EY NOHUT, NEDEN DERTLENİYORSUN?
| |
Hz. Mevlâna Celâleddin Rumî kuddise sırruhu'l-âlî Efendim
buyurdu ki:
“ Padişahlar, yüce erler.
Niye benim kanıma kastediyorsunuz. Neden benim kanıma susadınız?
Öldürülmemde ki maksat,
garaz ne?
Görüyorsunuz ya,
gördüğünüz gibi yoksulum, çırçıplak bir adamım”
Mesnevî: c:II, beyit: 3949-3950
Bir baksana… nohut tencerede
ateşten zebun oldu mu yukarıya doğru sıçramaya başlar.
Tencere kaynamaya başlayınca nohut,
tencerenin üstüne fırlamaya, yüzlerce coşkunluk göstermeye koyulur.
“ Neden beni ateşe
attın, kaynatıyorsun…. madem ki satın aldın, neye bu hallere uğratıyorsun” der.
Nohut pişiren kadın da nohuda
kepçeyle vurup der ki. “ Yok… güzelce kayna,
tencereden çıkmaya kalkışma.
Seni sevmediğimden
senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum seni ki… bir zevkle, bir çeşniye sahip ol
da.
Gıda haline gel, yen,
cana karış diye kaynatıyorum. Bu imtihan, seni horlamak için değil!
Bostanda
sular içtin, yeşerdin, terü taze bir hale geldin ya… İşte o su içiş, bu ateşe
düşmen içindi.
Tanrı’nın rahmeti,
kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara
uğratması, rahmetindendir.
Varlık sermayesi elde
edilsin diye rahmeti, kahrından ileridir, üstündür.
Etle deri lezzetsiz
meydana gelmez. Fakat onlar meydana gelmedikçe sevgilinin aşkı, onları nasıl
eritebilir?
İşte bu takdir neticesi olarak sen de kahırlara uğrarsan eseflenme… bu
kahırlar yüzünden elindeki sermayeyi sevgiliye bağışlarsın.
Sonra bunun özrü olarak tekrar lûtuf
eder, yıkanıp arındın, dereden atladın, artık o mihnetler geçti der.
Der ki: Ey
nohut , baharın otladın, yetiştin… şimdi zahmet ve eziyet, sana konuk oldu, hoş
tut da
Konuk, şükürler ederek minnetler duyarak geri dönsün, padişaha gidip
senin ikramını, ihsanını anlatsın.
İkram ettiğin şeylere karşılık olarak da sana o nimetleri veren gelsin…
bütün nimetler sana haset etsinler!
Ben Halil’im, sen de bıçağım önündeki oğlum… başını koy, rüyada seni
kestiğimi gördüm!
Gönlünü bozma, başını kahır önüne
koy da İsmail gibi boğazını keseyim,
Başını kopartayım. Fakat bu baş, zâhiri kesilmekten, koparılmaktan
münezzeh olan baştır.
Ancak ezelî maksat, senin teslim olmandır. Ey müslüman teslim olmayı
araman, dinlemen gerek!
Ey nohut,
belâlara düş, kayna, piş de ne varlığın kalsın, ne sen kal!
O bostanda güldüyse can ve göz bostanının gülü olduğundan güldün.
Su ve toprak bahçesinden ayrıldıysan
lokma oldun, dirilerin vücuduna girdin.
Gıda ol, kuvvet ol, düşünce ol… evvelce süttün, şimdi ormanlarda aslan
kesil!
Vallahi sen, önce onun sıfatlarından ayrıldın da geldin.. tekrar çevikçe
acele et, yine onun sıfatların ulaş!
Buluttan,
güneşten, gökten geldin… yine Tanrı sıfatları haline döndün mü göklere
gidersin.
Yağmur ve ışık suretinde geldin, Tanrı’nın
tertemiz sıfatları suretine bürünüp gidiyorsun.
Mesnevî: c:III, beyit: 4159-4195
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder