Print Friendly and PDF

Kadınların Çileli Hayatı 3

|

 

ON BİRİNCİ BÖLÜM

Erotik Bakire

On altı yaşında bir sokak serserisi tarafından alınan bekâ­ret, domuza atılmış bir incidir.

- Walter, My Secret Life'm (Gizli Hayatım) isimsiz yazarı

Benjamin Franklin bir arkadaşına yazdığı bir mektupta, “sade­ce belden aşağısını göz önünde bulundurarak, iki kadından hangisinin genç, hangisinin yaşlı olduğunu bilmek mümkün değildir. Nasıl karanlıkta bütün kediler gri görünürse, yaşça büyük bir kadınla yaşanan bedensel eğlencenin zevki de çoğu zaman üstün, ya da en azından eşit derecededir, ne de olsa her beceri uygulamayla geliştirilebilir,” diye yazmıştır. Bu ünlü mektupta Franklin erkek bakış açısından bakıldığında, yaşça büyük ve daha deneyimli kadınlarla yatmanın tavsiye edilecek çok yanı olduğuna dikkati çekmiştir. “Bir bakirenin ayartılma­sı, kızın mahvedilip hayatı boyunca mutsuz olmasına neden olabilir" ve “genç bir kızı perişan etmiş olmak aklınıza sık sık acı verici düşünceler getirebilir,” gibi olasılıkların farkında olan Franklin, deneyimli bir kadının herhangi bir erkeğe bü­yük olasılıkla bir bakireden daha iyi hizmet sunacağını söyle­yerek mektubunu bitirmiştir.

Franklin şüphesiz bu konuda uzun uzadıya düşündükten ve epeyce deneyim kazandıktan sonra bu fikirlere varmıştır: Franklin ömrü boyunca hanımların gözdesi olan bir adam ola­rak ün salmıştır. Ancak Batı tarihinin büyük bölümünde, Franklin’in görüşlerini paylaşanlar açıkça azınlıkta kalmıştır.

Birkaç yüzyıl boyunca (hatta Rönesans’ın sonlarında pornog­rafinin gelişmesinden önce Batı’da bu tür şeyleri belgelemek zor olsa da büyük olasılıkla daha da uzun bir zaman boyunca) bakireler en üstün erotik deneyim, bir çeşit cinsel Kutsal Kâse ilan edilmiştir.

Bakirelerden söz ediyormuşuz gibi görünen birçok başka örnekte olduğu gibi bu örnekte de aslında tartıştığımız bakire­ler değil, diğer insanların bakireler hakkında doğru olduğuna inandığı şeylerdir. (Doğru değilse de basit bir nedenden, baki­relerin erotik deneyimlerinin ya da bu konuda bir düşüncele­rinin olmadığı varsayımı yüzünden, gerçek bakirelerin erotik deneyimleri ve düşünceleri neredeyse hiçbir zaman dikkate alınmaz.) “Erotik bakireden” söz ettiğimizde bakirelerin kendi öznel deneyimlerinden değil, bakirelerle ne tür deneyimler ka­zanıldığından ve bakirelerin erotik nesneler olarak nasıl hayal edildiğinden söz etmekteyiz.

Zevk, Güç ve Yansıtma

Peki bekâret neden seksi olarak algılansın ki? Cinsel açıdan hiç etkin olmamış bir kadın kalıtımsal ve dolayısıyla sosyoekono­mik nedenler yüzünden değerli bir maldır. Babalığın, toplum­sal ve ekonomik örgütlenmenin temel ilkesi olduğu kültürler­de bekâret hayati önem taşır. Ama kanıtlanabilir babalık seksi olamayacak kadar soyuttur. Bakireler cinsel anlamda çekici ol­duğu için bekâretin seksi olarak algılandığını iddia edenler ola­bilir. Oysa canlı olan herkes, çirkin ya da güzel, zarif ya da ba­yağı olsun fark etmez, yaşamının bir noktasında bakiredir. Bü­tün bakirelerin onları daha tatmin edici cinsel partnerler haline getiren fiziksel bir özelliğe sahip olduğu da mantıklı bir iddia değildir. Bu, özellikle bakirelerin genital organları söz konusu olduğunda doğru değildir, çünkü bakirelerin genital organları­nın her noktası, yaşadıkları deneyimlerin ayrıntıları hariç, ba­kire olmayanlannki kadar çok değişkenlik gösterir.

Bakirelerden çoğu zaman “el değmemiş” olarak söz edildiği­ni düşündüğümüzde, bekâreti neyin seksi yaptığını anlamaya biraz daha yaklaşırız. Bakireler hakkında seksi olan şey, gerçek anlamda bilinmez olmalarıdır. Bir bakirenin bedeninin belirli çekici özelliklere sahip olduğuna inanılabilir. Sonuçta bunun aksini gösteren bir kanıt yoktur. Bir bakire, kişinin cinsellik ve bekâret fantezilerini üzerine yansıtabileceği boş bir ekrandır. Bakirelerin ve bekâretlerin tekbiçimli olmadıklarını ne kadar iyi kavrarsak kavrayalım, belirli bir bakirenin böyle ya da şöyle bir şey olduğunu henüz kimsenin kanıllayamamış olması, onun bakirelerin “olması gerektiği gibi” (artık kafamızda bu her neyse) olduğunu hayal edebileceğimiz anlamına gelir.

Bakirelerin cinsel açıdan olması gerektiğine inandığımız bir­kaç şey, bekâret testlerinde kanıt olarak kullanılan şeylerle ay­nıdır. Talmud. ucuz aşk romanları, tanrıbilimciler ve pomocu- lar, bakire vajinasının heyecan verici ve güya değişmez sıkılığı konusunda bir saplantı geliştirmişlerdir. Bu durumda, tıp me­tinlerinin ve seks oyuncağı satan katalogların benzer şekilde, sözü edilen vajina sıkılığını yaratacak egzersizler, tahriş edici ilaçlar ve ameliyat gibi yöntemler sunması son derece mantık­lıdır. Tertullian, Albertus Magnus ya da William Acton’a göre bekâreti-“kanıtlayan”, alçakgönüllü bir şekilde aşağıya bakan gözler, iffetli tavırlar ve gerçek bilgisizlik gibi özelliklerin, 19. yüzyılda yazılmış cinsel yaşam öyküsü My Secret Li/e'ın (Gizli Hayatım) anlatıcısını, rüşvet, şantaj ve halta kitapta söylendi­ğine göre düpedüz tecavüze tahrik eden şeylerle aynı olması bir rastlantı değildir. Yasa Kitabında istenen kanlı çarşaflar, Fanny Hill adlı kitapta Fanny’nin özenle işlenmiş yapay “bekâ­retini” aşırı miktarda para vererek satın alan genelev patronu Mr. Norbert’ı cezbeden şeyin önemli bir parçasıdır.

Bekâreti “kanıtlamakta” olduğu gibi fetiş haline getirmekte de en önemli olan şey, fiziksel ve görülebilir kılınabilecek her şeydir çünkü bekâretin kendisi sonsuza kadar ele geçirilmez bir şey olarak kalacaktır. Bekâretin böyle ele geçmez ve göz­den kaybolan bir şey olması da bazı bakire avcılarını cezbeden Şeyin bir parçasıdır. Sonuçla kovalamaca bu kadar zor ve has­sas olduğunda av da çok daha nefes kesici olmaz mı? Bekâret Uzun zamandır sihirsel güçlerle donatılmıştır. Geleneksel be­kâret sihrine duyulan inanç bu günlerde, en azından tek boy­nuzlu allar kadar nadirleşmiştir. Bunun sonrasında, aşkın de­neyimlerin varlığını hâlâ kabul ettiğimiz sınırlı sayıda dene­yim alanından birinde, bekâretin sihirsel güçleri olduğuna inanmaya meyilli olmamız pek de şaşırtıcı değildir: Erotizm.

Bekâretin erotik özelliği imparatorun ünlü kıyafetlerine benzer. Hem var olduğu hem de inanılmaz derecede önemli olduğu konusunda neredeyse herkesin fikir birliği ettiği bir şeyin, varlığı şöyle dursun, doğasını bile sorgulayacak bakış açısına ve cesarete sahip çok az kişi vardır. Bu yüzden de be­kâret vardır ve kazanan, bütün ganimetleri alır. Buradaki “ga­nimetler” tam da yerinde bir sözcüktür. Bir sınıf olarak bakire­ler yenilenebilir bir kaynaktır (Jerome’un, bakireleri ürettiği için evliliği övebileceği yorumunu hatırlayın) ama düşmüş bir bakireyi Tanrı nın bile ayağa kaldıramayacağını söyleyen de Je- rome’dur. Üstelik beden, gayet iyi bilindiği gibi bu konularda sessiz kaldığı için Tanrı’dan başka hiç kimse bir bakirenin “düşmüş” olup olmadığını kesin olarak bilemez. Geri kalanı­mız ve bekâret fetişleriyle bekâret testçileri içinse, bekâretin elle tutulur işaretleri için bitmek bilmeyen bir arayış ve bu işa­retlerin anlamlarının birbirinin peşi sıra anlatılan hikâyelerle sürekli tekrarlanması vardır.

Bekâret fetişleri bize birçok hikâye armağan etmiştir. Bu hi­kâyeler içinde özellikle popüler olanı, karşı koyan bakirenin ustalıkla istekli bir kadına “dönüştürülmesi” hikâyesidir. Bu dönüştürme hikâyelerinde fethedilen bekâret, cinsel “gerçekli­ğin” ve hâkimiyetin anahtarıdır: Bakire “küçük bir kızın” cin­sel anlamda arzulu “gerçek bir kadına” dönüştürülmesi için “gerçek bir adama” ihtiyaç vardır ve kadın buna minnettardır. Kadınla yatan ilk kişi olduğu için adam kelimenin tam anla­mıyla kadını yapar. Cinsel ilişkiden hoşlanmayan ya da lezbi- yen olan bir kadın için çoğunlukla küçümser bir şekilde “hiç­bir zaman doğru adama sahip olmadığı” söylenir. Öyle ya, eğer sahip olsaydı, “doğru” adamın sihirli değneğiyle o da do­ğal olarak dönüştürülürdü - abrakadabra!

Erkekler de bekâretlerini kaybettiklerinde “yapılırlar" ama çok farkh bir şekilde. Bekâretini kaybeden bir kadın kendi ki­şiliğine olan erişimi üzerindeki hâkimiyetini kaybeder: Artık sahip olunmuştur. Öte yandan bekâretini kaybeden bir adam hâkimiyet kazanır. Argomuz da bunu yansıtır: Adam “kadının kutusunu açar” ama kadın “adama verir”, adam “kızı patlatır” ama kadının “kızlık zarı bozulur." Cinsel ilişki erkekleri de kadınları da “gerçek” yapar ama bunun altında yatan anlam değişmeden kahr: Gerçek erkek hâkim olurken, gerçek kadına hâkim olunur.

Hâkimiyetin de ötesinde uzmanlık yatar. Sayısız kaynak, be­kâretin böyle bir yaklaşıma uygun bir nesne olduğu konusun­da bizi ikna etmeye çalışmıştır. Gerçekte bazı yazarlar, bir ba­kireyle yatma fırsatının çoğu zaman ortalama eğitimsiz bir hö­düğe verilerek boşa harcandığını ileri sürmüştür. Dört bin say­falık olağanüstü bir cinsellik günlüğü olan My Secret Life’m (Gizli Hayatım) üst sınıf anlatıcısı, “Londra’daki on binlerce fahişenin çok azı bekâretini, beyefendilere ya da genç ya da yaşlı adamlara, ya da genel olarak adamlara vermiştir,” diye yazmıştır. “Bunları kendi düşük sınıflarının delikanlıları elde etmiştir. Küçük aralarına ilk olarak sokak serserilerinin kirli çûkleri girmiştir. Bu çok üzüntü verici bir şeydir çünkü sokak serserileri mahvettikleri hâzinelerin kıymetini bilmezler. On altı yaşında bir sokak serserisi tarafından alınan bekâret, do­muza atılmış bir incidir. Böylesine bir acemilik için aslında her am yeteri kadar iyidir. Altmış yetmiş yaşlarında bir kadın da bu hayvanlara bir bakire kadar, hatta daha fazla zevk verir.” Bu her açıdan bakire kadınların erotik değerine ilişkin ideoloji­den de katı olan erkekler arasındaki katı sınıf ve değer ideolo­jisinin erotik bakış açısıdır.

Bütün bunlar akla şu soruyu getirir: Neden? Bu çekimin ne­deni nedir? Örneğin Patpong’da bir barda (ya da Atlanta’da bir arka odada) bir çocuk fahişenin hizmetleri için pazarlık eden bir seks turistinin gerçekten satın aldığı nedir? Sexhy- men.com’a' üyelik satın alan insanlar paralarının karşılığında.

1 Sitenin adı “seks” ve “himen" sözcüklerinden oluşmaktadır - ç.n. internette başka bir porno sitesinde bulamadıkları neyi almak­tadır? Gerçekten de bakire olmayan bir kaynaktan elde edile- meyip bakirelerden elde edilebilecek bir şey var mıdır? Tıp, bilim, toplumbilim ve kişisel anlatılara dayalı hiç de azımsan­mayacak miktarda kanıt, böyle bir şeyin olmadığını ileri sür­mektedir. Belki de bilmemiz gereken tek şey, en önemli cinsel organımızın bacaklarımızın arasında değil, kulaklarımızın ara­sında bulunduğudur. Bakirelerin erotik üstünlüğünün fiziksel kanıtını aramak işi tersinden yapmaktır: Gerçekten bilmemiz gereken tek şey, kişinin bunun doğru olduğuna inanıp inan­mamasıdır.

Epater Ic Bourgeois?[1]

Bekâretin sona ermesi öyle basit, derli toplu bir sonlanma de­ğildir. Olamaz da. Bekâretin arkasında eskilere uzanan çok bü­yük bir geçmişi vardır. Bir bakireyle cinsel anlamda ilişki kur­mak, daha geniş çerçevede anne ve babalarla, yasayla, hatta belki de Tanrıyla cinsel anlamda bir ilişki kurmak demektir. Böyle bir ilişki gerilim yaratır ve toplumsal rolleri değiştirir. Bu, savunmasızlık, bozulma ve incinmeyi olduğu kadar onay­lama, dönüşüm geçirme ve tamamlamayı da akla getirir. Aynı zamanda bu çoğu zaman, açıklığa kavuşturma ve hayal kırıklı­ğına uğratma olayıdır da. Temizlik ve kirlenme, fetiş ve tabu, merak ve korkuyla olduğu gibi kutsallık ve günahla da yakın­dan ilişkilendirilmiştir. Burada ihlal kaçınılmaz gibidir ve bu­nun erotik bakire mitinin işlemesini sağlayan başlıca yakıtlar­dan biri olması da hiç şaşırtıcı değildir. Bekâretle ilgili pornog­rafide serpilip büyüyen bütün konular içerisinde en çok tutu­lanlar istila etme, sahip olma ve imha etmedir. Ama sonuçta böyle bir ihlal gerçek anlamda hiç de ihlal edici değildir. As­lında bu toplumsal açıdan korkunç derecede tutucu bir görüş­tür ve bekâreti en başta ihlal edilebilecek bir şey olarak sunan düzeni sağlamlaştırmaktan başka bir işe de yaramaz.

Bekâretin erotik yönleri, ataerkil cinselliğin daha çok göze çarpan önceliklerini oluşturur. Bekâretin erotikleştirilmesiyle birlikte, gençlik, fiziksel gelişkinlik, bilgisizlik, kırılganlık ve savunmasızlık da, tanımı gereği bunların hiçbiri olmayan biri­nin bakış açısına göre nesneleşlirilmektedir. Bir bakireyle giri­len cinsel ilişkiye erotik anlamlar yüklenmesi, deneyimli bir partnerin cinsel saldırganlığıyla bakire olan tarafın cinsel tesli­miyeti arasında kurulan karşılıklı etkileşime dayanmaktadır. Bu görüş, cinsel ilişkiyi tamamlama ve dönüştürme aracı ola­rak göklere çıkarmakta ve bir kadına erişimi olan kişinin kadı­nı, hem bedenen hem ruhen, doğrudan sahiplenebileceğini ya da sömürgeleştirebileceğini öne sürmektedir. Benzer şekilde bu görüş, hiçbir kadının kendi başına cinsel açıdan gerçek sa­yılamayacağını ve bir kadının cinselliğinin ancak bir erkek partnerin cinsel eylemiyle gerçek varlık kazanabileceğini de iddia etmektedir.

Bekâret pomosu görüntüleri bu ataerkil öncelikleri vurgu­lar. Bunu, yenilik, saflık ve doğal güzellik izlenimi vermeye şiddetle yoğunlaşarak çok belirli bir şekilde yapar. Görüntüle­ri bekâret pornosunun çoğunu oluşturan kadınların gençlere özgü kusursuz ve açık renkli tenleri vardır. Yüzlerinde ya çok az makyaj vardır ya da hiç yoktur. Porno sanayisinin geri kala­nında son derece yaygın olan aşırıya kaçan rujlardan ve ağız hareketlerinden özellikle kaçınılır. Koyu renge boyanmış, O şeklinde duran bir ağzın cinsel bir gösteri olduğu fazla bariz­dir. Oysa bu, nasıl bir cinsellik görüyorsak görelim bunun ger­çek bir şey olduğuna, ortada hiçbir hile olmadığına inandırıl­mamızın son derece önemli olduğu bir bağlamdır.

Bu pomo türünde görsel olarak ergenlik başlangıcını hatır­latmaya dair bariz bir eğilim vardır. Küçük göğüsler, zayıf ba­senler ve dar kalçalara önem verilir. Modellerin saçları genel­likle uzundur ama çocukluğa özgü tarzlarda ya süslenmeden açık bırakılmış ya da bakire pornosunda kalıplaşmış olan öğ­renci tarzında çift örgü, at kuyruğu ya da tek örgü olarak top­lanmıştır. İşe bakir erkekler de karıştığında (hem erkek erkeğe pomoda, hem de iki tarafın da bekâretini kaybettiği heterosek- sûel senaryolarda), benzer şekilde onlar da fark edilecek kadar genç ve açık renklidir, yüzlerinde ve bedenlerinde ya çok az tüy vardır ya da hiç yoktur, ince ve çok az kaslıdırlar, canlı ve gergin tenleri vardır. Aynı şekilde gençliğin sözde doğallığını sergileme girişimi olarak, saçları da dağıtılmış ya da hafif bi­çimsiz kesilmiş olabilir.

Bu tür eğilimler, kusursuz bir bütünlük içinde genilal or­ganları da kapsar. Kasık bölgesindeki kıllar genellikle kırpılıp düzeltilmiş ya da tıraş edilmiştir; hem porno sanayisi standart­ları bunu gerektirdiği, hem de böyle bir beklenti varmış gibi göründüğü için. Bakirelerin yer aldığı yazılı pornografide de bunun yansımaları açıkça görülebilir. Belki de henüz “gerçek bir kadın’’ olmadığı için bakirelerin kılları ancak seyrek olarak çıkmıştır. Genital organlar da bedenin bütünüyle aynı nitelik­lere sahiptir. Dolgun, pembemsi ve sağlıklı olur ve hiçbir sark­ma belirtisi göstermezler. Vajinanın büyük dudakları biçimli ve pürüzsüz, küçük dudaklarıysa küçük ve simetriktir. Testis torbaları ve göğüsler benzer şekilde sıkı, yukarıya doğru ve gergin durur ve hiçbir zaman sarkık değildir. Genital organla­rın normalde olduğu gibi cilt dokusu ya da renk bakımından çeşitlilik göstermesine nadiren rastlanır ve bunlar genellikle solgundurlar.

Yazıh ya da görsel olsun bekâret pornosunun temel ürünle­rinden biri olan aşın yakından jinekolog çekimlerinde vajina­lar kaçınılmaz olarak sıkı ve küçük betimlenir. Mantığa aykırı da olsa vajina boyutları, yazılı pornografinin fotoğraflardan daha ikna edici hir biçimde tarif edebildiği şeylerden biridir çünkü aslında vajinanın çok küçük bir kısmı dışandan görüle­bilir. Fotoğraflarda “sıkı” bir vajina izlenimi verildiğinden emin olmak için bekâret pornosundaki vajinalar, boyut karşı­laştırması yapılamasın diye genellikle tek başına gösterilir. “Küçük bir bakire vajinası” gösteriyormuş gibi sunulan bazı yakın çekim fotoğrafları aslında vajinayı değil, bunun yerine çok daha küçük olan idrar yolu girişini gösterir. Bu aldatmaca, aradaki farkı anlayacak kadar bilgiye sahip olmayan ve kuşku­larını çoklan bir kenara bırakarak gösterilen şeye inanmaya hazır ortalama bir porno müşteri tarafından hiç fark edilmez.

Kuşkuların bir kenara bırakılması, sadece idrar yolu sahte­kârlığı değil, bekâret pornosundaki himenler konusunda da pornocuların işine gelir. Bekâret pomosu fotoğraflarının gözde odak konularından biri olan himenler, garip deri renkleri ve dokularıyla çoğu zaman rötuş edilmiş, hatta belki de yapma gibi görünürler. Ama bu himenlerin sahte olup olmaması (bir­çoğu bariz öyledir) pek de önemli değildir. Sonuçta kaç izleyi­ci gördüklerinin gerçekliğini yargılayabilecek bir konumdadır ya da bunu umursayacaktır ki? Asıl ilgilendikleri bunu, artık “bu” her neyse, görüyor olmalarıdır. Önemli olan himenin gerçek olması değil, gerçekten görülebilir olmasıdır. Ponto­nun amacına göre himen birçok şey, hatta hiç olmayacak şey­ler bile, örneğin odanın öteki ucundan kolaylıkla görülebile­cek bir şey ya da uyumsuz bir cart pembe tonunda olabilir. Kı­sacası himen her şey olabilir ama belirsiz olamaz.

Saç şeklinden himene kadar her şeyde, bekâret pornosunda­ki bedenlerin ilettiği mesaj, ergenlik ve deneyimsizliktir. Bu bedenler deneyime hazır görünürler ama çoktan deneyim sa­hibi olduklan izlenimini verecek belirtiler göstermeye yelten­mezler. Göğüslerin sarkmasına hiçbir zaman izin verilemez.

1 Özenle yapılmış karmaşık saç şekillerinden fazla bilmiştik ve öngörürlük sergiledikleri için kaçınılır. Cilt üzerinde çatlaklar söz konusu bile olamaz. Bekâret pornosunun bize sunduğu bedenler, saf, henüz dokunulmamış ama cinsel anlamda sa­hiplenilme deneyimiyle damgalanmaya hazırdır. Özenle “do­ğal" gösterilen bu sıradanlık, bu porno türünün orta sınıfın normalliğini resmeden standart görüntü stokuyla ve ergenlere özgü simgeleşmiş ucuz sanatla birleştirildiğinde sürekli ve be­lirli bir mesaj taşır. Hustîer’m yan ürünü Barely Legal (Henüz Reşit Olmuş) gibi dergiler ve bunların porno sanayisindeki sa­yısız kardeşi, gençlik dolu güzellerini, şehir dışındaki zengin evlerin yalak odaları, üniversite yurtları, soyunma odaları, okulların spor salonlarındaki duşlar gibi ortamlarda resmeder­ler. Kadınlar ponpon kız, öğrenci, bebek bakıcısı ve üniversi­teli kız kulübü üyesi olarak betimlenmişim Bu kadınlar, “bü­tün oyuncular on sekiz yaşının üstündedir” anlamında yetiş, kin olabilirler ama bu tür pomoda olgunlaşmamışlığın simge­leri daimidir.

Bekâret pomosunun son durağı kızlık bozulmasıdır. Bu sah­ne bir porno örneğinde ister açıkça gösterilsin, ister okurun ya da izleyicinin bunu fanteziyle tamamlaması için yarım bırakıl­sın, rotadan hiç şaşılmaz. Sahne gösterildiğinde, ya uygulama halinde vajinaya girildiği görüntüsünü ya da bekâret kaybının bilinen göstergelerinden bir ya da daha fazlasını, ya da bu iki­sinin birleşimini içermelidir. Bekâret kaybı pomosunun en ko­lay elde edilen popüler tılsımı kandır, lfitbleeds.com[2] adlı in­ternet sitesi, kendisine uygun kana susamış bir isme sahip ol­makla kalmamış, slogan olarak gazeteci gerçeği olan “Kanarsa kanıtlar” ifadesini değil (belki de fazla edebi olduğu için red­dedilmiştir), “Kanarsa becerebiliriz!” ifadesini seçmiştir. Bekâ­ret pomosu konulu internet siteleri, filmler ve resimli dergiler olası izleyicileri, “Himenlerini bozun” “Külotlarını, çarşafları­nı ve daha fazlasını göreceksiniz” ve “Kanlı kutusunu görebi­lirsiniz” gibi örneklerle kandırırlar. Resimli bekâret pomosun- da görülen kanın şüphe yaratacak kadar bol miktarda olduğu­nu ve çoğu zaman yapay göründüğünü söylemeye bile gerek yoktur. Bu da eski ve saygın bir gelenekten gelir.

Bekâret pomosunun markası niteliğinde olan diğer iki konu da kadının zevk aldığına dair “kanıt” ve dönüşüm geçirdiği fikridir. Çoğu zaman, vajinaya girilmesine dayalı ilk cinsel iliş­kinin özünde yer alan dönüşümün “gerçek” olduğu konusu özellikle vurgulanır. Newvirginse.veryday.com[3] siteye üye olan­ların, “bu küçük kızlan gerçek kadınlara dönüştürecek çüklc- ri” göreceğini vaat eder ve bizi, “kızların GERÇEK kadınlığa yolculuğunun bir saniyesini bile kaçırmayı göze alamazsınız” (vurgu orijinal), diye uyanr. Bekâretini kaybettikten sonra cin­sel açıdan doymak bilmez birine dönüşüp “anında seks müp­telası” olan bakire, satılık porno görüntülerinden biridir. Baş-

katarını seks yaparken görüp kendisi de yapmaya heveslenen röntgenci bakire ya da “cinsel olarak uyandmldığı” için seks arzulayan ve bekâretinden kendi isteğiyle vazgeçen bakire de sıkça karşımıza çıkar.

Bu konular çoğu zaman daha etkili olsun diye birleştirilir. 19. yüzyılda yazılan The Amatory Experiences of a Surgeon (Bir Cerrahın Şehvetli Deneyimleri) adlı kitapta, başlıkta sözü edi­len cerrah, genç bir yatalak hastanın içindeki şehveti yavaş ya­vaş uyandırarak öyle bir noktaya getirir ki hasta cerrahtan kız­lığını bozmasını ister. Dahası bu kızlık bozma olayı “genç has­tamın sağlığı üzerinde öyle iyi bir etki yarattı ki sonunda bel- kemiğiyle ilgili şikâyetin üstesinden gelmekle kalmadı, on se­kiz yaşında da evlendi.” Bekâret pornosunda seks her derde devadır. Kızları kadınlara döndürerek olgunlaşınamışlığı gide­rir, cahilleri bilgeye dönüştürür ve isteksizleri ateşliye çevirir. Engelli kızlan alıp onlara kanlık yapabilme yeteneği bağışlar. Bu fanteziler hiçbir kuralı ihlal etmez. Bunlar erkek hâkimiye­tinin ve kadın teslimiyetinin fantezileridir.

Kötü Davranış ve Modern Erkek

Erotikleştirilmiş bekâretin ilk defa ön plana çıktığı zaman dili­mi göz önüne alındığında, kızlık bozulmasını başkaldın ola­rak gösterme eğilimi, birçok açıdan oldukça beklenen bir şey­dir. Açık saçık sanat eserleri ve yazılar, antik Yunanlardan da öncesinden bu yana çeşitli şekil ve tarzlarda var olmuştur ama aslında bakirelerin erotik bir nesne olarak görülmesi ancak, tarihçilerin modern çağ dediği kabaca 16. yüzyıldan sonraki dönemden itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır.

16. yüzyıl öncesinde bugün bildiğimiz anlamda pornografi yoktur. Bunun nedeni, 16. yüzyılın, pomonun olmadığı bir cennetten ikinci Düşüş’ü simgelemesi değil, 16. yüzyıldan ön­ce müstehcenliğin amacının büyük olasılıkla bütünüyle şeh­vetle ilgili olmamasıdır. O dönemde müstehcenliğin, eski Ro- ma’yı süsleyen sayısız fallus örneğinde olduğu gibi, ayinsel ya da mitolojik bir önemi olmuş olabilir. Halk eğlencesinin bir

parçası (açık saçık bir resim, şaka ya da şarkı) ya da bir gene­lev reklamı da olabilir. Lysistrata, Satyricon, Gargantua and Panlagruel (Gargantua ile Pantagruel), The Canterbury Tales (Canterbury Hikâyeleri) ya da Hieronmous Bosch’un resimle­rinde olduğu gibi, bir yerginin keskin dilini daha da keskinleş­tirebilir. Bugün pornografi olarak tanımladığımız şeylerin ol­maması, o zamanın kültürel sularında müstehcenliğin ya da cinsel içeriğin yüzmediği anlamına gelmez. Açık saçık cinsel içerikler her zaman var olmuştur. Ancak bunlar her zaman ay­nı amaçlar uğruna kullanılmamıştır.

Bütün bu kaba sanat ve düzyazı eserler sayesinde, önceki nesiller için neyin müstehcen ve seksi olduğu konusunda ol­dukça iyi bir fikre sahip olabiliriz ve öyle görünüyor ki bekâ­ret bu nesillerin akıllarında çok da yer etmemiştir. Örneğin, Ortaçağ'm sonlarında Rabelais ve Chaucer’da erotik olarak nesneleştirilmiş olan klasik kadın bakire değil, The Canterbury Tales'de (Canterbury Hikâyeleri) yer alan “The Miller’s Tale” (Değirmencinin Hikâyesi) hikâyesinin küstah Alisoun’u gibi genç ve güzel eştir. Modern, “porno için pomo" diyebileceği­miz pornografi türünü başlattığı öne sürülen, Pietro Areti- no'nun bol bol resimlendirilmiş 1524 tarihli Sonetti lussuriosi adlı kitabında da bakireyi bulamayız. Aretino’nun sonraki ki­tabı Ragioıuımentfde (iki cilttir, 1534-1536) rastladığımız ba­kireyse erotikleştirilmemiştir. Aksine bu bakire bir rahibedir ve Aretino’nun dünyasında var olan üç kadın türünden biri olarak saptanmıştır: Rahibe, eş ve orospu.

Rönesans'ın doruğunda bekâret, erotik bağlamlarda ortaya çıkmaya başladığında öyle pek seksi değildir. Aralarında çok sayıda Artemis’in ve Aıhena’nın olduğu (Kraliçe 1. Elizabeth sık sık Aıhena’ya benzetilmiştir) klasikleştirilmiş bakireler, cinsel yönden çekici ama ulaşılamaz ve hatta şehvete karşı olan kişiler olarak betimlenmişıir. Üst tabakanın oldukça iyi eğitim görmüş bütün üyelerinin de bildiği gibi, bakire tanrıça­ları erotik nesneler olarak konu etmeye kalkışanlar bunun be­delini ağır bir şekilde öderdi: Akteon bir erkek geyiğe dönüş­türülmüş, Tiresias ise kör edilmişti. Üst tabakalarda doğan ba- İarelerin Athena olarak düşünülmesi, seçkinler sınıfının kur yapma anlayışlarına uymuş, şiir ve şarkı yazılması ve okunma­sı gibi açık flörıleşmenin zihni meşgul eden biçimlerini besle­mişti. Evlenecek yaşa gelmiş olan genç insanlar bu flörtleş- meyle oyalanırken, kapalı kapılar ardında yaşça büyük akraba­ları, hanedanlığa ve siyasete dair evlilik görüşmelerini sonuca bağlardı. Elbette Athena olmak ancak geçici bir süreliğine su­nulan bir teklifti çünkü bu genç tanrıçaların neredeyse hepsi­nin kaderinde evlilik vardı. Ama ilk örnek olan Athena, cinsel nesne leşti rilmeye karşı resmen bağışık olan bekâretiyle geliş­miştir.

Athena’mn hemen ardından edebiyatta ve görsel temsillerde görülmeye başlayan alt sınıftan bakirelerinin böyle bir bağışık­lığı yoktu. Athena gibi Hizmetçi Kız da cinsel yönden çekici ve baştan çıkarıcı olarak görülürdü. Ama Athena toplumsal konumuyla ve buna ilişkin olarak öteki dünyaya aitmiş gibi görünmesiyle korunurken, Hizmetçi Kızın bekâreti son derece dünyevi ve savunmasızdı. Savunmasız olduğu için aldatma konusunda da usta olmuştu. Athena’mn bekâreti dokunula- mayacâk kadar yüce olduğu için dikkate değer idiyse, Hizmet­çi Kızın bekâreti tam da ulaşılabilir olduğu için dikkate değer­di. Bir yandan Hizmetçi Kızların alınganlıktan ve kendilerini baştan çıkarmaya niyetlenenlere karşı koyma becerileri kayda değer olarak görülürdü, öte yandan yoksul ve eğitimsiz olma- lannın onlan cinsel saldırganlara karşı genellikle savunmasız bıraktığı düşünülürdü.

Bugün olduğu gibi o zamanlar da, erkeklerin işçi sınıfından kadınların bekâretine yeltenmesi çoğu zaman, 18. yüzyıla ait “My Thing Is My Own” (Benim Şeyim Benimdir) adh sevilen şarkıda tarif edildiği gibi şiddetli savaşlara sahne olmuştu.

Bir müzik ustası geldi ki bana

Bir ders versin aletim konusunda.

Boş yere teşekkür edip gitmesi için uyardım, Çahnmamalıydı çünkü küçük kemanım.

Koro: Benim şeyim benimdir, öyle de devam edecektir, Diğer genç kızlar dilediğini yapabilir edebilir, Benim şeyim benimdir, onu her şeyden uzakta tutacağım Ve ben kalbini almadan hiçbir adamla paylaşmayacağım.

Bir de kur yaptı bana kurnaz bir saatçi, Servet vaat etti bana çalarsam zilini. Ben de bahtım saat düzeneğine ve dedim ki şaşkınlık içinde, Senin sarkacın fazla küçük gelir benim saatime.

Thomas d’Urfey’nin Pills to Pıırge Melanclıoly (Melankoliden Kurtaracak Reçeteler) (1719) adh kitabında kaleme aldığı bu şarkı, işçi sınıfındaki cinsiyetler arası savaşın yapısı konusun­da çok şey anlatır. Maddi kaynaklar üzerindeki çatışma, ilişki­nin sağladığı güvence, toplumsal kabul edilebilirlik, fiziksel güvenlik, sevgi ve erkeklerin kadınlardan cinsel arzularını tat­min etmelerini bekleme hakkı gibi etkenlerin hepsi işin için­deydi. Penis büyüklüğü konusunda yapılan utanmazca yo­rumlarla birlikte kadının erotik zevki konusunun da işin için­de olması bir tesadüf değildi.

Şehir ve Köy

Bekâretin erotikleştirilmesi, kapitalizmin yükselişi ve şehirle­rin artmasıyla ilişkilidir. 16. yüzyılda başlayarak kapitalist ekonomilerin yükselişe geçmesi ve sonunda tarım yerine sana­yi ekonomisinin öne çıkması, hem coğrafyayı hem kültürü de­ğiştirmiştir. Zaman içerisinde nakil, insanı zenginliğe götüren temel araç olarak toprağın yerini almıştır. Maaş karşılığı çalış­mak ve nakil aracılığıyla ticaret yapmak, emek üretmenin ve ticaret yapmanın ana şekli haline gelmiştir. Şehirler, özellikle de taşımacılık ve gemicilik bakımından stratejik olarak iyi yer­lere kurulmuş olanlar, çok kısa zamanda büyük hızla büyü­müşlerdir. Nüfusu en yakın rakibi Paris’inkini rahatça geçen Londra, bu şehirlerin en büyüğüydü ve 1835 civarlarında nü­fusu bir milyona ulaşacak ilk Batı şehriydi.

Şehirler daha da büyüyüp kalabalıklaştıkça ve bu şehirleşmiş ve sanayileşmiş yeni dünyadaki işler gitgide daha belirli ve uz­manlaşmış hale geldikçe, bunun toplumsal yan etkilerinin ol­ması kaçınılmazdı. Bu devasa şehirlerde yaşayan insan lann bü­tün günlük gereksinimlerinin çaresine bakılmalıydı: Giyecek, yiyecek, yakıt ve temizlik. Bu ve başka gereksinimleri gidermek içinse çok daha büyük sayıda, aşçı, hizmetçi, seyis, dikişçi, ça­maşırcı, seyyar satıcı, terzi, kapıcı, uşak ve ayakçı gibi yardmıcı işçilere gerek vardı. Büyük şehirlerin sunduğu kazanç fırsatları binlerce erkek, kadın ve çocuğu köylerden şehre çekti. Bu in­sanlar safça bir araba dolusu yükle şehre vardıklarında bir anda büyük şehrin kendisine özgü, hakkında neredeyse hiçbir şey bilmedikleri çatışma kuralları olduğunu keşfettiler.

Bu da konuyu bakire Hizmetçi Kızımıza geri getirir. Hizmet­çi Kız şehirde doğup bûyüseydi, hele de hızlı ve şanslı bir eği­timden geçmiş olsaydı, “Benim Şeyim Benimdir”de sözü edi­len tedbirli şehirli olabilirdi. Hizmetçi Kız büyük çoğunlukla Fanny Hill'm ilk bölümünde gördüğümüz saftiriğe çok daha fazla benzerdi. Coğrafi istikrarın ve topluluk dayanışmasının belli bir dereceye dürüstlük ya da en azından davranış stan­dartları bakımından hesap verme yükümlülüğü sağladığı köy­deki ya da kırsal topluluktaki toplumsal beklentilerle yetişen bu kızlar şehirlere vardıklarında güvenlik ağlarını kaybederdi.

Arkadaşsız ve beş parasız durumda şehre yeni gelenlerin fazla seçeneği yoktu. Bu köylü kızlar, zorlu alışma döneminde bekâretlerini korumayı başarabilirler, ama başaramayabilir de. Şehre yeni gelenleri kandırarak kendilerinin yeni çalışanları yapan genelev işleticileri ve şehre henüz gelip de başka gide­cek yeri olmayan köylü kadınları cinsel olarak ağına düşüren avcı işverenler dillere destandı. Ama genç bir kadın bunların yanı sıra, sevgi, rahatlık ve zevk için duyduğu son derece nor­mal olan kendi arzularıyla da uğraşmak zorundaydı. Göç yaşa­mının getirdiği yoksulluk, ağır iş ve toplumsal yalnızlık, ka­dınları savunmasız bırakıyordu. Bu savunmasızlıklar gayet iyi biliniyor ve sömürülüyordu. D’Urfey’nin Pills (Reçeteler) adh kitabındaki başka bir ezginin de öğütlediği gibi, “on beş yaşm- da bir bakire bulursanız,” tek yapmanız gereken şudur: “Zeki­ce güzelce konuşarak sakinleştirin ... ve hepsi olsun sizin.”

Bilgili, saf ya da ikisinin ortasında bir yerlerde olabilen Hiz­metçi Kız, cinsellik konusuyla kaçınılmaz olarak uğraşmak zo­rundaydı Bunu yansıtan, tehlikede olan bekâretin anlatıldığı hikâyeler, 18. yüzyıla damgasını vuran anlatılar olmuştu. Fanny Hill’ın açılış bölümleri bunun (ve daha birçok başka şe­yin) ünlü bir örneğidir ama aslında örnekler çoğaltılabilir de. Samuel Richardson’ın bu konuda yazdığı, ahlâk dersi veren iki devasa ibret oyunu romanından ilki olan Pamela (1740), bu hi­kâyenin operaya uyarlamasıdır. Pamela zafer içinde evlilikle so­na erer ama Richardson’ın sonraki eseri Clarissa (1748) kahra­manın tecavüze kurban gitmesiyle biter. Efsanevi Marquis de Sade bu hikâyenin çarpıcı bir biçimde daha karanlık uyarlama­ları olan Juliette ve Justine’i yazmıştır. Gülünç ya da üzücü ol­sun, cinsel yönden tehdiıkar bir üst sınıf ortamında hizmet ve­ren ve bekâreti tehlikede olan aşağı sınıf bakiresinin hikâyesi, kısmen sanatın yaşamı taklit etmedeki doğruluğundan dolayı, kitaplarda ve tiyatro oyunlarında kalıcı olmaya devam etmiştir.

Matbaa, Protestanlar ve Frengi

Bekâretin bariz bir cinsel saplantıya dönüştüğü bir ortamın oluşmasına katkıda bulunan birçok şey arasında en etkili olanlardan birisi popüler basının ortaya çıkmasıdır. Kitaplar, bekâretin, güya buna sahip olan kadınlara gönderme yapma­dan özünde nesneleştirilebilen bir şey olduğu fikrinin oluşma­sı ve yayılması açısından büyük önem taşımıştır. Nicholas Ve- nette’in son derece etkili eseri The Mysteries of Conjugal Love Reveal’d (Evli Aşkın Gizleri) ve yazarı bilinmeyen Aristotle's Master-Piece[4] (Aristo’nun Başyapıtı) gibi popüler kitaplar, be-

karelin fiziksel bir nesne olduğu fikrinin, sayısı büyük bir hız­la arlan okurlara iletilmesine yardımcı olmuştur.

Okurlar bu kitaplardan, Aristotle’s Master-Piece adlı kitapla himenin anatomik tarifinin de gösterdiği gibi, bekâretin bir nesne olduğunu öğrendiler. Bekâret kesinlikle çok fazla endi­şeye yol açan bir nesneydi: Venette’inkiler gibi tıp kitaplarının yanı sıra Fanny Hill ve Moll Flânders gibi romanlar da okurla­rına sadece bekâretin nesneleştirilmiş bir uyarlamasını göster­mekle kalmayıp yüzyıllardır süregelen “yanıltmaca” uygula­malarının varlığım da ortaya çıkardı. Augustine’in ya da Hilde- gard’m, hatta Aquinalı Thomas’ın zihninde bekâretin baskın olan tinsel, ahlâki ve psikolojik yönleri bu dönemde sertçe bir kenara itildi. Sanki yaşayan, düşünen, hisseden bir insanın be­deniyle hiçbir bağlantısı yokmuş gibi bekâret artık bir nesne, kendi kendisine var olan bir şey, tek başına tartışılabilen bir şeydir. Bu, fizikötesi hiçbir şey gerektirmeyen, hatta buna izin vermeyen bir bekâret uyarlamasıydı. Bir kızı fethetmek, daha kolay olan kızlık zarını fethetme görevinden ayrı bir sorun olarak görülebilirdi.

Kızlık zarları sahip olunmak için vardı ve zayıf bir konumda oldukları için onlardan istifade etmek daha kolaydı. Bir kadın ister köyden şehre yeni gelmiş bir genç kız olsun, ister işçi sı­nıfından birinin kızı, ister bir şekilde kıt kanaat geçinmek zo­runda olan bir kızkurusu olsun, evli değilse, ekonomik ve ki­şisel olarak savunmasızdı. Evlerde çalışan işçilerin cinsel ola­rak sömürülmesi, 19. yüzyıl Fransası’mn zarifçe huysuz edebi­yat ünlüleri olan Edmond ve Jules de Goncourt’un bir hizmet­çiyi, “evin genç erkeği tarafından mahvedilmiş kız" olarak ta­nımlamasına yetecek kadar yaygındı. Gerçeklen de bu adamı ne durdurabilirdi ki? Mal varlığı, toplumsal konum ve cinsiyet farkları, gücün erkek tarafında olmasını sağlıyordu. Erkeklerin çoğu, birlikte cinsel ilişki yaşadıkları bir kadının başına gele­bilecekler konusunda kendilerini neredeyse hiç sorumlu his­setmiyordu.

Erkekler için gönül eğlendirme amaçlı cinsel ilişkinin fay­dalan, olası tehlikelerinden bariz bir biçimde daha ağır bası­yordu. Toplumsal açıdan bu ilişkiler çoğu zaman erkekliğin kanıtı, değerli bir nitelik olarak görülüyordu. Zamparaların her zamanki derdi olan zührevi hastalıklara gelince, bu, baki­relerle yatma çabalarını haklı gösteren etkenlerden sadece bi­riydi. Tedavi edilebilse de henüz iyileştirilemeyen belsoğuklu- ğu ve frengi, modem Avrupa'nın başlangıcında dizginlenemez boyutlardaydı. Temkinli çapkınlar sırf bu nedenden dolayı ço­ğu zaman bakirelerin peşinde koşardı. A Modest Defence of Publick Stews (1724) (Kamu Kerhanelerinin Makûl Bir Savun­ması) adlı kitabında Bernard Mandeville, “aşk meşk peşinde koşan zevk sahibi kişiler” diye, sadece bakirelerle yatmaya ça­lışan erkeklerden söz etmiştir. Ancak Mandeville’in gözünde bekâret konusundaki bu erotik saplantı savunulabilirdi çünkü bu, “esas olarak erkeklerin kişisel güvenliği içindi.” “Lekeden" ya da “frengiden” kaçmak Mandeville’e göre bakire kadınların tercih edilmesi için iyi bir sebepti çünkü onun da dediği gibi, “bazı erkekler riske girmekten, hatta kendi yattıkları bakire­lerle ikinci kez yatmaktan bile korkuyordu.”

Modern çağın başlarında bakirelerle yatma peşinde koşan erkekler arasında, verdikleri tek hasarın istemsiz ve kısa süreli olduğuna dair bir anlayış vardı. Bir erkeğin bir kadının vajina­sına girmesi doğal ve kaçınılmazdı. Her kadın nasılsa eninde sonunda bekâretini kaybedecekti. Hatta erkekler ve genelev patroniçeleri, kızlığı bozulan kadına iyilik etlikleri için kendi­lerini tebrik edebilirlerdi çünkü bir kadının kızlığının, yoksul­lar sınıfının bir üyesi tarafından bozulmasındansa, yüksek ko­numlu bir adam tarafından bozulması teoride daha az onur kı­rıcıydı. Bu tulumlar, paranın yönettiği, şehirlerin ekonomik nedenlerle göç edenlerle dolup taştığı ve tanınla uğraşan geniş ailelerin kazanabildikleri birkaç kuruşa bağımlı olan, bölün­müş yoksul insan topluluklanna yerini bıraktığı bir dünyayla birleştirildiğinde, cinselliğe uzun zamandır büyük merak du­yan, gereksiz pahah şeyler için yüksek meblağlar harcayan ve gitgide büyüyen bir burjuva sınıfın var olması ve oldukça bü­yük boyutlarda bir bakireyle seks sanayisinin gelişmesi insanı hiç de şaşırtmamalıdır.

Erdem ve Ayıp

Bekâretin fahişeliğin yaygın bir ak kolu olarak satılması, tarih­sel kayıtlarda 18. yüzyılın başlannda görünmeye başlamıştır. Mandeville’in Defence'i “kiralık bakirelerin" el altında olduğu­nu açıkça gösterir. Hatta 17. yüzyıla ait zengin gezginler için tasarlanan genelev ve eğlence kılavuzlarında bazen, Londra ve Venedik gibi şehirlere göndermeler bulunmaktadır. Söylentiye göre Brüksel'in, 20. yüzyılın sonlan kadar yakın bir tarihte bi­le. genelevde kızlık bozulmalarının yuvası olduğu iddia edil­miştir. Elbette Cleland’in Fanny Hill’ı da çoğu zaman kızlık ti­caretinin kanıtı olarak gösterilmiştir ve kitabın, bunu belgele­mese de örneklediğini düşünmek mantıklı gelmektedir. Ancak bekâret fuhuşu konusunda dikkate almamız gereken kanıtla­rın çoğunluğu 19. yüzyıl Ingilıeresi’nden gelir.

Bu. orta sınıf insanseverliğinin hızla yükselişe geçtiği zaman ve şehirlerdeki yoksulluğun ve bunun beraberinde gelen so­runların örgütlü vatandaş topluluklarının nihayet dikkatini çekmeye başladığı bir dönemdi. 19. yüzyılda bakire fuhuşu konusunda nispeten çok az şey biliyoruz, bildiğimiz şeyler de esas olarak bu uygulamayı ortadan kaldırmaya uğraşanların çalışmaları sayesinde bize ulaşmıştır. Ama bu kayıtlan kullan­mak tarihçiler için bazı sorunlar çıkarmaktadır.

İnsanseverlerle düzeltmek istedikleri kadınlar arasındaki uçurum çok derindi. İnsanseverlerin anlatılarında tarif edilen fahişelerin ve yoksullann dünyası, ne fahişe ne de yoksul olan ve fahişelerle yoksullan küçük gören insanların kalemleriyle düzenli olarak süzgeçten geçirilmişti. Tek başına erdemin bo­ğazlarından nadiren bir lokma ekmek geçmesini sağladığını fark edenlerle, yiyecek ya da giyecek kıtlığı çekmeyen ve er­dem kıtlığı çekmek için de bir nedeni olmayanlar arasında sü­rekli, tedirgin ve karşılıklı bir güvensizlik vardı.

Bu yenilikçilere göre, bir kadının fahişeliğe başlamasının ak­la yatkın tek nedeni, kadının baştan çıkarıldıktan ya da teca­vüze uğradıktan sonra terk edilmesi ya da açlıkla karşı karşıya olmasıdır ya da bunların ikisinin birden başına gelmesidir.

Bundan başka herhangi bir neden pek akıllarına gelmiyordu. Başlarını sokacak bir evi karşılayabildikleri, ihtiyaçlarına uy­gun kıyafetler alabildikleri ve düzenli olarak beslenebildikleri için yeteneklerinden memnun görünen fahişeler, ahlâksız ve kendilerini günahkârca modaya ve lükse adamış kadınlar ola­rak betimleniyordu. Erkeklerin kendilerine eşlik etmesinden ve cinsellikten açıkça hoşlanan kadınlar, şehvet düşkünü ve esasen iflah olmaz olarak görülüyordu. Pişmanlık duymayan seks işçilerinin, özellikle de bu hayata başka kadınlan sokan ya da genelev işletenlerin varlığı bile, kadınların doğuştan özünde saf, terbiyeli ve erdemli olduğuna dair yaygın inanışla utanç verici bir çelişki yaratıyordu. Bu tür sapkın yaratıklarda kadınlık kaybolmuştu: Oklukça ünlü Dr. Elizabeıh Black- well’in yazdığına göre, bu kadınlar “yok etmekten ve işkence­den zevk alan vahşi kaplanlara” dönüşmüşlerdi. Hatta fahişeli­ğin kadınlan ortadan kaldırdığına inanılıyordu. Ûç yıl fahişe­lik etmenin bir kadını öldürmeye yettiği fikri yenilikçiler ara­sında (on yıllar boyunca fahişelikle uğraşan kadınlar hakkında kaleme aldıktan kendi yazılannda fazlasıyla aksi yönde kanıt olmasına karşın) sıkça tekrarlanıyordu.

Bu konuda doğru olan, bugün olduğu gibi o zamanlar da, seks sanayisinde neredeyse her türden ve yapıdan kadının var olduğuydu. Birçoğu gerçekten de mağdur edilmiş şanssız ka­dınlardı ve onların hikâyeleri yürek parçalayıcı ve korkunçtu. Ama her fahişenin cinsel saldırı kurbanı olduğu fikri, fahişeli­ği meslek olarak yapan kadınların bu işte üçüncü yılını ta­mamladıktan hemen sonra düşüp öldükleri fikri kadar yanlış­tır. Birçok yenilikçinin güçlü iddialarına karşın, bir kere bile fahişelik yapan bir kadının temelli bu işi yaptığı inancı da doğru değildir. Ara sıra rastgele fahişelik yapmak, yoksul ka­dınlar arasında, düzenli olarak yaptıkları iş karşılığında aldık­ları yetersiz maaşları tamamlayabilmenin nispeten yaygın bir yoluydu; hatta bazen bunu, kocaların ya da anne-babaların bilgisi dahilinde yaparlardı.

Bakirelerin fahişeliğini düşünürken, bütün bunları göz önünde bulundurmak ve yenilikçilerin kızlık ticareti konu­sunda göz önüne sermeye istekli olduğu şeyin, her türlü por­nografik uyarlamada olduğu gibi kendi gündemlerinden kay­naklandığını hatırlamak önemlidir. Aslında yenilikçilerin ba­kire fuhuşu konusunda yazdıkları, çoğu zaman çarpıcı şekil­de, aynı konuda yazılmış pornografileri andırır. Aradaki tek fark, pornocunun şehvet uyandırmak için yazarken, yenilikçi­nin şaşkınlık ve iğrenme yaratmak için yazmasıdır. Yenilik edebiyatının konusu hiçbir zaman doğrulan göstermek değil, güçlü duygular uyandırmak (siyasi ve toplumsal eylem teşvik etmek adına) olmuştur.

İnsanseverlerin bekâret satışı konusunda yazdıklarına şöyle bir göz atmak, bunun kabul görmüş ama aynı zamanda nispe­ten tehlikeli bir piyasa olduğunu ve çoğu zaman gizlilik içinde yürütüldüğünü ortaya çıkanr. Sadistlik, mazoşistlik, cinsel kö­lelik ve ters ilişki gibi daha az tuhaf sapkınlık çeşitlerinin ya­nında bakire düşkünlüğü, doğru kişileri tanıyorsanız ve ceple­riniz yeterince derinse, genelevlerde giderilebilecek cinsel he­veslerden sadece biriydi.

Bunların yanı sıra, genelev işleticilerinin bakire olmayan ka­dınları gerçek mal olarak satabileceğinin farkında olan bir ba- . kire avcısının aradığı bazı şeyleri de biliyoruz. Gerçek bir ba­kirenin kalite işareti olduğu düşünülen birkaç özellik vardı. Kırsal kesimden gelmiş olmak, saflık ve gençlik gibi özellikle­rin oluşturduğu bir bileşim. Şehirlerin pisliğiyle karşılaştırıldı­ğında kırsal yaşamın sağlıklı ve temiz olduğu (hem gerçek hem mecazi anlamda) düşünülürdü. “Baştan çıkarmanın” ger­çekle ne gerektirdiğinden ya da bir genelev patroniçesi, “beye­fendiyle gidip oyun oynaması” için bir kıza para teklif ettiğin­de, bunun aslında ne anlama geldiğinden habersiz olmak gibi saflıklar ise, genç bir kadının hem fiziksel açıdan deneyimsiz olduğunun, hem de kendi bekâretinin kıymetini bilemeyecek kadar cahil olduğunun kesin bir işareti olarak görülürdü. Gençliğe gelince, o zaten olmazsa olmazdı.

Modern Babil’in Kızlık Haracı

Gençlik aynı zamanda bekâret fuhuşu konusundaki tartışma­nın ve yenilikçilerin buna son vermeye yönelik özel ve yoğun çabalarının da olmazsa olmazıydı. Bu tartışmanın konusu, ço­cuk olmanın kültürel ve yasal anlamının yeniden tanımlanma­sından başka bir şey değildi. 1885’ıe Ceza Kanunu Değişikliği Tasarısının kabul edilmesiyle İngiltere'de cinsel nza yaşı on ikiden (1875’ten önce) ve on üçten (1875-1885 yıllan arasın­da) on altıya çıkarılmıştır. Yasa böyle dediği ve yasal açıdan riskli işlerle meşgul olanlar kendilerine uygulanabilecek yasa­tan harfi harfine bilmeye şaşırtıcı derece meyilli olduğu için, bu yaşlar, hem genelev işleticileri hem de müşterileri için az çok işleyen bir temel oluştunnuştur. Modem çağın bakış açı­sından bakıldığında sübyancılık olarak görünen şey, 1885 ön­cesinde yasal açıdan hiç böyle bir şey değildi. O dönemin ya­sasına göre, on üç yaşındakiler kız değil, kadındı ve bu yüzden de fahişe olarak çalıştırılmaları öyle özel suç teşkil eden bir durum değildi.

Ama bu durum çok sünnemişıir. Kültür değişiyor ve o de­ğiştikçe çocukluk ve cinsellik konusundaki görüşler de değişi­yordu. Çocukların dünyanın acı gerçeklerinden korunması gerektiği, cinsel görüntülere ve fikirlere maruz kalmanın ço­cuklar için zararlı olduğu, çocukların çalışmaması gerektiği ve doğuştan masum oldukları gibi inanışların hepsi, 19. yüzyılın insanseverleri yetiştiren orta sınıfıyla birlikte kültürel önem kazanan görüşlerdi.

Çocuklar ve çocukluk konusunda bu kadar yüce gönüllü olmaya yoksulların gücü pek yetmiyordu. Cinsel ilişki için ne kadar küçük olursa olsun on üç, para kazanmak için hiç de küçük bir yaş değildi. Çocuk işçiliği 19. yüzyılda çok yaygındı ve yoksulların çocuktan doğal olarak çalışırdı. Bu çocuklar an­cak temel eğitim alır ve bunun ötesinde nadiren okula gönde­rilirdi çünkü resmi eğitim para gerektirirdi ve ailelerin buna ayıracak parası yoklu. Bunun yerine yeterli güce ulaştıkları düşünüldüğünde yoksul çocukların çoğu hemen çalışmaya

başlardı. Kırsal kesimlerde çocuklar anne-babalarının ve akra­balarının yanında evde, tarlalarda ve küçük aile işletmelerinde çalışırdı. Şehirlerde de ailelerine yardım ederlerdi ama başka yerlerde çalıştıkları da aynı sıklıkta görülürdü. Dört, beş gibi küçücük yaşlardaki çocuklar fabrikalarda, madenlerde ve sö­mürü atölyelerinde çalışırdı. Çok sayıda çocuk kibrit ve gazete satarak, çeşitli öteberilerle seyyar satıcılık yaparak, eğlenceli gösteriler sunarak, getir götür işleri yaparak vs. sokaklarda da çalışırdı. Bunlar hiç de istisna sayılmazdı; nüfusun yarıdan fazlası için bu kural niteliğinde bir durumdu.

19. yüzyılda para için bekâretini satan ergenin vahim duru­munu göz önünde bulundurduğumuzda, bu kızı günümüz standartlarına göre düşünme lüksümüz yoktur. Bu kızdan, pa­ra kazanıp ailesinin geçimine katkıda bulunması ya da kendi geçimini sağlaması için yapabileceği her şeyi yapması bekleni­yordu ve cinsel emek ister istemez söz konusuydu. Hatta anne ve baba kızlarının bekâretini paraya çevrilebilir değerli bir mal olarak görüyor bile olabilirdi. Kızlarının bekâretini, stratejik bir evliliktense bir gıdım parayla değiş tokuş etmek, üst sınıf­ların kadınlara yönelik temel tutumundan farklı bir tutumun kanıtı değil, kıt kanaat geçinmenin getirdiği zorunlulukları gözler önüne seren bir örnektir.

Ayrıca yoksulların kızları başkalarının gözünde zaten bir dereceye kadar dünyevi olarak görülüyor ve bu kızların genel­likle karşılarına çıkan ilk fırsatta bekâretlerinden kurtuldukla­rı farz ediliyordu. Geleneksel olarak erkeğe ait kamu alanları olan ticaret ve sokaklardaki etkileşimlere ve baştan çıkarmala­ra maruz kaldıklarında nasıl saf ve temiz kalabilirlerdi ki?

Gerçekte bu kızlar çoğu zaman zannedildiğinden daha saf ve temizdi (en azından bazı açılardan zannedildiğinden şaşırtı­cı derecede daha cahillerdi). Tarihçi Peter Gay’in dönüm nok­tası niteliğindeki, The Bourgeois Experience: Victoria to Freud (Burjuva Deneyimi: Victoria’dan Freud’a) adlı çalışmasında or­taya çıkardığı gibi, 19. yüzyılın şehvet kültürünün açıkça iki yüzü vardı: Yenilebilen hayvanların bıçaktan geçirilmesinden, şehir yoksulluğunun sefaletine kadar yaşamın birçok dehşet

verici gerçeğiyle yakından alakalı olmanın, özenle korunan ve katı bir şekilde cinsiyeılendirilmiş bir cinsel cehaletle el ele gittiği bir kültür. “Saygıdeğer” kadınların, evlilik konuyu gün­deme getirene kadar cinsel meselelerden habersiz olması bek­lenirdi. Roman yazarı bir kadın olan George Sand, 1843’te üvey erkek kardeşine yazdığı bir mektupta, Viktorya dönemi toplumundaki orta sınıfın kadınlarının cinsel kaderini şöyle özetlemişti: “Kendilerini elimizden geldiğince azize olarak ye­tiştiriyor, sonra da kısrak gibi teslim ediyoruz.”

Cinsellik konularındaki tabu, burjuvalar ve üst sınıf ailele­riyle pek de sınırlı değildi. Yoksul çocukların, cinsellik içeren açık saçık görüntülere ve bilgilere daha fazla maruz kalmış ol­ması olasıdır çünkü yaşam alanları büyük olasılıkla oldukça kalabalıktı. Yine de bu, cinsellik konularından daha çok ha­berdar oldukları ya da cinsel geleceklerinin ne şekil alabileceği konusunda daha iyi eğilim almış oldukları anlamına gelmezdi. Genelev patroniçeleri ve yenilikçiler bunun ne anlama geldiği­ni benzer şekilde anlamıştır: Yoksul genç kadınlar büyük ola­sılıkla kolayca kandırılabilirdi. Bir bekâret satışının, o zamana kadar birçoğunun eline geçenden daha büyük miktarda para getirmesi için, bir ya da iki sterlinden, fazlasını kapsaması ge­rekmezdi. Bu kızların çoğu cinsel ilişkinin ne olduğu ya da ne anlama geldiği konusunda sınırlı bilgiye sahipli ve genelev patroniçeleri ya da müşterileri de, genç kadınlara her şeyin iyi olacağı güvencesini vermekten mutluydu. Bu tür bir yatıştır­ma işe yaramazsa genç bir kadına bunun kaçınılmaz olduğu ve er ya da geç herkesin başına geldiği ve cesaretini yitirme­mesi gerektiği söylenebilirdi.

Bekâretini satan genç kadınlar, bugün güvenlik ağı dediği­miz şeye sahip değildi. Aileleri kendilerine ekonomik güvenlik sunamıyordu. Eğitime ya da fahişeliğin daha az çekici görün­mesini sağlayacak kadar iyi para veren işlere erişimleri yoktu. Yenilikçiler bu genç kadınların korunmasına yardım edebile­cekleri bir yol bulmakta zorlanıyordu. Bu, sözü edilen kadın­lan, devlet korumasını hak eden bir sınıf olarak nitelendirme­nin bir yolunu bulmak demekti. Yenilikçiler de bunu yapmak için, bekâreti yasal olarak çocuklukla eşanlamlı hale getirmeyi kapsayan dahice bir yöntem kullandılar.

Bu koz, büyük yaygara koparan ve geniş yankı uyandıran 1885 tarihli, topluca “Modem Babil’in Kızlık Haracı” denilen ve uluslararası çapta etki yaratan bir dizi gazete açıklamasında kullanıldı. Bu açıklamalarda, Pall Mail Gazette’in yazı işleri müdürü William T. Stead, bekâret satışını saygıdeğer kamu söyleminin dışında tutan tabuyu kırmak için mağdur edilmiş çocuk imgesini kullandı. Bir cemaat papazının oğlu olan Ste­ad, kürsü yumruklayan bir vaiz ya da gözde bir profesör hava­sında, doğuştan yetenekli bir gösteri ustasıydı. 4 Temmuz 1885’te Pall Mail Gazette'te, ertesi günden itibaren bölümler halinde, “Ceza Kanunu Değişikliği Tasarısı’nın önlemeyi amaçladığı cinsel suç türlerini ele alan uzun ve ayrıntılı bir ra­por” sunacağını, “Okurların Dikkatine: Samimi Bir Oyarı” baş­lığı altında okurlara bildirerek sahneyi hazırladı.

Sadece “cinsel suçlar” vaadiyle değil, Ceza Kanunu Değişik­liği Tasarısı’nın kanunlaşmasını önlemek isteyenlerin “yüksek çevrelerde yaptığı hesaplara” gönderme yapan üstü kapalı söz­lerle de heyecanlanan okurlar, skandal sütunu olmayı vaat eden bir şeyi görmek için perdenin açılmasını zar zor bekleye­bildiler. Hayal kırıklığına da uğramadılar. “En zorunlu kamu görevi anlayışı” adına Stead, ya mağdur edilmiş ya da mağdur edilmenin kıyısından dönmüş, her biri bir öncekinden daha da dokunaklı olan, bitmek bilmez gibi görünecek kadar çok sayıda genç kadının hikâyesini içeren, büyük yaygara koparan ve geniş yankı uyandıran bir haber dizisi sundu. Bütün dizi boyunca jus primae noctis mitinin adını anan Stead, “servetin getirdiği gücün utanç verici bir şekilde suiistimal edilmesi­nin,” “prens ve düklerin, papazların ve yargıçların ve bütün sı­nıfların zenginlerinin, yoksulların henüz kirletilmemiş kızları­nı satın alarak ebedi değilse bile geçici olarak lanetlendiği” bir duruma yola açtığı bir dünya görüntüsü çizdi.

Stead sürekli olarak bu “henüz kirletilmemiş kızlan” çocuk­laştırdı bir dille tarif etmektedir. Bunlar “evlatlar,” “kızlar,” “kız çocukları,” “kız oğlan kızlar,” “narin küçükler” ve “kü­çük kızlar”dır. Genç bir kadın "ürkmüş bir kuzu” ya da Ste- ad’in raporunun birinci uzun bölümünü bitiren ünlü satırda olduğu gibi, kısaca bir çocuk olarak tarif edilebilir: “Çünkü çocuğun karanlıkta döktüğü gözyaşlarının laneti, öfke içinde­ki güçlü adamdan daha kuvvetlidir.”

Bu işe adı karışan genç kadınların herhangi birisinin böyle bir işte gerçekten de isteyerek çalışıyor olması olasılığı, hem açıkça hem dolaylı olarak anında bertaraf edilmiştir. Stead’e göre, bu genç kadınların gerçek yaşının, kendilerini ne derece tanıdıklarının ya da kendilerine yetmelerinin, konuyla ancak rastlantısal bir ilgisi var gibi görünmektedir. Kimisi meslek sa­hibi olan, on altı ve on sekiz yaşındaki bu genç kadınlar (bir tanesi birinci sınıf bir otelde aşçıdır), on üç. on dört yaşların­daki beş parasız ergenleri tarif etmek için kullanılan terimlerle anlatılmaktadır. Bekâretinden vazgeçmeyip az miktarda para kazanmakla, yüksek bir meblağ karşılığında bekâretinden vaz­geçmek arasında seçim yapması gerektiğinde, ikinci seçeneği tercih edeceğini anlaşılır bir şekilde ifade edebilen on altı ya­şında bir kadının aciz olduğu düşünülmektedir: "On altı ya­şındaki bu kızın, yasanın dediğine göre on üç yaşına bastığı­nın hemen ertesi gününde rahatça satabileceği tek mala kesin­likle uygun bir değer biçemeyeceginin bundan daha bariz bir kanıtı olabilir mi?” Stead’e göre, bekâretini isteyerek satan her kadın çocuktur çünkü ancak bir çocuk bekâretin paha biçile­mez olduğunun farkına varamayacak kadar cahil olabilir.

Stead kızlıklarını satmak isleyenlerle bunları satın alacak güce sahip olanları bir araya getirmekten sorumlu olan aracı­ları da defalarca hedef almıştı. Bazı açılardan bu yapılması ta­mamıyla uygun olan bir şeydi. Ama sapkın maddecilikleri Ste- ad’in öfkesi için ne kadar tatmin edici bir hedef oluşturursa oluştursun, genelev patroniçeleri ve bunların ortaklan resmin sadece bir parçasını oluşturuyordu. Günümüzde uyuşturucu ticaretini gözler önüne seren benzer açıklamalarda olduğu gi­bi, sadece sancılan suçlamak talep sorununu gizlemekteydi.

Stead’in iddiasına göre bu talep son derece şaşırtıcıdır. Hiç abartısız düzinelerce satılık bakire ürettikleri için kendileriyle övünen genelev patroniçelerinin sözlerine yer veren Stead, hem İngiltere’de hem de yurtdışmda açgözlü ve doymak bilmez bir piyasa imgesi çizmiştir. Bütün bunlann mekanik bir iş, “küçük kızların’’ bedenlerinin önce kâr için sistemli bir biçimde kulla­nılıp sonra da öteki uçtan dışarı atıldığı hayali hir seri üretim hattı,, ham bakire maddenin acımasızca kâra dönüştürüldüğü kabus gibi bir fabrika olduğu izlenimini teşvik etmiştir.

Bütün bunlann ne derece doğru olduğunu söylemek müm­kün olmasa da, Stead'in anlatacak yeterince etkileyici bir hikâ­yesi olduğundan emin olmak için ne kadar zahmete katlandı­ğını aynnıılarla söylemek mümkündür. “Kızlık Harcı” dizisi için yaptığı araştırmanın bir parçası olarak Stead, beş sterlin gibi az bir para karşılığında. Lily diye çağırdığı ama asıl adı Eliza Armstrong olan, on üç yaşında bir kız satın almıştır. Emekli bir genelev patroniçesi olan ve Stead’in şantajla emek­lilikten çıkarıp bakire avlama dalaveresini ayarlatarak pis işini gördürdüğü Rebecca Jarrelt’ın yardımıyla Stead bu kızın so­rumluluğunu üzerine almıştır. Kızı bir ebeye götürmüştür, ebe de kızın virgo intaçta[5] olduğunu ilan etmiştir. Stead ve Jarretı oradan da “Lily”yi Poland Caddesi üzerinde bir geneleve gö­türmüştür. Burada Jarrett genç kadına bir miktar kloroform koklatmış ve kadın bayıldıktan sonra Stead'le baş başa bırak­mıştır. Stead genç kadın uyanana kadar yanında beklemiş, sonra da aralarında cinsel hiçbir şey geçmediğini belgelemek için bir doktora götürüp muayene ettirmiştir. Daha sonra, “Kızlık Haracı”nı yazıp yayımlarken kendisine engel çıkarma­sın diye genç “Lily”yi Paris’e postalamışım Stead, bu müsteh­cen girişimi (bu girişimde oynadığı rolden ya da deneğini Fransa’ya ihraç etmesinden söz etmese de), kendi kimliğini hiç açıklamadan ve ayrıntıları bir çıkararak bir ima ederek an­latmış ama yine de halkın öfkeden büyük yaygara koparması­na neden olmuştur.

Bu Stead için görkemli bir andı. Londra'yı bırakın, bütün İn­giltere’de o konuşuluyordu ve Gazette'in baskılan satış hızına yetişemiyordu. Ama Eliza Armstrong’un annesi de gazeteleri okuyordu. Stead’in sunduğu tariflerden kızını tanıyıp yetkililere başvurdu. Rakip gazetelerin yardımıyla sonunda Stead’e dava açtı. (Bu sırada Eliza eskisinden de beter bir halde sessizce İn­giltere’ye iade edilmişti.) 1885’in Kasım ayında nihai sonuç şuy­du: Stead İngiltere’de, Ceza Kanunu Değişikliği Tasarısı altında (Stead’in açıklamalarıyla son derece etkili bir destek topladığı kanunun ta kendisi) mahkûm edilen ilk adam oldu. Cürümden üç ay hapis yattı. Her ne kadar bu düzenbazlığa katılmaya şan­tajla zorlanmış olsa da Rebecca Jarretı, davaya karışan ebeyle birlikte insafsızca Sıead’inkinin iki katı cezaya çarptırıldı.

Mahkûm edilip hapis cezasına çarptırılmasına ve gazetecilik düzenbazlığı açığa çıkınca gazete yazarı olarak mahvedilmesi- ne karşın Stead, sadece doğru şeyi yapmakla kalmayıp, iki ke­re jinekoloji muayenesine maruz bırakılan, ilaçla bayıltılan ve başka bir ülkeye gönderilen Eliza Armstrong’un (satın aldığı on üç yaşındaki “ürkmüş bir kuzu”), “en ufak bir rahatsızlık bile yaşamamış” olduğu konusunda fikrini değiştirmemiştir. Stead’in mahkûmiyeti, ergenlerle cinsel ilişkiye girmenin suç haline getirilmesi davasını hiçbir şekilde engellememiştir. “Modern Babil’in Kızlık Haracı,” hem İngiltere hem de Atlan­tik’in öteki tarafı üzerinde duygusal ve harekete geçirici şid­detli bir etki yaratmıştır. Amerika’da sayısız eyalet, Stead’in “Kızlık Haracı”nın ve bunun ardından gelen ünlü “beyaz köle­lik” eylemciliğinin tetiklediği yenilik çabalarından dolayı, hem rıza verme yaşma hem de fuhuş ve kadın ticaretine ilişkin ya­salarını gözden geçirmiştir. Örneğin Illinois eyaleti 1887’de, rı­za verme yaşını ondan on dörde çıkarmıştır (daha sonra 19O5’te on altıya çıkarılmıştır). Benzer şekilde 1887’de New York’un rıza verme yaşı ondan on altıya çıkarılmıştır. Massac- husetts eyaleti, on sekiz yaşın altında herhangi biriyle yasak (örneğin evlilik dışı) cinsel ilişkiye girilmesini yasadışı yap­mıştır. Serbestliğiyle ünlü Virginia eyaleti bile, aynı zaman di­liminde yasalarını değiştirerek baştan çıkarmayı suç haline ge­tirmiş ve nza verme yaşını ondan on ikiye çıkarmıştır.

Stead’in bıraktığı miras, tarihçi Joan Jacobs Brumberg’ûn us-

taca ifade etliği gibi, “yetişkin cinsel yaşamının yüklerinden bağımsız bir zaman aralığı olan kadın ergenliği” idealinin ya­sada yüceltilmesi herhalde Stead’i çok memnun ederdi. Ama insanların Stead’in (ve onu taklit edenlerin) yazılarından çı­kardığı anlamların çoğu rahatsız edicidir. Stead’in görüşüne göre bakireler, sadece beş ya da on bir yaşında değil, on altı ve on sekiz yaşında da çocuktur ve hangi yaşta olursa olsunlar, kesinlikle kendi kendilerine cinsel kararlar alamayan şanssız kurbanlardır. Bekâretin erotik çekiciliği fikrini göz önünde bu­lundurmayarak ve dönüp dolaşıp bunun için para ödemeye hazır olduğunu iddia ettiği adamların sayısını tekrarlayarak Stead, her şeyden çok arzulanan erotik bir nesne olarak bekâ­retin ününü doğrulamış, halta belki de artırmıştır. Bu iki iddia ille de doğru olacak diye bir şey yoktur. Ama Stead bunları duygusal açıdan o kadar ikna edici bir biçimde sunmuştur ki bu iddialar yazıh emir olarak algılanmışlardır (ve hâlâ da sık sık algılanmakladır).

Bekâret Boşluğu

Bu Stead’in ille de yanılmış olduğu anlamına gelmez. Radikal iddiaların çoğunda olduğu gibi, Stead’in iddiasmda da kesin­likle gerçeklik payı vardı. Günümüzde olduğu gibi o zamanlar da genç kadınlar ve çocuklar fahişelik yapmak için satılıyordu ve günümüzde olduğu gibi o zamanlar da bundan daha fazla mide bulandıracak bir işletme hayal etmek zordu. Her ne ka­dar özenle işlenmiş bir sansasyonun içinde tamamıyla gözden yitmiş olsa da Stead aslında çok dikkate değer bir noktaya de­ğinmişti: Genel olarak çocuklar ve ergenler, özellikle de yok­sul çocuklar ve ergenler, gayet iyi belgelenmiş olan son derece ciddi oranda bir cinsel sömürü riskiyle karşı karşıyadır.

Bu, üzücü, çıldırtıcı ve tartışmasız doğrudur. Ekonomik ve toplumsal güçten yoksun olmakla birleştiğinde gençlik, cinsel sömürünün ve istismarın, her kültüre ve bin yıla özgü reçete­sidir. Bu durum, eski Akdeniz’de, çalman bekâretlerinin karşı­lığı efendilerine bir gıdım parayla geri ödenen cinsel açıdan

savunmasız köleler için geçerliydi. “Kan Kontesi” Erzsebet Bâthory, 15. yüzyılın dillere destan erkek çocuk tacizcisi ve katili Gilles de Rais ve 1726 yılı öncesinde Paris'te 133 bakire­ye tecavüz etmekten mahkûm edilen Abbe Claudius Nicholas des Rues gibi vakalar aynı şeyin yüzlerce yıl sonra bile geçerli olduğunu kanıtlamaktadır.[6] Bunun, iş arayışı içinde Londra gi­bi büyük şehirlere yönelip kendilerini ya bakire avcılarının tu­zağına düşmüş ya da işverenlerin cinsel yönden saldırgan oyu­nuna gelmiş halde bulan birçok Avrupalı kadın için oynadığı rolü gördük. Gençlikle yoksulluğun oluşturduğu aynı birleşi­min. bugün Asya’daki ve hatta genelde böyle şeylerin olmadığı zannedilen gelişmiş Baıı’nm göbeğindeki çocuk seksi ticaretin­de de büyük payı vardır. Gençlerin cinsel olarak sömürülmesi, zamanla ya da mekânla asla sınırlı kalmamıştır. Ancak bu kita­bın amaçları çerçevesinde sorulan soru, çocukların ve ergenle­rin cinsel olarak istismara ya da sömürüye maruz bırakılıp bı­rakılmadığı değildir, bırakılmışlardır. Asıl soru, çocukların ve ergenlerin cinsel olarak sömürülüp istismar edilmesinin, bekâ­retin erotikleştirilmesiyle herhangi bir ilgisi olup olmadığıdır.

Bu sorunun cevabı hiç de zannedildiği kadar açık değildir. Cinsel arzulan çocuklara ve ergenlere yönelen kişilerin ne de­rece bekâretin erotikleştirilmesiyle harekete geçtiğini bilmiyo­ruz. Bekârete ve bakirelere duyulan arzunun örneklerini bul­manın ne kadar kolay olduğunu düşünürsek, bekârete duyu­lan erotik tutkunun, seksologlar, toplumbilimciler ve psiko­loglar tarafından hiçbir zaman kendisine özgü ayrı bir durum olarak belirlenmemiş olması tuhaf ve çarpıcıdır. Bunun ifade etmek için kullanabileceğimiz hiçbir sözcük yoktur ve ne parthenofili terimi ne de virgofili[7] sözcüğü seksoloji ve tıp tarafından tanınmaktadır.

Bu tuhaf bir ihmalkârlıktır. Seksoloji, psikiyatri ve psikana­liz dallarının şekil aldığı on yıllar boyunca, çocuklara (“pedo- fıli”) ya da ergenlere (“hebefili” ya da “efebofili”) duyulan ero­tik çekimi tanımlamak için terimler üretilmiştir. Bu terimler, yaşı küçük ergenlerle cinsel ilişkiye girmeye çalışanların his­settiği çekimi tarif etmek için bugün hâlâ kullanılmaktadır. “Efebofili” terimi günümüzde pek tanınmasa da, “pedofili” ai­lemizin sözcüğü olmuştur.

W. T. Stead’in “küçük kız,” "çocuk” ve "kuzu” gibi terimleri kurnazca kullanarak böylesine hayranlık uyandıran bir ekono­mi hakkında açıklığa kavuşturduğu gibi, bakire nüfusuyla er­gen ve çocuk nüfusu arasında büyük bir örtüşme vardır. Hatta Stead “bakire avcıları” yerine “pedofililer” deseydi hiç şaşır­mazdık. Stead’in bahsettiği adamların bir kısmı pedofili olabi­lirdi. Ama öyle görünüyor ki bu durum adamların hepsi için geçerli değildi. Öncelikle, Stead’in sözünü ettiği bakirelerin hepsi çocuk değildi, hatta bazdan on sekiz ya da yirmi yaşın­daydı. Aynca kimi bakire avcıları, ergenlik çağını geçmiş, on beş, on altı ya da daha büyük yaştaki, yasal ya da kültürel açı­dan çocuk saydmayan genç kadınları tercih edenler olarak ta­rif ediliyordu.

“Pedofili” bekârete duyulan erotik çekimi tanımlamak için doğru bir sözcük değildir. Bunun nedeniyse basittir: Bütün ba­kire meraklıları çocuklara ilgi duymaz, bütün pedofililer de be­kâreti umursamaz. Benim pardıenofili (bekârete ya da bakirele­re duyulan belirgin bir cinsel ilgi) olarak nitelendireceğim şey, gerçek ve ayırt edilebilir bir cinsel eğilimdir. Çok uzun zaman­dır böylesine belirli bir erotik çekim için kullanabileceğimiz bir terimden yoksun oluşumuzun nedeni ise bence, çocuklara du­yulan cinsel ilginin tersine, bakirelere duyulan cinsel ilginin, kültürümüzün tamamıyla normal, kabul edilebilir ve ideolojik açıdan doğru olduğunu düşündüğü bir şey olmasıdır.

Parthenofili konusunda hiçbir araştırma yapılmamıştır. Bu­nu kaç kişinin yaşadığını bilmiyoruz. Bu arzunun ne zaman hissedilmeye başladığını, arzuyu hissedenlerin bunu doğuştan mı, yoksa öğrenilmiş bir tercih olarak mı algıladığını bilmiyo-

ruz. Bu arzu uğruna kaç kişinin belirli cinsel birlikteliklerin peşinden koştuğu ya da bu kişilerin ne tür cinsel birliktelikle­rin peşinden koştuğu konusunda hiçbir fikrimiz yoktur. Bu arzunun kişiyi cinsel saldırıya ya da istismara sevk etmekteki olası rolü konusunda hiçbir araştırma yapılmamıştır. Bunun cinsel çocuk istismarı ya da çocuk fuhuşu konusunda rolü olup olmadığım da bilmiyoruz. Sigmund Freud bile bu konu­ya şöyle bir göz atmaktan pek fazlasını yapmamıştır.

Bekâret boşluğu dediğimiz işte budur. Kültürümüzde bekâ­rete gösterilen ilginin gücü ve yaygınlığına, bekâret konulu pornografinin üç yüz yıllık geçmişine, Çin Daraltma Kremleri ve erkekler için olan Lotus Çiçeği Cep Dostu adlı mastürbas­yon kılıflarına (paketin reklam metni, bu özel pembe plastik ürünü, “pürüzsüz, ipek gibi yumuşacık, zarı sağlam bir am” diye tanıtarak müşteri çekmeye çalışmaktadır) karşın, dünya genelinde bekâretleri satılan bütün genç kadınların karşısında bile, bekâret için duyulan erotik arzunun düşünsel ve bilimsel araştırmalara konu edilmesinden sürekli olarak kaçınılmıştır. Sanki bu konuda soru sormak için ortada hiçbir neden yok­muş ya da bu konuyla ilgili soru sorarak hiçbir şey öğrene­mezmişiz gibi.

Bu bekâret boşluğu çitin öteki tarafı için de geçerlidir. Bekâ­rete duyulan erotik arzu konusunda ne kadar az şey biliyor­sak, bakirelerin erotik yaşamları hakkında ondan daha da az şey bilmekteyiz. Özellikle de bakirelerin erotik nesneler olarak kendi varlıklarını nasıl algılamış olabilecekleri ya da erotik açıdan, kültürün bu kadar içine işleyen erotik bakire mitinden nasıl etkilenmiş olabilecekleri konusunda çok az bilgimiz var­dır. Sonuçta bakireler, kendi cinsel konumları hakkındaki mit­lere karşı bağışık değildir. Bir bakire erotik açıdan, kendisini cinsel konumunun getirdiği sonuçlara tamamıyla, onun kutu­sunu açma fantezisi kuran bir adam kadar kaptırmış olabilir. Ama bakireye bu konuda soru sorulması olasılığı, adama so­rulması olasılığından çok daha düşüktür. Bekârete kafayı bu çok kadar takan bir kültürde kör kalmayı seçmiş olmamız ne tuhaftır.

Bekâret seksin tersi değildir. Kendisine özgü, eşsiz ve ben­zersiz bir şekilde başa bela olan ve çoğu zaman hakkında ko­nuşmaktan kaçındığımız bir cinsel varoluştur. Bekâret konu­sunda bildiğimizi sandığımız şeyler çok uzun zamandır bizim­ledir ve bırakın değiştirmeyi, bunları sorgulamak bile ciddi öl­çüde zaman ve çaba gerektirecektir. Ama bekâret boşluğunu, propagandadan daha gerçekçi ve porno fantezisinden daha doğru bir şeyle doldurmak istiyorsak bu zorlu çalışmayı göze alsak iyi ederiz.

on ikinci bölüm

Bekâretin Öldüğü Gün mü?

Bakire: Çocuklarınıza bunun pis bir sözcük olmadı­ğını öğretin.

- Reklam panosu, Baltimore, Maryland, 2003

Caz Çağı’nda yaygın olan bir fıkrada, “Hollywood’da düzenle­meyi düşündükleri bakire yürüyüşünü duydunuz mu?” diye sorulur. “Kızlardan biri hastalanmış, diğeri de kendi başına yürümek istememiş.” 1920’lerin bu fıkrasının da gösterdiği gi­bi Amerika’da cinsellik kültürünün serbestleşmesi, 1960’ların sözde cinsel devriminden çok önce başlamıştır. 20. yüzyılda insan doğasına ilişkin inanışlarımız ve beklentilerimiz, ekono­mik yaşamlarımız, beden ve kimlik konusundaki deneyimleri­miz ve dinle olan ilişkilerimiz çok büyük çapta (ve devam eden) bir değişim geçirmiştir. Bu durumda, bekârete ilişkin İdeallerimizin ve beklentilerimizin değişiyor olmasında da pek şaşılacak bir şey yoktur.

Dergi makalelerinin sık sık 20. yüzyılda “bekâretin ölümü­nün” yasını tutmasına ve bakirelerin, soyları tükenme tehlike­siyle karşı karşıya olan bir tür olduğu konusunda birçok fıkra üretilmesine karşın, bekâret aslında hiç de bunların dediği ka­dar kırılgan değildir. Bugün bekâretin yaşamlarımızdaki yeri ve kültürümüzdeki rolü, tarihin akıntılarıyla birlikte değişim geçirmeye devam etmektedir. Bu değişimin yapısını, 1980’le- rin sonlarında genç yetişkinler arasında yapılan ve dünya ge­nelinde otuz yedi farklı ülkeyi kapsayan çok büyük çaph bir araştırmada görebiliriz. Bu çalışmanın da gösterdiği gibi, er­keklerin de kadınların da olası bir eşte en çok aradığı özellik­lerden oluşan on sekiz maddelik bir listede, evlilik öncesi be­kârlık (yani bekâret) hâlâ bir yere sahiptir. Öte yandan bu ça­lışma, erkeklerin de kadınların da bekâreti diğer özelliklerin çoğundan daha alt sıraya yerleştirdiğini ortaya çıkarmıştır. Üs­telik erkekler de kadınlar da bekârete neredeyse eşit derecede önem yüklemiştir (erkeklerin gözünde en önemli altıncı, ka­dınlar içinse en önemli on sekizinci özellik). Benzer şekilde kadınlar ve erkekler için bekâretin, “güvenilir kişilik,” “eğitim ve zekâ” ve “duygusal denge” gibi şeylerden çok daha önemsiz olduğu ortaya çıkmıştır.

Açıkça görüldüğü gibi bekâret hâlâ önemlidir. Ama aynı açıklılıkla görülmektedir ki bekâret bugün bir yüzyıl, beş yüz­yıl ya da bin yıl öncekinden farklı bir önem taşımaktadır. Ka­dının erdemi, namusu, kişiliği ve değeri konusundaki anlayış­ları belirleyen başlıca etkenlerde olduğu gibi bekâret de düşü­şe geçmiştir. İnsanın içsel değerinin ölçülmesinin, kişinin bir kereliğine cinsel açıdan etkin olup olmadığından daha anlamlı ve önemli niteliklere dayandırılması gerektiğine inanıyorsak, bu daha çok hoşumuza gidecektir.

Deneye Dayalı Bakire

Her şekilde, Bekâretin tarihe karıştığını ileri süren isterik beya­natların, pek de bir anlamı yoktur. PT. Barnum’un sözlerini ha­tırlarsak her dakika bir bakire dünyaya gelmekledir. Ve insanlar yetişkinler-arası cinselliğe geçişin anlamını tartışmak zorunda olduğu sürece bekâret de, hem kişisel hem toplumsal açıdan an­lamlı olmaya devam edecektir. Burada sormamız gereken soru, bekâret kültürünün yaklaşık son bir yüzyıldır değişip değişmedi­ği değildir. Sormamız gereken sorular bekâretin nasıl ve neden değiştiği ve bu değişimlerin tamamlanıp tamamlanmadığıdır.

Bu sorgulamayı her şeyden çok, cinselliği bilimsel olarak araştırarak yaptık ve yapmaya da devam etmekteyiz. Deneye dayalı bir tıp kuruntunun varlığına alışmış olmamız, bu tür araştırmaların aslında ne kadar yakın tarihle yaygınlaştığını kabul etmemizi bazen güçleştirmektedir ama doğrusu, 19. yüzyılın ikinci yansına kadar tıp ya da cinsellik konusunda tutarlı bir bilimsel yaklaşımdan söz edemeyiz. Bu tarihten ön­ce cinsellik üzerine yapılan araştırmalar, tekrarlanabilir veri­den çok genellikle çarpıcı kişisel anlatılara dayanmaktadır.

Cinselliğin bilimsel çalışma dalı olan seksoloji, 19. yüzyılın sonlarında Havelock Ellis ve Richard von Krafft-Ebing gibi psikolog ve psikiyatrların çalışmalanyla başlamıştır. İlk sekso­loglar esas olarak anormal ve suç teşkil eden cinsellikle ilgi­lenmiş olsa da (Krafft-Ebing’in Psychopathia Sexualis adlı ünlü kitabında olduğu gibi), kısa süre sonra “normal” cinsel arzula­rın ve etkinliklerin de belirleyici özelliklerini araştırmaya baş­lamışlardır. Cinsel davranış ve tulumlar konusundaki araştır­malar Amerika’da 1920’lerde başlamıştı bile. Yirmi otuz yıl içerisinde İngiliz ve Avnıpah araştırmacılar da bunu izlemeye başlamıştır. Yine de bugün seks araştırmaları dediğimizde aklı­mıza gelen çok büyük ölçekli, niceliksel seks araştırma türleri, ikinci Dünya Savaşı sonrasına, Alfred Kinsey’nin 1948 tarihli Sexual Response in the Human Male (Erkeğin Cinsel Tepkisi) adlı unutulmaz çalışmasına kadar ortaya çıkmamıştır.

insanın içinden Kinsey’nin çalışmasını eleştirmek gelse de (yöneltilen eleştirilerin bazıları çok yerindedir) bu araştırma, seks hakkında ne bilebileceğimiz ve bilmemiz gerektiği konu­sundaki beklentilerimizi tamamıyla değiştirdi. Kinsey’den ve Kinsey’nin hemen ardından yapılan British Mass Observation (İngiliz Kitle Gözlemleri) gibi Kinsey’nin etkilediği araştırma­lardan önce, neyin cinsel açıdan “normal” ya da “ortalama” görülebileceğine dair fikirler çoğunlukla söylenti ve varsayıma dayalıydı. Öte yandan Kinsey’den sonra, sıradan insanlar da uzmanlar gibi, tablolara, çizelgelere ve istatistik bilgilere dik­kati çekebilir ve neyin “olağan” olup neyin olmadığını belirle­mek için bunları kullanabilir hale geldiler. İstatistik yoluyla bütün nüfusun davranış ve tutumlarını ölçme girişimleri, seks araştırmasının belirleyici özelliği oldu.

Aynı dönemde gitgide daha da titizleşen araştırma yöntemle­ri, duyguların ve kültürel önyargıların, tıp kuruntunun kadın­ların bedenlerini inceleme biçiminde oynadığı rolü azaltmıştır. Bu, sihirli bir dokunuşla tıptaki cinsiyetçiligin kökünü hiçbir şekilde kurulmasa da, çok daha yüksek seviyelerde şeffaflığa ve açık sözlülüğe fırsat tanımıştır. Üretken ve cinsel hayatlarıy­la ilgili gerçeğe daha fazla dayanan bu yaklaşımı, birçok kadın hevesle benimsemiştir. 20. yüzyılın ilk yıllarında kadınları, cinsel sağlık ve doğum kontrol seçenekleri konularında eğit­mek için çabalayan. İngiltere’de Stella Brovvne ve Marie Stopes, Amerika’da Margarel Sanger gibi kadınlar, bedenleri ve cinsel­likleri konusunda bilimin kendilerine sunduklarını öğrenmek isteyen çok sayıda kadın karşısında çoğu zaman ne yapacakla­rını şaşırmışlardır. Kadınların üremeyle ve cinsellikle ilgili ya­şamlarını incelerken, mide bulantısına ve daha da önemlisi duyguya yer vermeyen bir yaklaşım gösterilmesi hızla, tıp mesleğinde beklenen bir standart haline gelmiştir.

1890’la 1945 arasında Batı, doğum kontrolü harekelinin yükselişine, âdet dönemi için ticari amaçla üretilen ilk tam­ponlara, evlilik öncesi jinekoloji muayenelerinin alışkanlık ha­line gelmesine, evlilik izni verilmeden önce zührevi hastalıklar testinden geçme zorunluluğuna (belli yerlerde), kadınlar tara­fından yazılan cinsellik konulu kendi kendine yardım amaçlı kitap literatürünün başlamasına ve hastanede doğum yapma­nın gitgide daha da çok tercih edilmesine tanıklık etmiştir.

Bu açık sözlülük hiçbir şekilde, doktorlann muayenehanele­riyle ya da büyük şehirlerde bir anda ortaya çıkmaya başlayan aile planlaması klinikleriyle sınırlı değildi. Örneğin, 1939 yılın­da yapılan ve olağanüstü ilgi çeken, Tampax’ (Amerikan piya­sasına ilk kez 1936’da sürülmüştür) adh yeni vajinal ürüne ada­nan Dünya Fuan sergisinde, her gün yüzlerce kadın bilgi almak ve soru sormak için kendilerine cevap vermek üzere orada bu­lunan hemşireleri ziyaret etmişti. Jinekolojiyle ilgili konular, ki­taplarda, kitapçıklarda ve yeni bir tür oluşturan kadın dergile­rinde ele alınmıştı. 1918’de bile genç bir İngiliz çift, Marie Sto-

1 Bir tampon markası - ç.n.

pes’un Manied Love (Evli Aşk) adlı kitabında, hamileliği önle­yici aletler ve cinsel uyum konularında öğütler bulabilirdi. 1930’a gelindiğinde benzer bir okur kitlesi için yazılan, The- odor van de Velde'nin ideal Marriage: Its Physiology and Techni- que (İdeal Evliliğin Fizyolojisi ve Tekniği) adlı kitabı okurlarını, birçok kadının evlilik yaşamına bakire girmediği konusunda alışılagelmiş tiksinti dolu dilden çok uzak bir havada bilgilendi­riyordu. 1940’ta Oliver Butterfield’in Sex Life in Marriage'i (Evli­likte Seks Yaşamı) gibi kitaplar okurlarına, dayanıklı himen, va­jina ıslaklığı ve “balayı” sistiti gibi belirgin konularda tıbbi ay­rıntılara erişim sağlıyordu. Hamileliği önleyici aletler ve uydu­ruk ilaçlar için dergilerde yayımlanan reklamlar, öteki sözde tıbbi aletlerle birlikte genelde arka sayfalara atılan maddeler olarak kalırken, tamponun rahatlığına alkış tutan reklamlar, büyük kadın dergilerinin ana sayfalarına taşınmıştı. Kadınlar saçma sapan bir şey olmayan ve tampon gibi doğrudan vajinaya uygulanan, hem kullanışlı hem de aktif bir yaşam tarzına uy­gun olan ürünlerden faydalanmaya, hatta bunları talep etmeye gitgide daha da çok haklan olduğunu düşünüyordu. Çok sayı­da kadın açıkça, cinsel ve üretken hayatlarını, etkili, kelimenin tam anlamıyla ellerinin akında olan uygulamaya elverişli yollar­la denetleyebilmek istiyordu. Bu durum özellikle de, doğum kontrolü tarihçisi Lara V Marks’ın gösterdiği gibi, kadınların, kendi denetimlerinde olan diyafram ya da hamileliği önleyici kremler gibi vajina içi hamileliği önleyici yöntemleri daha önce ve daha büyük bir hevesle benimsediği Amerika için geçerliydi.

Bu ürünler ilk başta sadece evli ve bakire olmadığı varsayı­lan kadınlara pazarlanmış ve ancak onların bu tür ürünleri kullanmasının kabul edilebilir olduğu düşünülmüştür. Ama bu durum fazla sürmemiştir. Annelerin ve ablaların kullanıp ihti­yaçlarını (özellikle de âdetle ilgili olanları) giderme açısından memnun kaldığı şeylerden genç kadınlar da eninde sonunda haberdar olmuştur. Bu trickle down etkisi* biraz zaman alsa da

(") Tricklc-down effcct pazarlamada yeni teknolojiyle üretilmiş moda bir ürünün, önceleri sadece zenginlerin alabileceği bir şey iken, zamanla halkın çoğunlu­ğunun alabileceği kadar ucuzlamasına verilen isimdir. her yaştan kadının tampon kullanmayı hızla benimsediği açık­tır. İkinci Dünya Savaşı’nın sonu gibi erken bir tarihte bile, Dr. Robert Dickinson'ın tampon kullanımı konusundaki tıbbi de­ğerlendirmesi. hem Journal of the American Medical Associati- on’da (Amerikan Tıp Birliği Dergisi) hem de bunun biraz daha az teknik bir türü olan Consumer Repoıts’ta (Tüketici Raporla­rı) yayımlanmıştır. Dickinson tamponların “standart anatomik bekâreti engellemediğini'’ özellikle belirtmiş, böylece de hem genç kadınların bunları kullanması için, hem de tampon üreti­cilerinin ürünlerini bu kesimi hedef alarak pazarlamasında kendilerini haklı görmesi için zemin hazırlamıştır. 1940’lann sonlarıyla 1950'lerde çıkan jinekoloji meslek kitaplarının ya­zarları, âdet görme yaşına gelmiş bütün kadınların rahatlıkla tampon kullanabileceğini tereddütsüz kabul etmiştir.

1980’lere gelindiğinde liseli kadınların dörtte üçü düzenli olarak tampon kullanıyordu. “Hâlâ bakire olacağımdan emin misiniz?” sorusunun altında beyaz gömlekli bir genç kızın ka­ra kara düşündüğü 1990 tarihli bir Tampax reklamında oldu­ğu gibi (reklam metni, bu sorunun cevabının “evet” olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir), tampon üreticileri ara sıra ken­dilerini tampon kullanımının bekâreti tehlikeye attığına dair halkın endişelerini yatıştırmaya zorlanmış hissetmiştir. Buna karşın günümüzde gelişmiş ülkelerdeki kadınlar arasında tam­pon kullanımının âdet görme yaşındaki kadınlar için uygun olup olmadığını sorgulanması, genel olarak nispeten seyrek­leşmişim Tampondan alman ders, vajinanın duygusal ve cin­sel açıdan tarafsız bölge olabileceğidir. Âdet kanının dışarı ak­masını engellemek için tampon kullanmayı öğrenmek aynı za­manda, vajinanın içine bir nesne sokulmasının, toplumsal hiç­bir anlamı olmadığını ve tamamıyla faydacı bir şey olabileceği­ni öğrenmek demekti.

Bugün bulunduğumuz konumdan bunun, 19. yüzyılın görüş açısından ne kadar ciddi bir sapma olduğunu anlamamız zor­dur. Spekulum kullanımı konusundaki tartışmada olduğu gibi Viktorya dönemi doktorlarının ve hastalarının, vajinaya giril­mesini bırakın, vulvayla kurulan en ciddi tıbbi temastan bile benzer şekilde ödleri kopmaktaydı. Bu, 19. yüzyılda kadınlara ve kadınların genital organlarına karşı geliştirilen tutumların içine öylesine işlemişti ki Viktorya dönemi kadınlan ve kızları­nın normal şartlarda hiçbir şeyin üzerine bacaklarını açarak binmesine izin verilmemesine neden olmuştu. Küçük kızlann tahterevalli ya da oyuncak atlara binmesi engelleniyor ve koş­maları, atlayıp zıplamaları ya da jimnastik yapmaları uygun gö­rülmüyordu çünkü çocukluk konusunu çalışan tarihçi Karin Calvert’m da belirttiği gibi, “yanlış oyunu ya da yanlış oyun­cakla oynamanın, çocuklarda vaktinden evvel cinsel duygular uyandırıp onların doğal saflıklarını bozabileceğine” inanılıyor­du. Aynı nedenden dolayı ata binen bayanlar bunu atın üzerine yanlamasına oturarak yapıyordu. Bu paranoyak ortamda bisik­lete binmek bile korkunç bir tehdit oluşturuyordu. Yaklaşık olarak 19. yüzyılın sonlarında, iki tekerlekli bisikletler orta sı­nıfın gençleri arasında gitgide daha da çok rağbet görmeye baş­layınca, tıp dergileri kimi zaman pornografik ayrıntılarla dolu, ciddi bir endişeyi gözler önüne serdi. Buna göre bisiklet selesi­nin vulvayla apış arası üzerinde yarattığı baskı, sadece “genç kızın o ana dek bilmediği ve fark etmediği tahrik edici duygu­lara” yol açma tehlikesini içermiyor, aynı zamanda bu makale­lerin iddiasına göre, genital organlarda acı veren ve halsizliğe yol açan hastalıkların oluşmasına da neden olabiliyordu.

Şaşırtıcı bir şekilde, bacakların yanlara açılmasıyla yapılan bu tür etkinliklerin bekâreti tehdit ettiği fikri, bugün bile cin­sel eğitim metinlerinde görülmektedir. Ata binmenin, jimnas­tik yapmanın ya da bisiklete binmenin kadınların himenlerine hasar vermesine yüksek oranda rastlanıp rastlanmadığı konu­sunda literatürde hiçbir gerçek araştırma olmamasına karşın, günümüzde genç kızlan hedef alan bekâret hakkındaki yazıla- nn neredeyse hepsi, “birçok kız, bisiklet sürmek, ata binmek ya da jimnastik yapmak gibi sporlarla uğraşarak himenini yırt­makta ya da en azından açmaktadır,” tarzında bir şeyler söyle­yen bir çekinceyle uygun bir şekilde donatılmıştır. Tampon kullanımı ve mastürbasyon gibi başka etkinlikler de bazen bu listeye eklenmektedir. Ama bu etkinliklerin konuya dahil edil- meşini haklı gösterecek neredeyse hiçbir ciddi kanıt olmadığı­nı düşünürsek, tuhaf “bisiklet sürmek, ata binmek ve jimnas­tik yapmak” nakaratının tekrar tekrar karşımıza çıkması hay­ret vericidir.

Bugün bu üç etkinlikten, yüz yıl önce olduğundan çok daha farklı bir şekilde bahsedilir. Kadınlara (aynı zamanda spora ve cinselliğe) yönelik tutumlarda meydana gelen yüzyıllık ser­bestleşme, bisiklet sürmeyi, ata binmeyi ve jimnastik yapmayı, tehdilkâr bir öcüden, bütün kadınların aynı bekâret kaybı de­neyimine sahip olmayacağını hatırlatan uzun bir listeye dö­nüştürmüştür. Fiziksel etkinliğin gerçekten himene hasar ve­rip veremeyeceği tartışma konusudur. Himenin tek başına her durumda faydalı bir bekâret ölçüsü olup olmadığıysa, daha da büyük bir tartışma konusudur. “Bisiklet sürmek, ata binmek ve jimnastik yapmak” ifadesi bugün, bir şeyin fiziksel açıdan genital organları kapsayarak gerçekleşmesinin, bunun ille de seks olduğu anlamına gelmediği fikrinin yerini tutmaktadır. Bir diğer deyişle, kadınların genital organları, bedenin diğer bütün parçalan gibi, özünde sıradan ve değişken bir parçacık olabilme başarısına nihayet ulaşıyor olabilir.

Yeni Kadın

Deneye dayah bilimin kadınların bedenlerine yönelik tutumla­rı değiştirdiği sıralarda, kadın konusundaki toplumsal ve felse­fi anlayışlar da, ilericilik, şehirleşme ve belki de bunların hep­sinden daha da ciddi ölçüde düpedüz ekonomi tarafından de­ğiştiriliyordu. Şehirleşme, fabrika işgücündeki artış ve bunun­la eşzamanlı olarak yoksulların ve işçi sınıfının şehirlere akın etmesi, yeni yüzyılda baş döndürücü bir hızla devam etti. Mu­azzam iş piyasası, gitgide daha da fazla sayıda kadının sadece hizmetçi olarak evlerde değil (birçoğu bunu yapmış olsa da), aynı zamanda sömürü atölyeleri ve fabrikalarda da çalışmaya başladığı anlamına geliyordu. Yapılan işin makineleşmiş “ka­dın işi' mi (bugün bile sömürü atölyelerinde yapılan işlerin çoğu böyledir), yoksa bambaşka bir şey mi olduğuna bakmak­sızın kadınlar geçimlerini sağlamak için çalışmıştır ve kendile­rine bunun karşılığında nakit ödenmiştir.

Ev dışında çalışan kadınlar çalışıyorlardı çünkü hayatta kal­mak için para kazanmaları gerekiyordu. Ama aileyi geçindiren kişi olmanın ve bu dünyada kendi geçimini sağlayabilme gü­cüne sahip olmanın ne anlama geldiği konusunda bu kadınla­rın kör olduğunu düşünmek yanlış olurdu. Bunun gitgide da­ha da yaygın bir durum haline geldiği bir kültürün değişme­den öylece kalabileceğini düşünmekse daha da büyük bir hata olurdu.

Sanayileşme çağı öncesinde kendi geçimini sağlama olasılığı olan sadece iki kadın sınıfı vardı: Miras yoluyla servet edinen çok zengin kadınlar ve kazanabildikleri beş kuruşla zar zor ge­çinebilen aşın yoksul kadınlar. Kadınların çoğu sadece toplum kendilerinden bunu beklediği için değil, Jane Auslen’ın yakla­şık bir yüzyıl önce Pride and Prejudice (Gurur ve Önyargı) adlı kitabında yazdığı gibi evlilik, "yoksulluğa karşı en makül ko- ruına”yı sağladığı için de evleniyordu. Kadınların ekonomik yönden kocalarına bağımlı olması bekleniyordu; ürettikleri eviçi emeğin bedeliyse para olarak değil, sadece ayni olarak ödeniyordu.

Geçen bir yüzyıl süresince maaş karşılığı çalışan kadın, alt sınıfa özgü bir istisna olmaktan çıkıp sıradan bir durum haline gelmiştir. Sanayileşmiş Batı'nın ekonomik yapısı kadınların iş­gücü varlığını tamamıyla içine almıştır. (Aynı durum bugün bir bütün olarak küresel ekonomi için de geçerlidir.) Kadınla­rın ücretli emeğindeki genellikle dikkate değer bulunmayan bu devrim, 20. yüzyılda toplumsal cinsiyet rollerinde meydana gelen devrim niteliğinde çok sayıda başka değişime de ekono­mik bir temel sağlamıştır.

Bu değişimlerden birisi “insan haklan” başlığı altında gel­miştir. İnsan haklan felsefesi en basil haliyle bütün insanların, toplumsal konum ya da cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, geliş­mek ve refah içinde yaşamak için fırsat eşitliğini hak ettiğini dile getirmekledir. İlericiler, sadece yoksulluk, hastalık ve ço­cuk işçiler ve fuhuş gibi çeşitli toplumsal sorunlann korkunç- hıklarıyla değil, kadınlara karşı ayrımcılık gibi insan hakları ihlalleriyle de ilgilenme görevini üstlenmişlerdir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren örgütlü feminizm, birçok alanda kadınla­ra karşı var olan önyargılara hücum etmiş ve böylece, kadınla­rın kendi mal varlıklarına sahip olmasına ve bunları kontrol etmesine, boşanma işlemlerini başlatmasına, kendi isimleri al­tında dava açmasına ve oy kullanmasına izin veren geniş kap­samlı yasal ve lutumsal değişimlerin gerçekleşmesini sağla­mıştır. ileri düşünceli eylemciler, herkese açık olan, daha çok sayıda ve daha iyi, kamuya ait ve özel eğitim seçenekleri iste­miş ve özellikle kızların ve kadınların eğitimine (buna cinsel­lik ve doğum kontrolü eğitimi de dahildir) duyulan ihtiyaç konusunda seslerini duyurmuşlardır.

20. yüzyılın başlarında ücret karşılığı çalışan kadınlar, anne­leri ya da büyükannelerininkinden çok farklı bir dünyada ya­şıyordu. Hatta birçok açıdan bu kadınlar bambaşka bir türdü: Yeni Kadınlar. Bu “baştan aşağı modem Millie'lerin”[8] gözünde iş, para kazanmak için evden ayrılmak, sosyalleşmekse “dışarı çıkmak” anlamına geliyordu. Dans salonlan, halka açık park­lar, vodvil tiyatroları, sinemalar, restoranlar, hatla açık hava meyhaneleri ve gece klüpleri, maaşları henüz eşlere ve çocuk­lara ayrılmamış olan gençlerin eğlenmek için gittiği yerler ha­line geldi. Müzik, moda, sanat, ve toplum kuralları, hepsi bu yeni, çoğunluğunu genç yetişkinlerin sağladığı paranın ve enerjinin etkisini derinden hissetti. Kadınlar jartiyerlerini çı­karıp uzun, bakımlı saçlarını kestirdiler. Etek boylan kısaldı ve kıyafet hatları daha düz kesimli ve daha erkeksi oldu. Korse yerini, daha fazla hareket özgürlüğü sağlayan esnek bütün korseye bırakıp ortadan kaybolmaya başladı.

Bütün bunlar içerisinde belki de en şaşırtıcı olan şey. genç kadınların cinsel cazibelerinin farkında olduklannı, hatta bu­nu tamamıyla isledikleri gibi kullanabildiklerini gizlememeye başlamasıdır. “Flapper”[9] ve “vamp” kadınlar cinselliklerini sahnede, ekranda ve sokaklarda çekinmeden açıkça gözler önüne sermiştir. Sessiz sinema yıldızı Clara Bow’un oynadığı rollerin de açıkça gösterdiği gibi, cinsel yönden başarılı, arzu edilen bir kadın olmanın, geleneksel “iyi” kız olmakla hiçbir ilgisi yoktur. “‘O’ Kız,” işçi sınıfı hayranlarım yansıtan bir şe­kilde, garson ya da tezgâhlar rollerinde oynamıştır. Bu filmler seyircilerine, aşkla başarının güzel görünmekle, zariflikle ve cesaretle fazlasıyla ilgisi olduğunu söylemiştir.

Bu dönemde yepyeni bir oyun gelişmekteydi ve kadınlar da erkekler de hâlâ oyunun kurallarının ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Basının kadınların özgürleşmesinden coşkuyla söz etmesine karşın, 1910’lann ve 1920’lerin Yeni Kadını cinsiyeti­nin bütün zincirlerini kırmamış ve kısıtlamalardan kurtulmuş bir şekilde her şeyin mümkün olduğu korkusuz, yeni bir güne adım atmamıştı. Artık uygun olmayan eski yaşam tarzlarıyla arasındaki birçok bağı gevşetmişti ama kendisini yeni bir ko­numa henüz sağlamca oturtmamıştı. Cinsellik, gördüğü film­lerden giydiği kıyafetlere ve çıktığı erkeklere kadar, hayatının çok daha görünür ve göz önünde olan bir parçasıydı. Kendisi bizzat öpüşsün ya da öpüşmesin, sarmaş dolaş olsun ya da ol­masın, okşasın ya da okşamasın, bu tür etkinliklerden haber­siz olması arlık pek olası değildi. Kendi duyguları ve arzula­rıysa işleri daha da karmaşıklaştırıyordu. Yeni Kadın’ın cinsel­liği bir zevk yolculuğu ve en az bir o kadar da ateş üstünde bir yürüyüştü.

Teoride kadınların hâlâ evlenmeden önce cinsel ilişkiye gir­memesi bekleniyordu. Ama toplumsal cinsiyet rolleri, kadın bağımsızlığı, yeni başlayan dışarı çıkma alışkanlığı ve seksîli- gin kadın kimliğinin bir parçası olarak yeni bir beklenti haline gelmesi konularında yaşanan değişimlerle birlikte, “seks yap-

mak,” grinin birçok tonunu bünyesinde barındıran bir alan haline gelmişti. Jinekoloji kitapları bile gerdek gecesi himenle- rinin, daha önceden ateşli ve şiddetli okşama sırasında keşif yapan parmaklarla büyük olasılıkla çoktan açıldığını kabul ediyor, ama bu tür hareketleri kesin olarak “seks” ya da “seks değil” diye nitelendirmekten de kaçınıyordu. Seksle flört et­mek arasında kurulan yeni ekonomik ve toplumsal eşitlikler, seksin (artık bu her ne demekse) bir ilişki için ne ifade etmesi gerekliğinin artık pek de açık olmadığı anlamına da geliyordu. Bekâretin bütün bunların içinde tam olarak nereye yerleştiğiy­se diğer bütün sorular kadar zor bir soruydu.

Birçok kişiye göre Yeni Kadm’m gözler önündeki yeni sek­sapeli, kargaşa vaat ettiği kadar özgürlük vaat etmiyordu. Cin­sel yönden etkin kadınların tabii ki her zaman baş belası oldu­ğu düşünülmüştür. Zaten yüzyıllar boyunca bekâretin bir işle­vi de kadınların cinsel etkinliğini kontrol altında bulundur­mak ve bunu gözaltında tutulabilecek ve denetlenebilecek bir şey haline getirmek olmuştur. Ama cinsel açıdan kendi karar­larını kendi başlarına veren kadınlar, sinema, tiyatro, gazeteci­lik ve roman yoluyla daha da görünür hale geldikçe, bunun ne anlama gelebileceği konusunda gitgide çok daha fazla sayıda kişi tedirginliğe kapılmıştır. İnsanlar, evlatlık, karılık ve anne­lik görevlerini yerine getirebilecekleri konusunda Yeni Kadın­lara yine de güvenip güvenemeyeceklerini sorgulamaya başla­mıştır. Böylece de bu kadınların birçok tartışma, araştırma ve siyasi tasarıya konu olmasını sağlamıştır.

Bu sürecin bir parçası, bu tuhaf, yeni yaratığın araştırılmasını kapsamıştır. Ne çocuk ne de yetişkin olan bu acayip varlık nadi­ren, olması gerekliği gibi insan olarak tanımlanabiliyordu. 1904’te psikolog G. Stanley Hail, bu baş belası yabancı yaratığın sistemli bir tanımını oluşturma girişiminde bulundu. Hall’un ki­tabı, Adolescence: Its Psychology and Its Relations ta Physiology, Anthropology, Sociolagy, Scx, Crime, Religion, and Educatian (Er­genliğin Psikolojisi ve Fizyoloji, Antropoloji, Sosyoloji, Seks, Suç, Din ve Eğitimle İlişkileri), Yerleşik Toplumun, Genç Kişi’ye karşı açtığı sürekli savaşın açılışını yapan yaylım ateşiydi.

HalFun bakış açısına göre Genç Kişi, tuhaf, değişken, aykırı ve savunmasız bir yaratıkn. Ergen kızlar söz konusu olduğunda bu savunmasızlığın büyük bir kısmı özellikle cinsellikle ilişki­liydi. Kadınlardan beklenen evlilik öncesi bekârete, erken yaşta evliliğe ve evlilik sonrası tekeşliliğe ilişkin kurallardan sapıldıgı- na işaret eden herhangi bir şey, tehlike çanlarının çalınmasına neden olabilirdi. Sadece psikologlar değil, aileler, anne-babalar, okullar, arkadaşlar ve dinî kuruluşlar da, daha eski ve daha tu­tucu cinsellik ve davranış kurallarına (şiddetli bir saldın altında olduğu düşünülen kurallar) uymalan için genç kadınlar üzerin­de kendilerine özgü yollarda baskı kunnaktaydı.

Genç insanların cinsel yaşamlarını denetleme girişimlerin­de, yazılı basın da önemli bir rol oynamıştır. Mademoiselle, Nash’s ve Women’s Own gibi dergilerde çeşit çeşit makale ve na­sihat köşesi çıkmıştır. Gençler, akranlannın sadece ne giydiği­ni. ne izlediğini, ne dansı ettiğini değil, ne düşündüğünü ve flört yaşamlarım nasıl yürüttüğünü öğrenmek için de bu der­gilere başvurmuştur. Bu dergiler, belli bir miktar cinsel özgür­lüğün arzu edilebilir olduğunu kabul ederken aynı zamanda bunun katı sınırlarının olması gerektiği konusunda da ısrar et­miş ve böylece yeniyle eski arasında bir denge kurmaya çalış­mıştır. Flört etmek artık kuraldan sayılsa da ve öpüşmek zevk­li bir şey olarak görülse de, genç kadınlar hâlâ, “öpücüklerin değerinin, hayattaki diğer iyi şeylerde olduğu gibi, seyreklikle ölçüldüğü” konusunda uyarılmıştır. Emily Post 1937’de bu ol­guyu, “sürekli kullanıldığı için rengi atıp buruşan, kirlenen ya da yıpranıp kelepir eşya tezgâhındaki indirimli eşyalar arasına atılan mallarda meydana gelen ucuzlama etkisi” olarak açıkla­mıştır. Popüler dergilerin yaydığı mesajlarla etkisi daha da ar­tırılan akran baskısı, cinsel beklentilerin ve sınırlamaların halk arasında coşkulu bir şekilde dayatılmasımn bir başka şekliydi.

Geçen bir buçuk yüzyıl içerisinde bu beklentiler ve sınırla­malar çoğu zaman, aşkla, duygusal yoğunlukla ve kişinin ken­disini bir ilişkiye adadığı anlayışıyla doğrudan ilişkilendiril- miştir. 1800'lerin ortalarından itibaren, romantik aşkın bilhas­sa duygusal bir şekli, kadınlar için ideal ilişki olarak gösıeril- iniştir. Bu, Joan Jacobs Brumberg’ün de belirttiği gibi, “kadın kimliğinin son derece önemli bir kaynağıydı.” O kadar ki Stanley Hail ergenlik üzerine yazdığı ders kitabında, duygusal aşk deneyiminin, ergen kadın kimliğinin vazgeçilmez bir par­çası olduğu fikrine bilimin de onayını ekleyerek, bu aşk türü­nü kutsal bir mertebeye çıkarmıştır. Duygusal aşkın varlığı, genç kadınların cinsel sınırlarını belirleyen denklemlerde hızla kilit rol oynayan etken haline gelmiştir.

Evlilik vaadi tarih boyunca çoğu zaman bir kadına cinsel erişim izni almanın bedeli olmuştur. Ama romantizm duygu­sunun giderek daha da merkeze oturmasıyla birlikle, memle­ketin para birimi de yavaş yavaş “gerçek aşka” dönüşmüştür. Duygusal deneyimin zirvesi olarak kabul edilen “âşık” olma (çoğu zaman bunu olumsuz bir şekilde evliliğe karşı gösteren bir tavırda), olağanüstü bir şekilde baş tacı edilmiştir. Bir aşk ilişkisinde duygusal yoğunluk, iki kişi arasındaki bağlılığı ve güçlü ilişkiyi temsil etmesi bakımından, evliliğe benzer bir iş­lev kazanmıştır ve bugün hâlâ bu çerçevede algılanmaktadır. Günümüzde yapılan araştırmalar, evlenen insanların yaklaşık % 80’le 90 arasının evlilik öncesi bir hayli cinsel deneyimi ol­duğunu ve yansından çoğunun da evlilik öncesi seksin, “bağ­lılığa dayalı” bir aşk ilişkisi bağlamında gerçekleştiği sürece kabul edilebilir olduğuna inandığım göstermektedir.

20. yüzyılın ilk yıllannda tam olarak kaç kadının evlilik ön­cesinde cinsel ilişkiye girdiğini saptamak zordur. Bu dönemi inceleyen seks davranışı araştırmaları, nispeten az sayıdadır ve uzun aralıklarla yapılmıştır. Üstelik bu araştırmaların örnek nüfusları çoğu zaman ya sayı açısından kısıtlıdır ya da nüfus özellikleri açısından belli bir grubu kapsar (ya da ikisi birden). Ama 1920’lerden 1953’te Kinsey’nin Sexual Response in the Hu- man Female (Kadının Cinsel Tepkisi) adh araştırmasının ya­yımlanmasına kadar olan dönemdeki kadınların, evlilik öncesi cinsel yaşamları konusunda elimizde bulunan veriler, kararlı bir artma eğilimi göstermektedir.

Katherine Bement Davis’in 1929 tarihli, Factors in the Sex Life of Twenty Two Hundred Women (İki Bin İki Yüz Kadının Cinsel Yaşamındaki Etkenler) adlı araştırmasına katılan ve Bi­rinci Dünya Savaşından önce evli olan kadınların sadece % 8’i evlilik öncesinde cinsel ilişkiye girmiştir. Stanford Üniversitesi psikologu Lewis Terman’ın Psychological Factors in Marital Unhappiness (Mutsuz Evliliğin Psikolojik Etkenleri) (1938) adlı araştırmasında da, 1912’den önce evlenenler için benzer bir seviye (% 12) saptanmıştır. Bu oranı, Terman’ın Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşın hemen sonrasında evlenen kadınlar için ileri sürdüğüyle karşılaştırın: Görünüşe göre, bu kadınların evlilik öncesi cinsel ilişki oranı, % 26’ya fırlamıştır. New York’ta doktor olan G.V Hamilton’ın, 1928’de yüz kadın ve yüz erkekle yaptığı röportajlara dayalı, A Research in Marri- age (Evlilik Üzerine Bir Araştırma) adlı araştırması, evlilik ön­cesi seks oranının % 35 olduğunu göstermiştir. Dorothy Dun- bar Bromley ve Florence Haxton Britten’m 1938’de yaptığı, Yo- uth and Sex (Gençlik ve Seks) adlı araştırma, üniversitede li­sans eğilimi alan kadınlara bakmış ve bunların çeyrekle üçte biri arasında bir kısmının “cinsellik edimine teslim olduğunu” saptamıştır.

Bu artma eğilimi bağlamında değerlendirildiğinde Kin- sey’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaptığı araştırmanın, yirmi beşinden önce evlenen kadın katılımcıların yaklaşık % 50’sinin, yirmi altıyla otuz yaş arasında evlenenlerinse % 66 gi­bi büyük bir kısmının evlenmeden önce bekâretini kaybettiği­ni ortaya çıkarması hiç de şaşırtıcı gelmemektedir. Evlilik ön­cesi cinsel ilişki bu yüzyılın başından beri yükselişteydi ve yüzyıl ilerledikçe, günbegün artan sayıda kadın için bekâret kaybının ve evliliğin birbirinden ayrı iki olay haline geldiği, gitgide daha da açıkça görünür hale gelmiştir.

Hapta Kaydedilen ilerleme

İnsanlar 1960’lann başlarından 1970’lerin başlarına kadar olan dönemden çoğu zaman “cinsel devrim” olarak bahsetmektedir ama gördüğümüz gibi bu “devrim” aslında durup dururken ol­mamıştır. Cinsellik tarihçisi Hera Cook’un “uzun süren cinsel devrim” olarak nitelendirdiği şey. Aşk Yazıyla[10] değil, ondan çok önce başlamıştır ve Barbara Ehrenreich, Dierdre English ve öteki yorumcuların da uzun zamandır belirttiği gibi, bu devrim esasen erkeklerin değil, kadınlarm cinselliğiyle ilgilidir.

Bu devrimin çoğunlukla sessiz, ama gerçeklen de büyük bo­yutlarda gerçekleşen bir parçası da, bekârete verilen değerin temelden sarsılmasını kapsamıştır. Etkili doğum kontrol yön­temlerinin geliştirilmesi ve ulaşılabilir olmasının, bu sarsıntıya büyük katkısı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

Hamile kalıp kalmayacakları ya da ne sıklıkta hamile kala­cakları, kaç çocuk doğuracakları, hatta doğumdan sağ çıkıp çıkmayacakları sorusu söz konusu olduğunda, kadınlar tarih boyunca kaderin insafına kalmıştır. Cinsel ilişki konusunda evli kadınların bile hissettiği çaresizlik ve korku, belirli bir cinsel birleşme vakasının riskli bir hamileliğe daha yol açıp açmayacağını bilememelerinin doğrudan bir sonucuydu. Evli olmayan kadınlar içinse hamilelik olasılığı tabii ki çok daha endişe vericiydi. Duygusal ve halta cinsel flört, İkinci Dünya Savaşı başladığında oldukça yaygınlaşmıştı ama cinsel birleş­me yine de hâlâ çoğunlukla nişanlılığa ya da evliliğe saklanı­yordu çünkü kadınların sonunda bekâr anne olmaktan haklı olarak ödleri kopuyordu.

İkinci Dünya Savaşı sırasında ve savaştan hemen sonra gö­rülen, çok genç yaşta evlenme eğiliminin alımda yatan neden­lerden birisi buydu. Gençlik flörtü ve ona eşlik eden cinsel de­nemeler kural haline gelmişti ama kadınların evlenene kadar hamile kalmayacağı beklentisi tüm gücüyle ayakta kalmıştı. Uzayan dünya savaşının getirdiği duygusal ve toplumsal kar­gaşa başta olmak üzere, başka etkilerin de söz konusu olması­na karşın, bu durumun sonucu, gelinlerin birkaç on yıldır hiç olmadığı kadar genç olmasıydı. 1940’la 1959 arasında on dört­le on yedi yaş arasında evlenen kadınların sayısı Amerika’da % 33 oranında fırlamıştır ve 1959’a gelindiğinde ilk defa evlenen

gelinlerin çeyreği, nikah masasına on dokuzuncu doğum gü­nünden önce oturmuştur. İngiltere’de de evlilik yaşında buna benzer ama daha az çarpıcı bir düşüş yaşanmıştır: 1926'yla 1930 yıllan arasında ilk kez evlenen gelinlerin çoğu yirmi altı yaşma yaklaşmışken, bu tarihten sonra evlenme yaşı sürekli olarak düşerek 1960’larda yirmi üç yaş civannda seyretmiştir. Evliliğin daha erken yaşta gerçekleşiyor olması hiçbir şekilde, gençlerin evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmek yerine evlendiği anlamına değil (İngiltere’de yapılan ulusal bir araştırma, 1950’lerde evlenen kadınların % 46’smın bakire olarak evlen­mediğini ortaya çıkarmıştır), evlilik öncesi cinsel ilişkiye gi­renlerin kısa süre sonra evlenmelerinin daha olası olduğu an­lamına gelmekledir. Erken evliliğin bu dirilişi bazı insanların, Caz Çağı’na özgü aşırılıkların yerini yeniden, evliliğe ve aileye öncelik tanıyan daha “geleneksel” bir anlayışa bıraktığına inanmasına yol açmıştır. Aynı yorum, 1950’lerde uzay çağının mutlu ev kadınının yeniden göklere çıkarılması için de sunul­muştur. Ancak sonradan bu varsayımların vaktinden evvel or­taya atıldığı görülmüştür.

Bu zamanın insanlarına göre, kadınların cinsel bağımsızlığı­na engel olan en büyük şeyin üstesinden gelinmişti. Elimizde olan kayıtların gösterdiği kadarıyla kadınlar eskiden beri, çoğu zaman ciddi risklere girerek hamileliği önlemeye çalışmıştır. Hamileliği önleme yollan tarih boyunca, çoğu zaman elde et­mesi zahmetli, zor ve pahalı olan; kullanması hoş olmayan ve hatta halsizlik yaralan ve çoğunlukla erkeklerin işbirliğine da­yalı yöntemler olmuştur. Üstelik, verdiği zarara bir de hakaret eklemesine bu yöntemlerin birçoğu kesin bir önleme sağlamı­yordu. Ve sonra dünya değişti: Hormonlann laboratuarda bir­leştirilmesinde kaydedilen çeşitli yeniliklerin ardından ilk do­ğum kontrol hapları, 1957’yle 1960 yıllan arasında İngiltere ve Amerika piyasalanna sürüldü.

Doğum kontrol hapı, doğum kontrolü harekelinin başlangı­cından beri, hamileliği önleme yöntemlerini savunan eylemci­lerin hayali olmuştu: Marie Slopes 1928'de, “basil bir hap ya da ilaç” şeklinde bir doğum kontrol yöntemi için talebin, ha-

yal edilemeyecek kadar büyük olacağım belirtmişti. Haklıydı da. Doğum kontrol hapı ilk başta sadece evli kadınlara verili­yordu ama 1960’Iarın ortalarına gelindiğinde, Amerika’daki evli kadınların neredeyse üçte biri ve İngiltere’deki işçi sınıfı­nın daha genç olan çiftlerinin yaklaşık % 25’i hapı kullanıyor­du. Bu yüzdeler daha sonra daha da arttı.

Hapın güvenilirliği, kullanımının sorunsuz ve uygun olma­sı, popülerliğini daha da artırdı ama birçok kişinin hapı bu ka­dar hızlı benimsemesinin nedeni sadece bunlarla sınırlı değil­di. Tarihte ilk defa kadınlar, hem gerçek anlamda hem de sim­gesel anlamda seksle hamileliği birbirinden ayırabiliyordu. Doğum kontrol hapının, cinsel ilişkiye girildiğinde alınması gerekmiyordu. Üstelik hap doğrudan genital organları da işe karıştırmıyordu. Doğum kontrolü artık tamamıyla gözden uzak bir yerde ve kadının kendi girişimiyle yapılabilirdi.

Lara Marks’ın da belirttiği gibi, bu eşi benzeri görülmemiş kontrolün ironik sakıncaları yok değildi. “Ağızdan alınan bu doğum kontrol yöntemi hamilelik riskini azaltarak, kadınların daha önceden cinsel birleşmeyi reddetmek için kullandığı güçlü psikolojik silahın kuyusunu kazmıştır. Sonuçta erkekler artık, cinsel ilişkiye girmenin riskli olmadığını, bu yüzden de yapmamaları için ortada bir neden kalmadığını ileri sürebilir­di. Bu bağlamda doğum kontrol hapı, cinsel birleşmeye ilişkin beklentileri değiştirmiştir. Cinsel ilişki artık bazı çiftlerin gün­deminde, hamilelikten kaçınma yollarından biri olan şiddetli okşama gibi farklı türden cinsel etkinliklere göre çok daha ba­şa yerleştirilmiştir.”

Bu anlayış, doğum kontrol hapının piyasaya girmesiyle, 1960'ların sonları ve 1.970’lerin başlarında yaşanan cinsel dev­rim arasında bir bağlantı olduğuna dair yaygın inanış konu­sunda da bir görüş açısı sunar. Aşk Yazfnın ve bununla bağ­lantılı olayların, doğum kontrol hapının piyasaya çıkmasının hemen ardından hızla ortaya çıktığından şüphemiz olmasa da, bu ikisi arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğuna işaret eden hiçbir kanıt yoktur. Hap kesinlikle doğum kontrolünde bir devrim etkisi yaratmış ve kadınların ilk defa, hamile kalma olasılığından çok zevk almayla ilgilenen bir kadın heterosek- süelliği kavramı geliştirmesini mümkün hale getirmiştir. Ama Elizabeth Siegel Watkins gibi tarihçilerin doğru bir şekilde be­lirttiği gibi, “1960’larda ve 1970’lerin başlarında nüfus araştır­macıları doğum kontrolü devrimini belgelemek için evli kadın­ların doğum kontrol alışkanlıklarına yoğunlaşırken, sosyolog­lar, cinsel devrimi çalışmak için evli olmayan kadınların cinsel tutumlarım ve etkinliklerini araştırmıştır. Gazeteciler, aynı za­manda gerçekleşen bu iki değişimi birleştirmiş ve Hapı cinsel devrimin simgesi olarak gösteren kalıcı bir izlenim yaratmıştır. Bilimciler ve halk da bu hap yorumunu kabul edip geliştirmiş­tir” (vurgu orijinal).

Bekâretin öldüğü Gün mü?

O zamanlar Esquire kadın dergisinde yazan genç bir gazeteci olan Gloria Steinem 1962’de söyle yazmıştır: “Hapın, cinsellik ve doğum kontrolü devrimleri bakımından taşıdığı önem açık­tır ama ikisini de bomba etkisi yaratarak başlatan şey hap de­ğildir.” Doğrusu çok sayıda evli olmayan kadın, daha önce gördüğümüz gibi, on yıllardan beri bu hap olmadan da cinsel ilişkiye giriyordu. Hapın ardından patlak veren cinsel politika tartışması, haptan kaynaklanmamış ama hapla birlikte hız ka­zanmıştır.

Böylesine yoğun, duygusal ve bilinçli bir siyasi meydan okuma ve kargaşa zamanında cinsel politika, isyankârların ve kökten değişimcilerin loptan değişim istediği birçok konudan sadece birisiydi. İkinci dalga feminizm, lezbiyen ve gay özgür­leşme hareketinin doğuşu, özgür aşk fikri, genç yetişkinler arasında aile ve hane yapılarıyla ilgili deneysel girişimler gibi şeylerin hepsi, cinsel politika ve olasılıkların etkili ve karma­şık bir şekilde yayılmasına katkıda bulunmuştur.

Bütün bunların ortasında bir yerde, sürekli değişen bekâret ideolojisi de sert bir darbe alarak sola doğru yatmıştır. Kadın bekâretinin nihayet gizemli değerinden sıyrıldığı ve artık te­melde erkek bekâretiyle aynı, bir nitelikten çok bir olay olarak algılanabileceği anlayışı gitgide daha da yaygınlaşmıştır. Bekâ­ret, olgunluğa erişenle erişmeyeni birbirinden ayırt ediyordu ama ille de geleneksel olarak anlaşıldığı şekilde değil: Birçok kişi için bekâret artık “özgürleşen” ile “engellenen” arasındaki fark olarak görülüyordu. Gerçeklen bakire olmak kişinin cin­selliğinin bastırılmış olduğunu ele veriyordu. Birbirleriyle eş değiştiren bekârlann ve eğlence amaçlı seksin tanımladığı yeni cinsellik kültürüne kılavuzluk eden L971’in gözde kitabı The Sensuous Man (Şehvetli Adam), bekâreti, “İcadının en korkunç rahatsızlığı” olarak nitelendiriyordu.

“Özgürleşmiş” insanların, cinsel arzuya ve zevke ilişkin en­gellenme duygusunu aşmış oldukları kabul ediliyordu. Bu süre boyunca gitgide daha da çok kadın, kadının cinsellikten zevk almasının erkeğin zevk alması kadar önemli olduğu konusunda ısrar etmeye başladı. Duygusal bağlılık ve evliliği, başarılı bir ki­şisel yaşamın tek ölçülü olarak kullanmak yerine, bazı kadınlar ve erkekler, kişisel başanyı cinsel deneyim temeline dayanarak ölçmeye başladılar. Bu yeni “özgürleşmiş” kültürel tutumun gö- züpek kâşifleri, “özgür aşk” denilen, ama daha doğru bir şekil­de, görece serbest seks olarak tanımlanan şeyin içine giren bin­lerce kadın ve erkek, seksi evlilikten ya da aşk ilişkilerinden ba­ğımsız olarak deneme girişimlerinde bulundular.

Bazı uzmanların kıyamet günü kehanetlerine karşın bu ben­zeri görülmemiş ve utanmaz şehvet düşkünlüğü, dünyanın so­nunu, hatta bildiğimiz anlamda medeniyetin çöküşünü bile getirmeyi beceremedi. Ancak cinsellik ve cinsiyet konusunda gelişmekle olan eşitlikçi düşünüşler aslında cinsel dürtüleri­mizi medenileştirme şeklimizi değiştirdi ve bu değişim, elbette ki bekâret hakkındaki düşünme şeklimizi de fazlasıyla kapsa­dı. 1960’lardan bu yana, bekârete toplumsal ve ekonomik de­ğer biçme uygulaması çoğu zaman, aıaerkilliğin modası geç­miş bir ömegi, cehalet dönemine ait ve bugün konu dışı kalan bir şey olarak görüldü ve reddedildi. Bu yüzden de birçok kişi, cinsel açıdan özgürleşmiş, cinsiyetçi olmayan bir kültürde bu fikrin geçerli bir yeri olmadığını düşündü. Buna göre, “bekâ­ret” ancak, eşli cinsel ilişki yaşayan ve henüz bunu yaşamayan kişileri birbirinden ayırt etmek için kullanılabilecek ve belli bir değer taşımayan tarafsız bir terim olarak faydalı olabilirdi.

Tahmin edilebileceği gibi, toplumun tutucu kesimleri arasın­da bekâreti bu şekilde ele almayı eleştirenler muhakkak vardı. Ama liberaller ve kökten değişimciler arasında da bunun aley­hinde konuşanlar oldu. Lezbiyen feministler, bunların içinde özellikle de Marilyn Frye, son derece revaçta olan, bekâretin toplumsal bir konum olarak kötûlenmesinin temelinde yatan hetcroseksûel yanlılığa itiraz etti. Frye, bir bakirenin, cinsel geç­mişi ne olursa olsun, erkeklere hiçbir borcu olmayan bir kadın olduğunu ileri sûrdu. Frye’a göre bekâret hâlâ bûyûk güce sa­hipti, ancak kavramın esas anlamı olduğunu düşündüğü kadm (özgürlüğü olarak anlaşıldığı sûrece. (Yunanca’da da Latince’de de parthenos ya da virgo sözcüklerinin insanlardan söz ederken ister istemez böyle bir şeye işaret ettiğine dair bir kesinlik yok­tur. Daha önce de gördüğümüz gibi bu sözcükler esasen evlen­memiş genç kadın ve kızlan tarif etmek için kullanıyordu.) Bu­nun karşılığında Frye da, “bakire” terimini sadece, Rita Mae Brown’m nükteli ifadesiyle, “penisle pislenmemiş, kendisiyle gururlu” lezbiyenler için kullanarak farklı bir şekilde onarmaya .çalışan öteki lezbiyen feministler tarafından eleştirildi.

Bu tür yapısal analiz ve yeniden tanımlama girişimleri, ge­nel olarak bekâret fikrinin dengesinin sarsılmasına katkıda bulundu. Bu dengesizlik de bekâretin sonunun, düğme kanca­sı ve Victrola marka gramofon gibi olacağı inancını pekiştirdi. Ama bekâretin ölüm haberini vermek için elbette daha çok er- kendi: Hepimiz hâlâ bakire olarak doğmaktayız. Toplumsal ta­rih açısından bekâretin ortadan kalkması hakkmdaki endişe, daha akla yatkın görünür. 20. yüzyılın gidişatına kaldıysak, bekâret ideolojisi, özellikle kadınlık erdeminin ve insan değe­rinin yerini tutmaktan gerçekten yavaş yavaş uzaklaşmaktadır. Bekâret söz konusu olduğunda bir paradigma değişikliğinin ortasında olduğumuz açıkça görülmektedir: Ne cinsel devrim­le başlayan ne de bununla son bulan ama çok daha geniş çap­ta, daha uzun süreli, başlı başına bir devrim oluşturan bir pa­radigma değişikliği.

Bakire Hop Diye Yok Oldu

Bu paradigma değişikliği konusunda bir fikir edinmenin daha iyi yollarında biri, bakirelerin ve bekâretin popüler kültürde nerede, ne zaman ve nasıl ortaya çıktığına bakmaktır. 20. yüz­yılın bekâretle ilgili popüler kültürü, kolaylıkla bir sürü kitap cildini doldurabilir ama bir program dörtlemesini -The Rocky Horror Picture Show ile Little Darlings ve uluslararası ün kaza­nan televizyon dizileri Beverly Hills 90210 ile Bııffy the Vampire Slayer- ele almak, kültür olarak bekâret hakkında gitgide da­ha da çok düşünme eğilimimiz dahil olmak üzere, “devrimci" 1960'lardan bu yana bekâretin başına gelen bazı şeyleri gör­memizi sağlayacaktır.

1973’te Londra’da sahnelenen bir müzikal olarak ilk ortaya çıktığı günden sonra (sonunda yaklaşık üç bin kere sahnelen­miştir), Richard O’Brien'ın The Rocky Horror Show (Rocky Korku Gösterisi) adlı eseri 1975’te, başrollerini Susan Saran- don ve Tim Curry’nin paylaştığı filme uyarlandığında, The Rocky Horror Picture Show'a (Rocky Korku Sinema Gösterisi) dönüşmüştür. 1950’lerin ve 1960’lann korku ve bilim-kurgu filmlerine özgü basmakalıp ifadelerin gülünç taklitlerini sunan Rocky Horror filmi, cinsel devrimin getirdiği kültür çatışmaları üzerine kurulmuş yapmacık, abartılı bir tezdir. Filmde tümüy­le bakire ve cinsellikleri gülünç derecede bastırdmış bir çift olan Brad Majors (Barry Bostwick) ile Janet Weiss (Susan Sa- randon), arkadaşlarının düğününden sonra nişanlanır ama düğünden eve dönerken bir ormanda kaybolurlar. Tam da Rocky’nin dalga geçtiği düşük bütçeli korku filmlerinin gele­neklerine uyacak şekilde karanlık ve fırtınalı gecede kendileri­ni, ahlâksız ve seks manyağı, travesti, deli bilimadamı Dr. Frank N. Furter’ın (Tim Curry) tüyler ürpertici Gotik şatosu­nun kapısında bulurlar.

Olaylar gelişirken, yaşam ilkeleri, “kendini mutlak zevke teslim et” ile “hayalini kurma, kendisi ol" olan Frank, Brad’i de Janet’ı da baştan çıkarır ama Brad’le Janet, yaşadıkları seks deneyimine çok farklı şekilde tepki verirler. Brad sinirli ve

gergin olmaya ve filmin başında desteklediği tutucu ahlâk de­ğerlerini savunmaya devam ederken, Janet “bakireden sürtü­ğe” klişesini canlandırır. Sonunda, Dr. Frank N. Furter’m iri kaslı, san saçlı “Frankenştayn’ın canavarı” olan Rocky’yle (Pe- ter Hinwood) gizli bir randevu ayarlar. Rocky’ye söylediği, “Touch-a Touch-a Touch Me” (Dokun Dokun Dokun Bana) adlı şarkıda Janet, “daha önceleri sadece öpüşmekle yetinen” ve şiddetli okşamanın sonuçlarından korkan bir kız olduğunu anlatır ve sonra hiç gecikmeden, Rocky’yi kendisini yatağa at­maya davet ederek, bekâretini kaybettiğinde her şeyin değişti­ğini ilan eder. “Kanın tadını aldım ve daha fazlasını istiyo­rum,” diye şarkıya devam edenjanet'm bu sözleri, kapah dev­re televizyon aracılığıyla bütün olan biteni dikizleyen evin iki kadın hizmetçisi tarafından, “Daha fazla! Daha fazla! Daha fazla!” teranesiyle tekrarlanır.

Filmin sonunda, kendisini “azat edilmiş” gibi hissettiğini ve “zihninin genişlediğini” şarkıya döken Janet, neşeli bir çapkı­na dönüşmüştür. Aynı şarkı içerisinde buna paralel oluşturan bir kıtadaysa Brad, “Anneciğim, yardım et bana/ Göreceksin, iyi birisi olacağım / bu rüyayı al götür” diye şarkı söylemekte­dir. Brad ancak filmin son dakikalarında, Dr. Frank N. Fur­ter’m sihirli cinsel aşırılık bölgesine teslim olur. Dr. Frank N. Furter, “yaşam tarzı fazla aşırıya kaçtığı” için sonunda kendi uzaylı ahbapları tarafından öldürülürken, Brad’Ie Janet kurtu­lur. Korseler, file çoraplar ve ince topuklu parlak deriden ayakkabılar giymiş bir halde, bekâretleri çoktan gitmiş, duyar­lılıkları tamamıyla değişmiş olan Brad ve Janet bir başlarına eşeleye eşeleye, Dr. Frank N. Furter’m yerle bir olmuş malikâ­nesinin enkazından çıkarlar.

Bekâret ve bekâret kaybı, Rocky Horror için böylesine büyük bir önem taşırken, filmin geniş seyirci alt kültürünün bu ko­nuyu benimsemesi çok da şaşırtıcı değildir. Filmin düzenli olarak gösterildiği yerlerin çoğunda (genellikle haftasonu bir gün, geceyarısında, kostümler içinde rol yapma, şarkı söyle­me, dans etme ve filmi düzinelerce, hatla yüzlerce kez izlemiş olan sadık hayran topluluklarından oluşan çeşit çeşit seyirci katılımı eşliğinde), tecrübesiz “bakireler” özel muamele gör­mek üzere kenara ayrılmıştır. Ayrıntılar değişiklik gösterse de Rocky Horror “bakireleri,” bekâret konumlarını ilan eden isim kartları takmaya zorlanmış, yanaklarına ve ahnlarına rujla V[11] harfi çizilmiş, müstehcen pandomim oyunlarına katılmaya teşvik edilmiş ya da sadece seyirciler arasındaki daha dene­yimli üyelerin önünde tören alayı şeklinde yürütülmüş ve böylece bir sonraki haftanın “bakire” hasadım başlatan sevinç­li kalabalığa katılmışlardır.

Bekâretle ilgili olan bundan çok farklı bir başka akran baskı­sı türü, Ronald Maxwell'in yönettiği 1980 yapımı Little Dar- lings adlı filmin konusunu oluşturur. Ergen kızlar için yatılı bir yaz kampında geçen bu film, zengin bir ailenin sosyetik kı­zı Ferris’i (Tattım O’Neal), tek ebeveynin geçindirdiği bir işçi sınıfı ailesinden gelen, çetin ceviz, hayatı sokaklarda öğrenmiş Angel’a (Kristy McNichol) karşı bir konuma yerleştirir. Kamp­taki bazı gençler arasında geçen ergenliğe özgü tahmin edile­bilecek cazgırlık ve aşağılama saldırılan sonunda, bekâret hak­kında alttan alta rekabetçi bir muhabbete yol açar. Kızların ço­ğu göz göre göre yalan söylüyor olsa da, aynı kulübede kalan üyelerin ikisi dışında hepsi cinsel deneyim sahibi olduklarını ileri sürerler. Bakire olduklarını itiraf edenlerse Ferris’le An- gel’dır. İki kızdan hangisinin o yaz bekâretini ilk önce kaybet­meyi becereceği konusunda derhal bir bahis başlatılır.

Bekâret kaybını, ölûm-kalım gibi ciddi bir bahis meselesine çevirmek, uzun kurgu tarihinde hiç de yeni bir şey değildir. Fransız yazar ve askeri görevli Pierre Ambroise Choderlos de Laclos’nun 1782 tarihli, Les Haisons dangereııses adlı kitabı, bu tür bir iddianın klasik ve çirkin bir örneğini sûnar. Little Dar- liııgs filmini bu kadar çarpıcı yapansa, bahsin, ergenlik çağın­da olan iki kızı kapsaması ve bu kızların kaybetmeyi planladı­ğı bekâretlerin kendilerine ait olmasıdır. Filmde bekâret kay­bını, sadece yetişkinliğin değil, havalı olmanın da simgesi ola­rak görürüz: Bekâretlerini kaybettikleri konusunda yalan söy­leyen genç kadınlar bu yalanı söylemektedir çünkü akranları­nın toplumsal beğenisini kazanamamaktan ödleri kopmakta­dır. Bu film, cinsel devrimin çocukları olacak yaştaki kadınlar için, bekâretin ne demek olduğunu ve ne gerektirdiğini olağa­nüstü bir şekilde ortaya koymaktadır.

Film sanayisinin bekârete gösterdiği ilgi çoğu zaman “er­kektir ne yapsa yeridir” diyen çapkınlık kutlamalarıyla sınırlı kalmış olsa da (Porky’s [19821, Losin’ It [Bekâreti Kaybetmek) [1983] ve The Last American Virgin [Amerika’nın Son Bakiri] [1982] gibi filmler), bazı komedi filmleri (Animal House [Hay­vanlar Evi] [1978] bunun bir örneğidir), bir miktar meme şa­kasının yanı sıra, tutucu bekâret ideolojisine karşı ikna edici eleştiriler yöneltmeyi başarmıştır. Bunların yanı sıra konuyu ciddi olarak ele alan bazı filmler, de yapılmıştır. Spike Lee’nin 1988 yapımı School Daze (Okul Yıllan) adlı filmi ve John Hughes’un 1985 yapımı The BreakJasL Club (Kahvaltı Kulübü) adlı filmi, bekâreti genç yetişkinler arasındaki karmaşık top­lumsal ve duygusal ilişkilere dair bir konu olarak incelemiştir. Her iki Film de, bekâret ve toplumda kabul görme arasındaki ilişkiye sert bir bakış açısıyla bakmıştır.

1970’lerden bu yana televizyon da bekâret anlatılarıyla meş­gul olmuştur. Televizyondaki bekâretle ilgili hikâyelerin ço­ğunluğu, lise çağındaki izleyicileri hedef alan ve benzer yaş di­liminde olan karakterlerin, yarım saatlik hızla geçen tek bir bölümde, önce bekâret kaybı olasılığıyla yüzleşip sonra da bu­nun sonuçlarıyla uğraşmaya geçtiği, bölümlük basit paketler halinde olma eğilimi gösterir. Bu, en azından yaş dilimi bakı­mından, gerçeğin nispeten doğru bir yansımasıdır: 1970’ler­den bu yana Amerika’da bekâret kaybı yaşı, yaklaşık on altıyla on sekiz arasında asılı kalmıştır. Yaş meselesini bir tarafa bıra­kırsak, Slate televizyon kanalı eleştirmeni Kate Aurthur’un “Çok Özel Bekâret bölümü” dediği şey, bekâretin televizyon programlarına konu olduğu otuz yıl boyunca tutarlı özellikler sergilemiştir. Bunların arasında, bekâret kaybının her zaman ciddi sonuçlan olduğuna dair tekrarlanan iddia vardır.

Bunun güzel bir örneği, I990’dan 2000 yılma kadar devam eden ve en çok televizyon izlenen saatlerde yayımlanan Be- verly Hills 90210 adlı olağanüstü derecede uzun ömürlü pem­be dizidir. Başlangıçta, Beverly Hills’e taşınan Minnesotalı bir ailenin öyküsü olan dizi, ailenin lise çağındaki ikizleri olan ve Amerika’nın en zengin ailelerinin yaşadığı yerleşim yerlerin­den birinde ergenlik çağma giren Brandon ile Brenda üzerine yoğunlaşmıştır. Gençlere yönelik dizilerden beklendiği üzere, daha ilk sezonun hemen başında bir bekâret kaybı hikâyesi vardır. Her ne kadar bunu yapana kadar ilk sezonun çoğu geç­miş olsa da, başroldeki ailenin kızı Brenda (Shannen Doherty) bekâretini Porsche kullanan kötü-çocuk Dylan’la (Luke Perry) kaybeder. Brenda’yla Dylan'ın cinsel ilişkisi, o seneki olaylar dizisinin daha en başında ima edilmiştir bile ama cinsel yolla bulaşan hastalık kapma olasılığından korkan Brenda, sezonun sondan bir önceki bölümüne kadar olayı ertelemiştir. Bu da geriye, baştan sona heyecan verici sonuçlarla dolu (bu örnek­te, hamilelik korkusu ve Brenda’yla Dylan’ın ayrılığı) bir bö­lüm bırakmıştır. Sezon böylece, dizinin hayranlarını, Bren- da’nın aslında hamile olmadığı haberini öğrenmek için iki ay beklemek zorunda bırakarak sona ermiştir.

9021O’da on sezon boyunca yer alan sayısız kızlık bozulması olayı arasında basında en fazla köşe yazısı toplayan olay, dizi­nin yapımcısının oyuncu kızı Tori Spelling’in canlandırdığı “iyi Katolik kız” karakteri Donna’nın bekâret kaybıdır. Dizinin başından beri ana karakterler arasında açık bir tartışma konu­su olan Donna’nın bekâreti, neredeyse dizinin kendisi kadar uzun sürmüştür. Her ne kadar Donna ilk sezondan itibaren başrol oyuncuları arasında olsa ve ikinci sezonda David karak­teriyle aşk ilişkisi yaşamaya başlasa da, sonunda gerçek aşk ol­duğu görülecek bu ilişki (en azından Hollywood’un anlayışına göre), hiç de pürüzsüz geçmemiştir. 90210 karakterlerinin faz­lasıyla yatkın olduğu çılgın kızışma dönemleri düşünüldüğün­de, Donna’nın dizinin yedinci senesinde üniversiteyi bitirene kadar bekâretine sıkı sıkıya tutunması oldukça olağandışıdır. Donna nihayet David’le yattığındaysa olay ekranda görülme­den gerçekleşmiştir ve bunun hafif sonuçlan olmuş olsa da

(örneğin, bu haberi Katolik annesine söylemek zorunda kal­mıştır) karşılığında cezalandırılmamıştır. Sonuç itibariyle ve doruğa çıkan heyecanın gülünç denecek kadar düşüşe geçme­siyle, Donna ve David karakterleri evlenmiştir.

Seyircilerin ve eleştirmenlerin, Donna’mn fazlasıyla uzun süren bekâretine (gerçek dünyanın ölçü sistemine göre pek öyle olmasa da Hollywood standartlarına göre fazla uzun) ver­diği anlamlar büyük değişiklik göstermiştir. Bazıları bunun, gençler arasında geleneksel cinsellik kurallarına yeniden (ve uzun zamandır kendisini hissettiren, epey geç kalmış) dönü­şün bir kanıtı olduğunu müjdelerken, başkaları, Donna’mn yıllarca süren bekâret tartışmalarını ve gösterişlerini sinir bo­zucu ve aptalca bulmuştur. Tarihsel önem bakımından, Don- na'nın fazlaca tartışılan bekâreti, hem bunların hiçbirisidir hem de ikisi birdendir.

Brenda da Donna da aynı anda, 90210 çağının cinsellik kül­türünde anlamlı olan akımları yansıtmışlardır. 1980’lerin orta­larına gelindiğinde, on beş ve on dokuz yaşlan arasındaki evli olmayan kadınların yaklaşık yarısı, araştırmacıların örtmece yoluyla “cinsel açıdan etkin” dediği durumdaydı, yani araştır­maların çoğunda kendilerini en az bir kere eşli seks yaşamış olarak tanımlamışlardı, tıpkı Brenda gibi.[12] Ve yine Brenda’nın durumunda olduğu gibi asıl konu, kişinin bakire olup olmadı­ğı değil, cinsel etkinliğin getirdiği sonuçlann, kişinin orta sınıf başarısına ulaşma olasılığını tehlikeye atıp atmadığıydı. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve özellikle de istenmeyen hamilelik-

ler, “daha iyisini bilecek yaşa gelmiş” kadınlar arasında çoğu zaman eleştirel özdenetim eksikliğini gözler önüne seren şey­ler olarak görülmektedir. Brenda’nın yaşadığı hamilelik korku­su bu yüzden uyan niteliği taşıyan bir hikâyedir, oysa Donna evlilik öncesi seksi “doğru bir şekilde” idare etme konusunda başarılı olmuştur.

Uzun süre ekranlarda kalan (1997 bahar sezonundan 2003 yazma kadar) bir başka gençlik dizisi, Buffy the Vampire Sla- yer'da, Buffy’nin yaratıcısı Joss VVhedon bekâret konusuna başka bir bakış açısıyla yaklaşır: Kişisel ve cinsel yönden güçlü olan genç kadının bakış açısıyla. Bu genç kadın, yani Buffy Summers (Sarah Michelle Gellar), gündüzleri akh bir karış ha­vada olan Califomialı bir lise öğrencisi, geceleriyse vampirler­le ve başka doğaüstü tehlikelerle savaşan, kutsal güçler tara­fından seçilmiş bir avcıdır. “Gözetmeni” olan, akıl hocası ve baba figürü Giles’m (Anthony Stevrart Head) ve birbirine sıkı­ca bağlı arkadaş topluluğunun yardımıyla Buffy, görevi, Sunnydale adlı küçük “cehennemağzı”[13] [14] kasabalarında ikide birde ortaya çıkan kötü güçlerle savaşmak olan yetenekli bir savaşçıya dönüşür.

Bu sırada da, genç yaştaki kadın kahramanların geleneksel olarak başına gelen şey olur ve Buffy büyük bir tutkuyla âşık olur. Ama âşık olduğu adam, vampir arkadaşlarının Angelus olarak tanıdığı Angcl (David Boreanaz) adlı bir vampirdir. An- gel, kendisine ruhunu ve dolayısıyla vicdanım geri veren bir çingene laneti altında yaşayan tuhaf bir yaratıktır. Bu lanet, suçluluk duygusuyla yanıp tutuşan bu yaratığın mükemmel mutluluğu tadacağı belirsiz bir zamana kadar onunla birlikte kalacaktır. Yani dizinin başında Angel tam bir rara avis,® vam­pirlerden nefret eden ve karanlığın güçleriyle savaşan bir vam­pirdir. Dizinin ikinci senesinin ilk yarısı boyunca, Buffy’yle Angel arasındaki aşk iyice yoğunlaşır. Nihayet ikinci sezonun tam ortasına denk gelen ve ikiye bölünen bölümün ilk yansın-

da, Buffy’nin on yedinci doğum günü gelir ve Buffy, Angel’la aralarında gitıtikçe artan tutkuya teslim olur. Buffy bekâretini son derece erotik, ama pomo gibi açık saçık olmayan, parlak cilt tonları ve zengin kumaş kıvrımları arasında, aşkla yoğun tenselliğin karışımı içinde görsel bir sahneyle kaybeder.

Ciddi sonuçların gelmesi çok sürmez. Buffy uyandığında Angcl'ın gitmiş olduğunu fark eder ve Buffy’yle yatmanın, An- gel’ı ruhla donatan lanetin bozulması için gereken mükemmel mutluluk olayı olduğu hızla açıklık kazanır. Çelişki fazla abar­tılmıştır ama işe yarar: Buffy’yle Angel’ın duygularındaki sami­miyet, Angel’m tam bir iblise dönüşmesiyle kanıtlanır. Buffy’ye mecazi anlamda sahip olan Angel artık diğer anlamda da ona sahip olmaya kararlıdır. Ruhsuz Angel, bir ruha sahip olmanın görünüşe göre güçsüzleşıirici kısıtlamalarına katlanmaya zor­lanmasının öcünü almaya çalışırken Buffy’nin hayatı (ailesinin ve arkadaşlarının hayatı da) tehlikededir. Buffy için öyle sıra­dan bir hamilelik korkusu söz konusu değildir.

İkinci sezonun ikinci yarısının tamamı, Buffy’nin sadece Angel’ın oluşturduğu tehditle değil, kaybettiği âşığının ve iliş­kisinin değerli hatıralarıyla da baş etmeye çalışmasını gösterir. Her ne kadar ilk başta ne olup bitliğini anlamasa da ve An- gel’ın bir anda ortaya çıkan acımasızlığı için kendisini suçla­maya başlasa da Buffy kısa zamanda, Angeîdaki değişikliğin, çiftleşme sonrası ihanetinden çok daha büyük bir soruna işa­ret ettiğini fark eder. Buffy hızla, Angel’m oluşturduğu soru­nun iki çözümü olduğu sonucuna varır: Ya laneti yenilemenin bir yolunu bulup Angel’ın ruhunu geri getir ya da Angel’ı öl­dür. Sonunda arkadaşlarının yardımıyla Buffy ikisini birden yapar. Gözleri yaşh bir halde Angel’a gözlerini kapamasını söyler, onu son bir kez öper ve kılıcı kalbine saplayarak An- gel’ı cehenneme yollar.

Buffy’nin bekâret hikâyesi, aslında öteki dünyaya ait olsa da, temelde günah ve cezayla değil, zor bir durum karşısında ol­gunlaşmayla ilgilidir. Buffy’nin bekâretini Angel’a verme kara­rının sonuçlan vardır ama bu sonuçlar tek başına cinsel ilişki­nin sonuçlan değildir. Angel hissettiği duygunun gücü yüzün-

den ruhunu kaybeder, yaşadığı orgazmın gücü yüzünden de­ğil. Whedon romantik aşkı kürsüye çıkarır ama sadece sonra­dan kürsüyü akından çekip almak için. Whedon’ın kurguladı­ğı evrende, kültürel açıdan en kusursuz romantik bekâret an­latısı bile, bir kızı kadına dönüştürmek için yeterli değildir. Bir genç kadının gerçekten kendi kendisinin sahibesi olabilmesi için seksten fazlasını yapabiliyor olması gerekir. Buffy the Vam­pire Slayer dünyasında (Whedon’ın ima ettiğine göre bizim dünyamızda da), bir kadının gerçek değeri bekâretinde ya da cinsel olarak sevilebilme becerisinde değil; sevme, sevilebilme ve aynı zamanda “bas kıçına tekmeyi, al elinden ismini” tar­zında düşmanın hakkından gelme ve ne kadar zor olursa ol­sun yapılması gerekeni yapma becerisinde yatmaktadır.

Gerçek Aşk Yasa Çıkartır

Bütün gelişmiş ülkeler arasında Amerika bugüne kadar, vatan­daşlarının bekâretini federal gündemine almış olan tek ülke­dir. Vergi ödeyenlerin sağladığı yüz milyonlarca doları kapsa­yan bu gündem, çok şiddetli tartışmalara neden olmuştur. Bir­çok açıdan koyu Protestan Hıristiyan çabalarla ve “geleneksel değerler” ya da “aile değerleri” gibi terimleri (her ne kadar ta­rih ya da antropoloji açısından bakıldığında her iki terim de bir dereceye kadar yanlış isimlendirilmiş olsa da) savunan top­lumsal açıdan tutucu başka çabalarla kesişen bu hükümet programının odak noktası, hiç evlenmemiş kişiler için bekâre­ti tek uygun cinsel konum olarak resmileştirmektir.

Bu gündemin ve onunla bağlantılı olan yasanın tarihi genel İratlarıyla fazlasıyla basittir. 1981’de Başkan Ronald Reagan’ın birinci dönemi sırasında Kamu Sağlığı Hizmeti Yasasının XX. Başlığı olan ve AFLA (the Adolescent Family Life Act) olarak bilinen Ergenlik Aile Yaşamı Yasası, o zamanlar senatör olan Alabama’dan Cumhuriyetçi Jeremiah Denton (daha sonra Massachusetts eyaletinden Demokrat Edward Kennedy de ona katılmıştır) tarafından desteklenmiştir. Kanun tasarısı, Ameri­kan Nüfus İşleri Dairesinin himayesi alımda geçmiş ve yürür­lüğe konmuştur. AFLA’nın yetkisi, evli olmayan ve erginliğe ulaşmamış (Amerika’da yasal erginlik yaşı on sekizdir) gençler arasında, özellikle iffeti ve cinsel olarak kendine hâkim olmayı teşvik ederek hamilelik oranım düşürmek için programlar ya­ratmaktır. Medya hiç zaman kaybetmeden AFLA’dan “İffet Ya­sası” olarak söz etmeye başlamıştır.

Ergen hamileliklerini önlemek üzere tasarlanmış ilk federal program olan 1978 Ergen Hamilelik Programının varisi AFLA tarafından finanse edilen programlarda, cinsel perhizin, bir başka deyişle bekâretin (çünkü bu programlar henüz cinsel yönden etkin olmayan ergenleri hedef alıyordu), hamileliği ve hastalıkları önlemek için kural niteliğindeki standart ve en iyi uygulama olduğunun öğretilmesi zorunlu tutulmuştur. Buna göre, cinsel perhiz aynı zamanda, çoktan cinsel ilişki ve/veya hamilelik yaşamış ergenler için de “ikincil önleyici tedbir” ola­rak öğretilecekti. AFLA’nın şartları, aile planlaması hizmetleri­ni (buna doğum kontrolü ya da tıbbi kürtaj da dahildir) teşvik eden, destekleyen ya da savunan projelere ödenek verilmesini yasaklıyordu.

Başlangıçta 11 milyon dolar ödenek ayrılan AFLA, Ameri­kan federal standartlarına göre düşünüldüğünde oldukça kü­çük bir programdı. 1982’de 13,5 milyon dolar söz konusu olunca, beş yüz araştırma ödeneği teklif edilmiş ve altmış iki araştırmaya ödenek sağlanmıştır. AFLA ödeneği alan birçok araştırmacının kiliselerle ve dinî kuruluşlarla yakın bağları vardı. AFLA’nın finanse ettiği programlar kısa zaman sonra, açıkça dinî dil ve kavramlar kullandıkları için yaylım ateşine tutuldu. Amerikan Sivil Özgürlükler Sendikası’nın (ACLU), AFLA’nın etkinliklerinin. Amerikan Anayasasının Kurucu Maddesi’ni (kiliseyle devletin birbirinden ayrılması ilkesi) ih­lâl ettiği gerekçesiyle dava açması çok sürmedi.

1983’te açılan bu dava Yüksek Mahkeme’ye kadar gitti ama sonunda 1993'te mahkeme dışında çözüme ulaştırıldı. Bu çö­züm, AFLA’yı yürürlükle bırakmak ama bu programın ve ona benzer başka programlann uygulanmasına izin verilebilmesi için bazı ölçütler getirmekti. Böylece AFLA yoluna devam etti.

Düzenli ödenek artışlarıyla AFLA, başlangıçta yıllık 11 milyon dolarlık bir programken gitgide büyüyerek, 2004 mali yılında yıllık 31 milyon dolarlık bir program haline geldi.

1994’te AFLA’nm en şüpheli uygulamalarının mahkemeler tarafından dizginlenmesinden bir yıl sonra, Kongre Temsilcisi John Dooliıtle (Califomia’dan Cumhuriyetçi), İlk ve Orta Öğ­retim Yasası nın yeniden yürürlüğe konmasını değiştirmek için bir yasa önerisi sundu. Dooliıtle Yasa Tasarısı başarılı ol­saydı, eyaletlerin ve yerel okul bölgelerinin, Amerikan devlet okullarında cinsellikle ilgili eğilim konusunda büyük önem taşıyan H1V önleme müfredatına dahil edebileceği malzeme türlerini ciddi anlamda kısıtlayacaktı. Ancak Amerikan federal hükümetinin devlet okullarına müfredat ölçütleri dayatması yasak olduğu için (Amerikan devlet okulları, eyalet ve beledi­ye düzeylerinde yönetilmektedir), Doolittle Yasa Tasansı’nın geçmesinin mümkün olmadığı görüldü.

Ancak ACLU’nun AFLA’ya meydan okumasıyla başarısız Dooliıtle Yasa Tasarısı arasında, o zamanlar “iffet eğitimi" ola­rak anılmaya başlayan şeyi savunanlar, bu konuda yasama açı­sından neyin kanunen kabul edilebilir görülebileceği konu­sunda bir kılavuz kitap edinmiş oldular. Açıkça dinî dil kulla­nılması kabul edilemezdi ve seksten caydırmak adına tıbbi ve bilimsel açıdan yanlış bilgi sunmak uygun görülmüyordu. Ama hükümetin belirli cinsel ideolojileri ve davranışları öğret­mek için vergilerle finanse edilen programları kullanma hakkı, hiç tartışılmadan öylece kalmıştı. Dahası federal hükümetin, ödenek paralarını belirli bir eğilim içeriğiyle ilişkilendirmesini önleyecek hiçbir yasa yoktu. Yapılması gereken tek şey eyalet­lere, ödenekleri, dolayısıyla da önceden belirlenmiş içerikleri kabul edip etmeme sorumluluğunu yüklemekti.

Bundan alınan dersler 1996’da, Kişisel Sorumluluk ve İş Olanağı Uzlaşma Yasasına ilave edilen ek öneriyle uygulamaya koyuldu. Clinton yöneliminin ana yasama hedeflerinden biri olan bu yasa, Amerikan sosyal yardım sisteminin devasa ölçü­de değiştirilmesinin bir parçasıydı. Bu yasa tasarısı konusunda yürütülen tartışmaların son saatlerinde yasaya, küçük sessiz bir ek öneri (daha büyük bir yasa parçasının sırtına binmiş olan ve ancak “ana” yasa geçerse geçecek olan bir çeşit ilave yasa) ilave edildi. Bu ek öneri konusunda hiçbir kamu tartış­ması yapılmadı, hatta öneri pek fark bile edilmedi.

Yasa ve dolayısıyla V. Başlık, Madde 510(b) olarak bilinen ek öneri de geçli. Sonradan anlaşıldığı üzere bu yasa tasarısı, iffeti teşvik eden programlan finanse etmek amacıyla eyaletle­re beş yıl boyunca her yıl için 50 milyon dolar ayınyordu. İn­san Hizmetleri Bölümü’nün Federal Ana Çocuk Sağlığı Şubesi tarafından uygulanan Madde 510(b), eyaletlerin 3’e 4 eyalet- federal oranında eşdeğer ödenek sağlamasını gerektirdi. Buna ayrılan eyalet ve federal toplam fon, ilk beş yıl boyunca her yıl için 437,5 milyon dolardı. İlk beş yıllık dönem sona erdikten sonra George W. Bush’un yönetimi sırasında yenilenen bu fon istikrarlı olarak arttı: 2005 mali yılında sadece federal 510(b) fonu 273 milyon dolardı.

Bu fonların nasıl kullanılabileceği büyük bir titizlikle ayrın­tılarla açıklanmıştır. 510(b)’den para alanlar, eyalet, bölge ve semt düzeyindeki programları, eğitim kuramlarını ve okul bölgelerini kapsamaktadır. Program içeriği sekiz ilkeden olu­şan bir listeyle belirtilmiştir ve bu ilkelerin hiçbirisiyle çelişile- mez. Bunlara ek olarak bazı programların 510(b) uygulamala­rına, zorunlu sekiz ilkeye ters düştüğü düşünülen bilgi ekle­mek için özel bağış toplamaları yasaklanmıştır.

Madde 510(b) ne öğretilmesini gerektirmektedir? “Eğitim ya da teşvik etme programı” olarak tanımlanan “cinsel perhiz eğilimi” şunları yapar:

a) lek amacı, cinsel perhizin toplumsal, psikolojik ve sağlıkla ilgili faydalarını öğretmektir; b) evlilik dışı cinsel perhizin okul çağındaki bütün çocuklar için standart beklenti olduğu­nu öğretir; c) cinsel perhizin evlilik dışı hamileliği, cinsel yol­la bulaşan hastalıkları ve bununla ilişkili diğer sağlık sorunla­rım önlemenin tek kesin yolu olduğunu öğretir; d) evlilik bağlamında yaşanan karşılıklı sadakate dayalı lekeşli bir iliş­kinin, cinsel etkinlik için standart beklenti olduğunu öğretir;

e) evlilik dışında yaşanan cinsel etkinliğin muhtemelen zarar­lı psikolojik ve fiziksel etkileri olacağım öğretir; f) evlilik dışı çocuk doğurmanın çocuk, çocuğun anne-babası ve toplum için muhtemelen zararlı sonuçlan olacağını öğretir; g) genç insanlara cinsel teklifleri nasıl reddedeceklerini ve alkol ve uyuşturucu kullanımının cinsel tekliflere karşı savunmasızlığı artırdığını öğretir; g) cinsel etkinlikle meşgul olmadan önce kendi geçimini sağlayabilme düzeyine ulaşmanın önemini öğ­retir.

Bunlar neredeyse tamamıyla ideolojik ifadelerdir. Cinsel et­kinliğin zararlılığıyla ilgili, hatta evli olmadan çocuk doğur­mayla ilgili ifadeler bile, çok belirli toplumsal bağlamlar içinde düşünülmediği sürece anlamsızdır. Evlilik dışı yaşanan cinsel etkinlik konusundaki yüksek oranlar, 20. yüzyıl boyunca de­ğişmeden kalmıştır ama nasıl oluyorsa sadece hayatta kalmaya değil, gelişmeye de devam ediyoruz ve gelişmiş ülkelerin ço­ğu, atalarımızın ancak hayalini kurabileceği yaşam standartla­rının ve bireysel özgürlüklerin keyfini sürüyor. Evlilik dışı ebeveynliğin zararlılığına gelince. Danimarka, İsveç ve İzlanda gibi birçok Kuzey Avrupa ülkesindeki istatistikler, bu kıyamet günü senaryolarının doğru olmadığım göstermektedir. Dani­marka ve İsveç’te doğan bebeklerin yaklaşık yansı evli olma­yan yetişkinlere aittir ve İzlanda’ya baktığımızda, evli olmayan anne-babalardaki doğum oranı üçte ikiye fırlamaktadır[15] ama bu ülkelerin hiçbirisinde bu durum, toplumsal sarsıntıya, eko­nomik felakete ya da bu Protestan uluslann ruhban sımflan- mn böyle bir yaygara koparmasına bile yol açmamıştır.

Madde 510(b) gündeminin diğer ilkeleri de benzer şekilde gerici ve şüphe uyandırıcıdır. Örneğin, cinselliğin başlangıcın­dan önce kendi geçimini sağlayabilmenin önemi, bin yıldır ev­lilik öncesi kadın bekâretini ileri savunmak için kullanılan ekonomik iddianın bir başka şeklidir. İronik olansa şudur: Ekonomik açıdan kendine yetmenin, Amerika’da anne ya da baba olacak kişiler için aslında büyük önem taşımasının bir nedeni de, devletin sağladığı kamu sağlığı ya da çocuk bakımı hizmetlerinin yetersizliğidir. Bir kadının ekonomik açıdan kendi kendisine yetmesinin, tek başına çocuk yetiştirmekte zorlanıp zorlanmayacağını belirleyen başlıca etken olduğunu açıkça belirtmek, erken plan yapmaktır. Her ne kadar 510(b) yasasının teşvik ettiği gibi, “evlilik bağlamında yaşanan karşı­lıklı sadakate dayalı tekeşli bir ilişki” çocuk yetiştirmek için eldeki kaynakları artırabilse de, kadınların nesiller boyunca acı çekerek öğrendiği gibi, bu pek de garanti değildir.

Madde 510(b)’nin benzer şekilde ideolojik ve tarihsel açı­dan sağgörüsüz olan bir maddesi de tekeşliliğe ve evliliğe ver­diği önemdir. Kadınların tarih boyunca evlilik öncesi cinsel ilişkiden kaçınmasının beklendiği genel olarak doğru olsa da, erkeklerden böyle bir şeyin beklenmediği de doğrudur. Bu “standart beklenti” mecburen, nispeten yeni ve varlığını cinsi­. yet eşitlikçiliğine dayalı feminist kurama borçlu olan bir icat olsa gerek. Burada şunun da belirtilmesi gerekir: Bu, gerçekten de Amerikan halkının bir kısım azınlığının beklediği bir stan­dartsa bile, hiçbir zaman halkın büyük çoğunluğunun gözlem­lediği standart olmamıştır.

Buna ek olarak tarihsel ve yasal bir bakış açısından sorunlu olan bir başka şey de, “okul çağındaki" ve “çocuklar” sözcük­leridir. Günümüzde Amerika’da devlet okullarında eğitim ge­nel olarak on sekiz yaşma kadar sürmektedir. Ancak otuz eya­letle orta öğretim sadece genç kişi on altı yaşına gelene kadar zorunludur (dokuz eyaletteyse bu yaş, on yedidir). Bu yüzden de genç bir kişinin okul çağında görülebileceği yaş ciddi an­lamda değişiklik gösterebilir ve okul çağının sonu, yasal yetiş­kinliğe geçişle aynı zamana rastlayabilir de rastlamayabilir de.

Amerika’da kimin yetişkin, kimin çocuk görülmesi gerekti­ğini belirlemenin hileli olabilmesinin tek nedeni bu değildir.

Federal yetişkinlik yaşı on sekindir ama eyalet yasaları ayn olarak, reşit olmayanların araba kullanmasını, maaşlı işlerde çalışmasını ve bazı durumlarda ceza mahkemesinde yetişkin olarak yargılanmasını mümkün hale getirebilir.’0 Eyalet yasası­na bağlı olarak, reşit olmayanların ebeveyn onayıyla evlenme­leri mümkün olabilir. On yedi yaşında ve reşit olmayanlar yine ebeveyn onayıyla Amerikan ordusuna katılabilir. Aynı zaman­da genç insanların oy kullanabilmeleri ya da pomo satın ala­bilmeleri için en az on sekiz yaşında, alkol satın alabilmeleri ya da tüketebilmeleri içinse en az yirmi bir yaşında olmaları gerekir. Kimin çocuk olduğu sorusu tamamıyla, genç bir insa­nın cinsel ilişkiye onay vermeye yasal yetkisi olup olmadığına bağlı olsa da, bunun mümkün olduğu yaş, eyaletten eyalete ve on beşle on sekiz arasında değişir. Amerikalıların bireylerle uğraşırken çocuklarla yetişkinler arasındaki farkı anlayamaya­cak kadar beceriksiz olduğunu söylemek aptalca olsa da, Ame­rikan yasası yasal açıdan bu ikisi arasında ayrım yapmayı çoğu zaman karmaşık bir iş haline getirmektedir. Madde 510(b) açıkça, olası en kapsamlı “çocuk” tanımını kullanmaktadır. Bu da yasal açıdan reşit olmamış bütün kişilerin çocuk olarak kapsanması demektir. Madde 510(b) bunu yaparak, birçok mevcut eyalet yasasının kelimesi kelimesine söyledikleriyle en azından manevi anlamda çelişir.

Bütün bunlar rahatsız edicidir. Ama siyasi bir bakış açısın­dan bakıldığında daha da rahatsız edici olan. Amerikan cinsel perhiz yasasının, ne mevcut yasanın taleplerine ne de Ameri­ka’da oy kullananların isteklerine dayalı olan, tepeden inme ideolojik bir program yaratmış olmasıdır. Araştırmalar, Ameri­kalıların % 90’ından çoğunun okullarda kapsamlı cinsellik eğitimi verilmesini ve Amerikalı yetişkinlerin % 80’inden ço-

10 Vermont eyaleıinin yasası on yaşına kadar küçük çocukların bazı durumlarda yetişkin olarak yargılanmasına izin verir. Başka eyaletler de en azından reşit olmayanları kapsayan bazı davaların çocuk mahkemesinden genel ceza mah­kemesine nakledilmesine izin verir ama bu nakillerin yapılabileceği en düşük yaş değişiklik gösterir. Bir davanın nakledilmesindeki en yaygın yaş kısıtlama­ları, on dörtle on yedi yaş arasında bir yerlerde ya da reşit olma yaşının dört yaşa kadar altındadır. gunun da henüz cinsel yönden etkin olmayan ergenlere bile doğum kontrolü ve güvenli cinsellik konusunda bilgi verilme­sini desteklediğini defalarca göstermiştir. Cinsel perhiz eğiti­mi, Amerikan halkının verdiği bir onayı değil, istenmeyen ah­lâki bir gündem dayatmasını yansıtmaktadır. Bu, Amerikan ta­rihinde benzeri görülmemiş bir şeydir ve günümüzün gelişmiş ülkeleri arasında da tek örnektir.

Mevcut “bekâret” sözcüğünü kullanmayı açıkça reddetme­sinde görüldüğü gibi bu yasa hem kurnaz hem de tuhaftır. “Evlilik dışı cinsel perhizin standart beklenti” olduğu idealiyle ilgilenen Amerikan yasalarının hiçbirinde "bekâret” sözcüğü kullanılmaz. İnsan pekâlâ neden diye merak edebilir. Evlilik öncesi bekâreti ayrıntılarla açıkladıktan sonra sözcüğü kullan­maktan çekinmeleri tuhaf görünmekledir. Sonuçta bahsettik­leri şey aslında bekârettir.

Ancak öyle görünüyor ki söz etlikleri şeyden algılanmasını istedikleri şey bu değildir. Hem geçerli hem geçersiz olan ne­denlerden dolayı bekâret, 20. yüzyıl boyunca biraz kötü bir ün kazanmıştır. Özellikle Amerika’da, bakire olan bir kişi çoğu zaman eşine az rastlanır, belki de tuhaf, muhtemelen iflah ol­maz bir “ezik” olarak görülmektedir. AFLA’nın, Madde 510(b) programlarının ve cinsel perhiz eğitimi verenlerin benzer şe­kilde bu sözcükten kaçınmayı tercih ettiğine şaşmamalı.

Diğer taraftan cinsel perhiz erdemli özdenetimle ilişkilendi- rilmiştir. Bu ciddi bir seçenek izlenimi vermektedir. Kişi ba­kiredir ama perhiz yapmayı seçer. Bu bağlamda “perhiz" söz­cüğünü kullanmak, kendi geleceğini belirleme ve seçim yap­ma gibi. Amerikan ideallerinin en klasik örneğini sunar. Hü­kümet propagandası yoluyla boyun eğmeyi sözel olarak bir ki­şisel özgürlük kutlamasına dönüştürür.

Bekâreti “perhiz” olarak yeniden adlandırmak, kelimeyi ho­şa gitmeyen bir çağrışımlar ağından çekip çıkarır ve modern­leştirir. Böylece kavramı uygun olarak, dinî çağrışımlardan da uzaklaştırır: İsa’nın annesi Perhiz Yapan Meryem değildi. “Per­hiz” sözcüğünün kullanılması sadece hiç cinsel ilişkiye girme­miş olanları değil, çoktan seks yapmış ama bir daha yapmama­ya ikna edilebilecek kişileri kapsadığı için de uygundur. So­nuçta bekâret bozulup giden, bir kerelik bir mesele olarak gö­rülmektedir. “İkinci bekâret” fikri bazı çevrelerde tutulsa da, aslında o da birçok nedenden dolayı sorunlu bir terimdir; çe­lişkili bir ifade gibi görünmesi de cabası. Öte yandan perhiz, herhangi bir kişiden söz etmek için kullanılabilir çünkü insan­lar bir şeyi ister denemiş ister denememiş olsunlar bundan ka­çınabilirler. Amerikan gençliğinin yaklaşık % 50sinin liseyi bi­tirene kadar eşli seks yaşamış olduğu göz önünde bulunduru­lursa, geniş kapsamlı terimlerin kullanışlılığı açıkça görülür.

Cinsel perhize dayalı eğitimi eleştiren birçok kişi, cinsel per­hiz eğitimi gündeminin bariz bir şekilde dinsel nedenlerle ya­ratıldığını ileri sürmüştür. Aslında cinsel perhiz hareketiyle Hı­ristiyan bireyler ve genel olarak Hıristiyanlık mezhepleri ara­sında sayısız bağlantı vardır. 1980’lerin başında AFLAdan fon alanların epey bir kısmı, bu fonu, açık bir şekilde dinî ilkelere dayalı cinsel perhiz müfredatları ve eğitim malzemeleri geliştir­mek için kullanan dindar kişiler ya da dinî kuruluşlardı. Mad­de 510(b), eyaletlere ve semt kuruluşlarına eğitim ödeneği ver­mek için cinsel perhiz ideolojisinin öğretilmesini şart koşunca, bu müfredatlar ve malzemeler Madde 510(b)’nin yarattığı pi­yasanın ihtiyaçlarını karşılamak için hazır bulunmuştur.

Bu konuda sıkça anılan bir örnek, büyük tartışma yaratan ve yedinci sınıftan dokuzuncu sınıfa kadar kullanılan, Sex Res- pect (Cinsel Saygı) adh müfredattır. Eserleri arasında Love and Life: A Christiaıı Sexual Morality Guide/or Tcens (Aşk ve Ya­şam: Ergenler İçin Bir Hıristiyan Cinsel Ahlâk Kılavuzu) olan Katolik seks eğitimcisi Coleen Kelly Mast’la, merkezi Glenvi- ew, Illinois’da bulunan Committee on the Status of Women (Kadınların Statüsü Komitesi) (kıdemli bir aşın tutucu olan Phyllis Schlafly tarafından kurulmuştur) adh kuruluşun ortak üretimi olan Sex Respect, kısmen 1985’te verilen 391.000 do­larlık bir AFLA ödeneği tarafından finanse edilmiştir. Lise öğ­rencilerini hedef alan, Facing Reality (Gerçekle Yüzleşmek) adı altında benzer bir müfredatın hazırlanması için de 1990’da, üç yıllık 300.000 dolar tutarında bir AFLA ödeneği verilmiştir. Ması bugün cinsel perhiz eğitimi alanında önde ge­len uzmanlardan biri olarak görülmektedir. Özgeçmişinde, Va­tikan’ın 1996’da düzenlediği “İffet İçin Eğitim” başlıklı özel toplantıya katılmak üzere seçilen dört Amerikalıdan biri oldu­ğu görülür. Ması’ın, yanlış tıbbi bilgiler ve hem ırkla ilgili hem de başka yanlılıklar içerdiği için basın ve bilimsel kuruluşlar tarafından topa tutulan müfredatları, iki binden fazla sayıda Amerikan devlet okulu bölgesinde kullanılmıştır.

Cinsel perhiz eğitimi malzemelerinin üretilmesinde dinle fe­deral fon, Free Teens USA (Amerika Özgür Ergenleri) denilen bir program örneğinde çok farklı bir şekilde çakışır. Madde 510(b) fonunu alan Free Teens USA, Peder Sun Myung Mo- on’un tartışma yaratan Birlik Kilisesi’yle (Unification Church) yakın bağları olan bir grup insan tarafından yürütülmektedir. 2003’te Salon adlı internet dergisinde yazan muhabir John Go- renfeld, Bilgi Özgürlüğü Yasası yoluyla erişime açılan federal dosyalar arasında çıktığı keşif gezisinin sonuçlarını açıklamış­tır. Free Teens yöneticileri, eyalet genelinde Birlik Kilisesi şu­belerine başkanlık etmiş, silah üreticisi olan Kahr Arms dahil olmak üzere Birlik Kilisesi’nin sahip olduğu şirketlerde çalış­mış ve Birlik Kilisesi’nin merkezinde üst finans yetkilileri ola­rak görev yapmıştır. Birlik Kilisesi, Free Teens ile arasında hiç­bir resmî bağ olmadığını iddia etmektedir ama Moon'la bağ­lantılı paravan kuruluşlar için bu çoğu zaman böyledir. Free Teens cinsel perhiz eğitimi, Birlik Kilisesi’nin cinsellik tutu­muna gayet iyi uymaktadır. Bu tutuma göre evlilik dışında ya­şanan herhangi bir cinsel deneyim iğrençtir; o kadar ki Peder Moon (1992’de), cinsel saldırıya uğrayan kadınların, tecavü­zün getirdiği “düşüşü” yaşamalarmdansa kendilerini öldürme­leri gerektiğini savunmuştur.

Dinî bağlamlarda kullanılmak üzere geliştirilen öğretim yöntemleri ve stratejilerinin dindışı uyarlamaları yoluyla da aslında din, cinsel perhiz eğitiminde önemli bir rol oynamak­ladır. 1990’Iann başlarından itibaren, ergen ve genç yetişkin nüfusunu hedef alan koyu Protestan Hıristiyanlık papazlıkları, gruplar oluşturmaya ve özellikle cinsel saflığa karşı kültürel bir saldın olarak gördükleri şeyle başa çıkmak için programlar yaratmaya başlamıştır. Bunlann en iyi bilinen ve en eski örne­ği, Güney Baptist Toplulugu’nun (Southern Baptist Conventi- on) bir çalışması olan Yaşam Yolu Hıristiyan Kaynakları’mn (LifeWay Christian Resources) yürüttüğü Gerçek Aşk Bekler (Tnıe Love Waits) programıdır. Spor kıyafetleri, yapıştırmalar ve mücevher gibi bir dizi ürün üretip bunların ruhsatını alma­nın yanı sıra, Gerçek Aşk Bekler danışmanlık, eğitim ve moti­vasyon hizmetleri de sunmaktadır.

Ancak Gerçek Aşk Bekler’in sunduğu en ayırıcı şey Gerçek Aşk Bekler Söz Verme Kartıdır. Bu, altında imza yeri olan ve üzerinde, “Verdiğim Söz: Gerçek aşkın beklediğine inanarak Tann'ya, kendime, aileme, arkadaşlarıma, gelecekteki eşime ve gelecekteki çocuklarıma, bugünden kutsal evlilik ilişkisine girdiğim güne kadar yapacağım cinsel perhiz dahil olmak üze­re ömür boyu saflık sözü veriyorum,” yazılı olan basit bir kâ­ğıt parçasıdır.

Gerçek Aşk Bekler’in hem küçük semt gruplarının hem de büyük bölgesel toplantılarının vazgeçilmez ürünü olan Gerçek Aşk Bekler yemin kartlan çok tutmuştur. Gümüş Yüzük Şeyi (Silver Ring Thing) olarak bilinen benzer bir söz verme ola­yında da on beş dolarlık bir gümüş yüzük, kişinin bu sözü verdiğinin dışarıdan görülebilir işareti olarak sözü verenin sol yüzük parmağına (Amerikalıların geleneksel olarak evlilik yü­züklerini taktıkları parmak) takılır. Birlik Kilisesi’nin Saf Aşk Birleşmesi (Püre Love Alliance) dahil olmak üzere yaklaşık seksen tane daha dinî bekâret sözü verme grubu vardır ve bunlar, söz verme sürecini kendi kullanımlanna göre değiştir­mişlerdir. Devlet okullarında kullanılmak üzere, sayısız cinsel perhiz müfredatı da aynı şeyi yapmıştır. Sex Respect (Cinsel Saygı) bu sözün. “Ben, [aşağıda imzası bulunan kişi], evlilik geceme kadar cinsel perhiz yapacağıma söz veriyorum. Cinsel güçlerimi, gelecekteki eşime ve evliliğime hayat ve sevgi ver­mek için saklamak istiyorum. Gerçek aşkım için hazırlanır­ken, zihnimi ve düşüncelerimi saf tutarak cinsellik armağanı­ma saygı göstereceğim. Aşk ve özgürlük içinde yaşamayı öğ­renmek için kişiliğimi geliştireceğime söz veriyorum,” diyen bir uyarlamasını içerir. Her ne kadar bu ve öteki dinî olmayan uyarlamalar, Tanrı’ya, Incil’e ve bariz dinî olan başka kavram­lara yapılan göndermeleri elese de, hepsinden de buram bu­ram bağnaz kokular yayılmaktadır.

Ancak bu yeminlere imza atan gençler için, kullanılan dil çoğu zaman arkadaşlarının imza atıp atmadığı kadar önemli değildir. Columbia Üniversitesi’nden Peter Bearman ve Yale Üniversitesi’nden Hannah Brûckner adlı iki araştırmacı birkaç yıl boyunca kendilerini, bekâret yemini etmenin etkilerini (iyi, kötü ya da kayıtsız) araştırmaya adamışlardır. 2001 yılında Anıericaıı Journal of Sociology’de (Amerikan Sosyoloji Dergisi) yayımlanan, “Promising the Future: Virginity Pledges and the Transition to First Intercourse” (Gelecek Sözü: Bekâret Yemin­leri ve İlk Cinsel Birleşmeye Geçiş) adlı çığır açan rapor dahil olmak üzere birkaç rapor halinde sundukları araştırma sonuç­ları şunu saptamıştır: Bekâret yeminlerinin, imza atanların cinsel davranışları üzerinde bazı etkileri olmuş olsa da aslında en çok önem taşıyan şey, bu imzayı atmanın (ve sözü tutma­nın) “havalı” görülüp görülmediğidir.

Bir okulda ne kadar çok yemin eden varsa, yemini edenlerin sözlerini tutma olasılığı da o kadar yüksektir. Ama bu sadece, yemini edenlerin sayısı, bekâret yemini etmenin belirli bir ak kültür olmaktan çıkmasına neden olacak kadar artmadığı süre­ce geçerlidir. Bearman’le Brûckner, belli bir noktayı geçtikten sonra bekâret yeminlerinin muhtemelen artık pek etkili olmadı­ğını keşfetmiştir. Araştırmacıların ifade ettiği gibi, “sonuç olarak yemin kimliği, ancak bir azınlık kimliği olduğu sürece anlamlı­dır; bu da kimliğe dayalı hareketlerde ortak bir durumdur.”

Öte yandan yemin kimliğinin anlam ifade etliği kişiler için bu yemin, cinsellik başlangıcını gerçeklen de erteliyor gibidir. Bunun yeminde öngörülen sûrenin tamamı boyunca olmadığı­nı söylememiz gerekir ama yemin, yaklaşık olarak on sekiz ay boyunca işe yaramaktadır. Bearman ve Brückner’in dediği gibi, “zaman içerisinde yemini edenlerin, etmeyenlere yetiştiği bir aşama gelmektedir.”

Cinsel perhizi teşvik edenler bu rakamı bir başarı kanıtı ola­rak görürken eleştirmenler başarısızlık işareti olarak yorumla­mıştır. Aynı veriyi inceleyen -bugüne kadar federal anlamda yürütülen ve bekâret yeminiyle ilgili sorular içeren tek cinsel­lik araştırması, The National Longitudinal Sıudy of Adoles- cent Health (Ulusal Uzun Zamanlı Ergen Sağlığı Araştırması) (AddHealth)- Harvard Üniversitesi’nden Janet Rosenbaum gi­bi başka araştırmacılar, benzer şekilde yüksek yemin bozma oranları bulmuşlardır. Rosenbaum’un 2006’da yayımlanan araştırması, yemin edenlerin % 52’sinin yemin ettikten sonra bir yıl içerisinde cinsel ilişkiye girdiğini göstermektedir. Daha da can sıkıcı olan, Rosenbaum’un araştırmasının, ergenlerin “şimdiki inançlarıyla anılarını bağdaştırabilmek için” cinsel deneyimleri konusunda yalan söylemeye yatkın olduğuna işa­ret etmesidir. Yemini ettikten sonra cinsel ilişkiye girenlerin % 73’ü daha sonra yemin ettiklerini tamamıyla inkâr etmiştir. Belki de bu tür bilişsel bir uyuşmazlık, Bearman ve Brück- ner'in ileri sürdüğü gibi, yemin edenlerin ilk cinsel ilişki sıra­sında doğum kontrolü kullanma olasılığının, yemin etmeyen­lere göre yaklaşık üçte bir oranında daha düşük olmasının so­rumlusudur.

Cinsel perhiz eğitimi programlan konusunda yapılan çok az sayıda araştırma, bunların etkili olup olmadıkları konusunda da benzer olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Ne AFLA, ne de V. Başlık, Madde 510(b), finanse ettikleri programlardan et­kili olduklarına dair kanıl sunmalarını istemekledir. Yine de bazı eyaletler kendi başlarına bu tür değerlendirmelere giriş­mişlerdir. Ancak genelde başarıyı yakalamak zor olmuştur. Arizona’da (Haziran 2003) ve Texas’ta (2004) yapılanlar gibi birçok eyalet incelemesi, “cinsel perhiz” müfredatlarıyla eğiti­len genç insanların cinsel davranışlarının, öğrencilerin daha önceki “kapsamlı” müfredatlarla eğitildiği zamandakinden pek de farklılık göstermediğini bulmuştur. Minnesota Sağlık Dairesinin, eyaletin “Education Now and Babies Later” (Önce Eğitim, Sonra Bebek) (ENABL) programının 1998 ile 2002 arasındaki etkilerinin incelenmesi için tayin ettiği bağımsız araştırma gibi bazı incelemeler, kimi okullarda cinsel etkinli­ğin cinsel perhiz eğitimi alanlar arasında ciddi oranda arttığını ortaya çıkarmıştır. Cinsel perhiz programlarının olumlu etkile­ri olduğu gösterildiğindeyse, bunların en çok kısa vadeli so­nuçlarla (Bearman’le Brückner’in araştırmasına uygun görü­nen bir sonuç) ve daha küçük yaşlardaki öğrencilerle ilişkili olduğu görülmüştür.

Amerika’da federal bir bekâret ideolojisini yayma deneyinin ne gibi sonuçlar getireceği belirsizdir. Bu sistem ve beraberin­deki ideolojik gündem, halk tartışması ya da referandumuna baş vurulmadan yürürlüğe konduğu için, programı Amerikan halkının seçtiğini söylemek yanlış olur. Ama bu federal hü­kümlerin ulusal bir oylamayla feshedilmesinin bir yolu olma­dığı için, tamamıyla ortadan kaldırılmaları pek de olası değil­dir, tabii anayasayı ihlal ettikleri Yüksek Mahkemede başarılı bir şekilde iddia edilmediği sürece. Salt ekonomik nedenler­den dolayı eyaletlerin Madde 510(b) yoluyla sağlanan fonları gözden çıkarması pek olası değildir. Yine de birçok yerel okul bölgesi kendi başlarına, Madde 510(b) fonlarını almayı red­detmiş ya da bu fonları okul dışı programlara aktarmıştır.

Cinsel perhiz gündemini başkent sınırlarının hem içinde hem dışında sözünü sakınmadan eleştirenler vardır (örneğin California’dan kongre üyesi Henry Waxman bunlardan biri­dir). Ama sözünü sakınmadan bu gündemi göklere çıkaranlar da vardır, özellikle de Bush’un Beyaz Sarayı’ndakiler. Perhiz programlarına gösterilen yönetim desteğinin yoğunluğu ken­disini, AFLA’nın ve Madde 510(b)’nin ötesinde, kimi zaman oldukça rahatsız edici şekillerde hissettirmiştir.

Bulaşıcı ve müzmin hastalıklarla ilgilenmekten sorumlu fe­deral tıbbi araştırma kuruluşu olan Hastalık Denetim Merkezi (CDC), 2002’ye kadar “Programs That Work” (İşe Yarayan Programlar) adı altında, riskli cinsel davranışları ciddi ölçüde azalttığı bilimsel araştırmalar yoluyla kanıtlanan cinsellik eği­limi müfredatları üzerine araştırma yapmıştır. Merkezin etkili olduğunu belirlediği beş programdan hiçbirisi cinsel perhize odaklanmamışım Ancak 2002’den sonra CDC bu araştırma programını durdurmuştur. Programın bulgularıysa CDC’nin internet sayfasından, yani halkın görüş alanından kaldırılmış­tır. Kamu sağlığı bağlamında doğum kontrolünü öven başka açıklamalar da, CDC’nin internetle sundukları arasından gi­zemli bir şekilde yok olmuş ve geride, cinsel perhiz program­larına, resmî destek veren başkanın ve başkalarının açıklama­larını bırakmıştır. Resmî “evlenene kadar bekâret” gündemin­den başka her şeye yüksek rütbelerden gelen itirazların, CDC’nin üreme sağlığı konulannda bilimsel araştırma yapıp sunma yeteneği üzerinde soğuk duş etkisi yarattığını farz et­mek mantıklı görünmektedir.

Bütün bunların Amerika’yı nereye götüreceğini ileride göre­ceğiz. Amerikan tarzı cinsel perhiz ideolojisini başka ülkelere ihraç etme girişimleri, bu ideolojiyi Amerikan yurtdışı yardım fonlarına bağlama girişimlerine karşın, şu ana kadar pek başa­rılı olmamıştır. Gelişmiş Baıı’da bu ideolojiyi paylaşan din kar­deşleri arasında, Amerikan hükümeti resmî bekâret politika­sıyla kendi başmadır. Amerikalılar, bütün Birinci Dünya ülke­leri arasında bununla başa çıkmanın bir yolunu kendi başları­na bulmak zorundadır. Belki de eşi görülmemiş bu bekâret-ıa- dmda-propaganda yasası konusunda tamamıyla açık olan tek şey, son yüzyılın toplumsal değişim birikimiyle karşı karşıya olan siyasi açıdan güçlü bir sağ kanadın ciddi ölçüde panikle­meye başladığıdır. Gerici, abartılı ve yoğun bir şekilde belirli bir Hıristiyan cinsel ahlâk modeline dayalı olan, evlilik öncesi “standart bir bekâret beklentisini” diriltmeyi (ya da daha doğ­ru bir deyişle üretmeyi) amaçlayan bu federal Amerikan girişi­mi, belki de en iyi, değişime karşı duyulan köklü bir dehşetin işareti olarak anlaşılabilir.

SONSÛZ

Geçmişte ve Gelecekte Bakire

Stone butch'm[16] şüphe yaratan bir farkı vardır: Neredeyse yalnızca uğraşmadığı işlerle tanımlanan muhtemelen tek cinsel kimlik olması. Kişinin yapmayacağı şeyle tanımlan­dığı başka bir cinsel kimlik var mıdır, diye sorabiliriz.

- judith Halberstam

Her tabu, her yasa ve her kural en azından iki işlev görür. Bi­rincil düzlemde bunlar davranışları denetim altında tutmak, insanların kültürün uygunsuz, ahlâka aykırı ya da yanlış gör­düğü şeyleri yapmasını engellemek için vardır. Ama daha geniş bir düzlemde kurallar ve tabular, kültürün insan deneyiminden bir anlam çıkarabilmek için bel bağladığı soyut kavramların be­timlemeleri olarak vardır. “Çalmayacaksınız” gibi bir kural, in­sanlara başkalarının mallarını çalmamalarını emreder. Ama ay­nı zamanda “özel mülkiyet” kavramının kültürde önemli bir görev gördüğü mesajını da iletir. Üstelik toplumda “özel mül­kiyetin” ve “çalmanın” ne olduğu konusunda bir görüş birliği olduğunu ve bu kükürde yaşayanların bu fikirlerin ve ne anla­ma geldiklerinin farkında olduğunu farz eder.

Bu tür kurallar hiçbir zaman kendi başlarına tamam değil­dir. Bu soyut kavramlar, olaylar bir kenara, yasalar halinde so­mutlaştığında, bağlama ihtiyaç duyar. Bağlam beraberinde de­ğişkenler getirir. Değişkenlerle birlikle de bu soyut kavramla­rın nasıl anlaşılacağı ve yorumlanacağı konusunda sorunlar baş gösterir. Adamın biri açlıktan ölmemek için çalarsa “çal­mak” hâlâ aynı şekilde mi anlaşılır? Ya başka bir adam, çalma­dığı taktirde onu öldüreceğini söyleyerek kendisini tehdit etti­ği için çaldıysa? Ya da bütün mevcut kaynakları, başkası hiçbi­rine sahip olamasın diye tekeline almış birinden çalarsa? O za­man ne olacak? Tek başına hiçbir soyul kavram ya da tek başı­na hiçbir kural yeterli şekilde her gereksinimi karşılayamaz.

Soyut bir ilkeyle bunun gerçek dünyadaki somutlaşması arasına köprü kurma işi, karmaşık ve son derece zamansaldır. Bu köprü ancak anlık olarak ve belirli tarihlerin mirasçıları olan ve belli yer ve zamanlarda yaşayan insanlar tarafından kurulabilir. Soyut kavramları uygulamaya geçirme süreci, ka­çınılmaz olarak hem geçmişin hem günümüzün ortamını, ku­ramlarını, düşünüşlerini ve göreneklerini yansıtır.

Hal böyle olunca bu süreç aynı zamanda değişimi de yansı­tır. En yavaş değişen soyut kavramlar, en hızlı değişense bu kavramların gerçek yaşamdaki uygulamalarıdır. Günlük uygu­lamaya şekillendirip bunlara kılavuzluk eden düzenekler olan yasalar ve kurallarsa bu ikisinin arasında bir hızda değişir. Bunların hepsi, insan kültürünün eserleri, yaşamlarımızı, aile­lerimizi, topluluklarımızı, şehirlerimizi, ülkelerimizi ve ku­rulularımızı düzenlemek için kullandığımız araçlardır. Sürekli, karmaşık bir yaratım ve yıkım, büyüme ve değişim ağı içeri­sinde var olan araçlar.

Cinsel davranışlara denetlenmesi ve düzenlenmesi, kültü­rün kendisini var ettiği en temel ve çoğu zaman en değişken alanlardan birisidir. Bekâret, insan kültürlerinin, üyelerinin cinsel davranışlarına bir çeşit düzen dayatmak için geliştirdiği bir dizi soyul kavramdan biridir. Her insan kültürü bekârete belli bir değer yüklemez ve bekârete değer veren her insan kültürü de aynı şekilde ya da aynı derecede değer vermez. Hatta, belirli bir kültürün bekâreti ele alış biçimi zaman içeri­sinde değişebilir.

Yine de bakirelerle bakire olmayanlar arasında bir fark ya­ratmak insan kültüründe yaygın bir motiftir ve pragmatik açı­dan bakınca, bunun böyle olması gerektiği sonucuna varılabi­lir. Üreme olasılığı taşıyan cinsel etkinlik, bir kültürün hayatla kalması ve gelişmesi için son derece önemlidir. Bu yüzden de bir toplumun bireylerinin yaşamında bu etkinliğin başlangıcı anlamlıdır: Bu, bireylerin halklarının uzun vadede hayatta kal­ması için verdiği savaşta mücadeleye girdiği andır.

Tanımlardan ayinlere, yasadan ahlâka kadar, bekâret hak­kında konuştuğumuzda sözünü ettiğimiz her şey, seksin önem­li olduğu bilincinden yola çıkar. Seks insan olarak hepimiz için her zaman önemli olmuştur ve muhtemelen daima da olacak­tır. Seksin ne şekilde önemli olduğu gittikçe daha da karma­şıklaşın ıştır ama bu sadece büyük beyinlerimizin ve bunları kullanarak geliştirdiğimiz karmaşık kültürlerimizin bir kanıtı­dır. Esas konu, seksin önemli bir şey, gayet gerçek şekillerde yaşamın kendisine özgü bir şey olduğudur. Bekâreti her za­man umursamış olmamızın, muhtemelen her zaman da umur­sayacak olmamızın nedeni budur.

Kafamızı karıştıransa, bekârete bakışımızı destekleyen çer­çevenin yeniliğe uğradığı zamanlardır. Bunun bir örneği, Hı­ristiyanlık çağının ilk yıllarında, geleneksel olarak sosyoeko­nomik ve ailevi bir endişe teşkil eden bekâretin bir anda birey­sel kutsallığın temel bir koşulu olarak seferber edilmesiyle gerçekleşmiştir. Ayrıca bugün de, bekâret din çevresinden ve sosyoekonomik ve akrabalıkla ilişkili temelinden arta kalan­lardan uzaklaşırken gerçekleşmektedir. Bekâret bunun yerine, deneyim ve kimliği düzenlemenin bir yolu haline gelmektedir.

Bireysel özerklik ve insan hakları eşitlikçiliği kavramları. Aydınlanma Çağı’nın son üç yüzyıl boyunca geliştirdiği dü­şünsel ürünlerdir. Bunlar sadece kadın haklan, köleliğin ve ırk ayrımcılığının kaldırılması ve toplumsal eşitlik alanında kay­dedilen diğer ilerlemeler gibi şeylere yol açmamış, aynı za­manda bir dizi başka etkenle birleşerek sekste devrim yarat­mıştır. Cinsellik giderek kişisel bir özerklik alanı olarak görül­meye başlamıştır. Aileler, din yetkilileri ve hükümetler bir za­manlar, insanların cinsel davranışlanna kanşmak için geçerli nedenleri olduğu fikri karşısında çok az muhalefetle karşılaşı­yordu. Bugünse kişinin cinsel yaşamında söz sahibi olan başlı­ca geçerli yetkilinin, kişinin kendisi olduğuna inanmaya gitgi­de daha yatkın hale geliyoruz. Bilgili ve bilinçli verilen birey­sel nza bugün, cinsel etkinliğin bir insanın yaşamında var ol­masının altın kuralı olmuştur.

Eşitlikçi ve bilimsel düşünüş, cinselliği, görkemleri ve tehli­keleri cinsiyete bakılmaksızın herkesçe paylaşılan bir şey ve insanlık durumunun genel anlamda evrensel bir yönü olarak gören bir cinsellik felsefesi yaratmak için de birleşmiştir. Ka­dınların da erkeklerin de benzer şekilde, nefretten arzuya ka­dar birçok cinsel duygu yaşadıkları kabul edilmiştir. İnsanla­rın bireysel cinselliklerini, adına “cinsel kimlik" dediğimiz ve kişiliklerinin ayrılmaz bir parçası olarak gördüğümüz şeye uy­gun olarak yaşadığına dair bir anlayışı ifade etmek için temel­de psikanalize dayah bir model kullanmayı öğrenmişizdir. Bu cinsel kimliklerin, sadece istatistiksel (ve kültürel) olarak ege­men heteroseksüel şekli değil, birçok başka şekli de, özellikle de homoseksüelliği ve transseksüelliği de kapsadığı gözlem­lenmiştir. Bugünkü inancımıza göre cinsellik, sayısız olası şe­kilde ortaya çıkabilen bir değişmezdir.

Kültürümüz bu ve bununla ilişkili idealleri sindirip benim­sedikçe, bekâret hakkında düşünme şekillerimiz de değişmeye devam edecektir. Bekâret hâlâ anlamlı bir terimdir, bekâretin işaret ettiği cinsel konum da hâlâ anlamlıdır. Ama bekâretin taşıdığı önem gitgide kamusal olmaktan çok özel, kurumsal ya da ailevi olmaktan çok da kişisel hale gelmektedir. Eşli bir cin­sel yaşama başlama kararı günümüzde büyük olasılıkla duygu, tahrik olma ya da merak gibi içsel gerçeklikler üzerine kurul­maktadır. Bu, bir kadının eşli cinsel yaşamının büyük olasılık­la zoraki evliliğin konuyu gündeme getirmesi yüzünden başla­dığı günlerden çok farklıdır.

Kişinin bekâreti nasıl anladığı ve tanımladığı da benzer şe­kilde daha kişiye odaklı hale gelmiştir. Cinselliğin evrensel ol­duğu, özel edimlerin de ancak bu evrenselin farklı görüntüleri olduğu fikri, penisin vajinaya girmesine dayah ilişkiydi, uzun zamandır elinde bulundurduğu başlıca seks edimi konumu­nun fark edilir bir biçimde dışına atmaya başlamıştır. Gay er­keklerle lezbiyenler arasında ve giderek daha da yüksek bir

oranda heteroseksüellerle biseksüeller arasında da, oral seks, anal seks ve karşılıklı mastürbasyon bugün çoğu zaman baki­releri bakire olmayanlara dönüştüren şeyler olarak görülmek­tedir. Yine de bazıları, kimi zaman şakadan kimi zamansa cid­den, cinsel bir etkinliğin içerebileceği bütün bu delikler için ve giriştikleri her cinsel edim türü için ayn bir bekâretleri ol­duğundan söz etmektedir. “Cinsellik başlangıcım” kavramsal- laştırmanın birçok farklı yolu, “ilk” fikrinin de düşünülebile­ceği birçok farklı bakış açısı vardır.

Kimileri de cinselliğin ömür boyu devam ettiği ve bir cinsel konumdan başkasına geçiş yapmanın (gerçek bedensel bilgi­nin edinimi) zaman aldığı anlayışına uygun olarak, bekâreti yeniden tanımlamaya başlamıştır. Bu düşünüşe göre, kişinin bekâretini kaybetmesi tek bir bireysel fiziksel olaydan çok, fi­ziksel, duygusal, zihinsel ve psikolojik yönleri kapsayan bir süreçtir. Bu düşünüşün örneğini çoğu zaman, insanlar seks açısından bilinçlenme duyumunu açıklamanın yollarım aradı­ğında görürüz: Diyelim, önce bekâreti sona erdiren teknik ge­rekleri yerine getiren bir ilkten söz edip sonra da “işte şimdi gerçekten ne olduğunu anladım” ya da “nihayet ne yapuğımı biliyonnuşum gibi hissettim” gibi hissetmelerine neden olan bir deneyimi ya da deneyimleri tarif ettiklerinde. Bu ille de saptırımcılık ya da iki karşıt görüşe birden inanma anlamına gelmez. Çoğu zaman herhangi tek bir seks deneyiminden çok daha uzun süren bir cinsel gelişim sürecini dürüstçe ifade et­me girişimidir.

Gelişimsel bir evre olarak bekâret kaybı bazı açılardan tuhaf bir fikir gibi görünebilir ama bazı açılardan da son derece mantıklıdır. Tıpkı ergenliğin çocuklukla yetişkinlik arasında var olan gelişimsel bir köprü olarak anlaşılması gibi, cinsel de­neyimsizlikle, günlük dilde bir adı olmayan ama belki de cin­sel ustalık denilebilecek bir cinsel konum arasında köprü gö­revi gören bir cinsel gelişim evresi hayal etmek de zor değildir. Hem eşitlikçilige hem insan kimliğine dair gelişimsel bir mo­dele değer vermeye başlamış bir kükürde, ömür boyu süren bir cinsellik çalışmasının bir parçası olarak görülen bir cinsel

öğrenme dönemi (ya da isterseniz staj diyebilirsiniz) hayal et­menin çekici bir yansızlığı vardır çünkü yaşa bakmaksızın eşit şekilde hem erkeklere hem kadınlara, hem heteroseksüellere hem heteroseksüel olmayanlara uygulanabilir.

Günümüzde bekâreti farklı şekillerde düşünebilmemiz bir­çok felsefi ve ideolojik açıdan devrim niteliği taşımaktadır, özellikle de bunun, kadınları, kendi kararlarını veren özgür bireyler olarak gören tarihte benzeri görülmemiş bir yaklaşımı yansıttığı düşünüldüğünde. Ama bu kitabın da defalarca gös­terdiği gibi, bekâreti birçok farklı şekillerde kavramsallaştır­mak hiç de yeni bir şey değildir. Modern düşünüş tek parça­dan oluşan bir bekâret anıtını parçalamamıştır çünkü ortada hiçbir zaman böyle tek parça bir anıt olmamıştır.

Ancak bugün bekâret hakkındaki şeyleri karmakarışık şekil­lerde düşünmemiz sıradışıdır. Bu, birbirinden aşırı derecede farklı bakış açılarını ve felsefeleri kapsamaktadır. Böylesine karmakarışık bir bekâretler girdabı, Hıristiyanlığın gelişen cin­sel ideolojilerinin, pagan, Gnostik ve Yahudi kültürlerinin toplumsal, ekonomik ve ayinsel bekâret ideolojileriyle bir ara­da girdap gibi döndüğü, bunlarla savaştığı ve bazı durumlarda karıştığı Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarından beri var olmamıştır. Araya giren yüzyıllar bize, alışkanlıklarımızı sabitleştirmemiz ve cinsellik ve bekâret konusunda Kilise’nin egemen olduğu Batı düşüncesinin doğuştan, doğal ya da Tanrı’nın isteği oldu­ğunu varsaymamız için gereken bütün zamanı sağlamıştır. Ama bugün yeni paradigmalar eski paradigmalarla karşı karşı­ya geldikçe ve gelişen ideolojiler bin yıllardır ortalıkta olan ideolojilerle omuz omuza geldikçe, uzun zamandır var olan demirbaşların çoğunun paslandığı göze çarpmaktadır. İnsanlar buna korku ve nefretle, şüphecilik ve tahlille ya da büyük coş­kuyla tepki verebilirler ama bakire olsun ya da olmasın çok az kişi bunun karşısında kayıtsız kalır.

Bu sadece gelişmiş Batı, yani bekâretin tarihini keşfeden bu kitabın yapı iskelesini kuran “Batı kültürü” dediğimiz geniş alan için değil, dünya geneli için de geçerlidir. Uçaktan elekt­ronik postaya kadar birçok teknolojik yenilik sayesinde dün­ya. dedikleri gibi, gitgide küçülüyor. Apayrı kültürler her gün birçok farklı şekilde birbirleriyle temas kuruyor. Bu karşılaş­malarda, sanayileşmiş Batı’nın korkunç siyasi ve ekonomik gücü, bununla orantılı bir ölçüde korkunç bir kültürel etki ya­ratmaktadır. Seyahat ettiğimizde, mal ihraç ettiğimizde, yar­dım sağladığımızda, yabancı topraklarda savaştığımızda, kül­türümüzü de yanımızda götürüyoruz. Buna cinsellik kültürü­müz de dahildir.

Yani Batı’da meydana gelen cinsellik paradigması değişimi aslında hiç de Bau’yla sınırlı değildir. Yine de bunun, arkasın­dan dünyayı sürükleyen, önüne geleni yıkıp geçen durdurula­maz bir güç olup olmadığı tartışılır. Diğer kültürlerin seks, cin­siyet ve bekâret konularını ele almak için başvurduğu kendile­rine özgü öncelikleri, felsefeleri ve mantıkları vardır ve bu kül­türler seks kültürünün davetsiz misafirleriyle uğraşmaya ya­bancı kültürlerden daha hevesli olacak diye bir şey de yoktur.

Bu çoğu zaman çatışmaya yol açmaktadır. Kadın konuları ve özellikle de kadınların cinsel ve üretken hayatlarına ilişkin ko­nular düzenli olarak uluslararası siyasi ve toplumsal gündem­lerin diplerine atılmaktadır. Bu zor konularda harekete geçildi­ğindeyse, insan hakları felsefesinin, küresel yardım programla­rının ve kültürel bütünlüğün farklı talepleri, ne yapılması ge­rektiğini bilmeyi zorlaştırabilir. Birçok yerde, özellikle de İs­lam dünyasında uygulanan kadın genital organların kesilerek sakatlanmasını (FGM ya da “kadın sünneti” olarak da bilinir) sona erdirmek için durmaksızın devam eden çalışmalarda, çok büyük bir gerilim yaşanmaktadır: Bir tarafta, kızları ve kadın­ları kendi isteklerine karşı fiziksel olarak sakat bırakılmaktan koruma arzusu; diğer tarafta, çoğunluğu Batılı olan konudan sorumlu kuruluşların, bunu yaparak ancak kendi kültürel ön­celiklerini ve cinsel ideolojilerini yardım etmeye çalıştıkları ki­şilere zorla kabul ettirmeye çalışıyor gibi görülmelerinde başa­rı sağlayabilecekleri fikri. “Namus cinayetlerine” (ailelerinin namusuna zarar verdiğine bir şekilde karar verilen kadınlara uygulanan, çoğu zaman ailelerinin ve kültürlerinin bekâret beklentilerini gerçekten ihlâl ettikleri ya da öyle zannedilmesi

gerekçesiyle işlenen, sakat bırakmayı ya da cinayeti kapsayan şiddet edimleri) müdahale girişimleri de çoğu zaman benzer bir yazgıyla karşı karşıya kalır. Birleşmiş Milletlerin nihayet Ekim 2004'te namus cinayetlerini kınayan bir karar çıkarması­na karşın, bu konuda anlamlı uluslararası yüzleşmelerin ger­çekleştirilmesi, büyük olasılıkla uzun zaman alacaktır, tabii eğer gerçekleştirilirse.

Bekâretle ilgili kadınlara yönelik şiddet uygulamaları, kor­kunç insan hakları ihlalleridir ama aynı zamanda karmaşık kültürel sorunlardır. Ne kadın sünneti ne de namus cinayetle­ri, kendi başlarına kolayca ele alınabilecek konulardır. Bunlar sadece sorunlu bekâret ideolojilerine ilişkin meseleler olarak bile ele alınamazlar çünkü kadın sünneti de namus cinayetleri de bekâretten çok daha fazlasını kapsar.

Kadınlara yönelik bu tür yıkıcı şiddet uygulamalarının sona erdiğini görme arzumuz ne kadar aşırı olursa olsun, başka kültürlerin, iş cinselliğe gelince izledikleri yollardan öylece vazgeçip Balı’nın kültürel önceliklerini benimsemelerini bek­lemek gerçekçi değildir. Özellikle de bekâret gibi son derece değişken bir bölgede bunu yapabilmenin yolları çoğu zaman sarp ve belirsizdir. Varsayımın ve bilgisizliğin karanlığında bu tür yolları geçme girişimi, olsa olsa süreci daha da zorlaştırır. Bunun gibi kitaplar (tabii ki sadece bununla sınırlı değil) deği­şimin hayati bir parçasıdır. Bekâret meselelerinin ve tarihinin bütün yönleriyle ilgili bilgiler, hatta bu konuda araştırma yapı­labileceğinin, bekâretin bir tarihinin olduğunun farkında ol­mak bile, çoğu zaman doğanın indirgenemez bir gerçeği ola­rak gösterilen toplumsal bir ilkeyle uğraşırken vazgeçemeye­ceğimiz bir silahtır.

Antropologlar ve tarihçiler, bekâreti çalışmak için ancak na­dir girişimlerde bulunmuşlardır, bu girişimler de dar kapsamlı olmuştur: Bunun gibi araştırına tarzında bir kitap bile dünya­nın ancak küçük bir kısmının şöyle bir kabasını almaktadır. Bekâret konusunda hâlâ toplanması gereken çok miktarda bil­gi ve yazılması gereken çok sayıda kitap vardır. Benim bu say­falarda boş bıraktığım yerlerin (ve benim bu kısıtlı incelemede 372

yanma bile yaklaşamadığım, bekâret tarihinin ve kültürünün kapsadığı uçsuz bucaksız bölgelerin) başkaları tarafından dol­durulması ve bu konunun daha, çok daha iyi anlaşılması en büyük temennimdir.

Geçmişi sonradan anlamak rahatlıktır ve bazı açılardan da bir kurgudur. Tarih kitapları çoğu zaman okurda, sanki gör­kemli bir plana göre gerçekleşen bir tarih okuyormuş gibi bir his uyandırır. Ancak tarih kayıtlarının bütün uçsuz bucaksızh- gı, hiçbir tarihçinin asla tamamım dahil edemeyeceği milyon­larca veri parçacığı, iyi ya da kötü bunun aslında doğru olma­dığım kanıtlar. Olaylar bilinen belirli sonuçlar meydana gelsin diye öyle gerçekleşmezler. Sadece gerçekleşirler. Tarih kitapla­rına geçen olaylar, karmaşık bir girişim, durağanlık ve saf ap­tal şansının bileşimi sayesinde bu kitaplara geçerler. Batı kül­türünün şu anda, özellikle bekâret kültüründe ve genel olarak cinsellik ve cinsiyet kültüründe ciddi değişim sancıları çektiği açıkça görülse de, bu değişimlerin bizi nereye götüreceğini söylemek imkânsızdır.

Bekâretin geçirdiği çağlar boyunca yaptığım bu gezinin so­nunda, ancak açılış bölümünde söylediğime geri dönebildiği­mi fark ediyorum. Bekâret soyut bir kavramdır ama bu soyut kavram, Batı kültürlerimizi düzenleme şeklimiz açısından o kadar büyük bir anlam taşımıştır ki yaşamlarımızı bu kavram etrafında düzenlemiş, kavramı dinlerimizin, yasalarımızın, ev­lilik tanımlarımızın ve aileleri düzenleme şeklimizin bir parça­sı olarak yaratmış ve kimlik ve kişilik kavramlarımızın bir par­çası olarak kurmuşuzdur. Değişen kültürümüz bizi nereye gö­türürse götürsün ve bekârete ilişkin fikirlerimiz ne yönde de­ğişirse değişsin, cinsellik en ufak bir önem bile taşıdığı sürece, başka bir şey söyleyemesem de en azından, bekâretin ve ba- kir(e)lerin hepimiz için son derece önemli olmaya devam ede­ceğini kesin olarak söyleyebileceğimi düşünüyorum.

SEÇİLMİŞ KAYNAKLAR

1:   Bir Bahire Gibi?

Antik Yunan bekâreti konusunda kullanılan dil, Giulia Sissa’nın Greek Virgtnity (Yunan Bekâreti) (çeviren, Arthur Goldhammer) adlı eserinde tartışılan konu­lardan biridir (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1990).

Ortaçağ âlimlerinin bekârete ve iffete yaklaşımı birçok kaynakta tartışılmaktadır. Bunlann içinde en çok tutulan iki tanesi, Pierre Payer’in 5ex and thc Penitenti- als: The Development of a Sexua1 Code, 550-1150 (Seks ve Pişmanlıklar: Bir Cin­sellik Yasasının Gelişimi 550-1150) (Toronto: University of Toronto Press, 1984) ve The Bridling of a Desire: Vieıvs of Sex in the Later Middle Ages (Arzuyu Dizginlemek: Ortaçağ’ın Sonlarında Sekse Dair Görüşler) (Toronto: University of Toronto Press, 1993) adlı eserleridir.

Seksoloji literatüründe nadiren tartışma konusu olan çocuk cinselliği antropolog­lar tarafından daha sık ele alınmıştır. Dünya genelinde çocuk cinselliği konu­sunda yapılmış araştırmaları toplayan dört ciltlik muazzam bir ansiklopedi. Di- ederik E Janssen, Corpus “Gmwmg Up Sezually” (Külliyat “Cinsel Olarak Bü­yümek"), (Berlin, Magnus Hirschfeld Archive for Sexology [Magnus Hirschfeld Seksoloji Arşivi), 2002-2005) sürekli şu adreste güncellenmektedir: http://www2.hu-berlin.de/sexology/GESUND/ARCHIV/GUS/GUS_AFS.HTM.

Doğum öncesi genital uyarılma konusunda şu kaynak bir tartışma sunmaktadır: Catherine Blackledge, The Story of V: A Natunıl History of Feınale Sexuality (Vnin Hikâyesi: Kadın Cinselliğinin Doğal Tarihi) (New Brunswick, NJ: Rut- gers University Press, 2004).

Jung’un cinsel öncesi kavramı konusunda bakınız, C. G. Jung, “The Transformati- on of Libido" (Libidonun Dönüşümü), Collected Worhf of C. G. Jung, cilt 5, Re- ad, Herbert ve diğerlen, editörler, (New York, Pantheon Boks, 1953).

Evlilik yaşma ilişkin istatistiklere şu raporlardan ulaşılmıştır: Amerikan Nüfus Sa­yımı Bürosu, Amerikan Ticaret Bakanlığına bağlı Nüfus Sayımı Bürosu ve Ulu­sa! İstatistik Bürosu tarafından hazırlanan ’U.S. Adulls Postponing Marriage 2001" (Amerikan Yetişkinleri Evliliği Erteliyor 2001). Ingiltere “Report 2001: Population Trends 111: Marrıages: Age at Marriage by Sex and Previous Mari- tal Staıus" (Rapor 2001: Nüfus Eğilimleri 111: Evlilikler: Cinsiyete ve Önceki Medeni Hale Göre Evlilik Yaşı). Amerika, Ingiltere ve gelişmiş Ban daki diğer ülkelerden gelen sonraki raporlar, geç evlilik eğiliminin kalıcı hale geldiğini ve devam ettiğini göstermiştir.

Roma Katolik Kilisesi nin kutsanmış bakireleri konusunda daha ayrıntılı bilgi için, United States Associaıion of Consecrated Vitginsc (Amerikan Kutsanmış Bakire Birliği) başvurunuz. Bakınız Amerikan Kutsanmış Bakire Birliği internet sitesi, httpyAvww.consecratedvirgins.org.

Bekâret yeminlerinin etkililiği Peter Beamıan ile Hannah Brûcknerin "Promising the Future: Virginity Pledges as They Affect Transition to First Intercourse" (Gelecek Sözü: Bekâret Yeminlerinin İlk Cinsel Birleşmeye Geçiş Üzerindeki Etkileri) adlı makalelerinde konu edilmekledir, The American Journal of Soa- ology 106 (Chicago: University of Chicago Press, Ocak 2001).

Gitgide daha da cok sayıda kişisel anlatılara dayalı ve bilimsel çalışma, cinsel per­hizin tanımları arasında neyin cinsel etkinlik sayılıp sayılmadıgına. ne tur cin­sel etkinliklerin bekâreti kesin olarak sonlandırdığına vs. dair farklılıkları ince­lemektedir. Bunlar arasında şunlar vardır: Patricia Goodson. Sandy Suther ve diğerleri “Defining Abstinence" (Cinsel Perhizi Tanımlamak), Journal of Schoal Health 73 no. 3 (Mart 2003); Kaiser Aile Vakfı ve Sevcnteen (On Yedi) dergisi. Ser Smarts. Virginity and the First Time (Seks Bilmişleri: Bekâret ve İlk Cinsel İlişki). Henry J. Kaiser Aile Vakfı, yayın no. 3368 (Ekim 2003); Stephanie A Sanders ve June Machover Reinısch. “Would You Say You 'Had Sex’ If?" (Ne Yapmış Olsaydım “Seks Yaptım" Derdiniz?), Journal of the American Medical ,4s- sociation (Amerikan Tıp Birliği Dergisi). 281 no. 3 (20 Ocak, 1999): 275-277; M. A. Schuster, R. M. Bell ve D. E. Kanouse. “The Scxual Practices of Adoles- cenı Virgıns: Geniıal Se.vual Activities of High School Studenıs Who Havc Ne- ver Had Vaginal Intercourse" (Ergen Bakirelerin Cinsellik Uygulamaları: Hiç Vajina Birleşmesi Yaşamamış Olan I_ise Öğrencilerinin Genital Cinsel Etkinlik­leri), American Journal of Public Health (Amerikan Kamu Sağlığı Dergisi), 86 no. 11 (1996): 1570-1576; ve Israel M. Schwartz. “Se.Kual Activity Prior to Co- iıal Initiation: A Comparison Betvveen Males and Females" (Birleşme Başlangıcı Öncesinde Cinsel Etkinlik: Erkeklerle Kadınlar Arasında Bir Karşılaştırma). Archives o/Sexual Behavior (Cinsel Davranış Arşivleri), 28 no. 1 (1999): 6.3-69.

2:    Bakire Olmanın Önemi

Cok çeşitli türleri inceleyen karşılaştırmalı cinsellik biyolojisi ve toplumbilimi ko­nusunda bilgi, birçok kaynağın yansı sıra şuniarda sunulmaktadır Blackledge. The Story of V: Opcning Pandora's Box (Vnin Hikâyese Pandora'nm Kutusunu Açmak) (Londra: Weidenfeld & Nicolson, 200.3); Sarah Blaffer Hrdy, Mother Natura: Natura! Selcction & the F emele of the Speties (Doğa Ana: Doğal Seçilim & Türlerin Dişisi) (Londra: Chatto & Wmdus. 1999); Willıam G. Eberhard. Sexual Selection and Aninıal Gcnitalia (Doğul Seçilim ve Hayvanların Geniıal

Organları) (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1985); Bcttyann Kevles, Females o] the Spccies: Scx and Survtval in the Animal Kingdom (Türlerin Dişisi: Hayvanlar Aleminde Cinsellik ve Hayatta Kalma) (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1986).

insanlarda bekâret bilincinin ortaya çıkmasına ilişkin mûlkiyet/aıaerkillik kuramı konusuna giriş niteliğinde bir tartışma şu kaynakta bulunabilir: Timothy Tay­lor. Tlıe Prchistory of Sex: Four Millilin Years of Human Sexual Culture (Cinselli­ğin Tarihöncesi: İnsanın Cinsel Kültürünün Dört Milyon Yılı) (New York: Ban- tam Books. 1996). Bu konuda başka tartışmalarda şu kaynaklarda bulunabilin Shirley Ardener. “Defining Females: The Nature of V/omen in Society" (Dişileri Tanımlamak: Toplumda Kadınların Doğası), Cross-cultural Perspectivcs on Wo- mnı 4 (Kadına Çok Kültürlü Bakış Açılan 4), (Providence. Rl: Bcrg, 1993); Ot- tokar Nemccek, Virginity: Pre-Nuptial Rites and Rituals (Bekâret: Evlilik Öncesi­ne Dair Töreler ve Törenler) (New York: Philosophical Library. 1958): Elisa Ja- nine Sobo ve Sandra Bell, editörler. Celibacy, Culture, and Society: The Anthropo- logy of Sexual Abstinence (Bekârlık, Kültür ve Toplum: Cinsel Perhizin Antro­polojisi) (Madison: University of Wisconsin Press, 2001).

Aline Roussellc’in. başka konuların yanı sıra, eski dünyada tehlikeye karşı korun- masızlık ve bebek öldürülmesi konusunda sunduğu kapsamlı yorum için bakı­nız: Porneia: On Desire and the Body in Antiıjuiry (Porneia: Eski Çağda Arzu ve Bedene Dair), Felicia Pheasant, çeviren (laındra: Basil Blackvvell Ltd., 1988).

Yasa Kitabının bu kitapta yer alan İngilizce çevirisi 22:13-21 bana aittir. Yardımla­rı için Danya Ruttenbcrg'e teşekkürü borç bilirim.

3:    Himenbilim

C. Jcnny. M. L. Kııhns ve F. Arakawa. "Hymens in Newbom Female Infants" (Yeni Doğan Kız Bebeklerinde Himenler), Pediatrics (Çocuk Sağlığı). 80 (1987). do­ğuştan himen yokluğunun % 0.03’ten daha az bir sıklıkta görüldüğü tahmin edilmektedir,

Himeni evrimsel bir amacı olduğuna dair kuramlar, başka kaynakların yanı sıra şu kaynaklarda bulunabilir: Blackedge, The Story of V: Opening Pandora’s Box (Vnin Hikâyesi; Pandora’nın Kutusunu Açmak) (Londra: VVeıdenfeld & Nicol- son, 2003) ve Elaıne Morgan. The Aifuatir Apt Hypothesis (Sucul Kuyruksuz Maymun Hipotezi), (New York: Stein and Day. 1982).

Himenin şekli, büyüklüğü ve boyutlarında görülen çeşitlilik sayısız raporda tartı­şılmıştır. Bunların arasında şunlar vardır: Abby Berenson. “A Longiıudinal Srudy of Hymenal Morphology m the First 3 Years of Life" (Yaşamın İlk Üç Yı­lında Himenin Biçimi Üzerine Uzun Zamanlı Bir Araştırma), Pediatrics (Çocuk Sağlığı), 95 no. 4 (Nisan 1995): 490-6; Berenson. “Appearance of the Hymen at Birth and One Year of Age: A Longitudinal Study" (Himenin Doğumda ve Bir Yaşında Görüntüsü Üzerine Uzun Zamanlı Bir Araştırma). Pediatrics (Çocuk Sağlığı). 91 no. 4 (Nisan 199.3): 820-5; Berenson ve James J. Grady, “A Longi- rudinal Study of Hymenal Development from 3 to 9 Years of Age" (Üç Yaşın­dan Dokuz Yaşma Kadar Himen Gelişimi Üzerine Uzun Zamanlı Bir Araştır­ma). The Journal of Pediatrics (Çocuk Sağlığı Dergisi), 140 no. 5 (Mayıs 2002): 600-607; Berenson ve diğerleri, “Appearance of the Hymen ın Prepubertal

Giriş" (Ergenlik Çağı Öncesi Kızlarda Hinıenin Görüntüsü), Pediatrics (Çocuk Sağlığı). 89 no. 3 (Man 1992): 387-94; Astrid H. Heger ve diğerleri. “Appe- arance of Genitalia in Giriş Selecled for Nonabuse: Review of Hyme.nal Morp- hology and Nonspccific Findings" (Suiistimale Uğramadığı İçin Seçilen Kızlar­da Genital Organların Görünüşü: Himenin Biçimi ve Belirsiz Bulgular Üzerine İnceleme), The Journal of Pcdiatric and Adolescent Cynecology (Çocuk ve Ergen Jinekolojisi Dergisi), 15 (2002): 27-35.

Kapalı himenin kalıtımsal olarak anne tarafından geçmesini ayrıntılarla açıklayan konuyla ilgili bir durum çalışması şudur: J. R. Stelling ve diğerleri, 'Dominant Transmission of Imperforate Hymen" (Doğuştan Kapalı Himenin Baskın Ola­rak Geçmesi), Fcrtility and Sterility (Doğurganlık ve Kısırlık), 74 no. 6 (2000): 1241-44.

Kapalı hinıen teşhisi konulabilecek bazı vakalarda görülen olası cinsel tacizin an­laşılması üzerine iki makale şunlardır: C. D. Berkowitz. S. L. Elvik ve M. Lo- gan, "A Sinıulaled Acquired Imperforate Hymen Following the Genital Trauma of Sexual Abuse” (Cinsel Taciz Travması Sonrasında Kazanılmış Sahte Kapalı Himen). Clinical Pediatrics (Klinik Çocuk Saghgı). 26 (1987): 307-9 ve Anne S. Botash ve Florence Jean-Louis, "Imperforate Hymen: Congenıtal or Acqu- ired from Sexual Abuse?” (Kapalı Himen: Doğuştan mı. Yoksa Cinsel Taciz Yo­luyla mı Kazanılmış?), Pediatrics (Çocuk Sağlığı), 108 no. 3 (Eylül 2001): 53 ve sonraki birkaç sayfa.

Himen araştırması konusunda bugüne kadar yayımlanan en faydalı karşılaştırmalı çalışma şudur: Heger ve diğerleri, “Appearance of Genitalia in Giriş Selected for Nonabuse" (Suistimala Uğramadığı İçin Seçilen Kızlarda Genital Organla­rın Görünüşü). Bu bölümde tartışılan farklı himen görünüşlerinin göreceli sık­lığı. bu makalede sunulan tablolardan alınmıştır.

Farklı biçim ve görünüşleri belirlemek için kullanılan ölçütler şu kaynaktan alın­mıştır: American Academy of Pediatrics (Amerikan Çocuk Saghgı Bilimcileri Birliği), “Committee on Child Abuse and Neglect: Guidelines for the Evaluaıi- on of Sextıal Abuse of Children" (Çocuk İstismarı ve İhmalkarlığı Komitesi: Çocuklarda Cinsel İstismar Değerlendirmesinin Ana Hatları), Pediatrics (Ço­cuk Sağlığı), 103 no. I (1999): 186-191.

Bu bölümde sözü edilen olağanüstü üçlü kapalı himen konusundaki durum rapo­ru, şu tıp literatüründen alınmıştır: Chao-Hsi Lee ve Ching-Chung Liang, “Hymen Re-Formation after Hymenotomy Associated wilh Pregnancy" (Hami­lelikle İlişkili Himenotomiden Sonra Himenin Yeniden Oluşumu), Australian and Neıv Zealand Journal of Obstetrics and Gynecology (Avustralya ve Yeni Ze­landa'nın Doğum ve Jinekoloji Dergisi), 42 no. 5 (Kasım 2002): 559-560.

4:   Umursuz ve Çekişmeli Arayış

Eski ve Ortaçağ tıp literatüründe bekâretin tarihini ayrıntılı bir şekilde ele alan ya­kınlarda yazılan kaynaklar arasında şunlar vardır: Joan Cadden, The Meanings of Sex Difjerence in the Middlc Agcs (Ortaçag’da Cinsiyet Farkının Anlamları). (Cambridge University Press, 1993); Monica H. Green, "Obstetrical and Gyne- cological Texts in Middle English” (Kadın Doğum ve Jinekolojisi Konusunda Ortaçağ İngilizcesinde Yazılan Metinler), Studies in the Age of Ckaucer (Cha-

uccr Çağı Çalışmaları). 14 (1992): 53-88 ve Green'in kitabı. The Trotula: A Me­dieval Compendium of Woınen’s Medicine (Trotula Metinleri: Kadınların Tıbbı Konusunda Bir Ortaçağ Derlemesi) (Philadelphia: University of Pennsylvania Press. 2001); Ann E. Hanson, “The Medical Writers" Women" (Tıp Yazarlarının Kadını). Before Sexuality (Cinsellik Öncesi), David Halperin, editör (Princeton: Princeton University Press, 1990); Helen King. “Bound to Bleed: Artemis and Greek Wonıen* (Kanamaya Mecbur: Artemis ve Yunan Kadınlar), Images qf Wotnen in Aııtiquity (Antik Çağda Kadın İmgeleri), Averil Cameron ve Amelie Kuhrt, editörler (Detroit: Wayne State University Press, 1983): 109-27; ve King'in “Producing Woman: Hippocratic Gynecology” (Kadını Üretmek: Hi- pokrat Jinekolojisi), Womeıı in Ancicnt Socicties: An Hlusion of the Niglıt (Antik Toplumlarda Kadınlar: Gecenin Yarattığı Yanılsama), L. J. Archer ve diğerleri, editörler (Londra: Macıııillan. 1994): 102-14: Esther Lasıique ve Helen Lernay, "A Medieval Physician's Guide to Virginity" (Ortaçağ Doktorunun Bekâret Kı­lavuzu), Sex in the Middle Agcs: A Book of Essays (Ortaçağ’da Cinsellik: Dene­meler Kitabı), Joyce E. Salisbury, editör (New York: Garland Publishing, 1991); Marie H. Loughlin, Hymeneutics: Interpreting Virginity on the Early Modem Sta- ge (Himen Yorumlaması: Modern Zamanın Başlarında Bekâreti Yorumlamak), (Leıvisbuıg, PA: Bucknell University Press. 1997); Rousselle. Poıneia: On Desire and the Body in Antupüty (Pomeia: Eski Çağda Arzu ve Bedene Dair), Felicia Pheasanı, çeviren (Londra: Basil Blackwell Ltd., 1988); Sissa, Greek Virginity (Yunan Bekâreti), Arthur Goldhanımer, çeviren (Cambridge, MA: Harvard Uni­versity Press, 1990). Son olarak da Kathleen Coyne Kelly'nin şu kitabında sun­duğu muhteşem inceleme tek başına alkışı hak etmektedir: Peıforming Virgi­nity and Testing Chastity in the Middle Ages (Ortaçağ’da Bekâreti Gerçekleştir­mek ve İffeti Test Etmek), Routledge Research in Medieval Studies Series (Ro- utledge Ortaçağ Çalışmaları Dizisi) (New York: Routledge, 2000).

Çeşitli himen özelliklerinin değeri üzerine tartışmalar birçok kaynakla bulunabilir. Berenson ve diğerleri, “A Case-Control Study of Anatomic Changes Resulting from Sexual Abuse” (Cinsel Tacizin Yol Açugı Anatomik Değişimler Üzerine De­netimli Bir Durum Çalışması), American Journal of Obstetrics and Gynecology (Amerikan Kadın Doğum ve Jinekoloji Dergisi), 182 (2000): 1043-45; Berenson ve diğerleri, “Use of Hymenal Measurements in the Diagnosis of Previous Penet- ration” (Vajinaya Daha Önce Girilmiş Olduğunu Teşhis Etmede Himen Ölçüm­lerinin Kullanımı), Pediatrice (Çocuk Sağlığı). 109 no. 2 (Şubat 2002): 228-35; K. Edgardh ve K. Ormstad, “The Adolescent Hymen" (Ergen Himeni), Journal of Reproductive Medicine (Üremeye Sağlığı Dergisi), 47 no. 9 (Eylül 2002): 710-14; ve D. M. Ingram ve diğerleri, “The Relationship betvveen the Transverse Hyme­nal Orifice Diameter by the Separation Technique and Other Possible Markers of Sexual Abuse (Ayırma Yöntemi Yoluyla Elde Edilen Himen Deliğinin Enine Ça­pıyla Cinsel İstismarın Diğer Olası Göstergeleri Arasındaki İlişki), Child Abuse & Ncglecı (Çocuk istisman ve ihmalkarlığı), 25 (2001): 1090-120.

5:    Bakireyle Doktor

Spekulum muayenesi konusunu tarihsel bağlamı içerisinde ele alan kaynaklar şunları kapsamaktadır: Susan Edvvards, Eemale Sexuality and the Law: A Study of Coııstructs of Female Sexuality as They hı/brm Statute and Legal Procedurc

(Kadın Cinselliği ve Yasa: Kadın Cinselliğinin Yapılarının Kanun ve Yasal İş­lemler Üzerindeki Etkisi Konusunda Bir Çalışma). (Oxford: Martin Robertson, 1981); Toby Gelfand. Pro/essionulizing Modern Medicine: Paris Surgeons and Mc- dieal Science and Institutions (Modem Tıbbı Profesyonelleştirmek: Paris Cer­rahları ile Tıp Bilimi ve Kurumlan). (Westport. CT: Greenwood Press. 1980); Ornella Moscucci. The Science af VVbnum: Gynaecology and Gender in England. 1800-1929 (Kadın Bilimi: Ingiltere’de Jinekoloji ve Cinsiyet, 1800-1929), Scri- es: Cambridge Hisrory of Medicine (Cambridge Tıp Tarihi Dizisi). Charles Webster ve Charles Rose.nberg, editörler (Cambridge: Cambridge l'niversily Press. 1990); James V. Ricci. The Genealogy of Gynaecology (Jinekolojinin Şece­resi). (Philadeiphia: Blakislon. 1943); Peter Skegg, Lmv. Ethics, and Medicine: Studies in Medical Lav; (Yasa. Erik ve Tıp: Tıp Yasası Çalışmaları), (Oxford: Ox- ford liniversity Press. 1984).

Sanayileşmiş Batının 20. yüzyıl bağlamında bakire şifası miti üzerine bilhassa cid­di ve öğretici bir inceleme şudur: Roger Davidson, “This Pemicious Delusion: Law. Medicine. and Chıld Sexua! Abuse in Early Tivenlieth-Cenıury Scolland" (Tehlikeli Aldanma: Yirminci Yüzyıl Başlarında Iskoçya'da Yasa. Tıp ve Çocuk Cinsel Istisman), Journal ofthe Hısıory of Sexualily (Cinsellik Tarihi Dergisi). 10/1 (Ocak 2001): 62-77.     '          

Genel olarak zührevi hastalık sorunları konusunda, özellikle de çocuklarda züh­revi hastalık konusunda bakınız: Wayland Debs Hand, Magical Medicine: The Folkloru: Componcnt of Medicine in Folk Belief. Gustom, and Ritual of thc Peoples of Europe and America (Sihirsel Tıp: Avrupa ve Amerika Halklarrnın İnanışları. Gelenekleri ve Törenlerinde Folklorik Tıp Unsuru), (Berkeley. University of Califomia Press. 1980) ve Timothy Taylor. “Vencreal Dısease m Nmetecnth- Century Children" (On Dokuzuncu Yüzyıl Çocuklarında Zührevi Hastalık). Journal of Pschohıstory (Psiko-tarih Dergisi). 12/4 (İlkbahar 1985): 431-63.

Bakire şifası mitine ilişkin Güney Afrika'da bugün yaşanan sorunları ele alan bir­çok değerli kaynak arasında şu vardır: Eilecn Meier. “Child Rape in South Afri- ca" (Güney Afrika'da Çocuk Tecavüzü), Pediatnc Nursiııg (Çocuk Hemşireliği). 28/5 (2002): 532-35. Bu konuda çıkan haberler de, bilimsel bir bakış açısı sım- masa da aydınlatıcı olabilir.

Helen King'in konu incelemesi, The Disease of Virgıns: Green Sickness. Chlomsıs. and tlıe Problems of Puberty (Bakire Hastalığı: Yeşil Hastalık, Kloroz ve Ergenlik Çağı Sorunları), (New York; Routledge. 2004). lıpla kültürün kesişmesi tari­hinde bir cevherdir. Daha kısa ama yine de faydalı bir değerlendirme için bakı­nız. Robert P. Hudson, “The Biography of Disease: Lessons from Chlorosis" (Hastalığın Özgeçmişi: Klorozdan Alınacak Dersler), Fullerin of thc History of Medicine (Tıp Tarihi Bülteni), 51 (1977): 448-463.

Bu bölümün sonunda alıntılanan halk şiirinin yazan belli değildir. Şiir şu kaynak­ta bulunabilir: “A Cırrc for ye Greene Sicknesse” (Yeşil Hastalığın için Bir Şifa). Bodleian Ms. Rawlinson şair. 172, 2v.

Ortalama himen boyudan konusunda bilgi birçok kaynakta bulunabilir. Bunlann arasında şunlar vardır: Berenson ve Grady, 'A Longitudinal Study ol Hymenal Developmenı from 3 to 9 Years of Age" (Uç Yaşından Dokuz Yaşma Kadar Hi­men Gelişimi Üzenne Uzun Zamanlı Bir Araştırma), The Journal of Pediatrics (Çocuk Sağlığı Dergisi). 140 no. 5 (Mayıs 2002): 600-607; ve Susan Pokomy. “Configuration of the Prepubcrtal Hymen” (Ergenlik Öncesi Himenin Biçimi).

American Journal of Obstctrics and Gynecalogy (Amerikan Kadın Doğum ve Ji­nekoloji Dergisi), 157 /4. bolüm 1 (Ekim 1987): 950-56.

Ana akım basın, yeniden himen yapımı ameliyatları ve buna ilişkin up etiği konu­sunda makalelerle süslenmiştir. Bunun, bu kitabın hazırlanmasında başvurulan iki örneği şunlardır: Sue Ycon Choi, "Restoring Vîrginity: Hymen Rcpair Sur- gery Saves Lives at thc Expense of Deccption" (Bekâreti Yenilemek: Himen Onarma Ameliyatları Aldatma Pahasına Hayat Kurtarıyor), Issucs; Berkeley Mc- dirul Journal (Yayınlar: Berkcley Tıp Dergisi), (Sonbahar 1998). (http://www.ocf.lierkeley.edu/~issues/fall98/hymenrep.html) adresinde bulun­muştur ve Susan Oh. “Just Likc a Virgin?" (Tıpkı Bir Bakire Gibi?), Maclcan's 113/24 (Haziran 12, 2000): 44-46. Tıp mesleğinin bu konudaki kendi etik tar­tışmasına faydalı bir genel bakış için bakınız: A. Logmans ve diğerleri. “Should Doctors Reconstruct the Vaginal Introitus of Adolescent Giriş to Mimic thc Virginal State? Who Wants thc Procedure and Why" (Doktorlar Bekâret Duru­munu Taklit Etmek İçin Ergen Kızların Vajina Girişini Yeniden Yapmalı Mı? Bu İşlemi Kimler Neden İstiyor?). British Mcdicat Journal (İngiliz Tıp Dergisi). 316/7129 (7 Şubat. 1998): 459-60.

6:    Bomboş Sayfa

Belfast Queen Üniversitesinden antropolog Paloma Gay-y-BIasco'nun Jitan bekâ­reti üzerine yaptığı çalışına, Gypsics in Madrid: Sex. Gcndcr and the Peıformancc of Identity (Madrid'deki Çingeneler: Cinsellik, Cinsiyet ve Kimlik Performan­sı), (Oxford: Berg, 1999), insanı hayretler içinde bırakan örnek niteliğinde bir kaynaktır. Araştırmacının iki makalesi. "Gilano Undersıandings of Fcmale Vir- ginity: Sex and the Construction of Ethnıc Difference" (Jitanlann Kadın Bekâ­reti Anlayışları: Seks ve Etnik Ayrımın Yapılışı), Cambridge Antlıropology (Cambridge Antropoloji Dergisi), .17 no.l (1994) ve 1997 tarihli “A 'Differenı' Body? Desire and Vîrginity among Gitanos" (Farklı Bir Beden? Jitanlarda Arzu ve Bekâret), The Journal of Royal Anlhropological Institule (Kraliyet Antropoloji Enstitüsü Dergisi), no. 3, hu bolümün başında ele alman belirli inanışlar ve uy­gulamalar konusunda daha odaklanmış tartışmalar sunmaktadır.

Akranlarının kendi bekâreti hakkında (kalçalarının ve basenlerinin görüntüsü ko­nusunda düşündüklerine dayanarak) ileri sürdüğü varsayımlardan söz eden genç kadının sözleri. Kristin Haglund'dan alınmıştır: “Sexually Abstinent Afri- can American Adolescenl Females' Descriptions of Abstinence" (Cinsel Perhiz Yapan Afrikalı-Amerikah Ergen Kızların Cinsel Perhiz Tanımları), Journal of Nursing Scholarship (Hemşirelik Çalışmaları Delgisi), 35 no. 3 (2003): 231-36. Hem tıp ve sosyolojinin bekâret literatüründe hem de cinselliğe dair halk ina­nışlarında sözü geçen benzer daha birçok “görsel tanı koyma" konusu vardır. Bunun bazı örnekleri şu kaynakta bu açıdan ele alınmaktadır: Mariamne H. Whaıley ve Elissa R. Henken, Did You Hcaı Aboul The Girl Who...?: Contempo- raıy Lcgcnds. Folklore, and Humarı Sexuality (... Yapan Kızı Duydun Mu?: Çağı­mız Efsaneleri, Halk İnanışları ve İnsan Cinselliği), (New York: New York Uni- versity Press. 2000).

Bekaret testleri 20. yüzyıl öncesinde yazılmış olan çok fazla sayıda tıp metninde bulunabilir ve tarih literatüründe de uzun uzadıya tartışılmaktadır. Bunlar ara­sında şunlar sayılabilir: Clarissa W. Atkinson. "Prccious Balsam in a Fragile

Glass: The Ideology of Virginily in the Laıer Middle Ages” (Kırılgan Bir Kava­nozdaki Değerli Reçine: Ortaçag’m Sonlarında Bekâret İdeolojisi), Journal o/ Family History (Aile Tarihi Dergisi), (Yaz 1983): 131-43: Vern L Buliough ve James Brundage, editörler, The Problem of Impotence in Sexual Practices and the Medieval Church (Cinsel Uygulamalarda İktidarsızlık Sorunu ve Ortaçağ Kilise­si), (Buffalo, NY: Promeıheus Books, 1982): 135-40; Tassie Gsvilliam, “Female Fraud: Counterfeil Maidenheads in the Eightcenth Century” (Kadın Dolandın- cılığı: On Sekizinci Yüzyılda Sahte Kızlıklar), Journal of the History of Sexuality (Cinsellik Tanhı Delgisi), 6 no. 4 (1996): 518-48; Danicllc Jacquart ve Claude Thomasset, Sexuality and Medicine in the Middle Ages (Ortaçag’da Cinsellik ve Tıp), Maıthew Adamson, çeviren, (Princeton: Princeton University Press, 1988): Kelly, Peıjomıing Viıginity and Testing Chastity in the Middle Ages (Orta­çağda Bekâreti Gerçekleştirmek ve İffeti Test Etmek), Routledge Research in Medieval Sttıdies Series (Routledge Ortaçağ Çalışmaları Dizisi) (New York. Ro­utledge. 2000); King, The Disease of Vugins: Grecn Sickness. Clılomsis, and the Problems of Puberty (Bakire Hastalığı: Yeşil Hastalık, Kloroz ve Ergenlik Çağı Sorunları), (New York: Routledge, 2004); Lasıique and Lemay. "A Medieval Physician's Guide to Virginity” (Ortaçağ Doktorunun Bekâret Kılavuzu). Se.v in the Middle Ages: A Book of Essays (Ortaçag’da Cinsellik: Denemeler Kitabi). Joyce E. Salisbury, editör (New York: Garland Publishing, 1991); Lemay, Wo- nıeni Secrets: A Translation of Pseudo-Albertus Magnus’ De secretis mulicrunı with Coınmentaries (Kadınların Sırlan: Yorumlarla Sahte-Alberıus Magnus'un De secretis ınıılferunı’unun Bir Çevirisi), SUNY Series in Medieval Studies (SUNY Ortaçağ Çalışmaları Dizisi), Paul E. Szarmach, editör, (Albany: State University of New York Press, 1992); Lemay, “The Stars and Human Sexuality: Some Medieval Scientifıc Views” (Yıldızlar ve İnsan Cinselliği: Ortaçag’a Ait Bazı Bilimsel Görüşler), Isis 71 (Mart 1980): 127-37; Herbert Moller, “Voice Change in Human Biological Development” (İnsanın Biyolojik Gelişiminde Ses Değişimi), Journal of lııterdisciplinaıy History (Disiplinlerarası Tarih Dergisi), 16 no.2 (Sonbahar 1985): 239-53; Jacqueline Murray, “On the Origins and Ro­le of ‘Wise Women’ in Causes for Annulment on the Grounds of Male İmpo- tence" (‘Bilge Kadınların' Kökenleri ve Erkek iktidarsızlığı Temeline Dayanarak Evliliğin Feshinde Rolü), Jounıal of Medieval History (Ortaçağ Tarihi Dergisi), 16 (1990): 235-49; Stephen Robertson, “Signs, Marks, and Private Parts: Doc- tors, Legal Discourses. and Evidence of Rape in the United States. 1823-1930’ (Gösteıgeler, Belirtiler ve Mahrem Yerler: Amerika’da Doktorlar, Yasal Söylem­ler ve Tecavüz Kanıtı, 1823-1930), Journal of the Histoıy of Sexuality (Cinsellik Tarihi Dergisi). 9 no. 3 (1998): 345-88; Aline Rousselle, Pomcia: On Dcsire and the Body in Antiquity (Pomcia: Eski Çağda Arzu ve Bedene Dair). Felicia Phe- asant, çeviren (Londra: Basil Blackwell Ltd., 1988); Joyce E. Salisbury, “Fruitful in Singleness" (Bekârlıkta Verimlilik), Jounıal of Medieval History (Ortaçağ Ta­rihi Dergisi), 8 (1982).

Dr. Sara Paterson-Brosvn’m, kadınların ne kadannm bekâret kaybı sırasında kanadı­ğına ilişkin yaptığı resmî olmayan çalışması şu bağlamda verilmiştir: “Comrnen- tary: Education about the Hymen İs Needed" (Yorum: Hiınen Konusunda Eğitim Gereklidir), 7 Şubat 1998, British MedicalJournal (İngiliz Tıp Dergisi), s. 341.

American College of Obstetricians and Gynecologists’in (Amerikan Kadın Doğum Uzmanlan ve Jinekologlan Birliği), bir doktorun “normal" ve “değiştirilmiş'’ himeni ayırt edebilmesine ilişkin beklentileri hakkındaki açıklaması, çocuk ji­nekolojisi üzerine bir bilimsel bülten bağlanımda yapılmıştır: zVnerican College of Obstetricians and Gynecologists, Tec.hnical Bilildin No. 201: Pediatric Gyneco- logic Disonlcrs (Amerikan Kadın Doğum Uzmanlan ve Jinekologlan Birliği, Bi­limsel Bülten No. 201: Çocuklarda Jinekolojik Bozukluklar), (Washington D.C.: The College, 1995).

Dt. Abby Berenson’m genital muayenelerde göreceli olarak ne sıklıkta güvenilir cinsel taciz kanıtı bulunduğuna dair yorumlan için bakınız: Berenson ve diğer­leri, "A Case-Control Study of Anatomic Changes Resulting from Sexual Abu- se” (Cinsel Tacizin Yol Açtığı Anatomik Değişimler Üzerine Denetimli Bir Va- ka-Kontrol Çalışması), American Jounıal of Obstetrics and Gynecology (Ameri­kan Kadın Doğum ve Jinekoloji Dergisi), 182 (2000); Debarge ve diğerleri, “Examen medico-legal de 1'hymen: Etüde analytique de 384 dossiers d'experti- ses medico-legales pratiquies d l’occasion d'agressions sexuelles," Midecin Le­gale et Donımage Corporelle, 6 no. 3 (1973): 298-300. aynı tür bulgu çeşitliliği­nin tecavüz vakaları için de geçerli olduğuna dair bağımsız bir (ve çok daha es­ki) doğrulama sunmaktadır.

Himenin belirli cinsel geçmişleri yansıtabilmesine dair daha fazla tartışma şu kay­naklarda bulunabilir: S. J. Emans ve diğerleri, “Hymenal Findings in Adoles- cent Women: İmpact of Tampon Use and Consensual Sexual Activity" (Ergen Kadınlarda Himen Bulgulan: Tampon Kullanımının ve Rızalı Cinsel Etkinliğin Etkileri), Jounıal of Pediaırics (Çocuk Sağlığı Dergisi). 125 (1994); Felicity Go- odyear-Snıith ve Tannis Laidlaw, “Can Tampon Use Cause Hymen Changes in Giriş Who Have Not Had Sexual Intercourse? A Review of the Literatüre” (Cinsel Birleşme Yaşamamış Kızlarda Tampon Kullanımı Himende Değişikliğe Yol Açar Mı? Bir Literatür Taraması). Fomısic Science International (Uluslarara­sı Adli Tıp Bilimi Dergisi), 94 no. 1-2 (1998); Edgardh ve Ormstad, “The Ado- lescent Hymen” (Ergen Himeni), Journal of Reproductive Medicine (Üremeye Sağlığı Dergisi), 47 no. 9 (Eylül 2002).

Pratisyen doktor eğitimini ve himenin durumları konusundaki inanışları ele alan British Medical Jounıal (İngiliz Tıp Dergisi) makalesi şu kaynakta yer alır: Em- ma Curtis ve Camille San Lazaro, “Appearance of the Hymen in Adolescents İs Not Well Documented” (Ergenlerde Himenin Görünüşü İyi Belgelenmemiştir), British Medical Jounıal (27 Şubat 1999), 605.

Bu bölümde sözü edilen. Jan Paradise’m yönettiği araştırmalar şunlardır: Paradise ve diğerleri. “Assessments of Giriş' Genital Findings and the Likelihood of Se- xual Abuse: Agreement Among Physicians Self-rated as Skilled” (Kızların Ge­nital Organlanna İlişkin Bulguların Değerlendirilmesi ve Cinsel İstismar Olası­lığı: Kendilerini Yetenekli Olarak Belirleyen Doktorlar Arasında Fikir Birliği), Arclıives of Pediatric and Adolescent Medicine (Çocuk ve Ergen Hastalıkları Tıp Arşivleri), 151 no. 9. (1997): 883-91 ve Paradise ve diğerlen, “İnfluence of History on Physicians' Intcrpretation of Giriş' Genital Findings” (Geçmişe Dair Bilginin Dokıorlann, Kızlann Genital Organlanna İlişkin Bulgulan Yonımla- ması Üzerindeki Etkisi), Pediaırics (Çocuk Sağlığı), 103 no. 5 bölüm 1, (1999): 980-986.

Bu bölümün başlığının alındığı ve bölümün sonunda tartışılan kısa öykü. Isak Di- nesen'dendir: “The Blank Page" (Bomboş Sayfa), Last Talcs (Son Masallar), (New York, Random House, İne., 1957): 99-106.

7:   Açılış Gecesi

Evlilik ve evlilik gelenekleri tarihi konusunda sayısız iyi kaynak arasından şunlar vardır: Nancy E Cotı. Public Vınvs: A Hışlan af Marriagc and the Nalion (Halk İçinde Yeminler: Bir Evlilik ve Ulus Tarihi), (Cambridge. MA' Harvard Univer- sity Press. 2003): Chrys Ingraham, \Vhilc VVcddings: Romaming Hcterosexualily in Popular Cultuır (Beyaz Düğünler: Popüler Kültürde Heteroseksûelligin Roman­tikleştirilmesi). (New York: Routledge, 1999): Wendy Leeds-Hunvitz, W?dding as Tcxt: Communicating Cultural Idenlitics through Ritual (Metin Olarak Düğün: Tören Yoluyla Kültürel Kimlikleri iletişime Geçirmek). (Mahwah. NJ: Lavı-rence Erlhaum Associates, 2002); Gcorge Ryley Scott, Curious Custonıs af 5ex & Mani- age (İlginç Cinsellik ve Evlilik Gelenekleri). (Londra: Senate, 1995).

Geçiş törenleri konusundaki antropoloji literatürü tam anlamıyla Amold van Gennep’in şu kaynağıyla başlar: The Ritcs ofPassagc (Geçiş Törenleri), Monika Vizedom ve Gabrielle L. Caffee, çevirenler, (Chicago:University ol Chicago Press. 1975). Buna eşlik edebilecek yararlı bir kitap ise şudur: Louise Carus Mahdi, Nancy Geyer Christopher ve Michael Meadc, editörler, Crossroads: The Quest far Contempoıary Riles of Passage (Kavşaklar: Günümüz Geçiş Törenleri Araştırması), (Chicago: Öpen Court, 1996).

Bekâret kaybı anlatılan üzerine çeşitli tanışmalar şu kaynaklarda bulunabilir: Françoise Barret-Ducroq. Love in thc Time of Vicıoria. Sexualüy, Class, and Goı- der in Nineleenlh-Cenıury Landon (Viklorya Zamanında Aşk: On Dokuzuncu Yüzyıl Londrasmda Cinsellik. Sınıf ve Cinsiyet). John Howe, çeviren, (New York: Penguin Books, 1992); Karen Bouris, The First Time: \Vomcn Spcak Ouı Aboul Losing Their Virgiııity (İlk Kez: Kadınlar Bekâretlerini Kaybetmeleri Ko­nusunda Konuşuyor). Emeryville. GA: Conari Press, 1993); Louis M. Crosier. Losing İt: The Virgiııity Myth (Bekâreti Kaybetmek: Bekâret Mili), (Washington D.C.: Avocus Publishing. İne.. 1993); Gınger S. Frost. Promises Broltcıı: Couns- İlip, Class. and Culturr in Viclorian England (Bozulan Vaatler: Viktorya Dönemi Ingilıeresinde Kur. Sınıf ve Kültür), Victonan Literatüre and Culture Serics (Viklorya Dönemi Edebiyatı ve Kültürü Dizisi). Herbcrt Tucker ve Jerome McGann, dizi editörleri, (Charlottesville: Unıversity Press ol Virginıa, 1995); Alice Schlegel. “The Social Criteria of Adulıhood (Yetişkinliğin Toplumsal Öl­çütleri), Human Developmenı (İnsan Gelişimi), 41 (1999): 323-25; Sharon Thompson. Going Ali ılır Way: Teemıgc Giıis’ Tales of Sex, Romancc. and Preg- ntmey (Sonuna Kadar Gitmek: Ergen Kızların Cinsellik. Aşk ve Hamilelik Hi­kâyeleri), (Ncw York: Hill and Wang, 1996) ve “Pıuting a Big Thing into a Litt- le Hole: Tcenage Giriş Accoıınts of Se.vual Initiation" (Büyük Bir Şeyi Küçücük Bir Deliğe Sokmak: Ergen Kızların Cinsellik Başlangıcı Tarifleri), The Journal of Sex Research (Cinsellik Araştırmaları Dergisi), 27/3 (Ağustos 1990): 341-61.

Tıp, sosyoloji ve nüfusbilim literatürlerinde, ergenlerin hamileliği ve çocuk do­ğurması konusunda yapılan birçok istatistik incelemesi arasında iki faydalı kaynak şunlardır: Sushecla Singh ve Jacqueline Darroch, “Adolesccnt Preg- nancy and Childbearing: Levels and Trends in Developcd Countries" (Gelişmiş Ülkelerde Ergenlerde Hamilelik ve Çocuk Doğurma Seviyeleri ve Eğilimleri). Family Planning Pcrspcctıvcs (Aile Planlamasında Bakış Açılan). 32/1 (2000): 14-23; Stephanie Ventura ve diğerleri, “Trends in Pregnancy Rates for the Uni­ted States. 1976-97: An Updaıe" (Amerika'da Hamilelik Oranlannda Eğilimler.

1976-97), National Vital Statistics Rcports (Ulusal Hayati İstatistik Raporları). 49/4 (2001): 1-10.

Günümüzde bekâret kaybı konusunda en çok araştırma yapmış olan Batılı bilgin, Vanderbilt Ûniversitesi'nde sosyolog Laura M. Carpcnıerdır. Kitabı. Virginity Loss: An Intimate Portrait oj First Sexua! Experiences (Bekâret Kaybı: İlk Cinsel Deneyimlerin Samimi Bir Betimlemesi), 2005’te. Ncw York University Press ta­rafından basılmıştır. Aynca bakınız: Carpenter, “Gender and thc Social Const- ruetion of Virginity Loss in the Contetnporary United States" (Günümüz Ame- rikasmda Cinsiyet ve Bekâret Kaybının Toplumsal Yapımı), Gender & Society (Cinsiyet & Toplum), 16/3 (2002): 345-65; “The Ambiguity of 'Having Sex’: The Subjective Experience of Virginity Loss in the United States" (‘Seks Yapma’ Konusundaki Belirsizlik: Amerika’da Öznel Bekâret Kaybı Deneyimi), The Jo­urnal oj Sac Research (Cinsellik Araştırması Dergisi), 38/2 (2001): 127-39; “The First Time / Das Erstes Mal: Approaches to Sexuality in U.S. and German Teen Magazines" (İlk Kez: Amerikan ve Alman Gençlik Dergilerinde Cinsellik Yaklaşımı). Yoııtlı & Society (Gençlik & Toplum). 32/3 (2001): 31-61; “From Giriş into Women: Scripts for Scxuality and Romance in Seventeen Magazine. 1974-1994" (Kızlıktan Kadınlığa: Seventeen Dergisinde Cinsellik ve Aşk Senar­yoları. 1974-1994), The Journal of Scx Research (Cinsellik Araştırması Dergisi), 35/2 (1998): 158-68.

Çeyiz ve başlık konularında birbiriyle bağlantılı (ama aynı olmayan) çalışmalar için bakınız: Jack Goody ve Stanley J. Tambiah. editörler, Brideıvealth and Doıvry (Başlık ve Çeyiz). Cambridge Papers in Social Anıhropology (Cambrid- ge Toplumsal Antropoloji Yazılan), no. 7 (Cambridge: Cambridge University Press. 1973); Karen Erickscn Paige. "Virginity Rituals and Chastity Control du- ring Puberty: Cross-Cultural Pattems’ (Ergenlik Döneminde Bekâret Törenleri ve iffet Denetimi: Kültürler Arası Örnekler). Menarche: The Transitionjrmn Girl to VVoman (Âdet Başlangıcı: Kızlıktan Kadınlığa Geçiş), Sharon Golub. editör (Lexington. KY: D.C. Health, 1983): 155-74; Jane Schneider. “Of Vigilance and Virgins: Honor, Shame. and Access to Resources in Mediterrenean Societies" (Uyanıklığa ve Bakirelere Dair. Akdeniz Toplumlannda Namus. Utanç ve Kay­naklara Erişim), Ethnology (Irkbilim), 10 (1971): 1-24; Lawrcnce Stone, The Family. Sex. and Marriage in England 1500-1800 (İngiltere’de Aile. Cinsellik ve Evlilik 1500-1800), (Ncw York: Harper and Row. 1977); Randolph Trumbach, The Rise of the Egalitarian Family (Eşitlikçi Ailenin Yükselişi), (New York: Aca- demic Press, 1978).

Bekâret, çeyiz, toplumsal konum ve toplumsal yönetim arasındaki özel ilişki ko­nusundaki literatürde Alice Schlegel’in çalışmaları özel ilgiyi hak etmektedir, özellikle de şu eserleri: “Status, Property. and the Value of Virginity" (Toplum­sal Konum, Mülkiyet ve Bekâretin Değeri), American Ethnologist (Amerikan Irkbilimci). 18 (1991): 719-34; “The Cultural Management of Adolesccnt Se- xuality" (Ergen Cinselliğinin Yönetimi), Sexual Naturc Sexual Culture (Cinsel Doğa Cinsel Kültür), Paul R. Abramson ve Steven D. Pinkerton. editörler, (Chicago: University of Chicago Press, 1995:177-94; “The Chaste Adolesccnt" (İffetli Ergen). Celibacy, Culture. and Socicty: The Anthropology of Sexual Absti- nence (Bekârlık, Kültür ve Toplum: Cinsel Perhizin Antropolojisi), Elisa J. Sobo ve Sandra Bell, editörler, (Madison: The University of Wisconsin Press, 2001): 87-103.

Bekaret kaybına gösterilen tepkileri tartışan kaynakların seçilmiş bir listesi şunları kapsamaktadır: İsimsiz, Aristotle's Master-Piece; or, the Sccrets of Ceneration Disp- layed in .Ali tlıe Parts Thereof (Aristo'nun Başyapıtı ya da Bunun Bütün Bölümle­rinde Sergilenen Üremenin Sırlan), (Londra: For WB. 1695); Talmud, Tractate Ketubot, cilt 11, The Steinsaltz Edition (Steirısaltz Baskısı), (New York: Random Housc, 1996); Blackledge, The Story ofV: Opening Pandorai Hox (Vnin Hikâye­si: Pandora’nın Kutusunu Açmak) (Londra: Weidenfeld & Nicolson. 2004); Ruth Boddcn-Heidrich ve diğerleri, “Whal Does a Young Girl Experience in Her First Gynecological Examination? Study on the Relationship betvveen Anxiety and Pain" (Genç Bir Kız İlk Jinekoloji Muayenesinde Ne Yaşamaktadır? Endi­şeyle Acı Arasındaki İlişkiye Dair Araştırma), Journal of Pediatric and Adolesccnt Cynecology (Çocuk ve Ergen Jinekolojisi Dergisi), 13/3 (Ağustos 2000): 139-42; Cowan, The Science of a New Life (Yeni Bir Yaşamın Bilimi), (New York: Cowan & Company, Publishers, 1880); Dickson ve diğerleri, 'First Sexual Intercourse: Age, Coercion, and Later Regrets Reported by a Birth Cohort” (İlk Cinsel Birleş­me: Yaş. Zorlama ve Aynı Yaş Grubunun Anlattığı Sonradan Yaşanılan Pişman­lıklar), British Medical Journal (İngiliz Tıp Dergisi), 316 (3 Ocak 1998): 29-33; Sigmund Freud. “The Taboo on Virginity" (Bekâret Tabusu), Scxuality and Psychology of Love (Cinsellik ve. Aşk Psikolojisi), Philip Reiff, editör, (New York: Simon and Schuster, 1963); Goodyear-Smith ve Laidlasv; “Can Tampon Use Ca- use Hymen Changes in Giriş Who Have Not Had Sexual Intervourse? A Review of the Literatüre" (Cinsel Birleşme Yaşamamış Kızlarda Tampon Kullanımı Hi- mendc Değişikliğe Yol Açar Mı? Bir Literatür Taraması), Forensic Science Inter­national (Uluslararası Adli Tıp Bilimi Dergisi), 94 no. 1-2 (1998): 148-53; Dan- nah Gresh, And the Bride VVore White: Seven Secrcts to Scxual Pıırity (Ve Gelin Be­yaz Giydi: Cinsel Saflığın Beş Sim), (Chicago: Moody Publishers, 2002); Carol Groneman, Nymphomania: A History (Nemfomanyaklıgın Tarihçesi), (New York: W. W. Norton, 2000); Deanna Holtzman ve Nancy Kulish. “A Brief Com- munication on Defloration" (Kızlık Bozma Konusunda Kısa Bir Yazı), Psycho- analytic ÇJuaıterly (Psikanaliz Dergisi), LXXU (2003): 477-82; Bronwen Lich- tenstein, “Vuginity Disçourse in the AIDS Era: A Case Analysis of Sexual Initi- ation Aftershock" (AIDS Çağında Bekâret Söylemi: Cinsel Başlangıç Sonrası Sok Konusunda Bir Durum incelemesi), National VVomenk Studies Association Journal (Ulusal Kadın Araştırmaları Birliği Dergisi), 12/2 (Yaz 2000): 52-69; Marie Sto- pes, Married Love: A Ncw Contribution lo the Solution of Scx DiJJıculties, 19. Baskı (Evli Aşk: Sekste Yaşanan Zorlukların Çözümüne Yeni Bir Katkı), (New York: G. P Putnam's Sons, 1931): 30; Thompson, Going Ali the Way: Tcenage Giriş’ Ta- les of Sex, Romance, and Pregnancy (Sonuna Kadar Gitmek: Ergen Kızların Cin­sellik, Aşk ve Hamilelik Hikâyeleri) ve “Putting a Big Thing into a Little Hole: Teenage Giriş’ Accounts of Sexual Initiation" (Büyük Bir Şeyi Küçücük Bir Deli­ğe Sokmak: Ergen Kızların Cinsellik Başlangıcı Tarifleri); D. L. Weis, “The Ex- perience of Pain during Women’s First Sexual Intercourse: Cultural Mythology about Female Sexual Initiation" (Kadınların İlk Cinsel Birleşme Sırasında Acı Yaşaması: Kadınlarda Cinsellik Başlangıcına Dair Kültürel Mitoloji), Archives of Scxual Behavior (Cinsel Davranış Arşivleri), 14/5 (1985): 421-38; Daniel Wight ve diğerleri, “Extent of Regretted Sexual Intercourse among Young Teenagers in Scotland: A Cross Sectional Survey" (Iskoçya'da Genç Ergenler Arasında Cinsel Birleşme Konusunda Pişmanlık Yaşama Oranı: Bir Kesit Çalışması), British Me- dicalJournal (İngiliz Tıp Dergisi). 320 (6 Mayıs 2000): 1243-44.

8:    Bir Şekilde Bedenden Ote, 9: Cennet ve Dünya

Bu iki bölüm büyük ölçüde Hıristiyanlık konusuyla ilgili olduğu ve aynı kaynak­lan paylaştığı için, ayni listeleri tekrarlamaktansa kaynakçalannı birleştirmeye karar verdim.

Hıristiyanlık öncesi zamana ilişkin çok sayıda değerli kaynak arasında şunlar var­dır: Mary Beard, "The Sexual Status of Vestal Virgins” (Vesla Bakirelerinin Cinsel Konumu), The Journal of Roman Studies (Roma Araştırmaları Dergisi), 70 (1980): 12-27; David Biale, Eros and the Jews: From Biblical Israel to Conlempo- rary America (Eros ve Yahudiler: İncil İsrail’inden Günümüz Amerikasma), (New York: Basic Books, 1992); Daniel Boyarın. Camal Israel: Reading Sex in Tal- mudic Culture (Şehevi İsrail: Talmud Kültüründe Cinselliği Okumak), (Berkeley: Universiıy of Califomia Press, 1995); Peter L Brown, The Body and Society: Men, Women, and Sexual Renunciation in Early Christianity (Beden ve Toplum: Hıristi­yanlığın Başlangıcında Erkekler, Kadınlar ve Cinsellikten Feragat Etme). (New York: Columbia Universiıy Press, 1988); Henri Crouzel. Origen: The Life and Thought of the First Creat Theologian (Origen: İlk Büyük Tannbilimcinin Yaşamı ve Düşüncesi), A. S. VVorrall, çeviren, (San Francisco: Harper and Row, 1989); Judith Hallet, Fathers and Daughters in Roman Society: Womcn and the Elite Fa­mily (Roma Toplumunda Babalar ve Kızlan: Kadınlar ve Seçkinler Sınıfı Ailesi), (Princeton, NJ: Princeton Universiıy Press, 1984); Lesley Hazleton, Mary: A Flesh-and-Blood Biography of the Virgin Mother (Meryem: Bakire Ananın Kanh Canh Yaşam Öyküsü), (Neve York: Bloomsbury, 2004); Mary R. Lefkovvitz ve Maureen B. Fanı. WomenS Life in Greece & Rome: A Source Book in Translatian, 2. baskı (Yunanistan'da ve Roma'da Kadınlann Yaşamı: Çeviride Bir Kaynak Kitap), (Baltimore: Johns Hopkins Universiıy Press, 1992); Sarah Pomeroy, Goddesses, Whores, Wives, and Slaves (Tanrıçalar, Orospular, Kanlar ve Köleler), (New York: Schocken, 1975); Aline Rousselle, Pomeio: On Desire and the Body in Antüjuity (Pomeia: Eski Çağda Arzu ve Bedene Dair), Felicia Pheasant, çeviren (Londra: Basil Blackwell Ltd., 1988); Sissa, Greek Virginity (Yunan Bekâreti). Arthur Gold- hammer, çeviren (Cambridgc, MA: Harvard Universiıy Press, 1990).

Hıristiyanlığın ilk zamanlanna ilişkin incelemeler ve aynntıh okumalar şu kay­naklarda bulunabilir: Kerslin Aspegren, The Male Woman: A Feminine İdeal in the Early Church (Erkeksi Kadın: Kilisenin Başlangıcında Kadınlık İdeali), Re­ne Kieffer, editör, (Stockholm: Almqvist & YViksell International, 1990); Au- gusline, Holy Virginity in Marriage and Virginity: The Excellcnce of Marriage, Holy Virginity. The Exccllence of Widowhood, Adulterous Marriages. Continence (Evlilikte Kutsal Bekâret ve Bekâret: Evliliğin Mükemmelliği, Kutsal Bekâret, Dulluğun Mükemmelliği, Zina içeren Evlilikler, İtidal), David G. Hunler, edi­tör, Ray Keamey, çeviren; The Works of Saint Aııgustine: A Translation for the Twenty-first Century (Aziz Augustine’in Eserleri: Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Bir Çeviri), cilt 1/9, Auguslinian Heriıage Institute (Augustine Mirası Enstitüsü), (Hyde Park, NY: New City Press, 1999); Brown, The Body and Society: Men, VVomen, and Sexual Renunciation in Early Christianity (Beden ve Toplum: Hıris­tiyanlığın Başlangıcında Erkekler, Kadınlar ve Cinsellikten Feragat Etme); Eli- zabeth Castelli, “Virginity and Ils Meaning for Women’s Sexualily in Early Christianity” (Hıristiyanlığın Başlarında Bekâret ve Bekâretin Kadın Cinselliği İçin Taşıdığı Anlam), Journal of Feminist Studies in Religion (Feminist Din Ça­lışmaları Dergisi), 2 (1986): 61-88: Kale Cooper, The Virgin and the Bride: ide-

alized Womanhood in Late Anti<[uity (Bakire ve Gelin: Antik Çağda İdealleştiril­miş Kadınlık), (Cambridge, MA: Harvard University Press. 1996); Susanna Elm, "Viıgins of God": The Making of Asceiicism in Lale Antirjuity (“Tann'nın Ba­kireleri": Antik Çağda Çileciğin Gelişmesi), (Oxford: Clarendon Press, 1994); Roberta Gilchrist, Gendcr and Maierial Culture: The Archacology of Religious Women (Cinsiyet ve Maddesel Kültür: Dindar Kadınlar Üzerine Arkeoloji). (Londra: Routledge, 1994); Joyce N. Hillgarıh, The Convcrsion of V/eslt-m Euro- pe, 350-750 (Batı Avrupa’nın Hıristiyanlığa Geçmesi. 350-750), (Englevvood Çliffs. NJ: Prentice-Hall, 1969); Elisabeth Sehüssler Fiorcnza, İn Memory of Her: A Feminist Theological Reeonstnıction of Christian Origins (Onun Anısına: Hıristiyan Kökenlerin Feminist Bir Bakış Açısında Tannbilinıscl Olarak Bir Ye­niden Yapılandırılması), (New York; Crossroads, 1985); TertuIIian, De Virginı- bus Velnndis. Corpus Scriptorum Ecclesiasıicorum Latinorunı 76. V. Bulhart, editör, (Viyana: Hölder-Pichler-Tempsky, 1957).

Rahip ve rahibelerin tarihi çoğu zaman özel ve olağandışıdır ama orta çağın kilise yaşamına ilişkin kolay anlaşılabilen birçok çalışma vardır: John Bugge, Viiğini- tas: An Essay in the History of a Medieval İdeal (Bekâretler: Ortaçağ’a Ait Bir İde­alin Tarihine Dair Bir Deneme), International Archives ol the History of İdeas (Fikirlerin Tarihi Konusunda Uluslararası Arşivler), no. 17. (The Haguc: Mar- linııs Nijhoff. 1975); David Herlihy, Medieval Households (Ortaçağ Haneleri), (Cambridge: Harvard University Press. 1985); Andrevv Macleish. editör, The Medieval Moncısteıy (Ortaçağda Manastır), (Sı. Cloud, MN: North Star Press, 1988); Penelope D. Johnson, Equal in Monastic Profession: Religious Women in Medieval France (Manastır Mesleğinde Eşitlik: Ortaçağ Fransası’nda Dindar Ka­dınlar), (Chicago: University of Chicago Press, 1991); Friedrich Kempf, Hans- Georg Beck ve Josef Andreas Jungmann, The Churth ın the Age of Feudalism (Derebeylik Çağında Kilise), (New York: Seabury Press, 1980); Henrietta Ley- ser, Hermits and the New Monasticism: A Study of Religious Conınıunıtıes in Wes- tern Europe. 1000-1150 (Keşişler ve Yeni Manastır Yaşamı: Batı Avrupa'da Din­dar Topluluklar Üzerine Bir Araştırma, 1000-1150). (New York: St. Martin’s. 1984); Joan Morris. The Lady Was a Bishop: The History ofWomen with Clerical Ordination and theJurisdiction of Bishops (Hanımefendi Bir Piskopostu: Papazlı­ğa Atanan Kadınların ve Piskoposların Yetkilerinin Tarihi), (Ncw York: Mac- Millan, 1973); Elizabeth Alvilda Petroff, editör, Medieval Women's Visionary Li­teratüre (Ortaçağ Kadınlarının Hayali Edebiyatı), (New York: Oxford Univer­sity Press, 1986); Eileen Power, Medieval English Nunneries, 1275-1535 (Orta­çağda İngiliz Rahibe Manastırları, 1275-1535), (Cambridge: Cambridge Uni­versity Press, 1922); Suzanne Fonay VVemple, Wonıen in Frankish Society: Mar- riage and the Cloister, 500-900 (Frenk Toplumunda Kadınlar: Evlilik ve Manas­tır Yaşamı, 500-900), (Philadelphia: University of Pennsylvania Press. 1981); Donald YVcinstein ve Rudolph M. Bell, Sdints and Society: The Two Worlds of Wcstem Christcndom, 1000-1700 (Aziz(e)ler ve Toplum: Batı da İki Hıristiyan­lık Alemi. 1000-1700), (Chicago: University of Chicago Press, 1982); Ulrike Weithaus, editör, Maps of Flesh and Light: The Religious Experience of Medieval Womcn Mystics (Beden ve İşık Haritaları: Ortaçağda Gizemci Kadınların Dinî Deneyimleri), (Syracuse: Syracuse University Press, 1993).

Bu iki bölüm, özellikle kadınların manastır yaşamı üzerine ömek niteliğinde ça­lışmalar sunan JoAnn McNamara’ya çok şey borçludur. Bu kaynaklar şunlan kapsamaktadır: A Neıv Song: Ctlibate Women in the First Time Cltnstian Centu- rics (Yeni Bir Şarkı: Hıristiyanlığın İlk Üç Yüzyılında Cinsellikten Uzak Duran Kadınlar), (New York: Havvortlı Press, 1983) ve Sisters in Aroıs: Catlıoiie Nuns through Two Millenia (Silahlı Kız Kardeşler: İki Bin Yıl Boyunca Katolik Rahibe­ler), (Cambridgc. MA: Harvard Universiıy Press. 1996).

Ortaçağ’da dinin özellikle cinsellikle ilgili yönleri konusunda bakınız: James A. Brundage, Law, Sex. and Christian Society in Medieval Europe (Ortaçağ Avrupa- sı'nda Yasa, Cinsellik ve Hıristiyanlık Toplumu), (Chicago: University of Chi­cago Press, 1987); Bullough ve Brundage, editörler. Sexual Practiees and the Medieval Church (Cinsel Etkinlikler ve Ortaçağ Kilisesi), (Buffalo, NY: Promet- heus Books, 1982); Graciela Daichman, İVayıvard Nuns in Medieval Literatüre (Ortaçağ Edebiyatında İnatçı Rahibeler), (Syracuse, NY: Syracuse University Press. 1986); Dyan Elliolt. Spiritual Marriage: Sexual Abstinenee in Medieval V/edlock (Tinsel Evlilik: Ortaçağ izdivacında Cinsel Perhiz), (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1993); Guido Ruggiero, The Boundarics of Eros: Sex, Criıııe, and Seaıality in Renaissance Vimice (Erosun Sınırlan: Rönesans Ve- nedik'inde Seks. Suç ve Cinsellik), (New York: Oxlord University Press. 1985).

Şehiı bakireler konusunda bakmız: Peter Brown. The Cult of the Saints: Its Rise and Function in Latin Christianity (Aziz(e)Ier Kültü: Latin Hıristiyanlığında Yükse­lişi ve İşlevi), (Chicago: University of Chicago Press, 1981); Hippolyte Deleha- ye, The Legcnds o/ the Saints: An Introduction ta Hagiography (Aziz(e)lerin Efsa­neleri: Hagiyografiye Giriş), V. M. Cravvford. çeviren, (Nötre Danıe, İN: Univer­sity of Nötre Dame Press, 1961); Mand Bumett Mclnerney, Eloyuent Vlıgins: From Thecla to Joan of An (Thccia’dan Jeanne d’Arch'a Kadar Etkili Bakireler). (New York: Palgrave Macmillan. 2003); Karen A. Winstead, Virgin Martyrs: Le­ğendi of Sainthood in Late Medieval England (Şehit Bakireler: Ortaçağın Sonla- nnda Ingiltere'de Azizlik Efsaneleri), (Ithaca. NY: Comell University Press. 1997); Jocelyn Wogan-Browne, “Saints’ Lives and the Female Reader (Azizele- rin Yaşanılan ve Kadın Okur), Forum for Modern Laııguage Studies (Modem Diller Araştırma Forumu), 27 (1991): 314-32.

Meryem ve Protoevangelion konusunda bakınız: Biale, Eros and tlıe Jews: From Bib- lical Israel to Contenıporary America (Eros ve Yahudiler: İncil İsrail'inden Gü­nümüz Amerikasına); Carnal Israel: Reading Sex in Tahnudie Culture (Şehevi İs­rail: Talmud Kültüründe Cinselliği Okumak); Howard Eilberg-Schvvartz, edi­tör, People of the Body: Jews and Judaisnı from an Embodied Perspective (Bedenin İnsanlan: Bedensel Bir Bakış Açısından Yahudiler ve Yahudilik), SUNY Series. The Body in Culture, History, and Religion (SUNY Dizisi: Kültür, Tarih ve Din­de Beden), (Albany: SUNY Press, 1992); J. K. Elliolt, editör, The Apocryphal New Testament: A Collection of Apocryphal Christian Literatüre in English Trans- lalion (Apokrifal Yeni Ahit: İngilizce’ye Çevrilmiş Apokrifal Hıristiyan Literatü­rü Derlemesi), (Oxford: Clarendon Press. 1993); Beverly Roberts Gavcnta. Mary: Climpses of the Mother of fesus (Meryem: Isa'nın Annesine Kısa Bakışlar), (Columbia: University of South Carolina Press. 1995); Ronald E Hock, The In- faney Cospels of James and Thonıas: Introductian, Greek Text, English Translation, and Notes (James ve Thomas'm Isa'nın Bebekliğine Dair İncilleri: Giriş, Yunan­ca Metin, İngilizce Çevirisi ve Açıklamalar), Scholars Bibie (Alimler İncili). (Sanla Rosa, CA: Polebridge Press, 1995); Mary Fosken, A Virgin Conceived: Mary and Classical Represenuıtions of Virginity (Bir Bakire Tasarlandı: Meryem

ve Bekâretin Klasik Temsilleri), (Bloomington: Indiana University Press, 2002); Jacob Neusner, The Mishnuh: A Neıv Translution (Mişna: Yeni Bir Çeviri), (New İlaven. CT: Yale University Press, 1988); Jaroslav Pelikan, Mary through the Centuries: Her Place in the History of Culture (Yüzyıllar Boyunca Meryem: Kül­tür Tarihindeki Yen), (New Havcn, CT: Yale University Press, 1996); Jane Schabcrg. The lllegilimacy of Jesus: A Feminist Theological Interpretation of the Jnfancy Nurrotives (İsa'nın Gayri-meşruhığu: İsa'nın Bebekliği Anlatılannm Fe­minist Tannbilitnsel Bir Açıdan Yorumu), (San Francisco: Harper & Row, 1987); Maria Wamer, Alone of Ali Her Sex: The Myth and Cult of the Virgin Mary (Bütün Kadınlar İçinde Tek: Bakire Meryem Mili ve Kültü), (New York: Vinta- ge Books, 1983).

Kontes ErzsCbet Bâıhory nin yaşamı ve işlediği suçlan inceleyen yaşam öyküsü kaynaklan mantıklı olarak yaygındır ama faydalı olanlar çok nadirdir. Oldukça güvenilir ve anlaması kolay olan iki kaynak şunlardır: Raymond T. McNally, Dracula Was a Woman: In Search of the Blood Countess of Transylvania (Dracula Bir Kadındı: Transilvanya'da Kan Kontesi Arayışı), (New York: McGraw-Hill, 1983); Tony Thorne, Countess Dracula: The Life and Times of the Blood Coun tess, Elisabeth Bathory (Kontes Dracula: Kan Kontesi Elisabeth Bathory'nin Ya­şamı ve Zamanı), (Londra: Bloomsbury, 1997).

Jus prinıae noetis ve bunun bıraktığı miras konusunu ele alan üç büyük kasmak şunlardır: Alain Boureau, The Lord’s First Night: The Myth of the Droit de Cuissa- ge (Lordun İlk Gece Hakkı: Droit de Cuissage Mili), Lydia G. Cochrane, çevi­ren, (Chicago: University of Chicago Press. 1998); Eleanor Palermo Litvack, Le Droit de Seigneur in European and American Literatüre from the Sevcntecnth thro­ugh the Tıventieth Ccntury (On Yedinci Yüzyıldan Yirminci Yüzyıla Kadar Avrupa ve Amerikan Edebiyatında Lordun İlk Gece Hakkı), (Birmingham, AL: Sununa Publications, İne., 1984); Jörg VVettlaufer, Das Herrenrecht der ersten Nacht: Hochzeit, Hetrschaft und Heiratszins im Mittlcaltcr und in der frühen Neuzcit, Campus Historische Studient Band 27, (Frankfurt: Campus Verlag, 1999).

10: Daha Ünce Hiçbir Adamın Gitmediği Yere Gitmek

Kraliçe I. Elizabeth konusunda literatür çok fazladır. Bu kitapta kullanılan kay­naklar daha çok, ciddi ölçüde ya da sadece kraliçenin yaşamında ve yönetimin­de cinselliğin oynadığı rol üzerine yoğunlaşan eserler olmuştur. Bunlar şunları kapsar: Susan Doran, Monarchy and Matrimony: The Courtships of Elizabeth I (Monarşi ve İzdivaç: I. Elizabelh'in Gönül ilişkileri), (New York: Routledge. 1996); Susan Doran ve Thomas S. Freenıan, editörler, The Myth of Elizabeth (Elizabeth Miti), (New York: Palgrave Macmillan, 2003); Helen Hacken, Virgin Mother, Maiden Quccn: Elizabeth I and the Cult of the Virgin Mary (Bakire Anne, Kız Kraliçe: 1. Elizabeth ve Bakire Meryem Kültü), (Basingstoke, İngiltere: Macmillan. 1995); Christopher Hibbert, The Virgin Queen: The Personal History of Elizabeth I (Bakire Kraliçe: 1. Elizabelh'in Kişisel Tarihi), (New York: Viking. 1990); John N. King, “Queen Elizabeth 1: Representations of the Virgin Qu- een" (Kraliçe I. Elizabeth: Bakire Kraliçenin Temsilleri), Renaissance Quarterly (Rönesans Dergisi), 43/1 (İlkbahar 1990): 30-74; Carole Levin, The Heart and Stomach of a King: Elizabeth I and the Politics of Sex and Power (Bir Kralın Kalbi ve Midesi: 1. Elizabeth ve Cinsellik ve Güç Politikası), (Philadelphia: Univer-

sity of Pennsylvania Press, 1994); John Rogers. "The Enclosure of Virginity: The Poetics of Sexual Abstinence in the English Revolution" (Bekâretin Kuşa­tılması: İngiliz Devriminde Cinsel Perhiz Şiirleri), Enclosure Acts: Sexuality Pro- perty, and Culture in Early Modem England (Kuşatma Edimleri: Modern Çağın Başlarında İngiltere’de Cinsellik. Mülkiyet ve Kültür), Richard Burt ve John Mıchael Archer, editörler, (Ilhaca, NY: Cornell University Press. 1994); Kathryn Schwartz, “The Wrong Queslion: Thinking Through Virginity" (Yanlış Soru: Bekâret Yoluyla Düşünmek), dijjerences (farklar). 13/2 (Yaz 2002); Juüa M. Wa)ker. The Elizabeth leon, 1603-2003 (1. Elizabeth İkonu, 1603-2003). (New York: Palgrave Macmillan, 2004).

Modem çağın başlarında cinsellik, cinsiyet, din ve ekonomi konulan için bakınız: Susan Cahn, Industry of Dcvotion: The Transformation of Womeni Work in Eng­land, 1300-1660 (Kendini Adama Sanayisi: İngiltere'de Kadınların Çalışmasının Geçirdiği Değişim, 1500-1660), (New York: Columbia University Press, 1987); Natalie Zemon Davis ve Arlette Faıge, editörler, A History of Womm ın the Wcst. cilt 111. (Baıı'da Kadınların Tarihi), Rcnaissance and Enlightenment Paradoxcs (Rönesans ve Aydınlanma Çelişkileri), (Cambridge, MA: The Belknap Press of Flarvard University Press, 1993); Philip Greeven, The Protcstant Tenıperamcnt: Patterns of Child-Rearing, Religious Expcrience, and the Self in Early America (Protestan Mizacı: Amerika'nın Başlangıcında Çocuk Yetiştirme Biçimleri, Dinî Deneyim ve Kişinin Kendisi), (New York: Knopf, 1977); R. Marie Griffıth, Bom Ağanı Bodies: Flesh and Spiril in American Christianity (Yeniden Doğan Be­denler: Amerikan Hıristiyanlığında Beden ve Ruh), (Berkeley: University of Califomıa Press. 2004); Bridget Hill. Wonıcn Alonc: Spinsters in England 1660­1850 (Tek Başına Kadınlar: İngiltere’de Kızkurulanl660-1850), (Ncw Haven, CT: Yale University Press, 2001); Theodora Jankowski, Püre Rcsistancc: Queer Viıginity in Early Modem English Drama (Saf Direniş: Modern Ingiliz Tiyatro­sunun Başlangıcında “Queer” Bekâret), (Philadelphia: University of Pennsylva­nia Press, 2000); Susan C. Karant-Nunn ve Merry E. Weisner-Hanks, Lutlıcr on Wonıen: A Sourcebooh (Luther’in Kadınlara İlişkin Görüşleri; Bir Kaynak Ki­tap), (New York: Cambridge University Press, 2003); Beth Kreitzer, Re/bnntng Mary. Changing Images of the Virgin Mary in Lutheran Semıons of the Sixteenth Century (Meryem'i Yeniden Şekillendirmek: Bakire Meryem'in On Akıncı Yüz­yıldaki Lüteriyen Vaazlarında Değişen İmgeleri), (Oxford: Oxford University Press, 2004); Alister E. McGrath ve Darren C. Marks, editörler. The Blackwcll Companion to Martin Lulher (Blackvvell Martin Luther Elkitabl), (New York: Cambridge University Press. 2003); Mark A. Noll, Americas God: Fronı Jonat- han Ednards to Abraham Lincoln (Amerika'nın Tannsı: Jonathan Edwards'tan Abraham Lincoln’a), (New York: Oxford University Press, 2002).

Amerikalardaki keşif ve yerleşmenin uzun ve tartışmalı tarihi sadece tarihçilerin çalışmalarında değil, o zamanlar oralarda bulunan kişilerin yazılarında da kay­da geçirilmiştir. Bu bölümün Kuzey Amerika'yla ilgili kısımlarında bilgi sağla­yan arasında şunlar vardır: Robert Beverley, The History and Prcsent State of Vir- ginia (Virginiamn Tarihi ve Bugünkü Durumu), (Chapel Hill: University of North Carolina Press, 1947); Gordon Broıhersıon, Image of the New World: The American Contincnt Portraycd in N'ative Texts (Yeni Dünyanın İmgeleri: Yerli Metinlerde Resmedilen Amerika Kıtası), (Londra: Thames and Hudson, 1979); Comelia Hughes Dayton, Womcn Before the Bar: Cendcr, Law and Society in

Connecticut, 1639-1789 (Parmaklıklar Arkasındaki Kadınlar: Connecticut'ta Ya­sa ve Toplum. 1639-1789), (Chapel Hill: University of North Carolina Press. 1995); David Flaherıy. "Law and the Enforcement of Morals in Early America” (Amerika’nın Başlarında Yasa ve Ahlâk Kurallarının Uygulanması), Perspectives in Amerinin 1listory, cilt 5 (Amerikan Tarihinde Bakış Açılan), Donald Fleming ve Bemard Bailyn, editörler, (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1971); Peter Charles Hoffer, Law and People ın Colonial America (Sömürgeci Amerika’da Yasa ve insanlar), (Baltimore: Johns Hopkins University Press. 1992); Lyle Koehler, A Search far Poıver: The “Weaher Sex" in Scvenceentlı-Cen- iiıty New England (Bir Güç Arayışı: On Yedinci Yüzyılın Yeni Ingilteresinde “Güçsüz Cinsiyet”), (Urbana: University of Illinois Press. 1980); Annette Ko- lodyn, The Lay of the Lruıd: Melaphoı as Ezperience anıl Histoıy in American Lijı- and Letters (Toprağın Hali: Amerika’nın İlk Zamanlarında ve İlk Edebiyatında Deneyim ve Tarih Olarak Metafor), (Chapel Hill: University of North Carolina Press, 1975); John Lawson, A New voyagc ta Carolina, containing the exact dese- ription and Nalına! Histoıy of that Country, together with the preseni State thereof and a Journal of a Thoıısand Miles Travel'd thro; sevcral Nations of îndians, Giving a parıicular Account of thcir Cusloms, Manncrs, ele. (Carolina’ya Yeni Bir Yolcu­luk), (Chapel Hill: University of North Carolina Press, 1967); Merril D. Smith. editör, Sex and Sexuality in Early America (Amerika’nın İlk Zamanlarında Cin­sel İlişki ve Cinsellik), (New York: New York University Press. 1998); Thomas Morton. Ncıv English C.anaan (Yeni İngiliz Vaat Edilmiş Ülkesi), (Ncw York: Arno Press, 1972); John Murrin, “Magistrates, Sinners and a Precarious Law” (Sulh Yargıçları, Günahkârlar ve Şüpheli Bir Yasa) ve "Liberty: Trial by Jury in Seventeenth-Century New England" (Özgürlük: On Yedinci Yüzyılda Yeni İn­giltere’de Jüri Yargılaması). Saints and llevolutionaries: Essays on Early American History (Aziz(e)ler ve Devrimciler: Erken Amerikan Tarihi Üzerine Deneme­ler), Hail ve diğerleri, editörler. (New York: \V. W. Norton. 1984); Kirkpatrick Salc, The Con<(ucst of Paradise: Chrisıopher Columhus and the Columbian Ijegacy (Cennetin Fethi: Chrisıopher Columbus ve Colombus’un Bıraktığı Miras), (New York: Penguin, 1991); Roger Thompson, Sex in Middlesex: Popular Mores in a Massachusetts County. 1649-1699 (Middlese.s’ıe Seks: Bir Massachusetts Bölgesinde Popüler Görenekler, 1649-1699), (Amherst: University of Massac­husetts Press, 1986); Laıırel Thatcher Ulnch. Good Wives: Image and Rcalily in the I.ives of Women in Northern Ncıv England, 1650-1750 (İyi Kanlar: Yeni İngil­tere'nin Kuzeyinde Kadınların Yaşamlarında İmge ve Gerçeklik. 1650-1750), (New York: Oxford University Press, 1980).

11; Erotik Bahire

Bu bölümde kullanılan bazı kişisel pornografik kaynaklar bölümde başlıklarıyla birlikte verilmiştir. Adı verilmeyen diğer kaynaklar burada sözü edilmeyecek kadar çok sayıda ve çok kısa ömürlüdür.

Pornografi konusunda ve cinsel yönden açık saçık olan, özellikle de 18. ve 19. ait yazılar için bakınız: Helen Lefkcnvitz. Rcreading Se» Batileş över Sexual Kııoıv- ledge and Suppression in Nineteenıh-Centuıy America (Cinselliği Yeniden Oku­mak: On Dokuzuncu Yüzyıl Amerikasında Cinsel Bilgi ve Bastırma Üzerinde Verilen Savaşlar), (New York. Alfrcd A. Knopf, 2002); Walter Kendrick, The

Semt Muscum: Pomography in Modem Culture (Gizli Müze: Modem Kültürde Pornografi), (Berkeley: University of Califomia Press. 1996); Julie Peakman, Mighty Lewd Books: The Devclopment of Pomography in Eighteenth-century Eng- land (Güçlü Müstehcen Kitaplar On Sekizinci Yüzyıl Ingiltercsinde Pornogra­finin Gelişimi), (Londra: Palgrave Macmillan, 2003); Ronald Pearsall, The Wonn in the Bud: The Wortd of Victorian Semality (Tomurcuktaki Solucan: Vik- torya Döneminin Cinsellik Alemi), (New York: Penguin Books, 1983); Ellen Bayuk Rosenman, Unauthorized Pleasures: Accounts of Victorian Erotic ürperten­ce (İzinsiz Zevkler: Viktorya Döneminde Erotik Deneyimlerin Tasvirleri), (İt­ilaca: Come.ll University Press. 2003), Lisa Z. Sigel. Goveming Pleasures: Por- nography and Social Change in England, 1815-1914 (Zevkleri Yönetmek: İngil­tere'de Pornografi ve Toplumsal Değişim, 1815-1914). (New Brunsıvick. N|: Rutgers University Press, 2002).

İngiltere ve Amerika'da cinsellikle ilgili insansever ve yasal reformların tarihi ve genel olarak cinsellik ve cinsiyet konusundaki tarihsel tutumlar şu kaynaklar­da ayrıntıyla açıklanmaktadır: Barret-Ducroq, Love in the Time of Victoria: Scxu- alitv and Desin: Aınong Working-Class Men and Women in Ninetccnth-Cenlury London (Victoria Zamanında Aşk: On Dokuzuncu Yüzyıl Londrasmda İşçi Sını­fı Erkekleri ve Kadınlan Arasında Cinsellik ve Arzu), John Howe. çeviren, (New York: Penguin, 1991); Lucy Bland, Banishing the Bcast: Semality and the Early fenıinists (Canavan Defetmek: Cinsellik ve İlk Feministler), (New York: The New Press, 1995); John D’Emilio ve Estetle Frecdman, Intimate Maıtcrs: A History of Semality in America (Özel Meseleler: Amerika'da Cinselliğin Bir Ta­rihçesi), (New York: Harper & Row. 1988); Peter Gay, Educaıion of the Senses (Duyumlann Eğitimi), cilt I. The Bourgeois Experience: Victoria to Freud (Burju­va Deneyimi: Victoria’dan Freud'a), (New York: Oxford University Press. 1984); landa Hirshman veJanc l_arson. Hard Baıgaiııs: The Politics of Sex (Zor­lu Pazarlıklar: Cinsellik Politikası), (New York: Oxford University Press. 1998); Michael Mason. The Mailing of Victorian Sexuality (Viktorya Dönemi Cinselliğinin Yapımı), (New York; Oxford University Press, 1994); Michelle Oberman, "Tuming Giriş into Women: Re-Evaluating Modem Statutory Rape Law" (Kızların Kadınlara Dönüştürülmesi: Modem Geçerli Tecavüz Yasasının Yeniden Değerlendirilmesi). Journal of Criminal Laıv and Criminology (Ceza Ya­sası ve Suçbilim Dergisi), 85 (1994): 15. 31-36; Roy Porter ve Leslcy A. Hail, The Facls of Life: The Creation of Semai Knoıvledge in Britain, 1650-1950 (Ya­şam Gerçekleri: İngiltere'de Cinsellik Bilgisinin Yaratılması, 1650-1950). (New Havcn, CT: Yale University Press. 1995); Cymhia Eagle Russett, Semai Science: The Victorian Constnıction uf Womanhood (Cinsel Bilim: Viktorya Döneminde Kadınlığın Yapımı), (Cambridge. MA: Harvard University Press. 1989); Chris- tine Stansell, City of Women: Sex and Class in New York. 1789-1860 (Kadınların Şehri: New York’ta Cinsel İlişki ve Sınıl, 1789-1860), (Nevv York: Knppf, 1986); Judith Walkowitz. City of Dıeadful Delight: Namuives of Semai Danger in Late-Victorian London (Korkunç Zevklerin Şehri: Viktorya Döneminin Sonla­rında Londra'da Cinsel Tehlike Anlatılan), (Londra: Virago, 1992).

Çocukluğun tarihi ve tanımı ve aile, topluluk ve devletin çocuklann yaşamlarında oynadığı rol konusunda yararlı eserlerden oluşan bir liste, şunlan kapsamakta­dır; David Arehard, Children: Rights and Childhood (Çocuklar: Haklar ve Ço­cukluk), (Londra: Routledgc, 1993); Phillippe Aries, Centurics of Childhood: “Indecency," Censorship, and the Innocence of Vtrnth (Yüzyıllar Boyunca Çocuk­luk: “Edepsizlik." Sansür ve Gençliğin Masumiyeti), (New York: Hill and Wang, 2001); Anne Higonnet, Pictures of Innocence: The History and Crisis of ideal Childhood (Masumiyetin Resimleri: İdeal Çocukluk Krizi ve Tarihçesi), (Londra: Thames and Hudson, 1998); Linda A. Pollock, Forgotten Children: Pa- rent-Child Rclations from 1500 to 1900 (Unutulmuş Çocuklar: 1500’den 1900'a kadar Ebeveyn-Çocuk İlişkileri), (Cambridge: Cambridge University Press. 1983); C. John Somerville, The Rise and Fail of Childhood (Çocukluğun Yükse­lişi ve Düşüşü), (Bcverly Hills, CA: Sage, 1982); Lawrence Stone, The Family, Sex, and Maniage in England. 1500-1800 (İngiltere'de Aile, Cinsel İlişki ve Evli­lik, 1500-1800), (Harmondsworth, İngiltere: Penguin, 1977).

12: Bekâretin öldüğü Gün mü?

Bilimsel jinekoloji ve seksolojinin yükselişe geçmesi konusunda, yükselişin ken­disiyle ilgili örnekler dahil olmak üzere, kaynaklar için bakınız: Bullough, Sci­ence in the Bedroom: A History of Sex Research (Yatak Odasında Bilim: Seks Araştırmalarının Bir Tarihçesi), (Ncw York: Basic Books, 1994); Oliver Butter- field. Sev Life in Maniage (Evlilikle Seks Yaşamı), (New York: Emerson Books. İne., 1940); Alan Huni. “The Greaı Masturbation Panic and the Discourses of Moral Regulation in Nineıeenıh and Early Twentieth-Century Britain" (Büyük Mastürbasyon Korkusu ve On Dokuzuncu Yüzyıl ve Yirminci Yüzyıl Başlan In- gilteresinde Ahlâki Düzenleme Söylemleri), Journal of the History of Sexuality (Cinsellik Tarihi Dergisi), 8/4 (1998): 575-615; Alfrcd Kinsey, Wardell Ponıe- roy ve Clyde Martin, Sexual Response in the Human Male (Erkeğin Cinsel Tepki­si), (Philadelphia: W. B. Sauders Company, 1948); Kinsey ve diğerleri. Sexual Response in the Human Fernale (Kadının Cinsel Tepkisi). (Philadelphia: W. B. Sauders Company, 1953); Franziska Lamott. “Virginitât als Fetisch: Kültürelle Codierung und rechtliche Normierung der Jungfrâulichkeit um die Jarhrhun- dertıvende," Tel Aviver Jahrhuch für Deutsche Ceschichte (1992): 153-70; Ferdi- nand Lundberg ve Marynia Farnham, Modem Woman: The Lost Sex (Modem Kadın: Kayıp Cinsiyet), (New York: Harper & Brothers Publishers, 1947); Hel- di Rımke ve Alan Huni, “From Sinners to Degenerates: The Medicalization of Moralify in the Ninetecnth Century" (Günahkârlardan Yozlaşanlara: On Doku­zuncu Yüzyılda Ahlâkın Tıbbileştirilmesi), History of the Human Sciences (in­san Bilimleri Tarihi), 15/1 (2002): 59-88; Robertson, “Signs, Marks and Private Parts: Doctors, Legal Discourses, and Evidence of Rape in the United States. 1823-1930" (Göstergeler, Belirtiler ve Mahrem Yerler: Amerika’da Doktorlar. Yasal Söylemler ve Tecavüz Kanıtı, 1823-1930), Journal of the History of Sexu- ality (Cinsellik Tarihi Dergisi), 9 no. 3 (1998): 345-88; Theodor van de Velde, ideal Maniage: Its Physiology and Technicptc (İdeal Evliliğin Fizyolojisi ve Tek­niği), Stella Browne, çeviren, (New York: Random House, 1930).

“Yeni kadının" yükselişe geçmesi konusunda çok miktarda tarih ve başka alanlarda yazı yazılmıştır. Şu kaynaklar, özellikle kadın haklan ve özgürleşmesinin cinsel ve cinsel-poliıik yönleriyle ilgilidir: Beth L. Bailey, From From Porrh to Bach Se­at: Courtship in Twcntieth-Century America (On Balkondan Arka Koltuğa: Yir­minci Yüzyıl Amerikasında Kur Yapma), (Baltimore: Johns Hopkins University Press. 1998); Joan Jacobs Bnımberg, The Body Project: An Intimate History of American Giriş (Beden Projesi: Amerikan Kızlan Üzerine Ayrıntılı Bir Tarihçe). (New York: Random House. 1997) ve "'Ruined' Giriş: Changing Communily Responses to lllegitimacy in Upstale Ncw York. 1890-1920” ('Mahvolmuş' Kız­lar: Kuzey New York’ta Gayrimeşruluğa Karşı Topluluk Tepkilerinin Değişmesi. 1890-1920), Journal ofSocial History (Toplumsal Tarih Dergisi), 18 (Kış 1984): 247-72; Dickinson, “Bicycling For Women [rom the Slandpoint of the Gyneco- logist” (Jinekologun Bakış Açısından Kadmlann Bisiklete Binmesi), American Journal of Obstetrics (Amerikan Kadın Doğum Dergisi), 21 (1895): 25; Ellen Garvey, “Reframing the Bicyle: Adverüsing-Supported Magazines and Scorching Women” (Bisikletin Yeniden Şekillendirilmesi: Reklam Destekli Dergiler ve Kavrulan Kadınlar), American Quarterly (Amerikan Delgisi), 47/1 (Mart 1995): 66-101; Christina Simmons, "Women’s Power in Sex Radical Challenges to Marriage in the Early-Twentieth-Century United States” (Yirminci Yüzyıl Başla­rında Amerika’da Kadmlann Seks Konusunda Evliliğe Karşı Radikal Mücadele­lerindeki Gücü). Feminist Studies (Feminist Çalışmalar). 29/1 (İlkbahar 2003): 169-98; Penny Tinker, "Cause for Concem: Young Women and Leisure, 1930­1950” (Endişe Sebebi: Genç Kadınlar ve Serbestlik), Wonten!> History Review (Kadınlan Tarihi Dergisi), 12/2 (2003); 233-59.

Hamilelikten korunma yöntemleri çağma ilişkin üç muhteşem tanışma için bakı­nız: Hera Cook, The Long Sesual Revolution: English VVomcn, Sex, and Contra- ccption 1800-1975 (Uzun Cinsel Devrim: Ingiliz Kadınlan, Cinsel İlişki ve Ha­milelikten Konınma 1800-1975), (Oxford: Oxford Universiıy Press, 2004); La- ra V. Marks, Sexual Chemistry: A History af the Contraceptive Pili (Cinsel Kimya: Doğum Kontrol Hapı Üzerine Bir Tarihçe), (Ncw Haven, CT: Yale University Press. 2001); Elizabeth Siegel VVatkins, On The Pili: A Social History of Oral Contraceptivcs 1950-1970 (Doğum Kontrol Hapı Üzerine: Ağızdan Alınan Ha­milelik Önleyiciler Üzerine Toplumsal Bir Tarihçe 1950-1970), (Baltimore: Johns Hopkins Universiıy Press, 1998).

1960'lann ve 1970’lerin sözde cinsel devrimi, kendi yorumcularını ve tarihçilerini üretmiştir. Şu eserler faydalı, bilgilendirici ve en önemlisi, güvenilirdir: David Allyn, Malıe Love, Not War: The Sexual Revolution, an Unjettered History (Savaş­ma Seviş: Cinsel Devrimin Özgür Bir Tarihçesi), (Boston: Little, Brown, 2000); Bullough ve Bullough, Sexual Attitudes: Myths and Realities (Cinsel Tutumlar: Miller ve Gerçekler), Amherst, NY: Prometheus Books, 1995); David Buss ve diğerleri. “International Preferences in Selecling Matcs: A Study of 37 Culıu- res” (Eş Seçiminde Uluslararası Tercihler: 37 Kültürü Kapsayan Bir Çalışma), Jounıal of Cmss-Cultural Psychology (Kültürler Arası Psikoloji Dergisi), 21/1 (Man 1990): 5-47; D'Emilio ve Freedman, Intimatc Matters: A History of Sexu- ality in America (Özel Meseleler: Amerika'da Cinselliğin Bir Tarihçesi); Jane Gerhard, Desiring Revolution: Second-Wavc Feıninisnı and the Rovriting of Ame­rican Sexual Thought, 1920-1982 (Devrimi Arzulamak: İkinci Dalga Feminizm ve Amerikan Cinsel Düşüncesinin Yeniden Yazılması, 1920-1982), (New York: Columbia University Press. 2001); Paula Karnen, Her Way: Young \Vomen Re- make the Sesual Revolution (Kadının Yolu: Genç Kadınlar Cinsel Devrimi Yeni­den Yapıyor), (Ncw York: New York University Press. 2000); Judith A. Lcvine, Harm/ul to Minors: The Penis ofPrvtccting Children from Sex (Reşit Olmayanlara Zararlı: Çocuklan Seksten Korumanın Tehlikeleri), (Minneapolis: University of Minnesota Press, 2002).

Amerika’da cinsel perhiz ve bununla bağlantılı yasalar konusunda süren tartışma­lar literatürü genişletmeye devam etmektedir. Bunun çok sınırlı bir listesi şu kaynaklan kapsamaktadır: Bearnıan ve Brückner, "After the Promise: The STD Consequences of Adolescent Virginity Pledges” (Söz Verdikten Sonra: Ergen Bekâret Yeminlerinin Cinsel Yolla Bulaşan Hastalık Sonuçları), Journal of Ado­lescent Health (Ergen Sağlığı Dergisi), 36/4 (Nisan 2005): 271-78; Bearnıan ve Brückner, “Promising tlıe Fuıure: Virginity Pledges and the Transition to First Intercourse” (Gelecek Sözü: Bekâret Yeminleri ve İlk Cinsel Birleşmeye Geçiş). The American Journal of Sociology (Amerikan Toplumbilim Dergisi), 106/4 (Ocak 2001): 859-912; Ted Carter, Evaluation Reportfor the Kansas Ahstinence Education Program (Kansas Cinsel Perhiz Eğitim Programı için Değerlendirme Raporu), (Topcka: Kansas Sağhk ve Çevre İdaresi, Kasını 2004): Centers for Disease Control (Hastalık Denetim Merkezleri), Youth Risk Behavior Surveillan- ce Survey (Gençler Arasında Riskli Davranış Gözetimi Araştırması), (2001); Li- sa J. Crockeıt, C. Raymond Bingham ve diğerleri, "Timing of First Sexual In- tercourse: The Role of Social Control, Social l.eaming, and Problem Bchaviorr (İlk Cinsel Birleşmenin Zamanlaması: Toplumsal Denetimin ve Toplumsal Öğ­renmenin Oynadığı Rol ve Sorunlu Davranış), Journal of Youth and Adolescence (Gençler ve Ergenler Dergisi), 25/1 (1996): 89-111; J. E deGaston, L. Jensen ve S. Wced, "A Closer Look at Adolescent Sexual Activity" (Ergenlerin Cinsel Et­kinliklerine Yakından Bir Bakış). Journal of Youth and Adolescence (Gençler ve Ergenler Dergisi), 24/6 (1995): 465-79; Patricia Goodson ve diğerleri, Absti­nencc Education Evaluation Phase 5: Technical Repon (Cinsel Perhiz Eğilimi De­ğerlendirmesi, 5. Evre: Teknik Rapor), (College Station: Texas A&M Üniversi­tesi, Sağlık ve Haraketbilinı Bölümü, 2004); Marjorie Heins, “Sex, Lies. and Politics: Congrcss Is Poiscd to Reautlıorize Fcannongering 'Abstinence-Only' Sex Ad’’ (Seks. Yalanlar ve Politika: Kongre Korku Yaratarak “Sadece Cinsel Perhiz" Diyen Seks Tanımının Satılmasına Yeniden Yetki Vermeye Hazır), The Nation (Ulus), 272/18 (7 Mayıs 2001); Kaiser Aile Vakfı ve Scvcntecn (On Yedi) dergisi, Sex Smans: National Survey of Teens: Virginity and the First Time (Seks Bilmişleri: Ulusal Ergen Araştırması: Bekâret ve ilk Cinsel İlişki). 2003; Kaiser Aile Vakfı ve YM dergisi. Kaiser Family Foundation and YM Magazine 1998 Na­tional Survey oj Teens (Kaiser Aile Vakfı ve YM Dergisi 1998 Ulusal Ergen Araş­tırması), (1998); Douglas Kirby, "Do Abstinence-Only Programs Delay the Ini- liation of Sex Among Young People and Reduce Teen Pregnancy?" (Sadece- Cınsel-Perhiz Programlan Genç İnsanlar Arasında Seks Başlangıcını Geciktiri­yor Mu ve Ergen Hamileliğini Azaltıyor Mu?), (Washingıon D.C.; The Nati­onal Campaign to Prcvent Teen Pregnancy (Ulusal Ergen Hamileliğini Önleme Kampanyası], Ekim 2002), Kirby. “Emerging Answers" (Su Yüzüne Çıkan Ce­vaplar), (Washinglon D.C.: The National Campaign to Prevent Teen Prcg- naney. 2001); Jonathan D. Klein ve American Academy of Pediatrics (Ameri­kan Çocuk Sağlığı Bilimcileri Birliği), Ergenler Üzerine Komite, "Adolescent Pregnancy: Current Trends and Issucs” (Ergen Hamileliği: Günümüz Akımlan ve Meseleleri), Pediatrics (Çocuk Sağlığı), 116 no. 1, (1 Temmuz 2005): 281­86; R. Mayer ve L Kanıor, ”1995-1996 Trends in Opposition to Comprehcnsi- ve Sexuality Education in Public Schools in United States" (1995-1996 Ameri­kan Devlet Okullannda Kapsamlı Cinsellik Eğilimine Karşı Muhalefet Akımla­rı), SlECUS Report (SIECUS Raporu), 24/1 (1996); Josh McDowell. Why True Lovc Waits: Tlıe De/milivc Book on How to Help Your Kids Rı’sist Sexual Pressure (Gerçek Aşk Neden Bekler: Çocuklarınızın Cinsel Baskılara Direnmesine Nasıl Yardım Edebileceğiniz Üzerine Eksiksiz Kitap), (Wheaıon, IL: Tyndale House Publishers, 2002); Karen Kay Perrin ve Sharon Bemecki Dejoy, "Abstinence- Only Education: How We Got Here and Wlıere We’re Going” (Sadece Cinsel Perhize Dayalı Eğitim: Buraya Nasıl Geldik ve Nereye Gidiyoruz), Journal of Public Health Policy (Kamu Sağlığı Politikaları Dergisi), 24/3-4 (2004): 445-59; Robert E. Rector, “The EFfectiveness of Abstinence Education Programs in Re- ducing Sexual Acıivity Among Youüı” (Cinsel Perhiz Eğitimi Programlarının Gençler Arasında Cinsel Etkinliği Azaltmaktaki Etkililiği), Basın açıklaması no. 1533 (Washington D.C.: The Hcritage Foundation, Nisan 2002); Lis Re- mez, “Oral Sex Among Adolcsccnts: is It Sex or Is It Abstinence” (Ergenler Arasında Oral Seks: Seks Mi Yoksa Cinsel Perhiz Mi), Family Planning Perspec- tives (Aile Planlamasında Bakış Açılan), 32/6 (Kasım/Aralık 2000); Edward Smith, Jacinda Dariotis ve Susan Potter, Evaluation of tire Pennsylvania Absti­nence Education and Related Services İnitiative: 1998-2002 (Pennsylvania Cinsel Perhiz Eğitimi ve Buna Bağlı Hizmet Girişimleri Degerlendinnesi 1998-2002), (Philadelphia: Pennsylvania Saghk İdaresi, Aile Saglıgı'na bağlı Anne ve Çocuk Saghgı Bürosu, Ocak 2003); Adam Sonfield ve Rachel Benson Gold. “States' Implementation of the Section 510 Abstinence Education Program, FY 1999” (Eyaletlerin Madde 510 Cinsel Perhiz Eğitim Programını Uygulaması, 1999 Mali Yıh), Family Planning Pcrspectives (Aile Planlamasında Bakış Açılan), 33 (2001): 166-71; Jackie West, “(Not) Talking About Sex: Youth. İdentity; and Sexuality (Seks Hakkında Konuşma(ma)k: Gençlik, Kimlik ve Cinsellik), The Sociological Review (Sosyolojik İnceleme Dergisi), (1999): 525-47.



[1] Burjuvaları şaşkına uğratmak - ç.n.

[2] Sitenin adı İngilizce'de "kanarsa" anlamına gelir - ç.n.

[3] Sitenin adı İngilizce'de “her gün yeni bakireler" anlamına gelir - ç.n.

[4] 1696'da Fransızca aslının çıkmasından, 1774’ten hemen sonra yayımlanan son İngilizce çevirisine kadar geçen sûrede, Venelte'in kitabının çok sayıda uyarla­ması ve baskısı yeniden basılmıştır. Aristotlci. Master-Piece'in uyarlamaları ise 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar piyasaya çıkmış, hatta 20. yüzyıla kadar teda­vülde kalmıştır.

[5] Sapasağlam bakire - ç.n.

[6] AbbC des Rues o kadar merak uyandıran ve heyecan verici bir davaydı ki dava kayadan yayımlanmış ve birçok dilde satışa sunulmuştu. Bu da. günümüzde eğlence için okunan açık saçık, gerçek suç hikayelerine duyulan büyük ilginin aslında zannedildiği kadar günümüze özgü olmayabileceğini gösterir.

[7] Her iki terim de "bakire seviciliği'" olarak Türkçe’ye çevrilebilir. Parthenofili. bakire anlamına gelen Yunanca parthenûs sözcüğünden, virgofili ise bakire an­lamına gelen Latince virgo’dan türetilmiştir - ç-.n.

[8] "Baştan Aşağı Modern Millie" 1967 yapımı bir müzikal (timdir. Film, kadınla­rın yeni yeni iş dünyasına adım attığı 1920 lerin başında, zengin koca bulmak için küçük bir kasabadan büyük şehre gelen Millie adlı genç kadının hikâyesi­ni anlatır - ç.n.

[9] İngilizce’de, balina gibi deniz memelilerinin kanatlarım çırpması anlamına ge­len bu sözcük, 1920'lerde Swing dansının temel hareketini ve o dönemde ser­bestliğiyle dikkati çeken genç kadınları tanımlamak için kullanılmıştır. Bu ka­dınlar genellikle kısa saçlı, kısacık etekler giyen, sigara içen, araba kullanan, kısacası kadınların yapmaması gereken birçok şeyi yapan kadınlardır - ç.n.

[10] 1967 yazında Amerika'nın San Francisco şehrinde neredeyse yuz bin kişinin bir araya gcimesiylc başlayıp diğer büyük Amerikan şehirlerine ve Avrupa'nın belli merkezlerine yayılan asi hippi hareketine gönderme yapmaktadır - ç.n.

[11] V harfi İngilizce'de bakire anlamına gelen “Virgin'' sözcüğünü temsil etmekle­dir - ç.n.

[12] Seksoloji araştırmalarının sayısız sorunlarından birisi de, cinsel etkinlik türle­rinin araştırmalarda her zaman ayrı bir şekilde açıklanmamasıdır. Bu araştır­malar, kaç kişinin "cinsel açıdan etkin" olduğuna dair rakamlar sunduğunda, bunun ne tür bir cinsel etkinliği temsil ettiğini tam olarak anlamak çoğu za­man mümkün değildir. Bu tür araştırmaları okuyanlar genellikle “cinsel etkin­liğin," “penisin vajinaya girdiği cinsel ilişki" anlamına geldiğini varsaymaktadır ama bu varsayım ille de doğru olacak diye bir şey söz yoktur. Üstelik eşli cinsel etkinlik yaşadığımız bir geçmişe sahip olmak anlamında “cinsel açıdan etkin’ olmak, yaşamımızda tutarlı ya da sürekli bir ölçüde cinsel etkinliğin var oldu­ğu anlamına da gelmez. Aslında gençlerin çoğu için bu o anlama gelmez. Cin­sellik istatistiklerini okuyanlar, terimlerin açıkça tanımlanmadığı raporlarda kullanılan “cinsel açıdan etkin” ifadesini, sadece “bir tür eşli seks yaşamış kişi" anlamında okusalar iyi ederler.

[13] Diğer boyuta açılan kapı anlamına gelmektedir - ç.n.

[14] Latince’de eşine az rastlanır insan ya da şey anlamına gelmektedir - ç.n.

[15] Çiftlerin önce birlikte yaşayıp çocuk sahibi olduktan sonra evlenmesi, birçok Kuzey Avrupa ülkesinde gitgide arlan bir eğilimdir. Örneğin Isveç'te birlikte yaşayan ve çocuk sahibi olan çiftlerin % 70 i çocuk doğduktan sonra beş yıl içerisinde evlenmektedir. Evlilik dışı çocuk sahibi olmanın ebeveyne, çocuğa ya da topluma zarar vereceği doğru bir lahmin değildir. Bunun, çocuğun muh­temelen tek ebeveynli bir ailede yetiştirileceği anlamına geldiği de doğru bir tahmin değildir.

[16] Erkekten ayırt edilemeyen kadına verilen isimdir. Cinsellik sırasında kadın ro­lü üstlenmeyen kişileri de ifade eder.

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar