin istatistiklere
şu raporlardan ulaşılmıştır: Amerikan Nüfus Sayımı Bürosu, Amerikan Ticaret
Bakanlığına bağlı Nüfus Sayımı Bürosu ve Ulusa! İstatistik Bürosu tarafından
hazırlanan ’U.S. Adulls Postponing Marriage 2001" (Amerikan Yetişkinleri
Evliliği Erteliyor 2001). Ingiltere “Report 2001: Population Trends 111:
Marrıages: Age at Marriage by Sex and Previous Mari- tal Staıus" (Rapor
2001: Nüfus Eğilimleri 111: Evlilikler: Cinsiyete ve Önceki Medeni Hale Göre
Evlilik Yaşı). Amerika, Ingiltere ve gelişmiş Ban daki diğer ülkelerden gelen
sonraki raporlar, geç evlilik eğiliminin kalıcı hale geldiğini ve devam
ettiğini göstermiştir.
Roma Katolik Kilisesi nin kutsanmış
bakireleri konusunda daha ayrıntılı bilgi için, United States Associaıion of
Consecrated Vitginsc (Amerikan Kutsanmış Bakire Birliği) başvurunuz. Bakınız
Amerikan Kutsanmış Bakire Birliği internet sitesi, httpyAvww.consecratedvirgins.org.
Bekâret yeminlerinin etkililiği Peter
Beamıan ile Hannah Brûcknerin "Promising the Future: Virginity Pledges as
They Affect Transition to First Intercourse" (Gelecek Sözü: Bekâret
Yeminlerinin İlk Cinsel Birleşmeye Geçiş Üzerindeki Etkileri) adlı
makalelerinde konu edilmekledir, The American Journal of Soa- ology 106
(Chicago: University of Chicago Press, Ocak 2001).
Gitgide daha da cok sayıda kişisel
anlatılara dayalı ve bilimsel çalışma, cinsel perhizin tanımları arasında
neyin cinsel etkinlik sayılıp sayılmadıgına. ne tur cinsel etkinliklerin
bekâreti kesin olarak sonlandırdığına vs. dair farklılıkları incelemektedir.
Bunlar arasında şunlar vardır: Patricia Goodson. Sandy Suther ve diğerleri
“Defining Abstinence" (Cinsel Perhizi Tanımlamak), Journal of Schoal
Health 73 no. 3 (Mart 2003); Kaiser Aile Vakfı ve Sevcnteen (On
Yedi) dergisi. Ser Smarts. Virginity and the First Time (Seks
Bilmişleri: Bekâret ve İlk Cinsel İlişki). Henry J. Kaiser Aile Vakfı, yayın
no. 3368 (Ekim 2003); Stephanie A Sanders ve June Machover Reinısch. “Would You
Say You 'Had Sex’ If?" (Ne Yapmış Olsaydım “Seks Yaptım" Derdiniz?),
Journal of the American Medical ,4s- sociation (Amerikan Tıp Birliği
Dergisi). 281 no. 3 (20 Ocak, 1999): 275-277; M. A. Schuster, R. M. Bell ve D.
E. Kanouse. “The Scxual Practices of Adoles- cenı Virgıns: Geniıal Se.vual
Activities of High School Studenıs Who Havc Ne- ver Had Vaginal
Intercourse" (Ergen Bakirelerin Cinsellik Uygulamaları: Hiç Vajina
Birleşmesi Yaşamamış Olan I_ise Öğrencilerinin Genital Cinsel Etkinlikleri), American
Journal of Public Health (Amerikan Kamu Sağlığı Dergisi), 86 no. 11 (1996):
1570-1576; ve Israel M. Schwartz. “Se.Kual Activity Prior to Co- iıal
Initiation: A Comparison Betvveen Males and Females" (Birleşme Başlangıcı
Öncesinde Cinsel Etkinlik: Erkeklerle Kadınlar Arasında Bir Karşılaştırma). Archives
o/Sexual Behavior (Cinsel Davranış Arşivleri), 28 no. 1 (1999): 6.3-69.
2:
Bakire
Olmanın Önemi
Cok çeşitli türleri inceleyen
karşılaştırmalı cinsellik biyolojisi ve toplumbilimi konusunda bilgi, birçok
kaynağın yansı sıra şuniarda sunulmaktadır Blackledge. The Story of V:
Opcning Pandora's Box (Vnin Hikâyese Pandora'nm Kutusunu Açmak) (Londra:
Weidenfeld & Nicolson, 200.3); Sarah Blaffer Hrdy, Mother Natura:
Natura! Selcction & the F emele of the Speties (Doğa Ana: Doğal Seçilim
& Türlerin Dişisi) (Londra: Chatto & Wmdus. 1999); Willıam G. Eberhard.
Sexual Selection and Aninıal Gcnitalia (Doğul Seçilim ve Hayvanların Geniıal
Organları) (Cambridge, MA: Harvard
University Press, 1985); Bcttyann Kevles, Females o] the Spccies: Scx and
Survtval in the Animal Kingdom (Türlerin Dişisi: Hayvanlar Aleminde
Cinsellik ve Hayatta Kalma) (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1986).
insanlarda bekâret bilincinin ortaya
çıkmasına ilişkin mûlkiyet/aıaerkillik kuramı konusuna giriş niteliğinde bir
tartışma şu kaynakta bulunabilir: Timothy Taylor. Tlıe Prchistory of Sex:
Four Millilin Years of Human Sexual Culture (Cinselliğin Tarihöncesi:
İnsanın Cinsel Kültürünün Dört Milyon Yılı) (New York: Ban- tam Books. 1996).
Bu konuda başka tartışmalarda şu kaynaklarda bulunabilin Shirley Ardener.
“Defining Females: The Nature of V/omen in Society" (Dişileri Tanımlamak:
Toplumda Kadınların Doğası), Cross-cultural Perspectivcs on Wo- mnı 4
(Kadına Çok Kültürlü Bakış Açılan 4), (Providence. Rl: Bcrg, 1993); Ot- tokar
Nemccek, Virginity: Pre-Nuptial Rites and Rituals (Bekâret: Evlilik
Öncesine Dair Töreler ve Törenler) (New York: Philosophical Library. 1958):
Elisa Ja- nine Sobo ve Sandra Bell, editörler. Celibacy, Culture, and Society:
The Anthropo- logy of Sexual Abstinence (Bekârlık, Kültür ve Toplum:
Cinsel Perhizin Antropolojisi) (Madison: University of Wisconsin Press, 2001).
Aline Roussellc’in. başka konuların
yanı sıra, eski dünyada tehlikeye karşı korun- masızlık ve bebek öldürülmesi
konusunda sunduğu kapsamlı yorum için bakınız: Porneia: On Desire and the
Body in Antiıjuiry (Porneia: Eski Çağda Arzu ve Bedene Dair), Felicia
Pheasant, çeviren (laındra: Basil Blackvvell Ltd., 1988).
Yasa Kitabının bu kitapta yer alan
İngilizce çevirisi 22:13-21 bana aittir. Yardımları için Danya Ruttenbcrg'e
teşekkürü borç bilirim.
3:
Himenbilim
C. Jcnny. M. L.
Kııhns ve F. Arakawa. "Hymens in Newbom Female Infants" (Yeni Doğan
Kız Bebeklerinde Himenler), Pediatrics (Çocuk Sağlığı). 80 (1987). doğuştan
himen yokluğunun % 0.03’ten daha az bir sıklıkta görüldüğü tahmin edilmektedir,
Himeni evrimsel bir amacı olduğuna
dair kuramlar, başka kaynakların yanı sıra şu kaynaklarda bulunabilir:
Blackedge, The Story of V: Opening Pandora’s Box (Vnin Hikâyesi;
Pandora’nın Kutusunu Açmak) (Londra: VVeıdenfeld & Nicol- son, 2003) ve
Elaıne Morgan. The Aifuatir Apt Hypothesis (Sucul Kuyruksuz Maymun Hipotezi),
(New York: Stein and Day. 1982).
Himenin şekli, büyüklüğü ve
boyutlarında görülen çeşitlilik sayısız raporda tartışılmıştır. Bunların
arasında şunlar vardır: Abby Berenson. “A Longiıudinal Srudy of Hymenal
Morphology m the First 3 Years of Life" (Yaşamın İlk Üç Yılında Himenin
Biçimi Üzerine Uzun Zamanlı Bir Araştırma), Pediatrics (Çocuk Sağlığı),
95 no. 4 (Nisan 1995): 490-6; Berenson. “Appearance of the Hymen at Birth and
One Year of Age: A Longitudinal Study" (Himenin Doğumda ve Bir Yaşında
Görüntüsü Üzerine Uzun Zamanlı Bir Araştırma). Pediatrics (Çocuk Sağlığı). 91
no. 4 (Nisan 199.3): 820-5; Berenson ve James J. Grady, “A Longi- rudinal Study
of Hymenal Development from 3 to 9 Years of Age" (Üç Yaşından Dokuz Yaşma
Kadar Himen Gelişimi Üzerine Uzun Zamanlı Bir Araştırma). The Journal of
Pediatrics (Çocuk Sağlığı Dergisi), 140 no. 5 (Mayıs 2002): 600-607;
Berenson ve diğerleri, “Appearance of the Hymen ın Prepubertal
Giriş" (Ergenlik Çağı Öncesi
Kızlarda Hinıenin Görüntüsü), Pediatrics (Çocuk Sağlığı). 89 no. 3 (Man 1992):
387-94; Astrid H. Heger ve diğerleri. “Appe- arance of Genitalia in Giriş
Selecled for Nonabuse: Review of Hyme.nal Morp- hology and Nonspccific
Findings" (Suiistimale Uğramadığı İçin Seçilen Kızlarda Genital
Organların Görünüşü: Himenin Biçimi ve Belirsiz Bulgular Üzerine İnceleme), The
Journal of Pcdiatric and Adolescent Cynecology (Çocuk ve Ergen Jinekolojisi
Dergisi), 15 (2002): 27-35.
Kapalı himenin kalıtımsal olarak anne
tarafından geçmesini ayrıntılarla açıklayan konuyla ilgili bir durum çalışması
şudur: J. R. Stelling ve diğerleri, 'Dominant Transmission of Imperforate
Hymen" (Doğuştan Kapalı Himenin Baskın Olarak Geçmesi), Fcrtility and
Sterility (Doğurganlık ve Kısırlık), 74 no. 6 (2000): 1241-44.
Kapalı hinıen teşhisi konulabilecek
bazı vakalarda görülen olası cinsel tacizin anlaşılması üzerine iki makale
şunlardır: C. D. Berkowitz. S. L. Elvik ve M. Lo- gan, "A Sinıulaled
Acquired Imperforate Hymen Following the Genital Trauma of Sexual Abuse”
(Cinsel Taciz Travması Sonrasında Kazanılmış Sahte Kapalı Himen). Clinical
Pediatrics (Klinik Çocuk Saghgı). 26 (1987): 307-9 ve Anne S. Botash ve
Florence Jean-Louis, "Imperforate Hymen: Congenıtal or Acqu- ired from
Sexual Abuse?” (Kapalı Himen: Doğuştan mı. Yoksa Cinsel Taciz Yoluyla mı Kazanılmış?),
Pediatrics (Çocuk Sağlığı), 108 no. 3 (Eylül 2001): 53 ve sonraki birkaç sayfa.
Himen araştırması konusunda bugüne
kadar yayımlanan en faydalı karşılaştırmalı çalışma şudur: Heger ve diğerleri,
“Appearance of Genitalia in Giriş Selected for Nonabuse" (Suistimala
Uğramadığı İçin Seçilen Kızlarda Genital Organların Görünüşü). Bu bölümde
tartışılan farklı himen görünüşlerinin göreceli sıklığı. bu makalede sunulan
tablolardan alınmıştır.
Farklı biçim ve görünüşleri belirlemek
için kullanılan ölçütler şu kaynaktan alınmıştır: American Academy of
Pediatrics (Amerikan Çocuk Saghgı Bilimcileri Birliği), “Committee on Child
Abuse and Neglect: Guidelines for the Evaluaıi- on of Sextıal Abuse of
Children" (Çocuk İstismarı ve İhmalkarlığı Komitesi: Çocuklarda Cinsel
İstismar Değerlendirmesinin Ana Hatları), Pediatrics (Çocuk Sağlığı),
103 no. I (1999): 186-191.
4:
Umursuz
ve Çekişmeli Arayış
Eski ve Ortaçağ tıp literatüründe
bekâretin tarihini ayrıntılı bir şekilde ele alan yakınlarda yazılan kaynaklar
arasında şunlar vardır: Joan Cadden, The Meanings of Sex Difjerence in the
Middlc Agcs (Ortaçag’da Cinsiyet Farkının Anlamları). (Cambridge University
Press, 1993); Monica H. Green, "Obstetrical and Gyne- cological Texts in
Middle English” (Kadın Doğum ve Jinekolojisi Konusunda Ortaçağ İngilizcesinde
Yazılan Metinler), Studies in the Age of Ckaucer (Cha-
uccr Çağı Çalışmaları). 14 (1992):
53-88 ve Green'in kitabı. The Trotula: A Medieval Compendium of
Woınen’s Medicine (Trotula Metinleri: Kadınların Tıbbı Konusunda Bir
Ortaçağ Derlemesi) (Philadelphia: University of Pennsylvania Press. 2001); Ann
E. Hanson, “The Medical Writers" Women" (Tıp Yazarlarının Kadını). Before
Sexuality (Cinsellik Öncesi), David Halperin, editör (Princeton: Princeton
University Press, 1990); Helen King. “Bound to Bleed: Artemis and Greek Wonıen*
(Kanamaya Mecbur: Artemis ve Yunan Kadınlar), Images qf Wotnen in
Aııtiquity (Antik Çağda Kadın İmgeleri), Averil Cameron ve Amelie Kuhrt,
editörler (Detroit: Wayne State University Press, 1983): 109-27; ve King'in
“Producing Woman: Hippocratic Gynecology” (Kadını Üretmek: Hi- pokrat
Jinekolojisi), Womeıı in Ancicnt Socicties: An Hlusion of the Niglıt
(Antik Toplumlarda Kadınlar: Gecenin Yarattığı Yanılsama), L. J. Archer ve
diğerleri, editörler (Londra: Macıııillan. 1994): 102-14: Esther Lasıique ve
Helen Lernay, "A Medieval Physician's Guide to Virginity" (Ortaçağ
Doktorunun Bekâret Kılavuzu), Sex in the Middle Agcs: A Book
of Essays (Ortaçağ’da Cinsellik: Denemeler Kitabı), Joyce E. Salisbury,
editör (New York: Garland Publishing, 1991); Marie H. Loughlin, Hymeneutics:
Interpreting Virginity on the Early Modem Sta- ge (Himen Yorumlaması:
Modern Zamanın Başlarında Bekâreti Yorumlamak), (Leıvisbuıg, PA: Bucknell
University Press. 1997); Rousselle. Poıneia: On Desire and the Body in
Antupüty (Pomeia: Eski Çağda Arzu ve Bedene Dair), Felicia Pheasanı,
çeviren (Londra: Basil Blackwell Ltd., 1988); Sissa, Greek Virginity (Yunan
Bekâreti), Arthur Goldhanımer, çeviren (Cambridge, MA: Harvard University
Press, 1990). Son olarak da Kathleen Coyne Kelly'nin şu kitabında sunduğu
muhteşem inceleme tek başına alkışı hak etmektedir: Peıforming Virginity
and Testing Chastity in the Middle Ages (Ortaçağ’da Bekâreti
Gerçekleştirmek ve İffeti Test Etmek), Routledge Research in Medieval Studies
Series (Ro- utledge Ortaçağ Çalışmaları Dizisi) (New York: Routledge, 2000).
5:
Bakireyle
Doktor
Spekulum muayenesi konusunu tarihsel
bağlamı içerisinde ele alan kaynaklar şunları kapsamaktadır: Susan Edvvards, Eemale
Sexuality and the Law: A Study of Coııstructs of Female Sexuality as They
hı/brm Statute and Legal Procedurc
(Kadın Cinselliği ve Yasa: Kadın
Cinselliğinin Yapılarının Kanun ve Yasal İşlemler Üzerindeki Etkisi Konusunda
Bir Çalışma). (Oxford: Martin Robertson, 1981); Toby Gelfand. Pro/essionulizing
Modern Medicine: Paris Surgeons and Mc- dieal Science and
Institutions (Modem Tıbbı Profesyonelleştirmek: Paris Cerrahları ile Tıp
Bilimi ve Kurumlan). (Westport. CT: Greenwood Press. 1980); Ornella Moscucci.
The Science af VVbnum: Gynaecology and Gender in England. 1800-1929
(Kadın Bilimi: Ingiltere’de Jinekoloji ve Cinsiyet, 1800-1929), Scri- es:
Cambridge Hisrory of Medicine (Cambridge Tıp Tarihi Dizisi). Charles Webster ve
Charles Rose.nberg, editörler (Cambridge: Cambridge l'niversily Press. 1990);
James V. Ricci. The Genealogy of Gynaecology (Jinekolojinin Şeceresi).
(Philadeiphia: Blakislon. 1943); Peter Skegg, Lmv. Ethics, and Medicine:
Studies in Medical Lav; (Yasa. Erik ve Tıp: Tıp Yasası Çalışmaları),
(Oxford: Ox- ford liniversity Press. 1984).
Sanayileşmiş
Batının 20. yüzyıl bağlamında bakire şifası miti üzerine bilhassa ciddi ve
öğretici bir inceleme şudur: Roger Davidson, “This Pemicious Delusion: Law.
Medicine. and Chıld Sexua! Abuse in Early Tivenlieth-Cenıury Scolland"
(Tehlikeli Aldanma: Yirminci Yüzyıl Başlarında Iskoçya'da Yasa. Tıp ve Çocuk
Cinsel Istisman), Journal ofthe Hısıory of Sexualily (Cinsellik Tarihi
Dergisi). 10/1 (Ocak 2001): 62-77. ' ’
Genel olarak zührevi hastalık
sorunları konusunda, özellikle de çocuklarda zührevi hastalık konusunda
bakınız: Wayland Debs Hand, Magical Medicine: The Folkloru: Componcnt of
Medicine in Folk Belief. Gustom, and Ritual of thc Peoples of Europe and America
(Sihirsel Tıp: Avrupa ve Amerika Halklarrnın İnanışları. Gelenekleri ve
Törenlerinde Folklorik Tıp Unsuru), (Berkeley. University of Califomia Press.
1980) ve Timothy Taylor. “Vencreal Dısease m Nmetecnth- Century Children"
(On Dokuzuncu Yüzyıl Çocuklarında Zührevi Hastalık). Journal of Pschohıstory
(Psiko-tarih Dergisi). 12/4 (İlkbahar 1985): 431-63.
Bakire şifası mitine ilişkin Güney
Afrika'da bugün yaşanan sorunları ele alan birçok değerli kaynak arasında şu
vardır: Eilecn Meier. “Child Rape in South Afri- ca" (Güney Afrika'da
Çocuk Tecavüzü), Pediatnc Nursiııg (Çocuk Hemşireliği). 28/5 (2002):
532-35. Bu konuda çıkan haberler de, bilimsel bir bakış açısı sım- masa da
aydınlatıcı olabilir.
Helen King'in konu incelemesi, The Disease
of Virgıns: Green Sickness. Chlomsıs. and tlıe Problems of Puberty
(Bakire Hastalığı: Yeşil Hastalık, Kloroz ve Ergenlik Çağı Sorunları), (New
York; Routledge. 2004). lıpla kültürün kesişmesi tarihinde bir cevherdir. Daha
kısa ama yine de faydalı bir değerlendirme için bakınız. Robert P. Hudson,
“The Biography of Disease: Lessons from Chlorosis" (Hastalığın Özgeçmişi:
Klorozdan Alınacak Dersler), Fullerin of thc History of Medicine (Tıp
Tarihi Bülteni), 51 (1977): 448-463.
Bu bölümün sonunda alıntılanan halk
şiirinin yazan belli değildir. Şiir şu kaynakta bulunabilir: “A Cırrc for ye
Greene Sicknesse” (Yeşil Hastalığın için Bir Şifa). Bodleian Ms. Rawlinson
şair. 172, 2v.
Ortalama himen boyudan konusunda bilgi
birçok kaynakta bulunabilir. Bunlann arasında şunlar vardır: Berenson ve Grady,
'A Longitudinal Study ol Hymenal Developmenı from 3 to 9 Years of Age" (Uç
Yaşından Dokuz Yaşma Kadar Himen Gelişimi Üzenne Uzun Zamanlı Bir Araştırma), The
Journal of Pediatrics (Çocuk Sağlığı Dergisi). 140 no. 5 (Mayıs 2002):
600-607; ve Susan Pokomy. “Configuration of the Prepubcrtal Hymen” (Ergenlik
Öncesi Himenin Biçimi).
American Journal of Obstctrics and
Gynecalogy (Amerikan Kadın Doğum ve Jinekoloji Dergisi),
157 /4. bolüm 1 (Ekim 1987): 950-56.
Ana akım basın, yeniden himen yapımı
ameliyatları ve buna ilişkin up etiği konusunda makalelerle süslenmiştir.
Bunun, bu kitabın hazırlanmasında başvurulan iki örneği şunlardır: Sue Ycon
Choi, "Restoring Vîrginity: Hymen Rcpair Sur- gery Saves Lives at thc
Expense of Deccption" (Bekâreti Yenilemek: Himen Onarma Ameliyatları
Aldatma Pahasına Hayat Kurtarıyor), Issucs; Berkeley Mc- dirul Journal
(Yayınlar: Berkcley Tıp Dergisi), (Sonbahar 1998). (http://www.ocf.lierkeley.edu/~issues/fall98/hymenrep.html) adresinde
bulunmuştur ve Susan Oh. “Just Likc a Virgin?" (Tıpkı Bir Bakire Gibi?), Maclcan's
113/24 (Haziran 12, 2000): 44-46. Tıp mesleğinin bu konudaki kendi etik tartışmasına
faydalı bir genel bakış için bakınız: A. Logmans ve diğerleri. “Should Doctors
Reconstruct the Vaginal Introitus of Adolescent Giriş to Mimic thc Virginal
State? Who Wants thc Procedure and Why" (Doktorlar Bekâret Durumunu
Taklit Etmek İçin Ergen Kızların Vajina Girişini Yeniden Yapmalı Mı? Bu İşlemi
Kimler Neden İstiyor?). British Mcdicat Journal (İngiliz Tıp Dergisi).
316/7129 (7 Şubat. 1998): 459-60.
6: Bomboş Sayfa
Belfast Queen Üniversitesinden
antropolog Paloma Gay-y-BIasco'nun Jitan bekâreti üzerine yaptığı çalışına, Gypsics
in Madrid: Sex. Gcndcr and the Peıformancc of Identity (Madrid'deki
Çingeneler: Cinsellik, Cinsiyet ve Kimlik Performansı), (Oxford: Berg, 1999),
insanı hayretler içinde bırakan örnek niteliğinde bir kaynaktır. Araştırmacının
iki makalesi. "Gilano Undersıandings of Fcmale Vir- ginity: Sex and the
Construction of Ethnıc Difference" (Jitanlann Kadın Bekâreti Anlayışları:
Seks ve Etnik Ayrımın Yapılışı), Cambridge Antlıropology (Cambridge
Antropoloji Dergisi), .17 no.l (1994) ve 1997 tarihli “A 'Differenı' Body?
Desire and Vîrginity among Gitanos" (Farklı Bir Beden? Jitanlarda Arzu ve
Bekâret), The Journal of Royal Anlhropological Institule (Kraliyet
Antropoloji Enstitüsü Dergisi), no. 3, hu bolümün başında ele alman belirli
inanışlar ve uygulamalar konusunda daha odaklanmış tartışmalar sunmaktadır.
Akranlarının kendi bekâreti hakkında
(kalçalarının ve basenlerinin görüntüsü konusunda düşündüklerine dayanarak)
ileri sürdüğü varsayımlardan söz eden genç kadının sözleri. Kristin Haglund'dan
alınmıştır: “Sexually Abstinent Afri- can American Adolescenl Females'
Descriptions of Abstinence" (Cinsel Perhiz Yapan Afrikalı-Amerikah Ergen
Kızların Cinsel Perhiz Tanımları), Journal of Nursing Scholarship
(Hemşirelik Çalışmaları Delgisi), 35 no. 3 (2003): 231-36. Hem tıp ve sosyolojinin
bekâret literatüründe hem de cinselliğe dair halk inanışlarında sözü geçen
benzer daha birçok “görsel tanı koyma" konusu vardır. Bunun bazı örnekleri
şu kaynakta bu açıdan ele alınmaktadır: Mariamne H. Whaıley ve Elissa R.
Henken, Did You Hcaı Aboul The Girl Who...?: Contempo- raıy Lcgcnds.
Folklore, and Humarı Sexuality (... Yapan Kızı Duydun Mu?: Çağımız
Efsaneleri, Halk İnanışları ve İnsan Cinselliği), (New York: New York Uni-
versity Press. 2000).
Bekaret testleri 20. yüzyıl öncesinde
yazılmış olan çok fazla sayıda tıp metninde bulunabilir ve tarih literatüründe
de uzun uzadıya tartışılmaktadır. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: Clarissa
W. Atkinson. "Prccious Balsam in a Fragile
Glass:
The Ideology of Virginily in the Laıer Middle Ages” (Kırılgan Bir Kavanozdaki
Değerli Reçine: Ortaçag’m Sonlarında Bekâret İdeolojisi), Journal o/ Family
History (Aile Tarihi Dergisi), (Yaz 1983): 131-43: Vern L Buliough ve James
Brundage, editörler, The Problem of Impotence in Sexual Practices and the
Medieval Church (Cinsel Uygulamalarda İktidarsızlık Sorunu ve Ortaçağ
Kilisesi), (Buffalo, NY: Promeıheus Books, 1982): 135-40; Tassie Gsvilliam,
“Female Fraud: Counterfeil Maidenheads in the Eightcenth Century” (Kadın
Dolandın- cılığı: On Sekizinci Yüzyılda Sahte Kızlıklar), Journal of the
History of Sexuality (Cinsellik Tanhı Delgisi), 6 no. 4 (1996): 518-48;
Danicllc Jacquart ve Claude Thomasset, Sexuality and Medicine in the Middle
Ages (Ortaçag’da Cinsellik ve Tıp), Maıthew Adamson, çeviren, (Princeton: Princeton
University Press, 1988): Kelly, Peıjomıing Viıginity and Testing
Chastity in the Middle Ages (Ortaçağda Bekâreti Gerçekleştirmek ve
İffeti Test Etmek), Routledge Research in Medieval Sttıdies Series (Routledge
Ortaçağ Çalışmaları Dizisi) (New York. Routledge. 2000); King, The Disease
of Vugins: Grecn Sickness. Clılomsis, and the Problems of Puberty
(Bakire Hastalığı: Yeşil Hastalık, Kloroz ve Ergenlik Çağı Sorunları), (New
York: Routledge, 2004); Lasıique and Lemay. "A Medieval Physician's Guide
to Virginity” (Ortaçağ Doktorunun Bekâret Kılavuzu). Se.v in the Middle
Ages: A Book of Essays (Ortaçag’da Cinsellik: Denemeler Kitabi).
Joyce E. Salisbury, editör (New York: Garland Publishing, 1991); Lemay, Wo-
nıeni Secrets: A Translation of Pseudo-Albertus Magnus’ De secretis
mulicrunı with Coınmentaries (Kadınların Sırlan: Yorumlarla Sahte-Alberıus
Magnus'un De secretis ınıılferunı’unun Bir Çevirisi), SUNY Series in Medieval
Studies (SUNY Ortaçağ Çalışmaları Dizisi), Paul E. Szarmach, editör, (Albany:
State University of New York Press, 1992); Lemay, “The Stars and Human
Sexuality: Some Medieval Scientifıc Views” (Yıldızlar ve İnsan Cinselliği:
Ortaçag’a Ait Bazı Bilimsel Görüşler), Isis 71 (Mart 1980): 127-37; Herbert
Moller, “Voice Change in Human Biological Development” (İnsanın Biyolojik
Gelişiminde Ses Değişimi), Journal of lııterdisciplinaıy History
(Disiplinlerarası Tarih Dergisi), 16 no.2 (Sonbahar 1985): 239-53; Jacqueline
Murray, “On the Origins and Role of ‘Wise Women’ in Causes for Annulment on the
Grounds of Male İmpo- tence" (‘Bilge Kadınların' Kökenleri ve Erkek
iktidarsızlığı Temeline Dayanarak Evliliğin Feshinde Rolü), Jounıal of
Medieval History (Ortaçağ Tarihi Dergisi), 16 (1990): 235-49; Stephen
Robertson, “Signs, Marks, and Private Parts: Doc- tors, Legal Discourses. and
Evidence of Rape in the United States. 1823-1930’ (Gösteıgeler, Belirtiler ve
Mahrem Yerler: Amerika’da Doktorlar, Yasal Söylemler ve Tecavüz Kanıtı,
1823-1930), Journal of the Histoıy of Sexuality (Cinsellik Tarihi Dergisi).
9 no. 3 (1998): 345-88; Aline Rousselle, Pomcia: On Dcsire and the Body
in Antiquity (Pomcia: Eski Çağda Arzu ve Bedene Dair). Felicia Phe-
asant, çeviren (Londra: Basil Blackwell Ltd., 1988); Joyce E. Salisbury,
“Fruitful in Singleness" (Bekârlıkta Verimlilik), Jounıal of Medieval
History (Ortaçağ Tarihi Dergisi), 8 (1982).
Dr.
Sara Paterson-Brosvn’m, kadınların ne kadannm bekâret kaybı sırasında kanadığına
ilişkin yaptığı resmî olmayan çalışması şu bağlamda verilmiştir: “Comrnen-
tary: Education about the Hymen İs Needed" (Yorum: Hiınen Konusunda Eğitim
Gereklidir), 7 Şubat 1998, British MedicalJournal (İngiliz Tıp Dergisi),
s. 341.
American
College of Obstetricians and Gynecologists’in (Amerikan Kadın Doğum Uzmanlan ve
Jinekologlan Birliği), bir doktorun “normal" ve “değiştirilmiş'’ himeni
ayırt edebilmesine ilişkin beklentileri hakkındaki açıklaması, çocuk jinekolojisi
üzerine bir bilimsel bülten bağlanımda yapılmıştır: zVnerican College of
Obstetricians and Gynecologists, Tec.hnical Bilildin No. 201: Pediatric
Gyneco- logic Disonlcrs (Amerikan Kadın Doğum Uzmanlan ve Jinekologlan
Birliği, Bilimsel Bülten No. 201: Çocuklarda Jinekolojik Bozukluklar),
(Washington D.C.: The College, 1995).
Dt. Abby Berenson’m genital
muayenelerde göreceli olarak ne sıklıkta güvenilir cinsel taciz kanıtı
bulunduğuna dair yorumlan için bakınız: Berenson ve diğerleri, "A
Case-Control Study of Anatomic Changes Resulting from Sexual Abu- se” (Cinsel
Tacizin Yol Açtığı Anatomik Değişimler Üzerine Denetimli Bir Va- ka-Kontrol
Çalışması), American Jounıal of Obstetrics and Gynecology (Amerikan
Kadın Doğum ve Jinekoloji Dergisi), 182 (2000); Debarge ve diğerleri, “Examen
medico-legal de 1'hymen: Etüde analytique de 384 dossiers d'experti- ses
medico-legales pratiquies d l’occasion d'agressions sexuelles," Midecin
Legale et Donımage Corporelle, 6 no. 3 (1973): 298-300. aynı tür bulgu
çeşitliliğinin tecavüz vakaları için de geçerli olduğuna dair bağımsız bir (ve
çok daha eski) doğrulama sunmaktadır.
Himenin belirli cinsel geçmişleri
yansıtabilmesine dair daha fazla tartışma şu kaynaklarda bulunabilir: S. J.
Emans ve diğerleri, “Hymenal Findings in Adoles- cent Women: İmpact of Tampon
Use and Consensual Sexual Activity" (Ergen Kadınlarda Himen Bulgulan:
Tampon Kullanımının ve Rızalı Cinsel Etkinliğin Etkileri), Jounıal of
Pediaırics (Çocuk Sağlığı Dergisi). 125 (1994); Felicity Go- odyear-Snıith
ve Tannis Laidlaw, “Can Tampon Use Cause Hymen Changes in Giriş Who Have Not
Had Sexual Intercourse? A Review of the Literatüre” (Cinsel Birleşme Yaşamamış
Kızlarda Tampon Kullanımı Himende Değişikliğe Yol Açar Mı? Bir Literatür
Taraması). Fomısic Science International (Uluslararası Adli Tıp Bilimi
Dergisi), 94 no. 1-2 (1998); Edgardh ve Ormstad, “The Ado- lescent Hymen”
(Ergen Himeni), Journal of Reproductive Medicine (Üremeye Sağlığı
Dergisi), 47 no. 9 (Eylül 2002).
Pratisyen doktor eğitimini ve himenin
durumları konusundaki inanışları ele alan British Medical Jounıal
(İngiliz Tıp Dergisi) makalesi şu kaynakta yer alır: Em- ma Curtis ve Camille
San Lazaro, “Appearance of the Hymen in Adolescents İs Not Well Documented”
(Ergenlerde Himenin Görünüşü İyi Belgelenmemiştir), British Medical Jounıal
(27 Şubat 1999), 605.
Bu bölümde sözü edilen. Jan Paradise’m
yönettiği araştırmalar şunlardır: Paradise ve diğerleri. “Assessments of Giriş'
Genital Findings and the Likelihood of Se- xual Abuse: Agreement Among
Physicians Self-rated as Skilled” (Kızların Genital Organlanna İlişkin
Bulguların Değerlendirilmesi ve Cinsel İstismar Olasılığı: Kendilerini
Yetenekli Olarak Belirleyen Doktorlar Arasında Fikir Birliği), Arclıives of
Pediatric and Adolescent Medicine (Çocuk ve Ergen Hastalıkları Tıp
Arşivleri), 151 no. 9. (1997): 883-91 ve Paradise ve diğerlen, “İnfluence of
History on Physicians' Intcrpretation of Giriş' Genital Findings” (Geçmişe Dair
Bilginin Dokıorlann, Kızlann Genital Organlanna İlişkin Bulgulan Yonımla- ması
Üzerindeki Etkisi), Pediaırics (Çocuk Sağlığı), 103 no. 5 bölüm 1, (1999):
980-986.
Bu bölümün başlığının alındığı ve
bölümün sonunda tartışılan kısa öykü. Isak Di- nesen'dendir: “The Blank
Page" (Bomboş Sayfa), Last Talcs (Son Masallar), (New York, Random
House, İne., 1957): 99-106.
7:
Açılış Gecesi
Evlilik ve evlilik gelenekleri tarihi
konusunda sayısız iyi kaynak arasından şunlar vardır: Nancy E Cotı. Public
Vınvs: A Hışlan af Marriagc and the Nalion (Halk İçinde Yeminler:
Bir Evlilik ve Ulus Tarihi), (Cambridge. MA' Harvard Univer- sity Press. 2003):
Chrys Ingraham, \Vhilc VVcddings:
Romaming Hcterosexualily in Popular Cultuır (Beyaz Düğünler: Popüler
Kültürde Heteroseksûelligin Romantikleştirilmesi). (New York: Routledge,
1999): Wendy Leeds-Hunvitz, W?dding as Tcxt: Communicating Cultural
Idenlitics through Ritual (Metin Olarak Düğün: Tören Yoluyla Kültürel
Kimlikleri iletişime Geçirmek). (Mahwah. NJ: Lavı-rence Erlhaum Associates,
2002); Gcorge Ryley Scott, Curious Custonıs af 5ex & Mani- age
(İlginç Cinsellik ve Evlilik Gelenekleri). (Londra: Senate, 1995).
Geçiş törenleri konusundaki
antropoloji literatürü tam anlamıyla Amold van Gennep’in şu kaynağıyla başlar: The
Ritcs ofPassagc (Geçiş Törenleri), Monika Vizedom ve Gabrielle L. Caffee,
çevirenler, (Chicago:University ol Chicago Press. 1975). Buna eşlik edebilecek
yararlı bir kitap ise şudur: Louise Carus Mahdi, Nancy Geyer Christopher ve
Michael Meadc, editörler, Crossroads: The Quest far Contempoıary Riles of
Passage (Kavşaklar: Günümüz Geçiş Törenleri Araştırması), (Chicago: Öpen
Court, 1996).
Bekâret kaybı anlatılan üzerine
çeşitli tanışmalar şu kaynaklarda bulunabilir: Françoise Barret-Ducroq. Love in
thc Time of Vicıoria. Sexualüy, Class, and Goı- der in
Nineleenlh-Cenıury Landon (Viklorya Zamanında Aşk: On Dokuzuncu Yüzyıl
Londrasmda Cinsellik. Sınıf ve Cinsiyet). John Howe, çeviren, (New York:
Penguin Books, 1992); Karen Bouris, The First Time: \Vomcn
Spcak
Ouı Aboul Losing Their Virgiııity (İlk Kez: Kadınlar
Bekâretlerini Kaybetmeleri Konusunda Konuşuyor). Emeryville. GA: Conari Press,
1993); Louis M. Crosier. Losing İt: The Virgiııity Myth (Bekâreti
Kaybetmek: Bekâret Mili), (Washington D.C.: Avocus Publishing. İne.. 1993);
Gınger S. Frost. Promises Broltcıı: Couns- İlip, Class. and Culturr in
Viclorian England (Bozulan Vaatler: Viktorya Dönemi Ingilıeresinde Kur.
Sınıf ve Kültür), Victonan Literatüre and Culture Serics (Viklorya Dönemi
Edebiyatı ve Kültürü Dizisi). Herbcrt Tucker ve Jerome McGann, dizi editörleri,
(Charlottesville: Unıversity Press ol Virginıa, 1995); Alice Schlegel. “The
Social Criteria of Adulıhood (Yetişkinliğin Toplumsal Ölçütleri), Human
Developmenı (İnsan Gelişimi), 41 (1999): 323-25; Sharon Thompson. Going Ali
ılır Way: Teemıgc Giıis’ Tales of Sex, Romancc. and Preg- ntmey (Sonuna
Kadar Gitmek: Ergen Kızların Cinsellik. Aşk ve Hamilelik Hikâyeleri), (Ncw
York: Hill and Wang, 1996) ve “Pıuting a Big Thing into a Litt- le Hole:
Tcenage Giriş Accoıınts of Se.vual Initiation" (Büyük Bir Şeyi Küçücük Bir
Deliğe Sokmak: Ergen Kızların Cinsellik Başlangıcı Tarifleri), The Journal
of Sex Research (Cinsellik Araştırmaları Dergisi), 27/3 (Ağustos 1990): 341-61.
Tıp, sosyoloji ve nüfusbilim
literatürlerinde, ergenlerin hamileliği ve çocuk doğurması konusunda yapılan
birçok istatistik incelemesi arasında iki faydalı kaynak şunlardır: Sushecla
Singh ve Jacqueline Darroch, “Adolesccnt Preg- nancy and Childbearing: Levels
and Trends in Developcd Countries" (Gelişmiş Ülkelerde Ergenlerde
Hamilelik ve Çocuk Doğurma Seviyeleri ve Eğilimleri). Family Planning
Pcrspcctıvcs (Aile Planlamasında Bakış Açılan). 32/1 (2000): 14-23;
Stephanie Ventura ve diğerleri, “Trends in Pregnancy Rates for the United
States. 1976-97: An Updaıe" (Amerika'da Hamilelik Oranlannda Eğilimler.
1976-97), National Vital Statistics
Rcports (Ulusal Hayati İstatistik Raporları). 49/4 (2001): 1-10.
Günümüzde bekâret kaybı konusunda en
çok araştırma yapmış olan Batılı bilgin, Vanderbilt Ûniversitesi'nde sosyolog
Laura M. Carpcnıerdır. Kitabı. Virginity Loss: An Intimate Portrait oj First
Sexua! Experiences (Bekâret Kaybı: İlk Cinsel Deneyimlerin Samimi Bir
Betimlemesi), 2005’te. Ncw York University Press tarafından basılmıştır. Aynca
bakınız: Carpenter, “Gender and thc Social Const- ruetion of Virginity Loss in
the Contetnporary United States" (Günümüz Ame- rikasmda Cinsiyet ve
Bekâret Kaybının Toplumsal Yapımı), Gender & Society (Cinsiyet &
Toplum), 16/3 (2002): 345-65; “The Ambiguity of 'Having Sex’: The Subjective
Experience of Virginity Loss in the United States" (‘Seks Yapma’
Konusundaki Belirsizlik: Amerika’da Öznel Bekâret Kaybı Deneyimi), The Journal
oj Sac Research (Cinsellik Araştırması Dergisi), 38/2 (2001): 127-39; “The
First Time / Das Erstes Mal: Approaches to Sexuality in U.S. and German
Teen Magazines" (İlk Kez: Amerikan ve Alman Gençlik Dergilerinde Cinsellik
Yaklaşımı). Yoııtlı & Society (Gençlik & Toplum). 32/3 (2001):
31-61; “From Giriş into Women: Scripts for Scxuality and Romance in Seventeen
Magazine. 1974-1994" (Kızlıktan Kadınlığa: Seventeen Dergisinde Cinsellik
ve Aşk Senaryoları. 1974-1994), The Journal of Scx Research (Cinsellik
Araştırması Dergisi), 35/2 (1998): 158-68.
Çeyiz ve başlık konularında birbiriyle
bağlantılı (ama aynı olmayan) çalışmalar için bakınız: Jack Goody ve Stanley J.
Tambiah. editörler, Brideıvealth and Doıvry (Başlık ve Çeyiz). Cambridge Papers
in Social Anıhropology (Cambrid- ge Toplumsal Antropoloji Yazılan), no. 7
(Cambridge: Cambridge University Press. 1973); Karen Erickscn Paige.
"Virginity Rituals and Chastity Control du- ring Puberty: Cross-Cultural
Pattems’ (Ergenlik Döneminde Bekâret Törenleri ve iffet Denetimi: Kültürler
Arası Örnekler). Menarche: The Transitionjrmn Girl to VVoman (Âdet
Başlangıcı: Kızlıktan Kadınlığa Geçiş), Sharon Golub. editör (Lexington. KY:
D.C. Health, 1983): 155-74; Jane Schneider. “Of Vigilance and Virgins: Honor,
Shame. and Access to Resources in Mediterrenean Societies" (Uyanıklığa ve
Bakirelere Dair. Akdeniz Toplumlannda Namus. Utanç ve Kaynaklara Erişim), Ethnology
(Irkbilim), 10 (1971): 1-24; Lawrcnce Stone, The Family. Sex. and Marriage
in England 1500-1800 (İngiltere’de Aile. Cinsellik ve Evlilik 1500-1800),
(Ncw York: Harper and Row. 1977); Randolph Trumbach, The Rise of the
Egalitarian Family (Eşitlikçi Ailenin Yükselişi), (New York: Aca- demic
Press, 1978).
Bekâret, çeyiz, toplumsal konum ve
toplumsal yönetim arasındaki özel ilişki konusundaki literatürde Alice
Schlegel’in çalışmaları özel ilgiyi hak etmektedir, özellikle de şu eserleri:
“Status, Property. and the Value of Virginity" (Toplumsal Konum, Mülkiyet
ve Bekâretin Değeri), American Ethnologist (Amerikan Irkbilimci). 18
(1991): 719-34; “The Cultural Management of Adolesccnt Se- xuality" (Ergen
Cinselliğinin Yönetimi), Sexual Naturc Sexual Culture (Cinsel Doğa
Cinsel Kültür), Paul R. Abramson ve Steven D. Pinkerton. editörler, (Chicago:
University of Chicago Press, 1995:177-94; “The Chaste Adolesccnt" (İffetli
Ergen). Celibacy, Culture. and Socicty: The Anthropology of Sexual Absti-
nence (Bekârlık, Kültür ve Toplum: Cinsel Perhizin Antropolojisi), Elisa J.
Sobo ve Sandra Bell, editörler, (Madison: The University of Wisconsin Press,
2001): 87-103.
Bekaret kaybına gösterilen tepkileri
tartışan kaynakların seçilmiş bir listesi şunları kapsamaktadır: İsimsiz, Aristotle's
Master-Piece; or, the Sccrets of Ceneration Disp- layed in .Ali tlıe
Parts Thereof (Aristo'nun Başyapıtı ya da Bunun Bütün Bölümlerinde Sergilenen
Üremenin Sırlan), (Londra: For WB. 1695); Talmud, Tractate Ketubot, cilt 11,
The Steinsaltz Edition (Steirısaltz Baskısı), (New York: Random Housc, 1996);
Blackledge, The Story ofV: Opening Pandorai Hox (Vnin Hikâyesi:
Pandora’nın Kutusunu Açmak) (Londra: Weidenfeld & Nicolson. 2004); Ruth
Boddcn-Heidrich ve diğerleri, “Whal Does a Young Girl Experience in Her First
Gynecological Examination? Study on the Relationship betvveen Anxiety and
Pain" (Genç Bir Kız İlk Jinekoloji Muayenesinde Ne Yaşamaktadır? Endişeyle
Acı Arasındaki İlişkiye Dair Araştırma), Journal of Pediatric and Adolesccnt
Cynecology (Çocuk ve Ergen Jinekolojisi Dergisi), 13/3 (Ağustos 2000):
139-42; Cowan, The Science of a New Life (Yeni Bir Yaşamın Bilimi), (New
York: Cowan & Company, Publishers, 1880); Dickson ve diğerleri, 'First
Sexual Intercourse: Age, Coercion, and Later Regrets Reported by a Birth
Cohort” (İlk Cinsel Birleşme: Yaş. Zorlama ve Aynı Yaş Grubunun Anlattığı
Sonradan Yaşanılan Pişmanlıklar), British Medical Journal (İngiliz Tıp
Dergisi), 316 (3 Ocak 1998): 29-33; Sigmund Freud. “The Taboo on
Virginity" (Bekâret Tabusu), Scxuality and Psychology of Love
(Cinsellik ve. Aşk Psikolojisi), Philip Reiff, editör, (New York: Simon and
Schuster, 1963); Goodyear-Smith ve Laidlasv; “Can Tampon Use Ca- use Hymen
Changes in Giriş Who Have Not Had Sexual Intervourse? A Review of the
Literatüre" (Cinsel Birleşme Yaşamamış Kızlarda Tampon Kullanımı Hi- mendc
Değişikliğe Yol Açar Mı? Bir Literatür Taraması), Forensic Science International
(Uluslararası Adli Tıp Bilimi Dergisi), 94 no. 1-2 (1998): 148-53; Dan- nah
Gresh, And the Bride VVore White: Seven Secrcts to Scxual Pıırity (Ve
Gelin Beyaz Giydi: Cinsel Saflığın Beş Sim), (Chicago: Moody Publishers,
2002); Carol Groneman, Nymphomania: A History (Nemfomanyaklıgın
Tarihçesi), (New York: W. W. Norton, 2000); Deanna Holtzman ve Nancy Kulish. “A
Brief Com- munication on Defloration" (Kızlık Bozma Konusunda Kısa Bir
Yazı), Psycho- analytic ÇJuaıterly (Psikanaliz Dergisi), LXXU (2003):
477-82; Bronwen Lich- tenstein, “Vuginity Disçourse in the AIDS Era: A Case
Analysis of Sexual Initi- ation Aftershock" (AIDS Çağında Bekâret Söylemi:
Cinsel Başlangıç Sonrası Sok Konusunda Bir Durum incelemesi), National
VVomenk Studies Association Journal (Ulusal Kadın Araştırmaları Birliği
Dergisi), 12/2 (Yaz 2000): 52-69; Marie Sto- pes, Married Love: A Ncw
Contribution lo the Solution of Scx DiJJıculties, 19. Baskı (Evli Aşk:
Sekste Yaşanan Zorlukların Çözümüne Yeni Bir Katkı), (New York: G. P Putnam's
Sons, 1931): 30; Thompson, Going Ali the Way: Tcenage Giriş’ Ta- les
of Sex, Romance, and Pregnancy (Sonuna Kadar Gitmek: Ergen Kızların Cinsellik,
Aşk ve Hamilelik Hikâyeleri) ve “Putting a Big Thing into a Little Hole:
Teenage Giriş’ Accounts of Sexual Initiation" (Büyük Bir Şeyi Küçücük Bir
Deliğe Sokmak: Ergen Kızların Cinsellik Başlangıcı Tarifleri); D. L. Weis,
“The Ex- perience of Pain during Women’s First Sexual Intercourse: Cultural
Mythology about Female Sexual Initiation" (Kadınların İlk Cinsel Birleşme
Sırasında Acı Yaşaması: Kadınlarda Cinsellik Başlangıcına Dair Kültürel
Mitoloji), Archives of Scxual Behavior (Cinsel Davranış Arşivleri), 14/5
(1985): 421-38; Daniel Wight ve diğerleri, “Extent of Regretted Sexual
Intercourse among Young Teenagers in Scotland: A Cross Sectional Survey"
(Iskoçya'da Genç Ergenler Arasında Cinsel Birleşme Konusunda Pişmanlık Yaşama
Oranı: Bir Kesit Çalışması), British Me- dicalJournal (İngiliz Tıp
Dergisi). 320 (6 Mayıs 2000): 1243-44.
8:
Bir
Şekilde Bedenden Ote, 9: Cennet ve Dünya
Bu iki bölüm büyük ölçüde
Hıristiyanlık konusuyla ilgili olduğu ve aynı kaynaklan paylaştığı için, ayni
listeleri tekrarlamaktansa kaynakçalannı birleştirmeye karar verdim.
Hıristiyanlık öncesi zamana ilişkin
çok sayıda değerli kaynak arasında şunlar vardır: Mary Beard, "The Sexual
Status of Vestal Virgins” (Vesla Bakirelerinin Cinsel Konumu), The Journal
of Roman Studies (Roma Araştırmaları Dergisi), 70 (1980): 12-27; David
Biale, Eros and the Jews: From Biblical Israel to Conlempo- rary America
(Eros ve Yahudiler: İncil İsrail’inden Günümüz Amerikasma), (New York: Basic
Books, 1992); Daniel Boyarın. Camal Israel: Reading Sex in Tal-
mudic Culture (Şehevi İsrail: Talmud Kültüründe Cinselliği Okumak),
(Berkeley: Universiıy of Califomia Press, 1995); Peter L Brown, The Body and
Society: Men, Women, and Sexual Renunciation in Early Christianity
(Beden ve Toplum: Hıristiyanlığın Başlangıcında Erkekler, Kadınlar ve
Cinsellikten Feragat Etme). (New York: Columbia Universiıy Press, 1988); Henri
Crouzel. Origen: The Life and Thought of the First Creat Theologian
(Origen: İlk Büyük Tannbilimcinin Yaşamı ve Düşüncesi), A. S. VVorrall,
çeviren, (San Francisco: Harper and Row, 1989); Judith Hallet, Fathers and
Daughters in Roman Society: Womcn and the Elite Family (Roma
Toplumunda Babalar ve Kızlan: Kadınlar ve Seçkinler Sınıfı Ailesi), (Princeton,
NJ: Princeton Universiıy Press, 1984); Lesley Hazleton, Mary: A Flesh-and-Blood
Biography of the Virgin Mother (Meryem: Bakire Ananın Kanh Canh
Yaşam Öyküsü), (Neve York: Bloomsbury, 2004); Mary R. Lefkovvitz ve Maureen B.
Fanı. WomenS Life in Greece & Rome: A Source Book in Translatian,
2. baskı (Yunanistan'da ve Roma'da Kadınlann Yaşamı: Çeviride Bir Kaynak
Kitap), (Baltimore: Johns Hopkins Universiıy Press, 1992); Sarah Pomeroy, Goddesses,
Whores, Wives, and Slaves (Tanrıçalar, Orospular, Kanlar ve Köleler), (New
York: Schocken, 1975); Aline Rousselle, Pomeio: On Desire and the Body
in Antüjuity (Pomeia: Eski Çağda Arzu ve Bedene Dair), Felicia Pheasant,
çeviren (Londra: Basil Blackwell Ltd., 1988); Sissa, Greek Virginity
(Yunan Bekâreti). Arthur Gold- hammer, çeviren (Cambridgc, MA: Harvard
Universiıy Press, 1990).
Hıristiyanlığın ilk zamanlanna ilişkin
incelemeler ve aynntıh okumalar şu kaynaklarda bulunabilir: Kerslin Aspegren,
The Male Woman: A Feminine İdeal in the Early Church (Erkeksi
Kadın: Kilisenin Başlangıcında Kadınlık İdeali), Rene Kieffer, editör,
(Stockholm: Almqvist & YViksell International, 1990); Au- gusline, Holy
Virginity in Marriage and Virginity: The Excellcnce of Marriage, Holy
Virginity. The Exccllence of Widowhood, Adulterous Marriages. Continence (Evlilikte
Kutsal Bekâret ve Bekâret: Evliliğin Mükemmelliği, Kutsal Bekâret, Dulluğun
Mükemmelliği, Zina içeren Evlilikler, İtidal), David G. Hunler, editör, Ray
Keamey, çeviren; The Works of Saint Aııgustine: A Translation for the
Twenty-first Century (Aziz Augustine’in Eserleri: Yirmi Birinci Yüzyıl İçin
Bir Çeviri), cilt 1/9, Auguslinian Heriıage Institute (Augustine Mirası Enstitüsü),
(Hyde Park, NY: New City Press, 1999); Brown, The Body and Society: Men, VVomen,
and Sexual Renunciation in Early Christianity (Beden ve Toplum: Hıristiyanlığın
Başlangıcında Erkekler, Kadınlar ve Cinsellikten Feragat Etme); Eli- zabeth
Castelli, “Virginity and Ils Meaning for Women’s Sexualily in Early
Christianity” (Hıristiyanlığın Başlarında Bekâret ve Bekâretin Kadın Cinselliği
İçin Taşıdığı Anlam), Journal of Feminist Studies in Religion (Feminist
Din Çalışmaları Dergisi), 2 (1986): 61-88: Kale Cooper, The Virgin and the
Bride: ide-
alized Womanhood in Late Anti<[uity
(Bakire ve Gelin: Antik Çağda İdealleştirilmiş Kadınlık), (Cambridge, MA:
Harvard University Press. 1996); Susanna Elm, "Viıgins of God":
The Making of Asceiicism in Lale Antirjuity (“Tann'nın Bakireleri":
Antik Çağda Çileciğin Gelişmesi), (Oxford: Clarendon Press, 1994); Roberta
Gilchrist, Gendcr and Maierial Culture: The Archacology of Religious
Women (Cinsiyet ve Maddesel Kültür: Dindar Kadınlar Üzerine Arkeoloji).
(Londra: Routledge, 1994); Joyce N. Hillgarıh, The Convcrsion of V/eslt-m
Euro- pe, 350-750 (Batı Avrupa’nın Hıristiyanlığa Geçmesi. 350-750),
(Englevvood Çliffs. NJ: Prentice-Hall, 1969); Elisabeth Sehüssler Fiorcnza, İn Memory
of Her: A Feminist Theological Reeonstnıction of Christian Origins
(Onun Anısına: Hıristiyan Kökenlerin Feminist Bir Bakış Açısında Tannbilinıscl
Olarak Bir Yeniden Yapılandırılması), (New York; Crossroads, 1985);
TertuIIian, De Virginı- bus Velnndis. Corpus Scriptorum Ecclesiasıicorum
Latinorunı 76. V. Bulhart, editör, (Viyana: Hölder-Pichler-Tempsky, 1957).
Rahip ve rahibelerin tarihi çoğu zaman
özel ve olağandışıdır ama orta çağın kilise yaşamına ilişkin kolay
anlaşılabilen birçok çalışma vardır: John Bugge, Viiğini- tas: An Essay
in the History of a Medieval İdeal (Bekâretler: Ortaçağ’a Ait Bir İdealin
Tarihine Dair Bir Deneme), International Archives ol the History of İdeas
(Fikirlerin Tarihi Konusunda Uluslararası Arşivler), no. 17. (The Haguc: Mar-
linııs Nijhoff. 1975); David Herlihy, Medieval Households (Ortaçağ
Haneleri), (Cambridge: Harvard University Press. 1985); Andrevv Macleish.
editör, The Medieval Moncısteıy (Ortaçağda Manastır), (Sı. Cloud, MN:
North Star Press, 1988); Penelope D. Johnson, Equal in Monastic Profession:
Religious Women in Medieval France (Manastır Mesleğinde Eşitlik: Ortaçağ
Fransası’nda Dindar Kadınlar), (Chicago: University of Chicago Press, 1991);
Friedrich Kempf, Hans- Georg Beck ve Josef Andreas Jungmann, The Churth
ın the Age of Feudalism (Derebeylik Çağında Kilise), (New York: Seabury
Press, 1980); Henrietta Ley- ser, Hermits and the New Monasticism: A Study
of Religious Conınıunıtıes in Wes- tern Europe. 1000-1150 (Keşişler
ve Yeni Manastır Yaşamı: Batı Avrupa'da Dindar Topluluklar Üzerine Bir
Araştırma, 1000-1150). (New York: St. Martin’s. 1984); Joan Morris. The Lady
Was a Bishop: The History ofWomen with Clerical Ordination and theJurisdiction
of Bishops (Hanımefendi Bir Piskopostu: Papazlığa Atanan Kadınların ve
Piskoposların Yetkilerinin Tarihi), (Ncw York: Mac- Millan, 1973); Elizabeth
Alvilda Petroff, editör, Medieval Women's Visionary Literatüre (Ortaçağ
Kadınlarının Hayali Edebiyatı), (New York: Oxford University Press, 1986);
Eileen Power, Medieval English Nunneries, 1275-1535 (Ortaçağda İngiliz Rahibe
Manastırları, 1275-1535), (Cambridge: Cambridge University Press, 1922);
Suzanne Fonay VVemple, Wonıen in Frankish Society: Mar- riage and the
Cloister, 500-900 (Frenk Toplumunda Kadınlar: Evlilik ve Manastır Yaşamı,
500-900), (Philadelphia: University of Pennsylvania Press. 1981); Donald
YVcinstein ve Rudolph M. Bell, Sdints and Society: The Two Worlds of Wcstem
Christcndom, 1000-1700 (Aziz(e)ler ve Toplum: Batı da İki Hıristiyanlık
Alemi. 1000-1700), (Chicago: University of Chicago Press, 1982); Ulrike
Weithaus, editör, Maps of Flesh and Light: The Religious Experience
of Medieval Womcn Mystics (Beden ve İşık Haritaları: Ortaçağda Gizemci
Kadınların Dinî Deneyimleri), (Syracuse: Syracuse University Press, 1993).
Bu iki bölüm, özellikle kadınların
manastır yaşamı üzerine ömek niteliğinde çalışmalar sunan JoAnn McNamara’ya
çok şey borçludur. Bu kaynaklar şunlan kapsamaktadır: A Neıv Song: Ctlibate
Women in the First Time Cltnstian Centu- rics (Yeni Bir
Şarkı: Hıristiyanlığın İlk Üç Yüzyılında Cinsellikten Uzak Duran Kadınlar),
(New York: Havvortlı Press, 1983) ve Sisters in Aroıs: Catlıoiie Nuns
through Two Millenia (Silahlı Kız Kardeşler: İki Bin Yıl Boyunca Katolik
Rahibeler), (Cambridgc. MA: Harvard Universiıy Press. 1996).
Ortaçağ’da dinin özellikle cinsellikle
ilgili yönleri konusunda bakınız: James A. Brundage, Law, Sex. and Christian
Society in Medieval Europe (Ortaçağ Avrupa- sı'nda Yasa, Cinsellik ve
Hıristiyanlık Toplumu), (Chicago: University of Chicago Press, 1987); Bullough
ve Brundage, editörler. Sexual Practiees and the Medieval Church
(Cinsel Etkinlikler ve Ortaçağ Kilisesi), (Buffalo, NY: Promet- heus Books,
1982); Graciela Daichman, İVayıvard Nuns in Medieval Literatüre (Ortaçağ
Edebiyatında İnatçı Rahibeler), (Syracuse, NY: Syracuse University Press.
1986); Dyan Elliolt. Spiritual Marriage: Sexual Abstinenee in Medieval
V/edlock (Tinsel Evlilik: Ortaçağ izdivacında Cinsel Perhiz), (Princeton,
NJ: Princeton University Press, 1993); Guido Ruggiero, The Boundarics of
Eros: Sex, Criıııe, and Seaıality in Renaissance Vimice (Erosun
Sınırlan: Rönesans Ve- nedik'inde Seks. Suç ve Cinsellik), (New York: Oxlord
University Press. 1985).
Şehiı bakireler konusunda bakmız:
Peter Brown. The Cult of the Saints: Its Rise and Function in Latin
Christianity (Aziz(e)Ier Kültü: Latin Hıristiyanlığında Yükselişi ve
İşlevi), (Chicago: University of Chicago Press, 1981); Hippolyte Deleha- ye,
The Legcnds o/ the Saints: An Introduction ta Hagiography
(Aziz(e)lerin Efsaneleri: Hagiyografiye Giriş), V. M. Cravvford. çeviren,
(Nötre Danıe, İN: University of Nötre Dame Press, 1961); Mand Bumett
Mclnerney, Eloyuent Vlıgins: From Thecla to Joan of An (Thccia’dan
Jeanne d’Arch'a Kadar Etkili Bakireler). (New York: Palgrave Macmillan. 2003);
Karen A. Winstead, Virgin Martyrs: Leğendi of Sainthood in Late Medieval
England (Şehit Bakireler: Ortaçağın Sonla- nnda Ingiltere'de Azizlik
Efsaneleri), (Ithaca. NY: Comell University Press. 1997); Jocelyn Wogan-Browne,
“Saints’ Lives and the Female Reader (Azizele- rin Yaşanılan ve Kadın Okur),
Forum for Modern Laııguage Studies (Modem Diller Araştırma Forumu), 27
(1991): 314-32.
Meryem ve Protoevangelion
konusunda bakınız: Biale, Eros and tlıe Jews: From Bib- lical Israel to
Contenıporary America (Eros ve Yahudiler: İncil İsrail'inden Günümüz
Amerikasına); Carnal Israel: Reading Sex in Tahnudie Culture
(Şehevi İsrail: Talmud Kültüründe Cinselliği Okumak); Howard
Eilberg-Schvvartz, editör, People of the Body: Jews and Judaisnı from an
Embodied Perspective (Bedenin İnsanlan: Bedensel Bir Bakış Açısından
Yahudiler ve Yahudilik), SUNY Series. The Body in Culture, History, and
Religion (SUNY Dizisi: Kültür, Tarih ve Dinde Beden), (Albany: SUNY Press,
1992); J. K. Elliolt, editör, The Apocryphal New Testament: A Collection
of Apocryphal Christian Literatüre in English Trans- lalion
(Apokrifal Yeni Ahit: İngilizce’ye Çevrilmiş Apokrifal Hıristiyan Literatürü
Derlemesi), (Oxford: Clarendon Press. 1993); Beverly Roberts Gavcnta. Mary: Climpses
of the Mother of fesus (Meryem: Isa'nın Annesine Kısa Bakışlar), (Columbia:
University of South Carolina Press. 1995); Ronald E Hock, The In- faney
Cospels of James and Thonıas: Introductian, Greek Text, English
Translation, and Notes (James ve Thomas'm Isa'nın Bebekliğine Dair
İncilleri: Giriş, Yunanca Metin, İngilizce Çevirisi ve Açıklamalar), Scholars
Bibie (Alimler İncili). (Sanla Rosa, CA: Polebridge Press, 1995); Mary Fosken,
A Virgin Conceived: Mary and Classical Represenuıtions of Virginity (Bir
Bakire Tasarlandı: Meryem
ve Bekâretin Klasik Temsilleri),
(Bloomington: Indiana University Press, 2002); Jacob Neusner, The Mishnuh: A
Neıv Translution (Mişna: Yeni Bir Çeviri), (New İlaven. CT: Yale University
Press, 1988); Jaroslav Pelikan, Mary through the Centuries: Her Place
in the History of Culture (Yüzyıllar Boyunca Meryem: Kültür Tarihindeki
Yen), (New Havcn, CT: Yale University Press, 1996); Jane Schabcrg. The lllegilimacy
of Jesus: A Feminist Theological Interpretation of the Jnfancy
Nurrotives (İsa'nın Gayri-meşruhığu: İsa'nın Bebekliği Anlatılannm Feminist
Tannbilitnsel Bir Açıdan Yorumu), (San Francisco: Harper & Row, 1987);
Maria Wamer, Alone of Ali Her Sex: The Myth and Cult of the Virgin Mary (Bütün
Kadınlar İçinde Tek: Bakire Meryem Mili ve Kültü), (New York: Vinta- ge Books,
1983).
Kontes ErzsCbet Bâıhory nin yaşamı ve
işlediği suçlan inceleyen yaşam öyküsü kaynaklan mantıklı olarak yaygındır ama
faydalı olanlar çok nadirdir. Oldukça güvenilir ve anlaması kolay olan iki
kaynak şunlardır: Raymond T. McNally, Dracula Was a Woman: In Search
of the Blood Countess of Transylvania (Dracula Bir Kadındı: Transilvanya'da
Kan Kontesi Arayışı), (New York: McGraw-Hill, 1983); Tony Thorne, Countess
Dracula: The Life and Times of the Blood Coun tess, Elisabeth Bathory
(Kontes Dracula: Kan Kontesi Elisabeth Bathory'nin Yaşamı ve Zamanı), (Londra:
Bloomsbury, 1997).
Jus prinıae noetis ve
bunun bıraktığı miras konusunu ele alan üç büyük kasmak şunlardır: Alain
Boureau, The Lord’s First Night: The Myth of the Droit de Cuissa- ge
(Lordun İlk Gece Hakkı: Droit de Cuissage Mili), Lydia G. Cochrane, çeviren,
(Chicago: University of Chicago Press. 1998); Eleanor Palermo Litvack, Le Droit
de Seigneur in European and American Literatüre from the Sevcntecnth through
the Tıventieth Ccntury (On Yedinci Yüzyıldan Yirminci Yüzyıla Kadar Avrupa
ve Amerikan Edebiyatında Lordun İlk Gece Hakkı), (Birmingham, AL: Sununa
Publications, İne., 1984); Jörg VVettlaufer, Das Herrenrecht der ersten
Nacht: Hochzeit, Hetrschaft und Heiratszins im Mittlcaltcr und in der
frühen Neuzcit, Campus Historische Studient Band 27, (Frankfurt: Campus
Verlag, 1999).
10: Daha Ünce Hiçbir
Adamın Gitmediği Yere Gitmek
Kraliçe I. Elizabeth konusunda
literatür çok fazladır. Bu kitapta kullanılan kaynaklar daha çok, ciddi ölçüde
ya da sadece kraliçenin yaşamında ve yönetiminde cinselliğin oynadığı rol
üzerine yoğunlaşan eserler olmuştur. Bunlar şunları kapsar: Susan Doran, Monarchy
and Matrimony: The Courtships of Elizabeth I (Monarşi ve İzdivaç: I.
Elizabelh'in Gönül ilişkileri), (New York: Routledge. 1996); Susan Doran ve
Thomas S. Freenıan, editörler, The Myth of Elizabeth (Elizabeth Miti),
(New York: Palgrave Macmillan, 2003); Helen Hacken, Virgin Mother, Maiden
Quccn: Elizabeth I and the Cult of the Virgin Mary (Bakire Anne, Kız Kraliçe:
1. Elizabeth ve Bakire Meryem Kültü), (Basingstoke, İngiltere: Macmillan.
1995); Christopher Hibbert, The Virgin Queen: The Personal History of
Elizabeth I (Bakire Kraliçe: 1. Elizabelh'in Kişisel Tarihi), (New York:
Viking. 1990); John N. King, “Queen Elizabeth 1: Representations of the Virgin
Qu- een" (Kraliçe I. Elizabeth: Bakire Kraliçenin Temsilleri), Renaissance
Quarterly (Rönesans Dergisi), 43/1 (İlkbahar 1990): 30-74; Carole Levin,
The Heart and Stomach of a King: Elizabeth I and the Politics of Sex
and Power (Bir Kralın Kalbi ve Midesi: 1. Elizabeth ve Cinsellik ve Güç
Politikası), (Philadelphia: Univer-
sity of Pennsylvania Press, 1994);
John Rogers. "The Enclosure of Virginity: The Poetics of Sexual Abstinence
in the English Revolution" (Bekâretin Kuşatılması: İngiliz Devriminde
Cinsel Perhiz Şiirleri), Enclosure Acts: Sexuality Pro- perty, and
Culture in Early Modem England (Kuşatma Edimleri: Modern Çağın
Başlarında İngiltere’de Cinsellik. Mülkiyet ve Kültür), Richard Burt ve John
Mıchael Archer, editörler, (Ilhaca, NY: Cornell University Press. 1994);
Kathryn Schwartz, “The Wrong Queslion: Thinking Through Virginity" (Yanlış
Soru: Bekâret Yoluyla Düşünmek), dijjerences (farklar). 13/2 (Yaz 2002); Juüa
M. Wa)ker. The Elizabeth leon, 1603-2003 (1. Elizabeth İkonu, 1603-2003). (New
York: Palgrave Macmillan, 2004).
Modem çağın başlarında cinsellik,
cinsiyet, din ve ekonomi konulan için bakınız: Susan Cahn, Industry of
Dcvotion: The Transformation of Womeni Work in England, 1300-1660
(Kendini Adama Sanayisi: İngiltere'de Kadınların Çalışmasının Geçirdiği
Değişim, 1500-1660), (New York: Columbia University Press, 1987); Natalie Zemon
Davis ve Arlette Faıge, editörler, A History of Womm ın the Wcst. cilt
111. (Baıı'da Kadınların Tarihi), Rcnaissance and Enlightenment Paradoxcs
(Rönesans ve Aydınlanma Çelişkileri), (Cambridge, MA: The Belknap Press of
Flarvard University Press, 1993); Philip Greeven, The Protcstant
Tenıperamcnt: Patterns of Child-Rearing, Religious Expcrience, and the Self
in Early America (Protestan Mizacı: Amerika'nın Başlangıcında Çocuk
Yetiştirme Biçimleri, Dinî Deneyim ve Kişinin Kendisi), (New York: Knopf,
1977); R. Marie Griffıth, Bom Ağanı Bodies: Flesh and Spiril in American
Christianity (Yeniden Doğan Bedenler: Amerikan Hıristiyanlığında Beden ve
Ruh), (Berkeley: University of Califomıa Press. 2004); Bridget Hill. Wonıcn Alonc:
Spinsters in England 16601850 (Tek Başına Kadınlar: İngiltere’de
Kızkurulanl660-1850), (Ncw Haven, CT: Yale University Press, 2001); Theodora
Jankowski, Püre Rcsistancc: Queer Viıginity in Early Modem
English Drama (Saf Direniş: Modern Ingiliz Tiyatrosunun Başlangıcında
“Queer” Bekâret), (Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 2000);
Susan C. Karant-Nunn ve Merry E. Weisner-Hanks, Lutlıcr on Wonıen: A
Sourcebooh (Luther’in Kadınlara İlişkin Görüşleri; Bir Kaynak Kitap), (New
York: Cambridge University Press, 2003); Beth Kreitzer, Re/bnntng Mary.
Changing Images of the Virgin Mary in Lutheran Semıons of
the Sixteenth Century (Meryem'i Yeniden Şekillendirmek: Bakire Meryem'in On
Akıncı Yüzyıldaki Lüteriyen Vaazlarında Değişen İmgeleri), (Oxford: Oxford
University Press, 2004); Alister E. McGrath ve Darren C. Marks, editörler. The
Blackwcll Companion to Martin Lulher (Blackvvell Martin Luther
Elkitabl), (New York: Cambridge University Press. 2003); Mark A. Noll, Americas
God: Fronı Jonat- han Ednards to Abraham Lincoln (Amerika'nın Tannsı:
Jonathan Edwards'tan Abraham Lincoln’a), (New York: Oxford University Press,
2002).
Amerikalardaki keşif ve yerleşmenin
uzun ve tartışmalı tarihi sadece tarihçilerin çalışmalarında değil, o zamanlar
oralarda bulunan kişilerin yazılarında da kayda geçirilmiştir. Bu bölümün
Kuzey Amerika'yla ilgili kısımlarında bilgi sağlayan arasında şunlar vardır:
Robert Beverley, The History and Prcsent State of Vir- ginia (Virginiamn
Tarihi ve Bugünkü Durumu), (Chapel Hill: University of North Carolina Press,
1947); Gordon Broıhersıon, Image of the New World: The American Contincnt
Portraycd in N'ative Texts (Yeni Dünyanın İmgeleri: Yerli Metinlerde
Resmedilen Amerika Kıtası), (Londra: Thames and Hudson, 1979); Comelia Hughes
Dayton, Womcn Before the Bar: Cendcr, Law and Society in
Connecticut, 1639-1789
(Parmaklıklar Arkasındaki Kadınlar: Connecticut'ta Yasa ve Toplum. 1639-1789),
(Chapel Hill: University of North Carolina Press. 1995); David Flaherıy.
"Law and the Enforcement of Morals in Early America” (Amerika’nın
Başlarında Yasa ve Ahlâk Kurallarının Uygulanması), Perspectives in
Amerinin 1listory, cilt 5 (Amerikan Tarihinde Bakış Açılan), Donald
Fleming ve Bemard Bailyn, editörler, (Cambridge, MA: Harvard University Press,
1971); Peter Charles Hoffer, Law and People ın Colonial America (Sömürgeci
Amerika’da Yasa ve insanlar), (Baltimore: Johns Hopkins University Press.
1992); Lyle Koehler, A Search far Poıver: The “Weaher Sex"
in Scvenceentlı-Cen- iiıty New England (Bir Güç Arayışı: On Yedinci
Yüzyılın Yeni Ingilteresinde “Güçsüz Cinsiyet”), (Urbana: University of
Illinois Press. 1980); Annette Ko- lodyn, The Lay of the Lruıd: Melaphoı
as Ezperience anıl Histoıy in American Lijı- and Letters (Toprağın Hali:
Amerika’nın İlk Zamanlarında ve İlk Edebiyatında Deneyim ve Tarih Olarak
Metafor), (Chapel Hill: University of North Carolina Press, 1975); John Lawson,
A New voyagc ta Carolina, containing the exact dese- ription and Nalına!
Histoıy of that Country, together with the preseni State thereof and a
Journal of a Thoıısand Miles Travel'd thro; sevcral Nations of îndians,
Giving a parıicular Account of thcir Cusloms, Manncrs, ele.
(Carolina’ya Yeni Bir Yolculuk), (Chapel Hill: University of North Carolina
Press, 1967); Merril D. Smith. editör, Sex and Sexuality in Early America
(Amerika’nın İlk Zamanlarında Cinsel İlişki ve Cinsellik), (New York: New York
University Press. 1998); Thomas Morton. Ncıv English C.anaan (Yeni
İngiliz Vaat Edilmiş Ülkesi), (Ncw York: Arno Press, 1972); John Murrin,
“Magistrates, Sinners and a Precarious Law” (Sulh Yargıçları, Günahkârlar ve
Şüpheli Bir Yasa) ve "Liberty: Trial by Jury in Seventeenth-Century New
England" (Özgürlük: On Yedinci Yüzyılda Yeni İngiltere’de Jüri
Yargılaması). Saints and llevolutionaries: Essays on Early American History
(Aziz(e)ler ve Devrimciler: Erken Amerikan Tarihi Üzerine Denemeler), Hail ve
diğerleri, editörler. (New York: \V. W. Norton. 1984); Kirkpatrick Salc, The
Con<(ucst of Paradise: Chrisıopher Columhus and the Columbian Ijegacy (Cennetin
Fethi: Chrisıopher Columbus ve Colombus’un Bıraktığı Miras), (New York:
Penguin, 1991); Roger Thompson, Sex in Middlesex: Popular Mores in a
Massachusetts County. 1649-1699 (Middlese.s’ıe Seks: Bir Massachusetts
Bölgesinde Popüler Görenekler, 1649-1699), (Amherst: University of Massachusetts
Press, 1986); Laıırel Thatcher Ulnch. Good Wives: Image and Rcalily in the
I.ives of Women in Northern Ncıv England, 1650-1750 (İyi Kanlar:
Yeni İngiltere'nin Kuzeyinde Kadınların Yaşamlarında İmge ve Gerçeklik.
1650-1750), (New York: Oxford University Press, 1980).
11; Erotik Bahire
Bu bölümde kullanılan bazı kişisel
pornografik kaynaklar bölümde başlıklarıyla birlikte verilmiştir. Adı
verilmeyen diğer kaynaklar burada sözü edilmeyecek kadar çok sayıda ve çok kısa
ömürlüdür.
Pornografi konusunda ve cinsel yönden
açık saçık olan, özellikle de 18. ve 19. ait yazılar için bakınız: Helen Lefkcnvitz.
Rcreading Se» Batileş över Sexual Kııoıv- ledge and Suppression
in Nineteenıh-Centuıy America (Cinselliği Yeniden Okumak: On Dokuzuncu
Yüzyıl Amerikasında Cinsel Bilgi ve Bastırma Üzerinde Verilen Savaşlar), (New
York. Alfrcd A. Knopf, 2002); Walter Kendrick, The
Semt Muscum: Pomography
in Modem Culture (Gizli Müze: Modem Kültürde Pornografi), (Berkeley:
University of Califomia Press. 1996); Julie Peakman, Mighty Lewd Books: The
Devclopment of Pomography in Eighteenth-century Eng- land (Güçlü Müstehcen
Kitaplar On Sekizinci Yüzyıl Ingiltercsinde Pornografinin Gelişimi), (Londra:
Palgrave Macmillan, 2003); Ronald Pearsall, The Wonn in the Bud: The
Wortd of Victorian Semality (Tomurcuktaki Solucan: Vik- torya Döneminin
Cinsellik Alemi), (New York: Penguin Books, 1983); Ellen Bayuk Rosenman, Unauthorized
Pleasures: Accounts of Victorian Erotic ürpertence (İzinsiz
Zevkler: Viktorya Döneminde Erotik Deneyimlerin Tasvirleri), (İtilaca: Come.ll
University Press. 2003), Lisa Z. Sigel. Goveming Pleasures: Por- nography
and Social Change in England, 1815-1914 (Zevkleri Yönetmek: İngiltere'de
Pornografi ve Toplumsal Değişim, 1815-1914). (New Brunsıvick. N|: Rutgers
University Press, 2002).
İngiltere ve Amerika'da cinsellikle
ilgili insansever ve yasal reformların tarihi ve genel olarak cinsellik ve
cinsiyet konusundaki tarihsel tutumlar şu kaynaklarda ayrıntıyla
açıklanmaktadır: Barret-Ducroq, Love in the Time of Victoria: Scxu- alitv
and Desin: Aınong Working-Class Men and Women in Ninetccnth-Cenlury
London (Victoria Zamanında Aşk: On Dokuzuncu Yüzyıl Londrasmda İşçi Sınıfı
Erkekleri ve Kadınlan Arasında Cinsellik ve Arzu), John Howe. çeviren, (New
York: Penguin, 1991); Lucy Bland, Banishing the Bcast: Semality and the
Early fenıinists (Canavan Defetmek: Cinsellik ve İlk Feministler), (New
York: The New Press, 1995); John D’Emilio ve Estetle Frecdman, Intimate
Maıtcrs: A History of Semality in America (Özel Meseleler: Amerika'da
Cinselliğin Bir Tarihçesi), (New York: Harper & Row. 1988); Peter Gay, Educaıion
of the Senses (Duyumlann Eğitimi), cilt I. The Bourgeois Experience:
Victoria to Freud (Burjuva Deneyimi: Victoria’dan Freud'a), (New York:
Oxford University Press. 1984); landa Hirshman veJanc l_arson. Hard
Baıgaiııs: The Politics of Sex (Zorlu Pazarlıklar: Cinsellik
Politikası), (New York: Oxford University Press. 1998); Michael Mason. The
Mailing of Victorian Sexuality (Viktorya Dönemi Cinselliğinin
Yapımı), (New York; Oxford University Press, 1994); Michelle Oberman,
"Tuming Giriş into Women: Re-Evaluating Modem Statutory Rape Law"
(Kızların Kadınlara Dönüştürülmesi: Modem Geçerli Tecavüz Yasasının Yeniden
Değerlendirilmesi). Journal of Criminal Laıv and Criminology
(Ceza Yasası ve Suçbilim Dergisi), 85 (1994): 15. 31-36; Roy Porter ve Leslcy
A. Hail, The Facls of Life: The Creation of Semai Knoıvledge in Britain,
1650-1950 (Yaşam Gerçekleri: İngiltere'de Cinsellik Bilgisinin
Yaratılması, 1650-1950). (New Havcn, CT: Yale University Press. 1995); Cymhia
Eagle Russett, Semai Science: The Victorian Constnıction uf Womanhood
(Cinsel Bilim: Viktorya Döneminde Kadınlığın Yapımı), (Cambridge. MA: Harvard
University Press. 1989); Chris- tine Stansell, City of Women: Sex and Class
in New York. 1789-1860 (Kadınların Şehri: New York’ta Cinsel İlişki ve
Sınıl, 1789-1860), (Nevv York: Knppf, 1986); Judith Walkowitz. City of
Dıeadful Delight: Namuives of Semai Danger in Late-Victorian London
(Korkunç Zevklerin Şehri: Viktorya Döneminin Sonlarında Londra'da Cinsel
Tehlike Anlatılan), (Londra: Virago, 1992).
Çocukluğun tarihi ve tanımı ve aile,
topluluk ve devletin çocuklann yaşamlarında oynadığı rol konusunda yararlı
eserlerden oluşan bir liste, şunlan kapsamaktadır; David Arehard, Children:
Rights and Childhood (Çocuklar: Haklar ve Çocukluk), (Londra: Routledgc,
1993); Phillippe Aries, Centurics of Childhood: “Indecency,"
Censorship, and the Innocence of Vtrnth (Yüzyıllar Boyunca Çocukluk:
“Edepsizlik." Sansür ve Gençliğin Masumiyeti), (New York: Hill and Wang,
2001); Anne Higonnet, Pictures of Innocence: The History and Crisis of ideal
Childhood (Masumiyetin Resimleri: İdeal Çocukluk Krizi ve Tarihçesi),
(Londra: Thames and Hudson, 1998); Linda A. Pollock, Forgotten Children: Pa-
rent-Child Rclations from 1500 to 1900 (Unutulmuş Çocuklar: 1500’den 1900'a
kadar Ebeveyn-Çocuk İlişkileri), (Cambridge: Cambridge University Press. 1983);
C. John Somerville, The Rise and Fail of Childhood (Çocukluğun Yükselişi
ve Düşüşü), (Bcverly Hills, CA: Sage, 1982); Lawrence Stone, The Family,
Sex, and Maniage in England. 1500-1800 (İngiltere'de Aile, Cinsel İlişki ve
Evlilik, 1500-1800), (Harmondsworth, İngiltere: Penguin, 1977).
12: Bekâretin öldüğü
Gün mü?
Bilimsel jinekoloji ve seksolojinin
yükselişe geçmesi konusunda, yükselişin kendisiyle ilgili örnekler dahil olmak
üzere, kaynaklar için bakınız: Bullough, Science in the Bedroom: A
History of Sex Research (Yatak Odasında Bilim: Seks Araştırmalarının Bir
Tarihçesi), (Ncw York: Basic Books, 1994); Oliver Butter- field. Sev Life
in Maniage (Evlilikle Seks Yaşamı), (New York: Emerson Books. İne.,
1940); Alan Huni. “The Greaı Masturbation Panic and the Discourses of Moral
Regulation in Nineıeenıh and Early Twentieth-Century Britain" (Büyük
Mastürbasyon Korkusu ve On Dokuzuncu Yüzyıl ve Yirminci Yüzyıl Başlan In-
gilteresinde Ahlâki Düzenleme Söylemleri), Journal of the History of
Sexuality (Cinsellik Tarihi Dergisi), 8/4 (1998): 575-615; Alfrcd Kinsey,
Wardell Ponıe- roy ve Clyde Martin, Sexual Response in the Human Male
(Erkeğin Cinsel Tepkisi), (Philadelphia: W. B. Sauders Company, 1948); Kinsey
ve diğerleri. Sexual Response in the Human Fernale (Kadının Cinsel
Tepkisi). (Philadelphia: W. B. Sauders Company, 1953); Franziska Lamott.
“Virginitât als Fetisch: Kültürelle Codierung und rechtliche Normierung der
Jungfrâulichkeit um die Jarhrhun- dertıvende," Tel Aviver Jahrhuch für
Deutsche Ceschichte (1992): 153-70; Ferdi- nand Lundberg ve Marynia
Farnham, Modem Woman: The Lost Sex (Modem Kadın: Kayıp Cinsiyet), (New
York: Harper & Brothers Publishers, 1947); Hel- di Rımke ve Alan Huni,
“From Sinners to Degenerates: The Medicalization of Moralify in the Ninetecnth
Century" (Günahkârlardan Yozlaşanlara: On Dokuzuncu Yüzyılda Ahlâkın
Tıbbileştirilmesi), History of the Human Sciences (insan Bilimleri
Tarihi), 15/1 (2002): 59-88; Robertson, “Signs, Marks and Private Parts:
Doctors, Legal Discourses, and Evidence of Rape in the United States.
1823-1930" (Göstergeler, Belirtiler ve Mahrem Yerler: Amerika’da
Doktorlar. Yasal Söylemler ve Tecavüz Kanıtı, 1823-1930), Journal of the
History of Sexu- ality (Cinsellik Tarihi Dergisi), 9 no. 3
(1998): 345-88; Theodor van de Velde, ideal Maniage: Its Physiology and
Technicptc (İdeal Evliliğin Fizyolojisi ve Tekniği), Stella Browne,
çeviren, (New York: Random House, 1930).
“Yeni kadının" yükselişe geçmesi
konusunda çok miktarda tarih ve başka alanlarda yazı yazılmıştır. Şu kaynaklar,
özellikle kadın haklan ve özgürleşmesinin cinsel ve cinsel-poliıik yönleriyle
ilgilidir: Beth L. Bailey, From From Porrh to Bach Seat: Courtship in Twcntieth-Century
America (On Balkondan Arka Koltuğa: Yirminci Yüzyıl Amerikasında Kur
Yapma), (Baltimore: Johns Hopkins University Press. 1998); Joan Jacobs
Bnımberg, The Body Project: An Intimate History of American Giriş (Beden
Projesi: Amerikan Kızlan Üzerine Ayrıntılı Bir Tarihçe). (New York: Random
House. 1997) ve "'Ruined' Giriş: Changing Communily Responses to
lllegitimacy in Upstale Ncw York. 1890-1920” ('Mahvolmuş' Kızlar: Kuzey New
York’ta Gayrimeşruluğa Karşı Topluluk Tepkilerinin Değişmesi. 1890-1920), Journal
ofSocial History (Toplumsal Tarih Dergisi), 18 (Kış 1984): 247-72;
Dickinson, “Bicycling For Women [rom the Slandpoint of the Gyneco-
logist” (Jinekologun Bakış Açısından Kadmlann Bisiklete Binmesi), American Journal
of Obstetrics (Amerikan Kadın Doğum Dergisi), 21 (1895): 25; Ellen Garvey,
“Reframing the Bicyle: Adverüsing-Supported Magazines and Scorching Women”
(Bisikletin Yeniden Şekillendirilmesi: Reklam Destekli Dergiler ve Kavrulan
Kadınlar), American Quarterly (Amerikan Delgisi), 47/1 (Mart 1995): 66-101;
Christina Simmons, "Women’s Power in Sex Radical Challenges to Marriage in
the Early-Twentieth-Century United States” (Yirminci Yüzyıl Başlarında
Amerika’da Kadmlann Seks Konusunda Evliliğe Karşı Radikal Mücadelelerindeki
Gücü). Feminist Studies (Feminist Çalışmalar). 29/1 (İlkbahar 2003):
169-98; Penny Tinker, "Cause for Concem: Young Women and Leisure, 19301950”
(Endişe Sebebi: Genç Kadınlar ve Serbestlik), Wonten!> History Review (Kadınlan
Tarihi Dergisi), 12/2 (2003); 233-59.
Hamilelikten
korunma yöntemleri çağma ilişkin üç muhteşem tanışma için bakınız: Hera Cook,
The Long Sesual Revolution: English VVomcn, Sex, and Contra- ccption
1800-1975 (Uzun Cinsel Devrim: Ingiliz Kadınlan, Cinsel İlişki ve Hamilelikten
Konınma 1800-1975), (Oxford: Oxford Universiıy Press, 2004); La- ra V. Marks, Sexual
Chemistry: A History af the Contraceptive Pili (Cinsel Kimya: Doğum
Kontrol Hapı Üzerine Bir Tarihçe), (Ncw Haven, CT: Yale University Press.
2001); Elizabeth Siegel VVatkins, On The Pili: A Social History of
Oral Contraceptivcs 1950-1970 (Doğum Kontrol Hapı Üzerine: Ağızdan Alınan
Hamilelik Önleyiciler Üzerine Toplumsal Bir Tarihçe 1950-1970), (Baltimore:
Johns Hopkins Universiıy Press, 1998).
1960'lann
ve 1970’lerin sözde cinsel devrimi, kendi yorumcularını ve tarihçilerini
üretmiştir. Şu eserler faydalı, bilgilendirici ve en önemlisi, güvenilirdir:
David Allyn, Malıe Love, Not War: The Sexual Revolution, an Unjettered
History (Savaşma Seviş: Cinsel Devrimin Özgür Bir Tarihçesi), (Boston:
Little, Brown, 2000); Bullough ve Bullough, Sexual Attitudes: Myths and
Realities (Cinsel Tutumlar: Miller ve Gerçekler), Amherst, NY: Prometheus
Books, 1995); David Buss ve diğerleri. “International Preferences in Selecling
Matcs: A Study of 37 Culıu- res” (Eş Seçiminde Uluslararası Tercihler: 37
Kültürü Kapsayan Bir Çalışma), Jounıal of Cmss-Cultural Psychology
(Kültürler Arası Psikoloji Dergisi), 21/1 (Man 1990): 5-47; D'Emilio ve
Freedman, Intimatc Matters: A History of Sexu- ality in America
(Özel Meseleler: Amerika'da Cinselliğin Bir Tarihçesi); Jane Gerhard, Desiring Revolution:
Second-Wavc Feıninisnı and the Rovriting of American Sexual
Thought, 1920-1982 (Devrimi Arzulamak: İkinci Dalga Feminizm ve Amerikan
Cinsel Düşüncesinin Yeniden Yazılması, 1920-1982), (New York: Columbia
University Press. 2001); Paula Karnen, Her Way: Young \Vomen
Re-
make the Sesual Revolution (Kadının Yolu: Genç Kadınlar Cinsel Devrimi
Yeniden Yapıyor), (Ncw York: New York University Press. 2000); Judith A.
Lcvine, Harm/ul to Minors: The Penis ofPrvtccting Children from Sex
(Reşit Olmayanlara Zararlı: Çocuklan Seksten Korumanın Tehlikeleri),
(Minneapolis: University of Minnesota Press, 2002).
Amerika’da cinsel perhiz ve bununla
bağlantılı yasalar konusunda süren tartışmalar literatürü genişletmeye devam
etmektedir. Bunun çok sınırlı bir listesi şu kaynaklan kapsamaktadır: Bearnıan
ve Brückner, "After the Promise: The STD Consequences of Adolescent
Virginity Pledges” (Söz Verdikten Sonra: Ergen Bekâret Yeminlerinin Cinsel
Yolla Bulaşan Hastalık Sonuçları), Journal of Adolescent Health (Ergen
Sağlığı Dergisi), 36/4 (Nisan 2005): 271-78; Bearnıan ve Brückner, “Promising
tlıe Fuıure: Virginity Pledges and the Transition to First Intercourse”
(Gelecek Sözü: Bekâret Yeminleri ve İlk Cinsel Birleşmeye Geçiş). The American Journal
of Sociology (Amerikan Toplumbilim Dergisi), 106/4 (Ocak 2001): 859-912;
Ted Carter, Evaluation Reportfor the Kansas Ahstinence Education Program
(Kansas Cinsel Perhiz Eğitim Programı için Değerlendirme Raporu), (Topcka:
Kansas Sağhk ve Çevre İdaresi, Kasını 2004): Centers for Disease Control
(Hastalık Denetim Merkezleri), Youth Risk Behavior Surveillan- ce Survey
(Gençler Arasında Riskli Davranış Gözetimi Araştırması), (2001); Li- sa J.
Crockeıt, C. Raymond Bingham ve diğerleri, "Timing of First Sexual In-
tercourse: The Role of Social Control, Social l.eaming, and Problem Bchaviorr
(İlk Cinsel Birleşmenin Zamanlaması: Toplumsal Denetimin ve Toplumsal Öğrenmenin
Oynadığı Rol ve Sorunlu Davranış), Journal of Youth and Adolescence (Gençler
ve Ergenler Dergisi), 25/1 (1996): 89-111; J. E deGaston, L. Jensen ve S. Wced,
"A Closer Look at Adolescent Sexual Activity" (Ergenlerin Cinsel Etkinliklerine
Yakından Bir Bakış). Journal of Youth and Adolescence (Gençler ve
Ergenler Dergisi), 24/6 (1995): 465-79; Patricia Goodson ve diğerleri, Abstinencc
Education Evaluation Phase 5: Technical Repon (Cinsel Perhiz Eğilimi Değerlendirmesi,
5. Evre: Teknik Rapor), (College Station: Texas A&M Üniversitesi, Sağlık
ve Haraketbilinı Bölümü, 2004); Marjorie Heins, “Sex, Lies. and Politics:
Congrcss Is Poiscd to Reautlıorize Fcannongering 'Abstinence-Only' Sex Ad’’
(Seks. Yalanlar ve Politika: Kongre Korku Yaratarak “Sadece Cinsel Perhiz"
Diyen Seks Tanımının Satılmasına Yeniden Yetki Vermeye Hazır), The Nation
(Ulus), 272/18 (7 Mayıs 2001); Kaiser Aile Vakfı ve Scvcntecn (On Yedi)
dergisi, Sex Smans: National Survey of Teens: Virginity and the
First Time (Seks Bilmişleri: Ulusal Ergen Araştırması: Bekâret ve ilk Cinsel
İlişki). 2003; Kaiser Aile Vakfı ve YM dergisi. Kaiser Family Foundation and
YM Magazine 1998 National Survey oj Teens (Kaiser Aile Vakfı
ve YM Dergisi 1998 Ulusal Ergen Araştırması), (1998); Douglas Kirby, "Do
Abstinence-Only Programs Delay the Ini- liation of Sex Among Young People and
Reduce Teen Pregnancy?" (Sadece- Cınsel-Perhiz Programlan Genç İnsanlar
Arasında Seks Başlangıcını Geciktiriyor Mu ve Ergen Hamileliğini Azaltıyor
Mu?), (Washingıon D.C.; The National Campaign to Prcvent Teen Pregnancy
(Ulusal Ergen Hamileliğini Önleme Kampanyası], Ekim 2002), Kirby. “Emerging
Answers" (Su Yüzüne Çıkan Cevaplar), (Washinglon D.C.: The National
Campaign to Prevent Teen Prcg- naney. 2001); Jonathan D. Klein ve American
Academy of Pediatrics (Amerikan Çocuk Sağlığı Bilimcileri Birliği), Ergenler
Üzerine Komite, "Adolescent Pregnancy: Current Trends and Issucs” (Ergen
Hamileliği: Günümüz Akımlan ve Meseleleri), Pediatrics (Çocuk Sağlığı),
116 no. 1, (1 Temmuz 2005): 28186; R. Mayer ve L Kanıor, ”1995-1996 Trends in
Opposition to Comprehcnsi- ve Sexuality Education in Public Schools in United
States" (1995-1996 Amerikan Devlet Okullannda Kapsamlı Cinsellik
Eğilimine Karşı Muhalefet Akımları), SlECUS Report (SIECUS Raporu),
24/1 (1996); Josh McDowell. Why True Lovc Waits: Tlıe De/milivc Book on How
to Help Your Kids Rı’sist Sexual Pressure (Gerçek Aşk Neden Bekler:
Çocuklarınızın Cinsel Baskılara Direnmesine Nasıl Yardım Edebileceğiniz Üzerine
Eksiksiz Kitap), (Wheaıon, IL: Tyndale House Publishers, 2002); Karen Kay
Perrin ve Sharon Bemecki Dejoy, "Abstinence- Only Education: How We Got
Here and Wlıere We’re Going” (Sadece Cinsel Perhize Dayalı Eğitim: Buraya Nasıl
Geldik ve Nereye Gidiyoruz), Journal of Public Health Policy (Kamu
Sağlığı Politikaları Dergisi), 24/3-4 (2004): 445-59; Robert E. Rector, “The
EFfectiveness of Abstinence Education Programs in Re- ducing Sexual Acıivity
Among Youüı” (Cinsel Perhiz Eğitimi Programlarının Gençler Arasında Cinsel
Etkinliği Azaltmaktaki Etkililiği), Basın açıklaması no. 1533 (Washington D.C.:
The Hcritage Foundation, Nisan 2002); Lis Re- mez, “Oral Sex Among Adolcsccnts:
is It Sex or Is It Abstinence” (Ergenler Arasında Oral Seks: Seks Mi Yoksa
Cinsel Perhiz Mi), Family Planning Perspec- tives (Aile Planlamasında
Bakış Açılan), 32/6 (Kasım/Aralık 2000); Edward Smith, Jacinda Dariotis ve
Susan Potter, Evaluation of tire Pennsylvania Abstinence Education
and Related Services İnitiative: 1998-2002 (Pennsylvania Cinsel Perhiz
Eğitimi ve Buna Bağlı Hizmet Girişimleri Degerlendinnesi 1998-2002),
(Philadelphia: Pennsylvania Saghk İdaresi, Aile Saglıgı'na bağlı Anne ve Çocuk
Saghgı Bürosu, Ocak 2003); Adam Sonfield ve Rachel Benson Gold. “States'
Implementation of the Section 510 Abstinence Education Program, FY 1999”
(Eyaletlerin Madde 510 Cinsel Perhiz Eğitim Programını Uygulaması, 1999 Mali
Yıh), Family Planning Pcrspectives (Aile Planlamasında Bakış Açılan), 33
(2001): 166-71; Jackie West, “(Not) Talking About Sex: Youth. İdentity; and
Sexuality (Seks Hakkında Konuşma(ma)k: Gençlik, Kimlik ve Cinsellik), The
Sociological Review (Sosyolojik İnceleme Dergisi), (1999): 525-47.
[1] Burjuvaları şaşkına uğratmak - ç.n.
[2] Sitenin adı İngilizce'de
"kanarsa" anlamına gelir - ç.n.
[3] Sitenin adı İngilizce'de “her gün yeni
bakireler" anlamına gelir - ç.n.
[4]
1696'da Fransızca aslının çıkmasından, 1774’ten hemen sonra yayımlanan son
İngilizce çevirisine kadar geçen sûrede, Venelte'in kitabının çok sayıda uyarlaması
ve baskısı yeniden basılmıştır. Aristotlci. Master-Piece'in uyarlamaları
ise 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar piyasaya çıkmış, hatta 20. yüzyıla kadar
tedavülde kalmıştır.
[5] Sapasağlam bakire - ç.n.
[6]
AbbC des Rues o kadar merak uyandıran ve heyecan verici bir davaydı ki dava
kayadan yayımlanmış ve birçok dilde satışa sunulmuştu. Bu da. günümüzde eğlence
için okunan açık saçık, gerçek suç hikayelerine duyulan büyük ilginin aslında
zannedildiği kadar günümüze özgü olmayabileceğini gösterir.
[7]
Her iki terim de "bakire seviciliği'" olarak Türkçe’ye çevrilebilir.
Parthenofili. bakire anlamına gelen Yunanca parthenûs sözcüğünden, virgofili
ise bakire anlamına gelen Latince virgo’dan türetilmiştir - ç-.n.
[8]
"Baştan Aşağı Modern Millie" 1967 yapımı bir müzikal (timdir. Film,
kadınların yeni yeni iş dünyasına adım attığı 1920 lerin başında, zengin koca
bulmak için küçük bir kasabadan büyük şehre gelen Millie adlı genç kadının
hikâyesini anlatır - ç.n.
[9] İngilizce’de, balina gibi deniz
memelilerinin kanatlarım çırpması anlamına gelen bu sözcük, 1920'lerde Swing
dansının temel hareketini ve o dönemde serbestliğiyle dikkati çeken genç kadınları
tanımlamak için kullanılmıştır. Bu kadınlar genellikle kısa saçlı, kısacık
etekler giyen, sigara içen, araba kullanan, kısacası kadınların yapmaması
gereken birçok şeyi yapan kadınlardır - ç.n.
[10]
1967 yazında Amerika'nın San Francisco şehrinde neredeyse yuz bin kişinin bir
araya gcimesiylc başlayıp diğer büyük Amerikan şehirlerine ve Avrupa'nın belli
merkezlerine yayılan asi hippi hareketine gönderme yapmaktadır - ç.n.
[11]
V harfi İngilizce'de bakire anlamına gelen “Virgin'' sözcüğünü temsil etmekledir
- ç.n.
[12] Seksoloji araştırmalarının sayısız
sorunlarından birisi de, cinsel etkinlik türlerinin araştırmalarda her zaman
ayrı bir şekilde açıklanmamasıdır. Bu araştırmalar, kaç kişinin "cinsel
açıdan etkin" olduğuna dair rakamlar sunduğunda, bunun ne tür bir cinsel
etkinliği temsil ettiğini tam olarak anlamak çoğu zaman mümkün değildir. Bu
tür araştırmaları okuyanlar genellikle “cinsel etkinliğin," “penisin
vajinaya girdiği cinsel ilişki" anlamına geldiğini varsaymaktadır ama bu
varsayım ille de doğru olacak diye bir şey söz yoktur. Üstelik eşli cinsel
etkinlik yaşadığımız bir geçmişe sahip olmak anlamında “cinsel açıdan etkin’
olmak, yaşamımızda tutarlı ya da sürekli bir ölçüde cinsel etkinliğin var olduğu
anlamına da gelmez. Aslında gençlerin çoğu için bu o anlama gelmez. Cinsellik
istatistiklerini okuyanlar, terimlerin açıkça tanımlanmadığı raporlarda
kullanılan “cinsel açıdan etkin” ifadesini, sadece “bir tür eşli seks yaşamış
kişi" anlamında okusalar iyi ederler.
[13] Diğer boyuta açılan kapı anlamına
gelmektedir - ç.n.
[14]
Latince’de eşine az rastlanır insan ya da şey anlamına gelmektedir - ç.n.
[15]
Çiftlerin önce birlikte yaşayıp çocuk sahibi olduktan sonra evlenmesi, birçok
Kuzey Avrupa ülkesinde gitgide arlan bir eğilimdir. Örneğin Isveç'te birlikte
yaşayan ve çocuk sahibi olan çiftlerin % 70 i çocuk doğduktan sonra beş yıl
içerisinde evlenmektedir. Evlilik dışı çocuk sahibi olmanın ebeveyne, çocuğa ya
da topluma zarar vereceği doğru bir lahmin değildir. Bunun, çocuğun muhtemelen
tek ebeveynli bir ailede yetiştirileceği anlamına geldiği de doğru bir tahmin
değildir.
[16]
Erkekten ayırt edilemeyen kadına verilen isimdir. Cinsellik sırasında kadın rolü
üstlenmeyen kişileri de ifade eder.
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder