Sevgilimle
| |
Onunla duyar ve onun için duyar.
Onunla görür ve onun için görür.
Onunla konuşur ve onun için
konuşur.
Bizzat ben hayal gücüyle öyle
etkilendim ki, aşkım, tıpkı Cebrail’in, Allah Resulü’ne —selat ve selâm üzerine
olsun— somut olarak gözükmesi gibi, sevgilimin suretini gözlerimin önüne
hissedilir biçimde getiriyordu ve ben ona bakmamazlık edemiyordum. O
benimle konuşuyordu, ben de ona kulak verip dinliyordum ve ne söylediğini
anlıyordum. Günlerce en ufak bir şeyi yemedim. Her ne zaman sofra önüme gelse,
sevgilim sofranın ucuna geliyor, bana bakıyor ve bizzat kulaklarımla duyduğum
sözler söylüyordu bana. “Beni seyrederken yemek mi yiyeceksin?” diyordu
bana. Bunun üzerine ben de yemek yemekten vaz geçiyordum ama açlık da
duymuyordum. Ona öylesine sırılsıklam âşık olmuştum ki sonunda ona baka baka
şişmanladım. Bakışlarım ona çakılmıştı ve o benim için gıda ve besin kaynağı
olmuştu. Dostlarım ve ailem, hiçbir şey yemediğim halde böyle şişmanlayışıma
şaşırıyorlardı, çünkü günlerce, ne olursa olsun hiçbir şey tatmadan, yemeden,
içmeden o şekilde kalmıştım. Açlık hissetmiyordum. Susuzluk da duymuyordum. İster
oturayım, ister ayakta durayım, ister hareket edeyim, ister hareketsiz durayım
gözlerimin önünde hep O durmaktaydı.
Aslında insanın sevgilisi Hakk
Teâlâ olursa, ya da bir insan, bir kadın ya da bir çocuk olursa bil ki ancak o
zaman sevgi, âşığı sevgi denizinde boğar. Bu saydıklarımın dışındakilerin
sevgileri, insanı sevgi deryasında boğamaz.
Bunları özellikle söyledik, çünkü
insan kendi surelinde olan biriyle ancak onu sevdiği zaman tam anlamıyla
anlaşabilir ve bir uyum içinde olabilir. Âşıkta, sevgilisininkine benzemeyen
hiçbir yön yoktur; âşıktaki her şey sevgilisine ayarlıdır. Dışı dışına, içi
içine âşık olur. Hakk Teâlâ’nın Kendisini, Zahir ve Bâtın diye
adlandırdığını görmüyor musun?
İşte bu nedenle, insan Allah için
Allah’ın yarattığı şekiller ve varlıklar için sevgi deryasında boğulmaktadır.
İnsan dışında, dünyadaki öteki varlıklarda sevgi yoktur. Dolayısıyla insan
dünyaya ait bir şekil, bir suret severse, ona ancak uygun bir benzerlikle
karşılık verir. Kendi zatına ait olan bir şey ise zihninde daima uyanık ve
diri kalır.
İnsanın, Allah’ı sevdiği
zaman, sevginin içinde boğulması meselesine gelince, bunun nedeni, Hz.
Peygamberin hadisinde de belirtildiği gibi, insanın Tanrı suretinde yaratılmış
olmasıdır. Böyle olunca, insan İlâhi Varlığı bütünüyle kendine kabul
edebilir. Onu kendine sığdırabilir. İşte bunun için, insanda Tanrı’nın bütün
isimleri zuhûr eder. Kendinde sevgi sıfatı bulunmayan insan bile bunu elde
edebilir, çünkü kendinde olmasa da yaratılışında sevgi vardır. Bu nedenle insan
sevgi içinde boğulur.
Eğer insan Allah’a bağlanır,
O’na âşık olursa. Sevgilisi Allah olur. Sevgisinde öyle ileri makama ulaşır
ki, Allah’ın yaratıklarına karşı duyulan aşkta yok (fenâ) olma halinden çok
daha ileri bir makamda, Allah’ın aşkında yok olur. Çünkü o varlıklara, o
şekillere duyulan aşk, varlık ya da o şekil, sevenin gözünde kaybolunca, yok
olmaktadır. Oysa sevgili Hakk Teâlâ olunca, O daima müşâhede edilebilir
durumdadır. Sevgilinin müşahede edilmesi, tıpkı beden üzerinde gıdaların bıraktığı
etki gibidir. Yani beden o gıdayla büyür, gelişir. Sevgilinin müşahede edilmesi
arttıkça sevgi de artar. Aşka özgü olan bu durum nedeniyle, sevgiliyle
karşılaşınca şevk sakinleşir, yatışır fakat yeniden kavuşma arzularıyla iştiyak
yeniden canlanır, işte sevgiliyle birarada bulunan âşık bunları hisseder.
Sevgilisini seyre dalmaya ve onu müşahede etmeye doyamaz. Ona duyduğu arzudan
kendini kurtaramaz. Sevgilisiyle birlikte olmasına rağmen, ona her bakışında
vecdi ve şevki artar. Tıpkı şairin dediği gibi:
“Tuhaf değil mi? Ben onları ne
kadar çok özlüyorum.
Onlar benimle birlikte, ama yine
de onları özlüyorum,
Gözlerim onları ağlatıyor, oysa
onlar gözbebeğimin içinde Gönlüm onları arzuluyor, oysa onlar benim yanımda.”
İlahi Aşk/İbni Ârabi
« Prev Post
Next Post »
Yorumlar
Yorum Gönder