Aşk
| |
“Tanrı, öz
bakımından aşktır, aşkın bizzat kendisidir. Ancak aşkın, bir öznesi olduğu
gibi, bir de yükleminin bulunması gerekmektedir. Aşkın öznesi âşık ise,
yükleminin de ma’şûk olması gerekir. Bu durumda tek varlık olduğu için, aşkın
öznesi de, konusu da, yüklemi de Tanrı’dır. Yani Tanrı, öz bakımından sevginin
kendisi olan, sevgi eylemini kendi özünde gerçekleştiren, dolayısıyla kendini
seven (âşık), hem de bu eyleme konu olan, dolayısıyla da kendisi tarafından
sevilendir (ma’şûk). Oysa sevgi veya aşkta asıl olan, varlığın, kendisine
duyduğu sevgi değil, başkasına duyulan sevgidir. Öyleyse sevginin konusu ve
yüklemi, başkası olmalıdır. Başkası veya öteki düşünülmeden sevgiden söz
edilemeyeceği gibi, sevgi olmadan başkasının varolması da söz konusu olamaz.
Tanrı, diğer öz niteliklerinden olan düşünme ve isteme yoluyla başkası’nı
düşünmüş, kendi varlığındaki sevgiyi, başkasına yüklemek veya başkasıyla
paylaşmak istemiş ve aşka konu, yüklem ve özne olacak başka varlıklar meydana
getirmiştir. Bu var etmede asıl etken, sevgidir. Çünkü başkasının meydana
gelmesi, sevgi olmadan gerçekleşemez. Tanrı, aşkın kendisi olduğu için varlık
kazandırdığı bütün varlıklara bu öz’den, yani sevgiden katmıştır.”
“Bahçeye düşen
sarmaşık tohumu nasıl bütün bahçeyi sarıp sarmalar, hatta dışarı taşarsa; gönle
düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar, oradan etrafa yayılır. Nice
fidanlar, selviler, çınarlar, bir sarmaşık tarafından sarılınca gitgide sarmaşık
dalları arasında görünmez oluyorsa, aşk sarmaşığı da insan fidanım öyle
kaplayıp görünmez eyler, yok eder. Sarmaşığın özelliği, sarıldığı ağacı içten
içe kurutması, bitirmesi, sonunu hazırlamasıdır. Nitekim aşk da insanı sarınca
onu içten içe eritip yok eder. Dıştan görünen yalnızca aşktır ve âşık da
çevresini görmez olur. Çünkü sarmaşık onu öyle çevrelemiştir ki dışarıda olup
bitenleri ne duyar, ne görür; hatta duymak ve görmek de istemez. Aşka tutulan
ağaçta artık bütün buyruklar sarmaşık tarafından verilir... Sarmaşık nasıl
hızlıca büyüyüp ağacı kaplarsa, aşk da öyle hızlı gelişir...”
“Ey hâli râna güzel
Yağmaladın
gönlüm evin
Pek bağla
aşktan zincirin
Boşanmasın
divâneler
-Şemsî Sivasî-
“Gönlünü
yağmalamak istemem.
O gönül benim
evimdir”
**
“Aşk beni arif
etti
İnceltti zarif
etti
Ben aşkı
bilmez idim
Aşk beni tarif
etti
Mevlana
Celâleddin-i Rûmî-
**
Eryksimakhos’un
dilinden “aşk, yüce, yüceler yücesi bir tanrıdır; tanrı işlerinde de insan
işlerinde de etkisi sınırsızdır”
şeklinde ifade etmektedir.
Platon’a göre
“hiçbir şey insanı aşk kadar güzel yaşatmaz.”
İşte bu
noktada Yunus, sanki “kendisini bilen, kendisini tanıyan, iç dünyasına dönen
insan, içindeki sesi, yani Daimon’un sesini duyar; bu, Tann’nın sesidir” Yunus’un
“Gerçek âşık
oldunısa gel aşk kitabından oku
Cân gözünü açtın ise hakikat bulasın Hakk’ı”
dizeleri bu
gerçek aşkı çok açık bir biçimde anlatmaktadır.
Sezgi
Sezginin,
yaratıcı etkinliklerimize katkıda bulunabilmesi için, bilinçaltının
özgürleşmesi gerekir. Bunun için de üstbenin dayatmaları çerçevesinde oluşan
ben’in bilinçaltı üstünde kurduğu bastırma ve geriye itme mekanizmasının
gevşemesi gerekir. Bu gevşemenin daha yakından anlaşılabilmesi için Einstein’ın
dostuyla yaptığı bir söyleşiyi aktaralım. Einstein yakın bir dostuna şöyle der:
“Neden yaratıcı düşünceler her zaman traş olurken aklıma gelir?” Dostu da O’na
şöyle cevap verir: “Böyle olması doğal, çünkü böyle anlarda bilinçaltı
üstündeki baskı ve kontrol gevşer, yaratıcı fikirler kendini dışavururlar.”
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder