MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN VE ŞEMS BAĞLARININ SEBEPLERİ
| |
Sabahattin
ENGİN
Türk
Edebiyatı,
Sayı: 12 (31 Aralık 1972), s. 25-26
Sayı: 12 (31 Aralık 1972), s. 25-26
Mevlânâ ile Şems arasındaki münasebet üzerinde çok durulmaktadır.
Şems-i Tebrizî’yi tanıyıncaya kadar çok az şiir yazan ve kendi kabuğuna
çekilmiş, büyüklüğünden henüz haber vermemiş olan bir ulunun neden bu
tanışmadan sonra bir yanardağ gibi fışkırdığı, zihinlerde cevaplandırılması
gereken sorulara yol açmıştır. Mevlânâ'nın Şems’i tanıyıncaya kadar olan
hayatını incelersek, ilk bakışta yadırganacak, bugünün zor olmayan bir gerçekle
karşı karşıya bulunduğumuzu görürüz.
Şöyle ki:
Şems’den önce Mevlânâ sıkıntı içindedir.
Ne yapacağını bilmemektedir.
Dalgındır, düşüncelidir.
Düşüncesi bir noktaya yönelmiş değildir.
Ne yapacağını henüz kestirmemiştir.
Bu yüzden bunalım içindedir.
Kimi zaman saatlerce, hatta günlerce kimseyle konuşmamaktadır.
Zamanın büyük ilim adamı olan babası Bahaettin Velet, oğlunun haline
merakla bakmaktadır.
Bunun gelip geçici bir hal olduğunu bilmektedir ama, gene de bir
özelliği vardır.
Bu yirmi yaşın melankolisi sonu meydana gelen bir hal değildir.
Etraftan bir şeyler istememektedir. Kendi kabuğuna çekilmiş, âdeta
dünyayla ilgisini yitirmiş bir âlemde yaşamaktadır, ilk bakışta böylesine
yaşayanlara kuşku ile bakılır.
Ruhî muvazenesizlikleri üzerinde durulur. Ama Mevlânâ'nm etrafıyla olan
ilgisiz görünmesi, böylesine bir ilgisizlik değildir.
Kuşku içinde bunalımlarla dolu, aslında ilgi ile bağdaşmış ancak
ilgisizmiş görünen psikolojik bir halidir.
Günümüz psikolojisi bunun sebebini kolayca ortaya atmaktadır.
Böylesine bir insan kendi kendisini aramaktadır.
Böylesine bir adam etrafından birçok şeyler ummaktadır. Fakat bunun ne
olduğunu henüz açık ve seçik olarak idrak etmiş değildir.
Bu, maddî kazançları açık bir kapı olabilir.
Bu, dışardaki herhangi bir objeye karşı duyulan hasretin, zaaf yüzünden
değişmiş bir şekli olabilir!
Hayata çıkar yönünden bakan, faydayı ve buna benzer şeyleri ön plana
alanlar için bu hal olağandır.
Mevlânâ hiçbir zaman kişiliğini bencil bir açıdan ele alarak
ona yönelecek bir yaratık değildir.
Onun için kaynamaktadır. İnsanın en güzel, en
mutlu ve en olumlu yönü olan "söz”le büyük, kendi dünyasını yansıtmak
dileğindedir. Bunun için malzeme toplamaktadır. Toplamıştır da. Ancak bunu ne
şekilde ortaya, çıkarması gerektiği konusunda henüz bir fikre sahip değildir.
Büyük bir şair için bu hal,
insanı bunalımlardan bunalımlara atan bir haldir. Bunun üzerine pekçok örnekler
vermek mümkündür. Bilineni tekrarlamamak için bu konu üzerinde fazla
durmayacağız.
İşte Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî böyle psikolojik bir doluş
halindeyken Şems-i Tebrizî ile tanışır. Şems çağının mutasavvıflarındandır.
Mevlânâ ya göre yaşlıdır.
Hayatı anlamıştır.
İlim adamında bulunması gereken özelliklere sahiptir.
Mevlânâ ile konuşur.
Dertleşir.
Onun yolunu arayan bir ulu olduğuna inanır.
Bir başka deyimle akmak için mecra arayan büyük bir menba olduğunu
anlamıştır.
Mevlânâya bu yolda telkinlerde bulunur.
Bunun üzerine Mevlânâ şırıl şırıl akan o güzelim ve yüce
mısralarını Hüsamettin Çelebi'ye yazdırmağa başlar.
Burada Şems, Mevlânâ'nm büyük eserlerine başlamasını
sağlayan bir araç olmaktadır. Şöyle bir soru akla gelebilir.
Mevlânâ Şems’i tanımasaydı büyük eserlerini meydana
getirmiyecek miydi?
Sanatçının hamlesine hiç bir güç engel olamaz.
O ergeç meydana çıkar.
Elbetteki Mevlânâ da bir müddet sonra eserlerini yine meydana getirme
imkânlarına sahip olacaktı.
Celâleddîn-i Rûmî’nin Şems’e karşı duyduğu saygı ve sevgi bundan
doğmaktadır.
“Sana bir kelime öğretenin kulu kölesi ol”, diyen İslâm anlayışı, büyük
adamların kadirbilirliği ile birleşince Mevlânâ’nın hocasına karşı olan üstün
-ve bize biraz fazla görünen- saygısının sebepleri kendiliğinden meydana çıkmış
olur.
Şunu da söyliyelim.
Büyük adamların inançları ile vasat adamınkiler arasında
büyük farklar vardır.
Bu fark yüzündendir ki, insan başkaları hakkında karar
verirken daima kendisine göre düşünür, bu yüzden de hemen daima yanılır.
Mevlânâ’nın Şems’e karşı olan bağlılığını başka sebeplerle aramak
yersiz aynı zamanda gülünçtür.
Sh:143-145
Kaynak: Vedat Genç, Mevlanâ İle İlgili
Yazılardan Seçmeler, Millî Eğitim Basımevi, 1994, İstanbul
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder