Print Friendly and PDF

An’da Kalmak, An’da Olmak, An’ı Yaşamak Yaşam

|

İnsanların odaklanma sorunu var, an’a odaklanamama  gibi.





 Mutsuz olma
sebebiyse, ya geçmişte ya da gelecekte yaşayarak an’ı yaşayamamak, kaçırmaktır.





 Bu da hastalanmaya  sebep olur.





 An’da kalmak,
an’da olmak, an’ı yaşamak yaşam  kalitesini
artırır.





 An’da kalmanın tedavi
edici özelliği vardır.





 İnsanı an iyileştirir.





 Sorunlar an’da
çözülür.





 Geçmişe gidip neyi  çözebilirsiniz?





 Ya da geleceği
düşünerek?





 Geleceğe gitmek hayal
etmek, geçmişe gitmek ise sadece anımsamaktır.





 An’da kalmak hazzı
yaşamak olarak algılanır.





 İçinde bulunduğumuz
an’da dertlerimizi unutarak, hazzı ve tüketimi  çoğaltarak sorunlarımızdan kurtulacağımızı
sanıyoruz.





 Oysa  hazzı tüketirken, sorunu çözmüş olmuyoruz.





 Sadece o an’lık  hazlarımız, sorunlarımızı ve dertlerimizi
unutmamıza, biriktirerek ötelememize neden olur.





 Amacımız dertleri
biriktirmek  veya unutmak değil,
sorunları an’da çözebilmek.





 ** Bilgi kimsenin
tekelinde değildir.





 İnsanları cahil ya da
okumuş olarak ayıracağınıza, anlamış anlamamış olarak ayırın  ki, okumuş cahilleri görün.





 ** İyimserlik
suiistimale açık olduğundan, sigortasıyla gezmeyi  unutmayın. İyimserliğin sigortası TEDBİR’dir





**Aslında teşekkür ettiğimiz her şey, özgürleştiğimiz
şeylerdir.





  Yani o şeyle ilgili kabulleniştir.





 Bu kabulleniş zihni
güçlendirir.





  Artık o konuyla ilgili acı duymayız.





 Öyle insanlar vardır
ki,  başlarına gelen acılara,
hastalıklara ve olaylara bile teşekkür  ederler.





 Böylece kabulleniş
başlar ve o olayla Baş etmek daha  da
kolaylaşır.





 İsyanlarımız,
dertlenmelerimiz altında kabullenmeyişlik barındırır.





 Bu sadece, acıları
taze tutar.





 Ben burada size, her
şeyi  kabullenip oturun demiyorum.





 Ben başımıza
gelenlere ilk önce  teşekkür edip onlarla
baş edebileceğimizi hissedelim diyorum.





  Yani mücadele devam edecek.





 Başımıza gelen iyi
şeylere şükrettiğimizde artacak, kötü şeyler için de teşekkür edersek, savaşmak
 kolaylaşacak, çünkü her iyinin de her
kötünün de hayatımıza  girme nedeni var.





 Reddediş, nedenleri
bulmamıza engel olur, kabulleniş nedenlerini buldurur.





**





Kimsenin hayatında çok bir şey olmayın, bir hiç de olmayın.





 Kimsenin hayatında
çok yer kaplama ya da kimse senin  hayatında
çok yer kaplamasın.





 Kişi annesinin
yanında evlat,  karısının/kocasının
yanında eş olmalıdır.





 Sen evladının doktoru,
psikoloğu, arkadaşı olamazsın.





 Evladının her şeyi
OLMA.





  Çocuğunun her şeyi olmaya çalışmak, çocuğun
özgüvenini geliştirememesine, kaybetmesine neden olur.





 Eşinin sadece eşisin,
 onun dostu OLMA.





 Eşinle % 100 her şeyi
paylaşacaksın diye  bir şey yok.





 Dostlarımıza
anlattığımız şeyler olmalı.





 Patronunun da çok
şeyi OLMA, sadece işçisisin, onun şoförü olmamalısın.





 Bilinçdışın
beklentiye girer, karşı tarafın olumsuz bir davranışında sinirlenen, üzülen,
mutsuz olan sen olursun.





 Annenin  yanında çocuk, bakkalın yanında müşteri,
işyerinde bir çalışan,  öğretmeninin
karşısında öğrenci, eşinin yanında eş, çocuğunun  yanında anne/baba olmalısın.





 Rollerine iyi bürün.





 İnsan kendi hayatını,
kendi yaşadıkça güçlenir.





  **





 Yanlış insanlar
hayatınıza girmişse sevinin, çünkü doğru insanı bulmanız için gelmişlerdir.





**





Öğrenmeye kapalı insanları eğlendirmek, açık insanları ise  bilgilendirmek çok kolaydır.





 **





 İnsan neden felakete düşer ki?





 Hayattan size gelen
sinyalleri doğru  okuyabilmenin önemi
ortaya çıkmaya başlıyor.





 Bizler genelde  başımıza gelecek iyi ya da kötü şeylerin ön
sinyallerini alamıyoruz.





 Alamadığımız için de
bir an’da karşılaşınca şoka uğrayıp  isyan
edebiliyoruz.





 Ya da iyi bir şeyde
hakkımdı diyebiliyoruz.





  Asıl olan, neyin arkasında, ne gizli?





 Yani gelenin ardında
ne  var?





 Eğer sadece gelene
odaklanırsak, gerçekten uzaklaşmaya  ve
ardından gelene hazırlıksız yakalanmaya başlıyoruz.





 Bizi yaratan ilahi
güç bizim gibi zalim değil.





 Asıl zalim olan
insandır,  zalimliği de birbirine yapar.





 **





İnsan hayatı duygularla, yani kalbi ile sever ama hayatı
aklıyla öğrenir.





 Dilinden dökülenler
ise aklı ile kalbini ne kadar kullandığını gösterir.





 İnsan vardır her şeye
kalbi ile yaklaşır, kalbi iyi  ise saf
gelir, samimi gelir ama kırılgandır, başkaları üzer.





 İnsan vardır her şeye
aklı ile yaklaşır, kalbi taş kesilir konuşurken, soğuktur, çabuk kırar,
zorlaştırır hayatı.





 Gerçek şu ki,
kalbimizle karşılamalıyız başımıza gelenleri,  sonra aklımızdan geçirip değerlendirmeliyiz.





 Akıl da onay veriyorsa,
kalple sarılmalıyız gelenlere.





 İkisini de kullanacaksın
ki,  yorulmayacaklar.





 Biri diğerini
destekleyecek ki yalnız kalmayacaklar.





 Her şeyi akılsızca,
sadece sevmek saflıktır.





 Her şeyi  kalpsizce, sadece akılla yorumlamak da
katılıktır.





 Ne saf ne de katı
olacaksın.





 Rengârenk, mis kokulu
bir çiçeğe bakınca içinden akan sevginin hoşnutluğu, onu koparmadan kabullenen
kalbindir.





 Sonrasında o çiçeğin
nasıl oluştuğunu,  nasıl evrelerden
geçtiğini öğrenmek isteyen aklındır.





 Aklını, ilmini, mantığını
ne kadar çok kullanırsan çiçeğin sevilecek yanlarını da artırırsın.





 Hani bir söz vardır
insanları sevmek ile ilgili:  





“ Yaradılanı severim, Yaradan’dan ötürü.” Ne kadar güzel ama
ne kadar da önemli ve derindir.





 İyiyi de kötüyü de
Allah yaratır.





 İnsanın iyisi de
kötüsü de  aynı şekilde saf ve temiz
gelir dünyaya.





 Bu Yaradan’m mucizesidir.





 Yalnız bazıları iyi
kalmayı, bazıları ise kötü davranışlar  sergilemeyi
seçer.





 Seveceksin temiz
doğanı, ama kalbinle bakacaksın iyi mi kötü mü diye.





 Davranışlar iyi ise
sevgin artacak,  kötü ise azalacak.





 Sevgi insanın
dünyasında yer açar.





 Bilgi ise  açılan yerlere gelecek olanları belirler.





 Yani sevilecekleri
getirir  insanın gönlüne.


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar

Yorumlar