YALAN’A BİR YÖNDEN İHTİYACIMIZ MI VAR?
| |
Bir dünya düşünün ki, her şeyiyle doğrular
üzerine kurulmuş. Ve bu dünyada bugün ki
gibi vasıflar taşıyan bir insan nesli yaşıyor. Herkes doğruyu ve hakikati
konuşuyor. Zannediyoruz ki, tekmil doğruluk özellikleri ile çekilmez bir hayatı
olabilirdi. Fakat birisi çıkar, bilerek/ bilmeyerek bir yerden başlayarak
yalanı icad ederse ne olur, diye düşünelim. Tıpkı Âdem’in cennetten çıkışına
sebep olan yalan gibi. Bu yalan cennetten çıkışa neden olmuş oluken, sonsuz
hayatın bulunması için yeni bir pencereyi de araladığını da hepimiz biliriz.
Buradan anlaşılan hüküm, tarihinde gösterdiği emarelere göre, salt doğruların
olduğu hayat akışkanlığını kaybederken,
yalana karışmış doğru, zikzaklar çizsede canlılığını kaybetmemiş ve
bugüne kadar gelmiştir.
Yalanın, kötülüğün temsilcisi olduğunu
söyleriz. Ancak doğrulukta ise başımızı bela âzade tutamayız. O zaman bir
yanlış nerededir?
Cevap olarak, yalanın, faal olduğu zamanı
irdelemek gerekir. Bu ise yalanın söylenilmeye başladığı, doğrunun terk
edildiği andan başka ne olabilir. Her şeyin doğru olduğu vakitte, yalan kutsalı
değiştiriken (cennetten çıkış gibi) , her şeyin yalana dönüştüğü zamanda doğru
kutsallaşmaktadır. (Günümüzde). Yani, yalan ve doğru bir yönden kutsallığı
içinde barındırabilir.
Düşünün bir kişiyi, sarp diyarın başına
çıkmış, intihar edecek, buna doğrularla mı yoksa yalanlar mı tepki vermek
gerekir. Öyle ise, o vakit/olay için söylenilmesi gereken doğruyu/yalanı tercih
nasıl edeceğiz. Ve bunun kararını kim verecektir. [Bu ayrı bir mevzudur.]
Söylenen doğrunun/yalanın etkisinde kalan karşı tarafın, tepkisini ölçmek veya
algılamak tercihi muammada kalabilir. Bu meyanda salt doğrunun dayanılmazlığı
veya yalanın literatüre girmediği bir dünya sistemindeki düşüncenin birçok
zorlukları barındırdığını hemen fark ederiz..
Sonuç olarak yalanın, karakter olarak
kötülük/iyilik kazanması söyleyenin niyetinde gizli kalır. Bir adamın doğrusu
fitneyi galeyana getiriyorsa, söylediği doğrunun, yalan ile karşılaştırılmaya
alınması da, o kadar yanlış demektir.
Yalan ve doğru ancak birbirlerinin var
olmasını sağlamaktan başka bir sebep/sonuç ilişkisi olmayan hususlardır.
Mükemmel bir
Hükümet adamını sevindirmek isterseniz tenkit ediniz.
Basit bir Hükümet adamını memnun etmek isterseniz methediniz [Yalan söyleyiniz].
İngiliz Başbakanı Benjamin Disraeli
Basit bir Hükümet adamını memnun etmek isterseniz methediniz [Yalan söyleyiniz].
İngiliz Başbakanı Benjamin Disraeli
Konuyu Sâdi Şirazi’den bir hikâye ile
noktalayalım.
Hikâye
Bir sultanın, masum bir esirin öldürülmesini
emrettiğini işittim. Zavallı tutsak, canından ümidini kesince kendi diliyle
sultana sövmeye, hakkında kötü, çirkin laflar etmeye başlamış. Çünkü “Canından
ümidini kesen, içinde olanı söyler” demiş bilgeler.
Zor zamanda kaçmaya imkân kalmayınca, El,
keskin kılıcın ucunu tutar.
Köpeğe saldıran mağlup kedi gibi,
Umutsuzluğa düşünce insanın dili uzar.
Sultan bu tutsağın söylendiğini görünce “Bu
ne söyleniyor böyle?” demiş. İyi huylu vezirlerinden biri çekinerek cevap
vermiş;
“Ey sultanım! Öfkelerini tutanlar, insanları
bağışlayanlardır” [Âl-i İmran Sûresi, 3/134]
âyetini okuyor sizin için.” Bunun üzerine sultan tutsağa acımış ve
onu affetmiş. Birinci vezirin aksine başka bir vezir kendini tutamayıp araya
girmiş;
“Bizim gibilere sultan huzurunda yalan
söylemek yaraşmaz. Sultanım, o size sövüp saydı, hakkınızda pek çirkin sözler
etti.” diyerek ilk veziri, sultana gammazlamış. İkinci vezirin sözlerine
sultanın canı hayli sıkılmış. Önce ortaya konuşmuş;
“Onun yalanı, senin doğru sözünden daha hoş
geldi bana.” Sonra ikinci vezirine bakmış; “Çünkü onun sözü iyiliğe,
seninkisi ise kötülüğe açılan bir kapıdır.” Bilgeler; “İş bitiren yalan,
fitne koparan doğrudan daha iyidir” demişler. Sultanın dinlediği ve sözüne
uyduğu kişi, İyilikten başka bir şey söylerse yazıklar olsun! Ferîdûn köşkünün duvarında meğer şöyle bir beyit
yazılıymış: [Ferîdûn ya da Âferîdûn: Pîşdâdî Hanedanı sultanlarından olduğu
sanılan bir destan kahramanı.
Kardeş! Dünya kimseye kalmaz.
Gönlünü Allah’a ver de kurtul
Dünya mülküne aldanma sakın.
Çünkü senin gibi nice kişiler beslemiş.
Fakat sonunda öldürmüştür onları.
Madem temiz olan ruh çıkıp gidecek
Ha taht üzerinde ölmüşsün, ha toprakta! (Kaynak: Gülistan Birinci Hikâye)
Gönlünü Allah’a ver de kurtul
Dünya mülküne aldanma sakın.
Çünkü senin gibi nice kişiler beslemiş.
Fakat sonunda öldürmüştür onları.
Madem temiz olan ruh çıkıp gidecek
Ha taht üzerinde ölmüşsün, ha toprakta! (Kaynak: Gülistan Birinci Hikâye)
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder