Print Friendly and PDF

Aşk, Sevgi mi?

|

Aşkı
bir tür sevgi saymak, onu sevgi kavramının altına yerleştirmeye çalışmak olacak
iş değildir.

Aşkın ne olduğunu bilmeyenler ya da bilmek istemeyenler onu da bir çeşit
sevgi gibi algılamak ve algılatmak isterler. Onlar isterler ki aşk olsun ama
bir rahatlıklar ve dinginlikler ortamı olsun. Çok kişi aşkın güç bir iş
olduğunun farkında değildir.
Buna göre aşka hazırlıksız yakalanmak diye bir
şey de vardır. Çok kişi aşktan yana görünür ya da düpedüz aşktan yana çıkar,
ancak aşk üst düzeyde duygusallıkla ve düşünsellikle sarılmış cinsellik olarak
ancak yetkin insana, değerleri olan insana özgüdür. İşin bu yanı çok zaman unutulur.
Sanat gibi aşk da gerçek alıcısını, gerçek tüketicisini arar. Tabanda içgüdünün
bulunması aşkın türe özgü, herkese özgü olduğunu düşündürebilir bize. Doğrudur,
cinsel içgüdü uyumaz, insan düzeyinde kendini benimsetebilmek ya da
gerçekleştirebilmek için acele bir duygu-düşünce maskesi takıverir ya da
duygu-düşünce örtüsüne bürünüverir, bir takım yapmacıklarla donanıverir. Ama
ona o noktada aşk deyip çıkmak gerçek aşka haksızlık etmek olacaktır.





Evet
bile bile ya da bilmeden sevgiyle aşkı birbirine karıştıranlar pekçok sevgiye
hemen aşk sıfatını yakıştırıverirler. "Sevdim " demezler de
"Aşık oldum " deyiverirler. Aşk başka sevgi başkadır. Sevgiyi elbette
hor göremeyiz, hiçe sayamayız ya da ikincil bir yere oturtamayız.





Sevgi
başka aşk başkadır.





Sevgi
de güzeldir, insan içindir, ama aşk degildir.





Aşkın
sevgi olmasını isteyenler vardır. Sevgiye dönüştürülmüş aşk dişleri sökülmüş,
yabansılıgı giderilmiş aşktır.





Karşılıklı
anlayışla belirgin dingin ve sorunsuz bağlılığa daha çok sevgi adı yakışır.
Andre Gide bu yüzden Dünya nimetleri'nde





"Sevgi
değil, değil Nathanael, aşk"

diyordu. Aşk tutkuyla belirgindir, iyiden iyiye sarsıcı tutkuyla belirgindir.
Sevgide tutku yoktur. Ağırbaşlıdır sevgi, bilgedir. Sevecendir, görmüş
geçirmiştir, hoşgörülüdür, her koşulda anlayışlıdır, kavga çıkarsa da gözden
çıkarmaz, yıkıcı olmayı hele hiç göze alamaz. Sevgi ussaldır, ussallığın
çizgisini büyük bir dikkatle izler, özveriyle izler.





Onun
her zaman kendi logos ' una uygun olması gerekir. En coşkulu sevgi bile
sınırlarını aşmaz, vurup geçmez, derinlerinde anlaşılmaz ögeler barındırmaz, yoğun
tutkularla işi olamayacağını iyi bilir. Aşk tepeden tırnağa tutkudur.





 Tutku yoğunlaştıkça gündelik anlamında
ussallık geriye çekilir, o zaman aşkın kendi özel mantığı ve özel dili oluşmaya
başlar. O zaman duygu ve düşünce dünyası pırıltılı bir görünüm alırken çabucak
usdışının yönetimine girer. Aşkın ussallığı bir tilr usdışı ussallıktır. Aşık
olan kişi olağan ussallığı elden kaçırdığım, tüm bilinç etkinlikleriyle
usdışının koşullarına uyduğunu görür ya da bilir. Denetlenebilen şey aşk
değildir. Usdışının belirleyici gücü ve duyguların taşkınlık düzeyine varan
aşırılığı aşkı bir çılgınlık olarak anlamamıza olanak verir. Sanatta aşk
arasındaki benzeşme bu noktada belirginleşir.





Sanatçı
estetik nesneyi oluştururken nesneyi nesne olmaktan çıkarmaksızın ona kendinden
bir şeyler katar, onu özelleştirir, ona özgün özellikler verir, onu apayrı
kılar ve en önemlisi de ona heyecanla yönelir. Aynı biçimde aşık da sevdiğini
herhangi bir özne olmaktan çıkararak ona kendinden özellikler ular. Bir tür
biçim-bozma olarak algılayabiliriz bunu. Sanatçı nasıl üst düzeyde bir anlatım
gücü oluşturabilmek için biçim bozmalara başvurursa... Ama daha çok bir yüceltme
sözkonusudur. Her aşık sevdiğinin kimselere benzemediğini, eşsiz ve hatta ulaşılamaz
bir varlık olduğunu söyleyecektir. Sanatta olduğu gibi aşkta da güzelle yüzyüze
geliriz. Aşk çirkinlik fikrini kovar. Karacaoğlan bir şiirinde "Sürün
çirkinleri çıksın aradan "
der.





Doğrudur,
yapıtlar gibi aşklar da "eşsiz"dirler. Yapıt karşımızda kendi olarak
vardır. Aşk da. Bir yapıtı izlerken bunun bir benzerini görmüştüm dediğimiz
anda, o duyguya kapıldığımız anda tedirgin oluruz.





Aşık
da sevgisinin ya da daha doğrusu aşkının başkalarınınkine benzemeye başladığını
sezdiği yerde sarsılır. Aşk olacaksa eşsizlikte olmalıdır, zaten her aşk bir
benzersizlikte kendini ortaya koyar. Eşsizlik yerini sıradanlığa bırakmışsa aşk
bitmiştir.


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar