Kişilikli yapılar… Yahya Efendi Dergâhı
| |
Yazı: Fatih Yücel
İlâhî mağfiret Yahya
Efendi Dergâhı’nda âdeta güzel bir insan yüzü takınır.
Ölüm burada, hemen
iki üç basamak merdiven ve bir iki sedle çıkılıveren bu bahçede hayatla
o kadar kardeştir ki
bir nevi erme yolu, yahut aşk bahçesi sanılabilir.
Yahya Efendi Dergâhı’ın
kendisine mahsus zamanı olan ilhamlı yerlerin başında saymalıdır.
Ahmed Hamdi Tanpınar,
Beş Şehir
Yahyâ-yı
Beşiktaş’ı ziyaret edelim gel
Oldur
sebeb-i zînet-i kulısar-ı Beşiktaş
Neccârzâde
Rıza Efendi
Denizden
Beşiktaş’a doğru giderken, Ortaköy ile Beşiktaş arasındaki tepede, Yıldız
Korusu’nun köşesinde, bir kubbe ile ahşap ve kâgir binalar gözünüze takılır.
Burası Kanunî Sultan Süleyman’ın süt kardeşi Şeyh Yahya Efendi’nin dergâhıdır.
Yahya
Efendi 1495 senesinde Trabzon’da doğmuştur. O sırada babası Ömer Efendi
Trabzon’da kadılık yapmaktadır ve OsmanlI tahtında bulunan 2. Bayezid’in oğlu
Şehzade Selim ise bu şehirde sancakbeyidir. 15. ve 16. yüzyılların OsmanlI
devlet düzeninde şehzadeler, tecrübe kazanmaları ve idari sorumluluklarda
bulunmaları için belli başlı sancaklara gönderilirlerdi. Başkente en yakın
şehirdeki şehzade tahtın en yakın vârisi olarak görülür ve padişah öldüğünde
İstanbul'a ilk ulaşan şehzade tahta çıkardı. Bu usûl, sancakta doğan sön
padişah olan 1. Ahmed döneminde kaldırılmıştır ve böylece kardeş katli
uygulaması da terk edilmiştir. 17. yüzyılın başından itibaren Osmanlı tahtının
verasetinde, hanedandaki en büyük erkek vâris usulüne geçilerek, vâris
şehzadelerin sarayda hapsedilerek bekletildiği “kafes” dönemi başlamıştır ve
aynı yüzyılda hüküm sürmüş 4. Murad haricinde ordunun başında sefere giden
padişah tahayyülü de ortadan kalkmıştır.
Yahya
Efendi’ye geri dönersek, Şehzade Selimin oğlu Şehzade Süleyman, Kadı Ömer
Efendi’nin oğlu Yahya’dan birkaç gün sonra dünyaya gelir, iki ailenin belki de
bu sebepten arasında bir bağ oluşmuştur ve iki çocuğu da Yahya Efendi’nin
annesi Afife Hatun emzirmiştir. Yahya Efendi medrese eğitimine Trabzon’da
başlar. Kaynaklar onun bu sıralarda şehrin dışındaki bir mağarada yedi yıl
boyunca sıksık inzivaya çekildiğini anlatır. Evliya Çelebi, Trabzon’daki
kuyumculardan bahsederken, Yahya Efendi ve Sultan Süleyman’ın Kostanta isimli
Rum bir kuyumcunun yanında yetiştikleri ve ustalığa kadar ulaştıklarını yazar.
Ayrıca Yahya Efendi’nin Şehzade Süleyman'la birlikte şiirle meşgul olduğu da
bilinmektedir.
Sultan
Selimin hükümdarlığında Yahya Efendi ailesiyle birlikte İstanbul’a davet edilir
ve medrese eğitimini devrin büyük âlimi ve şeyhülislamlığa dönüşecek makam olan
İstanbul Müftüsü Zenbilli Ali Efendi’nin yanında tamamlar.
Hocasının
1526 senesinde vefatıyla Yahya Efendi, Canbaz Mustafa Medresesi’nde müderrislik
görevine başlar. Günlükon akçe maaşla başladığı bu görevini, terfi edilerek
çeşitli medreselerde sürdürmüş ve 1551 senesinde Üsküdar Mihrimah Sultan
Medresesi’ne, 1553 senesinde ise OsmanlI eğitim yaşantısının en yüksek ilim
merkezlerinden olan Fatih Külliyesi’ne bağlı Sahn-ı Semân Medresesi’ne tayin
edilmiştir.
Bu
medresedeki müderrisliği sırasında Sultan Süleyman, Mahidevran Sultan’dan olan
oğlu Şehzade Mustafa’yı Sadrazam Rüstem Paşa ve Hürrem Sultanin da dahil olduğu
bir tertip sonucunda öldürtünce, Yahya Efendi tepki göstermiştir ve saraydan
uzaklaştırılan Mahidevran Sultanin tekrar saraya alınması için padişaha bir
ariza (padişaha sunulan dilekçe) göndermiştir. Bunun üzerine Müderris Yahya
Efendi, Sultan Süleyman tarafından görevin-den azledilerek günlük 50 akçelik
maaşla emekli edilmiştir. Yahya Efendi bu muameleden sonra kamu hizmetine hiç
dönmemiştir ve kendisine Beşiktaş’ta geniş bir arazi satın alarak buraya
yerleşmiş; bugün sadece bir kısmının dergâha ait olduğu bu arazide tekkesini
kurmuştur.
Yahya Efendi’nin tasavvuf! yönünü hangi tekkeden
aldığı ve hangi şeyhlerin yanında yetiştiği hakkında kesin bilgi yoktur.
Gelenek, Yahya Efendi’nin Üveysî olduğunu kabul etmektedir.
ÜveysîlikadınıHazret-i Muhammed zamanında Yemen’de yaşayan, Peygamberi dünya
gözüyle bir türlü göremese de manevi yollarla yetişen Üveys el-Karanî'den
(Veysel Karanî) almıştır. Yahya Efendi de buna göre Hızır Aleyhisselâm’la görüşmektedir
ve ondan Ledün ilmi’ni (gizli hakikatler bilgisi) öğrenmiştir. Yahya Efendi,
Beşiktaş’taki tekkesini kurmadan önce Anadolu Kavağı’nda bir çilehane yaptırıp
burada bir süre inzivaya çekilmiştir. Hazret-i Musa zamanında yaşamış Yuşa
Peygamberin Beykoz’da bugün Yuşa Tepesi olarak bilinen yerdeki makamını da
Yahya Efendi’nin keşfettiği rivayet edilir. Bu kısım Kur’an-ı Kerim’de,
Hazret-i Musa'nın, ismi zikredilmeyen fakat Hazret-i Yuşa olduğu anlaşılan bir
gençle birlikte Ledün ilmi’ni öğrenmek için Hızır'la buluşmaya “iki Denizin
Birleştiği Yer”e gitmeleri şeklinde geçer (Kehf Suresi 67/60-66).
Yahya
Efendi’nin Sadrazam Rüstem Paşa’yla Anadolu Kavağı’ndaki Yoros Kalesi sebebiyle
yolları bir kez daha karşılaşır. Rüstem Paşa, yaptırdığı camiye malzeme tedarik
etmek için bu kaleyi yıktırmak istemektedir. Yahya Efendi çok sevdiği kalenin
yıkılmasına karşı çıkar ve bunu padişaha yazar. Kaynaklara göre; Yahya
Efendi’nin tepkisine daha da sinirlenen Rüstem Paşa, kalenin bir an evvel
yıkılması için harekete geçtiği sırada atından düşmüş ve bunun Yahya Efendi’nin
bir kerameti olduğunu anlayarak şeyhten özür dilese bile özrü kabul edilmemiş
ve bir süre sonra çektiği ızdıraplardan ölmüştür.
Devlet adamı ve tarihçi Gelibolulu
Mustafa Âlî’ye göre, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki yeri seçmesinin sebebi,
Yahya Efendi’nin Akdeniz ve Karadeniz'i birbirine bağlayan Boğaz’ı, Hazret-i
Musa'nın Hızır Aleyhisselâm ile buluştuğu Mecme’u’l-Bahreyn (İki Denizin Birleştiği
Yer) olarak kabul etmesidir. Nitekim Yahya Efendi bu bölgeye “Hıdırlık” adını
vermiştir ve günümüzde Denizcilik Lisesi'nin olduğu deniz kenarına kadar ve
kara tarafından Yıldız Tepesi’ne kadar burayı çeşitli meyve ağaçları ve sebze
bahçeleriyle donatarak yeşertmiştir
(Hızır-Hıdır, Arapça yeşil kelimesiyle aynı köktendir).
Yahya
Efendi’nin müderrislik görevinden alındıktan ve Beşiktaş’ta tekkesini kurduktan
sonra Sultan Süleyman ile arasındaki ihtilafın zamanla yumuşadığı
anlaşılmaktadır. Sultan Süleyman, Beşiktaş’taki dergâhı zaman zaman ziyaret
edip şeyhe hediyeler göndermiştir ve Yahya Efendi’nin de süt kardeşine
bahçesinde yetiştirdiği meyve ve sebzelerden verdiğinden bahsedilmektedir.
Yahya
Efendi hakkında halk arasında anlatılagelmiş bazı keramet hikâyeleri vardır.
Bunlardan en meşhuru Sultan Süleyman ve Hızır Aleyhisselâm’la alakalıdır.
Kanunî Sultan Süleyman, Yahya Efendi’nin Hızır’la görüştüğünü duymuş ve
kendisinin de onunla görüşmek arzusunda olduğunu Yahya Efendi’ye beyan etmiş.
Buna karşılık Yahya Efendi padişaha, “Nasibiniz varsa görüşürsünüz” cevabını
vermiş. Günlerden bir gün Sultan Süleyman, Yahya Efendi’yı dergâhında ziyaret
etmiş ve şeyhi, yanındaki genç bir dervişle birlikte saltanat kayığına alıp
Boğaziçi’nde bir gezintiye çıkarmış. Derviş sürekli padişahın parmağındaki
elmas yüzüğe bakmaktaymış. Bunun üzerine padişah yüzüğü parmağından çıkarıp
bakması için dervişe doğru fırlatmış. Derviş yüzüğü eline alıp inceledikten
sonra, denize atmış ve bu çok kıymetli yüzük Boğaz’ın sularında gözlerden
kaybolmuş. Bu olaya padişahın çok canı sıkılmış ama süt kardeşine saygısından
sesini çıkarmamış. Bir süre sonra derviş kıyıya çıkmak istediğini söyleyerek
şeyh efendiden müsaade istemiş. Kayık kıyıya yanaştığında derviş, elini suya
sokup denizin ortasındayken suya attığı yüzüğü çıkarıp padişaha vermiş ve
kıyıda gözden kaybolmuş. Padişah, Yahya Efendi’ye
bu garip şahsın kim olduğunu sorduğunda, Yahya Efendi onun Hızır Aleyhisselâm
olduğunu söylemiş. Padişahın, “Neden bana daha önce işaret etmediniz?” sitemine
karşılık Yahya Efendi “O size kendini anlattı ama siz onu fark etmediniz. Zira
Hızır Aleyhisselâm hazır olana görünür. Eğer siz, onunla görüşecek vasıflara
sahip değilseniz, o kendisini sizden gizler!” cevabını vermiş.
Bir
başka hikâyede Apostol isminde Trabzonlu Rum bir gemiciden bahsedilmektedir. Bu
gemici İstanbul’a gelmekteyken Karadeniz’de fırtınaya yakalanır ve bunun
üzerine Tanrı’ya şu şekilde yakarır: “Ey Tanrım, bizi bu fırtınadan kurtar.
Senin çok sevdiğin Trabzonlu Yahya diye bir kulun varmış; bizi sağ salim karaya
çıkarırsan, Yahya kuluna bir küp şarap hediye edeceğim!” Fırtına diner ve
gemici Apostol İstanbul’a ulaşır. Vaadini yerine getirmek için Yahya Efendi’yi
bulur ve başından geçen olayı anlatıp küp içindeki şarabı şeyh efendiye takdim
eder. Yahya Efendi de bu nezakete teşekkür edip “Verin madem bir tas içelim”
der. Şeyhin bu sözüyle etrafındakiler hayrete düşerler. Yahya Efendi tastan
içer ve yanındakilere de ikram eder, içenler tastakinin şarap değil nar şerbeti
olduğunu fark ederler. Bu olaya en çok Apostol hayret eder ve Müslüman olup Ali
ismiyle Yahya Efendi’nin hizmetine ve meclisine girer ve hiçbir zaman bu
hizmetten ayrılmaz, öldüğünde de şeyhinin ayağının ucuna defnedilir.
Yahya
Efendi kendisinden birkaç gün önce doğduğu sütkardeşi Sultan Süleyman’dan beş
sene sonra, 1571’de Kurban Bayramı gecesi Beşiktaş’taki dergâhında vefat
etmiştir. Cenazesi bayram namazından sonra Şeyhülislâm Ebussuud Efendi
tarafından Süleymaniye Camii’nde kıldırılmış ve dergâhının bulunduğu tepeye
defnedilmiştir. 2. Selim’in emriyle buraya Mimar Sinan tarafından kâgir,
kubbeli bir türbe inşa ettirilmiş ve mevcut tekke binası da genişletilmiştin Bu
bölge Yahya Efendi’nin ölümünden sonra da vakıf gelirleriyle birlikte
genişlemiş ve bugünkü Denizcilik Lisesi'nin, otelin ve bir zamanlar Şeref
Stadı'nın bulunduğu yerde yedi gözlü kayıkhane, bahçeler, bahçıvan odaları Ve
havuzlarla birlikte evler şeklinde Beşiktaş ile Ortaköy arasında yayılmıştır.
Fakat bu arazi Sultan Abdülmeeid ve Sultan Abdülaziz zamanlarında Yıldız ve
Çırağan saraylarına katılmıştır. Günümüzde bu gayrimenkullerden sadece türbenin
bitişiğindeki birkaç ahşap ev kalmıştır.
Yahya
Efendi Dergâhı ve Türbesi’ne, Çırağan Caddesi’ni kesen Yahya Efendi Sokağı
ismindeki dik bir yokuştan çıkılır. Çırağan Caddesi’nin bu kısmındaki otobüs
durağının ismi de “Yahya Efendi’’dir. Cadde üstünden yokuşta derlendiğinde,
tekke tarafında, zamanında Yahya Efendi’nin 1557 (Hicri 965) tarihinde
yaptırdığı bir çeşmenin yanından geçilir. Bu çeşme 1903 (Hicri 1321) tarihinde
Hacı Mahmud Efendi tarafından yenilenmiş ve bugünkü halini almıştır. Çeşme
üzerindeki 1321 Hicri tarihli tamir kitabesinde Yahya Efendi’nin inşa tarihini
veren tarih mısrasını da okuyabiliriz: “Konub içenlere sıhhâlar olsun.”
Çeşme
geçildikten sonra sağa doğru kıvrılan yol takip edilerek tekkenin girişine
ulaşılır. Tekkenin cümle kapısının sağ tarafında, yokuştaki Çeşmeyi de
yenileyen Hacı Mahmud Efendi’nin 1903 senesinde inşa ettirdiği tek katlı, dikdörtgen
planlı bir kütüphane bulunmaktadır. Bu kütüphanedeki kitaplar, 1940 senesinde
Süleymaniye Kütüphanesi'ne götürülmüştür.
Yahya
Efendi Dergâhı ve Türbesi 2. Mahmud, Abdülaziz ve 2. Abdülhamid devirlerinde
onarımlardan geçmiştir. Cümle kapısının üzerinde Sultan Abdülaziz’in annesi
Pertevniyal Valide Sultanin 1873 tarihli büyük çaplı onarımına dair bir kitabe
görülmektedir. Cümle kapısından içeriye üstü kapalı bir geçitten girilir ve bu
geçidin sol tarafında bekçi hücreleri vardır. Geçidin sonunda tekkenin ana
binalarına ulaşılır ve bu binalarda Yahya Efendi’nin türbesi, cami-tevhîdhane,
selamlık, harem ve Güzelce Ali Paşa Türbesi bulunmaktadır. Tekkenin girişinde
1906 tarihli Sultan 2. Abdülhamid tarafından inşa ettirilmiş bir çeşme görülür
ve bu çeşmenin arkasındaki kısımda Yahya Efendi ile Hızır Aleyhisselâm’ın
altında buluştukları rivayet edilen servi ağacı vardır.
Ana
binaya girildiğinde bir koridor takip edilerek Yahya Efendi Türbesi’ne
ulaşılır. Bu kısımda Yahya Efendi’yle birlikte Yahya Efendi’nin annesi ve
Sultan Süleyman’ın süt annesi Afife Hatun, Sultan Süleyman’ın kızı ve Yahya
Efendi’nin manevi evladı Tasasız Râziye Sultan, Yahya Efendi’nin hanımı Şerife
Hatun, oğulları Şeyh İbrahim Efendi ve Şeyh Ali Efendi, 2. Abdülhamid’in
çocukları Hadice Sultan ve Ahmed Bedreddin Efendi, Rum Apostol hikâyesinin
kahramanı olduğu rivayet edilen Derviş Ali ile tekkenin şeyhlerinden Mehmed
Nûrî Şemseddin Efendi ile torunu Hayri Efendi’nin kabirleri bulunmaktadır.
Ayrıca tekkenin cami-tevhîdhane kısmının yanında, 2. Osman zamanında
sadrazamlık yapmış Güzelce Ali Paşa'nın türbesiyle birlikte başka kabirler yer
almaktadır.
Dikdörtgen
bir plana sahip cami-tevhîdhane, kubbeli bir yapıdır ve mihrap tarafından
denize doğru bakan büyük dikdörtgen pencereler iç mekânı aydınlatmaktadır. Bu
iç mekânın yan kısımlarında mahfiller bulunmaktadır. Dar ahşap bir merdivenle
çıkılan hünkâr mahfilinin ahşap kafeslerinin Yıldız Sarayı'ndaki marangozhanede
yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yahya
Efendi’nin türbesine komşu açık alandaki kabir sayısı zaman içerisinde
artmıştır. Boğaz'a nazır bu sakin tepede Yahya Efendi’nin ölümünden günümüze
kadar devlet adamları, şairler, saray mensupları ve devrimizin önemli
şahsiyetleri defnedilmişlerdir. Meşhur edebiyat ve siyaset adamımız Yakup
Kadri Karaosmanoğlu ve ünlü tiyatrocu Vasfi Rıza Zobu bunların arasındadır.
Yahya
Efendi Dergâhı'nın Beşiktaş Kulübü açısından da büyük bir önemi vardır. Kulübün
futbol şubesini kuran ve kulübe Çırağan Sarayı'nın bahçesinde bir futbol sahası
inşa edilmesini sağlayan Şeref Bey’in mezarı da buradadır ve her sene sezon
açılışlarında Beşiktaşlı futbolcular ve yöneticiler burayı ziyaret ederler.
Geçtiğimiz
yıllarda burada bir onarım faaliyeti daha gerçekleşmiştir ve yenilenen türbe ve
dergâh 2013 senesinde açılmıştır.
Yahya
Efendi Türbesi’ni ziyaret etmek için özellikle Ramazan’da ve bayramlarda çok
sayıda ziyaretçi Yahya Efendi’nin yokuşunu aşındırmaktadır. Yahya Efendi,
Beykoz'da makamı bulunan Hazret-i Yuşa, Sarıyer’deki Telli Baba ve Üsküdar’daki
Aziz Mahmud Hüdâî'nin Boğaz’ın manevi koruyucuları olduğuna inanılır.
Yahya
Efendi bir kıtasında dünya hayatının sahteliğini, mevsimlerin gelip
geçiciliğini ve Beşiktaş'taki huzuru şöyle anlatır:
Cihânm
zuhrufma aldanıb halk
Yeşil
kızılca yaprağiyle oynar
Huzûr-ı
kalbi bulmak isteyüb dil
Beşiktaş’ında
toprağıyla oynar
(Halk
dünyanın sahte süsüne aldanıp, yeşil ve kızıl yapraklarla oynar. Gönül, kalp
huzurunu bulmak ister, Beşiktaş’ta toprakla oynar.) ES
Kaynaklar:
• Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî.
• Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr.
• TDV, İslam Ansiklopedisi.
• Aftan Egemen, İstanbul’un Çeşme ve
Sebilleri.
• Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir.
• Faik Gözen, Yahya Efendi
Hazretleri’nin Hayatı, Menkıbeleri.
• Sâmiha Ayverdi, Boğaziçi'nde Tarih.
• Haşim Şahin, “XVI. Yüzyıl Osmanlı
Toplumunda Çok Yönlü Bir Âlim: Beşiktaşlı Yahya Efendi’’, Osmanlı
Araştırmaları, XLIII(2014), 125-144.
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder