Print Friendly and PDF

Darkapıyı Geçerken Aşk mı, Ermişlik mi?

|

Önemli Not:
Andre Gide’nin Darkapı”sından düzenlenerek hazırlanmıştır.





Hayatın biricik anlamı olacak kadar derin bir aşkın
trajediye dönüştüğü Dar Kapı’da sorgulanan, erdeme giden yolun zorluğudur. Bazı
insanlar bütün erdemlerini aşkıyla ayakta tutarken, bazıları ise gerçek erdemin
her şeyden arınmış olması gerektiğine inanır.





Fedakârlık nedir, insan aşk için nelerden vazgeçer?





Peki ya ilahi aşk?..





İnsan, Tanrı’ya tertemiz geri dönmek ve saflık için, erdem
olarak kabul edilen değerleri korumak için hayatını verebilir mi?





"Dar kapıdan girmeye çabalayın.
Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir.
Bu kapıdan girenler çoktur.
 Yaşama götüren kapı ise dar, yol da
çetindir.
Bu yolu bulanlar çok azdır."





Matta
(Luk.l3:24)/İncil





Dostum!





Senin yanında kendimi öyle mutlu hissediyordum ki, böyle
hissedilebileceğime inanmazdım... Ama inan bana: “Biz mutluluk için
doğmamışız."





Sorarsan ;





"Ruh mutluluk yerine neyi tercih edebilir!"





Derim ki;





"Ermişliği " diyebilirim.





"Ancak ben buna sensiz ulaşamam. Bilmelisin ki, alnımı
dizlerinin üzerine koyarak bir çocuk gibi ağlamayı çok isterdim. Ama üzüntüden
değil, aşktan.” Çünkü hayatım





"Sensiz olmaz, sensiz olmaz!"





Evet!





Elimde olmadan bütün sabahlar ve akşamlar hep seni aradım.
Gittiğine inanamadım. Sözümüzü tuttuğun için sana çok öfkeliydim. Gidişini bir
oyun diye düşündüm. Her çalının arkasında seni görecekmişim gibi geliyordu, ama
hayır!





Gidişin gerçekmiş.





Shakspeare'in şu dizelerini hatırlasana





Sönüp giden o ezgiyi duyuyorum yine





Bir menekşe tarlasının üzerinden eserek kokular yayan





Tatlı güney rüzgarı gibi uğulduyor kulaklarımda





Ama yetsin bu kadar! Yeter!





Eskisi gibi tatlı gelmiyor artık bana...









Sana da anlatmak istediğim, sürekli kafamı kurcalayan bazı
düşüncelere takılmış olarak günlerimi geçiriyorum. Eğer onları sana anlatmazsam
daha sonra senden bir şeyler saklamış alocağımın ve senin sitemlerini hak
edeceğimin tuhaf ve belirgin korkusuna kapılıyorum.





Senin yanındayken bütün varlığımla duyduğum o tuhaf
memnuniyet beni şimdi çabucak endişeye soktu;





'Öyle bir memnuniyetti ki bu, diyordun bana, bunun ötesinde
hiçbir şey istemem!'





Yazık! İşte beni kaygılandıran şey bu...





Yanlış anlaşılmaktan korkuyorum dostum. Özellikle de ruhumun
en şiddetli anlatımından başka bir şey olmayan bu akıl yürütmede bir kurnazlık
olduğunu sanmandan korkuyorum. (Ah, ne kadar beceriksizce olurdu bu!)





'Eğer yetmeseydi, mutluluk olmazdı'
demiştin bana, hatırlıyor musun?





Ne cevap vereceğimi bilememiştim.





Hayır, bize yetmiyor. Bize yetmemeli. Derin mutluluklarla
dolu bu memnuniyeti gerçek diye kabul edemem ben.





Bu sonbaharda nasıl bir sıkıntıyla kaplı olduğunu anlamadık
mı?





Gerçek!





Ah!





Tanrı bizi gerçek olmasından korusun!





Biz başka bir mutluluk için doğduk...





Daha önceki mektuplaşmalarımız nasıl sonbahardaki
görüşmemizi mahvetmişse, dün burada olmanın hatırası da bu mektubun büyüsünü
bozuyor. Sana yazmaktan duyduğum o büyük hazza ne oldu?





Aşkımızın hak edebileceği mutluluğun bütün saflığını
mektuplarla ve buluşmalarla mahvettik. Ve şimdi elimde olmadan Soir des
Rois'nın Orsino'su gibi yazıyorum:





'Yeter! Daha fazlasını istemez!





Biraz önceki kadar tatlı değil artık!'





Dostum.





Hic incipit amor Dei (Tanrı sevgisi burada başlar).





Ah! Seni ne kadar sevdiğimi hiç anlayabilecek misin?





Hayatının sonuna kadar hep senin olacak ben.





Erdemin tuzağına karşı savunmasız kalıyorum. Bütün
kahramanlıklar gözlerimi kamaştırarak kendine çekiyorlardı beni, çünkü seni
aşktan artık ayıramıyorum.





Tanrı biliyor ki, kendimi daha çok erdeme doğru gitmeye sırf
onun için zorluyordum. Her yol, yokuş da olsa beni onunla kavuşmaya
götürecekti.





Ah!





Üzerinde yalnız ikimizi taşımak için hiç bu kadar hızlı
daralmayacaktı toprak!





Yazık!





Aldatmacasındaki incelikten şüphelenmiyordum, bir doruğa
ulaştıktan sonra benden tekrar kaçabileceğini aklıma getiremiyordum.





Çoğu kez bana öyle geliyor ki, sana diyordum,...





Aşkım kendimde sakladığım en iyi şeydir, bütün erdemlerim
ona asılıdır, kendi kendimi aşarım onunla. Ve onsuz çok sıradan bir yaradılışın
o değersiz düzeyine düşerdim. Sana kavuşma umuduyla en güç yollar bile bana en
iyileri gibi görünecektir.





Bana şu cevabı vermeye iten başka neler eklemiş olabilirim:





Ama, dostum, ermişlik bir seçim değildir: Bu
bir Zorunluluktur
Eğer sen sandığım kişiysen, sen bile çekip
çıkaramazsın kendini bundan.





Hepsi bu kadar.





Mektuplaşmamızın burada kesileceğini, en kurnaz öğüdün de,
en inatçı isteğin de buna karşı koyamayacağını anladım, daha doğrusu sezdim.





Bununla birlikte ben yine de uzun uzun, sevecenlikle sana
sürekli yazmıştım.





Dostum!





Sana bir daha yazmamak gibi herhangi bir karar aldığımı
sanma. Sadece artık bundan zevk almıyorum. Buna rağmen mektuplarım beni sevindiriyor.
Ama düşüncelerini bu kadar meşgul ettiğim için kendime gittikçe daha çok
kızıyorum.





Yazacak bir şey kalmadı. Bir süre mektuplaşmayı bırakalım.
Sessizliğini beni onaylaman olarak kabul edeceğim, bana cevap vermemeni
diliyorum.





Sana hayranlığım minnettarlıkla, birbirine karışıyor.. "
bu ezelden iyi olan ruhlar için olan bir husustur"





Tanrım bana, kendimi sevincime bırakmama izin veriyormuş
gibi geliyor.





Ben "Gücünün tükeneceğini hayal bile edemem..."
"Sen ki hiçbir zaman yakınmazsın"





Kendime önceleri açıklamakta bu kadar zorlandığım şeyleri,
nasıl hemen basit bir yazıyla anlatabilirim ki?





O anda kendimi koyverdiğim sıkıntıdan başka ne ile anlatabilirim
burada?





Çünkü en yapmacık görünüşün örtüsü altında aşkın hala
çırpınmakta olduğunu hissetmeyi bilemediğim için kendimi affedecek hiçbir neden
bugün bulamıyorsam, yalnızca bu yapmacık görüntüyü görmüş ve arkadaşımı artık
tanıyamaz olduğum için suçlamıştım kendimi...





Hayır!





O zaman bile suçlamadım seni! Ama artık tanıyamadığım için
umutsuzca ağlıyorum. Şimdiyse susuşunun kurnazlığı ve acımasız oyunlarıyla
aşkının gücünü ölçebildiğime göre, bana yaşattığın bu canavarca yıkım kadar
sevmeli miyim seni? Bu..





Küçümseme mi?





Soğukluk mu?





Hayır, üstesinden gelinebilecek bir şey değil, mücadele bile
edemeyeceğim bir şey. Sebebi o kadar inceydi





"Ne önemi var. Her türlü pazarlık kuşkusundan ayrılsın
diye bazı şeylerin belirsiz kalmasını isterim. Çünkü Tanrı'ya tutkulu ruh, erdemin
içine ancak doğal bir asillikle dalabilir, ödül kazanma umuduyla değil."

Durumum Pascal gibi birinin asaletinin sığındığı gizemli şüphecilikte belki
buradan geliyordur.





”Kutsal Kitap'taki bizi endişelendiren ve iyi anlamamış
olmaktan korktuğumuz şu ayeti hatırlıyor musun:





“Kendilerine vaat edileni elde edemediler, Tanrı onları daha
iyi şeyler için sakladığından..."





”Bu sözlere hala inanıyor musun?”





”İnanmak gerek.”





Ne kadar mutlu olursa olsun, ilerleme olmayan hiçbir durumu
kabul edemem.





İlahi mutluluğu Tanrı'da erime olarak değil sonsuz, hep
devam eden bir yakınlaşma olarak hayal ediyorum kafamda... Ve eğer bir sözcük
üzerinde oynamaktan korkmasaydım, ilerleyici olmayan bir mutluluğu hiç
önemsemezdim.





Sırf senin yüzünden çok güzel olmayı dilerdim. Şimdi bana
öyle geliyor ki, sadece senin için kusursuzluğa ulaşmak istemişim ve o olmadan
bu kusursuzluğa ulaşılamaz ki.





Ah Tanrım!





Bana öğretilenlerin arasında ruhumun dengesini en çok bozan
da bu.





Erdemin ve aşkın birlikte kaynaştığı ruh ne kadar mutlu
olmalıdır!





Bazen sevmekten başka bir erdemin olup olmadığını
düşünüyorum, mümkün olduğu kadar çok sevmekten, her zaman daha çok sevmekten...
Ama ne yazık ki bazı günler erdem bana aşka karşı bir direniş gibi geliyor.





Neler diyorum ben!





Kalbimin en doğal eğilimini erdem diye adlandırmaya nasıl
cesaret ederim!





Ah yanıltmacanın çekiciliği!





Ah yanıltıcı davet!





Mutluluğu tuzağa düşüren serabı!





Bu sabah La Bruyere'den şunları okudum:





"Yaşam boyunca bazen bizden saklanan öyle değerli
zevkler, öyle tatlı verilmiş sözler vardır ki, bunların bize bağışlanmasını en
azından dilemek bile çok doğaldır: Ancak erdem yoluyla bunlardan vazgeçildiğini
bilmekle geride bırakılabilir bu büyük çekicilik. "





Öyleyse neden savunma bulmak zorunda kalayım ki?





Yoksa beni aşktan daha kuvvetli, daha tatlı, gizli bir
güzellik mi çekiyor kendisine?





Ah!





İkimizin ruhunu birden aşkın gücüyle aşkın ötesine
sürükleyebilmek!





Yazık!





Şimdi çok daha iyi anlıyorum:





Tanrı ve seninle aramda benden başka bir engel yok.





Bana söylediğin gibi, bana olan aşkın ilk önceleri beni
Tanrı'ya doğru eğmişti. Şimdi bu aşk beni engelliyor, benim yüzümden gecikiyor,
beni tercih ediyor ve benide erdemde daha ileriye gitmesinden onu alıkoyan bir
idol haline dönüştürüyor.





İkimizden birinin erdeme ulaşması gerekiyor ve zayıf
kalbimin içinde bu aşkın üstesinden gelememenin umutsuzluğuyla, Tanrım, sana
beni sevmemeyi öğretme gücünü versin. Öyle ki benimkiler yerine senin çok daha
önemli olan değerlerini sana getireyim...Eğer bugün ruhum seni kaybetmekten
hıçkırıklara boğulmuşsa, bu seni daha sonra Sen'de bulabilmem için değil mi?









Söyler misin Tanrım!





Hangi ruh sana layıktır?





Onu beni sevmekten daha iyi şeyler için yaratmadın mı?





Eğer benim olacak olsaydı, onu bu kadar sever miydin?





Kahramanca sayılabilecek her şey mutluluğun içinde ne kadar
küçülüyor!...





Ey Tanrım!





Yoksa bizi daha iyi şeyler için saklıyorsun...





**





Dostum!





Seni her zamanki gibi sonsuz bir şefkatle seviyorum, ama
bunu sana asla söylemeyeceğim. Gözlerime, dudaklarıma, ruhuma zorla kabul
ettirdiğim bu sıkıntı öyle acı ki, seni terk etmek benim için bir kurtuluş, acı
bir hoşnutluk...





Kendimi mantıklı hareket etmeye zorluyorum, ama harekete
geçeceğim sırada mantığım benden kaçıyor ya da çılgınca görünüyor bana, ona
inanmaz oluyorum ...





Senden kaçmamın nedenleri ne?





O sözlerine inanmıyorum artık...Ama yine de kaçıyorum senden,
kederle ve neden kaçtığımı anlamadan.









Tanrım!





Biz, o ve ben sana doğru ilerleyebilseydik, birlikte,
destekle, iki hacı gibi yürüyebilseydik hayat denen bu yolu. Birinin
"yaslan bana dostum eğer yorulduysan" deyip, diğerinin "seni
yanımda hissetmek bana yetiyor..." dediği iki hacı. Ama hayır!





Bize öğrettiğin yol Tanrım, dar bir yol, iki kişinin yan
yana yürüyemeyeceği kadar dar.





Tanrım!





Bir çocuğun inancının canlılığıyla ve meleklerin insanüstü
sesiyle sana doğru haykırdığım zaman...





"İnsana güvenen insanın vay haline.”









Dostum!





Biliyorum ki bütün bunlar benden değil, senden geliyor.





Ama o zaman neden seninle benim arama onun görüntüsünü
koyuyorsun?





Ne kadar değersiz, üzücü bir erdeme ulaştım ben!





Kendimden çok şey mi istedim?





Artık bundan acı duymamak.





Güç vermesi için sürekli Tanrı'ya yalvarmak nasıl bir
korkaklıktır! Şu sıralar bütün dualarım ağlamaklı.





"Kırlardaki zambaklara bakın..."





Bu basit cümlen bu sabah beni hiçbir şeyin koparamayacağı
bir hüzne soktu.





“Kırlara çıktım, elimde olmayarak durmadan tekrarladığım bu
kelimeler kalbimi ve gözlerimi yaşla da dolduruyordu. Sabanına eğilmiş işçinin
üzerinde çalıştığı engin düz ovayı seyrediyordum...” Kırlardaki zambaklar...”





Ama Tanrım, neredeler?...





"Acılarımı taşımak ve tutkumuzdan bize acı veren ne
kalmışsa bende devam ettirmek için kalbime ve ruhuma girin. "





"Kendisini sürükleyen kişiyi isteyerek izlediğinde
aranızdaki bağı hissetmezsin, ama ona karşı direnmeye ve ondan uzaklaşarak
yürümeye başladığında çok acı çekersin. "





Dualar …..acı çeken dualar.





….





Tanrım, sana kalbimi verebilmem için onu bana ver.





Tanrım yalnızca tekrar görmeme izin ver onu.





Tanrım, sana kalbimi vermeye söz veriyorum; aşkımın senden
istediğini bağışla bana.





Hayattan bana kalacak ne varsa yalnızca sana vereceğim ...





Tanrım, bu aşağılık dua için beni affet; ama ne ismini dudaklarımdan
uzaklaştırabiliyorum, ne de kalbimin acısını unutabiliyorum.





Tanrım, sana sesleniyorum, sıkıntılarımı al benim.





Beni her şeyden yoksun bırakan kıskanç Tanrım, kalbimi de al
benden.





Bundan sonra bütün sıcaklığını yitirdi ve hiçbir şey
ilgilendirmeyecek artık onu.





Benden geriye kalan bu üzüntüyü yenmeme yardımcı ol.





Ah!





Düşüncesiz kalbimin dilediği son derece insanî sevinç...





Bu çığlığı duymak için mi beni böyle umutsuzluğa düşürdün
Tanrım?





Tanrım!





Bu ev, bu bahçe dayanılmaz bir şekilde cesaretlendiriyor
aşkımı. Yine de senden başkasını göremeyeceğim bir yere kaçmak isterdim.





Servet olarak neyim varsa onlardan yoksulların yararlanması
için yardım edip dağıtırdım.





"Tanrı olmayan hiçbir şey bekleyişimin yerini
dolduramaz. "
derdim.





Hakimiyetin gelsin artık! Öyle bir ulaşsın ki bana, sadece
sen, bütün benliğime hükmet. Kalbimin pazarlığını yapmak istemiyorum artık.





Sanki çok yaşlıymış gibi yorgun ruhum garip bir çocuksuluk
saklıyor içinde.





Bilirsin ki,





"Hissettikleri sıkıntıyı yaymak büyük kalplere
yakışmaz".





"Sevinç, sevinç, sevinç, sevinç gözyaşları...”





İnsani sevincin üstünde ve her türlü acının ötesinde
hissediyorum bu ışıldayan sevinci. Ulaşamadığım bu kayalığın bir ismi olduğunu
biliyorum:





Mutluluk...





Eğer bu mutlulukla sona ermeyecekse, bütün hayatımın boşuna
olduğunu anlıyorum...





Ah!





Oysa sen onu her şeyden vazgeçen saf bir ruha vaat
ediyordun.





"Şimdiden mutludur" diyordu kutsal sözlerin,
"Tanrı ile ölenler şimdiden mutludur".





Ölüme kadar beklemek zorunda mıyım?





İşte burada sarsılıyor inancım.





Tanrım!





Bütün gücümle haykırıyorum sana.





Gecenin içindeyim, şafağı bekliyorum.





Ölümüne haykırıyorum sana.





Ne olur kalbimin susuzluğunu gider.





Öyle susadım ki bu mutluluğa...





Ya da ona sahip olacağıma inanmalı mıyım?





Ve seherden önce haykıran, günün gelişini haber vermekten
çok onu çağıran sabırsız kuş gibi, şarkı söylemek için gecenin solmasını
beklememem mi gerekiyor?





Tanrım!





Küfre düşmeden sonuna kadar gidebilecek miyim?









Dostum!





Yeni de kalkabildim yataktan. Bir çocuk gibi diz çöktüm...





Hemen ölmek istiyorum, 
yalnız olduğumu bir daha anlamadan önce. Biliyorum diyorsun ki:





"Hadi."





 "Uyanman
gerek."





"Dar
kapıdan girmeye çabalayalım.”





"Bu
kapıdan girmek isteyenler çok... "





"Fakat
bu yolu bulanlar çok azdır."





"Çünkü
gerçek yaşama götüren yol dardır... "









Senin benimle ilgili düşündüklerini kabul ediyorum. Ancak bundan
kendime pay çıkardığımı sanma. Sanıyorum başka türlü yapamayacağım. Eğer tanrıdan
başka birini, seni seviyormuş gibi görünebilirdim ancak.





"Hayatın her gün sevgimi söndürmeden üstüne
üfleyeceğini" biliyorum.





"Öyleyse sende kalbinde ümitsiz bir aşkı bu kadar uzun
bir süre saklayabileceğine nasıl inanıyorsun?"





Dostun





Kaynak: Andre Gide, Darkapı, Çeviri:
Buket Yılmaz-Timaş Yayınları, Şubat 2009, İstanbul

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar