ÜMMÎ BİLGİLER
| |
İyi bilin ki, Allah Teâlâ´nın dostlarına korku yoktur, onlar
üzülmeyeceklerdir.
Kur´an-ı Kerim, Yunus: 62
Kur´an-ı Kerim, Yunus: 62
Anasından doğduğu gibi
kalan; yeni bir bilgi edinmemiş olan; okuma-yazma bilmeyen. “Ümm” kelimesinin
ism-i mensubu “ümm”e mensup olan, Arap dilinde “ümm”; anne, bir şeyin aslı gibi
anlamlara gelir.
Sözlük anlamının yanında
mecazi bazı anlamları da vardır. Kur´an-ı Kerim´de anne, asıl (kaynak)
dönülecek yer ve süt emziren anlamlarında kullanılmıştır.
Ümmîlik Efendimiz
sallallâhü aleyhi ve sellem´in mucizevî vasıflarındandır.
Kur´an-ı Kerim´de
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem´in bu vasıfla vasıflanması konusunda
âlimler birkaç ihtimal zikrederler:
a-Bu kelime ile anneye
nispet kastedilmiştir. Sanki doğduğu hal üzere kalmış; yeni bilgiler elde
ederek asli fıtratının değişmediği kastedilmiş olabilir.
b-Arap milletine mensup
olduğuna işaret edilmiş olabilir.
c-Mekkeli anlamında
kullanılmış olabilir. Çünkü Mekke´nin isimlerinden biri Ümmü´l-Kura idi.
Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem´in kendisine vahiy gelinceye dek okuma-yazma bilmediği tüm
âlimler tarafından kabul edilmektedir.
Ancak kendisine vahiy
geldikten sonra okuma-yazmayı öğrenip öğrenmediği konusunda farklı görüşler
vardır.
Ümmîlik vasfında
aranılacak en önemli husus fıtratın aslî özelliğinin değişime uğramamasıdır.
Aşağıdaki yazı çok zaman
önce yarım bıraktığım bir kitap çalışması idi. Temelini Ümmi Üstad Aliyy-ül
Havvâs kaddesellâhü sırrahu´l azîz Hazretleri´nin kitaplarda bulunan nadide
sözlerini toplayarak, bir eser oluşturulmaya çalışılacaktı; fakat öylece kaldı.
Bu bilgiler paylaştığımız birçok yazıda sunulmuşsa da burada toplu olarak
tekrar hazırlandı.
İhramcızâde İsmail Hakkı
بســـم الله الرحمن الرحيم
Hamd, hamde layık olan
Allah Teâlâ´yadır. Salât ve selam Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve
sellem´e, nesebine, âline ve ashabına da
olsun.
Mısır evliyâsından olup
doğum târihi ve yeri bilinmemektedir. Ümmî olup, okuma-yazması yoktu. Allah
Teâlâ´nın ihsanı ile Kur´an-ı Kerim ve hadîs-i şerîfler üzerinde, âlimleri
hayrette bırakan çok kıymetli açıklamalarda bulunurdu.
Aliyy-ül Havvâs
kaddesellâhü sırrahu´l azîz önceleri dolaşarak, sabun ve temizlik malzemeleri
satardı. Sonra zeytin satmaya başladı ve birkaç sene zeytincilik yaptı. Sonra
bu işi de bırakıp, sepet örmeye başladı. Vefatına kadar bu işle meşgul olmuştur.
Aliyy-ül Havvâs
kaddesellâhü sırrahu´l azîz 1534 (H.941)senesinde Hakk´a yürüdüğü zaman,
Kahire´deki Hâkim Camiinde cenaze namazı kılındı. Bu sırada çok şiddetli yağmur
yağmıştır.
AHLAKÎ YAŞANTISI
Aliyy-ül Havvâs Berlisî
kaddesellâhü sırrahu´l azîz, zalimlerin ve yardımcılarının yemeklerini yemezdi.
Onların verdiği parayı, kendisinin ve çoluk-çocuğunun ihtiyaçları için
harcamazdı. O paraları, dul kadınlara, iş yapamayacak durumda olan yaşlılara,
çalışıp gücü yetmeyen ve zor durumda olanlara taksîm edip, verirdi.
Allah Teâlâ´nın izni ile
herkese simalarına, makamlarına göre değil, kalplerindeki duruma göre muamele
ederdi.
Aliyy-ül Havvâs
kaddesellâhü sırrahu´l azîz mescitleri süpürür ve helâları temizlerdi. Süprüntü
ve çöpleri yüklenip, münasip yerlere kadar götürür, bırakırdı. Bu işleri, her
Cuma günü Allah Teâlâ rızası için ve kalben teveccüh etmek suretiyle yapardı.
Sucu,
aşçı gibi insanlara faydalı sanat sahiplerine çok hürmet ederdi.
Âlimlere ve devlet ileri gelenlerine hürmet eder, âlimler gelince ayağa kalkar
ve ellerini öperdi şöyle buyururdu.
“Bu
bizim onlara karşı dünyadaki edebimizdir. Âhirete varınca, oradaki edebimizi
Allah Teâlâ bize öğretecektir.”
Müzmin hastalıklar,
cüzzam, felç gibi hastalıklar için garîb tedâvî usûlleri vardı. Tavsiye ettiği
şeyi kullananlar, ondan şifâ bulurlardı.
Meyve
ağaçları çiçek açtığı zaman, onlara zarar verecek bir durum olunca, o gece
uyumaz, gözyaşları döker, Allah Teâlâ´ya, meyvelere zarar verecek o hâlin
kalkması için yalvarırdı.
Müezzinin okuduğu ezanı
duyduğu an, olduğu yerde sarsılır, Allah Teâlâ´nın heybet ve azametinden
titreyerek, erir gibi olur, tam bir huşû´ içinde müezzinin dâvetine icâbet
ederdi.
Söylediği şeyler aynen
olurdu. İşleri hakkında ona danışmaya gelenlere, daha durumlarını söylemeden,
yanına ne için geldiklerini söylerdi. Onlara yap, yapma, sabret veya yolculuğa
çık gibi lâzım gelen tavsiyeyi yapardı. Danışmaya gelen şahıs bu sözlerine
hayret eder; “Ona benim durumumu kim
söyledi?” derdi.
Muhtaç olup, Allahü teâlâ´dan bir
istekte bulunacaklara şöyle tavsiyede bulunuyordu:
“Çarşamba günleri ikindi vakti,
melik Zâhir Câmiine gidiniz. Orada sedir ağacı vardır. Onu sulayınız ve şöyle
hitâb ediniz: “Ey Allah Teâlâ´nın Velileri! İsteklerimizin yerine gelmesinde
yardımcı olunuz. Allah Teâlâ da sizlerin isteğini yerine getirir.” Gerçekten sıkıntıda olup da,
nasihatlerini tutanların istekleri, Allah Teâlâ´nın katında kabul olurdu.
O´nun ümmî bilgilerini duyan bir
âlim;
“Nasıl olur da bu şeyh, putlara
tapan kavimler gibi, halkı o ağaca gönderip taptırıyor ve konuşturuyor?” diye söyledi. Bu söz O´na
bildirilince buyurdu ki;
“Ben bu sırrı ifşa etmemek için,
bu insanları ağaç sulamak bahanesiyle oraya gönderiyorum. Hâlbuki Çarşamba
günleri ikindi namazında o ağacın altında veliler toplanır, namaz kılarlar.
Haceti, ihtiyacı olanlar ağaca seslendikleri zaman, bu seslenişleri orada
bulunan veliler topluluğunca duyulur ve o kişilerin hacetlerini yerine
getirirler. Ağaç, veliler ile haceti olanlar arasında bir vasıta veya bir
işaretten başka bir şey değildir. Zîrâ o inkârcı, şu yönü iyice bilir ki, Allah
Teâlâ, ağacı, insanların hâcetlerini yerine getirecek bir durumda
yaratmamıştır.”
بســـم الله الرحمن الرحيم الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى اله وصحبه وسلم اجمعين
ALLAH TEÂL´NIN EHLİ OLMAK
“Allah Teâlâ´nın
kullarının cefasına katlanmayan kimse Allah Teâlâ´nın ehliyim demesin. Çünkü
yalan söylemiş olur.”
“Kemal ehli olmak için
fakih, muhaddis ve mutasavvıf olmak gerekir.”
ALLAH TEÂL´NIN HAYA ETTİĞİ KİMSELER
“Allah Teâlâ´dan dünyada
haya edenleri, kıyamet gününde Allah Teâlâ azarlamaktan ve azap etmekten haya
eder.”
ALLAH TEÂLÂ KISKANÇTIR
“Allah Teâlâ kulunun kendisinden keşif yolu ile görüp izin almadan
birini sevmesini kıskanır. Bu yol ve görüşle Allah Teâlâ´dan izin almayan
bir kul O´ndan başkasını severse, bin defa tövbe istiğfar etmesi gerekir.”
ALLAH TEÂL´NIN RIZASI
Allah Teâlâ´nın rızasını
kazanmak için dünya nimetlerinden aza kanaat eden kullarının, amelleri az olsa
da, Allah Teâlâ böyle kullarından hoşnut olur.
ÂLİMLERİN ÜSTÜNLÜĞÜ
“Her ilim sahibi kendi
nefsine yönelik olsa bile günah işlediğinde ilmin gereğini yapar. Çünkü âlim
tövbe edip pişmanlık duyar. Böyle âlim halk nazarında ilmi ile amel etmeyen
biri olarak değerlendirilse de, gerçekte onu bu neticeye ulaştıran ilmidir.
Eğer ilmi olmasa idi, işlediği suçun günah olduğunu bilemez ve tövbe etmezdi.
İlim her halükarda
sahibine fayda sağlar. Her asırda insanın bilgisi amelinden daha çok ola
gelmiştir.”
AMELE GÜVENİLMEYECEĞİ
“Günahlardan geçtik
diye, iyi amellerdeki kusurlardan dolayı Allah Teâlâ´nın helak edeceğinden
insan korkmazsa helak olmuş demektir.”
AZ YEMEK
Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemim buyurduğu;
“Âdemoğluna, belini
doğrultacak lokmacıklar yeter” Hadisi Şerifini açıklarken,
“Efendimiz sallallâhü
aleyhi ve sellem´in bu sözleri haktır. Ona tam anlamıyla inanana dokuz lokma yeterlidir. Çünkü bu kişiler bundan fazlasını
yemeğe ihtiyaç duymazlar.”
BELA İSTEMEYEN
“Bir kimse bela istemiyorsa,
insanların duyduğunda utanacağı kötülüğü gizli olarak işlememesidir.”
“Dünya ve ahiret
ihtiyaçlarının kişi üzerinde eksilmesi veya duraklamasının yegâne sebebi o
kişinin tövbe ve istiğfarları terk etmesidir.”
“Bir
de Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra O´na tövbe edin ki, sizi muayyen bir
zamana kadar güzel bir şekilde yaşatsın ve her fazilet sahibine, mükâfatını
versin. Eğer yüz çevirirseniz, haberiniz olsun ki ben sizin için büyük bir
günün azabından korkarım!” (Hud,3)
BİR GECEDE KUR´AN-I KERİM NASIL OKUNUR
“Eğer Allah Teâlâ´nın
bütün veli kullarını, Kur´an-ı Kerim okurlarken bir lütuf olarak onun
manalarına vakıf kılmasaydı hiçbiri bir gecede Kur´an-ı Kerim´i
hatmedemezlerdi. Çünkü kâmil insanların Kur´an-ı Kerim ile alakalı ilimleri
tefekkür ve yoruma dayanmaz. Onların bu ilimleri Kur´an-ı Kerim´i okurken Allah
Teâlâ´nın lütfettiği birer bağışıdır. Bu açıdan onların tilavetlerinin bizzat
kendisi manaların kendisi olur. İfadelerde farklı manaların dile gelmesi bu
tefekkürlerin neticesinde elde edilen yorumlardır.”
BÜYÜKLERİN SIRLARINDAN
“Âlim ve salih kişilerin
evlatları için yapılacak en faydalı iş onlara gıyaplarında dua edip işlerini
Allah Teâlâ´ya havale etmektir. Çünkü bu zatların çocukları varsa annelerinin
destekleri ile babalarına karşı çok nazlı olurlar. Bunlardan herhangi biri
babasına hürmeten halkın kendisine büyük alaka gösterdiğini görünce bir takım
meziyetler elde etmek için nefsi harekete geçmez, dahası kendi kendine ´İlim ve
riyazatla meşgul olarak elde edeceğim şan ve şöhreti babam sayesinde zaten
kazandım, niye yorulayım´ der. Hâlbuki taşranın çocukları böyle düşünmezler.
Çünkü onlardan herhangi biri hayata gözlerini baştaki idarecilerin ve
yardımcıların türlü türlü eziyetleri ile açarlar. Onun için kurtulma çarelerini
ararlar. Derken Allah Teâlâ onların gönlüne ilim ve Kur´an-ı Kerim tahsil etme
sevdası düşürür. Neticede ilim tahsiline koyulur. Halkın alakasına mazhar
olduğunu gördükçe ilim ve riyazet istekleri kabarır. Sonunda tarikat piri ve
makam sahibi olur.”
BÜYÜKLERİN EŞLERİ
“Karısının
dilinden, tahakkümünden, kötü davranışlarından eziyet görmeyen Allah Teâlâ
dostları azdır. Bunların bu kadınla evlenmeleri ya nefisleri terbiye ya da
başkalarını o kadından korumak içindir.”
BÜYÜKLERİN İYİLİĞİ EMRETME SEBEBİ
“Allah Teâlâ´nın dostları
Kur´an-ı Kerim ve Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem´in Sünnetine uygun bir
amele teşvik etmelerinin yegâne sebebi Allah Teâlâ ve Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem ile buluşup oturmak içindir. Çünkü onlar bilirler ki, Allah
Teâlâ ve Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ancak getirdiği emirleri yapan
kişiler ile beraber otururlar.
BÜYÜKLER SAYGI
“Din âlimlerine dil
uzatmaktan sakının. Çünkü onlar, Allah Teâlâ´nın isim ve sıfatlarının
kapıcılarıdır.
Velileri inkârdan
sakının. Çünkü onlar, Allah Teâlâ´nın zatının kapıcılarıdır.
Bir şey yapmak
istiyorsanız, size yakışanı yapın. İnsanlar, bir şey vermediğiniz için sizi
cimrilikle itham etmesinler, bu yüzden size karşı çıkmalarına meydan vermeyin.
Çünkü veli olmanın şartlarından biri de şudur:
Bu gibileri, yanlarında
bin dinar olsa da bunu bir fakire verseler, verdikleri paranın onların
nazarındaki kıymeti, toprak üzerinde bulunan bir çakıl taşından daha
kıymetsizdir.”
“Yemin
ederim ki, talebeler, Allah Teâlâ´nın dünyayı yarattığı günden yok edeceği güne
kadar, hocalarının huzurunda kor bir ateş üzerinde otursalar, doğru yola
girmeleri için yol gösterip engelleri ortadan kaldıran hocalarının haklarını
ödeyemezler.”
BÜYÜKLER NİÇİN ÇOK SIKINTI ÇEKER
“Büyüklerin
ağır hastalıklara maruz bırakılmaları bazen ecirlerin çoğalması için olur.
Dünya ile alakalı yanları yoktur. Öyleki dünya ile irtibatlandırılması caiz
bile değildir. Bazen de
talebeleri yüzünden zor can verirler. Bir an önce Allah
Teâlâ´ya kavuşmak istemelerine rağmen onları daha iyi yetiştirmek, makamlarını
yükseklere çıkarabilmek için dünyadan çıkmak istemeyebilirler. Talebelerine
olan iştiyakları yüzünden ruhun çıkması zorlaşır. Eğer talebelerine olan
şefkatleri olmasa idi, Allah Teâlâ´ya kavuşma arzuları yüzünden canlarını en
kolay verenlerden olurlardı.”
ÇOK YEMEK
“Kişi sahurda üç lokma
veya üç hurmadan fazla bir şey yememelidir. Oruca dayanabilmenin sırrı sahura
kalkmaktır. Bu vazife az yemekle de görülür. Bunun bir başka benzeri; gündüzün
az bir uyku gece ibadetine kalkmayı kolaylaştırmasıdır.”
“Allah Teâlâ´nın adı
anılmadan yapılan şeyi yemek ölü eti yemiş gibi olmak demektir.”
ÇOCUKLARA İSİM KOYARKEN
“Gerçeği
yansıtmayan (Bedrettin, Şemseddin, Nur ekli) isimleri çocuklara koymaktan
kaçınmak gerekir. Adların güzel ve tevil götüren tarafları da bulunsa da.”
DİNİ AYAKTA TUTAN
“Bir din anlaşmazlıklar,
çatışmalarla ile değil, birleşme ve anlaşma yolu ile ayakta durur. Bilginler
nefislerini şehvetin kölesi olmaktan kurtaramazlarsa hiçbir zaman
birleşemezler.”
DİNE DAVET
“Allah Teâlâ´ya kavuşturan
yola davet edenler, fâsık kimselere dahi kaba ve kırıcı olmamalılar. Onlara
yumuşaklık ile muamele edip, ihsan ve kerem göstererek gönüllerini hoş
tutmalılar ki, kendilerine yönelsinler. Ancak bu meyil gerçekleştikten sonra
nasihatte bulunsunlar.”
DUA
“Biriniz kendisini ilâhî
huzurla hissederse, yalnız kendi nefsi için dua etmemeli, başkası için de
himmet ve gayretini esirgememelidir. Yapacağı duaların çoğu mümin kardeşleri
için de olmalıdır.”
DUANIN KABUL OLMASI
“Dualarının yüzüne
çarpılmamasını istemeyen günah işlememekte meleklerin yolunu takip etmelidir.”
DÜNYA ONLARI SEVMEZ
“Kul irfan makamlarına
yükseldiğinde dünyanın ona karşı nefreti artar. Hatta bu kul kendini istese ona
yüz vermez. Bunun sebebi dünya onun kalbine yerleşip eğleşeceği bir mekân bulamadığı
içindir.”
GECE İBADETİ
“Gece ibadetine kalkmak
isteyenlerin bu ibadete açlık ile hazırlanmaları gerekir. Midesi tok olanların
manevi istekleri az olur.”
GERÇEK DOSTLUK
“Eğer biriniz kardeşine
yardım etme, sıkıntılarına ortak olma, hiç değilse kendisine dua etme niyet ve
kararlılığında değilse onun hatırını sormasın. Çünkü samimiyetsizliği yüzünden
münafık olur.”
GIYBET
Aliyy-ül Havvâs,
talebelerinden gıybet yapmamaları hususunda söz almaları istenmiştir.
“Böyle bir söz almak
Allah Teâlâ´ya ve mahlûkatına karşı terbiyesizlik olur. Çünkü talebenin amel ve
sözleri Allah Teâlâ´nın yarattığı şeylerdendir. Talebenin elinde olmayan bir
şey hususunda nasıl söz alabilirim. Talebe istemese bile Allah Teâlâ muradını
gerçekleştirecektir.”
Efendimiz sallallâhü
aleyhi ve sellem bu gibi şeyler hakkında biat almıştır, denilince;
“Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem´in aldığı biat vahiy doğrultusunda idi. Bizim durumumuz
farklıdır.”
GİYBET EDEN KİŞİ
“Gıybete sebebiyet veren
kişi, bu kötü fiile mani olmaya muktedirken yapmadığından azarlanır.” (Gıybet
olunacak bir halden sakınmak gerekmektedir.)
GİZLİ AYRILIK
“Namaz
kılanın Kur´an-ı Kerim´i okurken harflerin çıkış yerleri ile uğraşması veya
hüküm ile düşünceye dalması vb. Allah Teâlâ´nın huzurunda bulunmaya mani olan
işlerdir.”
HACILAR İÇİN
“Mekke ve Medine´de
sakın mücavir kalmayın. (Yerleşmeyin) Çünkü oraların hakkını ödemekten aciz
kalırsınız. ´Hacca gittiğin vakit bir
heybelik günahın vardı. Hacdan bin heybelik günahla döndün.”
HATALARIN SEBEBİ
“İnsan sözünün hatadan
ve çelişkiden kurtulmamasının nedeni sürekli uyanık olmamasıdır. İşte bu yüzden
gaflet ve yanılgılara düşmektedir.”
HAVAS EHLİNİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ
“Kamil
bir kişi, zatına yani kendine, başkasını tercih ederse, emredilen adaletten
çıktığı için Allah Teâlâ onu azarlar. Avam insanlar ise böyle değildir.”
HAC
“Kulun haccının kabul
olduğunun alâmeti, hacda Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklanarak,
dönmesi, günaha hiç yaklaşmaması, kendini hiç kimseden üstün görmemesi,
ölünceye kadar dünyaya meyletmemesidir. Haccının kabul olmadığının alâmeti de,
hacdan döndüğünde evvelki hâli üzere bulunmasıdır.”
HACDAKİ HACININ AÇLIĞI
“Mekke´de tok karınla
dolaşan bir kimse dörtayaklılara benzer. Vücudunu yediği yemeklerin buharı
kapladığından yağmur tutmayan nesneler gibi rahmeti ilâhiyeden kısmetini
alamaz. Aç kimse ise, toprak gibi kendine düşen kısmeti alır.”
HEDİYE BEKLENTİSİ
Hacdan
gelecek birinden dahi hediye beklenilmesinin uygun olmayacağını söylerdi.
HELAL KAZANÇ
Aliyy-ül Havvâs’ın bir
gün gözleri şişmişti. Buna rağmen, yine sepet örmeğe devam etti. Onu
sevenlerden birisi kendisine biraz para getirip;
“Efendim, buyurun
bunları harcarsınız, gözleriniz iyileşinceye kadar istirahat edersiniz.” dedi.
Aliyy-ül Havvâs, bu
paraları almadı ve,
“Şu hâlimle kendi kazancıma
güvenemiyorum, başkasının kazancına nasıl güvenebilirim?” buyurdu.
İHLÂS
“İhlâsın en aşağı
mertebesi, kişinin kendi amellerinde, tıpkı fazla yükü olan ve ağırlığında
ezilen, başını önüne eğmiş düşünceli yürüyen ve sırtındaki yükün kime ait
olduğunu ve nereye gittiğini bilmeyen bir yük hayvanı gibi olmasıdır.”
İKİNDİ VAKTİNDEKİ İBADETİN EHEMMİYETİ
Aliyy-ül Havvâs, ikindi
vaktine kadar dükkânda çalışır, vakit dolunca;
“Şimdiden sonra Allah
Teâlâ´ya ibadet için hazırlanmalıyım.” diyerek dükkânını kapatırdı.
“Allah Teâlâ kullarına,
bilinen rızıkların dağıtımını sabah namazından sonra, manevî rızıkların
dağıtımını da ikindi namazından sonra yapar. Bu iki vakitte uyumak, bunun için
sizlere yasak edilmiştir.”
İLÂHİ KİTAPLAR´IN TEK SÖZÜ
“İnsan
iyi düşünürse indirilen her kitabın kendisine ´Allah Teâlâ´dan Kork´ dediğini
görür.”
İLM-İ LEDÜN
“Ledünni ilimlerin hepsi
Hızır aleyhisselâm´ın ilminin çeşitlerindendir. Bilirsiniz ki, Musa
aleyhisselâm´ın kabul etmemesinden ve beğenmemesinden meydana geldi. Sonra Musa
aleyhisselâm beğenmemekten vaz geçip susunca, anlıyoruz ki, Allah Teâlâ Hızır
aleyhisselâm´a bildirdiklerini Musa aleyhisselâm´a da bildirdi. Yoksa
beğenmediği şeyle karşısında susması olmazdı. Çünkü Hızır aleyhisselâm´ın
yaptığı işleri ( bir zalim olacak diye, insanların gemisini delmek, yaralamak;
taşkınlık yapacak ve küfür bakımından ebeveyne zülüm edecek diye evladı
öldürmek, vb ) şeriat caiz görmez.”
İLMİN ZEKÂTI
“İyiliği emir kötülüğü
yasaklamak görevine dikkat etmek gerekir. Bu ilmin zekâtıdır.”
İNSANLARN HEPSİ AYNIDIR
“Büyüklerde olsun ve
diğer kimselerde olsun beşeri sıfatların hepsi her insanda toplu olarak
bulunur. Büyüklerde güzel sıfatlar görünürken diğer insanlarda görünmez ve
ortaya çıkamaz. Bu nedenle ulu kişilerden başkaları ilerlemeye ve yükselmeye
davet edilmişlerdir.”
İNSANLARA DEĞER VERİRKEN
Bir gün Aliyy-ül Havvâs´ın yanına nur yüzlü birisi
uğramıştı. O, ona doğru baktı ve şöyle buyurdu:
“Allah
Teâlâ´m! Bizi kötü hâle düşmekten muhafaza buyur.” Sonra
devam ederek;
“Şüphesiz,
Allah Teâlâ bir kulu hakkında hayır murat edince, nuru onun kalbine koyar.
Fakat dış görünüşü bakımından diğer insanlardan birisi gibidir. Allah Teâlâ bir
kulu hakkında hayır murat etmezse, o şahsın kalbinde bulunanı yüzüne çıkarır.
Kalbini ise karanlık kılar.”
İYİNİN İÇİNDEKİ HOŞNUTSUZKUK
“Allah Teâlâ´dan razı
olmanın içinde gizli bir olumsuzluk bulunur. Mesela; her insanın azda olsa
hasta olmaktan hoşnutsuzluğu olur.”
İYİ İNSAN
“Allah Teâlâ´nın
başarılı kıldığı kimseler müslümanların yaptıkları amellerin hiçbirinden mahrum
değildir. Çünkü yapmadıkları amellerin karşılığı besleyecekleri iyi niyetle
aynen kendilerine verilir.”
KADINLARA BAKMAK
“Kadınların namazda yüzünün ve elinin açık olmasında
ariflere göre Allah Teâlâ için büyük bir tazim vardır. Arifler buyurur ki,
kadın Allah Teâlâ´nın huzurunda ve korumasındadır. Hiçbir kimsenin, hiçbir
şekilde başını kaldırıp, ona bakması caiz değildir. Aslan yuvasındaki aslan
yavrusudur. İhramda da yüzü açmasındaki sır da aynıdır. Çünkü kadın Allah
Teâlâ´nın hususi huzurundadır. Kadın namazda ve hacda yüzünün açık olması, kuş
avlanan tuzaktaki yem gibidir.
Allah Teâlâ´nın muhafaza ettiği koruduğu kimse, o huzuru
yüce tutar ve yabancı kadının ve namaz kılan kadının yüzüne, huzurunda
bulunduğu Rabbi´ne karşı edebi gözeterek, hiçbir zaman bakmaz. Allah Teâlâ´nın
şaki kıldığı kimseler ise bundan gafildirler. Bakarlar ve Allah Teâlâ´nın azabına müstahak olurlar. Bu nedenle
âlimler, kadınlar ihram giyince, Allah Teâlâ´nın huzurunda olana izinsiz
bakmasından dolayı avam olanlar cezaya çarpılmasın diye hac menâsikinde (Hac
ibadetlerini yaparken) yüzlerine örtü
koymalıdırlar.”
(Hacc’da ve camilerde
namaz kılan kadınların yüzüne bakanların vay haline)
KEMAL ÜZERE AMEL
“Kamil bir kişinin kemal
şartlarından biride herhangi söylenen bir söz üzerinde amel etmek isterse o
ameli sözün sahibi huzurunda yapmalıdır.”
KIYAMETTEKİ YALNIZLIK
“Şimdiden kendi başının çaresine bak, bir dosta bir şeyhe el bağlama.
Çünkü onların her biri yarın kendi başının derdin düşecek.
Amellerini gösterişten
arındır. Çünkü kıyamette amellerin nuru kıyamette ameldeki ihlâsın miktarınca
olacak.
Şunu bil ki dünyada
gözleri kör olan, gözleri gören bir adamın tuttuğu ışıktan faydalanamadığı gibi
münafıkta yarın müminin nurundan aydınlanıp faydalanamayacak.”
KİBİR
“Kibir, gurur ve övünme
gibi duygular insanın içine çuvaldız gibi saplıdırlar. İnsanın kibirlenmesi,
kendinde gördüğü faziletlerden ileri gelir. Ancak, insan evliyadan bir mübarek
zatı tanıdığı zaman, bütün bu faziletlerin, kesinlikle ve gerçek olarak Allah
Teâlâ´da bulunduğunu anlar. Kendisinde bulunan her şeyin, Allah tarafından
emanet olarak verildiğini görür.”
KÖPEK
Aliyy-ül Havvâs
kaddesellâhü sırrahu´l azîz Hazretleri köpeğin zararlarından bahsederken;
Köpeğin artığı, bedenin
esası olan kalbi öldürerek, cennete götürecek nasihatleri dinlemekten
alıkoyduğunu söylemiştir. (Köpek sevgisi insanı hipnoz eder.)
KUL HAKLARINDAKİ İNCELİK
Aliyy-ül Havvâs,
dükkanını erken saatlerde açar ve;
“Ey Allah´ım! Kullarına
faydalı bir iş yapmaya niyet ettim.” derdi.
İnsanların ihtiyacı
olan; yağ, un, tahin, pirinç, bakla, sepet gibi şeyleri satardı. Alış verişte
müşterilerden birinin kendisine inanmadığını anlayınca, tartı ve ölçüyü fazla
tutardı. Müşterisinin kendine inandığını ve güvendiğini anlayınca da, o kişinin
hakkını tam tamına tartıp verirdi.
Bir kimse kendisinden
bir dirhemlik bir şey satın alır, parasını vermeyi unutur veya vermezse, evine
kadar o müşteriyi takip eder, hakkını ister ve şöyle derdi:
“Bizler, bu
davranışımızla insanlara hakların büyüklüğünü, ehemmiyetini gösteriyoruz;
böylece onlar ödemede ihmalkâr olmasınlar. Kıyamet gününde kendilerini mihnet
altında bırakmamak için hakkımızı istemekle, kendilerine karşı samimî davranmış
oluyoruz. Çünkü dünyada göz yumduğumuz haklarımızı, kıyamette nefislerimiz talep
edebilir.”
KUR´AN-I KERİM´İ OKUMAK
Aliyy-ül Havvâs´a;
“Avamın, manasını
anlamadan Kur´ân-ı kerîm okumaları hakkında ne dersin?” diye sorduklarında;
“Okudukları Kur´an-ı
Kerim´in her harfi için onlara on sevap vardır.” buyurdu.
KUR´AN-I KERİM´İ OKUMA EDEBİ
Aliyy-ül Havvâs,
Kur´an-ı Kerim´i okurken birisi ona soru sorunca;
“Ya Rabbi izin ver
filanca ile konuşayım” diye izin isterdi.
MAKAM SAHİBLERİNİN ADALETSİZ OLUŞU
“Yöneticilerin
çoğu zulüm ve haksız uygulamalara sapmıştır. Onlardan biri adil olmaya çalışsa
bunu başaramaz. Çünkü insanlar adalet gösterilmeye layık değildirler.”
MESCİDE GİRME ADABI
Aliyy-ül Havvâs
kaddesellâhü sırrahu´l azîz Hazretleri mescide girerken önden adım atmaya
cesaret edemez. Edebinden halkın ardına takılarak girerdi.
MESCİDDEKİ EDEB
Aliyy-ül Havvâs, mescide
Ezandaki ´Haydin namaza´ seslenmesi ile girerdi. Niçin böyle yapıyorsun
diyenlere şöyle buyururdu.
“Bizim gibi acizlerin
Allah Teâlâ´nın meclisi sayılan mescitlerde fazla oturmaları yakışık almaz.
Çünkü bizler mescide bir şeyler kazanmak için geliriz. Kazanacağımız şeyi
kaybetmekten korkarız.
Namaz bitiminde de
korkudan titreyerek ve “Allah Teâlâ´m
bizleri mescidden selâmetle çıkardığından sana hamd ve senalar olsun.”
Buyurarak çıkardı.
MEZHEBLERE UYMA
“Amel etme şartları bulunduğu
zaman, görünüşü birbirine uymasa da, mezheb imamlarının her sözü ile amel
ediniz. Büyük sevaplara kavuşursunuz. Şeriatın tümü ile amel eden nerede,
çoğunu ret edip amel etmeyen nerede.”
Çünkü mezhep hiçbir zaman bütün delilleri
ihtiva edemez. Mezheb sahibi, hadis sahih olunca, ´benim mezhebim´ demiş olsa
da. Öyleki bazen o imama uyanlar sonra sahih olduğu anlaşılan birçok hadislerle
amel etmişler, ona uymamışlar.
MÜSLÜMANIN BAŞINA GELEN AFETLER
Müslümanın
karşılaşabileceği tehlikeler sorulduğunda buyurdu ki;
“Aklın afeti, devamlı ve
lüzumsuz çekişme yapmasıdır. İmanın afeti, inkârdır.
Amelin afeti,
tembelliktir.
İlmin afeti, iddia
sahibi olmaktır.
Sevginin afeti, şehvet
yolunu tutmasıdır.
Tevazûnun afeti, tahkir
olunacak derecede kendini aşağı tutmaktır.
Sabrın afeti, Allah
Teâlâ´dan başkasına şikâyette bulunmaktır.
Zenginliğin afeti,
hırstır.
Azizliğin, büyüklüğün
afeti, böbürlenmektir.
Cömertliğin afeti,
israftır.
Arkadaşlığın afeti
kavgadır.
Anlayışın afeti,
münakaşadır.
Allah Teâlâ´ya dua
etmenin afeti, baş olmaya meyilli olmaktır.
Zulmün afeti,
yayılmasıdır.
Adaletin afeti, intikam
hâlini almasıdır.
Hürriyetin afeti,
sınırları aşmaktır.”
MÜŞAHEDENİN DERECESİ
Kulun müşahedesi ışıkta
kendi gölgesine benzer. Işığa ne kadar yaklaşırsa o kadar büyür. Uzaklaştığı
kadar küçülür.
İnsanların çoğunun
kalpleri, geçim derdi ile meşgul olmasa idi, gündüz namazlarında kalplerine
tecelli eden Allah Teâlâ´nın haşyetinin büyüklüğünden düşüp ölüverirdi.
NAMAZDAKİ GAFLET
“Namazda kalbine rükû ve secdelerde dünya düşüncesinin gelmesi, Allah
Teâlâ´nın mümin kuluna rahmetidir. Çünkü bu huzur Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem´in varislerine, Kâbe-kavseyn huzuruna yaklaşmadır. Onun için
herkes orada çok duramaz. Bu rükünlerin tecellilerine kulların hepsi
dayanamadığından, Allah Teâlâ kuluna huzurda rahmet etmeyi murat edince
dünyadan ve mahlûkattan birini kalbine getirir. Çünkü mahlûkatta bu azameti
müşahededen perdelenmek korkusu vardır. Bu düşünce, kalbe getirme olmasa idi,
kemik ve eti erir, mafsalları dağılır helak olurdu.”
NASİHATÇİNİN VASFI
“Nasihatçi olan kimse
öğütlediği şeyleri önce kendi yapmalıdır. Yoksa kulların başına bir fesatçı ve
zorbacı kesilmiş olur.”
NEFİS
“Bir kimse zalimler için
ne düşünüyorsa nefsi için de aynı şeyleri düşünmelidir. İnsanlardan uzak
kalmalı ve kötü huylarımdan başkaları zarar görür diye uzlete çekilmelidir.”
NEFSE HOŞ GELEN İYİLİKLER
“Kullara
verilen nimetler bazen kendileri için farkına varmadıkları cezalara dönüşür.”
“Evladım takvaya sarıl,
Rabb´ine isyandan kaçın, ´Rabb´im affeder´ diyerek kendini avutma, bu tür
sözler nefsin saptırması, şeytanın tuzağıdır.”
NİFAK ALAMETİ
“Dinin emrettiği bir
ibadeti yapmakta acizleşen kişide kesinlikle nifaktan bir şeyler vardır.”
NİMETLERİN DEĞERİNİ BİLMEK
Çoğunlukla bolluk ve
nimetler içinde bulunanlar, bu nimet gitmedikçe, bunun kıymetini ve değerini
anlayamazlar.
ORTA NAMAZ
“Bazen ikindi, bazen sabah olur. Bunun sırrı yazı ile
anlatılamaz.”
ORUÇ NİÇİN FARZ KILINDI
“Ramazan orucu tam bir
aydır. 29 gün veya 30 gün olur. Orucun
meşruiyeti Hz. Âdem aleyhisselâm´ın cennetteki ağacın meyvesinden koparıp
yemesinin kefaretidir. Allah Teâlâ buna keffaret olarak oruç tutmasını
emretmiştir. Bildiğimize göre Hz. Âdem aleyhisselâm´ın yediği şey eriyip gidene
kadar bir ay kalmıştır.”
RAMAZAN
“Ramazan-ı ayının son on
gününde, gece ibadetinden geri kalmayınız. Öyleki, bütün Ramazan gecelerini
ibadetle geçiriniz. Çünkü Kadir gecesi bu aydadır.”
RİYA
“En yaman bela kulun
ilim ve ameli ile riyaya düşmesidir. Ancak çok az insan bunun farkındadır.”
RIZIK İSTEME YOLU
“Geçim sıkıntısı çeken
fakir yön belirtmeden Allah Teâlâ´dan helal rızık istesin.”
SIRAT KÖPRÜSÜ
“Sıratta yürümek bir hakikattir. Bu yürüyüş dünyada
olmaktadır. Dünyada yürüyüşünü ilahi kanunlara uyduran kişi ahirette sırattan
rahat geçecek demektir.”
SÜNNET (Rasûlullâh sallallâhü aleyhi ve selleme uymak) NİÇİN
GEREKLİDİR
Sünnet hakkında bir soru
sorulunca da;
“Ey Oğlum! Bilmiş ol ki,
sünnet, Kur´an-ı Kerim´in hükümlerini açıklayan beyanlardır.
Çünkü Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem bize Kur´an-ı Kerim´in hükümlerini, mübarek sözleri
ile bildirendir. Kur´an-ı Kerim´de buyruldu ki;
“O boşuna konuşmaz. Hep,
vahiy olunanı söyler.”, (Necm, 3–4)
“Allah´ın kitabına ve
Resulün hâdislerine müracaat edin!” (Nisa,59)
Sünnet, bize Kur´an-ı
Kerim´deki toplu ve kapalı manaları bildirmeseydi, âlimlerden hiçbiri,
fıkıhtaki sular ve abdest bahislerindeki hükümleri çıkaramaz, sabah namazının
farzının iki, öğle, ikindi ve yatsının farzlarının dört, akşam namazının
farzının üç olduğunu bilemezdi.
Aynı şekilde hiçbir
kimse, kıbleye dönüldükte, yapılan duada, namazda ne söyleneceğini bilemezdi.
Tekbirin nasıl olduğunu, rükû ve secde tesbîhlerini, tadil-i erkânı, teşehhüde
oturdukta ne okunacağını bilemezdi. Aynı şekilde, bayram namazlarının nasıl
kılınacağını, cenaze ve yağmur namazları gibi daha birçok şeyleri kimse
bilemezdi.”
ŞEYH OLMAK İSTEYEN
“Değişime uğramayan Levh-i Mahfuz´da yazılı olanları
göremeyen kimseler başkalarına yol göstermesinler.
Nazarı Levh-i Mahfuz´a nüfuz edemeyen kişiden bir şey
sorulursa, ´İstihareye yat´ desin.”
ŞEVVAL ORUCU
“Altı günlük oruca daha
çok dikkat edilmelidir. Çünkü bu oruç tamir makamında olan bir oruçtur. Eğer bu
oruçta tam yapılmazsa yine bir gedik açık kalmış olur. Böylece eksikler
birbirini kovalayarak gider sonuç alınmaz. Bu orucun benzeri namazda sehiv
secdesidir. Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem hataların giderilmesini kıyam
ve rukûya değil insanın Allah Teâlâ´ya en yakın an olduğu secdeye tahsis
etmiştir. Şeytan secdede insana fazla tesir yapamaz.”
ŞÜKÜR EHLİ OLMAK
“Bu dünya evinde kendi
ihtiyacından çok bir şeyi Allah Teâlâ´dan isteyenlerin kısa görüşlü ve kör
kimselerdir. Bir kimse Allah Teâlâ´nın verdiği zaruri ihtiyaçlarına şükür
edemezse, ihtiyacından fazla istediği şeye nasıl şükür edebilir.”
ŞÜPHELİ MAL İLE İKRAM
“Şüpheli nesnelerin
kabul edilmemesi ve bunların sadaka verilmemesi en doğru bir davranıştır. Oysa
günümüzde şüpheli mallar kabul edilip sadaka olarak dağıtılıyor. Halka yemek
verilip merasimler düzenliyor veya fakirlere toplanan malın üzerinde
oturuyorlar. Bunlar birincisinden daha çirkin bir haldir.”
ŞÜPHELİ YEMEK
Şüpheli yemek yerken;
“Allah Teâlâ´m bu
yiyeceğim yemekte bir günah ve şüphe var ise beni bu günahtan koru. Şayet hata
yapıyorsam, yemeği karnımda bırakma. Bırakırsan bu yemekten doğacak
masiyetlerden beni muhafaza et. Eğer ben günaha düşersem de temiz kalp ile
tövbeyi nasip et. Bunu da nasip etmeyeceksen bana lütfet.
Kusuruma bakma Ey
Merhametli Allah Teâlâ´m”
UYKU ADABI
“Baş yüksek yerde olunca
kişi derin uykuya yatamaz.”
ZİKİR
“Yapılacak en kerametli
iş, bir kulun Allah Teâlâ´yı anmasından daha üstün ve faziletli değildir. Çünkü
Allah Teâlâ´yı anmakla O´nun yüce meclisinde onunla birlikte oturmuş olur.”
ZİYARET
Aliyy-ül Havvâs, dost ve
akraba ziyaretine çok dikkat ederdi ve buyurdu ki;
“Allah için kardeşini
ziyaret etmeye gidecek bir kimsenin yürümeye gücü varken, binecek bir vasıta
bulmak için ziyareti geciktirmesi doğru değildir.” buyururdu. Ziyaret eden,
ziyaret ettiği kimsede gördüğü ayıp ve kusurları kimseye söylemeyip, onda
gördüklerini saklayabilecekse, ziyarete gitmesi edebdendir. Eğer gördükleri
ayıp ve kusurları muhafaza edemeyip başkalarına söyleyecekse, ziyareti terk
etmesi daha iyidir.
Ziyaretçinin, ziyaret
ettiği kimseyi ziyareti, Allah Teâlâ ile meşguliyetine mâni olacaksa,
gitmemesi, Allah Teâlâ´ya karşı olan edebdendir.”
ZÜHT VARLIK SAHİBİNDE OLUR
“Dedi ki: ´Rabbim! Beni
bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver; Sen
şüphesiz, daima bağışta bulunansın´ dedi.” (Sad,35)
Aliyy-ül Havvâs, Hz.
Süleyman aleyhisselâm´ın bu duasını açıklarken “O zahitlik makamını
gerçekleştirmek için bu şekilde istekte bulunmuştu. Çünkü büyük imkânlara sahip
kişinin dünyaya karşı zahitlik göstermesi züğürdün zahitlik göstermesinden
kıymetlidir.”
Elhamdülilahi
rabbil âlemin.
Hüküm
ve bekâ ancak Allah Teâlâ´nındır.
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder